TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ KARAKEÇİLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1335)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
Ali KARAKEÇİLİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 17/4/2008
tarihinde sulama suyu nedeniyle çıkan tartışma üzerine beş kardeşinin
öldürülmesi ile sonuçlanan olayda, sanıklar C. K., F.
K. ve B. K.’nin asli fail olarak cezalandırılmaları
yerine, Mahkemece delillerin değerlendirilmesinde ve hukuki nitelendirmede hata
yapılarak C. K. hakkında “suçluyu kayırma”
suçundan uygulama yapılması ve F. K. ile B. K.’nin de
beraatlarına karar verilmiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/2/2013
tarihinde Gaziantep 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel
bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 27/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 17/4/2008 tarihinde meydana gelen olay sonucunda öldürülen
beş kişinin kardeşidir.
6. Olay tarihinde sulama suyu
nedeniyle çıkan tartışma üzerine, sanıklar M. R. K. ile Ferhan K.’nin silahla ateş açması sonucunda başvurucunun beş kardeşi yaşamını yitirmiştir.
7. Aynı gün Şanlıurfa
Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılarak, yakalanan şüphelilerden bir
kısmı tutuklanmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 10/7/2008
tarih ve 2008/221 ve 11/7/2008 tarih ve 2008/222 sayılı iddianamelerle sekiz
sanık hakkında “kasten öldürme”
ve “kasten öldürmeye iştirak”
suçlarından kamu davası açılmıştır.
8. Nevşehir Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanıklardan M. R. K. ile Ferhan K., 5237 sayılı Kanun’un 81. maddesi uyarınca birden fazla
kişiyi kasten öldürme sucundan cezalandırılırken, sanık C. K.’nin “suçluyu kayırma”
suçundan aynı Kanun’un 283. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince 3 yıl
hapis cezası ile mahkûmiyetine ve sanıklar F. K. ile B. K.’nin
de “müsnet
suçlardan cezalandırılmalarına yeterli her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve
inandırıcı deliller elde edilemediği” gerekçesiyle beraatlarına
karar verilmiştir.
9. Mahkemenin gerekçesi özetle
şöyledir:
“Dava dosyası içerisinde bulunan sanıkların
savunmaları, katılanlar ve tanıkların beyanları, sanıklara ait nüfus ve sabıka
arşiv bilgi formları, ekspertiz raporları, bilirkişi
raporu, genel adli muayene ve otopsi tutanağı, Nevşehir Devlet hastanesinin
sanık Ferhan'ın yaşına ilişkin raporu, iletişim tespit tutanakları ile diğer
tutanak ve belgeler ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Sanıklar M. R. K.,
Ferhan K. ve O. S. K.’nin kardeş olup sanık İ. H. K.’nin çocukları olduğu, diğer sanıklar F. K. ve Y. K.'nin de sanık İ. H. K.’nin
kardeşleri oldukları, sanıklar C. K. ve B. K.'nin ise
diğer sanıklarla akrabalık ilişkilerinin bulunmadığı, maktullerin kardeş
oldukları, olayda yaralanan katılan Cengiz K.'nin ise
maktullerin amca çocukları olduğu, sanıklar İ. H. K., O. S. K. ve Y. K.
hakkında açılan kamu davasının tefrik edildiği, sanıklar ve maktuller arasında
sulama suyu meselesi yüzünden husumet bulunduğu, maktuller ve katılan Cengiz
K.’nin olay tarihi olan 17/4/2008 tarihinde saat
15:00 sıralarında Şanlıurfa ili Merkez Düger Köyü
Emeli Mezrasında tarlalarını sulamak maksadıyla sulama birliğine ait su
kulübesinde bulunan vanalardan kendilerine tahsis edilen vanaları kullanmak
istedikleri, söz konusu vanalara boruları takarak tarlalarını sulamaya
başladıkları, bu sırada sanık M. R. K.’nin siyah bir jeeple gelerek maktullere ‘neden suyu tarlanıza çevirdiniz’
diye sorduğu, maktullerin de suyun kendilerine ait olduğunu söylemeleri üzerine
sanığın ‘birazdan sizinle görüşürüz’ diyerek geldiği jeepe
binip olay yerinden ayrıldığı, aradan yaklaşık 10-15 dakika geçtikten sonra
sanıklardan F. K. haricindeki diğer sanıkların bir jeep,
sanık C. K.’ye ait olup kendisinin kullandığı
otomobil ve bir motosiklet ile olay yerine geldikleri, sanıklar M. R. K.’nin uzun namlulu silah, sanık Ferhan K.'nin
ise tabanca ile maktullere ve katılan Cengiz K.’ya
hiçbir şey söylemeksizin ateş ettikleri, olay sırasında beş maktullün aldıkları
ateşli silah yaraları nedeniyle öldükleri, katılan Cengiz K.’nin ise ayağından ve göğsünden hayati tehlike geçirecek
şekilde yaralandığı, … sanıkların olay yerinde bulunan
boş kovanlardan toplayabildiklerini topladıktan sonra geldikleri araçlarla olay
yerinden uzaklaştıkları, olayın bu şekilde oluşu mahkememizce kabul edilerek,
Sanıklar M. R. K. ve Ferhan K.'nin eylemlerine uyan fikir ve eylem birliği içerisinde her
bir maktule karşı insan öldürmek suçundan 5 kez cezalandırılmalarına…
Her ne kadar sanık B. K. hakkında sanıklar
tarafından maktullerin öldürülmesine yardımcı olmak suçundan… cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de,
sanık B. K.’nin olay yerine giderken sanıklar
tarafından söz konusu eylemin gerçekleştirileceğini bildiğine ve olay yerinde
sanıklardan herhangi birisinin eylemine yardımcı olduğuna dair savunmasının
aksine cezalandırılmasına yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı
deliller elde edilemediğinden sanığın müsnet
suçlardan ayrı ayrı beraatına karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar sanık C. K. hakkında sanıklar
tarafından maktullerin öldürülmesine yardımcı olmak suçundan… cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de,
sanık C. K.’nin olay günü sanık İ. H. K.’nin evine sanık tarafından satın alınan kuzulara bakmaya
geldiği, bilahare sanık İ. H. K.’ye gelen telefon
üzerine, sanığın ricası üzerine sanığı arabası ile bırakmak için olay yerine
geldiği, olay yerine giderken sanıklar tarafından söz konusu eylemin
gerçekleştirileceğini bildiğine ve olay yerinde sanıklardan herhangi birisinin
eylemine yardımcı olduğuna dair savunmasının aksine cezalandırılmasına yeterli
her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği, sanık C.
K.’nin olay sonrasında suç işleyen sanık Ferhan K.'yi olay yerinden arabası ile kaçırdığı ve saklanmasına
yardımcı olduğu anlaşılmakla eylemine uyan suçluyu kayırma suçundan TCK'nın
283/1 maddesi uyarınca cezalandırılması cihetine gidilmiştir.
Her ne kadar sanık F.
K.'nin diğer sanıkların eylemlerine yardım ettiğinden
bahisle cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, olay sırasında
yaralanan katılan Cengiz K.’nin alınan ilk
beyanlarında sanık F. K.’nin olay yerinde olduğuna
dair herhangi beyanının bulunmaması dikkate alınarak, sanık F. K.’nin savunmalarının aksine sanığın olay yerinde bulunduğuna
ve müsnet suçlardan cezalandırılmasına yeterli her
türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediğinden sanığın
üzerine atılı müsnet suçlardan ayrı ayrı beraatına
karar vermek gerekmiştir.”
10. Başvurucu ve sanıklar
tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
14/11/2012 tarih, E.2012/3525, K.2012/8245 sayılı ilamıyla sanıklar C. K., F. K. ve B. K. hakkındaki hüküm onanmış olup, bu karar
başvurucu tarafından 23/1/2013 tarihinde öğrenilmiştir. Başvurucu, 7/2/2013 tarihli dilekçesi ile 30 gün içinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme”
kenar başlıklı 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
12. 5237 sayılı Kanun’un “Suçluyu kayırma” kenar başlıklı 283.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma,
tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse, altı
aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 6/2/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
7/2/2013 tarih ve 2013/1335 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, 17/4/2008 tarihinde kardeşlerinin ölümüyle sonuçlanan
olayda, yargılama yapan Mahkemece delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi
sonucu, olayın asli faili olan sanıklar F. K. ve B. K. hakkında beraat kararı
verilmesinin; ayrıca sanık C. K. hakkında ise eylemin kasten öldürme suçuna
uygun düşmesine rağmen, sanığa atılı eylemin 5327 sayılı Kanun’un 283. maddesi
kapsamında vasıflandırılarak, bu sanığa eksik ceza tayin edilmesinin, adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirterek yeniden yargılama yapılmasını
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
15. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle katılan konumunda
olan başvurucunun “sanıkların adil
yargılanmadığı” şeklindeki iddiası Anayasa’nın 17. maddesi ile
ilişkili görülerek yaşam hakkı kapsamda değerlendirilmiştir.
16. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
17. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
19. Öncelikle başvurucunun
başvuru ehliyeti ve ihlal iddiasının incelenmesinde menfaatinin bulunup
bulunmadığı denetlenmelidir. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği, yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle mağdur olan ölen kişilerin yakınları tarafından
yapılabilecektir (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41).
Başvurucu, başvuru konusu olayda ölen kişilerin kardeşi olup, olayla ilgili
olarak baştan itibaren şikâyet dilekçesi vererek, soruşturma ve kovuşturma
aşamalarına katılmıştır. Bu nedenle gerçekleşen ölüm olayı ile ilgili yürütülen
soruşturma ve yargılamanın Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkının ihlali
niteliğinde olduğunun tespitinde başvurucunun meşru menfaati olup, başvuru
ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
20. Bütün diğer haklar için bir
temel oluşturan yaşam hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmış
ve bu maddede belirlenen istisnalar dışında hiç kimsenin yaşamına kasten son
verilemeyeceği belirtilmiştir. Devletin yaşam hakkına saygı gösterme yükümlülüğü
öncelikle kamu otoritelerinin yaşam hakkına müdahale etmemelerini, yani maddede
belirtilen istisnalar dışında kişilerin ölümüne neden olmamalarını gerektirir.
Bu, devletin yaşam hakkından kaynaklanan negatif ödevidir. Yaşam hakkına saygı,
ikinci olarak devletin üçüncü kişilerden gelecek tehlikelere karşı bireylerin
hayatını korumasını gerektirir. Bir kimsenin hayatına yönelik çok özel ve ciddi
bir tehdidin varlığı kanıtlanmışsa, devletin bu tehdide karşı bireyin hayatını
korumak için makul tedbirleri alması gerekir. Bu, yaşam hakkından kaynaklanan
devletin pozitif yükümlülüğüdür. Bir ölüm meydana gelmişse, devletin pozitif
yükümlülüğü kapsamında ölümün nedenlerini soruşturma ve sorumluları tespit
ederek cezalandırma ödevi de vardır. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde
yerine getirilmemesi halinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine
gerçekten uyup uymadığı tespit edilemez. Bu nedenle, devletin anılan madde
kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini, soruşturma
yükümlülüğü oluşturmaktadır (B. No: 2012/1017, 18/9/2013,
§ 29).
21. Bireyin, bir devlet
görevlisi ya da özel bir kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın
17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirir (B. No: 2012/1017, 18/9/2013,
§ 30).
22. Yürütülen ceza
soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Diğer taraftan, burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir
şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç
nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Tanlı/Türkiye, B. No: 26129/95, 10/4/2001, § 111).
23. Ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine
ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için, soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek ölümü aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Soruşturmada ölüm
olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan
bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 57). (Benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. Hugh
Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001,
§ 109; Dink/Türkiye, B. No:
2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 ve 7124/09, 14/9/2010, § 78).
24. Yürütülecek ceza
soruşturmalarının etkinliğini koruyan hususlardan biri de, teoride olduğu gibi
pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için, soruşturmanın veya
sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen
kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu
ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (B. No: 2012/752, 17/9/2013,
§ 58). (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94,
4/5/2001, § 109).
25. Somut olayda başvurucu,
kardeşlerinin öldürülmesi olayında toplanmış olan delillerin Mahkemece yanlış
değerlendirildiğini, nitelendirmenin hatalı yapıldığını bu nedenle adil bir
yargılamanın gerçekleşmediğini iddia etmiştir.
26. Bireylerin cezai
sorumluluklarının kapsamının belirlenmesine yönelik hukuki sorunların
incelenmesi kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi kapsamında olmayıp, suçluların
tespiti ve cezalandırılması derece mahkemelerin görev ve yetkisindedir. Ancak
yukarıda belirtilen yaşam hakkına yönelik müdahaleleri soruşturma
yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği Anayasa Mahkemesince
incelenmelidir.
27. Derece Mahkemelerinin
kararları bu açıdan değerlendirildiğinde; maktuller ile başvuruya konu
edilmeyen sanıkların arazilerinin aynı bölgede olduğu, sulama suyu nedeniyle
aralarında tartışma çıktığı, bir kısım sanıkların açtığı ateş sonucu
başvurucunun beş kardeşinin öldürüldüğü, sanık F. K.'nin sanık İ. H. K.’nin kardeşi
olduğu, sanıklar C. K. ve B. K.'nin ise diğer
sanıklarla akrabalık ilişkilerinin bulunmadığı, adı geçen üç sanığın arazi ve
sulama suyu konusunda maktullerle bir husumetlerinin olduğunun dosyada
saptanamadığı, öte yandan, yapılan ihbar üzerine kolluğun “kasten öldürme” suçundan derhal
soruşturmaya başladığı, öldürülenlerin yedi yakınının soruşturmaya dâhil
oldukları, ele geçen suç eşyaları üzerinde inceleme yapıldığı, olay yeri
inceleme, ölenlerin ölü muayene, otopsi ve Adli Tıp raporlarının alındığı, ev
ve araçların arandığı, görgü ve bilgisi olan kişilerin tespiti yapılarak
dinlendiği görülmüştür. Ayrıca soruşturma sonucunda, ölüme
sebebiyet verme şüphesi altında olan failler hakkında davanın açıldığı, yapılan
yargılamada, katılan Cengiz K. ve diğer tanık beyanları ile sanıkların
savunmalarından, anılan üç sanığın ateş açtığı hususunun sabit olmadığının
Mahkemece kabul edildiği, buna göre; sanık B. K.’nin
olay yerine giderken diğer sanıklar tarafından söz konusu eylemin
gerçekleştirileceğini bildiğine ve olay yerinde sanıklardan herhangi birisinin
eylemine yardımcı olduğuna dair ve yine olay sırasında yaralanan katılan Cengiz
K.’nin alınan ilk beyanlarında sanık F. K.’nin olay yerinde olduğuna ilişkin herhangi beyanının
bulunmaması da dikkate alınarak, her iki sanığın savunmalarının aksine
cezalandırılmalarına yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı
deliller elde edilemediğinden beraatlarına ve sanık C. K.’nin
de olay günü sanık İ. H. K.’nin evine İ. H. K.
tarafından satın alınan kuzulara bakmaya geldiği, bilahare sanık İ. H. K.’ye gelen telefon üzerine, İ. H. K.’nin
ricası üzerine kendisini arabası ile suçun işlendiği yere bırakmak amacıyla
olay yerine geldiği, olay yerine giderken sanıklar tarafından söz konusu
eylemin gerçekleştirileceğini bildiğine ve olay yerinde sanıklardan herhangi
birisinin eylemine yardımcı olduğuna dair savunmasının aksine
cezalandırılmasına yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı deliller
elde edilemediği, ancak sanık C. K.’nin olay
sonrasında suç işleyen sanık Ferhan K.'yi olay
yerinden arabası ile götürdüğü ve bu suretle saklanmasına yardımcı olduğu
anlaşılmakla eylemine uyan suçluyu kayırma suçundan cezalandırılmasına karar
verildiği, temyiz merciince denetlenen kararın onandığı belirlenmiştir. Böylece
soruşturma makamlarının resen harekete
geçerek ölümü aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün
delilleri topladıkları, başvurucunun soruşturmaya etkin bir şekilde
katılabildiği, Mahkemece toplanan delillerin tüm yönleri ile değerlendirildiği
ve bir kısım sanıkların cezalandırıldığı saptanmıştır.
28. Buna göre, başvuru
dosyasında oluşa ilişkin belge ve bilgiler dikkate alındığında, ölüme sebebiyet
veren olayların doğru bir şekilde tespitine, muhtemel sorumluların
belirlenmelerine ve cezalandırılmalarına yol açacak nitelikte bağımsız, etkili,
hızlı ve kamuya açık bir soruşturmanın gerçekleşmediğinden ve kararın somut
kanıtlarla çelişecek biçimde ve açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde
bariz takdir hatası veya açık keyfilik sonucu verildiğinden söz edilemeyeceği
gibi, bu konuda ihmali bir davranış veya yetkililere yüklenebilecek bir
eksiklik de saptanmamıştır. Dolayısıyla, kişinin yaşam hakkının korunması kapsamında
yürütülen cezai soruşturmanın etkisiz olduğuna ilişkin bir sonuca varılmasını
gerektirecek bir husus tespit edilememiştir.
29. Açıklanan gerekçelerle,
yargılama sonucunda verilen karar nedeniyle
başvurucunun yaşam hakkına yönelik bir
ihlal açıkça tespit edilmediğinden, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına, 6/2/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.