TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERRUH İLVAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1648)
|
|
Karar Tarihi: 16/7/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Ferruh İLVAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Çağdaş ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutuklanmasını haklı
gösterecek somut olay, olgu ve bilgi olmadığı halde tutuklandığını, tahliye
taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiğini ve uzun bir süredir tutuklu
olduğunu ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/2/2013
tarihinde Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde eksiklikler giderilerek
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 29/1/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Büyükçekmece Sulh Ceza
Mahkemesinin 4/5/2012 tarih ve 2012/130 Sorgu sayılı
kararı ile tutuklanmıştır.
6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
25/8/2012 tarihli iddianamesiyle başvurucunun, resmi
belgede sahtecilik, bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç
olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık, rüşvet almak veya vermek, kamu
kurum ve kuruluşları vb. tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle
dolandırıcılık, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, eşyayı gümrük işlemlerine
tabi tutmaksızın ithal etme, geçici ithalat, dâhilde işleme rejimine tabi
eşyayı sahte belge ile yurtdışına çıkarmış gibi gösterme suçlarından
cezalandırılması talep edilmiştir.
7. Başvurucu, Bakırköy 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen davasının 14/1/2013 tarihli 1.
celsesinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesini talep etmiş, ancak
talebi atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve mevcut
delil durumu gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
8. Başvurucu, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
14/1/2013 tarihli kararına itiraz etmiş, itirazı
Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/2/2013 tarih ve 2013/104 Değişik İş sayılı
kararı ile reddedilmiştir. Karar başvurucuya 19/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu hakkındaki dava Derece
Mahkemesi önünde derdesttir.
10. Başvurucu 21/2/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. UYAP sistemi üzerinden edinilen
bilgiye göre başvurucu, bireysel başvuru incelemesi devam ederken, Bakırköy 1.
Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarihli müzekkeresi
ile tahliye edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
11. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 101. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Tutuklamaya, tutuklamanın
devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli
suç şüphesini,
b)
Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c)
Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça
gösterilir.”
12. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki suçların işlendiği
hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var
sayılabilir:
…
9. Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde
220),
...”
13. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine
giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
14. Aynı Kanun’un 104. maddesinin (1)
ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma
evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli
veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya
mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 16/7/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/2/2013 tarih ve 2013/1648
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, tutuklanmasını haklı
gösterecek somut olay, olgu ve bilgi olmadığı halde tutuklandığını, tahliye
taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiğini ve uzun bir süredir tutuklu
olduğunu ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Tutukluluğun
Somut Olgu ve Olaylara Dayanmadığı İddiası Yönünden
17. Başvurucu, tutuklanmasını haklı
gösterecek somut olay, olgu ve bilgi olmadığı halde tutuklandığını ileri
sürmüştür.
18. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
19. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke
olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda
gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar
sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 43).
20. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin, ancak
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde
hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin
tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti
bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur.
Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle
desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır.
21. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak
kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin
yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun
amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin
tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya
ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna
göre, suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile
ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete
gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (B. No:
2012/1272, 4/12/2013, § 73).
22. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un
100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak
hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların
ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama
nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1)
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46).
23. Diğer yandan, Anayasa’da yer alan
hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu
ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline
sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz (B. No:
2012/239, 2/7/2013, § 49).
24. Başvurucu, Büyükçekmece Sulh Ceza
Mahkemesinin 4/5/2012 tarih ve 2012/130 Sorgu sayılı
kararı ile tutuklanmıştır. Tutuklamaya gerekçe olarak, “… üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, atılı suçların yasada öngörülen ceza miktarı, atılı suçlarla ilgili
kuvvetli suç şüphesini gösterir olguların mevcut oluşu, tape
kayıtları, fiziki takip tutanakları, alınan beyanlar, arama sonucunda ele geçen
materyaller ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak ve adli kontrol hükümlerinin
yetersiz kalacağı” gösterilmiştir.
25. Savcılıkça düzenlenen iddianame incelendiğinde özetle,
başvurucunun suç örgütü yöneticilerinden olduğu, örgüt faaliyetleri
çerçevesinde sahte kapasite raporlarına sahip firmalar aracılığıyla ve sahte
teminat mektupları kullanarak yurt dışından getirilen kumaşların yurt içinde
satışını organize ettiği, paravan şirketler vasıtasıyla ithal ve ihraç
işlemlerinden vergi kaçırdığı, bir kısım belgeleri elde etmek için rüşvet
verdiği, sahte ithal ve ihraç beyannamesi düzenlettirdiği, Gümrük ve Ticaret
Müdürlüğü ve F. Bank A.Ş.’yi dolandırdığı, örgüt
yöneticisi sıfatıyla ve kod adı (Faruk) kullanarak hareket ettiği ve aynı
eylemleri birden fazla kez gerçekleştirdiğinden bahisle kamu davası açıldığı
görülmektedir.
26. Somut olayda başvurucu, söz konusu
iddiasını soyut olarak dile getirmekle yetinmiş ve bu konuda herhangi bir
açıklamada bulunmamıştır. Dava dosyasının incelenmesinden, tutuklama kararının,
Derece Mahkemesinin bu konudaki hukuki yetki ve görevi çerçevesinde verildiği
anlaşılmaktadır. Başvuru dosyasında bunun aksini ifade eden herhangi bir husus
da yer almamaktadır. Bu durumda başvurucunun, suç işlediğinden şüphelenilmesi
için somut olgu ve bilgi bulunduğu halde tutuklandığı ve tutukluluğun
sürdürüldüğü iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Tutukluluğun
devamına dair kararların ilgili ve yeterli olup olmadığı meselesinin ise
tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği ve uzun bir süredir
tutuklu olduğu iddialarının incelenmesi sırasında ele alınması gerekir.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun
“tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay,
olgu ve bilgi olmadığı halde tutuklandığı”na ilişkin iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tahliye
Taleplerinin Formül Gerekçelerle Reddedilmesi Nedeniyle Makul Sürenin Aşıldığı
İddiası Yönünden
28. Başvurucu, tahliye taleplerinin
sürekli formül gerekçelerle reddedildiğini ve makul olmayan bir süredir tutuklu
olduğunu ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan
kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma
ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine
getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
30. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın
makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
31. Tutukluluk süresinin makul olup
olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini
bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Tutukluluğun devamı ancak
masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının
mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 61).
32. Bir davada tutukluluğun belli bir
süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu
amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece
mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin
kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
33. Tutuklama tedbirine kişilerin
suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar
tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra,
uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle
birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli”
görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de
incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya
sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
Tutukluluk süresinin makul seviyede kalması için ilgili makamların almış
oldukları önlemler de dâhil olmak üzere tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2014/85, 3/1/2014, § 43).
34. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63-64).
35. Diğer taraftan özgürlük hakkı, adli
makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde
mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde
yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf
Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere
suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep
olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Dinç ve Çakır/Türkiye, B. No. 66066/09, 9/7/2013, § 46).
36. Bir kişinin gerekçeden tamamen
yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul
edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Nakhmanovich/Rusya, B. No: 55669/00, 2/3/2006, § 70; Belevitskiy/Rusya, B. No: 72967/01, 1/3/2007, § 91).
Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı
ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak
aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama
kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Mooren/Almanya [BD], B. No: 11364/03, 9/7/2009, § 79).
37. İtiraz veya temyiz merciinin,
itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki
gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak
gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil
etmez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: García Ruiz/İspanya,
B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
38. Makul sürenin hesaplanmasında
sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir. Ancak
kişinin, tutuklu olarak yargılanmakta olduğu davada mahkumiyetine karar
verilmiş ise mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hali sona erer (B. No:
2012/237, 2/7/2013, §§ 66, 67).
39. Başvurucu uzun bir süredir tutuklu
olduğunu ileri sürmüştür. Somut olayda başvurucu 4/5/2012
tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, bireysel başvuru incelemesi devam ederken,
Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/4/2013 tarihli
müzekkeresi ile tahliye edilmiştir. Buna göre başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklu kaldığı süre 11 ay 11 gündür.
40. Başvurucu, Büyükçekmece Sulh Ceza
Mahkemesinin 4/5/2012 tarihli kararı ile tutuklanmış,
9/8/2012 tarihinde tutukluluk kararına itiraz ederek tahliye talebinde
bulunmuştur. Başvurucunun tahliye talebi, Büyükçekmece 1. Sulh Ceza
Mahkemesinin 9/8/2012 tarih ve 2012/1233 Değişik İş
sayılı kararıyla özetle, tutuklama nedenlerinin talep tarihi itibariyle
mevcudiyetlerini muhafaza ettikleri, atılı suçların 5271 sayılı Kanun’un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında belirtilen suçlardan oluşu, atılı suça
ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösterir olguların bulunması, iletişim tespit
tutanakları, tape kayıtları, fiziki takip kayıt ve
fotoğrafları, suça konu mallar için düzenlenmiş yanıltıcı faturalar, iddia
olunan hayali ihracata ilişkin ele geçirilen bir kısım evraklar, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı, Sosyal Güvenlik ve Vergi Müfettişlerince hazırlanan raporlar
gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
41. Başvurucu, Bakırköy 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen davasının 14/1/2013 tarihli 1.
celsesinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesini talep etmiş, ancak
talebi atılı suçun vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve mevcut
delil durumu gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
42. Başvurucu, Bakırköy 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 14/1/2013 tarihli kararına itiraz etmiş,
itirazı Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/2/2013 tarih ve 2013/104 Değişik
İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
43. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest
bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu
bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan
belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz
önüne alınmalıdır.
44. Öte yandan hukuka uygun olarak
tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama
nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak
belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, §§ 63-64).
45. Somut olayda başvurucu, kendisiyle
birlikte 69 şüphelinin yer aldığı iddianame kapsamında suç işlemek amacıyla
kurulan örgüte üye olma, resmi belgede sahtecilik, geçici ihtilat, dâhilde
işleme rejimine tabi eşyayı sahte belge ile yurt dışına çıkarmış gibi gösterme
suçlarını işlediği iddiasıyla yargılanmaktadır. Hukuka uygun olarak tutuklanan
bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden
biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir. Derece Mahkemesince
verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri
incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu görülmektedir.
Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, “tahliye
taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği” yönündeki şikâyetinin
“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. “Tutuklanmasını haklı gösterecek somut olay, olgu ve bilgi olmadığı
halde tutuklandığı” yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” ,
2. “Tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği” ve “tutukluluğun makul süreyi aştığı”
yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına,
16/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.