TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET SEDAT ÖZMEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1777)
Karar Tarihi: 17/11/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Mehmet Sedat ÖZMEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, malulen emeklilik talebinin kabul edilmesi istemiyle 17/8/2004 tarihinde açtığı davanın reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 15/2/2013 tarihinde İstanbul 13. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve dosyanın bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 23/8/2013 tarihli görüş yazısı 20/9/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Böbrek yetmezliği teşhisi nedeniyle böbrek nakli olan başvurucu, buna dayanarak malulen emekli edilmesi istemiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurmuş, 7/4/2003 tarih ve 2537 sayılı Okmeydanı Hastanesi Sağlık Kurulu raporu ve başvurucunun bu rapora itiraz etmesi üzerine alınan 20/2/2004 tarih ve 15/661 sayılı Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu (SSYSK) raporu doğrultusunda, başvurucunun çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmediği gerekçesiyle malulen emekli olma talebi reddedilmiştir.
8. Emeklilik isteminin SGK tarafından reddedilmesi üzerine başvurucu, İstanbul 8. İş Mahkemesinde 17/8/2004 tarihinde malulen emekli edilmesi istemiyle dava açmıştır.
9. Mahkeme, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulundan alınan 29/12/2006 tarih ve 7001 sayılı rapor doğrultusunda, başvurucunun iş gücünü 2/3 oranında kaybettiği gerekçesiyle 9/10/2008 tarih ve E.2004/601, K.2008/423 sayılı kararıyla davanın kabulüne hükmetmiştir.
10. SGK’nın temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 25/11/2009 tarih ve E.2008/19012, K.2009/15639 sayılı kararıyla, SSYSK’nın 20/2/2004 tarih ve 15/661 sayılı raporunda davacının çalışma gücünün 2/3’ni kaybetmediğinden malul sayılamayacağının tespit edildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu raporu ile aralarında çelişki bulunduğu, o halde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulundan rapor alınması gerektiği gözetilmeden 3. İhtisas Kurulu raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
11. İstanbul 8. İş Mahkemesi, bozma kararına uyarak aldığı, “Mehmet Sedat Özmen’in …hafif derecede sol hemiparezi ve renal transplantasyon arızaları olduğu, …16/4/2001 tarihi itibarıyla 85/9529 sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerinden yararlanılmak suretiyle … E cetveline (2002) göre %42.0 oranında meslekten kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, kişiye Renal Transplantasyon uygulandığından tüzük hükümleri gereğince daha önce dikkate alınan arazın hesaplamada dikkate alınmadığı, beden çalışma gücünün en az 2/3 ‘ünü kaybetmemiş olduğundan malul sayılamayacağı…” şeklinde mütalaa sunulan 22/3/2012 tarih ve 211 sayılı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurul raporu doğrultusunda, 21/6/2012 tarih ve E.2010/163, K.2012/544 sayılı kararıyla, başvurucunun beden ve çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmediği gerekçesiyle, davayı reddetmiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29/11/2012 tarih ve E.2012/19609, K.2012/21760 sayılı ilâmıyla, kararın bozmaya uygun olduğu, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.
13. Nihai karar başvurucuya 25/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 15/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi.
16. 17/07/1964 tarih ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “kimlerin malul sayılacağı” başlıklı 53. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“1-a) Kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ ünü yitirdiği,…. Kurumca tespit edilen sigortalı malullük sigortası bakımından malul sayılır.”
17. 31/5/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60'ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malûl sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/2/2013 tarih ve 2013/1777 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, malulen emekli edilmesi istemiyle 17/8/2004 tarihinde açtığı davanın yargılama süresince bir çok defa sağlık raporu alındığını, bu raporlardan lehine olanların dikkate alınmayarak aleyhine olan sağlık raporu doğrultusunda hüküm kurulduğunu, Yargıtay aşamasında yeterince inceleme yapılmadan ve mevzuata aykırı bir şekilde kararın onandığını, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
20. Başvurucu, malulen emekli edilmesi istemiyle açtığı davanın yargılama süresince çalışma gücünün kaybı oranının tespiti için birçok defa rapor alındığını, bu raporlardan lehine olanların dikkate alınmayarak aleyhine olan rapor doğrultusunda hüküm kurulduğunu, Yargıtay aşamasında yeterince inceleme yapılmadan ve 16/12/2010 tarih ve 27787 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu şikâyetlerin özünü yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası oluşturmaktadır.
21. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun taleplerinin derece mahkemeleri tarafından yeterince incelenerek gerekçeli olarak reddedildiği, bu durumda başvurucunun iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara yönelik olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş sayılacakları Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerine göre belirlenmektedir. Mahkeme kararına esas alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı raporunda da bu Tüzük hükümleri esas alınarak başvurucunun %42.0 oranında meslekten kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı tespit edilmiştir. Başvurucunun kararda dikkate alınmadığından şikâyet ettiği, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerinin, “özürlü sağlık kurulu raporlarının alınışı, geçerliliği, değerlendirilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kurumlarının tespiti ile ilgili usul ve esasları belirlemek” amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
27. Mahkemece, başvurucunun iddiaları ve tüm deliller birlikte değerlendirilmiş, farklı kurumlardan başvurucunun maluliyet durumunun tespiti amacıyla raporlar alınmış, bu raporlara yapılan itirazlar ve Yargıtay bozma kararı doğrultusunda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulundan alınan rapor dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesi kabul edilerek, usul ve kanuna uygun bulunan hüküm onanmıştır.
28. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, sonuç olarak iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Derece Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
31. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu, 17/8/2004 tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, dava sürecinde esasa ilişkin karar verilebilmesi için toplanması gereken tıbbi belgelerin ve sağlık raporlarının tamamlanmasının beş yıl sürdüğü, makul süreye ilişkin değerlendirme yapılırken bu hususun göz önüne alınması gerektiği belirtilmiştir.
34. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, maluliyet oranının tespitine ilişkin bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 17/8/2004 tarihidir.
38. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, İstanbul 8. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onandığı 29/11/2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
39. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
40. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
41. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 15).
42. Başvuruya konu dava süreci incelendiğinde, yargılamanın yaklaşık sekiz yıl üç ayı süre devam ettiği, yargılama sürecinin uzamasında büyük oranda, sağlık raporlarının tamamlanması için geçen sürelerin etkili olduğu görülmektedir.
43. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55)
44. Başvuruya konu yargılama sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık nitelik taşımadığı, başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olmadığı da dikkate alındığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu sekiz yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 50.000,00 TL maddi ve 25.00,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
47. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin sekiz yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya takdiren net 7.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.650,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.