TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İBRAHİM YAŞAR ÖZGÖK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/2175)
Karar Tarihi: 13/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Abuzer YAZICIOĞLU
Başvurucu
İbrahim Yaşar ÖZGÖK
Vekili
Av. Levent ÖZÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) kadrosunda anabilim dalı başkanı olarak görev yaparken Türk Hava Kurumu (THK) Üniversitesi’nin mütevelli heyeti üyeliğinde görev yapmak için bağlı bulunduğu idareye yapılan başvurunun reddine dair karara karşı açılan iptal davasının reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 10., 11., 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/9/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 12/5/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 16/5/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, "Profesör Tabip Kıdemli Albay" unvanı ile GATA’da Üroloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, bu görevine devam ederken THK Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliğine seçilmiş ve görevlendirilme yapılabilmesi için 10/1/2011 tarihinde GATA Komutanlığı Askeri Tıp Fakültesi Dekanlığı Eğitim Hastanesi Baştabipliğinden izin talebinde bulunmuştur.
9. Başvurucunun talebi, GATA Komutanlığınca Genel Kurmay Başkanlığına sunulmuş ve Genel Kurmay Başkanlığının 17/8/2011 tarihli yazısı ile reddedilmiştir. Bu işlem başvurucuya 6/9/2011 tarihinde tebliğ edilmiştir. Yazının ilgili kısmı şöyledir:
"... Milli Savunma Bakanlığının görüşü doğrultusunda ilgi (b) yazı ile, vakıf üniversitelerinin tüzel kişiliklerinin temsil edildiği mütevelli heyetlerinde TSK personelinin görev yapmalarına ilişkin bir düzenleme bulunmadığından, TSK mensuplarının vakıf üniversitelerinin mütevelli heyetlerinde görev yapamayacakları bildirilmiştir. ..."
10. Başvurucu, idarenin ret işleminin iptal edilmesi talebiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) önünde dava açmıştır. Bu davası, AYİM Üçüncü Dairesinin 18/10/2012 tarihli ve E.2011/2300, K.2012/2160 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir.
"... Davacının statüsü ve görev yaptığı kurum itibarıyla tabi olduğu 2955 sayılı GATA Kanunu kapsamında, diğer yükseköğretim kurumlarında geçici olarak görevlendirilebilmesi, ilgili kurumun isteği, Akademi Kurulunun kararı ve Genel Kurmay Başkanlığının uygun görmesi şartlarına bağlanmış ve TSK personelinin hizmet yerlerinin belirlendiği 926 sayılı Personel Kanunu’nun 124’üncü maddesi hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. 124’üncü madde de ise, personelin Silahlı Kuvvetler içindeki hizmetlerinden başka bir göreve verilmeyeceği ana kural olarak belirlenmiş iken, istisnai durumlarda Genel Kurmay Başkanlığı görüşüyle, bazı Devlet hizmetleriyle Türk Hava Kurumu hizmetlerinde görevlendirilmesi mümkün kılınmıştır. Mevzuat itibarıyla TSK personelinin asli görev yeri dışında görevlendirilmeleri (veya görev almaları) kanunla belirlenmiş, şartları gösterilmiştir. Kamu görevlilerinin hak ve yükümlülükleri, statüleri kanunla belirlenir. Dolayısıyla 926 sayılı Kanun’un 124’üncü maddesi kapsamında, vakıf yükseköğretim mütevelli heyeti içerisindeki faaliyetlerinde görevlendirilme imkânı kanunla verilmemiştir. Yine davacının mütevelli heyetindeki bu faaliyeti, 2855 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesi kapsamında, mesleği ile ilgili diğer yükseköğretim kurumundaki bir eğitim faaliyeti de değildir. Öte yandan 211 sayılı Kanun’un 43’üncü maddesi kapsamında, siyasi olmayan ve MSB tarafından adları yayımlanan vakıfların faal olmayan üyeliklerine katılması mümkün olmasına rağmen, vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyet üyeliğinin aktif bir faaliyet olması karşısında yasak kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mevzuat hükümleri uyarınca davacının vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyetinde görev almasına ilişkin talebin kabul edilmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
11. Başvurucu, anılan ret kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuş, aynı Dairenin 14/2/2013 tarihli ve E.2013/169, K.2013/172 sayılı kararı ile düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir.
12. Karar 14/3/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 28/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu'nun “Kamu Kuruluşlarında görevlendirme” başlıklı 33. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İlgili kurumların isteği, Akademi Kurulunun kararı ve Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesiyle ihtiyaç duyulan konularda öğretim elemanları diğer yükseköğretim kurumlarıyla, kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebilirler. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 124 üncü maddesi hükümleri saklıdır.”
15. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun “Silahlı Kuvvetler personelinin hizmet yerleri” başlıklı 124. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlere (Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) mensup muvazzaf subay ve astsubaylar, Silahlı Kuvvetler içindeki hizmetlerden başka bir göreve verilemezler. Ancak, zorunlu durumlarda Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile Silahlı Kuvvetler kadrolarında gösterilmek ve aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve yardımlarını ve istihkaklarını mevcut hükümler çerçevesinde, kendi bağlı bulunduğu Bakanlık bütçesinden almak şartı ile Silahlı Kuvvetler dışındaki Devlet hizmetleri ile Türk Hava Kurumu hizmetlerinde görevlendirilebilirler. Bu personelin görev süresi azami iki yıl olup, görevlendirme süresi Bakanlar Kurulu kararında belirtilir. Genelkurmay Başkanlığının teklifi ile bu süre kısaltılabilir veya uzatılabilir. Görev süresi uzatılmayan personel, yeni bir karara gerek kalmaksızın görev süresinin sonunda Silahlı Kuvvetlerdeki asli görevine iade edilir.”
16. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 43. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
Silahlı Kuvvetler mensupları Milli Savunma Bakanlığınca adları yayınlanan ve siyasi olmıyan cemiyetler ile spor kulüplerinin faal olmıyan üyeliklerine girebilirler. Girenler durumlarını en kısa zamanda Milli Savunma Bakanlığına bildirmeye mecburdurlar.
…
Silahlı Kuvvetler mensupları kanunla kurulan meslek kuruluşlarına üye olamaz ve organlarında görev alamazlar. Ancak üye olamamaları kanunlarda belirtilen diğer kayıt ve şartlara uymak kaydıyla meslekleriyle ilgili görevlerde çalışmalarına, mesleki hizmetleri yürütmelerine, yetkilerini kullanmalarına, mesleki eğitim ve öğretim yaptırmalarına, kurum amirlerinin izniyle kuruluşun bilimsel çalışmalarına katılmalarına, meslek kural ve koşullarına uymak yükümlülüklerine, haklarında disiplin cezası uygulanmasına, özel kanunların öngördüğü kayıtlarla mesleklerini serbestçe icra etmelerine, resmi veya özel bir görev almalarına engel teşkil etmez.
Belli bir meslek veya sanatın icra edilebilmesi için meslek kuruluşlarına üye olmayı zorunlu kılan kanun hükümleri Silahlı Kuvvetler mensupları hakkında uygulanmaz.
…”
17. 18/10/1982 tarihli ve 2709 sayılı Anayasa’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.
Kanunda gösterilen usul ve esaslara göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir.”
18. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun “Kapsam” başlıklı 2 maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumlarıyla ilgili hususlar ayrı kanunlarla düzenlenir.”
19. 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun “Türk Hava Kurumu Üniversitesi” başlıklı 139. ek maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Ankara’da Türk Hava Kurumu Havacılık Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Türk Hava Kurumu Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
20. 31/12/2005 tarihli Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 20. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“… Devlet üniversitelerinde görev yapan öğretim elemanları üniversitesinden gerekli iznin alınmış olması kaydı ile vakıf yükseköğretim kurumları mütevelli heyetinde görev alabilirler. …”
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Kanun yollarını ilişkin özel hükümler” başlıklı 67. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi istekleri kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para cezasına da hükmolunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu,
i. Albay rütbesinde olduğunu, ilgili mevzuatta mütevelli üyeliğini yasaklayan bir hüküm olmamasına rağmen ve idare tarafından general rütbesinde olan çalışanlarının mütevelli heyeti üyesi olmalarına izin verilirken kendisine bu iznin verilmediğini,
ii. AYİM'de yapılan yargılama aşamasında karar düzeltme isteminin, daha önce dosyanın esası hakkında karar veren aynı dairenin aynı üyeleri tarafından incelenerek talebin reddine karar verildiğini,
iii. Üniversite mütevelli heyeti üyeliğine ilişkin izin talebinin reddedilmesinde, hakkın sınırlanmasında uyulması gereken hukukilik, eşitlik ve sınırlamada meşru amaç güdülmesi ilkelerine riayet edilmediğini ve örgütlenme hakkının tamamen ortadan kaldırılmasına sebebiyet verildiğini,
iii. AYİM’de tek dereceli yargılama yapılması ve karar düzeltme talebinin aynı Dairece incelenmesi nedeniyle etkili bir başvuru yolunun bulunmadığını, talebin reddine karar verilirken idare lehine avukatlık ücretine hükmedildiğini, karar düzeltme yoluna başvurduğu için para cezası uygulandığını,
belirterek Anayasa’nın 10., 11., 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması ve tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvurucu, vakıf üniversitesi mütevelli heyetinde görev alabilmek için gerekli olan iznin daha yüksek rütbeli kişilere verilmesine rağmen yasal düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle kendisine verilmemesini Anayasal haklarının ihlali olarak şikâyet konusu etmiştir.
24. Bakanlık, örgütlenme özgürlüğü ihlal iddiasına karşı görüşünde, vakıf üniversitelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. madde kapsamında örgüt olarak kabul edilmediğine ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına vurgu yaparken başvurucunun askerî görevi ve izin talep ettiği yeni görevin niteliğinin gözetilmesi gerektiği hatırlatılmıştır. Ayrıca bakanlık, adil yargılanma hakkı ihlal iddiaları ile ilgili olarak benzer şikâyetlerde daha önce görüş bildirmiş olduğundan ve farklı bir durum bulunmadığından somut başvuruya ilişkin görüş bildirmemiştir.
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
26. Anayasa’nın 33., 51. ve 68. maddelerinde düzenlenen “Dernek Kurma Hürriyeti”, “Sendika Kurma Hakkı” ve “Siyasi Parti Kurma Hakkı” gibi örgütlenmeye yönelik haklar, Sözleşme’nin 11. maddesinde karşılığını bulmaktadır.
27. AİHM kararlarında Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamında korunan “örgüt”, kişilerin serbest iradeleriyle kurulan, ortak bir amaç için bir araya gelen kişiler topluluğudur. İrade unsuru, özel hukuk tüzelkişiliğine sahip toplulukları, kamu tüzel kişiliğine sahip topluluklardan ayıran en önemli ölçüdür (Le Compte, Van Leuven ve De Meyere/Belçika, 6878/75, 7238/75, 23/6/1981, § 43; Barthold/Federal Almanya, 8734/79, 25/3/1985, § 61; Sigurdur Sigurjonsson/İzlanda, 16130/90, 30/6/1993, § 31). Kamu iradesi bulunmayan toplulukların örgütlenme özgürlüğü temelinde kamu gücüne karşı menfaatlerinin koruması için dayanışma ve toplu ifade gücünden faydalanması söz konusu olmaktadır. Bu nedenle kamu tüzelkişiliğine sahip örgütlenmelerin, Sözleşme’nin 11. madde korumasından yararlanamamaları doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
28. Anayasa'nın 130. madde hükmü, çağdaş eğitim ve öğretim gerekleriyle "üniversite" kavramının içerdiği evrensel ilkelere uygun bir düzen içinde ülkenin gereksinimlerini karşılayacak nitelikte insan gücü yetiştirerek insanlığa hizmet etmek amacıyla değişik birimlerden oluşan, kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitenin ancak yasayla kurulacağını öngörmektedir. Anılan madde gereğince üniversiteler, devlet ya da vakıflar tarafından kurulmuş olmalarına bakılmaksızın kamu tüzelkişiliğine sahip kuruluşlardır. Kamu tüzel kişiliği, üniversitelerin zorunlu niteliklerinden ve hukuksal yapılarının ögelerinden biridir. Anayasa'nın 130. maddesinin birinci fıkrasının zorunlu kıldığı "kamu tüzel kişiliği" yine bu maddenin son fıkrası gereğince vakıfların kuracağı üniversiteler için de zorunlu niteliktir (AYM, E.1991/21, K.1992/42, 29/6/1992).
29. Vakıf üniversiteleri ise devlet tarafından kanunla ve kamu tüzel kişisi olarak kurulmaktadır. Yasayla kurulma zorunluluğunun doğal sonucu olan "kamu tüzel kişiliği" niteliği, üniversitelerin yapısına has bir özellik olduğundan vakıflar tarafından kurulan üniversitelerin de kamu tüzel kişiliğine sahip olduğu açıktır (İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, B. No: 2013/1430, 21/11/2013, § 22).
30. Başvurucunun mütevelli heyet üyesi olarak katılmak istediği THK Üniversitesi, kamu tüzelkişiliğine sahip, amacı ve işleyişi kamu hukuku ilkeleri ile belirlenmiş bir oluşum olduğundan böyle bir topluluğa girmenin kamu iradesi ile belirli şartlara bağlanması veya idarenin takdirine bırakılması hususları, örgütlenme özgürlüğü kapsamında incelenebilecek bir şikâyet konusu olmadığından başvurunun, adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
31. Öte yandan başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlaline ilişkin iddiaları, kendisi ile benzer durumda olan daha yüksek rütbeli kişilere başka bir oluşumda görev almasına izin verilmesine rağmen bu iznin kendisine verilmemesi ile ilgili olduğundan ve başka bir haktan bağımsız ve soyut biçimde ileri sürülmesi mümkün olmadığından bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
32. Yine dava sonucunda aleyhine hükmedilen yargılama giderleri ile ilgili olarak mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası da davanın sonucuna ilişkin bir şikâyet olduğundan aynı başlık altında ele alınmıştır.
33. Başvurucunun, yargılama sürecindeki usule yönelik işlemlerle ilgili diğer iddiaları ise adil yargılanma hakkına ilişkin olduğundan inceleme adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında yapılmıştır.
1. Mahkemesi Kararının Adil Olmadığına İlişkin İddia
34. Başvurucu, vakıf üniversitesi mütevelli heyetinde görev alabilmek için gerekli olan iznin daha yüksek rütbeli kişilere verilmesine rağmen kendisine verilmemesini adil bir karar olmadığını şikâyet konusu etmiştir.
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen "adil yargılanma hakkının" kapsamı Anayasa'da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.
36. Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfîlik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
37. Başvuru konusu olayda başvurucu, 926 sayılı Kanun'un 124. maddesinin daha yüksek rütbeli personele uygulanmasına rağmen kendisi hakkında farklı yorumlanmasının ayrımcılık olduğunu, idare ve mahkemenin kararda geçen mevcut düzenlemeleri hatalı yorumladığını belirtmiştir. AYİM ise başvurucunun üye olarak seçildiği vakıf yükseköğretim kurumu mütevelli heyet üyeliği görevini, aktif bir görev olarak değerlendirerek başvurucunun mesleği ile ilgili olmayan ve 926 sayılı Kanun’un 124. maddesinde düzenlenmiş bir görev olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvurucunun iddialarının mevzuatın yorumlanmasına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
38. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
39. Sonuç olarak AYİM kararında, başvurucunun talep ve itirazları, idarenin takdir alanı ve yasal mevzuat dikkate alarak değerlendirme yapılmış olduğu sürece Anayasa Mahkemesinin delilleri değerlendirme takdirine müdahalesi söz konusu olamaz.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu bölümünün açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İki Dereceli Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu, AYİM daire kararlarına karşı başvurulabilecek etkili bir kanun yolunun olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın, Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,26/3/2013,§ 18).
43. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM nezdinde temyiz yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (Mahir Akarsu,B. No: 2012/1096, 20/2/2014, §§ 42-45).
44. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, ilk kararı veren heyette yer alan üyelerin karar düzeltme talebini inceleyen heyete de katılmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, bu üyelerin kanaat ve görüşünün ilk kararla belirginleştiğini, farklı üyelerden oluşan bir heyetin incelemeyi yapması gerektiğini iddia etmiştir.
46. Sözleşme'nin 6. maddesinde açıkça adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkından söz edilmiştir. Anayasa'nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir unsuru kabul edilmelidir (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004). Diğer yandan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, Anayasanın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993).
47. Genel olarak tarafsızlık, davanın çözümünü etkileyecek ya da davanın taraflarının leh ve aleyhlerinde bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).
48. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006).
49. Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (M.E., B. No: 2013/2661, 9/9/2015, § 123).
50. 1602 sayılı Kanun'un 67. maddesi uyarınca karar düzeltme talebi, hükmü veren mahkemeye sunulmakta ve bu mahkemece talebin kabul edilebilir olup olmadığı kararlaştırılmaktadır. Karar düzeltme isteminin kabule değer olup olmadığına ilişkin kararın aynı mahkemece ve inceleme tarihinde mahkemede görevli olan hâkimlerden oluşturulan heyetçe verilmesi gerekir. Bu durum AYİM yargılamasının tek dereceli yargılama sitemine tabi olmasının doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (bkz. §§ 43-46 ).
51. Bu noktada, tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı kapsamında sadece sübjektif tarafsızlık şartlarının karşılanıp karşılanmadığına bakılmalıdır. Sübjektif test bakımından, karar düzeltme incelemesini reddeden heyette bulunan ve ilk karara katılan mahkeme üyelerin ön yargı veya tarafgirlikle hareket ettiklerini destekleyici herhangi bir unsur bulunmamaktadır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun şikâyetinin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Karar Düzeltme Talebinin Reddi Sonucunda Para Cezası Verilmesine İlişkin İddiası
53. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
54. Somut olayda başvurucu karar düzeltme isteminde bulunmuş, AYİM tarafından talebi reddedilerek başvurucu aleyhine toplam 203 TL para cezasına hükmedilmiştir.
55. 1602 sayılı Kanun’un 67. maddesiyle karar düzeltme isteminin reddi hâlinde başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Bu kural, mahkemeye erişim hakkı ile ilişkili bir düzenlemedir. Ancak mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak değildir. Bazı sınırlamalara tabi tutulabilir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Diğer bir ifadeyle yükletilen para cezası miktarının bu hakkı özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya verilecek olan para cezası miktarı bu çerçevede değerlendirilmelidir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 39).
56. Buna göre adli sürecin istismarı gerekçesiyle para cezası verilmesi, ilke olarak adil yargılanma hakkına aykırı değildir. Adaletin doğru idaresini sağlamak ve kötü niyetli başvuruları önlemek açısından bu nitelikte düzenlemelerin yapılması meşru ise de uygulanacak para cezası miktarı, mahkemeye erişim için bir engel olarak kabul edilebilecek kadar yüksek olmamalıdır (Mustafa Kemal Sungur, § 40).
57. Somut iddia bu ilkeler kapsamında incelendiğinde başvurucunun karar düzeltme isteminin reddedilmesi sonucunda 203 TL para cezası ödemekle yükümlü tutulmasına karar verilmiş ise de hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle AYİM tarafından karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi üzerine başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından başvurucunun bu yöndeki iddiasının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İki dereceli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.