TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMET AYDIN VE HAYDAR AYDIN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2739)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur ODUNCU
|
Başvurucular
|
:
|
1.İsmet AYDIN
|
|
|
2. Haydar AYDIN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurular, terör örgütü
üyeleri tarafından kardeşleri kaçırıldığı dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvuruların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet
haklarının; ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması ve makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 29/4/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurucu İsmet
Aydın’ın adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm ve İkinci
Bölüm Komisyonlarınca muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanları tarafından
muhtelif tarihlerde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemelerinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın
muhtelif tarihli yazılarında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurular hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
7. Anayasa Mahkemesi tarafından
2013/2746 başvuru numaralı dosyanın konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle
2013/2739 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin
2013/2739 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve
2013/2746 numaralı bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formları ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular; terör örgütü
mensupları tarafından kardeşleri N.A.nın 17/8/1993 tarihinde kaçırıldığını, alıkoyma müddeti boyunca
kardeşlerinin izahı mümkün olmayan korku yaşadığını, terör örgütü üyelerinin
baskısına maruz kaldığını beyan etmişler ve kardeşlerinin yaşadığı bu olaylar
kapsamındaki özel durumlarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle
köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını ifade etmişlerdir.
10. Başvurucular, ekli tablonun
D satırında belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının
karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuşlardır.
11. Ekli tablonun E satırında
tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu
oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvurularda dosyalarda yer
alan bilgi ve belgeler uyarınca Sason ilçesi Erdemli köyünün
boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından, köyün
Sason ilçe merkezinde bir mahalle olduğundan, korucu aileleri dışında da köyde
ikamet eden ailelerin bulunduğundan bahisle taleplerin reddine karar
verilmiştir.
12. Belirtilen ret işlemleri
aleyhine ekli tablonun F satırında belirtilen tarihlerde başvurucular
tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun G satırında tarihleri
gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile Erdemli köyünün (1997 yılı
itibarıyla Zafer Mahallesi) Zafer, Yeşiltepe, Kurtuluş ve Erdemli
Mahallelerinden oluşmakta iken 1997 yılında ayrılarak tek başına Erdemli
Mahallesine dönüştüğü, Erdemli köyü ve 1997 yılı öncesi bağlı olan
mahallelerinde ikamet eden vatandaşların terör sebebiyle göç ettiği, Erdemli
köyüne bağlı Erdemli ve Zafer Mahallelerinde ikamet eden köy korucularının
ailelerini başka yere taşıdığı ancak kendilerinin burada görev yapmaya devam
ettiği, Batman İl Jandarma Komutanlığının boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin
yazısında Zafer Mahallesi’nin tamamen boşalan ya da boşaltılan yerlerden
olmadığının, 1991 ile 1997 yılları arasında kısmen boşaldığının ifade edildiği,
1987 ile 2000 yılları arasında Erdemli köyünde geçici köy korucusu ve gönüllü
köy korucusu görevlendirildiği ve koruculuk sisteminin bulunduğu, korucu
aileleri haricinde köyde 135 hanenin olduğu; köy nüfusunun 1990 yılında 806,
1997 yılında 360, 2000 yılında 512 kişi olduğu, 1990 ile 2000 yılları arasında
köyde muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, Erdemli köyü (1997 itibarıyla Zafer
Mahallesi) halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç
etmesinden dolayı uğradığı zararın anılan köyün tamamen boşalmamış olması,
diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
başvuruculara yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine hükmedilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi
üzerine ekli tablonun H satırında gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile Erdemli köyünün 1997
yılında Sason ilçesinin bir mahallesi hâline geldiği hususları birlikte değerlendirildiğinde
Erdemli köyünde asgari güvenlik düzeyinin bulunduğu ve güvenlik kaygısı
nedeniyle yerleşim yerinin tamamen boşaltılmadığı sonucuna ulaşıldığı,
kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz
nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek kararın onanmasına karar verilmiştir.
14. Başvurucular tarafından
yapılan karar düzeltme istemi, ekli tablonun I satırında belirtilen tarihlerde
Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile reddedilmiştir.
Karar düzeltme istemlerinin reddi kararları başvuruculara 15/4/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucular 29/4/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
19. Başvurucular; 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde açtıkları davaların
reddedildiğini, idarenin “Köy korucusu ol yahut köyü terk et.” şeklinde yaptığı
baskı ve zorlamaya köy halkının maruz kalmasının dikkate alınmadığını,
dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar ve güvenlik nedeniyle köylerinin
boşaltılmış olduğunu gösteren belgeler dikkate alınmaksızın ve terör örgütü
mensuplarınca kardeşleri N.A.nın kaçırılmasına, baskı
yapılmasına dair özel durumları dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış
olduğu soyut gerekçesine ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmamasına dayanılarak sundukları belgeler dikkate alınmadan
idare tarafından sunulan belgelerin nazara alındığını ve bu belgeler tebliğ
edilmemek suretiyle kendilerine savunma yapma imkânı tanınmadan verilen kararın
adil olmadığını belirtmişlerdir.
20. Başvurucular; ayrıca
yerleşim yerleri olan Erdemli köyü ve mezralarının 1997 yılında mahalle
statüsüne dönüştürüldüğünü, dolayısıyla maddi gerçeğin tespiti açısından
yargılama konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki köyün
hukukî durumu nazara alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı şekilde 1997
yılından sonraki hukukî durum dikkate alınarak yargılama mercilerinin hatalı
karar verdiklerini, bu şikâyetlerinin yargılamanın hiçbir aşamasında
değerlendirilmediğini, kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, sundukları
belgeler dikkate alınmadan idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren
mahkemenin tarafsız olmadığını, kendi içinde çelişkili ve gerçeği yansıtmayan
belgelere dayanılarak karar verildiğini, aynı yerleşim yerinden önceki bir
tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde
karar verdiği halde yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve
inceleme yapılmayarak davalarının reddine karar verildiği, bu nedenle makul ve
objektif bir sebep bulunmamasına rağmen şahıslarına tazminat ödenmemesi yönünde
karar alınarak ayrımcılığa maruz kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini
sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucunda mülkiyet haklarından yoksun
kaldıklarını ve derece mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle
zararlarının tazmin edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene
dayanılarak Komisyon ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini,
yaptıkları başvuru hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2., 7.,
10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişler ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formları ve ekleri
incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının
tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, Mahkemece verilen ret
kararları neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü
yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları mülkiyet hakkından yoksun kalma
durumu karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendilerine tanınmadığını
belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı
olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme
yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında
incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
22. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin mukim oldukları köyün tamamen
boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak önceki bir tarihte aynı
yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi
yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma
ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul
ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar
alındığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
23. 5233 sayılı
Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir
beyanda bulunmadıkları gibi, belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi
bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak, başvurucuların anılan
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No:
2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
24. Somut başvurular açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele
dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
25. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucular, idare
tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren
Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak
şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve
taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı
anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
28. Somut başvurular açısından
hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu
saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucular; sundukları
bilgi, belge, deliller nazara alınmaksızın sadece idare tarafından sunulan ve
kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak İlk Derece Mahkemeleri
tarafından davalarının reddine karar verildiğini belirtmiş; bu nedenle
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı
noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış
olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari
birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin
Komisyon ya da İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili
belgeler ve içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların
vakıf olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların temyiz ve
karar düzeltme talep dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere
karşı itiraz ve savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular
tarafından ibraz edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce
idare ve başvurucular tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek
başvuruculara dava malzemesine ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma
olanağının tanındığı, bu çerçevede başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların
yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum
bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude
Yaşar, §§ 74-76; Cahit Tekin,
§§ 70-72).
32. Somut başvurularda yukarıda
değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucuların usule ilişkin
bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal
edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucular, Mahkeme
kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer
verilmediğini iddia etmişlerdir.
35. Başvurucular, ayrıca
yerleşim yerleri olan Erdemli köyü ve mezralarının 1997 yılında mahalleye
dönüştürüldüğünü, dolayısıyla olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki hukuk
durum dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken bu şikâyetlerinin hiçbir
aşamada değerlendirilmeyerek 1997 yılındaki değişiklikten sonraki hukuki durum
dikkate alınarak karar verildiğini iddia etmişlerdir.
36. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan
özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin Derece
Mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği gerekçesiyle başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
37. Somut başvuruların
incelenmesi neticesinde başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında kabul edilip edilmeyeceği noktasında Derece Mahkemelerince yerleşim
yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar
tarafından tanzim edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği,
başvurucular tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen
istemlerin tartışılarak reddedildiği (bkz. § 12), İlk Derece Mahkemelerince
oluşturulan kararlar ve gerekçeleri hukuka uygun bulunmak ve başvurucuların
iddiaları değerlendirilmek (bkz. § 13) suretiyle kanun yolu denetiminden
geçerek (bkz. §§ 13, 14) kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların
-hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumlarının
değerlendirilmesi hususu dışında- gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğine
yönelik iddiaları hakkında farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmamaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların gerekçeli karar haklarının ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucular, 5233 sayılı
Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin değerlendirilmesi
hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
40. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve
yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan
başvuru sayısı ve yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca
yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara
bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı
sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008,
6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
42. Somut davalara bir bütün olarak
bakıldığında Komisyona başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun D satırı) ile
nihai karar tarihleri (bkz. ekli tablonun H ve I satırları) arasında geçen ve
ekli tablonun J satırında her bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri
belirtilen yargılama sürelerinde, uyuşmazlığın
karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama
organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden,
başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmadığından yargılama süresinin makul
olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından
başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Hakkaniyete
Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Başvurucular 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların, kardeşleri N.A.nın
17/8/1993 tarihinde terör örgütü mensuplarınca
kaçırılması ve bir müddet alıkonulması, alıkoyma müddeti boyunca kardeşlerinin
büyük korku yaşaması ve örgüt üyelerinin baskısına maruz kalması noktasındaki
özel durumları dikkate alınmaksızın mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış
olduğu şeklindeki nesnel ölçütten hareketle Mahkemece reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
46. 5233 sayılı Kanun’un 2.
maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile
güvenlik kaygıları dışında bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk
edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında olduğu açıkça
belirtilmiştir.
47. Esasen taleplerin yapıldığı
bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları
ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu karşısında, 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazmin edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif
bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda
güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen
kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi
gereğinden, terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında
her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden
yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik
kaygısının “köyün ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya
anılan yerleşim yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde
nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu görerek, güvenlik kaygısına
dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim
yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik
şartlarının idarece oluşturulduğundan hareket ederek 5233 sayılı Kanun
kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı
ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar,
§§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84,
85).
48. 5233 sayılı Kanun uyarınca
ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği
hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin
yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün
belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki
takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması
bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de
belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince
değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri
Çetin, §§ 45-50; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, § 88). Bu konudaki takdir esasen derece
mahkemelerine ait olmakla beraber, derece mahkemesi kararlarının bariz bir
takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir temel hak veya özgürlüğün ihlal
edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir değerlendirme yapılması
gerekebilecektir (Mesude Yaşar, §
93; Cahit Tekin, § 88).
49. Başvurucuların,
kardeşlerinin terör örgütü mensuplarınca kaçırılması ve alıkoyma sürecinde
baskı ve korkutmaya maruz kalmasından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini
terk ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını derece mahkemelerine ibraz ederek yerleşim
yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
50. Bu çerçevede başvurucuların
en yakın aile fertlerinden olan kardeşlerinin terör örgütü mensuplarınca
kaçırılması, bu olay hakkında yargılama dosyalarındaki somut bulgular, tespit
tutanakları dikkate alındığında belirtilen olay akabinde başvurucuların
yerleşim yerlerinden ayrıldıkları iddiası karşısında başvurucuların
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel
ölçütten yararlanılması tek başına yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk
edip etmedikleri noktasında farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi
gerekmesine rağmen Derece Mahkemelerince anılan incelemelerin yapılmadığı
tespit edilmiştir. Talepler hakkında değerlendirme yapılırken başvurucuların özel
durumlarının incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı sıra yakın hısmı terör örgütü mensuplarınca kaçırılan başvurucuların
terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile yerleşim yerlerini terk
edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
51. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucular, başvuru
formlarında belirttikleri maddi tazminat miktarlarının ödenmesi talebinde
bulunmuşlardır.
54. Mevcut başvuruda Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
56. Anayasa Mahkemesinin maddi
tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri
maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit
edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu Haydar Aydın’a
ödenmesine, 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucu İsmet Aydın’ın
adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat
taleplerinin REDDİNE,
F. 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCU HAYDAR AYDIN’A ÖDENMESİNE, 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemelerde gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
|
Sıra
|
1
|
2
|
A
|
Başvuru
Numarası
|
2013/2739
|
2013/2746
|
B
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
İsmet AYDIN
(30803468844)
|
Haydar AYDIN
(30806468780)
|
C
|
Mağdur
ile Yakınlık Derecesi
|
N.A.nın kardeşi
|
N.A.nın kardeşi
|
D
|
Komisyona
Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası
|
20/7/2006
10. 655
|
27/12/2006
11. 686
|
E
|
Komisyon
Karar Tarihi ve Numarası
|
27/8/2010
2010/1-46
|
27/8/2010
2010/1-39
|
F
|
Dava
Tarihi
|
4/4/2011
|
4/4/2011
|
G
|
Yerel
Mahkeme
Karar Tarihi
|
25/11/2011
|
25/11/2011
|
H
|
Temyiz Yolu
Karar Tarihi
|
13/6/2012
|
13/6/2012
|
I
|
Karar
Düzeltme Yolu Karar Tarihi
|
25/12/2012
|
11/12/2012
|
J
|
İdari ve
Yargısal
Süreçte Geçen Toplam Süre
|
6 yıl 5 ay
|
5 yıl 11 ay
|