TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M. M. E. VE T. E. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/2910)
|
|
Karar Tarihi: 5/11/2015
|
R.G. Tarih ve Sayı: 2/2/2016-29612
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucular
|
:
|
1. M. M. E.
|
|
|
2. T. E.
|
Temsilcisi
|
:
|
M. M. E.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvuru, velayeti birinci başvurucuya verilen çocuğun Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı yetkililerince başvurucu babaya teslim edilmemesi
nedeniyle aile hayatına saygı hakkının, çocuğun koruma altında olduğu süreçte
eğitimine devam edememesi nedeniyle de eğitim ve
öğrenim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2.
Başvuru, 7/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 30/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş,
başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 9/3/2015
tarihli görüş yazısı 13/3/2015 tarihinde birinci başvurucuya tebliğ edilmiş;
başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesini 12/6/2015 tarihinde ibraz
edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6.
Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama ve icra dosyaları içeriğinden
tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. Velayet ve
Koruma Tedbirlerine İlişkin Yargısal Kararlar
7.
Birinci başvurucu baba; davalı ile evlilik dışı birlikteliğinden olan ve noter
senedi ile tanıdığı ikinci başvurucu konumunda olan 5/3/1999 doğumlu T.E.nin, davalıdan ayrıldıktan sonra kendisiyle yaşamaya
başladığını, daha sonra davalının başkasıyla evlendiğini ve T.E.nin
velayetini mahkeme kararıyla aldığını ancak müşterek çocuğun davalı anne
yanında kalmasının zihinsel ve bedensel gelişimini olumsuz yönde etkileyeceğini
belirterek 2/3/2011 tarihinde velayetin kendisine bırakılması talebiyle
İstanbul 1. Aile Mahkemesinin E.2011/152 sayılı dosyasında dava açmıştır.
8.
Mahkeme, 26/1/2012 tarihli ve E.2011/152, K.2012/23 sayılı kararıyla müşterek
çocuğun başvurucu baba yanında kalmasının ruhsal ve fiziksel gelişimi açısından
daha uygun olacağı, çocuğun doğumundan itibaren yaklaşık on yıl süresince
babasının yanında kaldığı, davalı annenin evli olduğu şahıs ile başvurucu baba
arasında husumet oluştuğu, çocuğun babasının akrabaları ile bir aile ortamında
rahatlıkla yaşadığı ve özgürce davranabildiği, annenin çocuk üzerinde yoğun
baskı ve yönlendirmesi bulunduğu, bu nedenle çocuğun babasına olan sevgisini
yansıtamadığı; anne, baba ve annenin eşi arasındaki husumetten yoğun şekilde
etkilendiği anlaşılan ve ergenlik dönemine yaklaşan çocuğun bu dönemi rahat
aşması için bir baba modeline ihtiyacı olduğu, anne yanında kaldığı sürede
çocuğun bir aile ortamında olmasına rağmen aile olma hissiyatını
yaşayamadığının anlaşıldığı gerekçesiyle çocuğun velayetinin anneden alınarak
başvurucu babaya verilmesine ve anne ile çocuk arasında da kişisel ilişki
tesisine karar verilmiştir.
9.
İlk Derece Mahkemesi kararı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25/9/2012 tarihli ve
E.2012/5531, K.2012/22432 sayılı ilamıyla onanmış; karar düzeltme isteminin
aynı Dairenin 27/12/2012 tarihli ve E.2012/24237, K.2012/31916 sayılı ilamıyla
reddedilmesi neticesinde kesinleşmiştir.
10.
Belirtilen kararın kesinleşme sürecinde başvurucu baba tarafından İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına verilen ve müşterek çocuğa annesi ve annenin eşi
tarafından bazı tıbbi uygulamalarda bulunulduğu, çocuğun beden ve ruh
sağlığının tehlikede olduğu tespitlerini ve bu nedenle 8/3/2012 tarihli ve 6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun
uyarınca gerekli tedbirlerin alınması talebini içeren 28/5/2012 tarihli dilekçe
üzerine, aynı tarihte başvurucunun ifadesi de alınmak suretiyle ilgili kolluk
birimlerine talimat verilmiş ve Aile Mahkemesinden 6284 sayılı Kanun’un 4. ve
5. maddeleri uyarınca gerekli koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının
verilmesi talep edilmiştir.
11.
Söz konusu talep üzerine İstanbul 4. Aile Mahkemesinin 28/5/2012 tarihli ve
E.2012/104 Değişik İş, K.2012/102 sayılı kararı ile 6284 sayılı Kanun’un 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ve (3) numaralı fıkrası uyarınca
anne ve eşinin müşterek çocuğa yönelik şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya
küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına ve çocuğun anneden
alınarak başvurucu babaya teslimine karar verilmiştir.
12.
İlgili kolluk birimlerince anne ve çocuğun bulunduğu yerin araştırılmasına
rağmen sonuç alınamaması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 31/5/2012
tarihinde İstanbul 4. Aile Mahkemesinden anne hakkında zorlama hapsine
hükmedilmesi talep edilmiş, Mahkemenin 2012/104 Değişik İş sayılı dosyasında
açılan 31/5/2012 tarihli tutanakta, anne tarafından 28/5/2012 tarihli tedbir kararına
yapılan itirazın sonuçlanmadığı belirtilerek ilgili itiraz neticesinin
beklenmesine karar verilmiştir.
13.
Anne tarafından 4/6/2012 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
S.2012/79000 sayılı dosyası üzerinden başvurucu baba tarafından çocukla
birlikte banyoya girildiği, üzerine işendiği ve benzer şekilde kötü muamelede
bulunulduğu hususunda yapılan şikâyet üzerine İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca İstanbul 4. Aile Mahkemesine gönderilen 4/6/2012 tarihli
müzekkere ile anne ve baba tarafından karşılıklı olarak ileri sürülen iddialar
dikkate alınarak çocuğun her iki taraf nezdinde bırakılması sakıncalı görülmüş,
6284 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrası delaletiyle 3/7/2005
tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (c) bendi gereğince bakım tedbirine hükmedilmesi talep edilmiş,
İstanbul 4. Aile Mahkemesinin 4/6/2012 tarihli ve E.2012/104 Değişik İş,
K.2012/102-1 sayılı kararı ile her iki taraf açısından da çocuğa karşı
davranışları konusunda vahim iddiaların ileri sürüldüğü belirtilerek 6284
sayılı Kanun’un 5. maddesinin (3) numaralı fıkrası delaletiyle 5395 sayılı
Kanun’un 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) ve (d) bentleri uyarınca
çocuk hakkında sağlık ve bakım tedbiri uygulanmasına ve karar gereğinin ifası
için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğüne (Bakanlık İl
Müdürlüğü) gönderilmesine karar verilmiştir.
14.
Taraflarca söz konusu karara itiraz edilmesi üzerine İstanbul 4. Aile
Mahkemesinin 13/6/2012 tarihli kararı ile Bakanlık İl Müdürlüğüne müzekkere
yazılarak bir psikolog ve bir sosyal hizmet uzmanı tarafından inceleme
yapılması talep edilmiştir. Baba tarafından verilen 18/6/2012 tarihli
dilekçede, çocuğun hâlen ilgili Kuruma teslim edilmediğinin, bu nedenle hayatından
endişe edildiğinin belirtilmesi üzerine Mahkemece aynı tarihte verilen son
koruma kararı üzerine yapılan işlemlerin aşamaları hakkında bilgi istenilmiş;
Bakanlık İl Müdürlüğünce verilen aynı tarihli cevap yazısında çocuğun Halkalı
Yetiştirme Yurdunda (Kurum) kalmasının uygun görüldüğü ve bu doğrultuda işlem
yapılmak üzere ilgili kararda belirtilen adresler itibarıyla kolluk birimleri
ve idari makamlarla yazışmaların yapıldığı belirtilmiştir.
15.
Kurum sosyal hizmet uzmanı ve psikoloğu tarafından hazırlanan ve 28/6/2012
tarihinde İstanbul 4. Aile Mahkemesine sunulan ön inceleme raporunda,
taraflarla görüşmeye başlanıldığı ancak Erdek’te bulunan baba ve babaanne ile
görüşülememesi nedeniyle mahallinde ayrı bir rapor tanzim edilmesinin uygun
olacağı bildirilmiş; Mahkemece aynı tarihte Erdek Asliye Hukuk Mahkemesine
talimat yazılarak inceleme yaptırılması talep edilmiştir.
16.
Belirtilen süreçte Bakanlık İl Müdürlüğünce İstanbul 4. Aile Mahkemesine
gönderilen 13/7/2012 tarihli yazıda, çocuğun Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesinde takibinin yapılmasının uygun görüldüğü, 6/7/2012 tarihi itibarıyla
söz konusu Hastanede sağlık hizmeti almaya başladığı, çocuğun Kuruma kabulünün
yapıldığı tarihten itibaren düzenli olarak Kuruma gelen anne ve babanın çocuğu
götürme yönünde davranışlarda bulunmaları üzerine kendilerine ilgili bakım
tedbiri kararı hatırlatılarak çocukla uygun görüşme günlerinin bildirildiği
belirtilmiştir.
17.
Anne tarafından İstanbul 4. Aile Mahkemesine verilen 24/7/2012 tarihli dilekçe
ile çocuğun asperger sendromu hastası olması
nedeniyle kendisine veya anneannesine teslimi talep edilerek 4/6/2012 tarihli
karara itiraz edilmiş, Mahkemenin 25/7/2012 tarihli ve E.2012/104 Değişik İş,
K.2012/102-3 sayılı kararı ile çocuk ve ailenin durumu hakkında yaptırılan
bilirkişi incelemesinin sonuçlanmadığı belirtilerek itiraz reddedilmiştir.
Mahkemece annenin itiraz dilekçesi dikkate alınarak Kuruma yazılan 1/8/2012
tarihli yazı ile çocuğun genel durumu hakkında birer ay arayla rapor tanzim
edilmesi ve Mahkemeye gönderilmesi talep edilmiştir.
18.
İstanbul 4. Aile Mahkemesince yazılan talimat üzerine ilgili sosyolog ve
psikolog tarafından tanzim edilen raporlar ile 15/8/2012 tarihli raporlar (bkz.
§ 41) Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/104 sayılı dosyasında ibraz edilmiş,
İstanbul 4. Aile Mahkemesince görevlendirilen psikolog ve sosyal hizmet uzmanı
tarafından tanzim edilen 14/8/2012 tarihli rapor da (bkz. § 41) aynı tarihte
İstanbul 4. Aile Mahkemesine ulaştırılmıştır.
19.
14/8/2012 tarihinde dosyayı ele alan Mahkeme, aynı tarihli ve E.2012/104
Değişik İş, K.2012/102-4 sayılı kararı ile -bilirkişi raporunda yer verilen
bulgulara değinilmek suretiyle- çocuğun yurtta kalış süresinin uzamasının çocuk
üzerinde olumsuz etkiler oluşturacağını tespit etmiş ve 5395 sayılı Kanun’un 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca çocuğun koruyucu aile
olarak anneannesine teslimi ile hakkındaki sağlık tedbirinin devamına karar
vermiştir.
20.
Erdek Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen talimat doğrultusunda düzenlenen
raporlar da incelenmek suretiyle Mahkemece görevlendirilen psikolog ve sosyal
hizmet uzmanı tarafından hazırlanan rapor 13/9/2012 tarihinde (bkz. § 42),
Kurum sosyal hizmet uzmanı ve psikoloğu tarafından hazırlanan 7/9/2012 tarihli
sosyal inceleme raporu ise (bkz. § 43) aynı tarihte ilgili Değişik İş
dosyasında ibraz edilmiştir.
21.
Başvurucu baba tarafından çocuğun koruyucu aileye teslimine ilişkin 14/8/2012
tarihli karara karşı yapılan itiraz, Mahkemenin 28/9/2012 tarihli ve E.2012/104
Değişik İş, K.2012/102-5 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
22.
Başvurucu baba tarafından velayetin esasına ilişkin İstanbul 1. Aile
Mahkemesinin 26/1/2012 tarihli ve E.2011/152, K.2012/23 sayılı kararının
27/12/2012 tarihinde kesinleştiği belirtilerek koruma kararının kaldırılması ve
çocuğun kendisine tesliminin talep edilmesi üzerine Mahkemenin 31/1/2013
tarihli ve E.2012/104 Değişik İş, K.2012/102-6 sayılı kararı ile çocuğun
koruyucu aileye teslimine ilişkin kararın kaldırılarak başvurucu babaya
teslimine karar verilmiş; karar gerekçesinde, velayete ilişkin dava sürecinde
çocuğun sağlık durumu ve baba ile çocuk arasındaki ilişkiler de
değerlendirilmek suretiyle kararın onanarak kesinleştiği ve baba hakkında
çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu kapsamında yürütülen soruşturma
neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği hususlarına yer
verilmiştir.
23.
Mahkemece belirtilen karar 1/2/2013 tarihinde Bakanlık İl Müdürlüğüne
bildirilmiş, Kurum tarafından Mahkemeye gönderilen 13/3/2013 tarihli yazıda,
karar gereğinin ifası için çocuk ve koruyucu aile olan anneanneye ulaşılmaya
çalışıldığı ancak sonuç alınamadığı, ilgili emniyet birimlerinin çocuğun
bulunduğu yerin tespiti ile Kuruma teslimi hususunda bilgilendirildiği ve
çocuğun teslimini müteakip karar gereğinin yerine getirileceği bildirilmiştir.
Yazı içeriğinde ayrıca çocuğun akıbeti hakkında endişe duyulduğu, annenin de
yeni bir velayet davası açmış olduğu, çocuğun bu çekişmede örselendiği
belirtilerek çocuğun daha fazla zarar görmemesi amacıyla ve üstün yararı
dikkate alınmak suretiyle hakkında bakım tedbiri uygulanmasına karar verilmesi
talep edilmiştir. Söz konusu yazı üzerine Mahkemece dosya yeniden ele alınmış
ve 14/3/2013 tarihli ve E.2012/104 Değişik İş, K.2012/102-7 sayılı karar ile
çocuk hakkındaki koruma kararı kaldırılarak kesinleşmiş velayet ilamı nedeniyle
dosyadan el çekildiği ve anne tarafından İstanbul 5. Aile Mahkemesinin
E.2013/54 sırası üzerinde velayet davası açıldığı dikkate alındığında velayet
ve bakım ile ilgili tüm tedbirlerin davanın esasının görüldüğü Mahkeme
tarafından değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek talep reddedilmiştir.
24.
Söz konusu sürecin yanı sıra velayetin esasına ilişkin kararın kesinleşmesini
müteakip anne tarafından çocuğun teslim edilmediği iddiası ile başvurucu baba
tarafından çocuğun teslimi hususunda ihtiyati tedbir talebinde bulunulmuş,
talep Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinin 17/1/2013 tarihli ve 2013/9 Değişik İş
sayılı kararı ile kabul edilerek İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 26/1/2012
tarihli ve E.2011/152, K.2012/23 sayılı ilamının ihtiyati tedbir yolu ile
infazına ve çocuğun bulunduğu yerden alınarak başvurucu babaya teslimine karar
verilmiştir.
25.
Bakanlık İstanbul İl Müdürlüğü tarafından, İstanbul 1. Çocuk Mahkemesinin
2013/29 Tedbir sayılı dosyası üzerinde, müşterek çocuğun velayeti hususunda
anne ve baba arasında uzun süren bir husumetin bulunduğu, bu kapsamda çocuk
hakkında İstanbul 4. Aile Mahkemesi tarafından bakım ve sağlık tedbiri
uygulandığı, aynı karar kapsamında çocuğun koruyucu aile olarak anneanneye
teslimine hükmedildiği, sonrasında babanın itirazı üzerine kararın kaldırılarak
çocuğun babaya teslimine karar verildiği ancak çocuğun baba yanında kalmak
istemeyip annesiyle birlikte kalmak istediğini belirttiği ifade edilerek anne
ve baba arasındaki iletişimin kopuk olması nedeniyle çocuk için en uygun hizmet
modelinin belirlenmesi ve çocuğun eğitim hayatına sağlıklı biçimde devam
edebilmesi, tedavi ve terapilerini sürdürebilmesi amacıyla otuz gün süreyle
acil koruma kararı verilmesi talep edilmiştir. Mahkemenin 15/3/2013 tarihli ve
2013/29 Tedbir sayılı kararı ile çocuk hakkında 5395 sayılı Kanun’un 9. maddesi
gereğince otuz gün süreli acil koruma kararı uygulanmasına hükmedilmiştir.
26.
Söz konusu karara başvurucu baba tarafından itiraz edilmesi üzerine Mahkemenin
8/4/2013 tarihli ve 2013/29 Tedbir sayılı kararı ile daha önce verilmiş olan
15/3/2013 tarihli kararın kaldırılmasına ve çocuk hakkında İstanbul 1. Aile
Mahkemesinin 26/1/2012 tarihli ve E.2011/152, K.2012/23 sayılı ilamı
doğrultusunda işlem yapılabileceğine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde,
çocuğun fiilen bulunmamasına rağmen İl Korunmaya Muhtaç Çocuklar Komisyonu
(Komisyon) tarafından 15/3/2013 tarihli toplantıda çocuk hakkında nasıl bir
önlem alınabileceği daha sonra değerlendirilmek üzere acil koruma kararı
alınmasına karar verildiği, Mahkemece aynı gün çocuk hakkında acil koruma
kararı verildiği, ancak çocuğun nerede olduğu belli olmadığından kararın
uygulanamadığı, itiraz dilekçesi ekinde ibraz edilen ilam uyarınca çocuğun velayetinin
babaya verilmiş olduğunun anlaşıldığı, bu kapsamda çocuğun velayeti ve velinin
gözetim ve denetim görevi hususunu değerlendirme yetkisinin söz konusu kararı
vermiş olan İstanbul 1. Aile Mahkemesine ait olduğu, babanın velayet görevini
gereği gibi yerine getirmediğine ilişkin bir iddia ve olgu bulunmadığı gibi
velayetin kaldırılması konusunda herhangi bir yargısal sürecin de söz konusu
olmadığı; Komisyon tarafından bizzat görülmeyen, nerede veya hangi koşullarda
barındığı bilinmeyen, velayeti de hükmen babasında olan çocuk hakkında karar
verme hususunda Mahkemenin görevsiz olduğu, ayrıca 5395 sayılı Kanun kapsamında
acil koruma kararı alınmasına gerek duyulmadığı belirtilmiştir.
27.
Başvurucu baba tarafından Kuruma verilen 10/4/2013 tarihli dilekçe ile çocuğun
bulunduğu birimden alınarak kendisine teslimine ilişkin işlemlerin yapılması
yönünde talepte bulunulmuştur.
28.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından 12/4/2013 tarihinde çocuk
hakkında 6284 sayılı Kanun uyarınca tedbir kararı talep edilmiş, talep
dilekçesinde her ne kadar çocuğun velayeti başvurucu babaya verilmiş ise de
çocuğun babasıyla yaşadığı dönemde kendisine yönelik tutum ve davranışları
nedeniyle kendisini birey olarak hissedemediği, babasının kendisini “malı” gibi görmesinin çok üzücü olduğu ve
babasıyla yaşadığı bazı olayları unutamadığı, bunları aşağılayıcı davranışlar
olarak nitelendirdiği, bunun yanı sıra icra vasıtasıyla çocuğun tesliminin
talep edilmesi üzerine, çocuğun teslim tarihinde babasıyla gitmek istemediği,
gitmektense ölmeyi tercih ettiğini beyan ettiği, bunun üzerine Kurumda hazır
olan pedagogun çocukla görüştüğü ancak çocuğun giderse babasıyla durmayacağı,
kendini asacağı yönünde beyanda bulunduğu, bunun üzerine söz konusu hususlar
tutanağa bağlanarak teslimin gerçekleşmediği, velayete ilişkin kesinleşmiş
karar olmakla birlikte bu kararların niteliği gereği uyarlanabileceği, çocuğun
Kurumda kaldığı süre içinde anne ve baba arasındaki çekişmeden etkilendiği ve asperger hastası olduğu, bu durumun çocuğun psikososyal gelişimini olumsuz etkilediğinin anlaşıldığı,
çocuğun korunmaya muhtaç olmamakla birlikte velayet konusunda yaşanan
uzlaşmazlık durumu nedeniyle Kurum bakımına alındığı Komisyon raporunda
belirtilerek çocuğun yüksek yararı doğrultusunda geçici koruma altına alınması
istenmiştir. Söz konusu talep üzerine İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 12/4/2013
tarihli ara kararıyla Prof Dr. Mazhar Osman Ruh
Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 4985713 sayılı
yazısında çocuğun ağır strese karşı diğer tepkiler denilen hastalığının
sürmekte olduğu ve babaya teslimi hâlinde ciddi intihar girişimlerinin söz
konusu olabileceği kanaati oluştuğundan Mahkeme pedagogunun belirtilen
Hastanede çocukla görüşerek rapor sunmasına karar verilmiş ve Mahkemenin 12/4/2013
tarihli ve 2013/153 Değişik İş sayılı kararı ile 6284 sayılı Kanun’un 5.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca başvurucu babanın çocuğun
yaşadığı adrese ve devam ettiği okula altı ay süreyle yaklaşmamasına ve çocuk
hakkında 5395 sayılı Kanun’un 5. maddesinin (1) numaları
fıkrasının (c) ve (d) bentleri uyarınca bakım ve sağlık tedbiri uygulanarak
kararın altı ay süreyle geçerli sayılmasına hükmedilmiştir. Karar gerekçesi
olarak -kesinleşmiş bir velayet hükmü bulunmakla birlikte- velayetin değişimi
hususunda ilgili ebeveyn arasında devam eden bir davanın bulunduğu, çocuk
hakkında daha önce verilen acil koruma kararı kaldırılmış olmakla birlikte bu
karara yapılan itirazın sonuçlanmadığı, Bakırköy 18. İcra Müdürlüğünün 2013/491
Talimat sayılı dosyasında bulunan tutanaklardan çocuğun teslimi için Kuruma
gelindiğinde çocuğun gitmek istemediği ve babaya teslimi hâlinde kendisini,
babasını ve gittiği evi yakacağı şeklinde beyanda bulunulduğunun, bunun üzerine
hazır bulunan pedagog tarafından çocuğun asperger
sendromu hastası olduğu belirtilerek teslimi hâlinde trajik sonuçlar
doğacağının beyan edildiğinin, bu olay sonrasında çocuğun Kurum tarafından
teslim edilmesine rağmen çocuğun oturduğu koltuktan kalkmayarak gitmemekte
ısrar etmesinin sonucunda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine
ambulansla sevkinin sağlandığının anlaşıldığı, tüm bu tespitler çerçevesinde
çocuğun velayetine ilişkin kesinleşmiş bir Mahkeme kararı bulunmakla birlikte
çocuğun ruhsal durumu ve başvurucu baba ile ilgili tepkileri göz önünde
tutularak daha fazla zarar görmemesi açısından hakkında bakım ve sağlık tedbiri
uygulanması, babanın altı ay süreyle çocuğun yaşadığı yurt ve eğitim gördüğü
okula yaklaşmamasının uygun bulunduğu belirtilmiştir.
29.
Söz konusu karara yapılan itiraz İstanbul 3. Aile Mahkemesinin 2013/169 Değişik
İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Karar sonrasında, belirtilen dosya
üzerinden başvurucu baba tarafından yapılan tedbirin kaldırılması ve velayete
ilişkin hükmün infazının sağlanmasına yönelik talepler de Mahkemenin hükmün
infazı noktasında görevli olmadığı, tedbir süresinin bitmediği ve çocuğun
durumunda bir değişiklik olmadığı, velayete ilişkin diğer taleplerin ise
velayetin değiştirilmesine ilişkin devam eden dava dosyası kapsamında ileri
sürülebileceği belirtilerek muhtelif tarihlerde reddedilmiştir.
30. Aynı
dosya üzerinde Kurum tarafından çocuğun eğitimine devam edebilmesi için eğitim
tedbirine hükmedilmesi talep edilmiş, Mahkemenin 6/9/2013 tarihli ve 2013/153
Değişik İş sayılı ek kararı ile çocuğun okul kaydının yapılması hususunda
Zeytinburnu Yetiştirme Yurduna yetki verilmek suretiyle eğitim tedbiri
uygulanmasına karar verilmiştir.
31.
Belirtilen dosya üzerinde devam eden yargısal süreçte, Kurum tarafından koruma
kararının uzatılmasının talep edilmesi üzerine Mahkemece 4/10/2013 tarihli ara
karar kapsamında Mahkeme pedagogunun ve psikoloğun ilgili yurda giderek çocukla
görüşmesine ve acilen rapor tanzim etmesine karar verilmiştir (bkz. § 50). Söz
konusu rapor sonrasında Mahkemenin 7/10/2013 tarihli ek kararı ile ilgili
mevzuat hükümleri değerlendirilmiş, çocuğun velayetine ilişkin devam eden bir
davanın bulunduğu, velayete ilişkin esaslı kararların geciktirilmeksizin ilgili
Mahkeme tarafından verilmesi gerektiği, daha önce verilen kararın verilme
şartlarında değişiklik olduğu, çocuğun velayeti ve korunması konusunda
öncelikle hakkın özüne ve kullanımına ilişkin davanın görüldüğü Erdek Asliye
Hukuk Mahkemesinden talepte bulunulabileceği, çocuğun yardıma muhtaç çocuk
olarak değerlendirilmesi hâlinde ise 5395 sayılı Kanun’un 4. ve 5. maddeleri
doğrultusunda sağlık, koruma, eğitim ve bakım tedbirlerinin aynı yasanın 3.
maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince görevli Çocuk Mahkemesinden talep
edilmesi gerektiği, 6284 sayılı Kanun kapsamında baba tarafından hâlihazırda
şiddet tehdidinin söz konusu olmadığı belirtilerek talebin reddine
hükmedilmiştir.
32.
Söz konusu kararın ardından Kurum tarafından 10/10/2013 tarihinde, çocuk
hakkında verilen bakım, eğitim ve sağlık tedbirinin uzatılması talebiyle başvurulan
Bakırköy 1. Çocuk Mahkemesinin 10/10/2013 tarihli ve 2013/16 Tedbir sayılı
kararı ile çocuk hakkında İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 12/4/2013 tarihli ve
2013/153 Değişik İş sayılı kararı kapsamında hükmedilen bakım, sağlık ve eğitim
tedbirinin uzatılmasına karar verilmiştir.
33.
Bakırköy 1. Çocuk Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ve 2013/46 Tedbir sayılı
kararı ile, Bakırköy 1. Çocuk Mahkemesinin 10/10/2013 tarihli ve 2013/16 Tedbir
sayılı kararının düzeltilerek İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 12/4/2013 tarihli
ve 2013/153 Değişik İş sayılı kararı kapsamında hükmedilen bakım ve sağlık
tedbirinin, Kurum tarafından düzenlenen raporda velayetin değiştirilmesi
davasına ilişkin duruşmanın yapılacağı tarih olarak belirtilen 20/11/2013
tarihine kadar uzatılmasına ve çocuğun babasına teslimine ilişkin itirazın
reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi 9/10/2013 tarihli sosyal inceleme
raporunda (bkz. § 51) yer verilen tespitlere dayandırılmıştır.
34.
Koruma tedbirlerine ilişkin belirtilen süreçte müşterek çocuğun annesi
tarafından 23/1/2013 tarihinde İstanbul 5. Aile Mahkemesinin E.2013/54 sırası
üzerinde velayetin değiştirilmesi davası açılmış, Mahkemenin dava dilekçesinin
yetki yönünden reddine ilişkin 21/3/2013 tarihli kararının 16/5/2013 tarihinde
kesinleşmesi üzerine dosya 4/10/2013 tarihinde Erdek Hukuk Mahkemeleri Tevzi
Bürosuna gönderilmiştir. Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/202 sırasına
kaydı yapılan, Bakanlığın da feri müdahil sıfatıyla yer aldığı davada Erdek
Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/11/2013 tarihli kararı ile davanın geldiği aşama,
toplanan deliller, mevcut raporlar ve çocuğun beyanı dikkate alınarak geçici
velayetinin anneye verilmesine, çocuğun babaya karşı duyduğu öfke ve davanın
niteliği dikkate alınarak çocuk ile baba arasında her ayın 1. ve 3. cumartesi
günü 12.00-15.00 saatleri arasında kişisel ilişki tesisine, çocuğun travmatik bir dönem yaşadığı dikkate alınarak kişisel
ilişki sırasında sosyal hizmet uzmanı bulundurulmasına karar verilmiş;
belirtilen ara karara karşı başvurucu baba tarafından yapılan itiraz ve kişisel
ilişkinin genişletilmesi yönündeki talep de çocuğun mevcut durumu ve özellikle
çocuğun teslimine ilişkin icra dosyasına yansıyan uzman tespitleri nedeniyle
reddedilmiştir. Belirtilen yargısal süreç sonucunda Erdek Asliye Hukuk
Mahkemesinin 21/4/2015 tarihli ve E.2013/202, K.2015/150 sayılı kararı ile
müşterek çocuğun velayetinin başvurucu babadan alınarak anneye verilmesine,
çocuk ile baba arasında her ayın 1. ve 3. cumartesi günü 09.00-17.00 saatleri
arasında baba yanında kalmak suretiyle kişisel ilişki tesisine ve verilen
tedbir kararlarının karar kesinleşinceye kadar devamına hükmedilmiş olup karar
başvurucu baba tarafından 30/6/2015 tarihinde temyiz edilmiştir.
2. Diğer
Yargısal Süreçler
35.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının S.2012/79000 sayılı evrakı üzerinde
hazırlanan 9/10/2012 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda -her
ne kadar başvurucu baba hakkında- müşterek çocuğun yanında bulunduğu dönemlerde
çocuk ile birlikte banyoya girdiği, duşta üzerine işediği, çocuğun biriktirdiği
harçlıkları çaldığı ve zorla barlara götürdüğü iddia edilerek bu hususta çocuk
tarafından kaleme alındığı belirtilen bir mektup ibraz edilmiş ise de daha
sonra şüpheli başvurucu tarafından çocuğun el yazısı ile yazılmış olan ve
çocuğun daha önce yazılan mektup için özür dilediği, söz konusu yazının
sinirlendiği için yazılmış olduğu yönündeki beyanını içeren bir diğer mektup
sunulduğu göz önünde bulundurularak müsnet suçun
işlendiğine dair kamu davası açılması için yeterli delil bulunmadığı
belirtilmiştir.
36.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının S.2012/79000 sayılı evrakı üzerinde
hazırlanan 9/10/2012 tarihli iddianame ile -müşterek çocuğun annesi ve annenin
eşi hakkında- mağdur çocuğun başvurucu yanında bulunduğu dönemlerde çocuk ile
birlikte banyoya girdiğini, duşta üzerine işediğini, çocuğun biriktirdiği
harçlıkları çaldığını belirterek şikâyetçi oldukları ancak başvurucu hakkında müsnet suçları işlediğine dair yeterli delil elde
edilememesi nedeniyle ek takipsizlik kararı verildiği, bu nedenle şüphelilerin
eylemlerinin iftira suçuna vücut verebileceği belirterek kamu davası açılmış
olup söz konusu dava İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2012/783 sayılı
dosyası üzerinde devam etmektedir.
37.
Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz üzerine
Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/1/2013 tarihli ve 2013/16 Değişik İş
sayılı kararı ile olayın aydınlatılabilmesi için mağdur çocuğun ifadesine
başvurulması gerektiği belirtilerek çocuğun vekil nezaretinde ve sosyal hizmet
uzmanı veya psikolog eşliğinde ifadesinin alınması için İstanbul Nöbetçi Sulh
Ceza Mahkemesinin görevlendirilmesine karar verilmiştir.
38.
Çocuk, ifadesinin alınması hususunda görevlendirilen İstanbul 29. Sulh Ceza
Mahkemesinin 2013/112 Değişik İş sayılı dosyası üzerinden 16/4/2013 tarihinde
uzman pedagog eşliğinde alınan ifadesinde, babasıyla kaldığı dönemde babasının
kendisi ile birlikte banyoya girdiği, üzerine işediği, bu olayın birkaç defa
tekrarlanması üzerine durumu annesine ilettiği, annesinin durumu yazıya
dökmesini istemesi üzerine bir mektup yazarak durumu anlattığı ancak babasının
yönlendirmesi ile bu mektup içeriğini yalanlayan ikinci bir mektup yazmak
zorunda kaldığı, babasının davranışlarından dolayı çocukluğunun heba olduğunu
düşündüğü yönünde beyanda bulunmuş ve uzman pedagog tarafından tanzim edilen
18/4/2013 tarihli rapor ilgili dosyada ibraz edilmiştir. Bakırköy 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 27/5/2013 tarihli ve 2013/16 Değişik İş sayılı kararı ile çocuğun
beyanı ve belirtilen uzman raporuna atıf yapılarak başvurucu babanın kötü
muamele suçunu işlediğine dair yeterli şüphe oluştuğu ve hakkında kamu davası
açılması gerektiği sonucuna varıldığı belirtilmiş, itirazın kabulü ile ek
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına hükmedilmiştir.
39.
Başvurucu baba hakkında çocuğa kötü muamelede bulunmak suçundan yapılan
yargılama neticesinde İstanbul 66. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2014/389,
K.2014/151 sayılı kararı ile delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verilmiştir.
40.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının S.2013/109677 sayılı evrakı üzerinden
başvurucu babanın Bakanlık görevlileri ve ilgili diğer görevliler hakkında
yaptığı şikâyet üzerine, ilgili görevlilerin Mahkeme kararlarını çocuğun
psikolojik ve diğer sağlık durumunu ve yüksek menfaatini gözeterek
uyguladıkları, bu nedenle çocuğun hürriyetinin kısıtlandığı ve eziyet edildiği
yönündeki iddiaların kanıtlanmadığı belirtilerek 2/12/1999 tarihli ve 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4.
maddesinin son fıkrası uyarınca şikâyetin işleme konulmamasına karar
verilmiştir.
3. Çocuk
Hakkında Düzenlenen Uzman ve Komisyon Raporları
41.
İstanbul 4. Aile Mahkemesinin E.2012/104 Değişik İş sayılı dosyası üzerinden
yazılan talimat üzerine Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/104 sayılı
dosyasına ibraz edilen 15/8/2012 tarihli sosyolog ve psikolog raporlarında,
çocuğun anne ve baba arasında süren velayet mücadelesi nedeniyle Kurum bakımına
alındığı, çocuğun anne ve baba arasında gidip gelişinin bilinç yanılsamaları
ortaya çıkardığı, babanın sunduğu ev ortamının çocuğun fiziki ve ekonomik
gerekliliklerini karşıladığı, babanın sıklıkla şehir dışına çıkması nedeniyle
çocuğun Erdek’teki yaşantısının esasen babaanne ile olacağı, ebeveynin çocuğu
bir diğerinden uzaklaştırma eğilimi içerisinde olduğu, özellikle babanın anneye
karşı tepkili ve agresif yaklaştığı, annenin ise olaylara ilişkin
anlatımlarında daha sakin ve objektif olabildiği yönünde değerlendirmelere yer
verilmiştir. İstanbul 4. Aile Mahkemesince görevlendirilen psikolog ve sosyal
hizmet uzmanı tarafından tanzim edilen 14/8/2012 tarihli raporda ise çocuğun,
çocukluğunun büyük bir kısmında anne ve baba arasındaki velayete ilişkin sürece
tanık olarak psikolojisinin örselendiği, zaman zaman anne ya da baba arasında
tercih yapmak zorunda kalması nedeniyle suçluluk duyduğu, süreç içinde farklı
beyanlarda bulunduğunu kabul etmekle birlikte annesi ve bu mümkün olmazsa
anneannesi ile kalmakta karalı olduğu, bu kararlılığının sözlerinin yanı sıra
beden diline de yansıdığı, babaya karşı ise öfke ve kızgınlık duyguları
içerisinde olduğu, süreç uzadıkça kızgınlığının arttığı, ölüm ve intihardan
bahsetmeye başladığı, görevli meslek elemanlarının yönlendirmesi neticesinde
baba ile görüştüğü ancak bu konuda istekli olmadığı, ebeveyn arasındaki velayet
davasının adeta bir güç savaşına dönüştüğü ve çocuğun bu durumdan zarar
gördüğü, yurtta birlikte yaşadığı, anne babasının nerede olduğu bilinmeyen veya
ebeveyn tarafından terk edilen çocuklardan farklı olduğu için kendisini yalnız
hissettiği, bu nedenle ebeveynden birisinin yanında kalmasının yararlı olacağı
tespitlerine yer verilerek kendisini ifade edebilecek yaşa gelmiş olan çocuğun
kararlılıkla anne yanında kalmak istediğini söylemesi ve babaya karşı duyduğu
öfke dikkate alındığında anne yanında kalarak baba ile görüşmesinin uygun
olabileceği, sonuç olarak çocuğun Kurum bakımından alınıp anne yanına
verilmesinin veya devlet koruması devam etmek suretiyle anneannesi vasıtası ile
koruyucu aile hizmetinden faydalandırılmasının, anne ile babanın da ayrıntılı
bir ruh sağlığı değerlendirilmesinden geçirilerek çocuk hakkında sağlık tedbiri
uygulamasına devam edilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.
42.
Erdek Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilen talimat doğrultusunda düzenlenen
raporlar da incelenmek suretiyle İstanbul 4. Aile Mahkemesi tarafından
görevlendirilen psikolog ve sosyal hizmet uzmanınca hazırlanan 13/9/2012
tarihli raporda, koruyucu aile yanında yapılan takip görüşmesinde çocuğun Kurumda
kaldığı döneme kıyasla daha mutlu ve huzurlu olduğu, babası ile görüşme
konusundaki gerginliğinin devam ettiği, velayet davası sonuçlanıncaya kadar
koruyucu aile yanında kalmasının uygun olduğu belirtilmiştir.
43.
Kurum sosyal hizmet uzmanı ve psikoloğu tarafından hazırlanan ve İstanbul 4.
Aile Mahkemesinin E.2012/104 Değişik İş sayılı dosyasında ibraz edilen 7/9/2012
tarihli sosyal inceleme raporunda, çocuğun anne yanında kalarak baba ile
görüşmeye devam etmesinin, bu güne kadar çocuğa
verilen zararların telafisi için ise çocuk ve ebeveynin sistematik ve uzun
süreli psikoterapi sürecine tabi tutulmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.
44.
Çocuğun koruyucu aile olarak teslim edildiği anneannesi tarafından Kuruma
teslimini müteakip 21/3/2013 tarihinde Kurum psikoloğu tarafından tanzim edilen
psikolojik değerlendirme raporunda, çocuğun Kurumda kalmayı istememekle
birlikte annesi ile yaşama isteği gerçekleşene kadar yurtta kalmaya
katlanabileceğini beyan ettiği, baba ile yaşadığı dönemlerde babanın kendisiyle
yakınlık kurmadığı, babasının kendisi ile birlikte banyoya girerek üzerine
işediği şeklinde bilgiler verdiği, anneannesiyle kaldığı iki aylık süreçte
okula gidemediği ve yeniden okula gidecek olmaktan mutluluk duyduğunu
belirttiği şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
45.
Kurumunun 27/3/2013 tarihli talebi üzerine Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanı tarafından hazırlanan
mütalaada, çocuğun yurtta kalma ve annesinden ayrılma ile ilgili depresif
olduğunu ve babaya karşı öfke duyduğunu, çocukla yapılan görüşmede babasının
kendisine karşı iyi davranmadığını, onu önemsemediğini ve babasının kendisine
malıymış gibi davranmasının kendisini kızdırdığını belirttiği ifade edilmiştir.
46.
Kurumun inceleme raporuna katkı sağlaması amacıyla yaptığı talep üzerine ilgili
İlköğretim Okulu Müdürlüğü tarafından tanzim edilen 3/4/2013 tarihli durum
tespit raporunda, çocuğun beşinci sınıf ve sekizinci sınıf arasındaki dönemde
gözlemlenen davranışları aktarılmıştır.
47.
Kurumun 9/4/2013 ve 10/4/2013 tarihlerinde gerçekleştirdiği Komisyon
toplantıları neticesinde velayet hakkına ilişkin süreçte anne ve babanın
birbirleri hakkında bulundukları suçlamalar sonucunda İstanbul 4. Aile
Mahkemesinin 4/6/2012 tarihli ve E.2012/104 Değişik İş, K.2012/102-1 sayılı
kararı ile 5395 sayılı Kanun uyarınca bakım ve sağlık tedbiri uygulanarak
çocuğun Halkalı Yetiştirme Yurduna yerleştirildiği, İstanbul 4. Aile
Mahkemesinin 14/8/2012 tarihli ve E.2012/104 Değişik İş, K.2012/102-4 sayılı ek
kararı ile çocuğun koruyucu aile olarak anneanne yanına yerleştirildiği ve
Kurum ile anneanne arasında koruyucu aile sözleşmesi tanzim edilerek çocuğun
anneanne ile yaşamaya başladığı, babanın velayet hakkına ilişkin ilamın
gereğinin yerine getirilmesi hususunda Kuruma başvurması üzerine koruyucu aile
adresine gidildiği fakat çocuğa ulaşılamadığı, 1/2/2013 tarihinde anneannenin
Kuruma telefon ile ulaştığı, telefonda çocukla yapılan görüşmede babasına
gitmektense intihar etmeyi tercih ettiğinin ifade edildiği, bunun üzerine
durumun 5/2/2013 tarihli yazılar ile İstanbul 4. Aile Mahkemesine ve ilgili
kolluk birimlerine bildirildiği, 22/2/2013 tarihinde Kurum bünyesinde yapılan
koruyucu aile toplantısında velayete ilişkin Mahkeme kararı göz önünde
bulundurularak ve anneannenin koruyucu aile olarak sorumluluklarını ihmal
ettiği tespit edilerek koruyucu aile statüsünün iptal edilip dosyanın korunmaya
muhtaç çocuk birimine gönderildiği tespitlerine yer verilen bir karar
alınmıştır. Kararda, çocuğun koruyucu aileye verilmesine ilişkin kararın
kaldırılarak babaya teslimine dair İstanbul 4. Aile Mahkemesinin 31/1/2013
tarihli ve E.2012/104 Değişik İş, K.2012/102-6 sayılı ek kararına rağmen çocuğa
ulaşılamaması nedeniyle işlem yapılamadığı, 15/3/2013 tarihinde yapılan komisyon
toplantısında anne, baba ve çocukla yapılacak yeni çalışmalar ile en uygun
hizmet modelinin belirlenebilmesi, çocuğun eğitim hayatına sağlıklı biçimde
devam edebilmesi, gerekli tedavi ve terapilerinin sürdürülebilmesi için acil
koruma altına alınmasının uygun olacağına karar verilmesi üzerine Kurumun
talebi ile İstanbul 1. Çocuk Mahkemesinin 15/3/2013 tarihli ve 2013/29 Tedbir
sayılı kararı ile çocuk hakkında otuz gün süreli acil koruma kararı verildiği,
çocuğun anneannesi tarafından 20/3/2013 tarihinde Kuruma teslim edilmesi
üzerine Zeytinburnu Yetiştirme Yurdu Sevgi Evine yerleştirildiği
belirtilmiştir. Kararda ayrıca çocuğun durumunun değerlendirilmesi için Valilik
oluru ile komisyon oluşturulduğu, komisyonun çocukla, annesiyle ve annesinin
eşiyle görüşmeler yaparak ikamet ettikleri yerde incelemelerde bulunulduğu
ancak babanın komisyon ile görüşme yapmadığı ve Kurum yetkilileri ile iletişime
yanaşmadığı, kendisine oğlu ile görüşme imkânının sağlanacağının belirtilmesine
rağmen görüşme isteğine olumsuz yanıt verdiği ve ikametine yazılı çağrı
yapılmasını talep ettiği, yapılan tebligata rağmen görüşme için kararlaştırılan
gün ve saatte görüşmeye katılmadığı ve babanın ikametine gidilmesine rağmen
konutun kapalı olması nedeniyle inceleme yapma olanağı bulunmadığı, yapılan tüm
görüşmeler ve alınan raporlar kapsamında çocuğun on dört yaşında olup yaklaşık
on yıldır velayetten kaynaklı sorunlar nedeniyle düzenli bir hayata
kavuşamadığı, bilişsel, mental ve fiziksel gelişim
açısından kendisiyle alakalı kararlarda söz sahibi olabilecek olgunlukta
olduğu, yapılan görüşmeler sırasında babanın iş birliğine aykırı bir tavır
geliştirdiği ve tercihini çocuğuyla görüşme ve onun gönlünü kazanma yönünde
değil; çocuğu zor kullanarak götürme yönünde kullandığı, çocuğun asperger sendromu hastası olması nedeniyle ev, okul ve
sosyal çevre değişikliğinin psikolojik durumunu olumsuz yönde etkileyeceği,
sonuç olarak çocuğun korunmaya muhtaç çocuk statüsünde olmadığı, anne ve
babanın velayet hususunda anlaşamamaları nedeniyle Kurum bakımına alındığı;
anne, baba ve çocuk için danışmanlık tedbiri talep edilmesinin uygun olduğu
tespitlerine yer verilmiştir.
48. Kurum
talebi üzerine Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin
12/4/2013 tarihli yazısı ekinde gönderilen çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı
tarafından tanzim edilen doktor mütalaasında, çocuğun psikiyatrik muayenesi ve
eski sağlık kayıtlarının incelenmesi sonucunda çocuğun anne ve baba arasında
uzun zamandır süren velayet çatışmalarına maruz kaldığı, son yıllarda anne ile
uyumlu bir yaşantısının olmasına rağmen velayetin babaya verilmesi sonucu baba
ile kalmaya şiddetli duygusal tepkiler verdiği, poliklinikte yapılan takiplerde
çocuğun defalarca baba ile kalırsa intihar edeceğini belirttiği, babanın polis
refakatinde çocuğu teslim almaya çalışması sonucu ciddi intihar niyetinin
olduğu saptanarak hastaneye yatışına karar verildiği, asperger
sendromu yani ağır strese karşı diğer tepkiler denilen hastalığının sürmekte
olduğu, çocuğun babaya teslimi hâlinde ciddi intihar girişimlerinin olabileceği
kanaatinin oluştuğu, takip ve tedavi altında kalmasının uygun bulunduğu
belirtilmiştir.
49.
Kurum psikoloğu tarafından tanzim edilerek İstanbul 2. Aile Mahkemesine
gönderilen ve çocuğun yaz tatili iznini annesi ile birlikte geçirmesini konu
alan 4/6/2013 tarihli durum değerlendirme raporunda, çocuğun babası ile
görüşmeme yönündeki davranışını ısrarlı bir şekilde sürdürdüğü, koruma altında
olduğu belirtilen çocuğun asperger sendromu hastası
olması ve içe dönük bir mizaç geliştirmesi sebebi ile olumlu ilişki kurduğu
annesi ile iletişimin desteklenmesinin önem arz ettiği belirtilerek çocuğun yaz
tatilini annesi yanında geçirmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.
50.
İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 2013/153 Değişik İş sayılı dosyası kapsamında
görevlendirilen pedagog ve psikolog tarafından hazırlanan 7/10/2013 tarihli
raporda, çocukla yapılan görüşme aşamaları ve çocuğun beyanları ayrıntılı
olarak aktarılmak suretiyle ebeveyn arasında uzun dönemden beri devam eden
hukuki sürecin çocuğu olumsuz etkilediği, bu duruma çocuğun anne, baba,
anneanne ve Kurum arasında yer değiştirmesinin, defalarca uzmanlarla
görüşmesinin ve icra süreçlerinin neden olduğu duygusal ve psikolojik
dalgalanmaya neden olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca çocuğun beyanlarından
hayatına yön vermek istediğinin anlaşıldığı, gelecek ile ilgili umudu olduğu
ancak gelecek planlarında babasına yer vermediği, bu konuda kararlı olduğu,
ruhsal durumunun iyi olması için babasından uzak durması gerektiğine inandığı,
hâlihazırda kendisini iyi hissetmesini babasından uzak oluşuna bağladığı,
ileride annesi ile birlikte olacağı umuduyla yaşadığı, bu nedenle Kurum
bakımını bir basamak ve araç olarak gördüğü ve bu hususun Kurum bakımına olumlu
bakış açısı geliştirmesini sağladığı, Kurum yaşamına adapte olduğu, çocuğun
temel amaç ve isteğinin annesi yanında kalmak olduğu ancak bu
gerçekleşmeyecekse Kurum bakımından şikâyetçi olmadığı, istemediği tek şeyin
babasının yanında kalmak olduğu, babasına gitmektense Kurumda kalmayı tercih
ettiği, çocukluk döneminden çıktığı ve içinde bulunduğu yaş dönemi itibarıyla
tercihlerini belirleyebilecek bilişsel düzeye ulaştığı, ebeveynden şiddet
görmemekle birlikte babasının Kuruma iki kez baskın yaptığını ve kendisine “bu artistliğini sürdüremeyeceksin” dediğini
beyan eden çocuğun babasının söylemini tehdit olarak algılamasının duygusal
şiddete maruz kaldığının bir göstergesi olarak değerlendirilebileceği, bu ifade
doğru kabul edilirse babanın çocuğun ruh sağlığından önce velayet hakkını ön
planda tutmuş olabileceğinin düşünüldüğü ifade edilmiştir.
51.
Kurum psikoloğu tarafından çocuk hakkındaki koruma tedbirinin 12/10/2013
tarihinde sonlanması hususunda yapılan görüşme sonrası hazırlanan 1/10/2013
tarihli görüşme raporunda çocuğun babasına karşı tepkisinin devam ettiği, bakım
tedbirinin sonlanarak babasına teslim edilmesi hâlinde zorlu bir süreç
yaşayacağı, çocuk hakkındaki bakım, sağlık ve eğitim tedbirinin uzatılarak baba
hakkındaki uzaklaştırma kararının kaldırılması ve baba- oğul arasında mesleki
çalışmalar başlatılarak olumlu sonuç alınması hâlinde bakım tedbirinin de
kaldırılmasının uygun olacağı belirtilmiştir. 9/10/2013 tarihli sosyal inceleme
raporunda da benzer yönde tespitlere yer verilerek çocuk hakkındaki sağlık,
bakım ve eğitim tedbirinin uzatılmasının; çocuğun psikolojik, fizyolojik, mental ve sosyal gelişimi açısından yararlı olacağı
belirtilmiştir.
52.
Kurum psikoloğu tarafından düzenlenen 31/10/2013 psikolojik değerlendirme
raporunda, Bakırköy 1. Çocuk Mahkemesinin 10/10/2013 tarihli ve 2013/16 Tedbir
sayılı dosyası kapsamında çocuk hakkındaki bakım, eğitim ve sağlık tedbirinin
uzatılmasına karar verilmesini takiben yapılan gözlem ve değerlendirmeler
sonucunda çocuğun eğitim gördüğü okula devam etmekten memnuniyet duyduğu, hafta
sonlarını annesi ile geçirdiği ve bu durumun çocuğun psikososyal
gelişimi açısından faydalı olduğu, babanın 12/10/2013 tarihinde sonlanmış olan
uzaklaştırma kararına rağmen Kuruma gelmediği ve irtibata da geçmediği, babanın
daha önce Kuruma gelerek çocuğu icra vasıtası ile alma girişimi ve mesleki
çalışmaları kabul etmemesinin çocuğun bulunduğu durumu olumsuz yönde etkilediği
ve babaya karşı duyduğu öfkeyi, babayı reddedici davranışlarını pekiştirdiği,
bu nedenle baba ve çocuk ilişkisinin mesleki çalışmalarla ele alınması ve
babanın mesleki çalışmalara direncine rağmen çocuk hakkında uzatılan bakım
tedbirinin bu süreçte çocuk, baba ve iletişimleri için avantaja dönüştürülmeye
çalışılması gerektiği belirtilmiştir.
4. Çocuğun
Kurum Bünyesindeki Süreçte Eğitim Durumu
53.
Kurum tarafından İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 2013/153 Değişik İş sayılı
dosyasında çocuğun eğitimine devam edebilmesi için eğitim tedbirine
hükmedilmesi talep edilmiş, Mahkemenin 6/9/2013 tarihli ve 2013/153 Değişik İş
sayılı ek kararı ile çocuğun okul kaydının yapılması hususunda Zeytinburnu
Yetiştirme Yurduna yetki verilmek suretiyle eğitim tedbiri uygulanmasına karar
verilmiştir.
54.
Kurumun İstanbul 1. Aile Mahkemesine hitaben yazdığı 21/8/2013 tarihli yazıda,
çocuğun İstinye Anadolu Lisesinde eğitim görmeye hak kazandığı, anne tarafından
çocuğun ortaöğrenim gördüğü eğitim kurumunun lise kısmında eğitim görmesinin
talep edilerek eğitim masraflarını karşılayacağının belirtildiği, çocuğun
belirtilen kurumda eğitimine devam etmesinde Kurumca sakınca görülmediği ifade
edilmiştir. Kurum psikoloğu tarafından düzenlenen 13/9/2013 tarihli raporda da
aynı kanaat ifade edilmekle birlikte velayet hakkına sahip olan babanın çocuğun
eğitimi ve okul kaydı gibi hususlarda iş birliğinde bulunmadığı tespitine yer
verilmiştir.
55.
Çocuğun devam ettiği eğitim kurumundan memnuniyet duyduğu hususu çocuk hakkında
tanzim edilen birçok inceleme raporuna konu olmuştur.
56.
Başvurucu baba tarafından 2013 yılı Ortaöğretime Geçiş Sistemi Tercih Başvuru
Formunun velayet hakkına sahip olmasına rağmen kendisi tarafından yapılmadığı
iddiası ile İstanbul 2. İdare Mahkemesinin E.2013/1874 sırası üzerinde iptal
davası açılmış ve Millî Eğitim Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğüne verilen
10/9/2013 tarihli dilekçe ile Kurum yetkililerince okul kaydının yapılmaya
çalışıldığı, çocuğun velisi olarak okul tercihlerini yapma hakkının kendisinde
olduğu, yapılan tercih işleminin iptali için dava açıldığı belirtilerek ilgili
okul yetkililerinin söz konusu kayıt işleminin yapılmaması hususunda uyarılması
talep edilmiştir.
57.
Sarıyer Kaymakamlığı ÖAIL Müdürlüğü tarafından Sarıyer Millî Eğitim Müdürlüğüne
hitaben gönderilen 25/2/2014 tarihli yazıda, çocuğun 2013-2014 eğitim öğretim
yılında ilgili eğitim kurumunun hazırlık sınıfına kayıtlı olduğu, eğitim ve
öğretimine devam ettiği bildirilmiştir.
5. Velayet
Hükmünün İnfazına İlişkin İcra Prosedürü
58.
Başvurucu baba tarafından Erdek İcra Dairesinin E.2013/76 sayılı icra
dosyasında çocuğun velayetine ilişkin İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 26/1/2012
tarihli ve E.2011/152, K.2012/23 sayılı ilamının infazı için takip
başlatılmıştır.
59.
Erdek İcra Müdürlüğünce İstanbul İcra Tevzi Bürosuna gönderilen 18/1/2013
tarihli talimat yazısı ile söz konusu ilam gereğince çocuğun babaya teslimi ve
neticesinden bilgi verilmesi talep edilmiştir. Başvurucu baba tarafından
21/1/2013 tarihinde talimat gereğini yerine getirmek üzere dosyanın tevzi
edildiği Bakırköy 32. İcra Müdürlüğünün 2013/12 Talimat sayılı dosyasına
gerekli masrafların yatırılmasını takiben aynı tarihte önce başvurucu
tarafından belirtilmiş olan adrese, sonrasında çocuğun okulda olduğunun
belirtilmesi üzerine refakate alınan kolluk ve psikolog eşliğinde ilgili okula
gidilmiş, çocuğun anneannesi tarafından okuldan alındığının belirtilip veli
izin kağıdının ibrazı üzerine çocuk ilgili adreste bulunamadığından teslimin
gerçekleştirilemediğine dair tutanak tanzim edilmiştir.
60.
Erdek İcra Müdürlüğünün 22/1/2013 tarihli müzekkeresi ile Bakırköy 32. İcra
Dairesinden, gerekli görülmesi hâlinde çilingir yardımı ve emniyet tedbiri
alınması suretiyle ilam gereğinin yerine getirilerek sonucundan bilgi verilmesi
talep edilmiştir. Bakırköy 32. İcra Müdürlüğünün 2013/12 Talimat sayılı dosyasında
22/1/2013 tarihinde çocuğun eğitim gördüğü okula gidilmiş, çocuğun okulda
olmadığının tespit edilmesi üzerine babanın talebi ile anneannenin adresi
olarak belirtilen adrese gidilerek konutun kapalı olduğu tespit edilmiştir.
61.
Bakırköy 32. İcra Müdürlüğünün 22/1/2013 tarihli müzekkeresi ile talimat
gereğinin yerine getirilmediğinin bildirilmesi üzerine Erdek İcra Müdürlüğünün
22/1/2013 tarihli müzekkeresi ile Bakırköy 32. İcra Dairesinden, gerekli
görülmesi hâlinde çilingir yardımı ve emniyet tedbiri alınmak suretiyle ilam
gereğinin yerine getirilerek sonucundan bilgi verilmesi talep edilmiştir.
23/1/2013 tarihinde refakate alınan kolluk görevlileri ve psikolog eşliğinde
başvurucu babanın belirttiği ve içinde çocuğun annesinin, anneannesinin ikamet
adresleri ile annenin iş yeri adresinin de olduğu dört farklı adrese gidilmiş
fakat çocuk belirtilen adreslerde bulunamadığından teslimin gerçekleşmediğine
ilişkin tutanak tutulmuştur.
62.
Başvurucu baba tarafından Kuruma verilen 30/1/2013 tarihli dilekçede çocuğun
velayetinin kendisine verildiği ancak koruyucu aile olarak teslim edildiği
anneannesi tarafından ilgili ilam gereğine uyulmadığı, çocuğunun hayatı ve
sağlığından endişe duyduğu belirtilerek oğlunun bulunması ve koruyucu aile
olarak verilen anneannesinden alınması, ilgili Mahkeme ilamı doğrultusunda
tarafına teslim edilmesi talep edilmiştir. Talep üzerine aynı tarihte ilgili
sosyal hizmet uzmanı ve psikolog tarafından başvurucu baba ve kolluk görevlisi
eşliğinde anneanneye ait olduğu belirtilen adrese gidilmiş, koruyucu aile
ilgili adreste bulunamadığından ve kendisine telefon vasıtasıyla da
ulaşılamadığından teslimin gerçekleşmediğine dair tutanak tutulmuştur.
63.
Başvurucu baba tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğüne verilen 25/2/2013
tarihli dilekçe üzerine yürütülen araştırma sonrasında 20/3/2013 tarihli yazı
ile çocuğun koruyucu aile tarafından 20/3/2013 tarihinde Kuruma teslim
edildiğinin tespiti başvurucuya bildirilmiştir.
64.
Erdek İcra Müdürlüğünün 26/3/2013 tarihli müzekkeresi ile Bakırköy 32. İcra
Dairesinden, Kurumun İstanbul dâhilindeki tüm birimleri itibarıyla ve babanın
göstereceği adreslerde gerekli infaz işlemlerinin gece, gündüz, hafta sonu ve
tatil günleri dâhil olmak üzere takip edilerek ilam gereğinin yerine
getirilmesi talep edilmiştir.
65.
Eksik olduğu belirtilen Mahkeme ilamlarının Erdek İcra Müdürlüğü tarafından
iletilmesi sonrasında Bakırköy 32. İcra Müdürlüğü yetkililerince 9/4/2013
tarihinde Kuruma gidilerek çocuk hakkında daha önce verilen koruma kararının
İstanbul 1. Çocuk Mahkemesinin 15/3/2013 tarihli ve 2013/29 Tedbir sayılı
kararı ile kaldırıldığı da belirtilmek suretiyle çocuğun teslimi talep edilmiş;
Kurum yetkililerince çocuğun gitmek istemediği, bu nedenle çocuğun yararına
Bakanlık yetkililerinden talimat gelmeksizin teslimin gerçekleştirilemeyeceği
belirtilmiştir. Teslim işlemi esnasında refakate alınan Bakırköy 1. Aile
Mahkemesi pedagogunun çocuk ile yaklaşık bir saat görüştüğü ve çocuk tarafından
pedagoga “Babam ile gitmek istemiyorum. Onun
ile gitmektense ölmeyi yeğlerim. Zorla da olsa babamla gidersem onunla durmam,
kendimi asar ya da gebertirim.” şeklinde beyanda bulunduğu tutanakla
tespit edilmiş, belirtilen uzman tarafından çocuğun babasına karşı aşırı
derecede tepkili olduğu ve bu tepkinin geçmişte babası ile arasında yaşanan
birtakım olumsuz olaylardan kaynaklandığının düşünüldüğü ifade edilmiştir.
İlgili tutanakta, belirtilen durum üzerine Kurum yetkililerince söz alınarak
çocuğun yüksek yararı için bir komisyon kurulduğunun ifade edildiği ve çocuğun
beyanları da dikkate alınarak yine yüksek yararı gereği teslimi
gerçekleştirmeyeceklerinin belirtildiği tespitlerine yer verilmiştir.
66.
Anne tarafından Kuruma verilen 17/4/2013 tarihli dilekçe ile Kurum bakım ve
koruması altında olan çocuğun hafta sonları kendisi ile birlikte olmasına izin
verilmesi talep edilmiş, 26/4/2013 tarihinden itibaren kısa aralıklarla çocuğun
annesiyle kalmasına izin verilerek bu hususta izin alma ve izin dönüş
tutanakları tanzim edilmiştir. Ayrıca koruma altında olduğu belirtilen çocuğun asperger sendromu hastası olması ve içe dönük bir mizaç
geliştirmesinden dolayı olumlu ilişki kurduğu annesi ile iletişimin
desteklenmesinin önem arz ettiği belirtilerek 1-15 Temmuz 2013 tarihleri
arasında annesine izinli olarak teslim edildiği belirtilmiştir.
67. Erdek
İcra Müdürlüğünün 11/4/2013 tarihli müzekkeresi ile Bakırköy 32. İcra
Dairesinden ilam gereğinin yerine getirilmesinin talep edilmesi üzerine
Bakırköy 32. İcra Dairesi tarafından Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğüne
hitaben yazılan aynı tarihli müzekkere ile çocuğun Kurumdan zorla alınarak
kesinleşmiş Mahkeme kararının yerine getirilmesi için gerekli güvenlik
önlemlerinin alınması hususunda personel görevlendirilmesi talep edilmiş, aynı
tarihte refakate alınan psikolog eşliğinde Kuruma gidilmiştir. Çocuk teslimine
ilişkin tutanakta refakate alınan pedagogun çocuğun babaya tesliminin uygun
olduğunu belirttiği, bunun akabinde çocuğun söz alarak “Babamla gitmek istemiyorum. Gidersem kendime, babama
ve eve zara veririm, evi yakarım.” şeklinde beyanda bulunduğunun, bu
beyanı takiben çocukla tekrar görüşen pedagog tarafından çocuğun şu anki ruh
hâli ile babaya gitmek istemediği, çocuğun gözlemlenen davranışları
çerçevesinde ruh hâlinden şüphe edildiği, bu nedenle çocuk psikiyatristi
tarafından kontrole tabi tutulması gerektiği ve çocuğun intihar edeceğini beyan
ettiğinin ifade edildiği, söz konusu beyanlara rağmen başvurucu baba vekilince
teslimde ısrar edilmesi üzerine Kurum psikoloğu tarafından çocuğun asperger sendromu hastası olduğu ve teslimin trajik
sonuçlar doğurabileceği yönünde beyanda bulunduğu belirtilmiştir. Tutanakta
ayrıca Kurum yetkililerince çocuğun teslim alınabileceğinin beyan edildiği
tespitlerine yer verilmiş; çocuğun direncine rağmen teslimin
gerçekleştirildiği, teslim işlemleri nedeniyle tüm hukuki ve cezai sorumluluğun
yetkili icra müdürlüğüne ait olduğu ve çocuk hakkında sağlık raporu alınması
şartıyla teslimin gerçekleştirildiğine dair Kurum yetkililerince de ayrı bir
tutanak tutulmuş; belirtilen tutanağı ilgili icra memuru da Mahkeme ilamı
gereğince çocuğun Kurumdan alınarak babaya teslim edildiği şerhi ile
imzalamıştır. Söz konusu süreci takiben çocuğun bulunduğu odaya gidilmiş ancak
çocuğun oturduğu koltuktan kalmayacağını ve gitmek istemediğini beyan ettiği
tutanağa yansıtılmıştır. Bu olay üzerine Kurum yetkililerinin söz alarak
çocuğun hastaneye sevkinin yapılmasını istedikleri ve teslimi orada
gerçekleştireceklerinin beyan edildiği, bunun üzerine çocuğun Bakırköy Ruh
Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkinin sağlandığı, hastaneye sevk
sürecinde Kurum yetkililerinin rızaları dâhilinde ve çocuğun teslimine ilişkin
olarak hastaneye sevkinin yapıldığı, psikiyatri uzmanınca yapılan muayene
sonrasında çocuğun yatışının uygun görüldüğü, çocuğun bu hâliyle hastanede babaya
teslim edildiği ancak babanın çocuk doktor gözetiminde olup fiziken
teslim edilmediğinden böyle bir teslimi kabul etmediğini beyan ettiği tutanağa
bağlanmıştır.
68.
Bakırköy 32. İcra Müdürlüğünün Erdek İcra Dairesine gönderdiği 12/4/2013
tarihli müzekkere ile talimat gereğinin yerine getirilmediği, 15/4/2013 tarihli
müzekkere kapsamında ise İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 2013/153 Değişik İş
sayılı dosyası üzerinden başvurucu babanın çocuğa altı ay süre ile yaklaşmaması
yönünde karar verildiği, bu nedenle söz konusu sürede çocuğun teslimine dair
talimat gönderilmemesi gerektiği belirtilmiştir.
69.
Erdek İcra Müdürlüğünün 11/10/2013 tarihli müzekkeresi ile çocuk hakkında
verilen koruma kararının süresinin 13/10/2013 tarihi itibarıyla dolacağı
belirtilerek Bakırköy 32. İcra Dairesinden ilam gereğinin yerine getirilmesi
talep edilmiştir.
70.
Bakırköy 32. İcra Dairesinin 12/10/2013 tarihli müzekkeresi ile ilgili İcra
Dairesinin gayrimenkul kıymet takdiri ve satış işlemleri dışında tüm
talimatlara kapatıldığı belirtilmiştir.
71.
Çocuk hakkındaki bakım, eğitim ve sağlık tedbirinin 20/11/2013 tarihinde
sonlandığı ve 19/11/2013 tarihinde Erdek Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından
E.2013/202 sayılı dosya üzerinden geçici velayetin anneye verilmiş olduğu
belirtilerek 20/11/2013 tarihinde Kurum tarafından çocuk anneye teslim
edilmiştir.
72.
Çocuk 10/1/2014 tarihinde emniyet görevlileri tarafından tekrar Kuruma teslim
edilmiş ve 13/1/2014 tarihli görüşme raporunda çocuğun, annesine teslimi
sonrasında okul servisinin üç kişi tarafından durdurulduğu, şahısların
kendilerini polis olarak tanıttıkları ve kendisini bir araca bindirerek
babasına götürdükleri ve şahıslardan birisinin daha sonra kendisine ihbarda
bulunmak hususunda yardımcı olduğu yönünde beyanda bulunduğu belirtilerek
çocuğun annesine tesliminin psikososyal gelişimi
açısından yararlı olacağı tespitine yer verilmiştir.
73.
Çocuk 13/1/2014 tarihinde Kurum tarafından tekrar annesine teslim edilmiştir.
74.
10/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
75.
22/11/2007 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun “Koruma önlemleri” kenar başlıklı 346.
maddesi şöyledir:
“Çocuğun menfaati ve
gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna
güçleri yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır.”
76.
4721 sayılı Kanun’un “Çocukları
yerleştirilmesi” kenar başlıklı 347. maddesi şöyledir:
“Çocuğun bedensel ve
zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde
kalırsa hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma
yerleştirebilir.
Çocuğun aile içinde
kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede
bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya
çocuğun istemi üzerine hâkim aynı önlemleri alabilir.
Ana ve baba ile
çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler Devletçe
karşılanır.
Nafakaya ilişkin
hükümler saklıdır.”
77.
6284 sayılı Kanun’un “Amaç, kapsam ve temel
ilkeler” başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı;
şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların,
aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması
ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin
usul ve esasları düzenlemektir.”
78.
6284 sayılı Kanun’un “Hâkim tarafından
verilecek önleyici tedbir kararları” başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“(1) Şiddet
uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına
veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna
yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren
söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan
veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan
kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere,
bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç)
Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa,
kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması
ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi
hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına
ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına
yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin
şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi
iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g) Bulundurulması
veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
ğ)
Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle
zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
h) Korunan kişilerin
bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya
da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları
yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil,
muayene ve tedavisinin sağlanması.
ı) Bir sağlık
kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.
(2) Gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer
alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en
geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar.
Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan
tedbirler kendiliğinden kalkar.
(3) Bu Kanunda
belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk
Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı
Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması
hususlarında karar vermeye yetkilidir.
(4) Şiddet uygulayan,
aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721
sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim,
şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi
tedbir nafakasına hükmedebilir.”
79.
5395 sayılı Kanun’un “Amaç”
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı,
korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının
ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl
ve esasları düzenlemektir.”
80.
5395 sayılı Kanun’un “Tanımlar”
başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt
bendi şöyledir:
“(1) Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) …
1. Korunma ihtiyacı olan
çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel
güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu,
…
İfade eder.”
81.
5395 sayılı Kanun’un “Temel ilkeler”
başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“(1) Bu Kanunun
uygulanmasında, çocuğun haklarının korunması amacıyla;
a) Çocuğun yaşama,
gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması,
b) Çocuğun yarar ve
esenliğinin gözetilmesi,
c) Çocuk ve ailesinin
herhangi bir nedenle ayrımcılığa tâbi tutulmaması,
d) Çocuk ve ailesi
bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine katılımlarının sağlanması,
e) Çocuğun,
ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları,
f) İnsan haklarına
dayalı, adil, etkili ve süratli bir usûl izlenmesi,
g) Soruşturma ve
kovuşturma sürecinde çocuğun durumuna uygun özel ihtimam gösterilmesi,
h) Kararların
alınmasında ve uygulanmasında, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun eğitimini ve
öğrenimini, kişiliğini ve toplumsal sorumluluğunu geliştirmesinin
desteklenmesi,
i) Çocuklar hakkında
özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak
başvurulması,
j) Tedbir kararı
verilirken kurumda bakım ve kurumda tutmanın son çare olarak görülmesi,
kararların verilmesinde ve uygulanmasında toplumsal sorumluluğun
paylaşılmasının sağlanması,
k) Çocukların bakılıp
gözetildiği, tedbir kararlarının uygulandığı kurumlarda yetişkinlerden ayrı
tutulmaları,
l) Çocuklar hakkında
yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin
başkaları tarafından belirlenememesine yönelik önlemler alınması,
İlkeleri gözetilir.”
82. 5395
sayılı Kanun’un “Koruyucu ve destekleyici
tedbirler” başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“(1) Koruyucu ve
destekleyici tedbirler, çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını
sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında
alınacak tedbirlerdir. Bunlardan;
a) Danışmanlık
tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda;
çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol
göstermeye,
b) Eğitim tedbiri, çocuğun
bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi
amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir
ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine
yerleştirilmesine,
c) Bakım tedbiri,
çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine
getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile
hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine,
d) Sağlık tedbiri,
çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici
veya sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri
kullananların tedavilerinin yapılmasına,
e) Barınma tedbiri,
barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile
kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya,
Yönelik tedbirdir.
(2) Hakkında, birinci
fıkranın (e) bendinde tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin,
talepleri hâlinde kimlikleri ve adresleri gizli tutulur.
(3) Tehlike altında
bulunmadığının tespiti ya da tehlike altında bulunmakla birlikte veli veya
vasisinin ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi suretiyle
tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaşılması hâlinde; çocuk, bu kişilere teslim
edilir. Bu fıkranın uygulanmasında, çocuk hakkında birinci fıkrada belirtilen
tedbirlerden birisine de karar verilebilir.”
83.
5395 sayılı Kanun’un “Kuruma başvuru”
başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“(1) Adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri,
sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan
çocuğu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür.
Çocuk ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler çocuğun korunma altına alınması
amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna başvurabilir.
2) Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli
araştırmayı derhâl yapar.”
84.
5395 sayılı Kanun’un “Koruyucu ve
destekleyici tedbir kararı alınması” başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“(1) Çocuklar
hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı; çocuğun anası, babası, vasisi,
bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
ve Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen
çocuk hâkimi tarafından alınabilir.
(2) Tedbir kararı
verilmeden önce çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılabilir.
(3) Tedbirin türü
kararda gösterilir. Bir veya birden fazla tedbire karar verilebilir.
(4) Hâkim, hakkında
koruyucu ve destekleyici tedbire karar verdiği çocuğun denetim altına
alınmasına da karar verebilir.
(5) Hâkim, çocuğun
gelişimini göz önünde bulundurarak koruyucu ve destekleyici tedbirin
kaldırılmasına veya değiştirilmesine karar verebilir. Bu karar acele hâllerde,
çocuğun bulunduğu yer hâkimi tarafından da verilebilir. Ancak bu durumda karar,
önceki kararı alan hâkim veya mahkemeye bildirilir.
(6) Tedbirin
uygulanması, onsekiz yaşın doldurulmasıyla kendiliğinden
sona erer. Ancak hâkim, eğitim ve öğrenimine devam edebilmesi için ve rızası
alınmak suretiyle tedbirin uygulanmasına belli bir süre daha devam edilmesine
karar verebilir.
(7) Mahkeme, korunma
ihtiyacı olan çocuk hakkında, koruyucu ve destekleyici tedbir kararının yanında
22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre velayet,
vesayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında da karar
vermeye yetkilidir.”
85.
5395 sayılı Kanun’un “Acil koruma kararı
alınması” başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“(1) Derhâl korunma
altına alınmasını gerektiren bir durumun varlığı hâlinde çocuk, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından bakım ve gözetim altına
alındıktan sonra acil korunma kararının alınması için Kurum tarafından çocuğun
Kuruma geldiği tarihten itibaren en geç beş gün içinde çocuk hâkimine müracaat
edilir. Hâkim tarafından, üç gün içinde talep hakkında karar verilir. Hâkim,
çocuğun bulunduğu yerin gizli tutulmasına ve gerektiğinde kişisel ilişkinin tesisine
karar verebilir.
(2) Acil korunma
kararı en fazla otuz günlük süre ile sınırlı olmak üzere verilebilir. Bu süre
içinde Kurumca çocuk hakkında sosyal inceleme yapılır. Kurum, yaptığı inceleme
sonucunda, tedbir kararı alınmasının gerekmediği sonucuna varırsa bu yöndeki
görüşünü ve sağlayacağı hizmetleri hâkime bildirir. Çocuğun, ailesine teslim
edilip edilmeyeceğine veya uygun görülen başkaca bir tedbire hâkim tarafından
karar verilir.
(3) Kurum, çocuk
hakkında tedbir kararı alınması gerektiği sonucuna varırsa hâkimden koruyucu ve
destekleyici tedbir kararı verilmesini talep eder.”
86.
5395 sayılı Kanun’un “Bakım ve barınma
kararlarının yerine getirilmesi” başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından, kendisine intikal eden olaylarda gerekli
önlemler derhâl alınarak çocuk, resmî veya özel kuruluşlara yerleştirilir.”
87.
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “Çocuk teslimi” başlıklı 25. maddesi
şöyledir:
“Çocuk teslimine dair
olan ilam icra dairesine verilince icra memuru 24 üncü
maddede yazılı şekilde bir icra emri tebliği suretiyle borçluya yedi gün içinde
çocuğun teslimini emreder. Borçlu bu emri tutmazsa çocuk nerede bulunursa
bulunsun ilam hükmü zorla icra olunur.
Çocuk teslim
edildikten sonra diğer taraf haklı bir sebep olmaksızın çocuğu tekrar alırsa
ayrıca hükme hacet kalmadan zorla elinden alınıp öbür tarafa teslim olunur.”
88.
2004 sayılı Kanun’un “Çocuk teslimine ve
çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilâmların icrasında uzman
bulundurulması” başlıklı 25/b. maddesi şöyledir:
“Çocukların teslimine
ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilâmların icrası, icra müdürü ile
birlikte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından görevlendirilen
sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın,
bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulunması suretiyle yerine
getirilir.”
89.
Türkiye açısından 14/10/1990 tarihinde imzalanan ve 27/1/1995 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20/11/1989 tarihli
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi şöyledir:
“(1)Kamusal
ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama
organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde,
çocuğun yararı temel düşüncedir.
(2)Taraf
Devletler, çocuğun ana–babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu
olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de gözönünde
tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu
amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar.
(3)Taraf
Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve
faaliyetlerin özellikle güvenlik,sağlık, personel
sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca
konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler.”
90.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 9. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“(1)Yetkili
makamlar uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak,
ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar vermedikçe, Taraf
Devletler, çocuğun; ana–babasından, onların rızası dışında ayrılmamasını
güvence altına alırlar. Ancak, ana–babası tarafından çocuğun kötü muameleye
maruz bırakılması ya da ihmâl edilmesi durumlarında ya da ana–babanın
birbirinden ayrı yaşaması nedeniyle çocuğun ikametgâhının belirlenmesi amacıyla
karara varılması gerektiğinde, bu tür bir ayrılık kararı verilebilir.
(2)Bu
maddenin birinci fıkrası uyarınca girişilen her işlemde, ilgili bütün taraflara
işleme katılma ve görüşlerini bildirme olanağı tanınır.
(3)Taraf
Devletler, ana–babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen
çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, anababanın
ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme
hakkına saygı gösterirler.”
91.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12. maddesi şöyledir:
“(1)Taraf
Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren
her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı
ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle
tanırlar.
(2)Bu
amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya
doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi
fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa,
özellikle sağlanacaktır.”
92.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 18. maddesi şöyledir:
“(1) Taraf Devletler,
çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında ana–babanın birlikte
sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler.
Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana–babaya ya da
durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler herşeyden
önce çocuğun yüksek yararını gözönünde tutarak
hareket ederler.
(2)Bu
Sözleşme’de belirtilen hakların güvence altına
alınması ve geliştirilmesi için Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesi
konusundaki sorumluluklarını kullanmada ana–baba ve yasal vasilerin durumlarına
uygun yardım yapar ve çocukların bakımı ile görevli kuruluşların, faaliyetlerin
ve hizmetlerin gelişmesini sağlarlar.
(3)Taraf
Devletler, çalışan ana–babanın, çocuk bakım hizmet ve tesislerinden,
çocuklarının da bu hizmet ve tesislerden yararlanma hakkını sağlamak için uygun
olan her türlü önlemi alırlar.”
93.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 19. maddesi şöyledir:
“(1)Bu
Sözleşme’ye Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının ya
da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını
üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı,
şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr
muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı
korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.
(2)Bu
tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele
olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi, yetkili makama havale
edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri
ve uygun olduğu takdirde adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun
gereklerine göre çocuğa ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği
sağlamak amacı ile sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de
içermelidir.”
94.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 20. maddesi şöyledir:
“(1)Geçici
ve sürekli olarak aile çevresinden yoksun kalan veya kendi yararına olarak bu
ortamda bırakılması kabul edilmeyen her çocuk, Devletten özel koruma ve yardım
görme hakkına sahip olacaktır.
(2)Taraf
Devletler bu durumdaki bir çocuk için kendi ulusal yasalarına göre, uygun olan
bakımı sağlayacaklardır.
(3)Bu
tür bakım, başkaca benzerleri yanında. bakıcı aile
yanına verme, İslâm Hukukunda kefalet (kafalah),
evlât edinme ya da gerekiyorsa çocuk bakımı amacı güden uygun kuruluşlara
yerleştirmeyi de içerir. Çözümler düşünülürken, çocuğun yetiştirilmesinde
sürekliliğin korunmasına ve çocuğun etnik, dinsel, kültürel ve dil kimliğine
gereken saygı gösterilecektir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
95.
Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların
7/5/2013 tarihli ve 2013/2910 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
96.
Birinci başvurucu, çocuğunun velayetinin kendisine verilmesine dair kesinleşmiş
Mahkeme ilamı gereğinin çocuğu Kurum bünyesinde bulunduran Bakanlık
yetkililerince yerine getirilmediğini, çocuğun kendisine yabancılaştırılması ve
teslim edilmemesi suretiyle kişisel ilişki kurmasının engellendiğini, böylece
aile bağlarının zayıfladığını, ikinci başvurucu konumunda olan çocuk Kurum
gözetiminde olduğu sürede okula gönderilmeyerek eğitim hakkının engellendiğini,
ayrıca Kuruma verdiği 20/3/2013 tarihli dilekçenin yanıtsız bırakıldığını
belirterek Anayasa'nın 36., 41., 42., 74. ve 129. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
97.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 §
16). Başvurucular tarafından Anayasa’nın 36., 41., 42., 74. ve 129.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber
ihlal iddialarının mahiyeti gereği, Anayasa’nın 20., 41. ve 42. maddeleri
açısından değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Eğitim ve
Öğrenim Hakkının İhlali İddiası
98.
Başvurucu baba, ikinci başvurucu konumunda olan ve kanuni temsilcisi olduğu
çocuğunun Kurum gözetiminde olduğu süreçte okula gönderilmeyerek eğitim
hakkının engellendiğini iddia etmiştir.
99.
Bakanlık tarafından söz konusu iddiaya ilişkin olarak görüş bildirilmemiştir.
100.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
101.
Anayasa’nın 42. maddesinin birinci fırkası şöyledir:
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit edilir ve
düzenlenir.”
102.
Türkiye’nin de taraf olduğu Sözleşme’ye Ek 1 No.lu
Protokol’ün 2. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet,
eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve
babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre
yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.”
103.
Anayasa ve 1 No.lu Protokol’de düzenlenen eğitim hakkının, “belirli bir zamanda var olan eğitim kurumlarına
erişim hakkı”nı
güvence altına aldığı ve herhangi bir ayrıma gidilmeksizin kamu ve özel eğitim
kurumları ile ilk, orta ve yükseköğrenim seviyelerini kapsadığı anlaşılmaktadır
[Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Kjeldsen, Busk Madsen ve
Pedersen/Danimarka, B. No: 7/12/1976, § 50; Leyla Şahin/Türkiye [BD], B. No: 44774/98,
10/11/2005, §§ 134-136]. Bu nedenle ikinci başvurucunun eğitim hakkının ihlal
edildiği iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi kapsamında yer
aldığı anlaşılmaktadır.
104.
6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar
verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
105.
Öncelikle incelenmesi gereken husus eğitim hakkının kullanımına veya bu haktan
yararlanılmasına kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali nedeniyle bir
müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır.
106.
Başvuruya konu yargılama ve icra prosedürüne ilişkin evrakın incelenmesi
neticesinde Kurumun İstanbul 1. Aile Mahkemesine hitaben yazdığı 21/8/2013
tarihli yazıda çocuğun İstinye Anadolu Lisesinde eğitim görmeye hak kazandığı,
anne tarafından çocuğun ortaöğrenim gördüğü eğitim kurumunun lise kısmında
eğitim görmesinin talep edilerek eğitim masraflarını karşılayacağının
belirtildiği, çocuğun belirtilen kurumda eğitimine devam etmesinde Kurumca
sakınca görülmediğinin ifade edildiği, Kurum psikoloğu tarafından düzenlenen
13/9/2013 tarihli raporda da aynı kanaat ifade edilmekle birlikte velayet
hakkına sahip olan babanın çocuğun eğitimi ve okul kaydı gibi hususlarda iş
birliğinde bulunmadığı tespitine yer verildiği, belirtilen süreçte Mahkemece
çocuğun okul kaydının yapılması hususunda Zeytinburnu Yetiştirme Yurduna yetki
verilmek suretiyle eğitim tedbiri uygulanmasına karar verildiği, Sarıyer
Kaymakamlığı ÖAIL Müdürlüğü tarafından Sarıyer Milli Eğitim Müdürlüğüne hitaben
gönderilen 25/2/2014 tarihli yazıda ise çocuğun 2013-2014 eğitim öğretim
yılında ilgili eğitim kurumunun hazırlık sınıfına kayıtlı olduğunun ve
hâlihazırda eğitim ve öğrenimine devam ettiğinin bildirildiği, çocuğun devam
ettiği eğitim kurumundan memnuniyet duyduğu hususunun çocuk hakkında tanzim
edilen birçok inceleme raporuna da konu olduğu, bu kapsamda çocuğun Kurum
bakımında olduğu süre içinde eğitim ve öğrenimine devam ettiği anlaşılmaktadır.
107.
Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca kamu makamlarınca çocuğun eğitim ve
öğrenimini sürdürmesinin engellenmesi söz konusu olmadığı gibi belirtilen
sürecin sağlıklı olarak devam edebilmesi noktasında gerekli girişimlerde
bulunulduğu görülmektedir.
108.
Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Aile
Hayatına Saygı Hakkının İhlali İddiası
109.
Başvurunun incelenmesi neticesinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
110.
Başvurucu baba, velayeti kendisine verilen çocuğunun kamu makamlarınca
kendisine teslim edilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 20., 36. ve 41. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
111.
Bakanlık görüş yazısında, benzer başvurularda AİHM tarafından Sözleşme’nin 8.
maddesi kapsamında değerlendirme yapıldığı, 6. madde kapsamında ise ayrıca
inceleme yapılmasına gerek görülmediği belirtilerek benzer kapsamda görüş
hazırlandığı ifade edilmiş; Sözleşme’nin 8. maddesinin devlete negatif
yükümlülüklerin yanı sıra pozitif yükümlülükler de yüklediği, çocuklar hakkında
alınan tedbirler ve koruma kararlarıyla ilgili davalarda müdahalenin demokratik
bir toplumda gerekliliği denetlenirken gösterilen gerekçelerin ilgili ve
yeterli oluşu ile karar verme sürecinin adil olup olmadığının ve bu süreçte
başvurucunun Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamındaki haklarına saygı gösterilip
gösterilmediğinin denetlendiği, anne ve babanın ayrılması sonrasında da anne,
baba ve çocuk arasında uygun ilişkiler kurulması gerektiği belirtilerek benzer
ihlal iddialarıyla AİHM önüne gelen dava ve karar örneklerine yer verilmiştir.
a. Genel
İlkeler
112.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış
olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).
113.
Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği”
kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel
hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel
hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve
eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle
ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin
kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme,
bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda
kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda
öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin
korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
114.
Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk
hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
“Aile, Türk
toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur
ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının
öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı
kurar.
Her çocuk, korunma ve
bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla
kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü
istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
115.
Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı
hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve
aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın
kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir
tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
116.
Aile yaşamına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında
güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında resmî
makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve
aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret
edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme Sözleşme’nin 8. maddesi
çerçevesinde korunan aile yaşamına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını
oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin -Anayasa’nın bütünselliği
ilkesi gereği- özellikle aile yaşamına saygı hakkına ilişkin pozitif
yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Murat Atılgan,
B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
117.
Aile yaşamındaki temel ilişkiler kadın ve erkek ile ebeveyn ve çocuk arasındaki
ilişkilerdir. Resmî evlilik birlikleri aile hayatı kapsamında güvence altına
alınmakta olup evlilik içinde doğan çocuklar kendiliğinden evlilik birliğinin
bir parçası sayılır. Somut başvuru açısından ise birinci başvurucunun evlilik
dışı birlikteliğinden olan ve noter senedi ile tanıdığı 5/3/1999 doğumlu T.E.nin, anne ve babanın ayrı yaşamaya başlamasının
ardından yaklaşık on yıllık süreçte baba ile kaldığı, anne tarafından 2005
yılında açılan dava neticesinde 2009 yılında verilen karar ile çocuğun babadan
alınarak anneye teslimine ve baba ile şahsi ilişki tesisine hükmedildiği, söz
konusu karar sonrasında annesi ile yaşamaya başladığı anlaşılan çocuğun baba
ile şahsi münasebetini sürdürdüğü, 2011 yılında baba tarafından açılan
velayetin değiştirilmesi talepli dava neticesinde ise velayetin babaya tevdiine
hükmedilerek anne ile çocuk arasında şahsi münasebet tesis edildiği
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda doğumundan itibaren baba ile çocuk arasında devam
eden bir ilişkinin söz konusu olduğu, velayetin edinilmediği dönemde çocuk ile
şahsi münasebetini sürdüren başvurucu babanın velayetin üstlenilmesi hususunda
da süregelen bir çaba içerisinde bulunduğu, bu nedenle çocuk ile kurulan hukuki
bağı gösteren ve doğal baba tarafından evlilik dışı çocuğun kendi soyundan
geldiği yönünde ilgili mevzuatın aradığı koşullar altında yetkili makamlara
beyanda bulunulmasını ifade eden tanıma şeklindeki hukuki işlemin yanı sıra
başvurucu baba ile çocuğu arasında aile hayatının tesisi açısından önem arz
eden yakın kişisel bağın da fiilen mevcut olduğu görülmektedir. Bu bağlamda
resmî bir evlilik birliği içinde dünyaya gelmemekle birlikte çocuğun,
doğumundan itibaren çocuk ve ebeveyn arasında aile yaşamı anlamına gelen bir
bağ kurulmuş olup başvurucu baba ile çocuğu arasındaki söz konusu ilişki aile
yaşamının kurulması için yeterlidir (Boughanemi/Fransa, B. No: 22070/93, 24/4/ 1996, §
35).
118.
Aile yaşamının temel unsuru, aile ilişkilerinin normal bir şekilde
gelişebilmesi ve bu bağlamda aile fertlerinin birlikte yaşama hakkıdır. Bu
hakkın kapsamının ise aile yaşamına saygı yükümlülüğünden ayrı düşünülmesi
mümkün değildir (Murat Atılgan, §
24; Marcus Frank Cerny, §
38).
119.
Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri aile yaşamının vazgeçilmez bir
unsuru olup, anne ve baba arasında ortak yaşamın kurulamaması veya hukuken ya
da fiilen sona ermiş olması, aile yaşamını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk
arasındaki aile yaşamının, anne ve babanın birlikte yaşamamaları veya ortak
yaşama son vermelerinin ardından da devam edeceği açık olup, anne babanın ve
çocuğun aile yaşamlarına saygı hakkı, belirtilen durumlarda ailenin yeniden
birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük,
yalnızca çocukların kamusal makamlarca koruma altına alınması bağlamındaki
uyuşmazlıklar açısından değil, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki
velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar açısından da
geçerlidir (Murat Atılgan, § 25; Marcus Frank Cerny, §
39; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, § 55; Berrehab/Hollanda, B. No: 10730/84, 21/6/1988, §
21; Gluhakovic/Hırvatistan, B. No: 21188/09, 12/4/2011,
§§ 56, 57).
120.
Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük,
sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp
öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak, aile yaşamına etkili bir
biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir.
Söz konusu pozitif yükümlülükler, -bireyler arası ilişkiler alanında olsa da-
aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, § 26; Marcus Frank Cerny, § 40; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. X ve Y/Hollanda,
B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 23; Hokkanen/Finlandiya,
§ 55).
121.
Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41.
maddeleri, ebeveynin -mevcut olayda babanın- çocuğuyla bütünleşmesinin
sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların
bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede -her çocuğun
yüksek yararına aykırı olmadıkça- anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki
kurma ve ilişkiyi sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Söz
konusu yükümlülüğün uluslararası sözleşmelerde de yer bulduğu görülmektedir
(bkz. § 90). Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp her olayın özel koşullarına
bağlı olarak alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamı farklılaşabilmektedir (Hokkanen/Finlandiya, § 58; Ignaccolo-Zenide/Romanya, B. No: 31679/96, 25/1/2000, §
94; İlker Ensar Uyanık/Türkiye,
B. No: 60328/09, 3/5/2012, § 49).
122.
AİHM, önüne gelen birçok davada aile yaşamına saygının kamu makamlarına,
ebeveyn ve çocuklarını bir araya getirmek şeklinde pozitif bir görev
yüklediğini ve bu durumun, ayrılığa devletin değil ebeveynin yol açtığı
durumlarda dahi geçerli olduğunu, bu alandaki pozitif yükümlülüğün bireyler
arasındaki ilişkiler alanında dahi aile yaşamına saygıyı güvence altına almak
için tasarlanmış ve hem bireylerin haklarını koruyan düzenleyici yargısal bir
çerçeve oluşturulmasını hem de fiilen hayata geçirilecek uygun tedbirlerin
alınmasını gerektirdiğini ifade etmektedir (Hokkanen/Finlandiya, § 58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96, 19/9/2000, § 63; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006,
§ 52).
123.
Bununla birlikte aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerin, hangi koşullarda olumlu edimde bulunmayı gerektirdiğinin kesin
çizgilerle belirlenmesi, söz konusu hak kapsamındaki ilişkilerin mahiyeti gereği
kolay değildir. AİHM de -özellikle pozitif yükümlülükler söz konusu olduğunda-
saygı kavramının çok kesin bir tanımının bulunmadığını, taraf devletlerde
karşılaşılan durumlar ve izlenen uygulamalardaki farklılıklar dikkate
alındığında bu kavramın gereklerinin olaydan olaya önemli ölçüde değiştiğini
kabul etmektedir (Abdulaziz, Cabales ve Balkani/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80,
28/5/1985, § 67).
124.
Anne, baba ve çocukların birlikte yaşama hakkı aile hayatının esaslı bir unsuru
olup anne ve baba tarafından, diğer eşe tanınan velayet ve kişisel ilişki
haklarının hukuka aykırı şekilde engellenmesi durumunda da devletin bireylerin
haklarını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve oluşturulmasını ve fiilen
hayata geçirilecek uygun tedbirlerin alınmasını sağlama yükümlülüğü, aile
hayatına saygı hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerinin bir görünümünü
oluşturmaktadır. Bu bağlamda velayet ve kişisel ilişki tesisine dair kararların
icrasına ilişkin problemler, aile hayatına saygı hakkı bağlamında değerlendirme
yapılmasını gerektiren önemli bir dava grubudur.
125.
Söz konusu dava grubu açısından kamusal makamlarca alınan tedbirin yeterliliği,
ilgili tedbirin uygulanma hızı ile doğru orantılıdır. Velayet ve şahsi ilişkiye
dair ebeveyn sorumluluklarının tespiti ve elde edilen nihai kararın
uygulanması, kaybedilen zamanın çocuk ve onunla birlikte yaşamayan ebeveyn
arasındaki ilişkiler üzerinde geri dönülmez sonuçlar doğuracağından ivedi
olarak harekete geçmeyi gerektirmektedir (Maire/Portekiz, B. No: 48206/99, 26/9/2003, § 74). Bu nedenle
velayete ve kişisel ilişkiye dair hükümlerin infazı sürecinde alınan bir
tedbirin yeterli olup olmadığı, tedbirin hızla uygulanmasıyla birlikte
değerlendirilmelidir. Söz konusu kararların usulüne uygun şekilde ve ivedi
olarak yerine getirilmesinin hem çocuklar hem de ebeveyn üzerinde çeşitli
etkileri bulunmakla birlikte söz konusu eksiklik ve gecikmeler özellikle karar
gereklerinin yerine getirilmediği her an ebeveyn ile ilişkileri daha da
sınırlanan veya kopan çocuk açısından telafisi imkânsız zararların doğmasına
neden olabilmekte ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında ciddi sorunları
gündeme getirmektedir (Santos Nunes/Portekiz,
B. No: 61173/08, 22/5/2012, §§ 56, 57).
126.
AİHM birçok kararında Sözleşme’nin 6. maddesi bağlamında ve ağırlıklı olarak
makul sürede yargılanma hakkı özelinde, velayet ve kişisel ilişki tesisine dair
yargılama ve icra prosedürlerini değerlendirmekte; yapılan inceleme sırasında
makul süre koşulu değerlendirilirken kullanılan davanın karmaşıklığı, tarafların
tutumu, yetkili makamların tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriterlerinden özellikle son ölçüte
vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır. AİHM’e göre
belirtilen dava grubu ve bu kapsamda elde edilen yargı kararlarının icrası,
süratle neticelendirilmesi gereken prosedürlerdir (Hokkanen/Finlandiya, § 72; Maire/Portekiz, § 74; Neulinger ve Shuruk/İsviçre, B. No:
41615/07, 6/7/2010, §§ 131, 132).
127.
Karar gereklerinin ivedi olarak yerine getirilmesi zorunluluğunun nedeni,
çocuğun birlikte olduğu ebeveynin yaşam şartlarına alışmasının, bu suretle
çocuk için mahkeme kararlarına aykırı şekilde yeni bir yaşam alanı oluşmasının,
velayet veya kişisel ilişki hakkı hukuka aykırı olarak fiilen elinden alınan
anne ve baba ile çocuk arasında sürdürülmesi gereken ilişkilerin zarar
görmesinin engellenmesi ile hukuka aykırı şekilde çocuğu uhdesinde bulunduran
ebeveynin durumuna -yasal olarak- tanıma şeklinde bir himaye sağlanmamasıdır.
128.
AİHM de ebeveynin çocuk ile birlikte yaşamaya devam etmelerinin, Sözleşme’nin
8. maddesinin birinci paragrafı anlamında aile hayatının temel bir unsurunu
oluşturduğunu vurgulamaktadır. Sözleşme’nin 8. maddesi, ebeveynin çocuğu ile
yeniden birleşmesini sağlayacak önlemlerin alınmasını talep hakkının yanı sıra
ulusal makamların bu önlemleri alma yükümlülüğünü de kapsamaktadır. Bu
husustaki belirleyici nokta, ulusal makamlarca, uygulamadaki mevzuat ya da
mahkeme kararlarıyla ebeveyne tanınan velayet, ziyaret ya da birlikte yaşama
hakkının icrasını kolaylaştırma noktasında kendilerinden beklenilen bütün makul
önlemlerin alınıp alınmadığıdır (Hokkanen/Finlandiya,
§ 55; Neulinger ve Shuruk/İsviçre,
§ 132).
129.
Söz konusu pozitif yükümlülükler bağlamında kamusal makamlar velayet ve kişisel
ilişki tesisine dair kararların icrasını sağlamak üzere uygun bütün önlemleri
almakla ve bu amaçla en süratli usullere başvurmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük
ilgili vakalarda aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin
yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir.
130.
Özellikle çocukların zorunlu olarak kamu korumasına alındığı ve koruma
tedbirlerinin uygulandığı durumlarda AİHM, ebeveynin çocuğu ile yeniden
bütünleşmesini sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını talep hakkına sahip
olduğunu, devletin ise aynı doğrultuda tedbirler alma yükümlülüğü altında
olduğunu sıklıkla ifade etmektedir (Hokkanen/Finlandiya, § 55).
131.
Davanın özel koşulları içinde kamu makamlarının ailenin yeniden bütünleşmesini
kolaylaştırma noktasında kendilerinden beklenilen tüm makul tedbirleri almaları
gerekir. Ancak bu yükümlülük mutlak olmayıp özellikle belirli bir süre başka
şahıslarla yaşayan, bir kurumda barındırılan veya anne, babadan biri ile
yaşamış olan çocuğun ebeveynden diğeri ile bütünleşmesi söz konusu olduğunda bu
durum derhâl tesis edilemeyebilir ve birtakım hazırlayıcı tedbirlerin
alınmasını gerektirebilir. Bu önlemlerin nitelik ve kapsamı davanın koşularına
bağlı olmakla birlikte olayın tüm taraflarının anlayış ve iş birliği en önemli
birleşenlerden biridir. Ancak velayet veya kişisel ilişkiye ilişkin karar
aleyhine olduğu hâlde çocuğu hukuka aykırı olarak uhdesinde bulunduran
ebeveynin tutumu, kamusal makamların kararın icrası için tüm uygun önlemleri
almamasının mazereti olamaz (Maire/Portekiz,
§ 76).
132.
Kamu makamlarının zorlayıcı tedbirler alma yükümlülüğü, hukukun ve mahkeme
kararlarının göz ardı edilerek çocuğun fiilen tutulduğu durumlarda -elbette-
ağırlıklı olarak üzerinde durulması gereken bir husustur. Zira özellikle ilgili
tedbirlerin alınması noktasındaki gecikme, söz konusu durumun meşru bir hâl
almasına zemin hazırlayabilecektir.
133.
Çocuğa karşı zorlayıcı tedbirler alınması bu hassas alan açısından kabul
edilebilir olmamakla birlikte çocuğu açıkça hukuka aykırı şekilde uhdesinde
bulunduran ebeveyne karşı müeyyideler uygulanması yükümlülüğü gözden uzak
tutulmamalıdır (Maire/Portekiz, § 76). Kamusal makamlar söz
konusu aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş
birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenilen en üstün gayreti
göstermek zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma
yükümlülüğü, tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı
karşısında sınırlı olmak durumundadır. Anne veya baba ile iletişimin bu
menfaatleri tehlikeye soktuğunun tespiti hâlinde de kamusal makamların söz
konusu menfaatler arasında adil bir denge tesis etme yükümlülükleri
bulunmaktadır (Hokkanen/Finlandiya, § 58; Maire/Portekiz, § 71).
134.
Çocuğun söylemlerinin dikkate alınabileceği belirli bir olgunluk düzeyine
erişmiş olması durumunda ve üstün menfaatine aykırı olmamak koşulu ile kişisel
ilişki sürecinde çocuğun istek ve söylemlerinin de dikkate alınması zaruridir (Hokkanen/Finlandiya, § 61). Bu husus uluslararası
sözleşme metinlerinde de açıkça ifade edilmektedir (bkz. § 91).
135.
Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek, öncelikle derece
mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. Çocuğun üstün yararı söz konusu
dava grubu açısından en önemli unsur olup olayın tüm tarafları ile doğrudan
temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek
açısından daha avantajlı konumda bulunduğu hususu tartışılamaz. Anayasa
Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını
belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri
tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle mahkemelerin koruma
tedbirlerine ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20.
ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirleme yetkisine
sahiptir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin görevi, koruma tedbirleri ve
bunların uygulanması hususunda derece mahkemelerinin yerini almak olmayıp
kamusal makamların takdir hakları kapsamında aldıkları kararların, aile
hayatına saygı hakkı bağlamında söz konusu olan güvenceler açısından
değerlendirilmesidir (Bronda/İtalya, B. No: 22430/93, 9/6/1998, § 59; Hokkanen/Finlandiya, § 55).
136.
Bu bağlamda AİHM de ulusal mahkemeler tarafından izlenen usulü denetleme ve
özellikle ulusal mahkemelerin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Sözleşme’deki ve özellikle 8. maddedeki güvenceleri gözetip
gözetmediğini belirleme yetkisine sahip olduğunu vurgulamakta, yaptığı denetime
temel aldığı önemli bir ilke olan ikincillik ilkesi gereği, ulusal mahkemelerin
mevzuat hükümlerinin yorumlanmasına ilişkin takdirini değerlendirmeye tabi
tutmamakta, ancak ulusal mahkemeler tarafından ulaşılan sonucun Sözleşme’nin 8.
maddesinde öngörülen standartlara uygun bir denge sağlayıp sağlamadığını ve
ulaşılan sonucun bu yönüyle aile hayatının korunması hakkının ihlali anlamına
gelip gelmediğini incelemektedir.
137.
Velayet ve kişisel ilişkiye dair hükümlerin icrası problemi sıklıkla adil
yargılanma hakkının ihlali iddialarına konu olmakla birlikte sürecin ivedi
olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere ilgili prosedürün icrasına ilişkin
işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında meydana getirdiği
sonuçlar dikkate alındığında, söz konusu iddiaların aile hayatına saygı hakkı
bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Maire/Portekiz, § 62; Santos Nunes/Portekiz, §§ 56, 57).
138.
Velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar açısından verilen
kararların kesin hüküm etkisi olmakla birlikte, özellikle çocuğun üstün
menfaati nazara alınarak velayet ve kişisel ilişki konusunun ilerleyen süreçte
yeniden ele alınması ve farklı şekilde tanzimin mümkün olduğu da
unutulmamalıdır.
139.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele
alınabilecek olan negatif ve pozitif yükümlülüklerin sınırının ve pozitif
yükümlülüklerin hangi durumda olumlu edimde bulunulmasını zorunlu kıldığının
kesin çizgilerle belirlenmesi mümkün olmayıp, bu yükümlülüklerin birçok olayda
birlikte gündeme gelmesi olasıdır.
140.
Başvuru konusu olayda da benzer bir durum söz konusu olup, başvurucu baba
tarafından Bakanlık yetkililerince karar gereğinin yerine getirilmediği iddia
edilmekle birlikte, söz konusu icra sürecinde, icra takip işlemleri, bu
bağlamda ilgili icra ve kolluk görevlilerinin tutumu ve çocuğun Kurumda
bulunduğu dönemler itibarıyla ilgili Kurum yetkililerinin işlem ve davranışları
önemli olmakla birlikte, icra prosedürünün özellikle belirtilen süreçte verilen
koruma kararları nedeniyle kesintiye uğradığı görülmektedir. Bu açıdan söz
konusu koruma kararlarına ilişkin yargısal sürecin ve icra prosedürüne dair
diğer kamusal işlem ve eylemlerin bir bütün halinde değerlendirilmesi, kamu
makamlarının aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki yükümlülüklerinin
kapsamının net bir şekilde ortaya konulması ve bu yükümlülüklerin ifası için
makul olan tüm önlemlerin alınıp alınmadığının tespiti açısından önemlidir.
b. Müdahalenin
Varlığı
141.
Başvuruya konu olayda çocuk hakkında verilen koruma kararlarının, babanın
velayet ve bu kapsamda çocukla ilişki kurma hakkı üzerinde etkili olduğunda
kuşku yoktur. Bu bağlamda somut başvuru açısından, koruma tedbirleri alınmak
suretiyle, başvurucu babanın velayet hakkı kapsamındaki yetkilerini kullanması
ve çocuk ile kişisel ilişki kurması konusunda öngörülen kısıtlamaların, aile
hayatına saygı hakkına müdahale oluşturduğu açıktır.
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
142. Anayasa’nın 20. maddesinde, bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı
anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu
noktada Anayasanın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği
haizdir (Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
143. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
144. Belirtilen Anayasa hükmü,
hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip
olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından
hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya
koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının
bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu
olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan -başta yasa ile sınırlama kaydı
olmak üzere- tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen
hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki,
§ 35).
i. Kanunilik
145. Hak ve özgürlüklerin yasayla
sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da
özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda tespiti öncelikle gereken husus,
müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin
mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, § 36).
146.
Çocukların bakım ve gözetimi ile haklarında koruma tedbirlerine başvurulmasını
gerektiren durumlara ilişkin olarak 4721, 5395 ve 6284 sayılı Kanunların ilgili
maddelerinde ayrıntılı düzenlemelere yer verilmektedir. Bu kapsamda başvurucu
babanın aile yaşamının uygulamada ve etkili bir şekilde korunmasını güvence
altına alan yasal bir çerçevenin mevcut olduğu ve çocuk hakkında koruma
tedbirlerine hükmedilmesi şeklindeki uygulamanın, belirtilen hükümler temelinde
yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Derece Mahkemesi kararlarının söz konusu Kanun
hükümlerine dayandığı anlaşılmakla, belirtilen yargısal kararların yeterli bir
hukuki temele sahip olduğu görülmektedir.
ii. Meşru Amaç
147.
Anayasa’nın 41. maddesinin ikinci fıkrasında, Devletin çocukların korunması
için gerekli tedbirleri alacağı, teşkilatı kuracağı; dördüncü fıkrasında ise,
her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirlerin öngörüleceği
belirtilmiştir. İlgili Kanun hükümlerinde de, söz
konusu tedbirlerin alınması bağlamında “çocuğun
menfaati ve gelişmesinin tehlikeye girmesi”, “çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesinin tehlikede
bulunması” ve “korunma ihtiyacı
olan çocukların korunması, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınması”
amaçlarının açıkça ifade edildiği görülmektedir (bkz. §§ 75, 76, 79).
148.
Somut başvuru açısından çocuk hakkında verilen koruma kararlarında, derece
mahkemelerinin çocuğun sağlık ve güvenliğinin temini şeklinde meşru bir amaç
izlediği, bu çerçevede başvuruya konu müdahalenin meşru temellere dayandığı
anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, başvurucu babanın iddiasının aksine, kamu
makamlarının çocuğun velayetinin anneye verilmesi amacıyla çocuğu başvurucu
babadan uzaklaştırma amacıyla hareket ettiklerini gösterir bir bulgu da
saptanmamış olup, ilgili mahkeme kararlarının gerekçeleri, çocuğun üstün yararı
ve bu kapsamda fiziksel ve ruhsal gelişiminin ön planda tutulduğunu açıkça
ortaya koymaktadır.
iii. Demokratik
Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
149.
Kanuni dayanağı bulunan ve meşru amaç taşıyan müdahalenin ihlal teşkil etmemesi
için Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen demokratik toplum düzeninde
gereklilik, hakkın özüne dokunmama ve ölçülülük şeklindeki güvence ölçütlerine
uygun olması gerekir.
150. Çağdaş demokrasiler, temel
hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı
rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde
kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamaların demokratik
toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk
devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde
yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran
bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların
yalnız ölçüsü değil; koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen
kanun yolları gibi unsurların tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde
değerlendirilmelidir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 46).
151. Hakkın özü, söz konusu temel
hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup bu yönüyle
her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi
sağlamaktadır. Bu çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren,
hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların hakkın
özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Aile hayatına saygı hakkı bağlamında da bu
hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kullanılmasının
aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin bu hakkın özünü
zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları
uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını
gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin
sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve
araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz
bir yükümlülük getirmemesi anlamına gelen orantılılık unsurlarını içermektedir
(Serap Tortuk,
§ 47; AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).
152. Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, aile hayatına
saygı hakkının sınırlandırılmasında da göz önünde bulundurulmalıdır. Aile
hayatına saygı hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber sınırlamada
öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,
sınırlandırma ile ulaşılabilecek yarar ile temel hak ve özgürlüğü
sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir.
Bu noktada, belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp
yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil ettiği ve aile hayatına saygı
hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç
karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının göz önünde bulundurulması,
özellikle velayet ve kişisel ilişkiye dair uyuşmazlıklar ile çocuklarla ilgili
koruma tedbirleri söz konusu olduğunda ebeveyn ve çocuğun menfaatleri arasında
adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu
dengenin kurulması, söz konusu vakalar özelinde devletin aile hayatına saygı
hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerinin icrası ile yakından ilgilidir.
153.
Bu alandaki belirleyici mesele çocuğun, anne, babanın ve kamu düzeninin yarışan
menfaatleri arasında devletin, bu konuda kendisine tanınan takdir alanı içinde
adil bir denge kurup kurmadığıdır. Ancak bu denge kurulurken velayet ve kişisel
ilişki hakkıyla ilgili meselelerde çocukların menfaatlerinin üstün bir öneme
sahip olduğu unutulmamalıdır. Bununla birlikte söz konusu haklar arasında denge
kurulurken ebeveynin çocukla düzenli ilişkide bulunması gereği de dikkate
alınması gereken bir diğer önemli faktördür (İlker
Ensar Uyanık/Türkiye, § 52). Özellikle koruma tedbirleri ve
çocukların kamu koruması altına alınmasının söz konusu olduğu durumlarda bu
dengelemenin hassas bir şekilde yapılması ve takdirin gerekçelerinin ilgili
kararlara açıkça yansıtılması önemlidir.
154.
Her çocuk -menfaatleri aksini gerektirmedikçe- ebeveyni ile doğrudan ve düzenli
olarak kişisel ilişkisini sürdürme hakkına sahiptir. Çocuğun menfaati, bir
yandan -söz konusu ailenin sağlıksız olması durumu hariç- ailesiyle bağlarını
sürdürmesi gerektiğine işaret etmekte; öte yandan çocuğun sağlıklı ve güvenli
bir çevrede gelişimini sürdürmesini içermektedir. Aynı düşünce uluslararası
sözleşme hükümlerine de yansıtılmış olup (bkz. § 90) -tüm bu düzenlemeler
çocuğun üstün menfaati de göz önünde bulundurulmak suretiyle- aile
ilişkilerinin sürdürülebilirliğini amaçlamaktadır.
155.
AİHM de somut olay benzeri vakalarda, çocuğun ve ebeveynin menfaatlerine
ilişkin değerlendirmenin ulusal yargı makamlarınca yapılması gerektiğini kabul
etmekle birlikte uyuşmazlığa ilişkin yargılama prosedürünün adil olması ve
ilgililere bütün haklarını kullanabilme olanağı sağlaması gerektiğini ifade
etmekte ve bu bağlamda ulusal mahkemelerin özellikle olgusal, duygusal,
psikolojik, maddi ve tıbbi nitelikteki bütün faktörler ile ailenin durumunu
derinlemesine inceleyip incelemediğini ve çocuğun yüksek menfaatlerini tespit
etmek suretiyle ilgili kişilerin de yararlarına ilişkin makul bir değerlendirme
ve dengelemede bulunulup bulunulmadığını belirlemek durumunda olduğunu
belirtmektedir (İlker Ensar Uyanık/Türkiye,
§ 52; Neulinger ve Shuruk/İsviçre,
§ 139).
156.
Başvuruya konu yargısal uygulamanın yukarıda belirtilen meşru temellere
dayandığı açık olmakla birlikte başvurucu babanın aile hayatına bir müdahale
teşkil ettiği anlaşılan sınırlamanın, belirtilen hakkın özüne dokunacak ve onu
anlamsız kılacak ölçüde olmaması gerekmektedir.
157.
Kamusal makamların izlenen meşru amaçlar kapsamında bir hakkın
sınırlandırılması sürecinde takdir yetkisi bulunmakla birlikte belirtilen
takdir yetkisi, her bir vaka özelinde ayrı bir kapsama sahiptir. Güvence altına
alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi
gibi unsurlara bağlı olarak bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemekte;
yükümlülüklerin türü ve kapsamı her bir olay özelinde farklı değerlendirme
yapılmasını gerektirmektedir.
158.
Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda
dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Bu bağlamda ilgili taraflarla
doğrudan temas hâlinde olan yargısal organların belirtilen hususun tespiti
noktasında daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerinin yerine geçerek koruma tedbirlerinin
gerekliliği hususunun bizzat tanzim ve tespiti olmayıp ilgili anayasal normlar
bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış olan takdir yetkileri
çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesinin görevi, somut olay açısından çeşitli koruma tedbirlerine hükmeden
derece mahkemelerinin yerini almak değildir. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi, derece mahkemelerinin söz konusu mevzuat hükümlerini yorumlayıp
uygularken anne, baba ile çocuğun ve kamunun menfaatleri arasında kurulması
gereken dengeyi tespit etmek suretiyle Anayasa’nın 20. maddesindeki güvenceleri
koruyup korumadıklarını belirleme yetkisine sahiptir. Bu nedenle derece
mahkemelerince varılan sonucun Anayasa’nın 20. maddesine uygun olup olmadığının
yani çocuk hakkında verilen koruma kararlarının başvurucu babanın aile yaşamına
saygı hakkına orantılı bir müdahale oluşturup oluşturmadığının karara
bağlanması gerekmektedir.
159. Aile hayatına saygı hakkı
bağlamındaki uyuşmazlıklarda ilgili idari ve yargısal işlemlerin süratle yerine
getirilmesi kadar, karar oluşturma sürecinin ilgili kişilerin görüşlerini tam
olarak sunabildikleri adil bir süreç olmasının sağlanması da önemlidir. Bu
çerçevede Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında aile hayatına saygı hakkına
ilişkin pozitif yükümlülük değerlendirmesinin içeriğine, ilgili yargısal
süreçlerin ivedi şekilde, tarafların katılımına açık ve adil yargılanma
hakkının usuli gereklerine riayetle yürütülmesi
şeklindeki usule ilişkin yükümlülüğün de eklenmesi gerekmektedir.
160.
AİHM de ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu alan uyuşmazlıklar
açısından söz konusu yargılamaların adil yargılanma hakkının usule ilişkin
gereklerini haiz olması, ilgili ebeveyn ve çocuğu birleştirmek için uygun
tedbirlerin alınması gereğini birlikte ele almakta ve söz konusu vakaların
birçoğunda Sözleşme’nin 6. maddesi açısından ayrıca bir değerlendirme
yapmamaktadır (Amanalachioai/Romanya, B. No: 4023/04, 26/5/2002, § 63,
İlker Ensar Uyanık/Türkiye, § 33;
Maire/Portekiz, § 62; Santos Nunes/Portekiz, §§ 56, 57).
161.
Derece mahkemelerinin, çocuklarla ilgili koruma tedbirlerinin
değerlendirilmesinde aile hayatı kapsamındaki ilişkilerin sürdürülebilir ve
etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi zaruridir. Bu kapsamda
-özellikle müdahalenin ölçülülüğü noktasında- derece mahkemelerinin takdir
yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunu
değerlendirme durumunda olan Anayasa Mahkemesi, bu bağlamda müdahaleyi haklı
göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını
incelemek durumundadır (Bronda/İtalya, § 59; Hokkanen/Finlandiya, § 55).
162.
Derece mahkemelerinin, takdirlerinin gerekçelerini, ilgili ebeveynin kanun
yoluna müracaat imkanını da etkili şekilde kullanabilmelerini sağlayacak
surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve ulaşılan sonuçların yeterli
açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi, yeterli ve objektif verilere
dayandırılması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Saviny/Ukrayna, B. No: 39948/06, 18/12/2008, §§
56-58; Gluhakovic/Hırvatistan, § 62).
163.
Başvuru konusu yargısal sürecin değerlendirilmesinde, evlilik dışı
birliktelikten olan ve noter senedi ile tanınan çocuğun velayetinin İstanbul 1.
Aile Mahkemesinin 26/1/2012 tarihli ve E.2011/152, K.2012/23 sayılı kararıyla
başvurucu babaya verilmesine ve anne ile çocuk arasında kişisel ilişki tesisine
karar verildiği, belirtilen kararın kesinleşme sürecinde anne ve başvurucu baba
tarafından karşılıklı olarak çocuğu konu alan ve çocuğa bazı tıbbi
uygulamalarda ve kötü muamelelerde bulunulduğu iddialarını içeren suç
duyurularında bulunulması üzerine İstanbul 4. Aile Mahkemesince çocuğun her iki
taraf nezdinde bırakılması sakıncalı görüldüğünden 6284 ve 5395 sayılı Kanunlar
uyarınca bakım ve sağlık tedbirine hükmedildiği ve çocuğun bu şekilde Kurum
korumasına alındığı, belirtilen karara itiraz edilmesi üzerine Mahkemece anne,
baba ve çocukla görüşmeler yapılması ve ebeveynin yaşadığı ortamların da
incelenmesi suretiyle rapor tanziminin ve Kurum tarafından çocuğun genel durumu
hakkında birer ay arayla düzenlenecek raporların Mahkemeye gönderilmesinin
talep edildiği, söz konusu raporların ibrazı üzerine dosyayı ele alan Mahkemece
14/8/2012 tarihli karar ile -bilirkişi raporunda yer verilen bulgulara
değinilmek suretiyle- çocuğun yurtta kalış süresinin uzamasının çocuk üzerinde
olumsuz etkiler oluşturacağının tespit edildiği ve 5395 sayılı Kanun uyarınca
çocuğun koruyucu aile olarak anneannesine teslimi ile hakkındaki sağlık
tedbirinin devamına hükmedildiği görülmektedir. Devam eden süreçte velayet
hakkının esasına ilişkin kararın kesinleşmesi sonrası başvurucu baba tarafından
yapılan talep üzerine İstanbul 4. Aile Mahkemesinin 31/1/2013 tarihli kararı
ile çocuğun koruyucu aileye teslimine ilişkin kararın kaldırılarak çocuğun
başvurucu babaya teslimine karar verildiği, devam eden süreçte Bakanlık
İstanbul İl Müdürlüğü tarafından İstanbul 1. Çocuk Mahkemesinin 2013/29 Tedbir
sayılı dosyası üzerinden yapılan talep üzerine Mahkemenin 15/3/2013 tarihli ve
2013/29 Tedbir sayılı kararı ile çocuk hakkında 5395 sayılı Kanun’un 9. maddesi
gereğince otuz gün süreli acil koruma kararı uygulanmasına hükmedildiği, söz
konusu kararın itiraz neticesinde kaldırılması üzerine çocuğun teslimine
ilişkin icra prosedüründe çocuğun göstermiş olduğu tepkiler ve mevcut sağlık
durumu gerekçe gösterilerek yapılan talep üzerine İstanbul 2. Aile Mahkemesinin
12/4/2013 tarihli ara kararıyla Mahkeme pedagogunun çocukla görüşerek rapor
sunmasına karar verildiği, 12/4/2013 tarihli ve 2013/153 Değişik İş sayılı
karar ve 6284 sayılı Kanun uyarınca başvurucu babanın çocuğun yaşadığı adrese
ve devam ettiği okula altı ay süreyle yaklaşmamasına ve çocuk hakkında 5395
sayılı Kanun gereğince bakım ve sağlık tedbiri uygulanarak kararın altı ay
süreyle geçerli sayılmasına hükmedildiği, belirtilen koruma kararının
uzatılması talebi reddedilmekle birlikte akabinde Bakırköy 1. Çocuk
Mahkemesinin 10/10/2013 tarihli ve 2013/16 Tedbir sayılı kararı ile, çocuk
hakkında İstanbul 2. Aile Mahkemesinin 12/4/2013 tarihli ve 2013/153 Değişik İş
sayılı kararı kapsamında hükmedilen bakım, sağlık ve eğitim tedbirinin
uzatılmasına karar verildiği ve koruma tedbirlerinin nihai olarak 20/11/2013
tarihine kadar devam ettiği görülmektedir.
164.
Koruma kararlarının verildiği süreçte çocuğun annesi tarafından açılan
velayetin değiştirilmesine ilişkin davanın yargılama sürecinde Erdek Asliye
Hukuk Mahkemesinin 19/11/2013 tarihli kararı ile davanın geldiği aşama,
toplanan deliller, mevcut raporlar ve çocuğun beyanı dikkate alınarak geçici
velayetinin anneye verilmesine, çocuğun babaya karşı duyduğu öfke ve davanın
niteliği dikkate alınarak çocuk ile baba arasında kişisel ilişki tesisine,
çocuğun travmatik bir dönem yaşadığı dikkate alınarak
kişisel ilişki sırasında sosyal hizmet uzmanı bulundurulmasına karar verildiği,
belirtilen ara karara karşı başvurucu baba tarafından yapılan itiraz ve kişisel
ilişkinin genişletilmesi yönündeki taleplerin de çocuğun mevcut durumu ve
özellikle çocuğun teslimine ilişkin icra dosyasına yansıyan uzman tespitleri
nedeniyle reddedildiği, belirtilen yargısal süreç sonucunda Erdek Asliye Hukuk
Mahkemesinin 21/4/2015 tarihli ve E.2013/202, K.2015/150 sayılı kararı ile
çocuğun velayetinin başvurucu babadan alınarak anneye verilmesine, çocuk ile
baba arasında kişisel ilişki tesisine, verilen tedbir kararlarının karar
kesinleşinceye kadar devamına hükmedildiği ve kararın temyiz aşamasında olduğu
anlaşılmaktadır.
165.
Bu çerçevede koruma tedbirlerine ilişkin yargısal süreçlerin, taleplerin ilgili
Mahkemelere iletildiği tarihlerden itibaren süratle sonuçlandırıldığı
görülmektedir. Başvurucu babanın koruma tedbirleri ile ilgili yargısal
süreçlerin ivedi olarak yürütülmesi ile ilgili spesifik bir iddiası olmamakla
beraber söz konusu süreçlerin hızla tamamlanması noktasında ilgili kamu
makamları tarafından gereken hassasiyetin gösterildiği anlaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra ilgili yargılama evrakının incelenmesinden başvurucunun, söz konusu
koruma kararlarıyla ilgili süreçte beyan ve delillerini ibraz etme ve karşı
tarafın iddialarına itiraz etme imkânına sahip olduğu, bir kısım kararların
başvurucu baba tarafından yapılan itirazlar üzerine yeniden değerlendirilerek
kaldırıldığı, bu kapsamda Derece Mahkemelerinin; başvurucunun aktif olarak
katıldığı, delillerini sunabildiği ve karşı tarafın iddialarına itiraz
edebildiği yargılama prosedürleri neticesinde karar verdiği anlaşılmaktadır.
166.
Derece Mahkemesi kararlarında koruma tedbirlerine mesnet kanunların uygulama
alanları itibarıyla görev hususunda bazı tereddütler oluşmakla birlikte karar
gerekçeleri değerlendirildiğinde genel olarak çocuğun anne ve baba arasında
süren velayet mücadelesi nedeniyle Kurum bakımına alındığı, anne ve baba
arasındaki velayete ilişkin sürece tanık olarak psikolojisinin örselendiği,
zaman zaman anne ya da baba arasında tercih yapmak zorunda kalması nedeniyle
suçluluk duyduğu, süreç içinde farklı beyanlarda bulunduğunu kabul etmekle
birlikte annesi ve bu mümkün olmazsa anneannesi ile kalmakta kararlı olduğu, bu
kararlılığının sözlerinin yanı sıra beden diline de yansıdığı, babaya karşı ise
öfke ve kızgınlık duyguları içerisinde olduğu, süreç uzadıkça kızgınlığının
arttığı, ölüm ve intihardan bahsetmeye başladığı, görevli meslek elemanlarının
yönlendirmesi neticesinde baba ile görüştüğü ancak bu konuda istekli olmadığı,
ebeveyn arasındaki velayet davasının adeta bir güç savaşına dönüştüğü ve
çocuğun bu durumdan zarar gördüğü; yurtta birlikte yaşadığı, anne babasının
nerede olduğu bilinmeyen veya ebeveyn tarafından terk edilen çocuklardan farklı
olduğu için kendisini yalnız hissettiği, bu nedenle ebeveynden birisinin
yanında kalmasının yararlı olacağı, kendisini ifade edebilecek yaşa gelmiş olan
çocuğun kararlılıkla anne yanında kalmak istediğini söylediği ve babaya karşı
öfke duyduğu, bu nedenle çocuğun Kurum bakımından alınarak anne yanına verilmesinin
veya devlet koruması devam etmek suretiyle anneannesi vasıtası ile koruyucu
aile hizmetinden faydalandırılmasının ve anne ile babanın da ayrıntılı bir ruh
sağlığı değerlendirmesinden geçirilerek çocuk hakkında sağlık tedbiri
uygulamasına devam edilmesinin uygun olacağı ve benzeri yönde tespitler içeren
uzman raporlarına dayanıldığı görülmektedir.
167.
Mahkeme kararlarının gerekçelerinde söz konusu raporların yanı sıra velayete
dair kararın icrasına ilişkin takip dosyasına yansıyan, teslim işlemleri sırasında
çocuğun gösterdiği sözlü ve fiilî direniş ve tepki bağlamında fiziksel ve
ruhsal sağlığına vurgu yapıldığı, özellikle çocuğun intihar eğiliminden
bahseden, babaya teslimi hâlinde trajik sonuçların ortaya çıkabileceğini beyan
eden rapor ve tutanakların da göz önünde bulundurulduğu, bu kapsamda belirli
bir olgunluk düzeyine ulaştığı ve beyanlarına itibar edilebileceği hemen hemen
tüm raporlarda ifade edilen çocuğun beyanı da göz önünde bulundurulmak
suretiyle kamunun, ebeveynin ve çocuğun menfaatleri arasında yapılan
dengelemede çocuğun üstün yararının gözetilerek karar verildiği
anlaşılmaktadır.
168.
Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kararın infazı sürecinde alınan koruma
tedbirlerinin demokratik bir toplumda gerekliliği hususunda şüphe uyandıracak
bir neden bulunmamaktadır. Mahkeme kararlarında özellikle çocuk ve aile ile
yapılan görüşmeler sonucunda tanzim edilen sosyolog, psikolog ve sosyal hizmet
uzmanı raporlarına dayanıldığı ve çocuğun üstün yararına özel önem verildiği,
söz konusu değerlendirmelerde kendini ifade edebilecek belirli bir olgunluk
düzeyine eriştiği uzman raporları ile tevsik edilen ve başvurucu babaya karşı
duyduğu tepkiyi söz ve davranışlarına yansıtarak baba ile yaşamak istemediğini,
yaşamını annesi ile sürdürmek istediğini müteaddit defalar ifade eden çocuğun
beyanın da göz önünde bulundurulduğu görülmektedir. Bu kapsamda Derece
Mahkemelerince yapılan değerlendirmelerde çocuğun menfaatine üstünlük tanındığı
ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında takdirinin gerekçelerini ilgili ve
yeterli şekilde ortaya koyduğu anlaşılan kamu makamlarının takdir yetkisinin
sınırlarını aşmadığı anlaşılmaktadır.
169.
Belirtilen koruma kararlarının yanı sıra icra prosedüründe yer alan diğer
kamusal işlem ve eylemlerin de ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu
makamları somut olay benzeri uyuşmazlıklarda, anne ve baba arasındaki iş
birliğini kolaylaştıracak tedbirleri almakla yükümlüdür. Çocuğun, anne, babanın
ve kamu düzeninin yarışan menfaatleri arasındaki dengenin kurulmasında -ilgili
kamu makamları belirli bir takdir alanına sahip olmakla birlikte- önemli olan
husus, ilgili makamların ailenin yeniden bütünleşmesini kolaylaştırmak için
olayın özel şartlarının gerektirdiği her türlü tedbiri almış olup
olmadıklarıdır.
170.
Söz konusu sürecin değerlendirilmesinden velayetin esasına ilişkin kararın
kesinleşme sürecinde başvurucu babanın, çocuğun annesi ve eşi tarafından kötü
muameleye maruz kaldığı yönündeki şikâyeti üzerine İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca derhâl soruşturma başlatıldığı ve Başsavcılık tarafından
İstanbul 4. Aile Mahkemesine yapılan talep üzerine çocuk hakkında ilk koruma
kararının verildiği, akabinde baba aleyhine ve çocuk hakkında bakım ve sağlık
tedbiri uygulanması yönünde verilen karar üzerine Kurum tarafından söz konusu sağlık
tedbirinin uygulanması kapsamında çocuğun Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesinde sağlık hizmeti almasının sağlandığı ve çocuk hakkında tanzim
edilen inceleme raporlarının ilgili Mahkemelere iletildiği görülmektedir. Devam
eden süreçte çocuğun koruyucu aile olarak anneannesine teslimine ilişkin karar
gereğince Kurum tarafından koruyucu aile sözleşmesi imzalandığı ve bu süreçte
çocuk hakkındaki sağlık tedbirinin akıbetinin de takip edildiği, velayetin
esasına ilişkin kararın kesinleşmesi nedeniyle çocuk hakkındaki koruma
kararının kaldırılarak babaya teslimine dair kararın icrası maksadıyla Kurum
tarafından çocuk ve koruyucu aile olan anneanneye ulaşılmaya çalışıldığı, ancak
sonuç alınamadığı, bunun üzerine ilgili emniyet birimlerinin çocuğun bulunduğu
yerin tespiti ile Kuruma teslimi hususunda bilgilendirildiği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte çocuğun teslimine ilişkin icra sürecinde yaşanan olaylar ve
özellikle çocuğun bu süreçte intihar girişiminde bulunacağını da birçok defa
belirtmek suretiyle geliştirdiği tepkiler dikkate alınarak çocuk hakkında
bakım, eğitim ve sağlık tedbiri uygulanması amacıyla ilgili Mahkemelere
müracaatta bulunulduğu, süreçte özellikle çocuğun eğitim ve sağlık durumunun
takip edildiği görülmektedir.
171.
Söz konusu dönemde çocuğun durumunun değerlendirilmesi için Valilik oluru ile
komisyon oluşturulduğu, komisyonun çocukla, annesiyle ve annesinin eşiyle
görüşmeler yaparak ikamet ettikleri yerde incelemelerde bulunduğu ancak babanın
komisyon ile görüşme yapmadığı ve Kurum yetkilileri ile iletişime yanaşmadığı,
kendisine oğlu ile görüşme imkânının sağlanacağının belirtilmesine rağmen
görüşme isteğine olumsuz yanıt verdiği ve ikametine yazılı çağrı yapılmasını
talep ettiği, yapılan tebligata rağmen görüşme için kararlaştırılan gün ve
saatte görüşmeye katılmadığı ve babanın ikametine gidilmesine rağmen konutun
kapalı olması nedeniyle inceleme yapma olanağı bulunmadığı tespitlerinde
bulunulduğu görülmektedir.
172.
Başvurucu babanın kararın icra sürecinde kendisinden beklenilen tüm
girişimlerde bulunduğu görülmekle birlikte koruma kararlarının söz konusu
olmadığı süreçte kamusal makamların çocuğun bulunduğu yerin tespiti ve
başvurucuya teslimi hususunda süratle hareket ederek gerekli tedbirleri almış
olmalarına rağmen çocuğu elinde bulunduran anne veya koruyucu ailenin çocuğun
bulunduğu yerin tespiti hususundaki zorlayıcı ve ısrarlı tavırları nedeniyle
söz konusu girişimlerin olumlu sonuçlanmadığı görülmektedir. Özellikle anne ve
baba arasındaki velayete ilişkin uzlaşmaz tavrın koruyucu tedbirlerin etkisini
de zayıflattığı anlaşılmaktadır.
173.
İlgili icra dosyasında bulunan çocuk teslimine ilişkin tutanakların
incelenmesinden ise velayetin esasına ilişkin hükmün icrası bağlamında yapılan
takip talebi üzerine ilgili müdürlükçe derhâl gerekli icra takip işlemlerinin
başlatıldığı ve bu hususta ilgili İcra Dairesinin talimat yoluyla gerekli
yazışmaları yaptığı, söz konusu İcra Dairesi yetkililerince babanın talebi
doğrultusunda ve refakate alınan kolluk görevlileri ve uzmanlarla birlikte baba
tarafından gösterilen tüm adreslerde çilingir yardımı da alınmak suretiyle
gerekli incelemenin yapıldığı fakat çocuğun bulunduğu yerin tespit edilemediği,
çocuğun Kurum bakımında olduğu süreçte de ilgili mahallere gidilerek takip
işlemlerinin ifasına çalışıldığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda ilgili İcra
Müdürlüğü yetkililerince 9/4/2013 tarihinde Kuruma gidilerek çocuğun tesliminin
talep edilmesi üzerine çocuk tarafından pedagoga “Babam ile gitmek istemiyorum. Onun ile gitmektense ölmeyi yeğlerim. Zorla
da olsa babamla gidersem onunla durmam, kendimi asar ya da gebertirim.”
şeklinde beyanda bulunulduğunun tutanakla tespit edildiği ve uzman tarafından
çocuğun babasına karşı aşırı derecede tepkili olduğu ve bu tepkinin geçmişte
babası ile arasında yaşanan bir takım olumsuz olaylardan kaynaklandığının
düşünüldüğünün ifade edildiği, bunun üzerine Kurum yetkililerince çocuğun
beyanları da dikkate alınarak yüksek yararı gereği teslimin
gerçekleştirilemeyeceğinin belirtildiği görülmektedir. 11/4/2013 tarihinde
ilgili İcra Dairesi görevlileri ve refakatindeki görevliler ile tekrar Kuruma
gidildiği ve çocuk teslimine ilişkin tutanakta çocuğun söz alarak “Babamla gitmek istemiyorum. Gidersem kendime, babama
ve eve zarar veririm, evi yakarım.” şeklinde beyanda bulunduğunu, bu
beyanı takiben çocukla görüşen pedagog tarafından çocuğun; babaya gitmek
istemediği, gözlemlenen davranışları çerçevesinde ruh hâlinden şüphe edildiği,
bu nedenle çocuk psikiyatristi tarafından kontrole tabi tutulması gerektiği ve
intihar edeceği şeklinde beyanda bulunduğunun belirtildiği, başvurucu baba
tarafından teslim konusunda ısrar edilmesi üzerine Kurum yetkililerince tüm
hukuki ve cezai sorumluluğunun babaya ait olduğu tutanak altına alınmak
suretiyle teslime rıza gösterildiği, belirtilen tutanağı ilgili icra memurunun
da Mahkeme ilamı gereğince çocuğun Kurumdan alınarak babaya teslim edildiği
şerhi ile imzaladığı ancak çocuğun baba ile gitmeme hususunda fiilî direnişte
bulunduğu, bunun üzerine Kurum yetkililerince çocuğun hastaneye sevkinin talep
edilerek teslimin orada gerçekleştirilebileceğinin söylenerek çocuğun Bakırköy
Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkinin sağlandığı, Hastaneye
sevk sürecinde Kurum yetkililerinin rızaları dâhilinde ve çocuğun teslimine
ilişkin olarak Hastaneye sevkinin yapıldığı, psikiyatri uzmanınca yapılan
muayene sonrasında çocuğun yatışının uygun görüldüğü, çocuğun bu hâliyle
hastanede babaya teslim edildiği ancak babanın çocuk doktor gözetiminde olup fiziken teslim edilmediğinden bahisle teslimi kabul
etmediğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.
174.
Yukarıda belirtilen sürecin bir bütün olarak değerlendirilmesinden, velayete
ilişkin kararın kesinleşme sürecinde ve kesinleşmesinin sonrasında yetkili adli
ve idari makamların, karar gereklerinin ifası noktasında süratle hareket ederek
gerekli tedbirleri aldıkları, özellikle çocuğun teslimine ilişkin süreçte
beyanının dikkate alınmasını gerektiren olgunluğa ulaştığı anlaşılan çocuğun
sözlü ve fiilî tepki ve direnişleri dikkate alınmak ve üstün yararı gözetilmek
suretiyle teslimin gerçekleştirilmediği, bununla birlikte söz konusu
tespitlerin mutlaka uzman raporlarına dayandırıldığı ve çocuğun Hastaneye de
sevki sağlanmak suretiyle değerlendirmede bulunulduğu, ayrıca teslimin
gerçekleşmediği süreçte çocuğun icra tutanaklarına da yansıyan mevcut durumunun
değerlendirilmesi amacıyla ivedi olarak yargısal makamlara başvurulduğu ve
konunun görevli Mahkemelerce değerlendirilmesi sağlanarak verilen koruma
kararları doğrultusunda çocuğun bakım ve takibinin sağlandığı, çocuğun teslimi
haricinde görüşme olanaklarını kullanma girişiminde bulunmadığı belirtilen
babanın komisyon ile görüşme yapmadığının ve Kurum yetkilileri ile iletişime
yanaşmadığının ve kendisine oğlu ile görüşme imkânının sağlanacağının
belirtilmesine rağmen görüşme isteğine olumsuz yanıt verdiğinin ilgili evraka
yansıdığı görülmektedir.
175.
Sonuç olarak Derece Mahkemelerince verilen koruma kararlarının özellikle uzman
raporlarına dayandığı, belirli bir olgunluk düzeyine ulaştığı bilirkişi
raporları ile ortaya konulan çocuğun beyanlarına da itibar edilerek çocuğun
velayete ilişkin karar öncesinde belirli bir süre birlikte yaşadığı ebeveyne
karşı duyduğu bağlılık ile birlikte yaşama isteğinin ve babaya karşı duyulan
öfke ve tepkinin dikkate alındığı, bu yönüyle söz konusu karalarda yer verilen
nedenlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olduğu, bunun
yanı sıra kararın icra sürecinde yer alan diğer kamusal makamlar tarafından da
özellikle çocuğun üstün yararı dikkate alınmak suretiyle aile ilişkilerinin
sürdürülebilirliği ve aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki güvencelerin
sağlanması noktasında uygun olan tüm adımların atıldığı anlaşılmaktadır.
176.
Açıklanan nedenlerle birinci başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. İkinci başvurucunun,
Anayasa’nın 42. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Birinci başvurucunun,
Anayasa’nın 20. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
D. Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
E. Başvurucular tarafından
yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına
5/11/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.