TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞENAL HAYLAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3457)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Şenal HAYLAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Yusuf ŞİMŞEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Büyüknacar Belediye Başkanlığı (Belediye) aleyhine açtığı
iş akdinin feshinden kaynaklanan tazminat ve alacak davası sonunda hükmedilen
bedellerin ödenmediğini, Belediye aleyhine yaptığı icra takibinin sonuçsuz
kaldığını belirterek, çalışma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/5/2013 tarihinde
Adana 1. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 28/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 14/11/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 27/12/2013 tarihli görüş yazısı başvurucuya
tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını sunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Büyüknacar Belediye Başkanlığında (Belediye) işçi olarak
çalışmakta iken, Belediye Başkanlığınca 23/6/2009 tarihinde, işyerindeki verimi
düştüğü gerekçesiyle başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.
8. Başvurucu, 31/7/2009 tarihinde Belediye aleyhine Pazarcık
Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davada, iş akdinin
haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem, ihbar, kötüniyet,
iş güvencesi tazminatlarının tahsili ile diğer ücret alacaklarının ödenmesini
talep etmiştir.
9. Mahkemece, 4/5/2010 tarih ve E.2009/551, K.2010/355
sayılı kararla başvurucunun yazı işleri müdürü olarak çalıştığı sırada 29 Mart
yerel seçimlerinden sonra temizlik işine verildiği, akabinde de iş akdinin
haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 20.779,00 TL
kıdem tazminatının 23/6/2009 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi
ile birlikte, 2.480,80 TL ihbar tazminatının 100,00 TL'sinin dava tarihinden,
2.380,80 TL'sinin ıslah tarihi olan 22/3/2010 tarihinden itibaren yasal
faiziyle birlikte, 1.075,00 TL yıllık izin ücretinin 100,00 TL'sinin dava
tarihinden, 975,00 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte,
10.100,00 TL iş güvencesi tazminatının 100,00 TL'sinin dava tarihinden,
10.000,00 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren en yüksek işletme kredi faiziyle
birlikte, 600,00 TL ilave tediye alacağının 100,00 TL'sinin dava tarihinden,
500,00 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren en yüksek işletme kredi faiziyle
birlikte davalıdan tahsili ile başvurucuya verilmesine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, 3/8/2010 tarihinde anılan Mahkeme kararına
dayalı olarak Belediye aleyhine Adana 9. İcra Müdürlüğünün E.2010/10062 sayılı
dosyasında, hükmedilen tazminat ve alacaklar ile yargılama gideri, vekalet
ücreti ve işlemiş faiz toplamı olan 47.123,76 TL'nin faiziyle tahsili amacıyla
ilâma dayalı icra takibi başlatmış ve Belediyeye icra emri gönderilmiştir.
11. Takibin kesinleşmesi sonucu başvurucunun talebi üzerine,
Belediyenin Ziraat Bankasında bulunan ve İller Bankasından gelen alacaklarının
bulunduğu hesaplarına haciz konulmuştur.
12. Belediye, başvurucu aleyhine 12/11/2010 tarihinde Adana
2. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı şikâyet davasında, İller Bankasından gelen
ödemeler üzerine haciz konulamayacağı iddiasıyla haczin kaldırılmasını talep
etmiştir.
13. Mahkemece, 23/11/2010 tarih ve E.2010/1016, K.2010/996
sayılı kararla Belediyeye ait banka hesaplarında bulunan vergi, resim, harç ve
İller Bankasından gelen payların nitelikleri gereğince haczedilemeyecekleri
gerekçesiyle Ziraat Bankası Pazarcık Şubesinde Belediyeye ait hesapta bulunan
37.067,84 TL üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22/2/2012
tarih ve E.2012/20652, K.2012/4701 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.
15. Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi
sıfatıyla) verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin
25/2/2013 tarih ve E.2010/46966, K.2013/6641 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.
16. Karar, başvurucuya 19/4/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu, 20/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Adana 9. İcra Müdürlüğü
15/12/2014 tarihli yazısında, 29/4/2014 tarihi itibarıyla toplam borcun
83.547,75 TL olduğunu, dosya kapsamında hiçbir ödeme yapılmadığını, icra
dosyasının yenilenerek E.2013/7460 sayılı dosyasında takibin devam ettiğini
bildirmiştir.
B. İlgili
Hukuk
19. 10/12/2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun “Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş
borçlar” kenar
başlıklı 34.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ödeme
emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak
emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya
hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen
emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen
tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.
Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm
ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma
sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu
idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve
benzeri tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi halinde
gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi talep
edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir.”
20. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesi şöyledir:
“Temyiz dava icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız
çıktığı takdirde mahkümun bihi
eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkümunbih olan nutuk ve eşyayı bir mevkii resmiye
depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlakı
haczedilmiş olmak şartiyle Mahkemei
Temyiz talep üzerine müstacelen icranın tehirine karar verebilir.
Müstedi Devlet ise veya müzahareti
adliyeye nail olup da davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bila teminat icranın tehirine karar verilebilir.
Nafaka hükümleri müstesnadır.
Gayrimenkule ve buna mütaallik
aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz.
(Ek:12/6/1979-2248/9 md.) Hükmün kesinleştiği; ilamın altına veya arkasına
yazılıp tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hakimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir.”
21. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İcranın
geri bırakılması için verilecek süre” kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna
başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini
ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından
kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât
veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti
gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz
ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine
uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.
Borçlu, Devlet veya adlî yardımdan yararlanan
bir kimse ise teminat gösterme zorunluluğu yoktur.
…”
22. 2004 sayılı Kanun’un “Haczi Caiz Olmıyan Mallar ve Haklar” kenar başlıklı 82. maddesinin
1.fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında
haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,
…”
23. 3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetkileri ve imtiyazları” kenar
başlıklı 15. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla
elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan
malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri
haczedilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/5/2013 tarih ve 2013/3457 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, Büyüknacar Belediye
Başkanlığınca iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, tazminat ve işçi
alacaklarının tahsili amacıyla açtığı dava sonunda tazminat ve işçi
alacaklarının davalıdan tahsiline karar verildiğini, karar gereği alacağın
tahsili amacıyla Adana 9. İcra Müdürlüğünde yaptığı icra takibine rağmen
tazminat ve alacaklarının ödenmediğini, Belediyenin hesapları üzerine konulan
haczin de kaldırıldığını, Belediyenin kamu mallarının haczedilmezliğine
dayalı kanun hükümlerine dayanarak ödemeden kaçındığını belirterek, mülkiyet ve
çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı dava sonunda
tazminat ve işçi alacaklarının davalıdan tahsiline karar verildiği hâlde,
Belediye tarafından icra takibine rağmen Mahkemece hükmedilen alacak ve
tazminatlarının ödenmediği belirtilerek, çalışma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiği ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına
ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Bu
kapsamda, başvurucunun iddialarının Mahkemece hükmedilen alacak ve
tazminatların ödenmeyerek Mahkeme kararının yerine getirilmemesine yönelik
olduğu anlaşılmış olup ihlal iddiaları mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Başvurucunun, Mahkeme kararıyla hükmedilen işçilik
alacakları ve tazminatlarının ödenmemesiyle ilgili şikâyetleri açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyetler için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucu, Mahkeme kararıyla hükmedilen işçilik
alacakları ve tazminatlarının ödenmediğini belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun,
kesinleşmiş ve infaz edilebilir mahkeme kararının infazının sağlanmadığına dair
ihlal iddialarının, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali iddiaları
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
30. Adalet Bakanlığının görüşüne karşı başvurucu beyanda
bulunmamıştır.
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
32. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
33. Başvurucunun ihlal iddiaları, iki ayrı başlık altında
değerlendirilmiştir.
a. Adil Yargılanma
Hakkının İhlali İddiası
34. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
35. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
36. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
37. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama
özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını
ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte
aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde
etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil
yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia
ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi
de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, K.T. 14/1/2010).
38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel
hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, yasama ve yürütme organları ile
idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu, mahkeme kararlarının
değiştirilemeyeceğini ve uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138.
maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiği açıktır (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).
39. Yargı kararının geciktirilmeksizin uygulanması,
Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin bağımsızlığının
bir parçası olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını değiştirmeden ve
geciktirmeden uygulama yükümlülüğü getirilmektedir.
40. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde açıkça kararların icrasından bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye
erişim hakkından yola çıkarak kararların icrası hakkını adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın
uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması,
yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir
unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (bkz. Hornsby/Yunanistan, B.
No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
41. Yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması
yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir.
Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç
doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme
kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde, "mahkemeye erişim hakkı" da
anlamını yitirir (B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).
42. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının,
lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda,
Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin,
bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru
olarak değerlendirilmelidir (bkz. Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 34).
43. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. Şayet idare, yargı kararını uygulamayı
reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa, bu durumda
davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme'nin
6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybetmektedir
(bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş /Türkiye, B.
No:6334/05, 23/10/2012, § 115).
44. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine
ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda
o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de
koruduğunu kabul etmiştir (bkz. Apostol/Gürcistan, B. No:40765/02, 28/2/2007, §
54).
45. Öte yandan Devlet, bir kurumu aleyhinde verilen nihai ve bağlayıcı
mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu ifa etmemek için ekonomik kaynak
yokluğunu mazeret olarak ileri süremez (bkz.
Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, §
35).
46. Devlet aleyhine birey lehine verilmiş olan nihai bir
kararın söz konusu olduğu durumlarda, birey ayrı bir icra takibi yapmaya
zorlanamaz (bkz. Manushaqe
Puto ve Diğerleri/Arnavutluk, B. No:
604/07, 34770/09, 43628/07, 31/7/2012, § 71).
47. Anayasanın 138. maddesi metninde mahkeme kararlarına
uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme
organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna hükmüne yer
verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine
getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak
ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla
devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler
aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette,
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra
edilmeyerek, sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (B. No: 2013/1752, 26/6/2014,
§ 61).
48. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen
yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel
ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir
gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin
hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse,
adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).
49. Yargı kararlarının icrasındaki gecikmenin başvurucunun
adil yargılanma hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmekle beraber, kararların
icrasında ne kadar süreli bir gecikmenin hak ihlali sayılacağının, davanın
konusu, dava konusu bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya
tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararının
icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve
ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle
değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam
süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi somut davanın koşullarına göre
incelenmesi gerekir (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 66).
50. Nitekim AİHM, mahkeme tarafından verilen hükmün yerine
getirilmesini, Sözleşme’nin 6. maddesi bakımından yargılamanın bütünleyici bir
parçası olarak görmekte ve yargılamanın uzunluğuyla ilgili davalarda da
incelemektedir (Bkz., Di Pede/İtalya, B.
No: 15797/89, 26/9/1996, §§ 20-24).
51. Başvuru konusu olayda, iş akdinin haksız feshedildiği
iddiasıyla Belediye aleyhine açılan dava sonucunda işçilik alacaklarının ve
tazminatlarının tahsiline karar verilmiş olup, bu sorunun çözümüne yönelik
olarak yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri
konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
52. Başvurucu, Büyüknacar Belediye
Başkanlığı aleyhine Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla)
açtığı dava sonunda işçilik alacakları ve tazminatlarının Belediyeden tahsiline
karar verildiğini, Mahkeme kararlarının icrası amacıyla Adana 9. İcra
Müdürlüğünde başlattığı ilama dayalı icra takibine rağmen hükmedilen alacak ve
tazminatların ödenmediğini, Belediyenin kamu mallarının haczedilmezliğine
ilişkin kanun hükümlerine dayanarak ödemeden kaçındığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi
sıfatıyla), başvurucu lehine verilen kararın icra edilebilir olmasına ve
başvurucunun hukuk sisteminde düzenlenen tüm başvuru yollarını kullanmasına
rağmen, Mahkeme kararıyla hükmedilen işçilik alacakları ve tazminatları
herhangi bir sebep gösterilmeden İdare tarafından ödenmemiş ve bu şekilde
Mahkeme kararı başvurucu aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanmamıştır.
54. İş mahkemelerinin görevi 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı
İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya
İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının
iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.
55. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2013, § 47).
56. İş akdine dayalı olarak açılan alacak ve tazminat
davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde ve kararın gecikmeksizin icra
edilmesinde, çalışanın önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi ve verilen kararların derhal yerine
getirilmesi hususunda yargı organlarının ve aleyhine karar verilen Devlet kurumlarının
özel bir itina göstermesi gerekir.
57. 1086 sayılı mülga Kanun’un 443. maddesi ile 2004 sayılı
Kanun’un 36. maddesine göre parasal bir alacağın tahsiline yönelik kararın
icrası için hükmün kesinleşmesi şartı aranmadığı gibi, başvuru konusu olayda
Belediye tarafından tehiri icra talebinde de bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
58. Hukuka aykırı olarak işçinin iş akdine son veren
idarenin, işçilik alacakları veya tazminatlarının tahsiline ilişkin mahkeme
kararını makul sürede uygulamaması ya da icra etmemesi adil yargılanma hakkının
ihlali niteliğindedir. Somut olayda başvurucu lehine verilen Mahkeme kararı,
başvurucunun bu kararın icrası için gerekli tüm girişimlerde bulunmasına rağmen
Belediye tarafından gerekçe gösterilmeksizin 3/8/2010 icra takip tarihinden
itibaren dört yılı aşkın süre boyunca yerine getirilmemiştir. Anılan kararın
niteliği dikkate alındığında bu sürenin makul olmadığı açıktır.
59. Belediyenin, aleyhine verilen, infaz edilebilir yargı
kararının infazını sağlamak için gerekli tedbirleri almamakla başvurucunun
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesini
etkili sonuçları bakımından konusuz bıraktığı anlaşılmış olup, başvurucunun
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının
İhlali İddiası
60. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
61. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez"
62. Anayasa'nın 35. maddesi ve Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.
63. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi
üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten barışçıl
yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın ilk
cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler
ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde
düzenlenmiştir. Devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu amacın
gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını
kontrol etme yetkisini tanıyan üçüncü kural ise, ikinci fıkrada yer almaktadır
(bkz. Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982,
§ 61).
64. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci
fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet
hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir (B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 59).
65. AİHM, yargı kararlarının icrasının gecikmesini, "mülkten barışçıl yararlanma" hakkına
müdahale olarak kabul etmektedir (bkz. Burdov /Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).
66. Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil
olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35.
maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan
menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde
tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T.
10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
67. Bir mahkeme hükmünden doğan alacak, icra edilebilir
olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul edilebilir (bkz. Burdov/Rusya, B.
No:59498/00, 7/5/2002, § 40). İş
akdi haksız olarak feshedilen işçi tarafından açılan dava sonunda, işçilik
alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesine yönelik mahkeme kararının icra
edilebilir olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
68. AİHM, demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğü ilkesine
atıfla, alacak hakkı bulunduğunu gösteren yargı kararlarının uygulanmaması
nedeniyle mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini kabul etmektedir (bkz. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B.
No:6334/05, 23/10/2012, § 155).
69. Öte yandan, Sözleşme'nin 6. maddesi ile Protokol'ün 1.
maddesi, devlete, yargı kararlarının uygulanması bakımından etkili bir sistem
kurma yükümlülüğü getirmektedir (bkz. Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 30/11/2005, § 84). Bir mahkeme kararını uygulamakla görevli kamu makamları, bu
kararın uygulanmasını engellemekte ya da kararın uygulanması için gerekli özeni
göstermemekteyse bu durum Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinin ihlali anlamına
gelir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 66).
70. Başvuru konusu olayda Mahkemece, iş akdine haksız olarak
son verilen işçinin açtığı dava sonunda işçilik alacakları ve tazminatların
Belediyeden tahsiline karar verilmiş olup, hüküm altına alınan alacak ve tazminatlar,
başvurucunun alacak hakkı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mahkeme kararına
dayalı bu alacaklar "mülkiyet"
hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
71. "İyi yönetim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir
konu söz konusu olduğunda, kamu otoritelerinin, uygun zamanda, uygun yöntemle
ve herşeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini
gerektirir (bkz. Krstic/Sırbistan,
B. No: 45394/06, 10/12/2013, § 78).
72. 2004 sayılı Kanun’un 82. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz
olmadığı gösterilen mallar haczedilemez.” Bu kuralın amacı,
idarelerin yerine getirmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin
yürütülebilmesi için gerekli olan kaynaklarının korunmasıdır. Toplumsal yaşamın
sürekli, düzenli ve sistemli bir şekilde sürdürülebilmesi için zorunlu olan
kamu hizmetlerinin kesintisiz bir biçimde yürütülmesi, idarelerin belli ayni ve
nakdi varlıklara sahip olmalarına bağlıdır. İdarelerin, kamu hizmetlerini
yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu malların haczedilmesi halinde bu
hizmetlerin aksayacağı ya da hiç yerine getirilemeyeceği açıktır. İdarelerin
mal, hak ve alacaklarının haczedilememesi nedeniyle bireyler alacak ve
tazminatlarını daha geç tahsil edebileceklerse de bu gecikme için kanuni faiz
ödenmesiyle kamu yararı ile birey hakları arasında makul bir denge kurulmaya
çalışılmıştır. Bu nedenle kamu hizmetlerinin aksatılmadan yerine getirilmesini
güvence altına almak amacıyla birey haklarına getirilen bu sınırlamanın ölçüsüz
olduğu söylenemez (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012).
73. Ancak idarelerin, mal, hak ve alacaklarının
haczedilememesi kuralının arkasına sığınarak mahkeme kararıyla hükmedilen
alacak ve tazminatları ödemekten imtina etmeleri, kamu yararı ile kişi hakları
arasındaki dengeyi kişilerin zararına olacak şekilde bozabilir. Bu durum,
mahkeme kararıyla hükmedilen alacak ve tazminatları ödenmeyen kişi yönünden
mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde kabul edilir.
74. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, iş akdinin Belediye
tarafından feshedilmesi üzerine, 31/7/2009 tarihinde Pazarcık Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı dava sonucunda verilen 4/5/2010 tarihli karar, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesince onanarak 25/2/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu anılan
karara dayalı olarak Belediye aleyhine 3/8/2010 tarihinde Adana 9. İcra
Müdürlüğünde icra takibi başlatmıştır.
75. Takibin kesinleşmesi sonucu başvurucunun talebi üzerine
borçlu Belediyenin, Ziraat Bankası Pazarcık Şubesindeki hesaplarına haciz
konulmuştur.
76. Borçlu Belediye, haczin usulsüz olduğu iddiasıyla Adana
2. İcra Hukuk Mahkemesinde haczedilmezlik şikâyeti
davası açmış ve Mahkemece 23/11/2010 tarihinde şikâyetin kabulüne, başvurucunun
talebi üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararın temyizi
sonucu, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22/2/2012 tarihli ilâmıyla hüküm
onanmıştır.
77. Başvurucunun, Mahkeme kararına dayalı olarak 3/8/2010
tarihinde borçlu Belediye aleyhine başlattığı ilâma dayalı icra takibinin halen
devam ettiği, borçlu Belediye tarafından hiçbir ödeme yapılmadığı
anlaşılmıştır.
78. Başvurucunun, Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı
kapsamında kabul edilen alacaklarının tahsili amacıyla İdare aleyhine yaptığı
icra takibinin uzun sürmesi ve alacağa ulaşmada bir belirsizlik bulunması,
Mahkemece verilen kararı, etkili sonuçları bakımından konusuz bırakmıştır.
79. Açıklanan gerekçelerle; Mahkemece hükmedilen işçilik
alacakları ve tazminatların Belediye tarafından ödenmemesi nedeniyle
başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
80. Başvurucu, Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince verilen
kararda belirtilen tazminat miktarları ile Belediye tarafından yapılan iş
değişikliğinden kaynaklanan 70.000,00 TL maddi tazminatın ödenmesini talep
etmiştir.
81. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun tazminat talebi
konusunda değerlendirme yapılmamıştır.
82. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
83. Başvurucunun maruz kaldığı zarar, Derece Mahkemesinin
nihai kararı verdiği tarihte alması gereken alacak ve tazminatların
ödenmemesiyle ilişkilidir. Başvurucunun, Mahkeme kararının icrasına başladığı
3/8/2010 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesince karar verildiği tarihe kadar
4 yıl 4 aydır süren icra safhasının makul olmadığı ve başvurucunun mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği belirlenmişse de başvurucunun
yalnızca maddi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.
84. Başvuru konusu olayda, Mahkeme kararıyla hükmedilen
alacak ve tazminatların ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 35. ve 36.
maddelerinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, başvurucunun maddi
tazminat talebinin, Mahkeme kararıyla hüküm altına alınan işçilik alacakları ve
tazminatlarının ödenmemesi ile Belediye tarafından yapılan iş değişikliğinden
kaynaklandığı, faiz kaybı veya manevi tazminat talebinin olmadığı belirlenmiştir.
85. Başvurucunun talep ettiği maddi tazminatın Pazarcık
Asliye Hukuk Mahkemesince hüküm altına alındığı, dolayısıyla aynı konuda
yeniden maddi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığı dikkate alınarak, maddi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
86. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
87. Başvuruya konu yargılama sonunda verilen kararın icra
edilmediği ve bu hususun başvurucunun mülkiyet ve adil yargılanma haklarını
ihlal ettiği gözetilerek, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, Mahkeme kararlarının mümkün olan en
kısa sürede yerine getirilmesini teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Belediyeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Mahkeme
kararının yerine getirilmemesi sonucu alacak ve tazminatların ödenmemesiyle
ilgili ihlal iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Pazarcık Belediye Başkanlığına (kapatılan
Büyüknacar Belediye Başkanlığı) gönderilmesine,
25/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.