TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURETTİN EROĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3075)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucu
|
:
|
Nurettin EROĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail Ergin Aziz CİNMEN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kendisine yönelik yağma ve dolandırıcılık
suçlarının işlendiği iddiasıyla suç duyurusunda bulunması üzerine açılan ceza
davası ve suç nedeniyle uğradığı zararların tazmini talebiyle açtığı hukuk
davasının on yıldır karara bağlanmadığını, hukuk yargılaması sırasında verilen
yediemine teslim kararının yerine getirilmediğini, yargılamanın uzaması
nedeniyle dava konusu araçlara ilişkin ekonomik değerin azaldığını belirterek,
Anayasa’nın 2., 5., 35., 36., 90. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile uğradığı maddi ve manevi
zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
3/5/2013 tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir
durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 26/9/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4.
Bölüm tarafından 7/11/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 6/1/2014 tarihli
görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Adalet Bakanlığı cevabına
karşı beyanlarını yasal süresi içinde 22/1/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, bir takım şahıslarca
gasp edildiği iddiasıyla 23/12/2003 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
a. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 7/1/2004 tarih ve
E.2004/227 sayılı iddianamesiyle, dört sanık hakkında yağma ve 6136 sayılı
Kanun’a muhalefet suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası
açılmıştır.
b. Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılama
neticesinde, Mahkemenin 11/5/2005 tarih ve E.2004/31, K.2005/106 sayılı
kararıyla sanıkların müsnet suçlardan beraatlarına
karar verilmiştir.
c. Karar temyiz edilmekle, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin
13/11/2008 ve E.2006/7668, K.2008/20574 sayılı kararı ile bozulmuştur.
d. Bozma üzerine yargılamaya devam eden Mahkeme, 2/3/2010 tarih
ve E.2009/88, 2010/33 sayılı kararıyla, sanıklardan K.E.’nin
değişen suç vasfına göre cürüm mahsulü parayı bilerek kabul etmek, diğer
sanıkların ise yağma suçlarından cezalandırılmalarına karar vermiştir.
e. Karar temyiz edilmiş olup, dosya halen Yargıtay önünde
derdesttir.
8. Ceza davasının yanı sıra başvurucu tarafından 12/1/2004
tarihinde sanıklar aleyhine Kadıköy Asliye Hukuk mahkemesinde maddi ve manevi
tazminat davası açılmıştır.
a. Başvurucu dava açmadan önce 6/1/2004 tarihinde Kadıköy Asliye
Hukuk Mahkemesine başvurarak ihtiyati tedbir talebinde bulunmuştur. Kadıköy 6.
Asliye Hukuk Mahkemesi 7/1/2004 tarih ve 2004/1 Değişik İş No’lu
kararı ile “ihtiyati tedbir isteminin yasal
dayanağının HUMK’un 101. vd
maddeleri ile TMK’nın 1010/1 maddesi hükümleri
olduğu, ihtiyati tedbirin amacının hak sahibinin davada haklı çıkınca hakkına
kavuşmasını temin etmek, telafisi imkansız veya zor olan zararların artmasına
mahal bırakmamak olduğu” tespitine yer vererek, davalılardan O. E.
adına kayıtlı olduğu anlaşılan dört adet aracın devir ve intikalinin önlenmesi
için ihtiyati tedbir konulmasına karar vermiştir.
b. Başvurucu, 20/1/2004 tarihli dilekçesi ile trafik kayıtlarına
ihtiyati tedbir konulan araçların yediemine teslimine karar verilmesini talep
etmiş, Mahkeme, 21/1/2004 tarih ve E.2004/51 sayılı kararıyla daha önce
başkalarına devrinin önlenmesi amacıyla trafik kayıtlarına ihtiyati tedbir
konulan araçların ceza davası nedeniyle muhafaza altında bulundukları otopark
yetkilisine yediemin olarak teslimine karar vermiştir.
c. İhtiyati tedbir konulan araçların yediemine teslimine ilişkin
karara itiraz üzerine, Mahkeme 12/3/2004 tarihli ön duruşmada araçların trafik
kayıtlarına konulan ihtiyati tedbir kararının devamına, araçların yediemine
teslimine ilişkin 21/1/2004 tarihli ara kararının kaldırılmasına karar
vermiştir.
d. Ceza Mahkemesinde verilen mahkumiyet
kararının ardından başvurucu 30/3/2010 tarihli dilekçe ile yeniden araçların
muhafaza altına alınmasını talep etmiş, Mahkeme 8/4/2010 tarihli kararıyla
araçların yeniden muhafaza altına alınarak yediemine teslimine karar vermiştir.
e. Yargılama İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.2004/51 sayılı dava dosyasında devam etmekte olup, duruşmanın 30/4/2015
tarihine bırakıldığı tespit edilmiştir.
9. Başvurucu 3/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
11. 6100 sayılı Kanun’un 394. maddesinin (3) ve (4) numaralı
fıkraları şöyledir:
“…
İhtiyati
tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü
kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati
tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler.
İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz
sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri
dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder;
gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz
üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.
…”
12. 6100 sayılı Kanun’un 396. maddesi şöyledir:
“(1) Durum ve koşulların değiştiği sabit
olursa, talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına
teminat aranmaksızın karar verilebilir.
(2) İtiraza ilişkin 394 üncü
maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrası, kıyas yoluyla uygulanır.”
13. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 41. maddesi şöyledir:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile
haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine
mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin
zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine
mecburdur.”
14. 818 sayılı mülga Kanun'un
47. maddesi şöyledir:
“Hakim, hususi halleri nazara
alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam
öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle
adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/5/2013 tarih ve 2013/3075 numaralı
bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
16. Başvurucu, birtakım şahıslar
hakkında dolandırıcılık ve yağma suçlamasıyla şikayette bulunması üzerine
haklarında ceza davası açıldığını, ceza davasının yanı sıra suç nedeniyle
uğranılan zararların tazmini istemiyle tazminat davası açtığını, ancak
belirtilen ceza davası ve hukuk davasının on yıldır karara bağlanmadığını,
açılan tazminat davasında dava konusu araçlara ilişkin olarak verilen
muhafazalı tedbir kararının muhafaza bölümünün kaldırılması ve uzun süren
yargılama faaliyeti nedeniyle alacağın temini imkanının ortadan kalktığını,
hukuk yargılaması sırasında verilen yediemine teslim kararının da ilgili
merciler tarafından yerine getirilmediğini beyan ederek, Anayasa’nın 2., 5.,
35., 36., 90. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, ihtiyati tedbir kararının muhafaza altına almaya
ilişkin bölümünün uygulanmaması ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun anılan
iddiaları bu başlıklar altında ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yediemine Teslim Kararının İnfaz Edilmemesi
Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
18. Başvurucu, açılan tazminat davasında dava konusu araçlara
ilişkin olarak verilen muhafazalı tedbir kararının muhafaza bölümünün
kaldırılması ve uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle alacağın temini
imkânının ortadan kalktığını, hukuk yargılaması sırasında verilen yediemine teslim
kararının da ilgili merciler tarafından yerine getirilmediğini beyan ederek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Adalet Bakanlığı görüş yazısında başvuruya konu davanın
halen İlk Derece Mahkemesi önünde derdest olduğu, başvurucunun usule ilişkin
bireysel başvuru koşulları arasında yer alan yargısal yolları tüketmediği ifade
edilmiştir.
20. Başvurucu Adalet Bakanlığı görüş yazısına karşı
beyanlarında; halen görülmekte olan tazminat davası karara bağlansa dahi
ihtiyati tedbir kararına konu araçların ortadan kaybolması veya değerlerinin
azalması nedeniyle verilecek mahkeme kararının infazının mümkün olmayacağını
ifade etmiştir.
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
23. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte
bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
24. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır.
25. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz
(B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
26. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
27. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, kendisine yönelik olarak yağma suçunu işledikleri iddiasıyla suç
duyurusunda bulunduğu şahıslara yönelik olarak uğradığı zararların tazmini
talebiyle açtığı tazminat davasında, Mahkemece, 14/9/2004 tarihinde
davalılardan O.E.’ye ait araçlar üzerine konulan
ihtiyati tedbir ve nihai olarak 8/4/2010 tarihli karar ile yediemine teslim
kararı verildiği halde yediemine teslimin gerçekleşmediğini belirterek,
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Başvuruya konu davanın temel konusu, başvurucunun davalılarca
işlendiğini ileri sürdüğü yağma suçu nedeniyle uğradığı zararların tazminine
ilişkindir. Davalıya ait araçlar davanın konusu olmayıp, araçlar üzerine
konulan ihtiyati tedbir kararı, asıl dava sonucunda verilen kararın
uygulanmasını kolaylaştırmaya yöneliktir. Başvurucu lehine tazminata
hükmedildiği takdirde, icra takibi yapılarak tazminatların tahsil edilmesi
mümkündür. Mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı, tazminat davasının
esasının çözümleneceği yargı kararı ile birlikte değerlendirilebilir. Tazminat
davası ise halen Derece Mahkemesinde devam etmektedir. Tazminat davası devam
ettiği sırada, davanın esasına ilişkin başvuru yolları tüketilmeden ve
hükmedilebilecek tazminatın tahsiline yönelik başvuru yolları bitirilmeden,
anılan davada verilen ve sadece dava sonucunda başvurucu lehine
hükmedilebilecek tazminatın tahsilini sağlamaya yönelik ihtiyati tedbir
kararının yediemine teslime ilişkin bölümünün uygulanmamış olmasının bu aşamada
değerlendirilmesi mümkün değildir.
29. Açıklanan nedenlerle,
ihtiyati tedbir ve muhafaza altına alma kararlarının amacı dikkate alındığında,
hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
i. Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde Görülen
Dava Yönünden
30. Başvurucu, kendisine yönelik yağma suçunu işledikleri
iddiasıyla sanıklar hakkında yaptığı şikâyet sonucunda açılan ceza davasının
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvurucunun bu iddiası
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
33. 6216 sayılı Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
34. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
36. AİHS'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. .."
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi
çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
38. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların" ve bir "suç
isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
39. AİHM içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü
kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar
gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme'nin 6. maddesinin
koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir
(bkz. Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, §
70).
40. Hukuk sistemimiz açısından, 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde
şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza
muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır.
Ayrıca somut olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla
sınırlı olduğu, verilen kararın etkilerinin ceza muhakemesi süreci ile sınırlı
olduğu ve başvurucunun iddiaları göz önünde bulundurulduğunda hukuk yargılaması
açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 36. maddesine dayanan
ihlal iddiasının konusunun, Anayasa'da güvence altına alınmış ve AİHS
kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı
anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin "konu
bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. İstanbul Anadolu 16. Asliye Hukuk
Mahkemesinde Görülen Dava Yönünden
42. Başvurucunun hukuk mahkemesinde görülen davada
yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi,
bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de
bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Başvurucu, ceza
davasının yanı sıra suç nedeniyle uğranılan zararların tazmini hususunda
tazminat davası açtığını, ancak belirtilen hukuk davasının on yıldır karara
bağlanmadığını, uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle alacağın temini
imkânının ortadan kalktığını belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
44. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvurucunun bu iddiası
hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
45. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
46. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
47. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucunun kendisine
yönelik yağma suçu işlendiği iddiası ile uğradığı zararların tazmini talebiyle
açılan tazminat davasında, 1086 sayılı mülga Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut tazminat davasında
başvurucunun Mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini başlattığı 12/1/2004
tarihidir.
49. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
50. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
51. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun başvurucunun işlendiğini iddia ettiği suç nedeniyle
uğradığı zararların tazmini talebi olduğu, 12/1/2004 tarihinde başlatılan
yargılama sürecinde ihtiyati tedbir talepleri üzerine kararlar verildiği,
10/3/2005 tarihli dördüncü celsede ceza mahkemesinde görülen davanın bekletici
mesele yapıldığı, tanık dinlenme taleplerinin ceza davası sonuçlandıktan sonra
değerlendirilmesine karar verildiği, ancak davanın esasına ilişkin başkaca
işlem yapılmadığı, 11 yılı aşkın süredir devam eden davanın hâlihazırda ilk
derece mahkemesi nezdinde derdest olduğu anlaşılmaktadır.
52. Mahkemece, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu
davasının sonuçlanmasının beklenmesi yargılama sürecini uzatmıştır.
53. Hukuk ve ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları
farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararları, hukuk davaları için kural olarak
kesin hüküm oluşturmaz. Haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davalarını çözmek
bütünüyle hukuk hâkiminin görevi içindedir. Bir “bekletici sorun” iddiası karşısında kalan hâkimin, görevi
dışındaki bu iddianın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini bekleme yükümlülüğü
yoktur. Kendisi de birçok durumda ileri sürülen hususu karara bağlayabilir.
Kaldı ki, mülga 818 sayılı Kanun’un 53. maddesi gereğince hukuk hâkimi, ceza
mahkemesinin mahkûmiyet kararıyla bağlı ise de, maddi
olayı tespit etmeyen beraat kararı hukuk hâkimini bağlamaz. Onun için hukuk
hâkimi, topladığı deliller doğrultusunda karar verebilir. Ceza mahkemesinin
delilleri tespit ve takdiri ile hukuk mahkemesinin delilleri tespit ve
takdirinin farklı olmasının bir sonucu olarak, bir olayda sebep sonuç bağı
bulunmadığına dair ceza mahkemesi kararı dahi hukuk hâkimini bağlamayabilir (B.
No: 2013/7123, 6/2/2013, § 62).
54. Somut davada Mahkemece, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi
dava dosyasının akıbetinin uzun süre beklenildiği anlaşılmıştır. Yargılama
faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede ilgili makamların tutumu
kapsamında sadece yargı makamlarının tutumu dikkate alınmayıp, Devletin kamu
gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı üzerinde
durulmalıdır. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle
sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No:
2013/7123, 6/2/2013, § 63). Belirtilen ceza davası sonucunun beklenilmesi
noktasındaki takdir ilgili usul hükümleri uyarınca derece Mahkemelerine ait
olmakla beraber, belirtilen ceza davası akıbetinin uzun süre beklenilmesinin
somut yargılamaların süresi üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.
55. Başvurunun konusu olan tazminat davasında yargılama
sürecindeki gecikmeler değerlendirildiğinde, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi
dava dosyasının sonuçlanmasının beklendiği, yargılamanın 11 yılı aşkın süredir
devam ettiği anlaşılmaktadır. Tazminat davasının niteliği, başvurucu açısından
taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, bu
sürenin makul olmadığı açıktır.
56. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. maddesi Yönünden
57. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespiti ile 100.000,00 TL manevi, 1.134.000,00 TL
maddi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde de
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
60. Başvurucunun, tarafı olduğu yargılamanın 11 yıl 1 ay 14
günden beri devam ettiği nazara alındığında, başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 13.300,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
61. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
62. Başvuruya konu yargılamanın 11 yılı aşkın süredir devam
ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. İhtiyati tedbir kararının yediemine teslime ilişkin bölümünün
uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasının“başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İstanbul
Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılama yapılmaması
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 13.300,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin İstanbul
Anadolu 16. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
25/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.