TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MAHMUT EKREM ERHUN VE COLETTE MONİQUE JOUROVSKY ERHUN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3588)
Karar Tarihi: 18/9/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucular
Mahmut Ekrem ERHUN
Colette Monique JOUROVSKY ERHUN
Temsilci
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, 12/7/1995 tarihinde İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları alacak davasının kısmen kabulüne karar verildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/5/2013 tarihinde İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 14/3/2014 tarihli görüşüne karşı başvurucular 2/4/2014 tarihinde beyanlarını sunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisi, Pamukbank T.A.Ş. ile 29/7/1992 tarihinde “Borsa Kredisi Sözleşmesi” imzalamış ve 1.000.000.000 TL limitli kredi için 85.000.000 TL nominal değerdeki hisse senetlerini bankaya rehin olarak vermiştir.
8. Anılan Banka tarafından 30/9/1992 tarihli ihtarname ile başvurucuların murisine borç bakiyesini belirten kredi hesap özeti gönderilmiş, bu ihtarnameye başvurucuların murisi itiraz etmiştir.
9. Adı geçen Banka, 21/6/1993 tarihinde hisse senetlerinin bir kısmının borca mahsup edildiğini bildirmiştir.
10. Başvurucuların murisi 12/7/1995 tarihinde Pamukbank T.A.Ş. aleyhine İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada, Banka tarafından haber verilmeksizin borsa işlemleri yapıldığını ileri sürerek hisse senetlerinin iadesini ve bu hisse senetlerine düşen kar payının tahsilini talep etmiştir.
11. Başvurucuların murisinin 28/12/1995 tarihinde vefatı üzerine başvurucular davaya devam etmişlerdir.
12. Mahkemece bilirkişi raporu alınarak, 4/12/1997 tarih ve E.1995/894, K.1997/1084 sayılı ilamla; davanın kısmen kabulüne, davacının davalı bankaya tevdi ettiği 85.000.000 TL nominal değerdeki hisse senedinin kredi tutarlarından mahsubundan sonra 580.500.000 TL nominal değerdeki hissenin aynen iadesine ve 580.500.000 TL kar payının tahsiline karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/11/1998 tarih ve E.1998/3327, K.1998/7931 sayılı ilamıyla; taraflar arasındaki sözleşmenin değerlendirilmemesi ve eksik bilirkişi raporuna dayalı hüküm kurulması nedeniyle karar bozulmuştur.
14. Karar düzeltme istemi, aynı Daire tarafından reddedilmiştir.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında 26/12/2001 tarihinde başvurucular Mahkeme heyetinin davadan çekilmesini talep etmiş ve Adalet Bakanlığına şikayette bulunmuşlardır.
16. Mahkeme heyetinin davadan çekilmesi üzerine dava dosyası İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.
17. İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi yaptığı yargılama sonunda; 7/7/2004 tarih ve E.2002/1759, K.2004/906 sayılı kararla; taraflar arasındaki sözleşmeye göre davalının defterlerinin esas olacağı, davalının sözleşme hükümlerine aykırı fiilinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
18. Temyiz üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 4/7/2006 tarih ve E.2004/11930, K.2006/7908 sayılı ilamıyla; davalının gönderdiği ihtarnamelere davacının itiraz ettiği dikkate alınarak, davalının yaptığı işlemlerden davacının sorumlu olup olmayacağı değerlendirilip, sorumlu tutulamayacağı kabul edildiğinde davacının isteyebileceği hisse senedi ve kar payı miktarının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği kanaatiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
19. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 25/12/2006 tarih ve E.2006/12238, K.2006/13789 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
20. Başvurucular, 9/9/2004 tarihinde Pamukbank T.A.Ş. aleyhine İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları davada, hisse senetlerinin iade edilmemesi nedeniyle munzam zararın tazminini talep etmişler, Mahkemece 6/2/2007 tarih ve E.2004/938, K.2007/20 sayılı ilamla, dava dosyasının, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/1759 esas sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.
21. Yargılama sırasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) davaya feri müdahil olarak katılmıştır.
22. Yargılama sırasında Pamukbank T.A.Ş. ticaret sicilinden terkin edilmiş, davalı sıfatıyla Halk Bankası A.Ş. davaya devam etmiştir.
23. Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; 7/10/2009 tarih ve E.2007/163, K.2009/544 sayılı kararla; asıl davada davanın kısmen kabulüne, 107.342 lotluk hisse senedinin aynen davacıya iadesine, temettü ödemeleri ve faiz talebinden kaynaklanan 32.561,41 TL'nin davalıdan tahsiline, birleşen davanın konusu asıl davada verilen karar ile halledilmiş olduğundan ayrıca karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.
24. Temyiz üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 20/12/2011 tarih ve E.2010/510, K.2011/17293 sayılı ilamıyla; talepten fazlaya karar verildiği, birleşen davada ölen davacı adına hüküm kurulduğu, bilirkişi raporunda davacının talep edebileceği hisse senedi miktarının 10.342 lot olarak belirtilmesine rağmen Mahkemece 107.342 lot hisse senedinin aynen iadesine karar verildiği, asıl ve birleşen davalarda yargılama giderleri ve vekalet ücreti için ayrı ayrı hüküm kurulmadığı gerekçeleriyle asıl ve birleşen davanın bozulmasına karar verilmiştir.
25. Karar düzeltme istemi, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18/5/2012 tarih ve E.2012/4056, K.2012/8144 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
26. Ticaret mahkemelerinin tek hâkimli mahkeme olarak devam etmesi nedeniyle yargılamaya İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinde devam edilmiştir.
27. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 22/2/2013 tarih ve E.2012/149, K.2013/37 sayılı kararla; asıl davanın kabulüne 463,5 lot hissenin ve 477,70 TL kar payı alacağının Halk Bankası A.Ş.'den alınarak davacının mirasçılarına verilmesine, birleşen davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
28. Davalı feri müdahil TMSF tarafından karar temyiz edilmiş olup, temyizden feragat edilmesi nedeniyle Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 22/1/2014 tarih ve E.2013/10137, K.2014/1321 sayılı ilamla feri müdahilin temyiz isteminin reddine karar vermiştir.
29. Karar düzeltme yoluna başvurulmaması üzerine hüküm 31/3/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
30. a. Başvurucu Mahmut Ekrem Erhun Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunarak, davalı Pamukbak T.A.Ş. yetkililerinin hisse senetleri bedelini zimmetlerine geçirdikleri ve TMSF yetkililerinin bu olayı açığa çıkarmadıkları iddiasıyla güveni kötüye kullanma ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmalarını talep etmiştir.
b. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/10/2008 tarih ve Soruşturma numarası 2008/34664, K.2008/22784 sayılı kararla iddia edilen eylem tarihinin 1993 yılı olduğu, 1998 yılı itibarıyla zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
31. a. Başvuruculardan Mahmut Ekrem Erhun 20/11/2002 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'ne başvurarak yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını ileri sürmüş, talebi 4818/03 başvuru numarasına kaydedilmiştir.
b. Başvurucular 17/6/2007 tarihinde AİHM'e başvurarak yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını ileri sürmüşler, talepleri 53842/07 başvuru numarasına kaydedilmiştir.
c. AİHM, 1/4/2008 tarihinde her iki başvurunun birleştirilmesine karar vermiştir.
d. AİHM, 16/6/2009 tarihinde, 13 yıl 10 aydan fazla süren yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'nin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine, 4818/03 numaralı başvuru için Mahmut Ekrem Erhun'a 9.000 Euro, 53842/07 numaralı başvuru yönünden her iki başvurana ortaklaşa 10.000 Euro manevi tazminat ödenmesine, adil tatmine yönelik diğer tüm taleplerin reddine karar verilmiştir.
32. Başvurucular, 21/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
33. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi, 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 96., 98., 101. ve 105. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 18/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 21/5/2013 tarih ve 2013/3588 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
35. Başvurucular, 12/7/1995 tarihinde murisleri tarafından Pamukbank T.A.Ş aleyhine açılan alacak davasında verilen kararların Yargıtay tarafından bozulduğunu, Pamukbank T.A.Ş.'nin Halk Bankası tarafından devralınması üzerine davalı olarak Halk Bankası A.Ş.'nin davaya devam ettiğini, TMSF'nin feri müdahil olarak davaya katıldığını, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle AİHM'e yaptıkları başvuru sonucunda 16/6/2009 tarihinde AİHS'in 6/1. maddesinin ihlal edildiğine ve manevi tazminatın tahsiline karar verildiğini, Yargıtay bozma kararları sonrasında 7/10/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, bu kararda Mahkemece, hükmün bozulması için kasıtlı hatalar yapıldığını, kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulduğunu, karar düzeltme isteminin feri müdahil TMSF tarafından yapılmasına, davacılar ve davalı tarafından talepte bulunulmamasına rağmen Yargıtay 11. Hukuk Dairesince TMSF'nin borcu üstlenen olarak kabul edildiğini ve karar düzeltme isteminin reddedildiğini, bozmaya uyarak yargılamaya devam eden İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesince 22/2/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, Mahkemece tarafsız yargılama yapılmadığını, çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığını, gerekçenin çelişkili olduğunu, davalı Halk Bankasının yargılamanın bir kısmında vekaletsiz olarak davaya katıldığını, raporlara yaptıkları itirazların karşılanmadığını ve raporlar arasındaki çelişki giderilmeden karar verildiğini, davalının sunduğu gerçeklere aykırı belgelere göre rapor verildiğini, 13/10/1999 tarihli celseye katılan Hâkimin Mahkemenin tabii Hâkimi olmadığı gibi geçici olarak atanan Hâkim de olmadığını, anılan Hâkimin dosyanın bilirkişiye teslimini gerçekleştirdiğini, bu şekilde “tabii hâkim ilkesinin” ihlal edildiğini, Mahkemece davalının defter kayıtlarında bilirkişilerce inceleme yapılmasına karar verilmesinin silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiğini, davalının verilen kesin sürelere rağmen belgeleri sunmadığını, AİHM kararının üzerinden 4 yıldan fazla süre geçtiği halde yargılamanın devam ettiğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
36. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucuların, İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtıkları davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddialarının tamamı hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, kanuni hâkim güvencesinin ihlali iddiaları ile yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucuların, davanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlali iddiaları ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılama Sürecine ve Sonucuna İlişkin Adil Yargılanma Hakkı ile Mülkiyet Hakkının İhlali İddiaları
37. Bu başlık altında başvurucuların, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, kanuni hâkim güvencesinin ihlali iddiaları ile yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
39. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
41. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
42. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
43. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
44. Başvuru konusu olayda, başvurucular 12/7/1995 tarihinde murisleri tarafından İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan alacak davasında verilen kararların Yargıtay tarafından bozulduğunu, bozma kararı sonrasında 7/10/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, bu kararda Mahkemece, hükmün bozulması için kasıtlı hatalar yapıldığını, kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulduğunu, karar düzeltme isteminin feri müdahil TMSF tarafından yapılmasına davacılar ve davalı tarafından talepte bulunulmamasına rağmen Yargıtay 11. Hukuk Dairesince TMSF'nin borcu üstlenen olarak kabul edildiğini ve karar düzeltme isteminin reddedildiğini, bozmaya uyarak yargılamaya devam eden İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesince 22/2/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, Mahkemece tarafsız yargılama yapılmadığını, çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığını, gerekçenin çelişkili olduğunu, davalı Halk Bankasının yargılamanın bir kısmında vekaletsiz olarak davaya katıldığını, raporlara yaptıkları itirazların karşılanmadığını ve raporlar arasındaki çelişki giderilmeden karar verildiğini, davalının sunduğu ve gerçeklere aykırı belgelere göre rapor verildiğini, 13/10/1999 tarihli celseye katılan Hâkimin Mahkemenin tabii Hâkimi olmadığı gibi geçici olarak atanan Hâkim de olmadığını, anılan Hâkimin dosyanın bilirkişiye teslimini gerçekleştirdiğini, bu şekilde tabi hâkim ilkesinin ihlal edildiğini, Mahkemece davalının defter kayıtlarında bilirkişilerce inceleme yapılmasına karar verilmesinin silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiğini, davalının verilen kesin sürelere rağmen belgeleri sunmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
45. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucuların yargılamanın sonucuna yönelik ihlal iddialarına karşı yargısal başvuru yollarını tüketip tüketmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiştir.
46. Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı olağan kanun yollarının tüketilmesinden sonra kullanılabilir. Başvurucular, ihlale neden oluğunu ileri sürdükleri İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne dair kararı temyiz etmemişler ve bu anlamda olağan kanun yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmuşlardır. Karar feri müdahil TMSF tarafından temyiz edilmiş ve bilahare temyizden feragat edilmiş, başvurucular ise temyiz talebinde bulunmamışlardır. Dolayısıyla başvurucular, ihale neden olduğunu ileri sürdükleri iddialara ilişkin olarak olağan kanun yollarına başvurmadıkları için yargısal yollar tüketilmemiştir.
47. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
48. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucular, murisleri tarafından İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesine açılan alacak davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
50. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılama yapılmadığına yönelik ihlal iddialarına karşı görüş sunulmayacağını, ancak AİHM tarafından verilen 16/6/2009 tarihli kararın dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
51. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
52. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
53. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu alacak davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
54. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 12/7/1995 tarihidir. Ancak başvurucular AİHM'e başvurup makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek ihlal iddiasında bulunmuşlar ve AİHM tarafından 16/6/2009 tarihinde, makul sürede yargılama yapılmadığı gerekçesiyle başvuruculara toplam 19.000,00 Euro tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla davanın açıldığı 12/7/1995 tarihinden itibaren, AİHM tarafından karar verilen 16/6/2009 tarihi arasındaki dönem makul sürede yargılama yapılmadığı iddiası açısından değerlendirilmeksizin, 16/6/2009 tarihinden itibaren başlayan yargılama süreci nazara alınarak değerlendirme yapılmıştır.
55. Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanından intikalle takip etmekte olduğu bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldığı an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
56. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erdiği 22/1/2014 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
57. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucuların murisleri tarafından 12/7/1995 tarihinde açılan alacak davasında Mahkemece tarafların delillerinin toplandığı ve 4/12/1997 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince 17/11/1998 tarihinde bozulması üzerine Mahkemece bozma kararına uyularak bilirkişi raporu alınmış, 7/7/2004 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince 4/7/2006 tarihinde tekrar bozulması üzerine Mahkemece bozma kararına uyularak 7/10/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir. Kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince 20/12/2011 tarihinde tekrar bozulması üzerine Mahkemece bozma kararına uyularak bilirkişi raporu alınmış ve 13/2/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın feri müdahil TMSF tarafından temyizi sonucunda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince, temyizden feragat edilmesi nedeniyle 22/1/2014 tarihinde temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. Karar düzeltme yoluna başvurulmayan karar, 22/1/2014 tarihi itibarıyla kesinleşmiştir.
58. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
59. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, mülga1086 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve 4 yıl 7 ay 6 gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
61. Başvurucular, 200.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
62. 6216 sayılı Kanun'un“Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
63. Başvurucuların tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin, AİHM tarafından verilen karar tarihi olan 16/6/2009 tarihinden itibaren, İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kararın kesinleştiği tarihe kadar 4 yıl 7 ay 6 gün devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı 1.700,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Yargılama sürecine ve sonucuna ilişkin olarak adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının“başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı 1.700,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.