TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SAİT BAĞATUR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4270)
|
|
Karar Tarihi: 20/1/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Sait BAĞATUR
|
Vekili
|
:
|
Av. Saim BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü
üyeleri tarafından meskenine saldırı yapıldığı dikkate alınmaksızın 17/7/2004
tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi
nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ile mülkiyet hakkının; ret işlemine
karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 30/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından
1/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 22/10/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur. Bakanlığın 22/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu; Batman ili Sason
ilçesi Sarıyayla köyünde ikamet etmekte iken
15/6/1994 tarihinde meskenine PKK tarafından baskın yapıldığını, bu özel
durumdan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda
kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 26/1/2006
tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle
Batman Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. 7/1/2011 tarihli ve
2011/1-202 sayılı Komisyon kararında; dosyada yer alan bilgi ve belgeler
uyarınca köy boşaltılmadığından, kişiye yönelik tehdit ve saldırı olmadığından
bahisle talebin reddine karar verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından
belirtilen ret işlemi aleyhine Diyarbakır İdare Mahkemesinde açılan dava,
yetkisizlik kararıyla Batman İdare Mahkemesine devredilmiştir.
12. Batman İdare Mahkemesinin
25/11/2011 tarihli ve E.2011/880, K.2011/1290 sayılı kararı ile “... 1987-2000 yılları arasında Sarıyayla Köyü’nde GKK ve GÖKK görevlendirildiği ve
koruculuk sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 25 hanenin
ikamet ettiği, köy nüfusunun 1990 yılında 1178, 1997 yılında 605, 2000 yılında
777 kişi olduğu, ... 1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin
yapıldığı, ancak evrakların imha edilmek üzere SEKA'ya gönderildiği, ... Sarıyayla Köyü İlköğretim Okulu'nun eğitim ve öğretime açık
olduğu, ... Sarıyayla Köyü, Karayün
Mezrası Köyü hâlkının bir kısmının güvenlik
kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan
köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik
kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece
karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı...” gerekçesine dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 31/1/2013 tarihli ve E.2012/4055,
K.2013/611 sayılı ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
14. Onama kararının 4/6/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği ve 20/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili
Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2.,
4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve
2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay
Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı,
Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733
sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679,
K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un
25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/1/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı talebin ve akabinde açtığı davanın reddedildiğini, köy
halkına “Köy korucusu ol ya da köyü terk et.” şeklinde idare tarafından yapılan
baskının ve zorlamanın Mahkemece dikkate alınmadığını, yerleşim yerinde
muhtarlık seçimlerinin yapılmaması, okulun güvenlik nedeniyle kapatılması, yerleşim
yeri sakinlerinin öldürülmesi, silahla yaralanması, PKK tarafından evine baskın
yapılmasına dair özel durumu dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış olduğu
soyut gerekçesine dayanılarak tarafından sunulan belgeler değerlendirilmeksizin
idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını ve sunulan bu belgeler
tebliğ edilmemek suretiyle kendisine savunma yapma imkânı tanınmadan verilen
kararın adil olmadığını belirtmiştir.
19. Başvurucu; ayrıca kararların
yeterli gerekçe ihtiva etmediğini, tarafından sunulan belgeler dikkate
alınmaksızın idarece sunulan belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin
tarafsız olmadığını, önceki bir tarihte aynı yerleşim yerinden başvuruda
bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve
yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davasının reddine karar verildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen şahsına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak
ayrımcılığa maruz kaldığını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu mülkiyet hakkından yoksun kaldığını ve
Derece Mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararının tazmin
edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yer almayan bir nedene dayanılarak Komisyon
ve yargı makamlarınca talebinin reddedildiğini, yaptığı başvuru hakkında
yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 2.,
7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini
amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35.,
36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini
iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı
neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucu maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu
karşısında bir giderim sağlanması imkânının kendisine tanınmadığını belirterek
Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Anılan ihlal iddiası, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali
iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak
değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
Başvurucunun diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun
kapsamında yaptığı giderim taleplerinin mukim olduğu köyün tamamen
boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak önceki bir tarihte aynı
yerleşim yerinden başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi
yönünde karar verdiğini ve yargı merciince bu kararlar konusunda araştırma ve
inceleme yapılmayarak davasının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve
objektif bir sebep bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar
alındığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. 5233 sayılı
Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu
olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların
kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir
beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir
somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No:
2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
23. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın hangi temele
dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen iddiaları
temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
25. Başvurucu, idare tarafından
sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere göre karar veren Mahkemenin
tarafsız olmadığını iddia etmiştir.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu
yargılamalarda hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak
şekilde yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve
taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya menfaati, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu saptanmadığı
anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
§§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
27. Somut başvuru açısından
hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak bir olgu ya da bulgu
saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, tarafınca sunulan
ve davanın esasında etkili olan bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın
sadece idare tarafından sunulan ve kendisine tebliğ edilmeyen belgelere
dayanılarak davasının İlk Derece Mahkemesi tarafından reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurulara konu tazminat
taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp karşılanmayacağı
noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi
kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış olması” ölçütünden
yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari birimden gelen
tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin Komisyon ya da
İlk Derece Mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler ve
içeriklerine en geç İlk Derece Mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf olduğu
tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep
dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve
savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz
edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında Mahkemelerce idare ve başvurucular
tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine
ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede
başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşıldığından başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit
Tekin, §§ 70-72).
31. Somut başvuruda, yukarıda
değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde başvurucunun usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucu açısından farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun
çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, Mahkeme
kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer
verilmediğini iddia etmiştir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan başvurularda, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında olan
özel durumlarının değerlendirilmesi hariç olmak üzere başvurucular tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen taleplerinin Derece
Mahkemeleri kararlarında denetlenerek reddedildiği, bu nedenlerle başvuruların
bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 79-82; Cahit Tekin, §§ 75-77).
35. Somut başvurunun incelenmesi
neticesinde başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında kabul edilip
edilmeyeceği noktasında Derece Mahkemesince yerleşim yerinin tamamen
boşalmış/boşaltılmış olup olmadığının çeşitli idari kurumlar tarafından tanzim
edilen tutanak ve belgeler kapsamında değerlendirildiği, başvurucu tarafından
ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen istemlerin tartışılarak
reddedildiği (bkz. §§ 12, 13), İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve
gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemesinin denetiminden
geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu bakımdan başvurucunun -hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında olan özel durumunun değerlendirilmesi hususu
dışında- gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları hakkında
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmamaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
iv. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
37. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun
kapsamında ileri sürdüğü giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki
idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
38. 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında; Komisyon ve
yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde
Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
40. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun
Komisyona başvuru tarihi 26/1/2006 tarihi ile nihai karar tarihi olan temyiz
talebi üzerine verilen 31/1/2013 tarihli onama karar tarihi arasında geçen yedi
yıllık sürede uyuşmazlığın karara bağlanması
konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek
bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı
karar verilmesini gerektiren bir yönde bulunmadığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul süreyi aştığını
ileri sürdüğü yargılamanın uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
v. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Başvurucu; Batman ili Sason
ilçesi Sarıyayla köyünde ikamet etmekte iken
15/6/1994 tarihinde meskenine PKK tarafından baskın yapıldığını, bu özel
durumdan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda
kaldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun, terör örgütü mensupları
tarafından evine saldırı yapılmasındaki özel durumu dikkate alınmaksızın
Mahkemece mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel
ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
44. 5233 sayılı Kanun’un 2.
maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile
güvenlik kaygıları dışında bulundukları yerleri kendi istekleriyle terk
edenlerin bu sebeple uğradığı zararların kapsam dışında olduğu açıkça
belirtilmiştir.
45. Esasen taleplerin yapıldığı
bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları
ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun
kapsamında tazmin edilebilecek zararların tespitinde temel alınacak objektif
bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu görünmektedir. Bu kapsamda güvenlik
kaygısının yerleşim yerinde sürekli yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı
nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden kişilere göre değişmemesi gereğinden,
terör olayları nedeniyle toplumda oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin
farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal
makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün
ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim
yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek ve güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
oluşturulduğundan hareket ederek 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).
46. 5233 sayılı Kanun uyarınca
ileri sürülen taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki
mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi
bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi
noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un
uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış olan
taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler
neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince
değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu belirtilerek, açıkça
dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri
Çetin, §§ 45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda, anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
47. Başvurucunun; meskenine
yapılan terör saldırısından kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köyünü terk ettiği,
bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi
gerektiğini ileri sürdüğü ve belirtilen vakıaya ilişkin tutanakları Derece
Mahkemelerine ibraz ederek yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı nedeni ile terk ettiği noktasındaki özel durumunun dikkate
alınmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.
48. Bu çerçevede başvurucunun
evine terör saldırısının yapılması ve bu olay hakkında yargılama dosyasındaki
somut bulgular ve 15/6/1994 tarihli olay yeri tespit tutanağı dikkate
alındığında belirtilen olay akabinde başvurucunun yerleşim yerinden ayrıldığı
iddiası karşısında başvurucunun taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına yeterli
olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle yerleşim yerini terk edip etmediği noktasında farklı bir karine veya
ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen Derece Mahkemesince anılan
incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talep hakkında değerlendirme
yapılırken başvurucunun özel durumunun incelenmemesi, Kanun’un amacının yanı
sıra meskenine baskın yapılan başvurucunun terör olaylarından kaynaklanan
güvenlik kaygısı ile yerleşim yerini terk edip etmediği konusundaki maddi
vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, başvuru formunda
belirttiği maddi tazminat miktarının ödenmesine hükmedilmesini talep etmiştir.
51. Mevcut başvuruda Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
52. Anayasa Mahkemesinin maddi
tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar
ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu konuda herhangi
bir belge sunmamış olması nedeniyle başvurucunun maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucunun adli yardım
talebi kabul edildiği ve ihlal kararı verildiği için yargılama giderlerinin
Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına ve 1.800 TL vekâlet ücretinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Adli
yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1.
Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Çelişmeli yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın nedeniyle açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın
36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın
bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Batman İdare
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E.
Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F.
Yargılama giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına ve 1.800 TL
vekâlet ücretinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G.
Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
H.
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/1/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.