TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEMET ALİ BAĞRIYANIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4440)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Memet Ali BAĞRIYANIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet ERBİL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 25/3/2005 tarihinde açtığı davanın makul sürede
tamamlanmadığını ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle bir kısım alacaklarının
zamanaşımına uğradığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi zararlarının
tazmini talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 17/6/2013 tarihinde
İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 26/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
dosyanın bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
20/2/2014 tarihli görüş yazısı 13/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 24/3/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Gaziosmanpaşa
(İstanbul) Cemal Gürsel İlköğretim Okulunda gece bekçisi olarak çalışmakta iken
15/3/2005 tarihinde sorumluluklarını yerine getirmediği gerekçesiyle işine son
verilmesi üzerine, 25/3/2005 tarihinde Eyüp İş Mahkemesinde Milli
Eğitim Bakanlığı aleyhine, fazla mesai ücreti için 100 TL, ihbar tazminatı için
100 TL, yıllık izin ücreti için 100 TL ve kıdem tazminatı için 100 TL olmak
üzere toplam 400 TL tutarında alacak davası açmıştır.
8. Eyüp İş Mahkemesinin
kapanması üzerine dosya Bakırköy 13. İş Mahkemesinin E.2007/184 sayılı dava
dosyasına kaydedilerek yargılamaya devam edilmiştir.
9. İşçi alacaklarına ilişkin
söz konusu yargılamada, başvurucunun eş zamanlı olarak Eyüp İş Mahkemesinde
açtığı ve Eyüp İş Mahkemesinin kapanması ile beraber Bakırköy 13. İş
Mahkemesinde E.2007/183 sayılı dosya ile yargılamasına devam edilen
sigortalılık süresinin tespiti davası bekletici mesele yapılmış ve 6/4/2006 ilâ
19/1/2010 tarihleri arasında yapılan duruşmalarda söz konusu dosyanın
kesinleşmesi beklenmiştir.
10. Bakırköy 13. İş
Mahkemesinin, 16/9/2008 tarih ve E.2007/183, K.2008/484 sayılı kararıyla;
başvurucunun sigortalılık süresinin tespiti hakkındaki davasında, başvurucunun
15/4/2002 tarihinden 25/9/2003 tarihine kadar kurum taban ücreti ile
çalıştığının tespitine karar verilmiş, davalı tarafından temyiz edilen kararın,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 19/11/2009 tarih ve E.2008/17941, K.2009/15153
sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesi üzerine, işçi alacaklarına ilişkin davanın
yargılamasına devam edilmiştir.
11. 7/6/2010 tarihinde alınan
bilirkişi raporu doğrultusunda başvurucu, Bakırköy 13. İş Mahkemesinde,
24/6/2010 tarihli ıslah dilekçesi ile E.2007/184 sayılı dava dosyasındaki
alacağının 10.563,49 TL olarak kabul edilerek karar verilmesi isteminde
bulunmuştur.
12. Bakırköy 13. İş Mahkemesi
11/11/2010 tarih ve E.2007/184, K.2010/815 sayılı kararıyla, 7/6/2010 tarihli
bilirkişi raporunu ve Bakırköy 13. İş Mahkemesinin sigortalılık süresinin
tespitine ilişkin E.2007/183 sayılı dosyası hakkında Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 19/11/2009 tarih ve E.2008/17941, K.2009/15153 sayılı ilâmını esas
alarak, davanın kısmen kabulüne, başvurucunun genel tatillerde çalışmadığı için
genel tatil ücreti talebinin ve 8.350,66 TL fazla çalışma ücreti alacağına
ilişkin kısmın davalının zamanaşımı defi ileri sürmesi sebebi ile reddine
hükmetmiştir.
13. Davalının temyizi üzerine
karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26/3/2013 tarih ve E.2011/783, K.2013/10081
sayılı kararıyla, Davalı Bakanlığın harçtan muaf olduğu hususunun göz önünde
bulundurulmadığı gerekçesiyle yargılama giderlerine ilişkin kısım yönünden
düzeltilerek onanmıştır.
14. Onama kararı başvurucuya
18/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 17/6/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin
birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§
16–20).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 12/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/6/2013 tarih ve 2013/4440
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin 25/3/2005 tarihinde açtığı
davada, sigortalılık süresinin tespiti için eş zamanlı olarak açtığı davanın
sonuçlanması ve kesinleşmesinin beklendiğini, yargılamanın sekiz yılda
tamamlandığını ve bu nedenle 7/6/2010 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda
ıslah dilekçesi ile talep edilen 8.350,66 TL fazla çalışma ücretinin
zamanaşımına uğradığını belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
19. Başvurucu, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin açtığı
davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle ıslah dilekçesinde talep ettiği bir
kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
20. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği, başvurucunun dava konusu ettiği alacak kalemlerinin davanın açıldığı
tarih itibarıyla hesaplanabilir nitelikte olduğunun dikkate alınması gerektiği
belirtilmiştir.
21. Başvurucu Adalet Bakanlığı görüş yazısına karşı
beyanında, kıdem tazminatının başvurucunun çalışma sürelerinin tespitinden önce
hesaplanmasının mümkün olmadığını ve fazla mesai ücretlerinin tanık ifadelerine
göre tespit edildiğini, ayrıca fazla mesai ücretleri üzerinden hakkaniyet
indirimi de yapılabildiğinden söz konusu alacak kalemlerinin dava tarihi
itibarıyla hesaplanabilir nitelikte olduğu görüşüne katılmadığını belirtmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
24. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
25. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
26. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
27. Bireysel
başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
28. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden, somut olayda başvurucunun (davacı), 8.350,66 TL fazla
çalışma ücreti alacağına ilişkin kısmın davalının zamanaşımı defi ileri sürmesi
sebebi ile reddine karar veren Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 11/11/2010 tarihli
kararını temyiz etmediği anlaşılmaktadır. Söz konusu karar, davalı tarafın
temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince incelenmiş ve düzeltilerek
onanmıştır. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaları,
temyiz başvurusunda bulunmaması nedeniyle, Yargıtay önünde incelenmeden Anayasa
Mahkemesi önüne getirilmiş bulunmaktadır. Başvurucunun, somut olayda temyiz
yolunun tüketilmesi gereken bir yol olarak değerlendirilmemesi gerektiğine
yönelik bir iddiası da bulunmamaktadır. Sonuç olarak, mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucunun söz konusu iddialarını öncelikle olağan
kanun yollarını tüketerek temyiz merci önünde ileri sürmesi gerekirken bu yola
başvurmadan bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
30. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, 25/3/2005
tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında; başvuruya konu yargılama sürecinin sekiz yıl sürdüğü ve toplam on
dokuz duruşma yapıldığı, yargılama sürecinin uzamasında en çok hizmet tespitine
ilişkin davanın bekletici mesele yapılmasının etkili olduğu hususları
belirtilmiştir.
33. Başvurucu Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı beyanında, yargılamanın uzamasında kusuru bulunmadığını
belirtmiş ve başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
34. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının
tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 41–45).
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, işçi alacaklarının tahsiline ilişkin bir davanın söz konusu olduğu
görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
37. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 25/3/2005
tarihidir.
38. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihinin, Bakırköy
13. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından düzeltilerek onandığı 26/3/2013
tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
39. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
40. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
41. Başvuruya konu sekiz yıllık
yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucu tarafından 25/3/2005 tarihinde
hizmet tespiti ve işçi alacakların tahsili davalarının eş zamanlı olarak
açıldığı, işçi alacaklarına ilişkin yargılamada Mahkeme tarafından yaklaşık üç
yıl dokuz ay hizmet tespitine ilişkin davanın kesinleşmesinin beklenildiği,
hizmet tespiti davasının kesinleşmesinden sonra yargılamada tanıkların
dinlendiği ve bilirkişi raporlarının alındığı, İlk Derece Mahkemesinin bekleme
süresi dahil toplam beş yıl sekiz aylık bir sürenin sonunda karar vermesinin
ardından dosyanın iki yıl dört ay Yargıtay önünde beklediği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu
açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati de dikkate
alındığında yargılamanın, makul görülemeyecek derecede uzun bir süre olan sekiz
yılda tamamlandığı görülmektedir.
42. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılamanın iş mahkemesinde görüldüğü, 5521
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir
yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel
usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 16).
43. 5521 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
44. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu iş hukukuna dayalı alacak davası; hizmet tespiti
davasının bekletici mesele yapılması dışında, hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan
uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Hizmet tespiti davalarının işçilik
alacaklarına ilişkin davalarda bekletici mesele yapılabileceği düşünülebilirse
de uyuşmazlığı makul sürede sonuçlandırmak yargının ve nihai olarak Devletin
yükümlülüğünde olup, bu hususta başvurucuya atfedilecek bir kusur
bulunmamaktadır. Anılan davanın başvurucu açısından taşıdığı değer ve
başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve sekiz yıl
süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 20.000,00
TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
47. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin sekiz yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 7.600,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mülkiyet
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 7.600,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
12/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.