TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SANTA FARMA İLAÇ SANAYİ A.Ş.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5554)
|
|
Karar Tarihi: 6/2/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Santa
Farma İlaç Sanayi A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Figen ERTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu şirket, %35
oranında beyan ettiği ve çalışanlarının gelirinden kesinti yaparak ödediği 2007
yılı Mayıs ayına ait 21.718,34 TL gelir vergisinin
düzeltme hükümlerine göre terkin edilmemesine ilişkin işlemin iptali ve fazla
yatırılan verginin tazmini istemiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle
eşitlik ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/7/2013 tarihinde
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 11/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu şirket
çalıştırdığı işçilere ödediği ücret gelirlerinden kesinti yapmak suretiyle
işçilerin mükellefiyetinde olan gelir vergisini ödemektedir.
6. Başvurucu şirket, 31/12/1960
tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. maddesinde belirlenen gelire
ulaşan şirket çalışanlarının gelirlerinden %35 oranında gelir vergisi kesintisi
yaparak 2007 yılı Mayıs ayına ilişkin beyannameyi
düzenlemiş ve gelire tekabül eden vergiyi ödemiştir.
7. Anayasa Mahkemesi 15/10/2009
tarih ve E.2006/95, K.2009/144 sayılı kararı ile 30/3/2006 tarih ve 5479 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Özel
Tüketim Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 193 sayılı Kanun’un 103. maddesinde yer
alan “40.000 YTL’den fazlasının 40.000
YTL’si için 9.190 YTL,” ifadesinden sonra gelen “… fazlası % 35 oranında …” ibaresinin, “ücret gelirleri” yönünden Anayasa’ya
aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.
8. Başvurucu şirket, 2/3/2012
tarihinde Boğaziçi Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü (Müdürlük) kayıtlarına
giren dilekçesi ile Anayasa Mahkemesi kararını gerekçe göstermek suretiyle %35
oranında beyan edilen ve çalışanlarının gelirinden kesinti yaparak fazla
ödediği 2007 yılı Mayıs ayına ait 21.718,34 TL gelir
vergisinin düzeltme hükümlerine göre terkin edilerek, şirket hesabına
yatırılmasını talep etmiştir.
9. Müdürlük 9/3/2012 tarihli
işlemi ile talebi reddetmiş, başvurucu şirket 16/7/2013 tarihli dilekçesi ile
Gelir İdaresi Başkanlığına başvuru yaparak düzeltme talebinin reddine ilişkin
işlemin şikayet yoluyla kaldırılmasını istemiş, anılan
dilekçesine cevap verilmemiştir.
10. Bunun yanında başvurucu
şirket, düzeltme talebinin reddine ilişkin Müdürlük işleminin iptali ve 2007
yılı Mayıs ayında yapılan kesintilerin iadesi
istemiyle İstanbul 4. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Mahkeme 19/10/2012 tarih ve
E.2012/1595, K.2012/2660 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Mahkeme
kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“…
…, dolayısıyla, olayda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun
yukarıda sözü edilen maddeleri kapsamında bir hatanın bulunmadığı anlaşılmış
olup, davacı talebinin reddi suretiyle tesis edilen işlemde yasal isabetsizlik
görülmemiştir.
…”
12. Başvurucu tarafından bu
karara karşı yapılan itiraz İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 5/2/2013 tarih ve
E.2013/974, K.2013/1699 sayılı kararı; karar düzeltme talebi ise aynı
Mahkemenin 14/5/2013 tarih ve E.2013/7427, K.2013/7874 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
13. Karar düzeltme talebinin
reddine ilişkin karar, başvurucu şirket vekiline 17/6/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. 4/1/1961 tarih ve 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’nun “Hesap hataları”
kenar başlıklı 117. maddesi şöyledir:
“Hesap hataları şunlardır:
1. Matrah hataları: Vergilendirme ile ilgili beyanname,
tahakkuk fişi, ihbarname, tekalif cetveli ve kararlarda matraha ait rakamların
veya indirimlerin eksik veya fazla gösterilmiş veya hesaplanmış olmasıdır.
2. Vergi miktarında hatalar: Vergi nispet ve tarifelerinin
yanlış uygulanması, mahsupların yapılmamış veya yanlış yapılmış olması, birinci
bentte yazılı vesikalarda verginin eksik veya fazla hesaplanmış veya
gösterilmiş olmasıdır.
3. Verginin mükerrer olması: Aynı vergi kanununun
uygulanmasında belli bir vergilendirme dönemi için aynı matrah üzerinden bir
defadan fazla vergi istenmesi veya alınmasıdır.”
15. Aynı Kanun’un “Vergilendirme hataları” kenar başlıklı
118. maddesi şöyledir:
“Vergilendirme
hataları şunlardır:
1. Mükellefin şahsında hata: Bir verginin asıl borçlusu
yerine başka bir kişiden istenmesi veya alınmasıdır;
2. Mükellefiyette hata: Açık olarak vergiye tabi olmıyan veya vergiden muaf bulunan kimselerden vergi
istenmesi veya alınmasıdır;
3. Mevzuda hata: Açık olarak vergi mevzuuna girmiyen veya vergiden müstesna bulunan gelir, servet,
madde, kıymet, evrak ve işlemler üzerinden vergi istenmesi veya alınmasıdır.
4. Vergilendirme veya muafiyet döneminde hata: Aranan
verginin ilgili bulunduğu vergilendirme döneminin yanlış gösterilmiş veya süre
itibariyle eksik veya fazla hesaplanmış olmasıdır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 6/2/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/7/2013 tarih ve 2013/5554
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu şirket, 193 sayılı
Kanun’un 103. maddesi uyarınca işçilerinin ücretlerinden %35 oranında tevkifat yaparak vergi dairesine ödeme yaptığını, daha
sonra Anayasa Mahkemesinin maddede yer alan “…
fazlası % 35 oranında …” ibaresinin, “ücret gelirleri” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptaline karar verdiğini, fazla yatırılan vergilerin düzeltme
yoluyla iadesi talebinin Müdürlük tarafından reddedilmesinin eşitlik ilkesine
aykırı olduğunu, bu işlemin iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiğini,
işçilerinin dava açma ve bireysel başvuru yapma konusunda şirketten talepte
bulunduklarını, tevkifat yapmak suretiyle ödediği
vergilerin iade edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk
tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilir.”
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla
medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava
ehliyetine sahiptir (B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24.).
22. 6216 sayılı Kanun’un 46.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği kurala bağlanmış, buna karşılık
aynı maddenin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde ise özel hukuk tüzel
kişilerinin sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilecekleri belirtilmiştir.
23. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 34. maddesinde yer alan“mağdur” kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan
etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmektedir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50).
24. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari
dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” kenar başlıklı 2.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“1. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) İdari dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995
tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler
hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından
açılan iptal davaları,
…”
25. 193 sayılı Kanun’un “Vergi tevkifatı”
kenar başlıklı 94. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri,
sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek
ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek
gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai
kazançlarını bilanço veya zırai işletme hesabı
esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans
olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben
yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.”
26. Aynı Kanun’un “a)Verilme zamanı”
kenar başlıklı 98. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“94 üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanlar bir ay içinde yaptıkları
ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif
ettikleri vergileri ertesi ayın yirmiüçüncü günü
akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi
dairesine bildirmeye mecburdurlar.”
27. 213 sayılı Kanun’un “Mükellef ve vergi sorumlusu” kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu
terettüp eden gerçek veya tüzel kişidir.
Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı
vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.
Vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere,
mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi
dairelerini bağlamaz.
Bu kanunun müteakip maddelerinde geçen "mükellef"
tabiri vergi sorumlularına da şamildir.”
28. 2577 sayılı Kanun’un 2.
maddesinde, idari işlemlere karşı menfaati ihlal edilenlerin iptal davası
açabileceği düzenlenmiş, 213 sayılı Kanun’un 8. maddesinde ise kendisine vergi
borcu terettüp edenlerin “mükellef”,
alacaklı vergi dairesine karşı verginin ödenmesi bakımından muhatap olan
kişinin “sorumlu” olarak
adlandırılacağı belirtilmiş ve Kanun’un devam eden maddelerinde yer alan
mükellef tabirinin sorumluları da kapsadığı hüküm altına alınmıştır.
29. Görüldüğü üzere idari
işlemin iptali istemiyle dava açabilmek için menfaatin ihlal ediliyor olması
yeterli görülmüş, bu kapsamda vergi sorumlularına, işçilerinin gelirlerinden
tevkif edip vergi dairesine ödediği gelir vergisinden dolayı menfaat
ilişkisinin varlığı nedeniyle vergi mahkemeleri ve Danıştay tarafından dava
açma ehliyetinin olduğu kabul edilmiştir.
30. Bunun yanında yukarıda da açıklandığı
üzere bireysel başvuru usulünde, idari yargı yerlerinde olduğu gibi menfaat
ihlali başvuru yapmak için yeterli görülmemiş olup, ihlale yol açtığı ileri
sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenlere bireysel başvuru hakkı tanınmış ve özel hukuk tüzel kişilerine
ise ancak tüzel kişiliğe ait hakların ihlal edildiği durumda başvuru imkânı
verilmiştir.
31. Başvuru konusu olayda,
başvurucu şirket, 193 sayılı Kanun’un 103. maddesi uyarınca işçilerinin
ücretlerinden %35 oranında tevkifat yaparak vergi
dairesine ödeme yapmış, daha sonra Anayasa Mahkemesinin maddede yer alan “… fazlası % 35 oranında …” ibaresinin, “ücret gelirleri” yönünden Anayasa’ya
aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermesi üzerine fazla yatırılan
vergilerin düzeltme yoluyla iadesini talep etmiş, bu talebi reddedilmiş ve
açtığı davanın da reddedilmesi üzerine işçilerin ücretlerinden tevkifat yapmak suretiyle ödediği vergilerin iade
edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini belirterek, Anayasa
Mahkemesine başvuru yapmıştır.
32. 193 sayılı Kanun’un 94.
maddesinin birinci fıkrasında sayılanlara, işçilerine yaptıkları ödemeler
sırasında gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma
zorunluluğu getirilmiş ve Kanun’un 98. maddesinde ise vergi tevkifatı
yapmaya mecbur olanlara, bir ay içinde yaptıkları ödemeler ile bunlardan tevkif
ettikleri vergileri ertesi ayın yirmi üçüncü günü akşamına kadar ödeme veya
tahakkukun yapıldığı vergi dairesine bildirme yükümlülüğü yüklenmiştir.
33. Bu sebeple ticari şirketlere
bağlı çalışan işçiler, elde ettikleri ücret gelirleri nedeniyle kendileri
beyanname vermemekte, bunların adına işverenler beyanname vermekte ve işçilerin
ücretlerinden kestikleri gelir vergilerini işçinin hesabına vergi dairesine
yatırmakla sorumlu tutulmaktadırlar.
34. Bu açıklamalar da
göstermektedir ki, başvurucu şirket tarafından vergi dairesine ödenen ve
Anayasa Mahkemesi kararı gerekçe gösterilmek suretiyle fazla ödendiği ileri sürülen
gelir vergisi, şirketin kendisinin elde ettiği gelir nedeniyle vergi dairesine
ödediği bir vergi olmayıp, işçilerin elde ettiği ücretlere tekabül eden ve
işçiler hesabına ödenen bir vergidir. Başvurucu şirket, işçilerine ödediği
ücretten kesinti yapmak suretiyle hesapladığı gelir vergisini sorumlu sıfatıyla
ödemektedir.
35. Bu durumda, başvurucu
şirketin işçilerine ödediği ücretlerden kesinti yapmak suretiyle ödediği gelir
vergisinin Anayasa Mahkemesi kararı gerekçe gösterilerek fazla ödendiği ileri
sürülmek suretiyle yapılan başvuruda, özel hukuk tüzel kişisi olan şirketin
güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenmediği gibi tüzel kişiliğe ait bir
hak da ihlal edilmiş olmadığından, başvurucu şirketin mağdur statüsü
bulunmamaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, özel
hukuk tüzel kişisi olan başvurucu şirketin mağdur sıfatı taşımadığı
anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun,
“kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 6/2/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.