TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VURAL NASUHBEYOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6146)
|
|
Karar Tarihi: 17/2/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 5/4/2016-29675
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Abuzer
YAZICIOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Vural
NASUHBEYOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Devrim
AVCI ÖZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal yayın yapan Evrensel gazetesinde (gazete)
çıkan haberlere karşı cevap ve düzeltme (tekzip) talebinin mahkemece kabul
edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2013 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 10/1/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 2/6/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
14/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 23/7/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Evrensel gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü
olarak gazetecilik yapmaktadır. Adı geçen gazete, Türkiye ve dünyadaki siyasi,
kültürel, sosyal ve ekonomik olaylar ve gelişmeler konusunda haber ve yazıların
yer aldığı, ulusal yayın yapan bir gazetedir. Gazetenin 8/4/2013 tarihli
nüshasında "’Yevmiyeci Hoca’ Tartışması" ve 13/4/2013 tarihli
nüshasında "Yevmiyeler Madenciden!" başlıklı haberler yayımlanmıştır.
9. "'Yevmiyeci Hoca’
Tartışması" başlıklı haber içeriği şöyledir:
"HANGİ YÜZLE GELİYORSUNUZ?
Geçen hafta sonu Muratlar köyü kahvesinde
altın madeni yetkilileri ve Ankara’dan gelen Prof. Dr. B.G.’un
yapmak istediği toplantı köylülerin tepkisi üzerine yapılamadı. Gazetemize
bilgi veren köylüler, madencilerin getirdiği ‘yevmiyeci hoca’ dedikleri Prof.
Dr. G...’un madenci şirket yetkilileri ile birlikte
köye geldiğini, özellikle içilemez raporu verilen sular ve tarımla ilgili
köylülerle konuşmak istediklerini söyledi. Köy muhtarı ve altıncılardan iş
bekledikleri söylenen birkaç kişi dışında hiç kimsenin toplantıya katılmadığını
belirten köylüler, sularındaki içilemez raporlarını G…’a gösterdiklerini
aktardı. Köylüler; “Hocaya ‘Daha arama aşamasında kirlenen bu sular, işletme
esnasında daha da kirleneceği kesin. Siz o zaman ne tarımından,
hayvancılığından bahsediyorsunuz’ diye sorduk. Hoca ise bize ‘Yeni kaynaklar
bulunabileceğini, ortada çok sıkıntılı bir durum olmadığını’ söyledi. Biz ise
‘Kirli suyla tarım yapılır mı?’ dedik. Madencilere de ‘Köyün suyunu içilemez
hâle getirdiniz, hangi yüzle buraya geliyorsunuz. Halk sağlığı ile oynayan
sizler, suları kontrole gelip numune alanlarla aynı gün neden rakı masasına
oturuyorsunuz, yaptığınız pislikleri örtmek için herkesi satın alabileceğinizi
mi sanıyorsunuz? Biz maden çalışmasını istemiyoruz, sizi de istemiyoruz’ diye
tepki gösterdik” dedi. Köylüler, tepkilerin çoğalması üzerine gelenlerin
istedikleri toplantıyı yapamadan köyden ayrıldığını dile getirdi.
DERHAL İSTİFA ETMELİ
Altın madencileri ile köylüleri iknaya çalıştığı iddia edilen Prof. Dr. B.G.’un
Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi olması
tartışmaların boyutunu da değiştirdi. Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube
Başkanı ve Çanakkale Çevre Platformu Sözcüsü H.N., olayı duyar duymaz genel
merkezi aradığını ve tepkilerini dile getirdiğini belirterek, “G… oda
yönetiminden derhal istifa etmeli. Artık orada duramaz” dedi. Altın madenine
karşı mücadele eden Muratlar Köylüleri de G…’un ‘özür dilemesi’ ve odadaki
görevinden istifa etmesini talep eden imza kampanyası başlatacaklarını söyledi.
MADENCİLERE HİZMET ETMİYORUM
İddiaların hedefindeki isim Prof. Dr. B.G.,
tüm iddiaları reddederken, kendisinin madencilere hizmet etmek gibi bir
amacının olmadığını söyledi. G… iddialarla ilgili sorularımıza şöyle yanıt
verdi; “O bölgeye Kırsal Kalkınma Derneği adına sosyo-ekonomik
yapı analizi için gitmiştik. Köyde de konuşturmama, tartıştırmama gibi bir
durum olmadı. Köylüler sularda sorun olduğunu söyledi. Madencilik şirketinden
gelenler de vardı, ama bizim bunlarla alakamız yok. Biz kendi aracımızla
gittik. Kalkıp başka köylere de gittik. Ben (SÜRKAL) adına köyleri geziyorum.
Madencilere hizmet etme gibi bir amacım yok”. Muratlar köylüleri ise G…’un
madencilerle birlikte hareket ettiği iddialarında ısrar ederken, aynı gün
kendisini Çan’da da madencilerle birlikte gördüklerini söyledi."
10. "Yevmiyeler Madenciden!" başlıklı haber içeriği
şöyledir:
"Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi
tarafından gönderilen düzeltme yazısında “Prof. G…’un altın şirketiyle beraber
hareket ettiği iddiası tümüyle gerçek dışıdır” denildi. Oda haberimizdeki
iddiaları ise “gerçek dışı ve maksatlı” olarak değerlendirdi. Prof. Dr. B.G.’da gönderdiği düzeltme yazısında haberin ‘yanlı
bilgilere’ dayandığını ve gerçek dışı olduğunu ileri sürdü. Haberimizi
hazırlarken görüşlerini aldığımız köylüler G…’un söylediklerinin aksi yöndeki
iddialarında ısrarcı. Bunun yanı sıra haberimiz, Kaz Dağları’ndaki köylerde bu
çalışmayı yapan ve bizzat Prof. Dr. G…’un yazman olarak görev yaptığı SÜRKAL
Başkanı Rahmi Demir tarafından doğrulandı.
‘KÖYLERE MADEN YETKİLİLERİYLE GİTTİK’
SÜRKAL Derneği Başkanı Rahmi Demir köyde
kırsal kalkınma ile ilgili bilgi vermek üzere kendilerini madencilerin çağırdığını
belirterek, “Bizden bu çalışmayı yapmamızı madenciler istedi. ‘Biz o yörede
maden faaliyeti yapıyoruz. Köyde bu tür bir çalışma yapabilir misiniz?’
dediler. Biz de bunun üzerine Çarşamba günü bölgeye
gittik. İlçe tarım müdürü ve Kaymakamla da görüştükten sonra köylere geçtik.
Yol konaklama vs, bütün masraflar madenciler
tarafından karşılandı. Kendilerine yaptığımız çalışmalarla ilgili ilerde bir
rapor vereceğiz” dedi. Kendisinin de bu ekibin içinde olduğunu belirten Demir,
Prof. Dr. G…’un “Madencilerle tesadüfen orada karşılaştık” sözlerindeki
çelişkiyi ise “Biz önceden gitmiştik, kendisi cumartesi geldi. O yüzden bilgisi
olmayabilir. Zaten oda ya da akademisyen kimliği ile değildi, SÜRKAL yönetim
kurulu üyesi kimliği ile ordaydı” diye açıkladı. Demir, Muratlar köyünün
ardından gittikleri Hacıbekirler ve Halilağa
köylerine de madencilerle birlikte gittiklerini söyledi. Her iki köyün de altın
madeni firmalarının çalışma yaptıkları köyler olması dikkat çekici.
MUHTAR VE AZA: HOCAYI MADENCİLER GETİRDİ
Haberin ardından görüştüğümüz Köy Muhtarı M.Y.
ve köy azası S.E. de haberdeki iddiaları doğruladı. Hocayı ve yanındaki ekibi
madencilerin getirdiğini söyleyen Y…,“Köye nasıl
faydalı projeler yapılabileceği, nasıl kalkınma olacağı konusunda bilgi vermek
için madenciler getirdi bunları. Köylülere ‘Önemli bir hoca gelecek, bir daha
bu fırsatı bulamazsınız’ dediler” diye konuştu. Köy azası S.E. de madencilerin
uzun zamandır bu hocalardan randevu almaya çalıştığını bildiğini söyledi.
Kendilerine, madencilerin “Bu kişiler köyün tarım ve hayvancılığının daha da
gelişmesi ile ilgili bilgiler vermeye gelecek” dediğini aktaran E…, “Hocaların
geliş tarihi belli olunca muhtarı aramış maden yetkilileri. Köylünün o gün
toplantıya gelmesi için. Üç dört gün önceden hocaların geleceği ile ilgili
duyurular yapıldı köyde” dedi.
MADENİN ZARARLARI ÜZERİNE TOPLANILMIŞTI
Ayrıca köylüler, birçok bilim insanının
köylere gelip madenin zararları konusunda bilgi verdiklerini, buna karşılık
madenci şirketin de ‘Bu konuda farklı düşünen hocalar da var. Onlar da bizi
destekliyor’ diye köylülerin kafalarını karıştırmaya çalıştıklarını söylüyor.
Geçtiğimiz günler de bir grup bilim insanı
Çanakkale’nin köylerini gezerek Kaz Dağları’nda yapılan altın madenciliğinin
zararları hakkında köylülere bilgi vermiş, bu toplantılara köylülerin ilgisi de
yoğun olmuştu.
‘DERHAL İSTİFA ETMELİ’
Haberimizin ardından ZMO Genel Merkezi ile
görüştüğünü ve tepkilerini oraya da aktardığın belirten ZMO Çanakkale Şubesi
Başkanı H.N., “G…’un oda yönetiminden derhal istifa etmesi ile ilgili
sözlerimin arkasındayım” diye konuştu."
11. Haberde adı geçen B.G., öğretim görevlisi ve aynı zamanda
TÜRMOB ve ZMO yönetim kurulu üyesidir. Söz konusu yazıda, Çanakkale ili
Bayramiç ilçesinin Muratlı Köyü’nde yapılan altın madeni araştırma çalışmaları
sırasında madenciler ile köylüler arasında yaşanan olaylar, çevre sorunları
kapsamında haber konusu yapılmıştır. Haber içeriğinde Muratlı Köyü sakinlerinin
olaylara ilişkin anlatımları, iddia biçiminde yansıtılmaktadır. Madenci
yetkililer ve B.G.nin açıklamaları sıralı olarak
verilmekte, başka bir açıdan da altın madeni araştırma ve çıkarma
işlemlerindeki çevreye verilen zarara vurgu yapılmaktadır.
12. Söz konusu haberde adı geçen B.G., gazeteye Ankara 30.
Noterliği aracılığıyla tekzip metni göndermiş, tekzibin yasaya uygun biçimde
yayımlanmaması üzerine Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesine başvurarak tekzip
talebinde bulunmuştur.
13. Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi 8/5/2013 tarihli ve 2013/605
Değişik İş sayılı kararında “cevap ve
düzeltme metninin Evrensel gazetesinin aynı sayfa ve sütunlarında, aynı
puntolarla, hiçbir düzeltme, ekleme yapılmaksızın, yorum katılmaksızın ve anlam
bütünlüğü bozulmaksızın yayınlanmasına” hükmedilmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
“Yapılan
haberler kapsamında, tekzip talebinde bulunan Prof.Dr.B.G.’un
madencilerle işbirliği içerisinde olduğu ve ‘yevmiyeci hoca’ olarak
nitelendirildiği, bu tür iddialarla 5187 sayılı Basın Kanununda ve Anayasamızda
yer alan basın özgürlüğü ve eleştiri sınırlarının ötesine geçildiği bu suretle
başvuranın kişilik haklarının ihlal edildiği sonuç ve kanaatine varılmış
olmakla, ayrıca başvuruda bulunan tarafından ilgili gazeteye gönderilen
düzeltme metninin de gerektiği gibi yayınlanmayarak sadece haber içerisine
katılıp atıfta bulunulmak suretiyle kısa açıklama ve yorumlarla verildiği
anlaşılmış olmakla, tekzip talebinde bulunanın talebinin kabulüne karar vermek
gerektiği sonuç ve kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.”
14. Anılan karara yapılan itiraz, Ankara 26. Asliye Ceza
Mahkemesinin 20/6/2013 tarihli ve 2013/299 Değişik İş sayılı kararıyla kesin
olarak reddedilmiştir. İtirazın reddi kararı başvurucuya 5/7/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 5/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesi
şöyledir:
"Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve
haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması
halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde
göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan
menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir
düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten
itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten
itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve
sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.
Düzeltme ve cevapta, buna neden olan eser
belirtilir. Düzeltme ve cevap, ilgili yazıdan uzun olamaz. Düzeltme ve cevaba
neden olan eserin yirmi satırdan az yazı veya resim veya karikatür olması
hallerinde düzeltme ve cevap otuz satırı geçemez.
Süreli yayının birden fazla yerde basılması
halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına
sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanır.
Düzeltme ve cevabın birinci fıkrada belirlenen
süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden
itibaren, birinci fıkra hükümlerine aykırı şekilde yayımlanması halinde ise
yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve
düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına
veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini
isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın,
karara bağlar.
Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele
itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek
karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.”
17. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(2) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve
diğer kanunlarda yer alan acele itirazlar hakkında Ceza Muhakemesi Kanununun
itiraza ilişkin hükümleri uygulanır.”
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
268. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz,
kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci Maddeye göre ilgililerin kararı
öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir
dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak
suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı
veya hâkim onaylar. 263 üncü Madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme,
itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde,
itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
(3) İtirazı incelemeye yetkili merciler
aşağıda gösterilmiştir:
a) Sulh ceza hâkiminin kararlarına yapılan
itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları asliye ceza mahkemesi
hâkimine aittir.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; gazetede yayımlanan haberde hakaret ve benzeri
suç unsuru veya kişilik haklarına saldırı olmadığını, haberin gerçek, güncel ve
yayımlanmasının kamu yararına olduğunu, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında
kaldığını, biçim ve konu arasındaki fikri bağ itibarıyla kullanılan dilin küçük
düşürücü olmadığını, haberlerin kişilerin lehine olabileceği gibi aleyhlerine
de olabileceğini, yargılamada savunmalarının dikkate alınmadığını, gerekçesiz
ve "göstermelik"
kararlarla kanuni haklarını kullanmasının engellendiğini, bu şekilde hukuka
aykırı olarak tekzip yazısını yayımlamak zorunda bırakıldığını belirterek
Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde düzenlenen ifade ve basın özgürlüklerinin
ve diğer anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespit
edilmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Bakanlık görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları hatırlatılarak başvurucunun basın
özgürlüğüne müdahale edildiğine dair şikâyetlerinin, başvurucunun gazeteci
olarak basın ve haber verme özgürlüğü yanında görev ve sorumluluklarına uygun
davranma yükümlülüğü ile hakkında haber yapılan kişilerin özel hayatının
korunması arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanmadığı açısından
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru dilekçesindeki iddiaları
tekrar etmiştir. Başvurucu ayrıca aynı olayla ilgili hakkında açılan soruşturma
ve hukuk dava dosyalarının lehine sonuçlandığını bildirmiştir.
23. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
24. Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar…
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik,
kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
25. Anayasa’nın 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez…
…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır.
…”
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
27. Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri bağlamında yapılan
şikâyetlerde ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahalelerin varlığı
hâlinde derece mahkemelerinin kararlarının müdahaleyi haklı kılacak "konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler"
içerip içermediğinin ve "sınırlama
amacı ile aracı arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığının"
demokratik toplum düzeninin gerekleri açısından değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu sebeple başvurucunun, İlk Derece Mahkemesi kararının
gerekçesinin yeterli olmadığı ve tekzip talebinin kabulüne ilişkin kararının
hangi temele dayandığının gösterilmediği yönündeki şikâyetlerinin bir bütün
olarak ifade ve basın özgürlükleri kapsamında incelenmesi gerekir.
28. Başvuruya konu tekzip kararı nedeniyle bir gazetenin sorumlu
yazı işleri müdürlüğünü yapan başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine
müdahale edildiği hususu kabul edilebilirlikten uzak değildir. Bu sebeple
mevcut tekzip kararında başvurucunun, Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün korunmasını isteme hakkı
ile hakkında haber yayımlanan kişi/kişilerin Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı
arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
29. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
düzenlenen “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif
yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş,
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Bu kapsamda 5187 sayılı Kanun'un 14.
maddesinde düzenlenen cevap ve düzeltme hakkı, devletin pozitif yükümlülüğünü
karşılarken ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü sınırlayan haklardan
biridir.
30. Şeref ve itibarı etkileyen sözlü saldırılar veya basın ve
yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın
17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir. Anayasa Mahkemesi,
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının olaya uygulanabilmesi için
kişinin itibarına yapılan saldırının, kişinin itibarına saygı gösterilmesini
isteme hakkından başvurucunun kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek
şekilde yapılmış olup olmadığını olayın şartlarına göre değerlendirir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, §§ 36-39; İlhan Cihaner, B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-45).
31. Öte yandan ifade özgürlüğü ile onu tamamlayan ve onun
kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan
ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel
şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası ve
28. maddesinin dördüncü fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade ve basın
özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz
kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da rahatsız
edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade
özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan
söz edilemeyen çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve
bazı istisnalara tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın
sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir (Kadir Sağdıç, § 48; İlhan
Cihaner, § 55).
32. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri; gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini, gazetecilerin haber verme tekniğini ve
hangi haber ve yorumların yayımlanıp yayımlanmayacağını kural olarak
belirleyemezler. Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle
aktarılacağına bizzat düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda
Anayasa’nın 26. maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini
değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda
tutulmalıdır (Ali Suat Ertosun,
B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66).
33. Anayasa’nın 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Düzeltme ve cevap hakkı,
ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili
gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir.”
34. Cevap ve düzeltme hakkı; bir kişinin saygınlığına, onuruna,
şeref ve itibarına müdahale eden veya gerçeğe aykırı olan bir yayının yapılması
durumunda aleyhine yayın yapılan kimsenin bu yayına cevap verme ve düzeltmeyi
isteme hakkıdır. Bu hak ile kişi; saygınlığına, onuruna, şeref ve itibarına
medyanın verdiği zararlara karşı kendini korumaktadır. Bu yönüyle cevap ve
düzeltme hakkını kullanmak basın organının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil
eder. Zira ilke olarak basın, istediğini yayımlamak ya da yayımlamamak
konusunda serbesttir. Fakat basının, cevap metni karşısında serbestliği
bulunmamaktadır. Cevap metnini yayımlaması gerekmektedir. Bu itibarla
başkalarının şeref ve itibarının korunması kapsamında cevap ve düzeltme
hakkının geniş gerekçelerle kullanılmasını sağlamanın veya bu hakkın etki
alanını genişletmenin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali sonucunu
doğurabileceği dikkate alınmalıdır (Ahmet
Oğuz Çinko ve Erkan Çelik [GK], B. No: 2013/6237, 2/7/2015, §§ 44,
52).
35. Öte yandan cevap ve düzeltme hakkı ile kişiler ücretsiz
olarak kendileri hakkında yayının muhatabı olmuş kitleye ulaşarak tartışmaya
katılmaktadır. Bu hakkın, haber ve bilgilerin farklı kaynaklardan alınması ile
haber ve bilgi çoğulculuğunu ve dolayısıyla toplumun doğru bilgilendirilmesini
sağlama fonksiyonu da bulunmaktadır (Melnychuk/Ukrayna, B. No. 28743/03, 05/07/2005, § 2). O hâlde cevap
ve düzeltme hakkı, aynı zamanda bireyin ifade özgürlüğünün bir aracıdır. Bunun
kullanılmasının sağlanması, devletin ifade özgürlüğü kapsamında pozitif edim
yükümlülüğü olarak kabul edilmelidir (Ahmet
Oğuz Çinko ve Erkan Çelik, § 54).
36. Bu bağlamda ifade özgürlüğü, Anayasa'da yer alan temel hak
ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Mevcut başvuruya benzer
başvurularda Anayasa'nın 28. maddesinin dördüncü fıkrası da dikkate alınarak
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlama sebepleri gözöününde bulundurulmalıdır. Ancak ifade ve basın
özgürlüklerine yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği
açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa'nın 13.
maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu
sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 26. ve 28.
maddeleri kapsamında yapılması gerekmektedir (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 37, 38).
37. Bu sebeple mevcut başvuruya benzer başvurularda,
başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına
alınan kişisel itibarının korunmasını isteme hakkı ile başvuruya konu ulusal
günlük gazetenin Anayasa'nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın
özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa'nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğü arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya
konulan kriterlere uygun şekilde bir denge kurulması gerekmektedir. Söz konusu
dengelemeyi yaparken cevap ve düzeltme hakkının, belli şartlar dâhilinde
bireyin de ifade özgürlüğünü koruma fonksiyonunun bulunduğu gözönünde
bulundurulmalıdır. O hâlde cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin
davalarda bireyin ifade özgürlüğü ile basın araçlarının ifade özgürlüğü arasında
da adil bir denge sağlanmalıdır. Aksi takdirde bireyin ifade özgürlüğünün
korumasız kalma tehlikesi vardır (Ahmet Oğuz
Çinko ve Erkan Çelik, § 57).
38. Somut olayda başvurucunun, sorumlu yazı işleri müdürü olduğu
gazetede yayımlanan haberlerin başkasının kişilik haklarına yönelik ihlal
oluşturduğu kabul edilerek cevap ve düzeltme metni yayımlanmasına karar
verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile gerçekleşen başvurucunun ifade ve
basın özgürlüğüne yönelik müdahalenin, 5187 sayılı Kanun'un 14. maddesi
gereğince kanuni dayanağının bulunduğu ve "başkalarının şöhret veya haklarının" korunmasına
yönelik önlemlerin bir parçası olarak meşru bir amaç taşıdığında şüphe
bulunmamaktadır.
39. Somut olayda tekzip konusu edilen haberde, Kaz Dağlarında
yapılan altın madeni arama işlemleri ile ilgili olarak ziraat mühendisi ve
akademisyen olan B.G.nin madencilerin yanında yer
alması eleştirmekte, maden arama çalışmalarında çevreye verilen zarara vurgu
yapılmaktadır. Habere konu edilen B.G.nin cevap ve
düzeltme metninin gazetede yayımlanması ile tartışma konusu olayların basında
tekrar yer almasına ve halkın olaylarla ilgili olarak daha fazla kaynaktan
bilgi edinmesine imkân sağladığı gözden uzak tutulmamalıdır. Ayrıca cevap ve
düzeltme metninin, olayların basında yer alan içeriğinde değişiklik yapmadığı
aksine basın ve yayın organlarının tekzibe konu haberini bir kez daha kamuoyuna
duyurma fırsatını sağladığı, böylece haberin asıl yayımlanma amacı olan çevre
duyarlılığının kamunun gündeminde kalmasına yardımcı olduğu dikkate
alınmalıdır.
40. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi kararlarında ortaya konulan
kriterler (İlhan Cihaner,
§§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66;
Nihat Özdemir, 2013/1997,
8/4/2015, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun,
§§ 44-52) esas alınarak kamusal tartışmaya sağladığı katkı, toplum menfaati,
kişilerin şeref ve itibarının korunma düzeyi ve basın organının ifade özgürlüğü
arasındaki menfaatler dengesinin, yerel Mahkeme kararında dikkate alınarak
değerlendirme yapılması ve tekzip talebi kabul edilerek cevap ve düzeltme
yayımlanmasına karar verilmesinde açık keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin takdirine müdahale
etmesi söz konusu olmayacaktır.
41. Açıklanan nedenlerle yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve
yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları
da dikkate alındığında Derece Mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.