TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SERHAT KANAŞ VE HALİL KANAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6650)
|
|
Karar Tarihi: 23/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucular
|
:
|
Serhat KANAŞ
ve Halil KANAŞ [bkz. ekli tablonun B satırı]
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Cemal İLGE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurular, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
bırakılma sonucu özel hayatın gizliliği ilkesi ve mülkiyet hakkının; terör
örgütü üyeleri tarafından amcalarının kaçırılıp öldürüldüğünün dikkate
alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların
reddedilmesi ve ret işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama
işlemlerinin adil olmaması, davaların makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle
adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 21/8/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek
bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca 30/9/2014
tarihinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölümler tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde, başvuruların
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Anayasa Mahkemesi tarafından 2013/6651 başvuru numaralı
dosyanın konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/6650 başvuru numaralı
dosya ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/6650 başvuru numaralı dosya
üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel başvuru dosyasının kapatılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Batman ili Kozluk ilçesi Yenidoğan
köyünde ikamet etmekte iken 1993 yılında meydana gelen terör olayları nedeniyle
köylerinden göç etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
8. Başvurucular, ekli tablonun C satırında belirtilen tarihlerde
5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. Ekli tablonun D satırında tarih ve sayıları belirtilen
Komisyon kararlarında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması
talebiyle yapılan başvurularda dosyalarda yer alan bilgi ve belgeler uyarınca
başvurucuların yaşadığı Kozluk ilçesi Yenidoğan
köyünün boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından
taleplerin reddine karar verilmiştir.
10. Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun E satırında
belirtilen tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli
tablonun F satırında tarihleri gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile "...aralarında davacınında
bulunduğu Yenidoğan köyü halkının bir kısmının,
ekonomik, sosyal, güvenlik nedenleriyle de olsa köyden göç etmelerinden dolayı
uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması diğer bir ifadeyle
anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve davacıya yönelik
bir terör tehdidi ve saldırısının bulunmaması nedenleriyle, uğranıldığı ileri
sürülen zararın, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına
hukuki olanak bulunmamaktadır." gerekçesine dayanılarak
davaların reddine karar verilmiştir.
11. Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun G satırında
gösterilen tarihlerde Danıştay Onbeşinci Dairesi
ilamları ile kararların usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen
temyiz nedenlerinin kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği
belirtilerek hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucular 21/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
13. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
14. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü
derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört
katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci
derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 23/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurular incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
16. Başvurucular; amcaları M.K.nın
terör örgütü üyeleri tarafından kaçırıldığını ve öldürüldüğünü, terör olayları
nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını, uğradıkları zararların
karşılanması amacıyla yaptıkları idari başvurudan ve ardından açtıkları
davadan, Yenidoğan köyünün tamamen boşalan yerleşim
yerlerinden biri olmadığı gerekçesiyle reddedildiği için bir sonuç
alamadıklarını oysa Kozluk ilçesi Yenidoğan köyü için
“terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı ve PKK-Kongra-Gel
terör örgütünün baskısı nedeniyle göç olaylarının yaşandığı”nın jandarma tarafından tutulan tutanakta
belirtildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen bilgi ve belgeler
değerlendirildiğinde zararlarının kanun kapsamında kaldığını, yerleşim
yerlerini rızaları dışında terk etmek zorunda kaldıklarını, mülkiyetlerinden
faydalanma haklarının engellendiğini, hukukun temel ilkeleri gereği kamu
hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişilerin uğradığı özel ve olağandışı
zararların idare tarafından karşılanması gerektiğini, başvurularının reddine
yönelik idari işlemin dosya kapsamına, “sosyal risk” kuramı ile 5233 sayılı Kanun’un ruhuna ve amacına aykırı
olduğunu, bu nedenle söz konusu idari işlemin iptalinin gerektiğini, Mahkeme
kararında Danıştayın “nesnel
güvenlik kaygısı” içtihatlarının
dikkate alındığını; okul, sağlık ocağı vb. yerlerin de güvenlik nedeniyle
kapalı kaldığı dikkate alındığında vatandaşın diğer vatandaşa örnek
gösterilmesinin hakkaniyete uygun olmadığını, Komisyonun kararında nüfus sayımına
ilişkin olarak 1990, 1997 ve 2000 yıllarına ait sayım sonuçlarına yer
verilirken göç etmesine rağmen nüfus kaydını naklettirmeyen kişiler nedeniyle
bu değerlendirmenin sakat ve eksik olduğunu, uğradıkları zararların
karşılanması amacıyla yaptıkları başvurulardan ve akabinde açtıkları davalardan
sonuç alamadıklarını ve başvurularının karara bağlanmasının yaklaşık yedi yıl
sürdüğünü belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet, adil yargılanma haklarının
ve özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde başvurucuların,
5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları
davaların reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 20., 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16) Başvurucular, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucunda köylerini terk etmeye mecbur kaldıklarını ve Mahkemece
5233 sayılı Kanun'un tazminata ilişkin hükümlerin yanlış değerlendirilmesi
neticesinde oluşan zararları için yeterli bir giderim imkânının kendilerine
tanınmadığını belirterek özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal iddiaları, hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının ihlali iddiasının incelenmesi sonucunda verilen
karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal iddiaları yönünden ayrıca
inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki
başlıklar altında incelenmiştir:
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
19. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun C satırı)ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun G satırı) arasında geçen ve ekli tablonun H satırında her bir
başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama sürelerinde,
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden,
başvurular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmadığından yargılama sürelerinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul sürede yargılanma
haklarına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Hakkaniyete Uygun
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları
başvurunun, terör örgütü mensuplarınca amcaları M.K.nın öldürülmesine dair özel durumları dikkate
alınmaksızın Mahkemece mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu ve
şahıslarına yönelik bir terör tehdidinin olmadığı şeklindeki nesnel ölçütten
hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan iddia, adil
yargılanma hakkı kapsamında yer alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
kapsamında incelenmiştir.
24. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas
yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013 § 26).
25. 5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik
ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi
istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları
zararların kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmiştir.
26. Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle
ekonomik ve sosyal nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların
yoğunluğu karşısında 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek
zararların tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi
zorunlu gözükmektedir. Bu kapsamda güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli
yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden
kişilere göre değişmemesi gereğinden, terör olayları nedeniyle toplumda oluşan
korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün olduğu
gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen bir
duygu olan güvenlik kaygısının “köyün
ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim
yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte dayandırılmasını zorunlu
görerek, güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim yerinin kısmen boşalmış
olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanağını
sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece oluşturulduğundan hareketle 5233
sayılı Kanun kapsamında maddi zararların idarece ödenmesine yasal olanak
bulunmadığı ilkesini benimsemişlerdir (Mesude
Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin,
§§ 84, 85).
27. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile
bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut
olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece
mahkemelerine ait olup 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen
hususlara ilişkin iddiaların maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması bağlamında kanun yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
varılmıştır (Sabri Çetin, §§
45-50; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/6/2011, § 88). Bu konudaki
takdir esasen Derece Mahkemelerine ait olmakla beraber derece mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda Anayasal bir temel hak veya
özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı bir
değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
28. Başvurucuların; amcaları M.K.nın terör örgütünce öldürüldüğü, bu nedenle
güvenlik kaygısıyla köylerini terk ettikleri, bu çerçevede oluşan zararlarının
5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri,
yerleşim yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki özel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan hükümler gözetildiğinde bireysel başvuruda bulunacakların
başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya
kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur
arasında şahsi ve özel bir bağın bulunması gerekir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95,
25/12/2012, § 21)
30. Aile bireylerinden birisi insan hakları ihlalinden dolayı
mağdur olduğunda başvurucunun maruz kaldığı sıkıntı, insan hakkı ihlalinin
mağduru olan kişinin akrabasında kaçınılmaz olarak meydana geldiği kabul edilen
duygusal çöküntüden daha farklı bir boyut ve karakter arz eden özel nedenlerin
varlığını gerektirir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Çakıcı/Türkiye, B. No: 23657/94, 8/7/1999,
§ 98; İpek/Türkiye, B. No:
25760/94, 17/2/2004, § 181).
31. Başvurucunun, yakınının mağduriyeti nedeniyle etkilenmiş ve
kendi hayat akışına yön vermiş olduğunun kabulü için yaşanan olay sonucunda
duyulan üzüntünün ötesinde yakınının başına gelen hadise sebebiyle başvurucuda
oluşan algı, bu algının meydana gelmesinde temel teşkil eden özel bağ ve
algının yoğunluğu hakkında açıklamada ve kanıtlamada bulunulması gerekmektedir
(Sahibe Çelik ve Necla Çelik, B.
No: 2013/4899, 20/1/2015, § 48).
32. Başvurucular, terör nedeniyle öldüğünü belirttikleri
amcaları hakkında herhangi bilgi veya belirtilen vakıaya ilişkin tutanaklar ile
soruşturma evrakı sunmamış, hısım olduklarını belirtmenin dışında başkaca bir
husus beyan etmemişlerdir.
33. Bu çerçevede başvurucuların amcalarının öldürülmesi
iddiaları hakkında başvurucuların anılan kişi ile aralarındaki akrabalık
ilişkisine değinmekle yetindikleri,aralarındaki
ilişkide şahsi ve özel bağ bulunduğuna dair herhangi bir bilgi veya belgesunmadıkları gibi herhangi bir beyanda da
bulunmadıkları, akrabalarının başına geldiği iddia edilen olay neticesinde
başvurucularda oluşan algı, bu algının oluşmasında temel teşkil eden özel
nedenler ve algının yoğunluğu konusunda başvurucuların yeterince açıklıkta
beyanlarının bulunmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucuların beyanına göre
amcaları M.K. 28/12/2002 tarihinde terör nedeniyle ölmüştür. Başvurucular ise
1993 tarihinde ikamet ettikleri köyden ayrıldıklarını belirtmişlerdir. Bu
tespitler karşısında başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilebilmesinin, yerleşim yerlerini terör eylemleri veya terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle terk edip etmedikleri
noktasında nesnel ölçütten farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesini
gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvuruların
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
35. Başvurucular ayrıca idarenin can ve mal güvenliğini sağlama
yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle köyden ayrıldıklarını, özel hayatın
gizliliği ilkesinin ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia
etmektedirler.
36. Başvuru formaları incelendiğinde başvurucuların mülkiyet
hakkının ve özel hayatı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürdükleri
bölümde, idari yargı makamlarının 5233 sayılı Kanun’un tazminat başvurusuna
ilişkin hükümlerini bu hükümlerin sözüne ve ruhuna aykırı değerlendirmeleri nedeniyle
söz konusu haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri görülmüştür.
37. Özel hayatın gizliliği ilkesinin ve mülkiyet haklarının
ihlal edildiği hususundaki iddiaların başvurucular tarafından yargılamanın
sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan
değerlendirmeler neticesinde başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma
fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânlarının elinden
alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama
faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine
uygun şekilde yerine getirildiği, başvurucuların ileri sürdüğü iddiaların ve
delillerin Derece Mahkemeleri tarafından değerlendirilerek karşılandığı tespit
edilmiş olduğundan özel hayatı koruma yükümlülüğünün ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, §
43, Mehmet Gürgen, § 42).
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
23/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
SIRA
|
|
1
|
2
|
A
|
Başvuru
Numarası
|
2013/6650
|
2013/6651
|
B
|
Başvurucu
ve
T.C.
Kimlik No
|
Serhat KANAŞ
|
Halil KANAŞ
|
C
|
Komisyona Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt
Numarası
|
20/10/2006
11. 217
|
20/10/2006
11. 216
|
D
|
Komisyon Karar Tarihi ve Numarası
|
3/1/2011
2011/2-101
|
3/1/2011
2011/2-100
|
E
|
Dava
Tarihi
|
20/4/2011
|
20/4/2011
|
F
|
Yerel Mahkeme
Karar Tarihi
|
15/12/2011
|
2/12/2011
|
G
|
Temyiz Yolu Karar Tarihi
|
18/4/2013
|
18/4/2013
|
H
|
İdari ve Yargısal
Süreçte Geçen Toplam Süre
|
6 yıl
5 ay
|
6 yıl
5 ay
|