TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSA DEMİRKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/6882)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
İsa DEMİRKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Kamer BEYAZTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 2007 yılında
katıldığı Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sonuç belgesindeki bilgi ve
puanların yeniden değerlendirilmesi yolunda yaptığı başvurunun reddine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/9/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 19/2/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 6/3/2014
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Adalet Bakanlığınca 1/4/2014 tarihli yazı ile benzer şikâyetlere ilişkin
başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, öğretmen
kadrolarına yapılacak atamalar için 30/6/2007-1/7/2007 tarihleri arasında
düzenlenen KPSS’ye katılmıştır.
8. Sınav sonuç belgesine göre
kendisinin tahmini olarak hesapladığı puandan daha düşük bir puan alan
başvurucu, 22/8/2007 tarihinde Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’ne (ÖSYM)
başvurarak sınav sonucunun yeniden değerlendirilmesi ve hatanın giderilmesi
talebinde bulunmuştur.
9. Başvurucunun anılan talebi,
herhangi bir hata olmadığı belirtilerek 11/9/2007 tarihli işlemle
reddedilmiştir.
10. Başvurucunun söz konusu
işlemin iptali istemiyle açtığı dava, Ankara 7. İdare Mahkemesinin 26/12/2008
tarih ve E.2007/1296, K.2008/2322 sayılı kararıyla, “ÖSYM tarafından yapılan sınav değerlendirme işlemine esas davacının
doldurduğu sınav cevap kağıdında işaretlenen soru cevaplarında bir hata
bulunmaması karşısında optik okuyucu ile yapılan değerlendirme sonucu tesis
edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı”
gerekçesiyle reddedilmiştir.
11. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 25/4/2012 tarih ve E.2009/4835,
K.2012/2599 sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
12/6/2013 tarih ve E.2012/9259, K.2013/5194 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Karar, başvurucu vekiline 13/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
12. 3/5/2002 tarih ve 24744
sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin
Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik hükümleri uyarınca hazırlanan 2007
Yılı KPSS Kılavuzu’nun 1.21 maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Sınav sonuçlarının incelenmesini isteyen adaylar, bu
sonuçların internet yoluyla açıklanmasından itibaren en geç 30 gün içinde
yazılı olarak ÖSYM’ye başvurabilirler. …”
13. Aynı Kılavuz’un 3.7.1
maddesi şöyledir:
“Sınavda yer alan test kendi içinde değerlendirmeye tabi
tutulacaktır. Her testte, örneğin Genel Yetenekte, doğru cevap sayısından
yanlış cevap sayısının dörtte biri çıkarılarak ham puanlar bulunacak, bu
puanların ortalama ve standart sapmaları kullanılarak standart puanlar
hesaplanacaktır.”
14. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kapsam ve nitelik” kenar başlıklı 1. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve
vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak
üzerinde yapılır.”
15. 2577 sayılı Kanun’un “Dilekçeler üzerine ilk inceleme”
kenar başlıklı 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Dilekçeler, Danıştayda daire
başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare
ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye
tarafından:
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir
işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
Yönlerinden sırasıyla incelenir.
(4) Dilekçeler bu yönlerden kanuna aykırı görülürse durum;
görevli daire veya mahkemeye bir rapor ile bildirilir. Tek hakimle çözümlenecek
dava dilekçeleri için rapor düzenlenmez ve 15 inci madde hükümleri ilgili hakim tarafından uygulanır. 3 üncü
fıkraya göre yapılacak inceleme ve bu fıkra ile 5 inci fıkraya göre yapılacak
işlemler dilekçenin alındığı tarihten itibaren en geç onbeş
gün içinde sonuçlandırılır.”
16. 2577 sayılı Kanun’un “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16.
maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Dava
dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma
davacıya tebliğ olunur.
(2) Davacının ikinci
dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ
edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında,
davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi
sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.
(3) Taraflar,
yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap
verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan
birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir
defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan
uzatma talepleri kabul edilmez.
…”
17. 2577 sayılı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi”
kenar başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay, bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda
belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar
Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu
itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak
suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde
bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri
sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.”
18. 2577 sayılı Kanun’un “Tebliğ işleri ve ücretler”
kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“Danıştay ile bölge
idare, idare ve vergi mahkemelerine ait her türlü tebliğ işleri, Tebligat
Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu suretle yapılacak tebliğlere ait ücretler
ilgililer tarafından peşin olarak ödenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 28/5/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/9/2013 tarih ve 2013/6882
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, öğretmen olma
amacıyla katıldığı sınavdan sonra cevap anahtarına göre yaptığı kişisel
hesaplaması ile ÖSYM tarafından gönderilen sınav sonucu arasında belirgin fark
olduğunu, sınav sonucunun hatalı olduğunu, ancak hatanın düzeltilmesi amacıyla
açtığı davanın reddedildiğini, mesleğine daha erken başlayamadığı için maddi ve
manevi zarara uğradığını ve davanın altı yıl gibi makul olmayan bir sürede
sonuçlandırıldığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a) Yargılamanın Adil Olmadığı İddiası
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
22. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
23. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
24. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular
açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Başvuru konusu olayda
başvurucu, sınav sonrası açıklanan cevap anahtarına göre kendi hesapladığı puan
ile internet sitesinde açıklanan sonuç arasında belirgin bir fark olduğunu, bu
derece (16 soru) yanılamayacağı için sınav sonucunun hatalı olarak ilan
edildiğinin kuşkusuz olduğunu, ancak açtığı davanın reddedilmesinin adil
olmadığını ileri sürmüş, yargılamanın adilliğine ilişkin başka bir şikâyette
bulunmamıştır İlk derece mahkemesi, ÖSYM tarafından yapılan sınav değerlendirme
işlemine esas davacının doldurduğu sınav cevap kâğıdında işaretlenen soru
cevaplarında bir hata bulunmaması karşısında optik okuyucu ile yapılan
değerlendirme sonucu tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvurucunun iddialarının yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
26. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve
usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel
başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için
başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe veya
bariz takdir hatasına ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair
bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın
içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır (B.
No:2013/2767, 2/10/2013, § 22).
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik veya bariz takdir hatası
da içermediği anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b) Davanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
28. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu 26/10/2007
tarihinde açmış olduğu davaya ilişkin yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
35. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
36. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde gözardı edilemeyeceğinden, yargılama
süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
37. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
38. Ancak belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın
gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 46).
39. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir Başvuruya konu
davanın, başvurucunun, kamu hizmetine girme amacıyla girdiği sınavın idare
tarafından hatalı değerlendirildiğinden bahisle yeniden değerlendirme yapılarak
sınav sonucunun düzeltilmesi istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu
görülmekle, bu sorunun çözümüne yönelik olan ve 2577 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğu açıktır.
41. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 26/10/2007 tarihidir. Sürenin
bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın
sona erme tarihidir. Somut başvuru açısından bu tarihin, karar düzeltme
talebinin Danıştay 12. Dairesince reddedildiği 12/6/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır
42. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
43. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinden, başvurucunun 2007 yılında katıldığı kamu personeli
seçme sınav sonucunun kendi hesapladığı sonuçtan farklı olması nedeniyle
yeniden değerlendirme yapılarak hatanın düzeltilmesi yolunda yaptığı başvurunun
reddi üzerine bu işlemin iptali istemiyle ÖSYM Başkanlığına karşı 26/10/2007
tarihinde Ankara 7. İdare Mahkemesinde dava açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece
31/10/2007 tarihinde dosyanın ilk incelemesinin yapıldığı, bu hususta her hangi bir sorun görülmeyerek dava dilekçesinin davalı
idareye tebliğine karar verildiği ve 15/11/2007 tarihinde tebliğin
gerçekleştirildiği, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevapların süresine riayet
edilerek 25/2/2008 tarihi itibarıyla dosyanın tekemmülünün sağlandığı ve
26/12/2008 tarihinde ilk derece Mahkemesince dosyanın karara bağlandığı
anlaşılmaktadır.
44. Başvurucu tarafından
27/4/2009 tarihinde kararın temyiz edilmesi üzerine ilk derece Mahkemesince
süresinde temyiz ilk inceleme tutanağı düzenlenerek ve tekemmülü sağlanarak
temyiz incelemesi için 10/6/2009 tarihinde Danıştay’a gönderilen ve 15/6/2009
tarihinde temyiz merciinde kayda alındığı anlaşılan dosyaya ilişkin olarak
yaklaşık iki yıl on ay sonra 25/4/2012 tarihinde Danıştay 12. Dairesince onama
kararı verilmiştir. Kararın 12/6/2012 tarihinde başvurucuya tebliği üzerine
başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebinin 25/7/2012 tarihinde
Mahkemece Danıştay Başkanlığına gönderildiği, 8/8/2012 tarihinde kayda alınan
dosya hakkında yaklaşık on ay sonra 12/6/2013 tarihinde Danıştay 12. Dairesince
karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
45. Bu kararla birlikte
neticelenen yargılama faaliyetinin toplam beş yıl yedi ay on altı gün sürdüğü
anlaşılmaktadır.
46. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, ilk derece mahkemesince, taraflarca verilen dava ve temyiz
dilekçeleri üzerine 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesinde öngörülen süre
içerisinde ilk inceleme tutanaklarının tanzim edildiği, cevap, cevaba cevap ve
ikinci cevap aşamalarının sürelerine uygun şekilde tamamlandığı ve dosyanın
tekemmülünün sağlandığı, diğer taraftan, 2577 sayılı Kanun’un 20. maddesinde
öngörülen düzenleyici sürenin dört ay kadar aşılarak tekemmül tarihinden
itibaren yaklaşık on ay sonra dosyanın karara bağlandığı görülmekle birlikte
yargılamanın bir yıl iki aylık bir sürede sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.
47. Kanun yolu incelemesinde yer
alan süreçlerin değerlendirilmesinde, kararın temyiz edilmesi üzerine, temyiz
merciinde kayda alınma tarihi nazara alındığında yaklaşık iki yıl on ay sonra
onama kararı verildiği, bu karara yapılan düzeltme talebinin de yaklaşık on
ayda sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle kanun yolu merciinde geçen
yargılama süresinin, 2577 sayılı Kanun’un 20. maddesinde öngörülen, Danıştay,
bölge idare, idare ve vergi mahkemelerindeki dosyaların, 2577 sayılı Kanun ve
diğer kanunlarda belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için
Başkanlar Kurulunca; diğer mahkemeler için Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca konu itibarıyla tespit edilip Resmî Gazete'de
ilan edilecek öncelikli işler göz önünde bulundurulmak suretiyle geliş
tarihlerine göre inceleneceği ve tekemmül ettikleri sıra dâhilinde bir karara
bağlanacağı, bunların dışında kalan dosyaların ise tekemmül ettikleri sıraya
göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılacağı
hükmüne rağmen, uzun bir yargılama süresini kapsadığı anlaşılmaktadır.
48. Yargılama sürecinin
uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle
sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden
kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de
ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi,
hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 44).
49. Bu kapsamda, yargı
sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar,
hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine
gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel
sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin
aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B.
No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).
50. Başvuru konusu yargılama
süreci değerlendirildiğinde, İlk Derece Mahkemesince dosyanın karara bağlanma
sürecinde gecikme yaşandığı, kanun yolu incelemesinde de benzer şekilde kararın
alınması noktasında aksamalar olduğu tespit edilmekle beraber, yukarıda yer
verilen tespitler ışığında, özellikle yargı sisteminin yapısından kaynaklanan
iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama
süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince, yargılama
sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama
yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine
getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından, hukuk sisteminde var
olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin yargılama faaliyetinin
makul sürede gerçekleştirilmemesini izah edemeyeceği açıktır.
51. Başvurucunun tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
52. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu uyuşmazlık, başvurucunun katıldığı KPSS sınavı
sonucunun hatalı olduğundan bahisle sınav kâğıdının yeniden değerlendirilmesi
talebinin reddi işleminin iptali istemine ilişkin olup, Mahkeme kararında da
belirtildiği üzere keşif ve bilirkişi incelemesi ya da maddi gerçeğin ortaya
çıkartılması için gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek üzere ayrıca resen
araştırma yapılmasını gerektirmeyen ve davada yer alan kişi sayısı da minimum
düzeyde olan başvuruya konu yargılamanın karmaşık olmadığı açıktır. Öte yandan
başvuruya konu sınav sonucunda alınan puanın bir mesleğe atanıp atanmamayı
belirlediği göz önüne alındığında davanın başvurucu açısından taşıdığı önem de
yadsınamaz. Buna göre davaya bütün olarak bakıldığında beş yıl yedi ay on altı
günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
54. Başvurucu, başvuruya konu
sınav sonucu neticesinde öğretmenlik mesleğine erken başlayamaması ve
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle maruz kaldığı
zararların karşılığı olarak 50.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
55. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber tespit edilen ihlalle iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin beş yıl yedi ay on altı günlük yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucunun yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
takdiren 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 4.150,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
28/5/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.