TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER YILAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7164)
Karar Tarihi: 22/6/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Ömer YILAN
Vekili
Av. Sinan AKLAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 30/11/2011 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 11/9/2013 tarihinde Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 10/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, iş akdinin feshi üzerine 30/11/2011 tarihinde, işe iade istemiyle dava açmıştır.
6. Antalya 2. İş Mahkemesi, 22/11/2012 tarihli ve E.2011/622, K.2012/557 sayılı kararıyla davanın reddine hükmetmiştir.
7. Başvurucunun temyiz istemi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 28/2/2013 tarihli ve E.2013/1899, K.2013/1903 sayılı ilâmıyla, fesih işleminin geçerli nedene dayanmadığı gerekçesi ile davanın reddi yönündeki kararın bozularak ortadan kaldırılmasına, feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
8. Anılan karar 12/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu, 11/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası (bkz. B. No: 2014/1981, 18/9/2014, §§ 17–22).
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/9/2013 tarih ve 2013/7164 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
12. Başvurucu, 30/11/2011 tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede sonuçlanmadığını, yargılamanın yasal sürenin üstünde bir sürede tamamlanması nedeniyle anılan döneme ilişkin kazançlarından yoksun kaldığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
13. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
14. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
15. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
16. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 30/11/2011 tarihidir.
18. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut olayda yargılamanın sona erdiği tarihin, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin, davanın reddi yönündeki İlk Derece Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar verdiği 28/2/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
19. Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
20. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
21. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin İş Mahkemesi önünde görüldüğü anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 10).
22. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin yargılama sürelerine riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme, davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak, bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır (B. No: 2014/1512, 30/6/2014, § 48).
23. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde; davanın, iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam bir yıl üç ay sonunda karara bağlandığı anlaşılmaktadır.
24. Yargılama süresinin bütünü dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay önündeki yargılama sürecinde başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle, başvuruya konu yargılamanın makul süreyi aşmadığı ve başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.