logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şerban Şahin [2.B.], B. No: 2013/7223, 26/6/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞERBAN ŞAHİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7223)

 

Karar Tarihi: 26/6/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Elif KARAKAŞ

Başvurucu

:

Şerban ŞAHİN

Vekili

:

Av. Sadife KARATAŞ KURAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucu kullanılamayacak şekilde ağır hasar alan konutunun yetkililerce yıkılması sonucu uğradığı zararın tazmini için açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve lehine hükmedilen tazminat miktarının azlığı nedeniyle Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, başvurucu vekili tarafından 16/9/2013 tarihinde İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 13/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 25/2/2014 tarihli yazı ile başvurucunun şikâyetlerinin “yargılama süresi” ile “delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması ve derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmaması”na ilişkin olduğu belirtilerek söz konusu şikâyetlere benzer nitelikteki başka başvurular için daha önce sundukları görüşlere atıfla ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucunun Kocaeli ilinde malik bulunduğu konutu, 17/8/1999 yılında meydana gelen deprem nedeniyle kullanılamayacak düzeyde ağır hasar almış ve 2000 yılının temmuz ayında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yıkılmıştır.

8. Başvurucu, oluşan zararının tazmini amacıyla 8/5/2000 tarihinde Karamürsel Belediye Başkanlığına, 22/5/2000 tarihinde ise Başbakanlık ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığına başvurmuş, ancak olumlu yanıt alamamıştır.

9. Başvurucunun, idarenin hizmet kusuru nedeniyle oluştuğunu ileri sürdüğü 25.000,00 TL. maddi zararın tazmini istemiyle Başbakanlık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Karamürsel Belediye Başkanlığı aleyhine açtığı tam yargı davası, Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 20/3/2002 tarih ve E.2000/2316, K.2002/288 sayılı kararıyla süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir.

10. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 6. Dairesinin 14/4/2004 tarih ve E.2003/138, K.2004/2214 sayılı kararıyla davanın süresinde olduğu gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına karşı davalı idarelerce yapılan karar düzeltme talebi aynı Dairenin 10/6/2005 tarih ve E.2004/7993, K.2005/3437 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

11. Bozma kararı üzerine dosyayı yeniden inceleyen Sakarya 1. İdare Mahkemesi, 20/12/2005 tarih ve E.2005/4004, K.2005/3550 sayılı kararıyla Kocaeli ilinde idare mahkemesi kurulduğunu ve bu mahkemenin 14/7/2003 tarihinde fiilen faaliyete geçtiğini belirterek davanın yetki yönünden reddine ve dava dosyasının Kocaeli İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

12. Kocaeli İdare Mahkemesi 30/5/2008 tarih ve E.2006/1086, K.2008/742 sayılı kararıyla bozma kararına uyarak, davalı Karamürsel Belediye Başkanlığının dava konusu yapının yıkılmasında %100 kusurlu bulunduğu, diğer idarelerin kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle bilirkişi raporunda yapı maliyeti olarak belirlenen 5.649,35 TL’nin idareye başvurunun yapıldığı 8/5/2000 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı Belediye Başkanlığı tarafından davacıya ödenmesine, diğer davalılar ve fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi yönünden ise davanın reddine karar vermiştir.

13. Kocaeli İdare Mahkemesinin bu kararı Danıştay 6. Dairesinin 23/5/2012 tarih ve E.2012/521, K.2012/2699 sayılı kararıyla yargılama giderlerine ilişkin kısmı hariç onanmış ve başvurucunun esas yönünden karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 24/6/2013 tarih ve E.2013/1672, K.2013/4457 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

14. Karar, başvurucu vekiline 15/8/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu, 16/9/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”

17. 15/5/1959 tarih ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 2. maddesi şöyledir:

“Su baskınına uğramış veya uğrayabilir bölgeler, İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine Devlet Su İşlerinin bağlı bulunduğu Bakanlıkça; yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düşmesi ve çığ gibi afetlere uğramış veya uğrayabilir bölgeler ise, İmar ve İskan Bakanlığınca tespit ve bunlardan şehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya krokilere işlenmek suretiyle, afete maruz bölge olarak İmar ve İskan Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılır ve bu suretle tespit olunan sınırlar, İmar ve İskan Bakanlığının isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur.

 Mahalli şart ve özellikler dolayısıyla yangın afetine uğraması muhtemel olan sahalar, şehir ve kasabalarda belediye meclisleri, köylerde ihtiyar heyetleri tarafından tespit ve kaymakamların mütalaası alındıktan sonra valilerin tasvibi üzerine ilgili bölgelerde ilan olunur.”

18. 7269 sayılı Kanun’un 3. maddesi şöyledir:

İkinci maddeye göre ilan edilen afet bölgelerinde yeniden yapılacak, değiştirilecek, büyütülecek veya esaslı tamir görecek resmi ve özel bütün yapıların tabi olacağı teknik şartlar, Bayındırlık Bakanlığının mütalaası da alınarak İmar ve İskan Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle tespit olunur.

Belediye hudutları ve varsa mücavir sahalar dahilinde ilgili belediyeler, bunun dışında kalan yerlerde vali ve kaymakamlar bu yönetmelik esaslarının uygulanmasını sağlamakla yükümlüdürler.

Yönetmelik esaslarına aykırı olan yapılar hakkında; yukarda belirtilen merciler tarafından sahiplerine tebligat yapılarak, en çok 3 aylık süre içinde hatanın ve tehlikeli durumun giderilmesi bildirilir.

Verilen süre içinde sahiplerince ıslah edilmeyen bina veya bina kısımları belediye hudutları ve mücavir saha dahilinde belediye encümenlerince diğer yerlerde ise il veya ilçe idare kurullarınca, yıkma parası yıkıntı malzemesinden karşılanmak, yetmemesi halinde kalan kısmı afetler fonundan tamamlanmak üzere yıktırılır.

 İmar ve İskan Bakanlığı bu konuda gerekli kontrol ve denetime yetkilidir.

Yer kayması, kaya düşmesi, çığ gibi afetlere uğrayabilecek meskun yerlerde alınacak önleyici tedbirler İmar ve İskan Bakanlığınca, su baskınına uğrayabilecek yerlerde ise, Devlet Su İşlerinin bağlı bulunduğu bakanlıkça alınır. Bu işlere ilişkin ödenek, tedbirleri almakla görevli bakanlıkça karşılanır.”

19. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kapsam ve nitelik” kenar başlıklı 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.”

20. 2577 sayılı Kanun’un “Dosyaların incelenmesi” kenar başlıklı 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Danıştay, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde dosyalar, bu Kanun ve diğer kanunlarda belirtilen öncelik veya ivedilik durumları ile Danıştay için Başkanlar Kurulunca; diğer mahkemeler için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca konu itibariyle tespit edilip Resmi Gazete'de ilan edilecek öncelikli işler gözönünde bulundurulmak suretiyle geliş tarihlerine göre incelenir ve tekemmül ettikleri sıra dahilinde bir karara bağlanır. Bunların dışında kalan dosyalar ise tekemmül ettikleri sıraya göre ve tekemmül tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/9/2013 tarih ve 2013/7223 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, itirazlarına rağmen hatalı bilirkişi raporunun karara esas alınarak uğranılan zarardan çok daha az bir tazminata hükmedildiğini, dosyanın eksik ve hatalı değerlendirildiğini, gerçek rayiç değer tespiti yapılmadığını, yargılamanın 13 yıl gibi makul olmayan bir sürede sonuçlandırıldığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 150.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Başvurucunun şikâyetleri mülkiyet hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik olduğundan bu şikâyetlerin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası

24. Başvurucu, idarenin kusuruna bağlı olarak depremde hasar gören ve yıkılan apartman dairesi sebebiyle Mahkemece ödenmesine hükmedilen tazminatın uğradığı zararı karşılamaktan çok uzak olduğunu, Mahkemenin yapı maliyet değerini esas alan bilirkişi raporuna göre karar verdiğini, evin değerinin gerçek duruma uygun hesaplanmadığını, bilirkişilerin hatalı ve eksik değerlendirmede bulunduğunu, konutun net kullanım alanının ortak alanlar dahil olmadan 145 metrekare iken bilirkişi raporunda 96 metrekare olarak değerlendirildiğini, evinin 2000 yılında yıkıldığı halde 1999 yılının birim fiyatlarına göre hesaplama yapıldığını belirterek Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Başvuruya konu dava, başvurucunun depremde hasar gören evinin yıkılması nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararının tazminine ilişkindir. Başvurucu, söz konusu zararının olması gerekenden düşük tespit edildiğini, Mahkemece daha fazla tazminata hükmedilmesi gerektiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucunun bu iddiası, açtığı tam yargı davasında talep ettiği meblağın Mahkemece reddedilen kısmına yöneliktir. Ancak, mülkiyet hakkı halihazırda mevcut bulunan mal ve mülklere uygulanmakta olup “mal ve mülk elde etme hakkı” güvence altına almamaktadır. Bu çerçevede, kesinleşmiş mahkeme kararı ile tanınması gibi yeterli bir dayanağı bulunmayan “alacak iddiası” da mülkiyet hakkının sunduğu güvencelerden yararlanamaz (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Pravednaya/Rusya, B. No: 69529/01, 18/11/2004, §§ 37-39).

26. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, bu mülkte gelecekteki değer artışını da içerecek şekilde mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'da yer alan ve korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Gelecekte elde edilecek bir kazanç kazanılmadığı veya bu kazanca yönelik icrası mümkün bir iddia mevcut olmadığı sürece bir mülk olarak değerlendirilemez (B. No:2013/1205, 17/9/2013, § 36).

27. Dolayısıyla başvurucunun açtığı tam yargı davasında hükmedilecek karara bağlı olan ve ancak bu davanın kendisi yönünden olumlu sonuçlanması halinde ileri sürülebilmesi mümkün olan mülkiyet hakkı iddiasının, özünde mahkeme kararının sonucuna ilişkin olup adil yargılanma hakkı şikâyetine bağlı bir şikâyet olduğu anlaşılmaktadır.

28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

29. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (B. No:2012/1056, 16/4/2013, § 34).

30. Bahsedilen kurallar uyarınca, derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış olayların sübutu, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar da bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No:2012/1027, 12/2/2013, § 26).

31. Başvuruya konu davada İdare Mahkemesi, depremde hasar görmesi sonucu başvurucuya ait evin yıkılmasında davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı ve gerçekleşen zararın tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiş, alanında uzman ve tarafların herhangi bir itirazda bulunmadığı üç bilirkişi tarafından yapılan incelemede zemin açısından riskli bölgeleri yerleşime açarak herhangi bir özel önlem tarif etmeksizin kentin gelişme alanlarını beş kat imar hakkı ile donatması nedeniyle temel planlama ilkeleri açısından son derece hatalı bir girişimde bulunduğu belirtilen davalı Karamürsel Belediyesi tam kusurlu olarak değerlendirilmiştir. Başvurucunun maddi zararı hesaplanırken başvurucunun konutuna ait yapı kullanma izin belgesinde belirtilen mesken alanı esas alınmış ve başvurucunun oturulamaz derecede hasarlı olan konutu nedeniyle uğradığı zarar, depremin meydana geldiği 1999 yılı esas alınarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca her yıl Resmi Gazete’de yayımlanarak ilan edilen Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetine göre hesaplanmıştır.

32. Başvuru konusu olayda başvurucunun maddi zararının tespiti, bu tespitte kullanılan yöntem ve zararın doğduğu tarihin belirlenmesi gibi hususlar kanunun öngördüğü usuller çerçevesinde hâkimin takdir yetkisi içindedir. Derece mahkemelerinin kararlarında açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No:2013/1205, 17/9/2013, § 42).

33. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun deprem nedeniyle uğradığı zararların tazmini istemiyle açtığı davayla ilgili olarak mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açık bir keyfilik veya bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Davanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası

34. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

35. Başvurucu 6/9/2000 tarihinde açmış olduğu davaya ilişkin yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

36. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

37. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

38. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

39. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

40. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

41. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

42. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

43. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

44. Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).

45. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

46. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir Başvuruya konu davanın, başvurucunun, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen depremde hasar gören ve yıkılan konutu nedeniyle uğradığı maddi zararın tazmini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, bu sorunun çözümüne yönelik olan ve 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur.

47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir (B. No:2012/1198, 7/1/2013, § 45). Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucunun, deprem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın giderilmesi amacıyla idareye başvurduğu 8/5/2000 tarihidir.

48. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).

49. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup, bu tarih mevcut başvuru açısından Danıştay 6. Dairesinin E.2013/1672, K.2013/4457 sayılı karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararının tarihi olan 24/6/2013 tarihidir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 52).

50. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden, başvurucunun deprem nedeniyle hasar gören konutunun yıkılması sonucu meydana gelen zararının karşılanması amacıyla ilgili idarelere yaptığı başvurunun reddi üzerine 25.000,00 TL maddi zararın tazmini istemiyle Başbakanlık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Karamürsel Belediye Başkanlığına karşı 6/9/2000 tarihinde Sakarya 1. İdare Mahkemesinde dava açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece süresinde yapılan ilk incelemenin ardından başvurucunun adli yardım talebi kabul edilerek dosyanın tekemmülü için tebligat işlemlerinin başlatıldığı, dosyanın Ocak 2001’de tekemmül ettiği ve 20/3/2002 tarihinde davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, kararın 9/9/2002 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği, başvurucunun temyiz talebi üzerine Danıştay’a gönderilen ve 4/1/2003 tarihinde temyiz merciinde kayda alındığı anlaşılan dosyaya ilişkin olarak 4/7/2003 tarihinde afet dosyaları ile ilgili Daireler arasındaki görev uyuşmazlığı giderildikten sonra bakılmak üzere dosyanın iadesine karar verildiği, 15/10/2003 tarihinde yeniden aynı kararın verildiği, 12/4/2004 tarihinde dosyanın 11. Daire ile müşterek görüşülmesine karar verilerek yaklaşık bir yıl üç ay sonra 14/4/2004 tarihinde Danıştay 6. ve 11. Dairelerinin müşterek heyetince derece mahkemesinin kararının davanın süresinde açıldığı gerekçesiyle bozulduğu, davalı idareler tarafından yapılan karar düzeltme talebi üzerine Mahkemece Danıştay Başkanlığına gönderilen ve 20/12/2004 tarihinde kayda alınan dosya hakkında yaklaşık beş ay yirmi gün sonra 10/6/2005 tarihinde Danıştay 6. Dairesince karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği, ilk derece mahkemesine gönderilen dosya hakkında Sakarya 1. İdare Mahkemesi tarafından 20/12/2005 tarihli kararla yetkili mahkemenin yeni kurulan Kocaeli İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle davanın yetki yönünden reddine karar verildiği ve 24/2/2006 tarihinde dosyanın anılan mahkemeye gönderildiği, Kocaeli İdare Mahkemesince 30/11/2006 tarihli kararla bozma kararına uyularak başvurucu ve davalı idarelerden davanın esasına ilişkin bilgi ve belge istenilmesine ilişkin ara kararı verildiği, gelen cevapların ardından 20/6/2007 tarihinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilerek 8/8/2007 tarihinde dosyanın bilirkişi incelemesi için İzmir İdare Mahkemesine gönderildiği, İzmir 3. İdare Mahkemesince 10/10/2007 tarihinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ve naip üye atanmasına karar verildiği, 18/12/2007 tarihinde bilirkişilere teslim edilen dosyaya ilişkin raporun 2/1/2008 tarihinde mahkemeye sunulduğu ve 25/1/2008 tarihinde dosyanın Kocaeli İdare Mahkemesine gönderildiği, raporun taraflara tebliğinin ve tarafların rapora itiraz dilekçelerinin mahkemeye sunulmasının ardından 30/5/2008 tarihli kararla ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verildiği, Karamürsel Belediye Başkanlığı ve başvurucu tarafından temyiz edilen ve 30/10/2008 tarihinde Danıştay kaydına girdiği anlaşılan dosyaya ilişkin olarak yaklaşık üç buçuk yıl sonra 23/5/2012 tarihinde Danıştay 6. Dairesince kararın yargılama giderlerine ilişkin kısmı dışında onanmasına karar verildiği, bu karara karşı taraflarca karar düzeltme isteminde bulunulduğu, dosyanın tekemmülünün sağlanmasının ardından Danıştay’a gönderilen ve 11/3/2013 tarihinde Danıştay kaydına giren dosyada yaklaşık üç ay sonra karar düzeltme talebinin yargılama giderlerinin nispi harca ilişkin kısmının Belediye Başkanlığı dışındaki diğer idarelere de yükletilmesi yönünden kabul edildiği, diğer kısımlar yönünden ise reddedildiği, bu tarih itibarıyla davanın başvurucu açısından kesinleştiği anlaşılmaktadır.

51. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, 8/5/2000 tarihinde yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 6/9/2000 tarihinde Sakarya İdare Mahkemesinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair kararın Danıştay tarafından bozulması ve karar düzeltme talebinin de reddedilmesi üzerine 31/8/2005 tarihinde dava dosyasının yeniden Mahkeme kaydına girdiği, 20/12/2005 tarihinde dosyanın yetkili Kocaeli İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, anılan Mahkemece 30/11/2006 tarihinde esastan incelemeye geçildiği ve uyuşmazlığın çözümü için tarafların sorumluluklarına ilişkin bilgi ve belgelerin istendiği, 20/6/2007 tarihli ara kararı üzerine yaptırılan bilirkişi incelemesinden sonra 30/5/2008 tarihinde esastan karar verildiği anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın başladığı 8/5/2000 tarihinden itibaren yaklaşık sekiz yıl sonra dava hakkında ilk derece Mahkemesince esastan karar verildiği görülmektedir.

52. Kanun yolu incelemesinde yer alan süreçlerin değerlendirilmesinde, ilk derece Mahkemesinin davanın süresinde açılmadığına dair kararının temyiz edilmesi üzerine, temyiz mercii tarafından yaklaşık bir yıl üç ay sonra, davanın süresinde açıldığı gerekçesiyle bozma kararı tesis edildiği, bu karara yapılan düzeltme talebinin de yaklaşık beş ay yirmi gün sonra sonuçlandırıldığı, İlk Derece Mahkemesince verilen esasa ilişkin kararın tekrar temyiz edilmesi üzerine üç yıl yedi ay sonra kısmen onama, kısmen bozma kararının verildiği, bu karara karşı yapılan karar düzeltme taleplerinin ise yaklaşık üç ay sonra sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.

53. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).

54. Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).

55. Başvuru konusu yargılama süreci değerlendirildiğinde, ilk derece Mahkemesince ilk inceleme aşamasından itibaren davanın her aşamasında resen gözetilmesi gereken süre aşımına ilişkin kararın verilmesi noktasında, usule ilişkin bu karar sonucu davanın esastan görüşülmeye geçilmesinde ve tebligat işlemlerinin başlatılmasında gecikmelerin yaşandığı, kanun yolu incelemesinde de benzer şekilde kararın alınması noktasında aksamalar olduğu tespit edilmekle beraber, yukarıda yer verilen tespitler ışığında, özellikle yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından, hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamaz.

56. Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.

57. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu uyuşmazlığın başvurucunun deprem nedeniyle hasar gören konutunun yıkılması sonucu meydana gelen zararının tazminine yönelik olması, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi icrası gereken usul işlemlerinin niteliği ve taraf sayısının çokluğu başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında ve davanın başvurucu açısından taşıdığı önem göz önünde bulundurulduğunda davanın süresinde açıldığının ortaya konulmasının yaklaşık beş yıl sürmesi ve toplamda on üç yıl bir ay on altı gün süren yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğunu ortaya koymaktadır.

58. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

59. Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle maruz kaldığı zararlar karşılığında 150.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

60. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

61. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir

62. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık on üç yıl bir aylık yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren 13.300,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

63. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya 13.300,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

26/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Şerban Şahin [2.B.], B. No: 2013/7223, 26/6/2014, § …)
   
Başvuru Adı ŞERBAN ŞAHİN
Başvuru No 2013/7223
Başvuru Tarihi 16/9/2013
Karar Tarihi 26/6/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucu kullanılamayacak şekilde ağır hasar alan konutunun yetkililerce yıkılması sonucu uğradığı zararın tazmini için açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve lehine hükmedilen tazminat miktarının azlığı nedeniyle Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 125
Kanun 7269 Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun 2
3
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 1
20
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi