TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HURİYE KAVAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7284)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Huriye KAVAK
|
|
|
2. Remziye KAVAK
|
|
|
3. Mehmet Ensari KAVAK
|
|
|
4. Selda KAVAK
|
|
|
5. Emine TAŞKIN
|
|
|
6. Doğan SABAH
|
|
|
7. Bekir KAVAK
|
|
|
8. Semira KAVAK
|
|
|
9. Selahattin KAVAK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Yılmaz FİDAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 30/6/1988
tarihinde Maliye Hazinesi tarafından Savur Asliye Hukuk Mahkemesinde
aleyhlerine açılan ve Savur Kadastro Mahkemesine devredilen tespite itiraz
davasında yargılamanın halen devam ettiğini belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep
etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/9/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 12/12/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
11/2/2014 tarihli görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş olup, başvurucular
vekili 18/3/2014 tarihli dilekçesinde, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirtmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Savur ilçesi Kocahöyük
köyü 122 ada 1 parsel numaralı taşınmaz, 18/8/1989 tarihinde yapılan kadastro
çalışması sonunda, Maliye Hazinesi ve Doğan Sabah'ın itirazları da dikkate
alınarak, malik hanesi boş bırakılmak suretiyle mülkiyetin tespiti amacıyla
Savur Kadastro Mahkemesine gönderilmiş, yargılama tespite itiraz davası olarak
Mahkemenin E.1989/5 sayılı dava dosyasında başlamıştır.
8. Maliye Hazinesi, başvurucular ile murisleri aleyhine Savur
Asliye Hukuk Mahkemesinde 30/6/1988 tarihinde açtığı meni müdahale davası
sonunda, 19/10/1989 tarih ve E.1988/59, K.1989/122 sayılı kararla, men'i müdahale istenen taşınmaz hakkında kadastro tutanağı
düzenlenip malik hanesinin boş bırakıldığı, tespit tutanağının Kadastro
Müdürlüğünce Savur Kadastro Mahkemesine gönderildiği gerekçesiyle 3402 sayılı
Kadastro Kanunu'nun 27. maddesi gereği dava dosyasının Savur Kadastro
Mahkemesine devrine karar verilmiş, Mahkemenin E.1989/5 sayılı dava dosyasıyla
birleştirilerek yargılamaya devam edilmiştir.
9. Mahkemece, Maliye Hazinesi ve Doğan Sabah tarafından bir
kısım başvurucular aleyhine açılan dava sonunda, 22/6/2006 tarih ve E.1989/5,
K.2006/4 sayılı kararla, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan
yerlerden olmadığı ve davalıların zilyetliğinde bulunduğu gerekçesiyle davanın
reddine, taşınmazın davalılar adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar
verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 7/7/2011 tarih
ve E.2011/4796, K.2011/4144 sayılı ilamıyla hüküm bozulmuştur.
11. Mahkemece, bozma kararına uyulmuş olup, yargılama Savur
Kadastro Mahkemesinin E.2012/20 sayılı dava dosyasında devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
13. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Mahalli mahkemelerde görülmekte olan
davaların devri ve eksik idari işler hakkında yapılacak işlem” kenar başlıklı 27.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mahalli hukuk mahkemelerinde görülmekte olan kadastro ile ilgili ve
henüz kesinleşmemiş bulunan taşınmaz mala ilişkin davalar hakkında o taşınmaz
mal için kadastro tutanağı düzenlendiği tarihte bu mahkemelerin görevi sona
erer ve davalara ait dosyalar mahkemesine resen devrolunur”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve ilamların
infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 27/9/2013 tarih ve 2013/7284 numaralı başvuruları incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
21. Başvurucular, 30/6/1988 tarihinde Savur Asliye Hukuk
Mahkemesine aleyhlerine açılan men'i müdahale
davasının 19/10/1989 tarihinde Savur Kadastro Mahkemesine devredildiğini, aynı
taşınmaza ilişkin olarak kadastro tespiti sırasında yapılan itiraz üzerine
tespit tutanağının malik hanesi boş bırakılarak Savur Kadastro Mahkemesine
gönderildiğini, Mahkemece tespite itiraz davası olarak yargılamaya devam
edildiğini, taşınmazı 24 yıldan fazla süredir kullanamadıklarını, yargılamanın
uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Başvuru evrakı kapsamından açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucular, 30/6/1988 tarihinde Savur Asliye Hukuk
Mahkemesinde aleyhlerine açılan men'i müdahale
davasının, Savur Kadastro Mahkemesinde devam ettiğini, yargılamanın makul
sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
24. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilerek,
mülkiyet hakkının ihlali iddialarının, başvurucuların ihtilaf konusu
taşınmazlar üzerinde henüz mülkiyet haklarının bulunmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesi
gerektiği bildirilmiştir.
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü
Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
26. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
27. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, taşınmaz hakkında Savur Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve Savur
Kadastro Mahkemesine devredilerek kadastro tespitine itiraz davası olarak
görülen dava dosyasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
28. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından ayrıca
değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
29. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
30. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
31. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
32. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuruda,
başvurucu Doğan Sabah açısından 31/8/1989 tarihi, diğer başvurucular açısından
30/6/1988 tarihidir.
33. Başvuruya konu dava, bir kısım başvurucuların miras
bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup, bu
yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin
başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda
muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No:
2013/1115, 5/12/2013, § 51).
34. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
35. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 52).
36. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun, Kızıltepe ilçesindeki taşınmaza müdahalenin men'i ile kadastro tespitine itiraz ve taşınmazın tapuya
tescili istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
37. Maliye Hazinesi tarafından bir kısım başvurucular ve
murisleri aleyhine 30/6/1988 tarihinde Savur Asliye Hukuk Mahkemesinde men'i müdahale davası açılmıştır. Anılan taşınmazın
bulunduğu yerde yapılan kadastro çalışması sırasında taşınmaz hakkında Savur
Asliye Hukuk Mahkemesinde dava bulunduğu ve tespite itiraz edildiği için
Kadastro Müdürlüğünce taşınmazın kadastro tespit tutanağının malik hanesi boş
bırakılarak Savur Kadastro Mahkemesine gönderilmiş, anılan Mahkemede tespite
itiraz davası olarak yargılamaya başlanılmıştır. Savur Asliye Hukuk
Mahkemesince, 19/10/1989 tarihinde Maliye Hazinesi tarafından başvurucular
aleyhine açılan dava dosyası da Savur Kadastro Mahkemesine devredilmiş ve her
iki dava dosyasında birlikte yargılamaya devam edilmiştir. Anılan dosyada,
başvuruculardan Doğan Sabah davacı, diğer başvurucular ve murisleri ise davalı
olarak yer almışlardır.
38. 30/6/1988 havale tarihli
dilekçe ile yargılamasına başlanıldığı anlaşılan davada yaklaşık 3 ay
aralıklarla duruşmalar yapıldığı anlaşılmıştır.
39. Mahkemece, keşif yapılıp bilirkişi raporlarının
alınmasından sonra 22/6/2006 tarihinde davanın reddi ve taşınmazın davalılar
adlarına tapuya tescili yönünde hüküm kurulmuş, temyiz üzerine Yargıtay 16.
Hukuk Dairesince 29/12/2006 ve 15/6/2009 tarihlerinde dosyada eksiklikler
bulunduğu gerekçesiyle eksik hususların tamamlanması için dosyanın geri
çevrilmesine karar verilmiş, 7/7/2011 tarihinde de hüküm bozulmuştur.
40. Mahkemece bozma kararına uyulmuş olup, yargılamaya Savur Kadastro
Mahkemesinin E.2012/20 sayılı dava dosyasında devam edilmektedir.
41. Yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle tensip
zaptı kapsamında ikmaline başlanılması gereken tapu kaydı, birleşik kroki,
mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın ilgili kurumlardan talep edilmeyerek,
yargılama sırasında münferit celselerde verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep edildiği, Mahkemece birçok defa dosyanın
incelemeye alındığı ve bu sebeple duruşmaların ertelendiği, keşif ara
kararlarının farklı gerekçelerle yerine getirilmediği ve birçok defa keşiflerin
ertelendiği anlaşılmaktadır.
42. 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu
Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini
ortaya koymaktadır.
43. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca keşif
masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve
davaya dâhil edilmeleri için taraflara süreler verildiği, birçok defa keşif ara
kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları, bilirkişi temin edilememesi,
güvenlik gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan
taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir
etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda verilen bir kısım keşif ara
kararlarından dönülerek tekrar taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı
görülmektedir.
44. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından ve keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
45. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
46. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
taraflarca muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle
birlikte, başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
47. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, başvurucu
Doğan Sabah yönünden yirmi beş yılı aşkın, diğer başvurucular yönünden yirmi
altı yılı aşkın bir süredir devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, başvurucuların makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler
ışığında, mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadıklarını ve gelirlerinden istifade edemediklerini belirterek, maruz
kaldıkları zarar karşılığı 200.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
51. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucuların haklarının
ihlal edildiğinin tespiti halinde hakkaniyete uygun bir tazminata karar
verilmesinin yerinde olacağı bildirilmiştir.
52. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
53. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin
olarak, başvurucu Doğan Sabah yönünden yirmi beş yılı aşkın, diğer başvurucular
yönünden yirmi altı yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucu Doğan
Sabah’a takdiren 24.900,00 TL, başvurucu Huriye
Kavak’a 26.600,00 TL, yargılamayı murislerinden intikalle takip ettikleri
anlaşılan başvurucu Selahattin Kavak’a 3.000,00 TL, diğer başvuruculara ayrı
ayrı 3.800,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
56. Başvuruya konu yargılamanın, başvurucu Doğan Sabah
yönünden yirmi beş yıldır, diğer başvurucular yönünden yirmi altı yıldır
sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucu Doğan Sabah’a takdiren
24.900,00 TL, başvurucu Huriye Kavak’a 26.600,00 TL, başvurucu Selahattin
Kavak’a 3.000,00 TL, diğer başvuruculara ayrı ayrı 3.800,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili
Savur Kadastro Mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.