logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Kadir Can [2.B.], B. No: 2013/7527, 17/11/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KADİR CAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7527)

 

Karar Tarihi: 17/11/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Elif KARAKAŞ

Başvurucu

:

Kadir CAN

Vekili

:

Av. Zeynel GÜVENÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, çalışmakta olduğu kurumda emsallerinin almış olduğu döner sermaye katkı payından geriye doğru beş yıl süreyle yararlandırılmamasından ve eksik yararlandırılmasından kaynaklanan alacağının tarafına ödenmesi istemiyle idare mahkemesinde açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve emsal olarak gösterdiği bir Danıştay kararının yargı mercilerince gerekçesi belirtilmeksizin dikkate alınmaması nedeniyle Anayasa’nın 10., 35., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitiyle maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 4/10/2013 tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 10/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 13/2/2014 tarihli yazı ile benzer şikâyetlere ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Anadolu Üniversitesi İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı’nda memur statüsünde çalıştığı dönemde döner sermaye katkı payı oranının emsalleri baz alınarak düzeltilmesi ve geriye dönük haklarının yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi talebiyle 23/8/2007 tarihinde idareye başvurmuş, anılan başvuru Anadolu Üniversitesi Yönetim Kurulunun 28/8/2007 tarihli işlemiyle reddedilmiştir.

8. Başvurucunun, ret işleminin iptali ile 10.549,90 TL döner sermaye alacağının tarafına ödenmesine hükmedilmesi istemiyle 10/10/2007 tarihinde açtığı dava, Eskişehir 2. İdare Mahkemesinin 25/4/2008 tarih ve E.2007/469, K. 2008/540 sayılı kararıyla “süregelen etkiler doğuran bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararların tazmini istemiyle açılan davalarda, hesaplanacak zararın başlangıç tarihinin işlemin ilk tesis edildiği ya da ilk uygulandığı tarih, diğer durumlarda ise ilgililerin bu zararların ödenmesi istemiyle idareye başvurdukları tarih olarak dikkate alınması gerektiği; yoksun kalınan parasal hakların yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılan davada başvuru tarihinden itibaren ileriye dönük olarak yoksun kalınan tutarların istenebileceği; bu durumda, başvuru tarihinden önceki dönemlere ait tutarların tazmini istemiyle yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali ve tazminat istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı” gerekçesiyle reddedilmiştir.

9. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 8. Dairesinin 3/2/2009 tarih ve E.2008/9596, K.2009/797 sayılı kararıyla “döner sermaye katkı payları yönünden belli bir uygulama tarihi esas alınarak istekte bulunulan davalarda 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesine göre uygulama tarihinden itibaren altmış gün içinde; uygulama üzerine davacı idareye başvurmuş ise 12. maddenin göndermede bulunduğu 11. maddeye göre idarenin bu başvuruya cevap vermemiş olduğu hallerde uygulama tarihinden itibaren en geç 120 gün, idarenin cevap verdiği durumlarda ise uygulama tarihinden başvuru tarihine kadar geçen süre de hesaba katılmak koşuluyla cevabın davacıya tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idari davanın açılmış olması gerekeceği, bu durumda, davacıya döner sermaye katkı payının her ay itibariyle ödememe şeklinde devam ettiği, dolayısıyla ortada süregelen bir ödememe işlemi bulunduğu göz önüne alındığında, davacının idareye başvuru tarihinden itibaren yukarıda belirtilen süreler dahilinde eksik bir ödemeden kaynaklı alacağı olması halinde davacıya ödenmesi gerekeceğinden, idare mahkemesince yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken davanın tümüyle süre aşımından reddinde isabet görülmediği” gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına karşı yapılan karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 1/7/2009 tarih ve E.2009/4217, K. 2009/4398 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

10. Bozma kararına uyan Eskişehir 2. İdare Mahkemesinin 29/3/2010 tarih ve E.2009/525, K. 2010/177 sayılı kararıyla, “emsal teşkil eden personel ile davacıya eşit oranda döner sermaye katkı payı ödendiği, bu durumda 2547 sayılı Kanun’un 58. maddesinde Üniversite Yönetim Kuruluna tanınan takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmetin gereğine uygun olarak kullanıldığı” gerekçesiyle, dava, 23/8/2007 tarihli idari başvurudan geriye doğru altmış günlük süreden önceki kısım yönünden süreaşımı nedeniyle; anılan tarihten geriye doğru altmış günlük dava açma süresi içinde kalan kısım yönünden ise esastan reddedilmiştir.

11. Kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Danıştay 8. Dairesi, 16/11/2012 tarih ve E.2010/6366, K.2012/9467 sayılı kararıyla yerel mahkeme kararını onamış, onama kararına karşı başvurucunun karar düzeltme talebini ise 21/6/2013 tarih ve E.2013/2177, K.2013/5311 sayılı kararla reddetmiştir.

12. Karar, başvurucu vekiline 4/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, 4/10/2013 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

13. 4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 58. maddesinin başvuruya konu davada hukuki denetimi yapılan idari işlem tarihinde yürürlükte bulunan (a) fıkrasının dördüncü bendi şöyledir:

 (Değişik dördüncü paragraf: 31/7/2003-4969/12 md.) Her eğitim-öğretim, araştırma veya uygulama birimi veya bölümü ile ilgili öğretim elemanlarının katkısıyla toplanan döner sermaye gayrisafi hasılatının en az % 35'i o kuruluş veya birimin araç, gereç, araştırma ve diğer ihtiyaçlarına ayrılır. Kalan kısmı ise üniversite yönetim kurulunun belirleyeceği oranlar çerçevesinde bağlı bulunduğu üniversitenin bilimsel araştırma projeleri ile döner sermaye gelirinin elde edildiği fakülte, enstitü, yüksek okul, konservatuar ile uygulama ve araştırma merkezlerinde görevli öğretim elemanları ve aynı birimlerde görevli 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personel (döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil) arasında katkıları da dikkate alınmak suretiyle paylaştırılır. Öğretim üyeleri ile Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen sağlık, teknik ve sanatla ilgili birimlerde görevli öğretim elemanlarına döner sermayeden bir ayda ayrılacak payın tutarı, bunların bir ayda alacakları aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı hariç) toplamının iki katını, diğer öğretim elemanları için bir katını, 657 sayılı Kanuna tâbi personel için ise % 100'ünü geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil serviste çalışan sağlık personeli için % 100 oranı, ayrıca % 50'sine kadar artırılabilir.(Değişik son cümle: 17/9/2004 – 5234/2 md.) Rektörler ve rektör yardımcıları, üniversite veya ileri teknoloji enstitülerindeki döner sermaye gelirinin elde edildiği birimlerin birinden katkılarına bakılmaksızın bu maddedeki esaslara göre her ay pay alabilirler ve bunlara bir ayda ödenebilecek pay, bir ayda alacakları aylık (ek gösterge dahil), ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatları hariç) toplamının iki katını geçemez. Öğretim üyelerine saat 14.00'den sonra döner sermayeye yaptıkları doğrudan gelir getirici katkılarından dolayı ilave olarak, almakta oldukları aylık (ek gösterge dahil), ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatları hariç) toplamının on katına kadar pay verilebilir. Rektör ve rektör yardımcıları ile bu kapsamdaki gelirin elde edildiği fakültelerin dekan ve dekan yardımcıları ile başhekim ve başhekim yardımcılarına doğrudan gelir getirici katkılarına bakılmaksızın bu kapsamda elde edilen gelirlerden karşılanmak üzere, bir ayda alacakları aylık (ek gösterge dahil), ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatları hariç) toplamının dört katına kadar ayrıca pay verilebilir.”

14. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 7. maddesi, 11. maddesi, 12. maddesi, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/10/2013 tarih ve 2013/7527 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu, açtığı davada emsal olarak gösterdiği bir Danıştay kararının yargı mercilerince dikkate alınmadığını ve kararda değerlendirilmediğini, kısmen süre aşımından kısmen de esastan reddedilen davanın adil olmadığını ve yaklaşık 6 yıl gibi makul olmayan bir sürede sonuçlandırıldığını, kendisine emsallerinin almış olduğu döner sermaye ek ödemesinden daha az bir ödeme yapıldığını, yargılamanın adil ve etkin olmadığını belirterek Anayasa’nın 10., 35., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitiyle maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

17. Başvurucu, emsal olarak gösterdiği ve döner sermaye ile ilgili alacakların başvuru tarihinden geriye doğru beş yıllık bir süre ile sınırlı olmak üzere talep edilebileceği yönündeki Danıştay 5. Dairesi kararının yargı mercilerince dikkate alınmadığını, yargı yerlerinin görüş değiştirebilecekleri tabii olmakla birlikte bu değişikliğin sebeplerinin izah edilmesi gerektiğini ancak, yargı yerlerince bu konuda herhangi bir açıklamada bulunulmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucunun iddiaları, taleplerinin gerekçeli olarak karşılanmadığı hususuna ilişkindir.

18. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

19. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

20. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

21. Somut olayda, başvurucunun, çalışmakta olduğu kurumda emsallerinin almış olduğu döner sermaye ek ödemesinden geriye doğru beş yıl süreyle yararlandırılmamasından ve eksik yararlandırılmasından kaynaklanan alacağının tarafına ödenmesi istemiyle yaptığı başvuru idarece reddedilmiş, anılan işlem üzerine açılan iptal davasında ilk derece mahkemesince dava süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir. Temyiz aşamasında ise davacıya döner sermaye katkı payının her ay itibariyle ödememe şeklinde devam etmesi dolayısıyla ortada süregelen bir ödememe işleminin bulunduğu, bu durumun göz önüne alınarak davacının idareye başvuru tarihinden itibaren İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda belirtilen süreler dahilinde eksik bir ödemeden kaynaklı alacağı olması halinde bunun davacıya ödenmesi gerekeceği belirtilerek söz konusu ilkeler doğrultusunda yapılacak değerlendirme sonucu karar verilmesi gerekirken davanın tümüyle süre aşımından reddinde isabet görülmediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur. İlk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ve davayı kısmen süre aşımından, kısmen de esastan reddetmiştir.

22. Başvuruya konu yargı mercileri tarafından başvurucunun emsal alınması amacıyla dosyaya sunduğu ve döner sermaye ile ilgili alacakların başvuru tarihinden geriye doğru beş yıllık bir süre ile sınırlı olmak üzere talep edilebileceği yolundaki Danıştay 5. Dairesinin 30/5/1988 tarih ve E.1986/924, K.1988/1760 sayılı kararı, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nun 93. maddesinde öngörülen beş yıllık süre içinde idareden alacağı olan kişilerin bu alacaklarını talep edebilecekleri yönündeki hükme dayanmaktadır. Başvuruya konu uyuşmazlıkta ise gerek ilk derece mahkemesi gerekse de Danıştay 8. Dairesinin gerekçeleri, somut uyuşmazlığın süregelen bir ödememe işlemi olarak nitelendirilmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yer alan sürelere ilişkin kuralların uygulanması gerektiğini esas almaktadır.

23. Başvuruya konu yargılamada, başvurucu tarafından emsal olarak sunulan kararın başka bir Dairenin yirmi yılı aşan bir süre önce verilmiş olan bir kararı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ortada aynı konuya ilişkin olarak içtihadi bir belirsizliğin mevcudiyetinden söz etme olanağı bulunmamaktadır.

24. Öte yandan aynı hukuki metne ilişkin olarak, aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi (bkz. B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 45) hukuki güvenlik ilkesi de yerleşik bir içtihat elde etme hakkı tanımamaktadır (bkz. AİHM, Fazlı Aslaner/Türkiye, B. No:36073/04, 4/3/2014, § 53).

25. Buna göre, somut olayda yargı makamlarınca döner sermaye alacaklarının ne zaman talep edilebileceği hususunda 2577 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri uygulanarak hüküm kurulduğu ve kararın yeterli gerekçeyi ihtiva ettiği; başvurucu tarafından emsal olarak sunulan ve 1050 sayılı Kanun’un uygulanmasını öngören kararın da 2577 sayılı Kanun’un esas alınması suretiyle zımnen reddedildiği sonucuna varılmıştır.

26. Diğer taraftan, başvurucunun göz önünde bulundurulmasını talep ettiği Danıştay Beşinci Dairesinin kararı, geçmiş döneme ilişkin olarak tarafına döner sermaye ödenmesi istemiyle başvuran bir kişinin başvurusunun reddine dair işlemin iptali istemiyle açtığı davada verilen süre aşımı nedeniyle ret kararının belirli bir döneme ilişkin kısmı yönünden 1050 sayılı Kanun hükümleri gereğince işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına ilişkin usulî bir karardır. Söz konusu karar, ilgililere geriye doğru beş yıl içindeki alacakları talep etme hakkı vermekle birlikte bu talebin haklı ya da haksız bir talep olduğu yönünde işin esasına ilişkin bir değerlendirme ya da kanaat taşımamaktadır. Başvuruya konu yargılamada da, ilk derece mahkemesince dava önce süre aşımından reddedilmiş; temyiz üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi tarafından süregelen bir ödememe işlemi bulunduğu göz önünde bulundurularak 2577 sayılı Kanun’daki dava açma süreleri doğrultusunda bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle usulden bozulmuş ve bozma kararına uyan ilk derece mahkemesince dava kısmen süre aşımı nedeniyle, kısmen de esastan reddedilmiştir.

27. Dolayısıyla hem başvurucu tarafından emsal alınmadığı ileri sürülen Danıştay Beşinci Dairesi kararı, hem de başvuruya konu Danıştay Sekizinci Dairesi kararı davayı süre aşımı nedeniyle reddeden İlk Derece Mahkemesi kararlarının bozulmasına ve bozmaya uyulması halinde işin esasına girilmesi sonucunu doğuran kararlardır. Başka bir anlatımla, her iki karar da gerekçeleri farklı olmakla birlikte aynı amacın gerçekleşmesini sağlamaya yöneliktir. Nitekim, başvuruya konu yargılama sürecinde bozma kararına uyan İlk Derece Mahkemesi tarafından dava belirli bir döneme ilişkin olarak esastan incelenerek reddedilmiştir. O nedenle, uyuşmazlığın esasına yönelik olmayan ve farklı bir gerekçeyle benzer bir sonuca götüren emsal kararın uygulanması halinde dahi işin esasına yönelik kısım yönünden verilecek kararın farklı olmayacağı görülmekle başvuruya konu uyuşmazlıkta söz konusu kararın esas alınmamasının nedenlerine gerekçede yer verilmediği iddiasının ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren bir iddia olmadığı sonucuna varılmıştır.

28. Buna göre, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

29. Başvurucu, davanın kısmen süre aşımından kısmen de esastan reddine hükmedilmesinin adil olmadığını ve döner sermaye katkı payı ödemelerinin eksik yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Başvurucunun tarafına ödenmesini talep ettiği döner sermaye katkı payını elde edip edemeyeceği hususu açtığı davada verilecek karara bağlı olup mülkiyet hakkı iddiasının da ancak bu davanın kendisi yönünden lehe sonuçlanması halinde ileri sürülebilmesi mümkündür. Bu durumda, açtığı dava Mahkeme tarafından reddedilen başvurucunun iddialarının özünün Mahkeme kararının sonucuna ilişkin olduğu anlaşıldığından, değerlendirmenin de bu kapsamda yapılması uygun görülmüştür.

30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

31. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

32. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

33. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

34. Başvuruya konu davada, İdare Mahkemesi, emsal teşkil eden personel ile davacıya eşit oranda döner sermaye katkı payı ödendiği, bu durumda 2547 sayılı Kanun’un 58. maddesinde Üniversite Yönetim Kuruluna tanınan takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmetin gereğine uygun olarak kullanıldığı gerekçesiyle davanın idareye başvuru tarihinden geriye doğru altmış gün içinde kalan ödememe işlemi yönünden esastan reddine; bu tarihten önceki döneme ilişkin ödememe işlemi yönünden ise 2577 sayılı Kanun’un 7. ve 11. maddeleri uyarınca süre aşımından reddine karar vermiştir.

35. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da bariz takdir hatası veya açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:2013/2767, 2/10/2013, § 22). Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, iddiaların özünün yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

36. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 c. Eşitlik İlkesi İle Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiği İddiası

37. Başvurucu, ayrımcı uygulama yapıldığını, yargılamanın etkin olmadığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan eşitlik ilkesinin ve 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. 6216 sayılı Kanun'un, "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "

39. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün "Bireysel başvuru formu ve ekleri" başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde, bireysel başvuru formunda bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamaların yer alacağı belirtilmiştir.

40. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde ayrımcı uygulama yapıldığının belirtildiği, ancak eşitlik ilkesinin nasıl ve hangi temelde ihlal edildiği açıklanmadan Anayasa’nın 10. maddesine atıfta bulunulduğu; aynı şekilde yargılamanın etkin olmadığı belirtilmek ve Anayasa’nın 40. maddesine atıfta bulunulmakla birlikte etkili başvuru hakkına ilişkin nasıl bir ihlalin bulunduğunun açıklanmadığı ve bu hususa ilişkin kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası

41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

42. Başvurucu 2007 yılında idari yargıda açmış olduğu davaya ilişkin yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

43. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

44. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

45. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, döner sermaye ek ödemesinden kaynaklanan alacağın ödenmesi istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi olarak kabul edilebilmektedir. (B. No: 2013/1198, 7/11/2013, § 45). Somut başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi, başvurucunun taleplerini ilgili idareye ilettiği 23/8/2007 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Somut başvuru açısından bu tarihin, karar düzeltme talebinin Danıştay 8. Dairesince reddedildiği 21/6/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

47. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, idari yargıda açılan ve döner sermaye ek ödemelerine ilişkin alacağın ödenmesi amacıyla yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile 10.549,90 TL döner sermaye alacağının ödenmesine hükmedilmesi istemini konu alan iptal ve tam yargı davasında ilk derece mahkemesince, 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesinde öngörülen süre içerisinde ilk inceleme tutanaklarının tanzim edildiği, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap aşamalarının usulüne uygun olarak tamamlandığı ve dosyanın tekemmülünün sağlandığı, 2577 sayılı Kanun’un 20. maddesinde öngörülen düzenleyici süreye uygun şekilde dosyanın karara bağlandığı ve yargılamanın yaklaşık altı buçuk aylık bir sürede sonuçlandırıldığı, bozma kararından sonraki sürecin de yaklaşık yedi ayda sonuçlandırıldığı, temyiz aşamasında ise Danıştay 8. Dairesince ilk temyiz isteminin yaklaşık altı aylık, ikinci temyiz isteminin yaklaşık iki yıl üç aylık bir sürede sonuçlandırıldığı; karar düzeltme istemlerinin de sırasıyla yaklaşık iki aylık ve üç aylık sürelerde sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.

48. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 13).

49. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60).

50. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın koşulları göz önüne alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık bir nitelik arz etmediği, davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık altı yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle uğradığı zararın tazminine hükmedilmesini talep etmiştir.

53. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

54. Başvurucunun tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

55. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Eşitlik ilkesi ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Kadir Can [2.B.], B. No: 2013/7527, 17/11/2014, § …)
   
Başvuru Adı KADİR CAN
Başvuru No 2013/7527
Başvuru Tarihi 4/10/2013
Karar Tarihi 17/11/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, çalışmakta olduğu kurumda emsallerinin almış olduğu döner sermaye katkı payından geriye doğru beş yıl süreyle yararlandırılmamasından ve eksik yararlandırılmasından kaynaklanan alacağının tarafına ödenmesi istemiyle idare mahkemesinde açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve emsal olarak gösterdiği bir Danıştay kararının yargı mercilerince gerekçesi belirtilmeksizin dikkate alınmaması nedeniyle Anayasa’nın 10. , 35. , 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitiyle maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2547 Yükseköğretim Kanunu 58
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 1
7
11
12
14
20
49
60
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi