TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7611)
|
|
Karar Tarihi: 20/5/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 10/8/2015-29441
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet
TEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av.
Recep SELÇUK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından kısmen reddedilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/10/2013 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/4/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş,
Adalet Bakanlığı görüşünü 5/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvurucuya 12/6/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini 18/6/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tokat 48. Eğitim Bölük Komutanlığı emrinde onbaşı
olarak askerlik görevini yerine getirmekte iken, 1 ve 2 Mart 2010 tarihlerinde
yapılan denetlemeye hazırlık faaliyetleri sırasında engelli parkurun 4. kiriş
engelinden aşağıya atlarken, ters basma nedeniyle ayağından yaralanmış ve
ambulansla birlik revirine götürülerek tedavisi yapılmıştır.
9. Daha sonra başvurucu, 25/3/2010, 26/4/2010, 17/6/2010 ve
25/8/2010 tarihlerinde yumuşak doku travması tanısıyla revirde muayene ve
tedavi görmüş, iyileşme olmayınca 22/9/2010 tarihinde Tokat Devlet Hastanesinde
ameliyat edilmiş, Sivas Asker Hastanesinin 12/10/2010 tarihli raporu ile
başvurucuya 3 ay hava değişimi verilmiş, hava değişimi sonrasında başvurucu
askerlik şubesince garnizon revirine ve oradan Edirne Devlet Hastanesine sevk
edilmiş, 2/2/2011 tarihinde 10 gün spor istirahatının
uygun görülmesi sonucu birliğine katılmasını müteakip 13/4/2011 tarihinde
terhis edilmiştir.
10. Başvurucu 28/6/2011 tarihli dilekçesiyle Milli
Savunma Bakanlığından 1 ve 2 Mart 2010 tarihlerinde spor denetlemeleri
esnasında düşmeye bağlı sol dizinden yaralanarak sakat kaldığından bahisle
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş, Bakanlık bu talebe 60 günlük yasal
süre içinde cevap vermemiştir.
11. Başvurucu tarafından, uğradığı ileri sürülen 200.000 TL maddi,
60.000 TL manevi zararın tazmini istemiyle 22/9/2011 tarihinde AYİM İkinci
Dairesinde dava açılmış, ayrıca maddi durumunun yargılama giderlerini
karşılamaya yetmeyeceği gerekçesiyle adli yardım talebinde bulunulmuştur.
12. Başvurucu, 27/2/2012 tarihli dilekçesi ile davalı idare
tarafından kendisine bilgi ve belge ibraz edilmediğini, bu aşamadan sonra bilgi
ve belge ibraz edilecek olursa savunmasını yapabilmesi için bu bilgi ve
belgelerin kendisine tebliğ edilmesini istemiş, AYİM İkinci Dairesi 25/4/2012
tarihli ara kararı ile davalı idare tarafından sunulan belgelerin savunmaya
esas teşkil edecek nitelikte olması ve savunma hakkının kısıtlanmaması için
başvurucuya belgelerin incelettirilmesine ve incelemeden sonra belgelere karşı
savunma yapılabilmesi için on beş (15) günlük süre tanınmasına karar vermiştir.
13. AYİM İkinci Dairesi, 12/10/2012 tarihli ve E.2011/1292 sayılı
kararı ile adli yardım talebini reddetmiş, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi
incelemesinin GATA Adli Tıp Anabilim Dalına yaptırılmasına ve başvurucunun Mart
2010 tarihinde spor denetlemeleri esnasında düştüğü anda meydana gelebilecek
rahatsızlığın ameliyat anındaki rahatsızlıkla aynı rahatsızlık ve aynı derece
ve ağırlıkta rahatsızlık olması halinde başvurucunun sonraki tarihlerde günlük
faaliyetlerini devam ettirmesinin ve futbol oynamasının mümkün olup
olmadığının, ameliyat olduğu anda tespit edilen rahatsızlığın başka nedenlerle
artma durumunun söz konusu olup olmadığının, ameliyat anında tespit edilen
rahatsızlığın spor denetlemesi esnasında meydana geldiği belirtilen
rahatsızlıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit edilerek, buna ait tıbbi
raporun gönderilmesinin istenmesine karar vermiştir.
14. GATA Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 17/1/2013
tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Sol
diz ön çarpraz bağ yaralanmasına bağlı yapılan sol
diz ön çarpraz bağ ameliyatının;
1. GATA
Ortopedi ve Travmatoloji AD'nın 13.11.2010 tarihli
raporuna göre; kişinin sol dizindeki rahatsızlığın ilk olay tarihi olan
01-02.03.2010 tarihinde 4'lü kirişten düşme sonrası oluşan diz travması ile
ilişkili olabileceğinin düşünüldüğü, ancak 03.03.2010 tarihli birlik revir
kayıtlarında hastanın fizik muayenesinin normal olduğunun belirtilmiş olduğu,
bununla birlikte daha sonraki revir kayıtlarında diz ydt
(yumuşak doku travması ) tanılarının, ön çapraz bağ zedelenmesi ile ilişkili
olabileceği ilk olay sonrası yapılan futbol maçı gibi ağır sportif faaliyetler
neticesinde daha da kötüleşebileceğinin değerlendirildiği,
2. Mecit oğlu, 1989 doğumlu, Mehmet TEKİN'in
sol diz ön çarpraz bağ yaralanmasına bağlı yapılan
sol diz ön çarpraz bağ ameliyatına neden olan arızası
sonucunda 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü
Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre; meslekte kazanma gücü azalma
oranının tespitine mahal arızasının olmadığı..."
15. Başvurucu, raporun hukuka, tıbba ve hayatın olağan akışına
aykırı olduğu, tek tabip tarafından düzenlendiği, çelişki içerdiği, iyileşme
süreci içerisinde meslekte kazanma gücü kaybının tespit edilmediği, Adli Tıp
Kurumu Başkanlığına sevkinin yapılması gerektiği gerekçeleriyle rapora itiraz
etmiş, AYİM İkinci Dairesi başvurucunun ameliyat olduğu tarihten terhis
edildiği tarihe kadar geçen yaklaşık beş aylık süre boyunca askerlik hizmetini
yaptığı, askerlik süresi içinde yapılan son kontrol muayenesinde on gün spor istirahatının uygun görüldüğü hususlarını dikkate alarak,
hazırlanan raporun ilmi verilere ve Mahkemenin kıstaslarına uygun olduğu
gerekçesiyle itirazı yerinde görmemiştir.
16. AYİM İkinci Dairesi, 27/3/2013 tarihli ve E.2011/1292,
K.2013/431 sayılı kararı ile başvurucunun maddi tazminat istemini reddetmiş,
başvurucuya 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine ve reddedilen maddi ve manevi
tazminat miktarları üzerinden 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu
İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi uyarınca takdir edilen 13.690 TL
avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine karar
vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"...
Davacının
askerlik hizmeti sırasında yaralanması nedeniyle oluşan sakatlık ve efor kaybı
dolayısıyla maddi tazminat isteminde bulunulmuş olup, askerliğini tamamlayarak
terhis olan davacının meslekte kazanma gücü azalma oranının tespitine mahal
arızasının olmadığının GATA Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığının 17.01.2013
tarihli raporu ile belirtilmesi karşısında vücut fonksiyon kaybından söz
edilemeyeceği anlaşıldığından maddi tazminat isteminin reddine karar
verilmiştir.
Davacının
olay nedeniyle ve tedavi süresince duyduğu acı ve ıstırapların kısmen de olsa
giderilmesi amacıyla, olayın meydana geliş şekli, olay sonrası davacının
hareketleri, askerlik statüsü, sosyal durumu, paranın alım gücü ve işletilecek
yasal faiz dikkate alınarak uygun miktarda manevi tazminat verilmesine
hükmedilmiştir."
17. Başvurucu, AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri
sürerek kararın düzeltilmesini talep etmiş, AYİM İkinci Dairesinin 11/9/2013
tarihli ve E.2013/1142, K.2013/939 sayılı kararıyla talebin reddine karar
verilmiş ve karar, 2/10/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu, 8/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1.
maddesi ile 1602 sayılı Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanunu’nun 46. maddesinin
dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak,
tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına
ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ
edilir.”
20. 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi şöyledir:
“Daireler
veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin
bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin
güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve
yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz
konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
(Değişik
dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava
dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki;
mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve
dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve
güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması
maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile
personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine
incelettirilemez.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine
incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla
taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf
ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından
karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili,
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek
unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler
karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen
ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme
haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar
hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
21. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı KHK’nın 14. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile
icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar
tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine
neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde
ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine
vekalet ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 20/5/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 8/10/2013 tarihli ve 2013/7611 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, eksik yargılama sonucu iyileşme sürecini de kapsayan
tarafsız heyet raporu temin edilmeden maddi tazminatın reddedilmesi ve düşük
miktarda manevi tazminat verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi
raporuna yapılan itirazın dikkate alınmadığını, bağımsız bir heyetçe bilirkişi
incelemesi yapılması gerektiğini, AYİM’in daha
öncesinde benzer uyuşmazlıklarda davacıları Adli Tıp Kurumuna sevk etmesine
rağmen kendisinin sevkinin yapılmadığını, dava dosyasına sunulan gizli
belgelerin tebliğ edilmediğini, ancak incelenmesine müsaade edildiğini, karar
düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine para cezasına mahkûm edildiğini ve
davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK uyarınca avukatlık
ücreti ödemesine hükmedildiğini belirterek, Anayasanın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, hizmet
kusuru nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesi
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder. Başvurucunun adil yargılanma hakkı çerçevesinde ileri sürdüğü
şikâyetlerinin, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği başlıklarında ve karar
düzeltme para cezası ile aleyhine avukatlık ücretine hükmedilmesinin de
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıklarında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
25. Başvurucu, açtığı davanın reddedilmesinin adil yargılanma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez
(Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
31. Başvurucu, eksik yargılama sonucu iyileşme sürecini de kapsayan
tarafsız heyet raporu temin edilmeden maddi tazminatın reddedilmesi ve düşük
miktarda manevi tazminat verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi
raporuna yapılan itirazın dikkate alınmadığını, bağımsız bir heyetçe bilirkişi
incelemesi yapılması gerektiğini, AYİM’in daha
öncesinde benzer uyuşmazlıklarda davacıları Adli Tıp Kurumuna sevk etmesine
rağmen kendisinin sevkinin yapılmadığını ileri sürmüştür.
32. Başvuru konusu olayda AYİM İkinci Dairesi, uyuşmazlığın çözümü
için GATA Adli Tıp Anabilim Dalında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar
vermiş, yapılacak incelemede, başvurucunun Mart 2010 tarihinde spor
denetlemeleri esnasında düştüğü anda meydana gelebilecek rahatsızlığın ameliyat
anındaki rahatsızlıkla aynı rahatsızlık ve aynı derece ve ağırlıkta rahatsızlık
olması halinde başvurucunun sonraki tarihlerde günlük faaliyetlerini devam
ettirmesinin ve futbol oynamasının mümkün olup olmadığının, ameliyat olduğu
anda tespit edilen rahatsızlığın başka nedenlerle artma durumunun söz konusu
olup olmadığının, ameliyat anında tespit edilen rahatsızlığın spor denetlemesi
esnasında meydana geldiği belirtilen rahatsızlıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığının
tespit edilmesini istemiştir.
33. AYİM İkinci Dairesinin bu kararı üzerine yapılan inceleme
sonucunda, başvurucunun ameliyatına neden olan arızanın meslekte kazanma
gücünde azalmaya neden olmadığı sonucuna varılmış, başvurucu tarafından raporun
tıbba ve hayatın olağan akışına aykırı olduğu, tek tabip tarafından
düzenlendiği, çelişki içerdiği, iyileşme süreci içerisinde meslekte kazanma
gücü kaybının tespit edilmediği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığına sevkinin
yapılması gerektiği gerekçeleriyle itiraz edilmiş, AYİM İkinci Dairesi
başvurucunun ameliyat olduğu tarihten terhis edildiği tarihe kadar geçen
yaklaşık beş aylık süre boyunca askerlik hizmetini yaptığı, askerlik süresi
içinde yapılan son kontrol muayenesinde 10 gün spor istirahatının
uygun görüldüğü hususlarını dikkate alarak, hazırlanan raporun ilmi verilere ve
Mahkememin kıstaslarına uygun olduğu gerekçesiyle itirazı yerinde görmemiştir.
Daire, 27/3/2013 tarihli kararı ile de, askerliğini
tamamlayarak terhis olan başvurucunun meslekte kazanma gücü azalma oranının
tespitine mahal arızasının olmadığının GATA Adli Tıp Anabilim Dalı
Başkanlığının raporu ile tespit edilmesi karşısında vücut fonksiyon kaybından
söz edilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine, olay ve tedavi
süreci nedeniyle duyulan acı ve ızdırabın giderilmesi
için ise 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
34. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın
değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı
verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller
ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz
etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir.
35. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı
olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmamış olup, mahkemece delillerin
değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini
dile getirdiği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucu, dava dosyasına sunulan gizli belgelerin tebliğ
edilmediğini, ancak incelenmesine müsaade edildiğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
38. Bakanlık görüş yazısında, AYİM’in,
davayı karara bağlarken iadesine karar verdiği belgeleri değerlendirerek hüküm
kurmadığını, dolayısıyla anılan belgelerin hükme esas alınmadığını, diğer
taraftan başvurucunun yargılama safhasında dava dosyasına sunulan belgeleri
inceleyebildiğini ve bu durumun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
39. Başvurucu cevap dilekçesinde, olayda gizli nitelikte bir durum
söz konusu olmadığından dava dosyasına gizli belgelerin gönderilmesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini tekrarlamıştır.
40. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
42. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak
üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede
yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013,§ 38).
43. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere
tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından
biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen
davada "gizli" ibareli
belgelere başvurucunun erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet
yönünden Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine
karar vermiştir (Miran/Türkiye,
B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin
sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı
olduğu gerekçesiyle Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal
edildiğini hükme bağlamıştır (Güner
Çorum/Türkiye, B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).
44. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beşinci ve altıncı
fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede, dava dosyasındaki bilgi ve
belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından
getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve
makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya
idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve
vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük
dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine
incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler, bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretlerinin,
ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı
taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya
esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu
itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428,
26/6/2014,§ 75).
45. Başvuruya konu olayda, bilirkişi incelemesi yaptırılarak ve bu
rapor hükme esas alınarak uyuşmazlık hakkında karar verilmiş olup, başvurucunun
talebi üzerine dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler incelettirilmiş, bu
bilgi ve belgelere karşı varsa savunmasını sunabilmesi için on beş (15) gün
süre verilmiş, diğer yandan davanın hiçbir aşamasında dava dosyasına sunulan
belgelerin değerlendirildiğine yönelik bir bilgi bulunmadığı gibi başvurucu
tarafından mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezlerin olduğu
konusunda da bir açıklamada bulunulmamıştır.
46. Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı
anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan nedenlerle, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkesine yönelik açık ve görünür bir ihlal olmadığından, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda
Verilen Para Cezası Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
48. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
49. Anılan şikâyet konusu, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesince, hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile
korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına
bir engel teşkil etmediği kabul edilerek, bu iddiaların açıkça dayanaktan
yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa
Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, § 36-42; benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz. Maillard/Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§
35, 37; Topaloğlu/Türkiye, B. No:
38388/04, 3/7/2012; Dalar/Türkiye,
B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Aleyhine Hükmedilen Avukatlık Ücreti Nedeniyle
Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
50. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından, bu şikâyet
yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
51. Başvurucu, davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren 659 sayılı
KHK’daki düzenleme ile öngörmediği bir şekilde avukatlık ücreti ödemeye mahkûm
edildiğini, bu durumun hak arama özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.
52. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
(Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir
mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
53. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan
veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale
oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri
disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak, bu
sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı
ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının
gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak
şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61-62).
55. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda dava açılmadan önce 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu
davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine
avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez.
Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık
ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38,39).
56. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan
Şen, § 54).
57. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 22/9/2011
tarihi itibarıyla yürürlükteki usul
hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın
sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamakla birlikte
dava sonucunda haksız çıkan davacının, her halükarda
davalı idare lehine, reddedilen miktar üzerinden nispi avukatlık ücreti
ödemesini gerektiren düzenlemenin bulunduğu anlaşılmaktadır.
58. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve
benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla
aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 22/9/2011 tarihi
öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacıların,
tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin
olmadığı görülmektedir.
59. Başvurucu da bu nedenle, AYİM’e açtığı
davada, uğrağı zarar için 200.000 TL maddi ve 60.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur. AYİM başvurucu lehine toplam 2.000 TL manevi tazminata
ve 440 TL avukatlık ücretine hükmettikten sonra, başvurucunun reddedilen
fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden de davalı idare lehine 13.690 TL
avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
60. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının
olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, hak
kazandığı toplam 2.440 TL tazminat ve avukatlık ücreti karşısında 13.690 TL
avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.
61. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören
düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu
düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi
gerekir.
62. Somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde,
davanın açıldığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına
uğramamak için talebin yüksek tutulduğu ve yargılama sonucunda talep edilen
ancak reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 13.690 TL avukatlık
ücretinin başvurucu tarafından davalı idareye ödenmek zorunda bırakıldığı
görülmüştür. Böylece başvurucunun, ıslah imkânı olmaması nedeniyle davanın
açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunduğu yargılamanın sonucunda aleyhine
hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı saptandığından, mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Açıklanan nedenlerle, yapılan müdahale ölçülü olmadığından
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
64. Başvurucu, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
65. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
66. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya takdiren net 10.000 TL
manevi tazminat ödenmesine, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
ise reddine karar verilmesi gerekir.
67. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2. Silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun
olması”,
3. Karar düzeltme para
cezasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Aleyhe avukatlık ücretine
hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya
net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
20/5/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.