TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
A.T. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8482)
|
|
Karar Tarihi: 7/7/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK
TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Engin FIRAT
|
Başvurucu
|
:
|
A.T.
|
Vekili
|
:
|
Av. Tülin
UYAR BALCIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahalli bir gazetede yer alan bir haberde
gerçeğe aykırı bilgilere yer verilmesi nedeniyle başvurucunun şeref ve
itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 21/11/2013 tarihinde Antalya 4. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla bir üniversitede tıp
fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
6. Mahalli bir gazetenin 21/4/2011 tarihli nüshasında
başvurucu ile ilgili bir haber yayınlanmıştır. Söz konusu haberde, başvurucunun
görev yaptığı üniversitede tedavi gören hastası ile yemek yediği bir restoranda
hastasının eşi ve diğer bazı yakınlarının saldırısına uğradığı iddia
edilmiştir. Söz konusu haber şöyledir:
“…’te yer alan habere göre, … Üniversitesi Tıp
Fakültesi … Bilim Dalı Öğretim Üyesi A.T, yaklaşık 6 aydır tedavisini
sürdürdüğü … hastası Ö.Y.’nin daveti üzerine,
kendisiyle buluşup …’deki bir restoranda yemeğe gitti. Ö.Y.’nin
eşi D.Y., kayınpederi M.Y. ve kayınvalidesi A.Y. de ikiliyi takip ederek
restorana geldi. İddiaya göre D.Y. eşiyle aşk yaşadığını ileri sürdüğü [A.T.’ye] … tepki
gösterince aralarında tartışma çıktı. Restoran dışında kavgaya dönüşen olaya
polis müdahale etti ve taraflar birbirlerinden şikâyetçi oldu. İki çocuk annesi
D.Y., … A.T.’yi suçlayarak şunları söyledi:
‘Yuvamı Yıkacak’
‘6 yıllık eşim, … olduğunu öğrenince tedavi
için ... A.T. ‘ye gitti. Bir süre sonra doktorun eşime gösterdiği özel ilgiden
şüphelendim. Yaklaşık 1 ay önce eşim ‘boşanmamız lazım’ diyerek evi terk etti.
Nedenini sorduğumda anlatmak istemedi. Olay günü eşim, bir telefon gelince
evden ayrıldı. Kayınvalidem kayınpederim ile birlikte eşimi takip ettik.
Amacımız doktordan eşimin yakasını bırakmasını istemekti. Restoranda konuşurken
eşim ve o kadın bize saldırdı. Kayınvalidem, ‘Ne olur oğlumu bize ve
çocuklarına bağışla, peşini bırak’ diye yalvardı. Fakat o yaşlı kayınvalideme
bile tekme tokat vurdu.’
‘Yerde Sürüklediler’
Suçlamanın asılsız olduğunu ileri süren …
A.T., ifadesinde şunları söyledi: ‘Hastam Ö.Y. olay günü telefonla arayıp,
eşiyle kavga ettiğini ve psikolojisinin bozuk olduğunu söyledi. Bir alışveriş
merkezindeydim, Ö.’ü …’da aracıma aldım. Sakin bir
yerde konuşmak amacıyla yakında bulunan bir restorana gittik. Yemek söyledik.
Bu sırada Ö., ‘Eyvah eşim ve ailem geldi dedi.’ dedi. Onları da kısmen
tanıyordum. Beni konuşmak için dışarı çağırdılar. Sonra beni hastamla ilişki
yaşamakla suçlayıp saldırdılar. Saçlarımdan tutup yerlerde sürüklediler. Ö.
beni kurtarmak isterken ona da saldırdılar. Polisler gelip bizi kurtardı.
Hastamla aramda doktor-hasta ilişkisi dışında bir ilişki yoktur.’ Kadın …
ifadelerini doğrulayan Ö.Y. de, ‘Ben istediğim için buluştuk. Eşimin
suçlamaları asılsızdır.’ diye ifade verdi.
‘Eşim boşanmak istemiyordu’
D.Y., eşinin evden ayrıldıktan sonra aracılar
göndererek eve dönmek istediğini, boşanmak istemediğini, ama doktorunun
kendisini ‘Tedavini yarım bırakırım, ölürsün’ diye tehdit ettiğini öne sürdü.”
7. Başvurucu, söz konusu haber nedeniyle kişilik haklarına
saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 27/4/2011 tarihinde Antalya 8. Asliye Hukuk
Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
8. Antalya 8. Asliye Hukuk Mahkemesi, şikayet
konusu haberin Anayasa'nın 28. maddesinde ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nda
güvence altına alınan basın özgürlüğünün sınırlarını aşmadığı gerekçesiyle
25/10/2011 tarihli kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
Basın özgürlüğü Anayasanın 28.maddesi ile 5187
Sayılı Yasanın 1 ve 3.maddelerinde düzenlenmiştir ve bu düzenlemelerle basının
özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı anlaşılmaktadır. Basına
sağlanan güvencenin amacı toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde
yaşayabilmesinin gerçekleştirmesidir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız
olmayıp Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile T.M.K’nun 24 ve 25.maddesinde yer alan kişilik
haklarına basın yoluyla saldırıda bulunulmaması da yasal bir zorunluluktur. Bu
durumda basının yayın yaparken yaptığı yayının görünür gerçeğe uygun olması,
kamu yararı bulunması, toplumsal ilginin varlığı, konunun güncel olması ve
haberi verirken özle biçim arasındaki dengenin korunması gerektiği ve objektif
sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapması gerektiği, o anda ve görünürde
var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da sorumlu
tutulmaması gerektiği ilkeleri, yerleşmiş Yargıtay kararlarında bildirilmiştir.
Bu ilkeler ışığında somut dava konusu yayına bakıldığında, davacının … Üniversitesi’nde
görevli … bilim dalı öğretim üyesi olduğu ve yaklaşık 6 aydır tedavisini
sürdürdüğü hastasının daveti üzerine restorana yemeğe gittiğini ve hastanın eşi
ile hastanın anne ve babasının restorana geldiklerini ve hastanın eşinin davacı
ile hasta arasında aşk yaşadığını ileri sürerek tepki gösterince aralarında
tartışma çıktığını ve restoran dışında olayın kavgaya dönüşüp polisin olaya
müdahale ettiği, tarafların birbirlerinden şikayetçi oldukları şeklindeki
haberin gazete haberi olarak verildiği, haberin kalan kesimlerin ise tırnak
içinde davacı ile hastanın eşinin sözlerinin aktarılmak suretiyle verildiği,
haberin veriliş şeklinde özle biçim arasında dengenin korunduğu, haberde
davacının iddialarına da yer verildiği, bu açıdan objektif olarak davranıldığı,
davacının hastası ile birlikte yemeğe çıktığı haberi verilirken denge dışı ve
görünür gerçeğe aykırı sözlerin kullanılmadığı, davacının dava konusu ettiği ve
kişilik haklarına saldırı olarak gördüğü sözlerin hastasının eşi tarafından
kullanılan sözlerin aktarımı olduğu, nitekim bu sözlere karşı davacının
yanıtlarının da aynı şekilde verildiği, bu açıdan dava konusu yayında hukuka
aykırı bir unsurun bulunmadığı, bu sebeple davanın reddine karar verilmesi
gerektiği anlaşılmış…”
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 18/3/2013
tarihli ilamıyla hükmün usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle onanmasına
karar vermiştir.
10. Karar düzeltme istemi ise, aynı Dairenin 24/9/2013
tarihli ilamı ile reddedilmiş ve anılan karar başvurucu vekiline 5/11/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu, 21/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
49. maddesinin şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 7/7/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 21/11/2013 tarihli ve 2013/8482 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu,
i. Anılan gazetenin altıncı sayfasında yer alan “Kadın … kocamı ayarttı” başlıklı haberde
gerçek dışı iddialar nedeniyle mesleki kimlik ve onuruna tecavüz edildiğini,
darp olayının gerçekleştiğini, ancak bunun kişilik haklarını zedeleyecek tarzda
bir haber haline getirilerek hakaret ve iftiraya maruz bırakıldığını, basın
yoluyla vuku bulan haksız fiil nedeniyle öğrencilerinin, hastalarının ve tüm
toplumun önünde şeref ve haysiyetinin zedelendiğini belirterek, Anayasa’nın 17.
maddesinde koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal
edildiğini,
ii. Kişilik haklarına yapılan söz konusu saldırıların açılan
tazminat davasının reddedilmesi sonucunda müeyyidesiz kaldığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini,
ileri sürmüştür. Başvurucu ihlalin
tespiti ile 20.000 TL manevi tazminata ve toplam 10.000 TL yargılama masrafı
ile vekâlet ücretine hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
15. Başvurucu,
hakkında yapılan haberde yer alan ifadelerin asılsız olduğunu, anılan sözler nedeniyle
hakaret ve iftiraya uğradığını, kişilik haklarına saldırı gerçekleştiğini
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının da
ihlali niteliğinde olduğu yönündeki şikâyetlerinin özü İlk Derece Mahkemesince
şeref ve itibarının korunmadığı hakkındadır. Bu sebeple başvurucunun
şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası
kapsamında incelenmesi gerekir.
16. Anayasa
Mahkemesinin benzer şikâyetlerdeki görevi, yargı mercilerinin şeref ve itibar
hakkı ile basın özgürlüğü arasında Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan
kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurup kurmadıklarını ve mahkemelerin
başvuranı kabul edilemez bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp
kalmadıklarını denetlemektir. Bu yapılırken derece mahkemelerinin gerekçeleri
göz önüne alınacaktır.
17. Başvuru konusu
olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner kararında
(İlhan Cihaner,
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konulmuştur. Daha sonra aynı
ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (bkz. Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617,
8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir [GK],
B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikayetlerde
sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat
Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B.No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
18. Başvuruya konu sözler ve iddialar (§ 6) nedeniyle
başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul
edilmelidir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile yerel günlük gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26.
maddesinde korunan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
19. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek şeklinde negatif
yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır (Abdullah Doğtaş,
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar
veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması
halinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (Kadir Sağdıç [GK], § 36; İlhan Cihaner, §
42).
20. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının olaya uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının,
kişinin itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkından başvurucunun kişisel
olarak yararlanmasına zarar verecek boyuta ulaşmış olup olmadığını, somut
olayın şartlarına göre değerlendirir (bkz. Kadir
Sağdıç [GK], § 39; İlhan Cihaner, § 45, 56).
21. Öte yandan ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum
tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve
fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve
düşünceler için de geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu
halinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara
tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve anılan hakkın
sınırlandırılmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olması gerekir (bkz. Abdullah Öcalan [GK], B.No: 2013/409, 25/6/2014, § 95; Kadir Sağdıç [GK], § 48; İlhan Cihaner, §
55; başka kararlar yanında bkz. Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
22. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, prensip
olarak, başvurunun ihtilaflı sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26.
maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu sözlere konu olan kişi tarafından
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre
değişmez. Aksi halde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların
dengelenmesinde, benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı
mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir şekilde bir denge kurmaları
gerekir.
23. Basın özgürlüğü
ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak
mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: yazının
genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, hedef alınan
kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve
ünlülük derecesi gibi), haber veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki
davranışları, yayımın içeriği, şekli ve sonuçları ile haber veya makalenin
yayımlanma şartları (bkz. İlhan Cihaner, § 66-73; Kadir Sağdıç [GK], §§ 58-66; Nihat Özdemir [GK], §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali
Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
24. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvurucuyu aşırı bir eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları
incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük
ölçüde, dava konusu yazının maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı
olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada, maddi olgular ile değer
yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse
de, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda
tutulmalıdır (bkz. Kadir Sağdıç, B.No: 2013/6617, 8/4/2015 [GK], §
57; İlhan Cihaner,
B.No: 2013/5574, 30/6/2014, § 64; bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, §
46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya
konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi,
değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan
kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer
yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün
amacı ile bağdaşmaz (aynı yönde bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§
39-43).
25. Başvurucu, haber içeriğinde yer alan ifadelerin kendisine
yönelik iftira ve hakaret oluşturduğunu, yapılan haberle saygın bir bilim
insanı olması göz ardı edilip hukuka aykırı şekilde şeref ve haysiyetine
tecavüz edildiğini, meslektaşları, öğrencileri, hastaları ve toplum karşısında
küçük düşürüldüğünü iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesine göre
eylem, basın özgürlüğü kapsamında olup haberin içeriği başvurucunun hastasının
eşi tarafından söylenen sözlerin aktarımı şeklindedir. Mahkeme, haberde
başvurucunun iddialarına da yer verildiğini ve görünür gerçeğe aykırı sözlerin
kullanılmadığını hatırlatmaktadır. İlk Derece Mahkemesi başvurucunun talebini,
haberin veriliş şeklinde öz ile biçim arasında dengenin korunduğu ve haberin
bir bütün olarak görünür gerçeğe uygun olduğu gerekçesi ile reddetmiştir.
26. İlk olarak, anılan yerel gazetenin başvuruya konu haberinde
dile getirdiği ifadelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup
sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip
geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine, yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner, § 74). Basının genel yarar nitelikli
bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu
bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
27. Şikâyet konusu haberin yayınlandığı dönem, başvurucunun da
karıştığı darp eylemleri nedeniyle ceza soruşturmasının yürütüldüğü bir
dönemdir ve başvurucu öğretim üyesi unvanına sahip bir kamu görevlisidir. Bir
bütün olarak, şikâyet konusu haber yazısında başvurucunun adının karıştığı bir
adli vakadan söz edilerek soruşturma işlemleri kaynak olarak gösterilmiştir.
Daha sonra ceza davası da açıldığı görülen olayla ilgili olarak soruşturma
sürecindeki ifadeler habere aktarılmış, başvurucunun evli olan hastası ile aşk
yaşadığı iddiaları ve hasta yakınları ile arasında yaşanan darp olaylarına
haberde yer verilmiştir. Anılan haberde sarf edilen sözlerin bir ölçüde,
bilgilendirme değerinin bulunduğu ve genel yarar nitelikli tartışmaya katkı
sundukları kabul edilebilir. Ayrıca başvurucunun mesleği ile habere konu olan
darp olayları arasında illiyet bağının bulunmadığı da söylenemeyecektir. Bir
başka deyişle, yaşanan olayların, başvurucunun salt özel hayatına ilişkin olarak
değil, hasta-doktor arasındaki hizmet ilişkisi bağlamında haber yapıldığı
görülmektedir. Bu hususla ilgili olarak, basının genel yarar nitelikli bütün
sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve
fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır. Ayrıca, basında yer alan
bilgilerin tüm yönleriyle doğruluğunun ortaya konulması beklenmemelidir.
28. Son olarak, anılan haberin başlığında geçen sözlerin
seçiminde abartıya kaçılmadığı da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün
kapsamının, demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak, bir dereceye
kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması
gerektiği kabul edilmelidir (Kadir Sağdıç
[GK], § 76; Radio France ve Diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004, §
37).
29. Anayasa Mahkemesi veya derece mahkemeleri, gazetecilik
mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini ve gazetecilerin haber verme tekniğini belirleyemezler.
Zira bir düşüncenin en iyi hangi üslup ve biçimle aktarılacağına ancak bizzat
düşünceyi dile getirenler karar verebilir. Bu bağlamda Anayasa’nın 26.
maddesinin sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, fakat aynı
zamanda bunların nakledilme biçimlerini de koruduğu hatırda tutulmalıdır (bkz. Ali Suat Ertosun, § 66; Oberschlick/Avusturya, B. No: 11662/85, 23/5/1991, §
57).
30. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, değer
yargılarına dayanan söz konusu haberdeki ifadelerin genel çıkarı ilgilendiren
bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş, ayrıca
haberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. Mahkeme, davaya konu yazıda
geçen olayların gerçekliği üzerinde durmuş, olayın gerçekleştiği tarihte başvurucunun
tıp fakültesi öğretim üyesi olduğunu, başvurucu ile tedavisini sürdürdüğü
hastasının yakınları arasında darp olaylarının yaşandığını, tarafların
birbirlerinden şikâyetçi olmaları üzerine ceza soruşturması başlatıldığını, her
iki tarafın da beyanlarının tırnak içinde aktarılmak suretiyle basın ve yayın
organlarında yer aldığını belirterek, dava konusu haberin yeterli bir olgusal
temele sahip olduğunu ortaya koymuş ve yayının yapıldığı tarihte meydana gelen
olayla yayının içeriği arasındaki öz-biçim ilişkisinin bozulmadığı, başvuruya
konu haberde geçen olayın “gerçekliğe uygun”
olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır. Nitekim başvurucu vekilinin de
gerçekleşen darp olayının varlığını açıkça kabul ettiği görülmektedir (§ 14).
31. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun,
1. Başvurucunun; kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE, bu belgelerde kimliğinin GİZLİ TUTULMASINA,
2. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
başvurusunun “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
7/7/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.