TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ELİF ŞEKERLEME VE GIDA SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9085)
Karar Tarihi: 14/4/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Elif Şekerleme ve Gıda Sanayi Ticaret Ltd. Şti.
Temsilcisi
Satılmış SUBAŞI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; icra mahkemesine yapılan şikâyette cevap dilekçesi ve duruşma gününün tebliğ edilmemesi, icra ve mahkeme dosyasının onaylı suretlerinin verilmemesi suretiyle dosyadaki bilgi ve belgelere ulaşılamaması nedeniyle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin, mahkemece delillerin eksik, hatalı değerlendirilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, derece mahkemesi ve Yargıtaykararlarında esasa etkili itirazların cevaplanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, karar düzeltme talebinin reddedilmesiyle birlikte para cezasına hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, başvurucu şirketin unvanı ve temsilcisinin mensubu olduğu dinin ve ırkın sembol isimlerinden olmasından dolayı yargı makamlarının ön yargılı hareket etmeleri nedeniyle tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, mahkemenin duruşma gününü kanunun belirlediği süreden sonraya bırakması, Yargıtay kararlarının kanunda belirlenen süreden sonra verilmesi ve yargılama sürecinin uzun sürmesi nedenleriyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 17/12/2015 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 21/1/2016 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 30/7/2012 tarihli sözleşme ile Ankara İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alan taşınmazını İ.Y. isimli şahsa kiralamıştır.
8. Kiracı İ.Y. 19/9/2012 tarihli ihtarname ile kira sözleşmesini feshetmiş ve kiralananı 19/10/2012 tarihinde başvurucuya teslim etmiştir.
9. Kiracı İ.Y., Ankara 15. İcra Müdürlüğünün E.2012/15035 sayılı dosyasında ödediği kira bedelinin on aylık tutarı, depozito bedeli ve elektrik güvence bedelinden oluşan toplam 19.911,68 TL alacak üzerinden 8/11/2012 tarihinde genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatmıştır.
10. Ödeme emri 9/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu, ödeme emrinde gösterilen alacak kalemlerinin mevzuata ve kira şartlarına aykırı olduğunu belirterek 13/11/2012 tarihli dilekçesini icra dosyasına sunmuş; İcra Müdürlüğünce kanuni şartları taşıyan usulüne uygun bir itirazyapılmadığı gerekçesiyle takibe devam edilmiştir.
11. Başvurucu 26/11/2012, 3/12/2012, 7/12/2012, 10/12/2012, 14/12/2012, 24/12/2012, 24/1/2013 tarihli yazılı ve sözlü başvurularının İcra Müdürlüğü tarafından tutanakla tespit edilmediğini; bu taleplerine cevap verilmediğini, dosyadaki borç miktarının tespit edilerek kendisine bildirilmediğini, takas taleplerinin kabul edilmediğini, dosyadaki belgelerin onaylı suretleri verilmediği gibi fotoğraf ve görüntülerinin çekilmesine de izin verilmediğini, bu şekilde dosyaya erişimi engellenerek itirazlarını sunma imkânının elinden alındığını belirterek yapılan uygulamalara engel olunması için gerekli tedbirlerin alınmasına, mevzuat gereği uygun isteklerin İcra Müdürlüğünce yerine getirilmesinin emredilmesine, ayrıca bu başvurunun suç duyurusu olarak kabul edilip mevzuat gereği görevi ihmal fiilini işleyen memurlar hakkında gerekli yasal takibin yapılmasına karar verilmesi talebiyle Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesinin E.2013/73 sayılı dosyasında şikâyet yoluna başvurmuştur.
12. Mahkeme 30/1/2013 tarihli tensiple 7/3/2013 tarihinde duruşma yapılmasına karar vermiş ve başvurucunun şikâyet dilekçesinde bildirdiği adresine duruşma gün ve saatini bildirir davetiye çıkarmıştır.
13. Başvurucuya çıkarılan tebligat, aynı adreste oturduğunu belirten L.K. isimli şahsın beyanı ve mahalle muhtarının imzalı beyanı ile muhatabın adresten taşındığı belirtilerek tebliğ edilmeden Mahkemeye iade edilmiştir.
14. Mahkeme 7/3/2013 tarihli duruşmada davetiye gönderilen adresin şikâyet dilekçesinde bildirilen adres olduğunu belirterek yeniden tebligat çıkarılmasına yer olmadığına karar vermiş, dosyayı esas yönden değerlendirmiştir.
15. Mahkeme 7/3/2013 tarihli ve E.2013/73, K.2013/223 sayılı kararla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
İcra dosyasında; 8/11/2012 tarihinde icra takibi yapıldığı, 7 örnek ödeme emrinin 9/11/2012 tarihinde tebliğ edildiği, bu dosyada borçlu olan davacı tarafın 13/11/2012 , 3/12/2012, 10/12/2012, 7/12/2012, 24/12/2012, 24/1/2013 Tarihli dilekçeler verdiği, icra dosyasının fotokopisinin istendiği, icra müdürlüğünün masrafın karşılanması durumunda fotokopi verileceğini belirlediği, herhangi bir masraf verilmediği bu sebeple talebin gerçekleştirilmediği, davacı tarafın takas talebinin kabule şayan olmadığı, takas edilebilecek duruma gelmiş alacak gözükmediği tüm dosya kapsamından anlaşıldığından aşağıdaki şekilde karar vermek yönünde vicdani kanaat hasıl olmuştur."
16. Mahkemenin gerekçeli kararı, başvurucunun şikâyet dilekçesinde belirttiği adrese gönderilmiş; ancak, evrak 25/3/2013 tarihinde tebliğ edilemeden Mahkemeye iade edilmiştir.
17. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 3/7/2013 tarihli ve E.2013/16853, K.2013/24948 sayılı ilamıyla onanmıştır.
18. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 24/10/2013 tarihli ve E.2013/26556, K.2013/33312 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
19. Ret kararı, 18/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu tarafından 17/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesi şöyledir:
"Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır.
Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir."
21. 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesi şöyledir:
"İcra mahkemesine arzedilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.
Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi tetkik merciine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.
Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk Halinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir."
22. 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesiyle 2004 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddeye göre yürürlükte bulunan 2004 sayılı Kanun'un 366. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Tetkikat, temyiz edilen karara hasredilir ve on beş gün içinde karara bağlanır"
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 317. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur.
Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremezler."
24. 6100 sayılı Kanun'un 320. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.
Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir."
25. 6100 sayılı Kanun'un 369. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
"Duruşma günü kararı verilemeyen işlerin en geç bir ay içinde karara bağlanması zorunludur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu; aleyhine yapılan takipte İcra Müdürlüğünün, 2004 sayılı Kanun'un 58. ve 60. maddelerinde belirtilen şartları yerine getirmeden kira sözleşmesi hükümlerini yok sayarak hakkında ödeme emri düzenlediğini, kira sözleşmesi ödeme emrine eklenmediği için takibe gerekli ölçüde itiraz edemediğini, İcra Müdürlüğü çalışanlarının yazılı ve sözlü itirazlarını tutanağa geçirmediğini, icra dosyasının incelenmesine ve dosyadan örnek alınmasına memurlar tarafından engel olunduğunu, borca yaptığı itirazın Müdürlükçe görmezden gelindiğini, takibin durdurulmadığını, kesinleşmiş Mahkeme kararı olmadan icra işlemlerine devam edildiğini, icra ve hukuk dava dosyasının mevzuata uygun düzenlenmemesi nedeniyle dosyaların içeriğini tam olarak öğrenemediğini, dilekçelerine cevap verilmediğini, kiracının kira kontratı nedeniyle kendilerine ödemekle yükümlü olduğu kira ve teminat bedelleri ile kendi alacaklarının takas mahsubuna karar verilmesi taleplerinin kabul edilmediğini ileri sürmüştür.
28. Başvurucu ayrıca, İcra Mahkemesinin de şartlar oluştuğu hâlde takas mahsup taleplerini kabul etmediğini, davayı İcra Müdürlüğüne karşı açtığını; ancak, Mahkeme tarafından davalının değiştirildiğini, bu nedenle İcra Müdürlüğüne dava açma hakkının engellendiğini, İlk Derece Mahkemesinin duruşma tarihini kanunun belirlediği otuz günlük süreyi aşarak otuz yedi gün sonrasına ertelediğini; Mahkeme duruşma tarihinin, davalının cevap dilekçesinin ve Mahkemenin gerekçeli kararının kendisine tebliğ edilmediğini, İcra Müdürlüğüne yaptığı beş yazılı başvurunun İcra Hukuk Mahkemesine gönderilen dosya içinde olmadığını, Mahkemenin on iki talepten sekizi hakkında hüküm kurmadığını, bu açıdan Mahkemenin dosyaya bakmaktan çekindiğini, Yargıtay ve Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu, Yargıtayın temyiz ve karar düzeltme incelemesini kanuni süre içinde yapmadığını, karar düzeltme talebinin reddi üzerine hakkında para cezası verildiğini, Şirket unvanı ve temsilcisinin isim ve soy isminin mensubu bulunduğu din ve ırkı çağrıştırması, yargı çalışanlarının da çoğunun bu dini ve ırkı tasvip etmemeleri nedeniyle ön yargılı davranarak aleyhine karar verildiğini, yargılamanın kanuni sürelere riayet edilmemesi nedeniyle uzun sürdüğünü belirterek Anayasa’nın 9., 10., 11., 17., 35., 36., 38., 40., 48., 49., 74., 125., 141. ve 154. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, yargılama süreci ve verilen karar nedeniyle Anayasa'nın 9., 10., 11., 17., 35., 36., 38., 40., 48., 49., 74., 125., 141. ve 154. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
30. Başvurucu; İcra Müdürlüğü çalışanlarının yazılı ve sözlü itirazlarını tutanağa geçirmediklerini, aleyhine yapılan takipte İcra Müdürlüğünün, Kanun'da belirtilen şartları yerine getirmeden kira sözleşmesi hükümlerini yok sayarak hakkında ödeme emri düzenlediğini, takibe konu alacağın muaccel olmadığını, Müdürlükçe dilekçelerine cevap verilmediğini, takas mahsubuna karar verilmesi taleplerinin de Mahkeme ve Müdürlükçe kabul edilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddiaları, Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesinin 7/3/2013 tarihli kararı ile bağlantılı olarak adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
35. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, başvuruya konu mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36. Başvurucunun Ankara 15. İcra Müdürlüğünün E.2012/15035 sayılı dosyasında yapılan bir kısım işlemin Kanun’a aykırı olduğunu iddia ederek Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesine yaptığı şikayette, Mahkemenin toplanan deliller ve dosya kapsamına göredeğerlendirme yaparak şikayetin reddine karar verdiği, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 3/7/2013 tarihli ilamıyla hükmün onandığı ve aynı Dairenin 24/10/2013 tarihli ilamıyla karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.
37. Mahkemenin tarafların iddia ve savunmaları, icra dosyası kapsamını dikkate alarak şikâyetin reddine karar verilmesi gerektiği yönünde kanaate ulaşırken belirttiği gerekçe ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Mahkeme tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin hukuk kurallarının olay ve olgulara uygulanması sırasındaki takdirine müdahale etmesi, kendisini onların yerine koyarak değerlendirme yapmasının mümkün olmadığı, bu açıdan başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açık keyfîlik veya bariz takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlalEdildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu; Şirketin unvanı ile temsilcisinin isim ve soy isminin mensubu olduğu din ve ırkı çağrıştırdığını, yargılama makamları bu dini ve ırkı tasvip etmediklerinden eşitlik ilkesine aykırı davranılarak aleyhe karar verildiğini belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, bu iddianın özünün hakimlerin tarafsız davranmadığına ilişkin olduğu görülmektedir.
40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak, davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004). Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993).
41. Genel olarak tarafsızlık; davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamayı ifade eder.
42. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006). Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanısıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin; taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gregory/Birleşik Krallık, B. No: 22299/93, 25/02/1997, §§ 43–49; Fey/Avusturya, B. No: 14396/88, 24/2/1993, §§ 28–36; Hauschildt/Danimarka, B. No: 10486/83, 24/5/1989, §§ 46–48; McGonnell/Birleşik Krallık, B. No: 28488/95, 08/2/2000, §§ 55-57).
43. Başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından Yargıtayıntarafsızlığı konusunda doğrulanabilir somut olguların tespit edilmediği, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların objektif olarak adil yargılanmaya ilişkin taraflarda oluşan meşru beklenti üzerinde menfi etkide bulunacak bir izlenim meydana getirecek elverişliliğe sahip olmadığı, “aksi yönde delil bulununcaya kadar, bir hakimin kişisel olarak tarafsız olduğunun varsayılması gerektiği” hususundaki tarafsızlık karinesini ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimlerin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delilin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır
44. Açıklanan nedenlerle tarafsız mahkemede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, Yargıtay kararlarının ileri sürdüğü iddia ve dosyadaki maddi olguları karşılayacak nitelikte olmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
47. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanısıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
48. Somut başvuru açısından ilk Derece Mahkemesinin; tarafların iddia, savunma ve icra dosyası kapsamını gözönüne alarak 8/11/2012 tarihinde icra takibi yapıldığını, yedi no'lu örnek ödeme emrinin 9/11/2012 tarihinde tebliğ edildiğini, bu dosyada borçlu olan davacı tarafın 13/11/2012, 3/12/2012, 10/12/2012, 7/12/2012, 24/12/2012, 24/1/2013 tarihli dilekçeler verdiğini, icra dosyasının fotokopisinin istendiğini, İcra Müdürlüğünün masrafın karşılanması durumunda fotokopi verileceğini belirlediğini, herhangi bir masraf verilmediği için talebin gerçekleştirilmediğini, davacı tarafın takas talebinin kabule şayan olmadığını, takas edilebilecek duruma gelmiş alacak gözükmediğini belirterek şikâyetin reddine karar verdiği, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ise Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf yapmak suretiyle hükmü onadığı ve karar düzeltme talebini reddettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan bahsedilemez.
49. Başvurucunun gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine aleyhine para cezasına hükmedildiğini ileri sürmüştür.
51. Anılan şikâyet konusu, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince hükmolunan bu miktarın gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39). Başvurucu tarafından anılan para cezasını ödemeye mali durumunun yetmediği veya ödeme nedeniyle çok zor durumda kalacağı yönünde bir iddiada bulunulmadığı görüldüğünden, somut başvuru açısından anılan kararlardan farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılanma İlkelerinin İhal Edildiğine İlişkin İddia
52. Başvurucu; davalının cevap dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, oturum gününün de tebliğ edilmemesi nedeniyle duruşmaya katılamadığını, sözlü olarak itirazlarını sunamadığını, bu açıdan Mahkemenin davalının beyanları doğrultusunda değerlendirme yaparak karar verdiğini, Mahkeme ve icra dosyalarının onaylı suretlerinin kendisine verilmemesi nedeniyle dosya içeriklerini tam olarak öğrenemediğini, bu şekilde itiraz ve beyanda bulunma imkânının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Başvurucunun; cevap dilekçesinin tebliğ edilmediği, Mahkeme ve icra dosyasının onaylı suretlerinin verilmemesi nedeniyle itiraz ve beyanda bulunma hakkının kısıtlandığı, duruşma gününün tebliğ edilmemesi nedeniyle de duruşmada cevap dilekçesine karşı sözlü beyanda bulunma hakkının sağlanmadığınailişkin iddiaları silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmiştir.
54. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi veAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
55. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
56. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. J.J./Hollanda, B. No: 9/1997/793/994, 27/3/1998, § 43; Vermeulen/Belçika, B. No: 19075/91, 20/2/1996, § 33).
57. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Bu bakımdan daha önce ulaşılamayan bilgi ve belgelere üst yargılama aşamasında ulaşılmış ve bunlara karşı iddia ve itirazlar dile getirilmiş ise silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılmayabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil; adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/251, 10/6/2015, § 22).
58. Başvuru konusu olaya benzer davalarda AİHM, duruşma günü kendilerine zamanında tebliğ edilmediği için duruşmaya katılamayan başvuranlarla ilgili olarak hakların teorik olarak garanti edilmesinin yeterli olmadığını, uygulamada da etkin biçimde garanti edilmeleri gerektiğini, duruşmalı yargılama her zaman gerekli olmamakla beraber iç hukuktaki duruşmada hazır bulunma hakkını kullanıp kullanmamaya karar verecek olan davanın bir tarafına duruşmaya katılma imkânı verecek şekilde duruşmanın bildirilmemesi nedeniyle, davanın diğer tarafının duruşmada yer alarak sözlü beyanlarda bulunduğunu gözönünde bulundurarak ve başvuranların karşı tarafın beyanlarına karşı kendi beyanlarına sözlü olarak cevap veremediklerini de belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Yakovlev/Rusya, B. No: 72701/01, 15/3/2005, §§ 19, 21; Groshev/Rusya,B. No: 69889/01, 20/1/2006, §§ 29-31).
59. 2004 sayılı Kanun'un 18. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında icra mahkemesine arzedilen hususların ivedi işlerden sayılacağı ve bu işlerde basit yargılama usulünün uygulanacağı, talep ve cevapların dilekçe sunmak veya mahkemeye ifade vermek suretiyle de gerçekleşebileceği belirtilmiştir.
60. 6100 sayılı Kanun'un317. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarında, basit yargılama usulüne tabi davalarda dava açılması ve davaya cevap verilmesinin dilekçe ile olacağı, tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremeyecekleri, aynı Kanun'un 320. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarında ise mahkemenin mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden de karar verebileceği hususları düzenlenmiştir.
61. Başvurucu; icra ve Mahkeme dosyalarının onaylı suretlerinin kendisine verilmediğini, dosyadaki bilgi ve belgelere ulaşamadığını, cevap dilekçesinin kendisine tebliğ edilmediğini, bu nedenle yeterli ölçüde savunma yapamadığını, yine duruşma günü tebliğ edilmediği için sözlü olarak da beyan ve itirazda bulunamadığını belirtmiştir.
62. 2004 ve 6100 sayılı Kanun hükümlerinde icra mahkemesinde görülen şikâyet davası ivedi işlerden kabul edilerek bu işlerde basit yargılama usulünün uygulanacağı belirtilmiş; sürecin daha hızlı bir şekilde sonuçlandırılması için dava ve cevap dilekçelerinin verilmesiyle birlikte mümkünse duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği, taraflarca cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesinin verilmeyeceği düzenlenmiştir.
63. 2004 sayılı Kanun'un 18. maddesinin üçüncü fıkrasında, mahkemenin duruşma açması hâlinde ilgilileri duruşmaya çağıracağı, ilgililer duruşmaya katılmasa dahi gereken kararı vereceği belirtilmiştir.
64. Mahkeme, başvurucunun şikâyet dilekçesinde belirttiği adrese tebligat çıkarmış ancak evrak aynı adreste oturduğunu belirten L.K. isimli şahsın beyanı ve mahalle muhtarının imzalı beyanı ile muhatabın adresten taşındığı belirtilerek tebliğ edilmeden iade edilmiştir. Mahkeme 7/3/2013 tarihli duruşmada, davetiye gönderilen adresin şikâyet dilekçesinde bildirilen adres olduğunu belirterek yeniden tebligat çıkarılmasına yer olmadığına kararvermiş; davanın acele işlerden olması nedeniyle Kanun ve usuleuygun olarak aynı celsede karar vermiştir.
65. Başvurucu yokluğunda karar verildiğini ve bu suretle savunma ve hukuki dinlenilme haklarının kısıtlandığını iddia etmiş ise de Mahkemenin; şikâyet dilekçesinde bildirilen adrese duruşma gün ve saatini bildirir davetiye çıkardığı, tebligatın tebliğ edilmeksizin iade edilmesi üzerine kanun ve usule uygun olarak aynı celsede karar verdiği, bununla birlikte cevap dilekçesine ilişkin başvurucunun ayrıntılı olarak itirazlarını üst yargı merciine bildirdiği, Mahkemenin gerekçesinde de davalı tarafın yazılı beyanlarının dışında duruşmada ileri sürebileceği farklı bir iddia veya delile dayanmadığı, başka bir ifadeyle tarafların yazılı beyanları ve icra dosyası çerçevesinde değerlendirme yaptığı, nitekim yazılı belge ve beyanlara istinaden uyuşmazlığı hakkaniyete uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu, ayrıca başvurucunun sözlü duruşmaya katılması hâlinde şikayet dilekçesinden farklı olarak hangi iddiaları ileri süreceğini de ortaya koymadığı, dolayısıyla başvurucunun duruşmada cevap dilekçesine karşı sözlü beyanda bulunamamasının yargılamanın bütünü dikkate alındığında diğer taraf lehine eşitsiz bir durum meydana getirmediği anlaşılmıştır.
66. Bunun yanında başvurucu; Mahkeme ve icra dosyasının onaylı suretlerinin verilmemesi nedeniyle dosya içeriklerini öğrenemediğini, beyan ve itirazda bulunma imkânının kısıtlandığını iddia etmiştir.
67. Başvurucunun 26/11/2012, 3/12/2012, 7/12/2012, 10/12/2012, 14/12/2012, 24/12/2012 24/1/2013 tarihli dilekçeleri ile icra dosyasının onaylı fotokopilerini istediği, Mahkemenin kabulü ve başvurucunun temyiz dilekçesinde açıkça belirttiği gibi başvurucunun dosyaya masraf yatırmaması nedeniyle icra dosyasının onaylı suretinin verilmesi talebinin yerine getirilmediği, başvurucunun 24/1/2013 tarihli dilekçesi üzerine icra dosyasını inceleme fırsatının sağlandığı anlaşılmıştır.
68. Yine başvurucunun Yargıtay 12. Hukuk Dairesine verdiği 27/9/2013 tarihli dilekçesinde de icra dosyası ve Mahkeme dosyasını inceleme imkânını bulduğunu belirttiği, 9/4/2013 tarihli temyiz dilekçesinde ayrıntılı olarak dava ve icra dosyası içerisinde bulunan belgeler ve davalının cevap dilekçesi ile ilgili değerlendirme yaparak temyiz nedenlerini dile getirdiği anlaşılmıştır.
69. Yukarıda açıklandığı üzere başvurucu,dava dosyası ile masraf yatırmamasından dolayı icra dosyasının fotokopisinin kendisine verilmemesi nedeniyle dosya içeriğine ulaşamadığını iddia etmiş ise de başvurucuya yargılamanın değişik aşamalarında dosyaları inceleme fırsatı tanındığı ve başvurucunun yargılama makamlarına sunduğu dilekçelerle dosya içerikleri ile ilgili ayrıntılı beyanda bulunduğu anlaşılmışıtr.
70. Yine Mahkemece başvurucuya davalının cevap dilekçesi tebliğ edilmemiş ise de başvurucunun temyiz aşamasında cevap dilekçesi ve içeriği hakkında bilgi sahibi olduğu, temyiz aşamasında buna ilişkin beyan ve itirazlarını üst Mahkemeye bildirdiği, bu açıdan Derece Mahkemesindeki usule ilişkin eksikliğin Yargıtay temyiz aşamasında giderildiği, Yargıtayın da başvurucunun tüm temyiz itirazlarını değerlendirerek hükmü onadığı anlaşılmıştır.
71. Bununla birlikte başvurucu, Mahkeme ve icra dosyası içeriğini öğrenememesi nedeniyle Mahkeme önünde dile getiremediği ve sonuca etkili olabilecek nitelikte farklı ne gibi iddialar ileri süreceği hususunda herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi başvurucunun esasa müessir hangi belgelerin içeriğine vakıf olmadığı hususunda da beyanda bulunmadığı anlaşılmıştır.
72. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda İlk Derece Mahkemesi tarafından cevap dilekçesi ve duruşma gününün tebliğ edilmemesi, dosyaların onaylı suretlerinin verilmemesi sebebiyle başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı, başvuru konusu eksikliğin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali sonucunu doğurmayacağı anlaşılmaktadır.
73. Açıklanan nedenlerle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
74. Başvurucu, Yargıtayın temyiz ve karar düzeltme taleplerini kanunun kendisine tanıdığı süreleri aşarak karara bağlaması ve yargılamanın makul sürede tamamlanmamasınedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
75. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri,§§ 34–59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013).
76. Kanun koyucu, icra mahkemesine arz edilen hususları ivedi işlerden kabul ederek bu işlerde basit yargılama usulünün uygulanacağını belirtmiş; daha hızlı bir şekilde karara bağlanması için 2004 sayılı Kanun’un 18. maddesinde özel hükümlere yer vermiştir. Ancak Kanun’un 18. maddesinde mahkemeler için öngörülen süreler hak düşürücü nitelikte değildir. Bu süreler mahkemelere yönelik olduğundan düzenleyici nitelikte olup mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. Kanun gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri gözönünde bulundurulduğunda bu sürelerin aşılabileceği görülmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 47,48).
77. Nitekim AİHM de benzer şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek davaların “makul süre” içinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Çalık/Türkiye,B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10, 12/3/2013).
78. Başvuru konusu olay, İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan şikâyet davasına ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılıKanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin -makul süre değerlendirmesi için- başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih somut başvuru açısından 28/1/2013’tür.
79. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin karar düzeltme ilamının verildiği 24/10/2013’tür.
80. Başvuru konusu olayda, aleyhine icra takibi yapılan başvurucunun 28/1/2013 tarihinde Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde yaptığı şikâyet başvurusu üzerine Mahkemece duruşma açılarak 7/3/2013 tarihinde şikâyetin reddine karar verilmiş; temyiz edilen karar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından 3/7/2013 tarihinde onanmış; karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 24/10/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın 8 ay 26 gün sürdüğü anlaşılmaktadır. İki dereceli yargılamada ve başvurucunun talebi üzerine temyiz ve karar düzeltme incelemesinden geçen dava ile ilgili başvuruda bu sürenin makul kabul edilmesi gerekir.
81. Somut olayda uygulanması gereken usul hükümleri dikkate alındığında 8 ay 26 günlük yargılama süresinin somut davada makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
82. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesi ve 15. İcra Müdürlüğü Dosyalarına İlişkin Diğer İddialar
83. Başvurucu, şikâyet davasında davayı İcra Müdürlüğüne karşı açmasına rağmen Mahkeme tarafından davalının değiştirildiğini, İcra Müdürlüğüne yaptığı 5 yazılı başvurunun Mahkemeye gönderilen dosya içinde olmadığını, Mahkemenin ve İcra Müdürlüğü çalışanlarının tarafsız olmadığını, İcra Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğunu, dilekçede ileri sürdüğü sekiz iddia hakkında Mahkemenin hüküm kurmadığını, İcra Müdürlüğü tarafından usulüne uygun itiraza rağmen takibin durdurulmadığını, Mahkemenin duruşma gününü kanuni süreyi aşarak otuz yedi gün sonrasına bıraktığını, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmediğini iddia ederek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
84. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
85. 6216 sayılı Kanun’un, 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
86. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
87. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Mümin Meriç, B. No: 2013/7204, 20/2/2014, § 27).
88. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde ve olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
89. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
90. Bireysel başvurunun ikincillik niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
91. Somut olayda başvurucunun Mahkeme ve icra dosyası ile ilgili olarak ileri sürdüğü iddiaların (§ 86) bir kısmını İcra Mahkemesine açtığı şikâyet davasında dava konusu yapmadığı, bir kısmını da temyiz ve karar düzeltme aşamasında dile getirmediği görülmektedir. Buna göre şikâyet davası ve kanun yolu aşamasında ileri sürülebilecek iddiaların doğrudan Anayasa Mahkemesinin önüne getirilmesi mümkün değildir.
92. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Mahkeme ve icra dosyasındaki diğer iddiaları ile ilgili olarak kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılanma ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Ankara 14. İcra Hukuk Mahkemesi ve 15. İcra Müdürlüğü dosyalarına ilişkin diğer ihlal iddialarınınbaşvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.