TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LEVENT KARACA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9131)
|
|
Karar Tarihi: 12/7/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 13/10/2016-29856
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Levent
KARACA
|
Vekili
|
:
|
Av.
Mehmet AZAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vazife malullüğü
aylığı bağlanmaması işleminin iptali istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından reddedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 10.
maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ve 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 30/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü 9/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 17/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Askerlik görevini yapmak
üzere 21/5/1998 tarihinde askere sevk edilen başvurucu 20/9/1998-18/11/1998
tarihleri arasında icra edilen iç güvenlik harekatına
katıldığını, görevin son günlerinde düşmesi sonucunda kulağında kanama ve
şiddetli ağrı oluştuğunu, görev dönüşünde revirde yapılan muayene ve tedavi
sonucunda kulağından 1,5-2 cm civarında bir çubuk çıkarıldığını ifade etmiştir.
9. Başvurucu 7/3/1999
tarihinde işitme kaybı şüphesiyle birliğinde yapılan muayenesinin ardından
Kayseri Asker Hastanesine buradan da Ankara Mevki Asker Hastanesine sevk
edilmiş, Ankara Mevki Asker Hastanesinin 17/3/1999 tarihli sağlık kurulu
raporuyla ''Sağ total işitme kaybı''
teşhisiyle başvurucu hakkında ''B/19
Askerliğe elverişli değildir'' kararı verilerek 18/3/1999 tarihinde terhis
edilmiş ve terhis belgesine ekli açıklamalar kısmında başvurucunun
20/9/1998-18/11/1998 tarihleri arasında Van OHAL Bölgesinde iç güvenlik
harekatına katıldığı ve sağlık kurulu raporu uyarınca terhis edildiği ifade
edilmiştir.
10. Başvurucu 25/9/2001 ve
2/8/2012 tarihlerinde maaş bağlanması için yaptığı başvurulara cevap
verilmemesi üzerine vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına ilişkin işlemin
iptali istemiyle 30/11/2012 tarihinde dava açmış, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığı ise 11/2/2013 tarihli işlemi ile başvurucunun vazife malullüğü
aylığı bağlanması talebinin reddine yönelik işlem tesis etmiştir.
11. Başvurucu, vazife
malullüğü aylığı bağlanmaması işleminin iptali istemiyle 30/11/2012 tarihinde
dava açtıktan sonra 29/3/2013 tarihli dilekçesi ekinde AYİM Üçüncü Dairesine iç
güvenlik harekatı sırasında kulağından yaralandığına
ilişkin noter onaylı imza sirkülerini haiz tanık beyanı sunmuştur.
12. AYİM Başsavcılığı
22/3/2013 tarihli düşüncesinde dava konusu işlemin iptali gerektiği yönünde
görüş bildirmiştir. Görüşün ilgili kısmı şöyledir:
“Davalı kurum, davacının maluliyetine yol açan rahatsızlığın
askerlik hizmeti sırasında ve bu hizmetin sebep ve tesiri ile ortaya çıktığını
kabule elverişli belge ve kayıt bulunmadığından talebi reddetmiştir. Gerçekten
davacının maruz kaydığı işitme kaybının askerlik hizmeti ile irtibatını kurmaya
elverişli bir belge ve kayıt bulunmamaktadır. Ancak davacının askerliğe
elverişli olmadığına ilişkin sağlık kurulu raporunda, bu rahatsızlığın iç
güvenlik görevinde görevli olduğu döneme denk gelen bir tarihte düşmesinden
kaynaklandığını beyan ettiği yönünde açıklama yer almaktadır. Davacı da ısrarla
iç güvenlik operasyonu sırasında düştüğünü, kulağına bir cisim girdiğini, bu cismin
operasyon dönüşü çıkarılabildiğini ve kulağındaki rahatsızlığın bu suretle
başladığını ileri sürmektedir. Davacının ısrarlı beyanının aksini ortaya koyan
bir delil mevcut değildir. Bu itibarla davacının askerlik hizmet aşamaları ile
uyumlu olan ve aksi ortaya konamayan beyanına itibar edilmesi hakkaniyet
gereğidir. Dolayısıyla davacı hakkında vazife maluliyeti hükümlerinin
uygulanmamış olması, hukuka uygun düşmemektedir.
13. AYİM Üçüncü Dairesi
25/4/2013 tarihli ve E.2013/539, K.2013/610 sayılı kararıyla davayı
reddetmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi
neticesinde: Davacının 21.05.1998 tarihinde askere sevk edildiği, davacının
Kayseri 1’inci Komd.Tug. 2'nci Komd.
Tb. K.lığında askerlik vazifesini yaparken beyanına
göre 20.09.1998-18.11.1998 tarihlerinde Van bölgesinde icra edilen iç güvenlik
harekâtına katıldığı, davacının ilk olarak 07.03.1999 tarihinde işitme kaybı (vertigo) teşhisiyle birliğinde yapılan muayene sonrasında
Kayseri Asker Hastanesi KBB Polikliniğine sevk edildiği, 08.03.1999 tarih ve
6338 kayıt numara ile buradan da Ankara Mevki Asker Hastanesine sevk edildiği,
Ankara Mevki Asker Hastanesinde yapılan muayenesi ve tedavisi sonunda, Ankara
Mevki Asker Hastanesinin 17.03.1999 tarih ve 1778 numaralı Sağlık Kurulu Raporu
ile "Sağ total işitme kaybı" teşhisiyle "B/19 Askerliğe
elverişli değildir." kararı verildiği, 18.03.1999 tarihinde terhis
edildiği, davacının Van-Gevaş ilçesinde yapılan operasyon sırasında düşme
sonucu sağ kulağına çalıların girmesi sonucu kulağını kaybettiğini belirterek
kendisine maaş bağlanması için 25.09.2001 tarihinde davalı kurum kayıtlarına
giren dilekçesi ile idari müracaatta bulunduğu, davacı vekilinin 02.08.2012
tarihli dilekçesi ile müvekkiline maaş bağlanması için yeniden idari müracaatta
bulunduğu, davalı kurum tarafından bu müracaata da cevap verilmemesi üzerine
30.11.2012 tarihinde bu davanın açıldığı, davalı kurumun 11.02.2013 tarih ve
134 numaralı işlemi ile davacının vazife malûllüğü
aylığı bağlanmasına ilişkin talebinin reddedildiği anlaşılmaktadır.
…
Belirtilen hükümlere göre bir kimsenin vazife malûlü kabul
edilerek kendisine aylık bağlanabilmesi için malûllüğün
vazifenin yapıldığı sırada ve vazifenin sebep ve etkisiyle meydana gelmesi
gerekmektedir.
Dava konusu uyuşmazlığın maluliyetin vazifenin sebep ve
tesiri ile oluşup oluşmadığı noktasın odaklandığı anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından her ne kadar Van-Gevaş bölgesindeki
20.09.1998-18.11.1998 tarihleri arasında icra edilen operasyon görevi sırasında
yere düşmesi sonucu kulağına çubuk girmesine bağlı olarak kulağında meydana
gelen kanama sebebiyle kulağında işitme kaybı meydana geldiği ileri sürmüş ve
davacı hakkında düzenlenen söz konusu 17.03.1999 tarihli askerliğe elverişli
olmadığına ilişkin raporda "Şikayeti 5 ay önce geçirdiği kaza sonrasında
başlamış, sağ kulağından kan geldiğini tarif ediyor." ibarelerine Mevki
Hastanesinde düzenlenen Hasta Müşahade kağıdında da
"kulak yolunda yabancı cisim çıkarılma ve kulak akıntısı olma” ibarelerine
yer verilmiş ise de;
Davacının 25.09.2001 tarihinde yaptığı idari müracaatı
üzerine yapılan araştırma sırasında davacının görev, yaptığı 5'inci Komd. BI.K.lığının
10.06.2002 tarih ve SAYI:3050-0202/165 sayılı yazısı ile Bölüğün OH bölgesinde
görev yaptığı süreler içerisinde yaralanan ve şehit olan personel ilgili
belgelerin tutulduğu, ancak davacının yaralandığına dair belgenin olmadığının
tespit edildiği bildirilmiştir.
Kayseri 1’inci Komd.Tug.K.lığının 13.11.2012 tarih ve PER:9690-2307-12 sayılı
yazısı ile de Tugay Komutanlığı kayıtlarında yapılan araştırmada davacı
hakkında herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı bildirilmiştir.
Davacı hakkında düzenlenen ve davacının askerliğe elverişli
olmadığına dair 17.03.1999 tarih 1778 numaralı söz konusu sağlık kurulu
raporunda davacının KBB muayenesinde her iki dış kulak yolu ve kulak zarlarının
doğal olduğu belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ile davacının operasyon görevi sırasında
veya bu görevin hemen bitiminde kulağından rahatsızlandığına ve herhangi bir muayenesinin
yapıldığına dair hiçbir kaydın mevcut olmadığı, kulak rahatsızlığı sebebiyle
ilk başvurusunun operasyon görevinin bitiminden yaklaşık 3 ay sonra olduğu,
kulağından kan gelecek şekilde yaralanan bir kimsenin uzun süre muayene ve
tedavi olmadan beklemesinin hayatın olağan akışına da uygun olmadığı, davacının
ileri sürdüğü gibi bir olayın meydana geldiğine ilişkin olarak davacının soyut
beyanları dışında davacının beyanlarını destekler nitelikte hiçbir belgenin
bulunmadığı, raporda yer alan olaya ilişkin kayıtların sadece davacının soyut
beyanlarına dayandığı, davacının beyanlarını destekler nitelikte raporda
herhangi bir bulguya da yer verilmediği hususları birlikte
değerlendirildiğinde, maluliyetin oluşumunda askerlik hizmetinin sebep ve
tesirinin bulunmadığı, vazife malûllüğü aylığı
bağlanabilmesi için 5434 sayılı Kanunun öngördüğü koşulların davacı yönünden
oluşmadığı, davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonuç ve vicdani kanaatine varılmıştır.”
14. Başvurucu bu karara
3/6/2013 tarihinde karar düzeltme yoluna başvurmuş ve 9/7/2013 tarihli
dilekçesi ekinde AYİM Üçüncü Dairesine iç güvenlik harekatı
sırasında kulağından yaralandığına ilişkin noter onaylı imza sirkülerini haiz
iki tanık beyanı sunmuştur.
15. AYİM Başsavcılığı
12/9/2013 tarihli düşüncesi karar düzeltme isteminin kabulü gerektiği
yönündedir.
16. AYİM Üçüncü Dairesi
31/10/2013 tarihli ve E.2013/1348, K.2013/1276 sayılı kararıyla düzeltme
talebini reddetmiştir.
17. Karar, başvurucuya
19/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 17/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. 8/6/1949 tarihli ve 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun mülga 44. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında
hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (Malül)
denir ve haklarında bu kanunun malüllüğe ait
hükümleri uygulanır."
20. 5434 sayılı Kanun'un
mülga 45. maddesi şöyledir:
"44 üncü maddede yazılı malüllük;
a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada
vazifelerinden doğmuş olursa;
b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her
hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;
c) Kurumların menfaatini korumak maksadiyle
bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul
edilmesi şartiyle);
ç) Fabrika, atelye ve
benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten
sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma
konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa;
Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara
uğrıyanlara da (Vazife malülü)
denir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 12/7/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu; olağanüstü
hâl kapsamında bölücü terör örgütü mensuplarına yönelik düzenlenen operasyon
sırasında yaşadığı ve maluliyetine neden olan olayın komutanlarınca tutanağa
bağlanmamasının kendi kusuru olmadığını, askerî hiyerarşi içinde tutanak
tutulmaması yahut bilgi ve belgeye rastlanmaması hâlinde sorumluluğun güçsüz ve
mağdur konumda olan tarafa yükletilemeyeceğini, ilerleyen yıllarda mağduriyet
yaşayacağını düşünerek kulağındaki yabancı nesneyi çıkaran revir
görevlilerinden müşahede raporu düzenlemelerini istemenin de hayatın normal
seyrine uymadığını, olayın canlı şahidi olan üç arkadaşının imza sirküleriyle
desteklenen beyanlarının iddialarını doğruladığını, AYİM'in
bir kararında maddi vakıa ile ilgili bilgi ve belge temin edilmemesinin veya
zamanında belge düzenlenmemesinin davacının aleyhine sonuç doğuracak şekilde
değerlendirilmemesi gerektiğini ifade ettiğini belirterek Anayasa'nın 10.
maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ve 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; kararın iptali ve vazife
malullüğü aylığı bağlanması yönünde hüküm kurulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurunun, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı
yönünden değerlendirilmesi gerekmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun iddiası
açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
25. M. Emin KUZ bu görüşe
katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
26.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
27.
Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların
gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
28.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29.
Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere
delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri olarak görülen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup
bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşmenin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların
eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir
unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin
her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmüyle mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
30.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve
savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline
neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
31.
Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk
derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile getirmesine
rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik
somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması gerekçeli karar
hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
32. Başvurucu; operasyon
sırasında yaşadığı ve maluliyetine neden olan olayın komutanlarınca tutanağa
bağlanmamasının kendi kusuru olmadığını, askerî hiyerarşi içinde tutanak
tutulmaması yahut bilgi ve belgeye rastlanmaması hâlinde sorumluluğun güçsüz ve
mağdur konumda olan tarafa yükletilemeyeceğini, ilerleyen yıllarda mağduriyet
yaşayacağını düşünerek kulağındaki yabancı nesneyi çıkaran revir
görevlilerinden müşahede raporu düzenlemelerini istemenin de hayatın normal
seyrine uymadığını, olayın canlı şahidi olan üç arkadaşının imza sirküleriyle
desteklenen beyanlarının iddialarını doğruladığını, AYİM'in
bir kararında maddi vakıa ile ilgili bilgi ve belge temin edilmemesinin veya
zamanında belge düzenlenmemesinin davacının aleyhine sonuç doğuracak şekilde
değerlendirilmemesi gerektiğini ifade ettiğini belirterek anayasal haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bireysel başvuru formu
ve başvuruya konu yargılama dosyası ile eklerinde başvurucunun askerlik
hizmetini komando olarak yapmasına engel sağlık sorunun ilk başta olmadığı,
başvurucu beyanı ve birliğin kayıtlarında başvurucunun kulağından yaralandığını
ifade ettiği iç güvenlik harekâtının yapıldığı ve başvurucunun da bu harekâta
katıldığı, harekâtın bitmesinden kısa bir süre sonra başvurucunun kulağındaki
rahatsızlık nedeniyle hastaneye sevkinin yapıldığı, hastane müşahede kâğıdı ve
raporlarının hastalık hikâyesi kısmında kulağa yabancı cisim batması ve bu
cismin çıkarılması ile kulakta kanama olduğu ibarelerine yer verildiği,
başvurucunun maluliyet talebinin askerî birlik kayıtlarında başvurucunun
yaralandığına ilişkin bir kaydın bulunmaması nedeniyle reddedildiği, maluliyet
talebinin reddine ilişkin açılan davada başvurucunun iç güvenlik harekâtı
sırasında kulağından yaralandığına ilişkin noter onaylı imza sirkülerini haiz
tanık beyanları sunulduğu, AYİM Başsavcılığının görüşlerinde de dava konusu
işlemin iptali gerektiğinin ifade edildiği görülmektedir.
34. AYİM Üçüncü Dairesi ise
başvurucu hakkında düzenlenen 17/3/1999 tarihli askerliğe elverişli olmadığına
ilişkin raporda "Şikayeti 5 ay önce
geçirdiği kaza sonrasında başlamış, sağ kulağından kan geldiğini tarif
ediyor." ibarelerine Mevki Hastanesinde düzenlenen hasta
müşahede kağıdında da "kulak yolunda
yabancı cisim çıkarılma ve kulak akıntısı olma” ibarelerine yer
verilmiş ise de başvurucunun 25/9/2001 tarihinde yaptığı idari müracaatı
üzerine yapılan araştırma sırasında görev yaptığı Komutanlığın 10/6/2002
tarihli yazısında başvurucunun görev yaptığı süreler içerisinde yaralanan ve
şehit olan personelle ilgili belgelerin tutulduğu ancak başvurucunun
yaralandığına dair belgenin olmadığının tespit edildiği yine Kayseri 1’inci
Komanda Tugay Komutanlığının 13/11/2012 tarihli yazısında kayıtlarda yapılan
araştırmada başvurucu hakkında herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığının
bildirildiği 17/3/1999 tarih 1778 numaralı sağlık kurulu raporunda başvurucunun
her iki dış kulak yolu ve kulak zarlarının doğal olduğunun belirtildiği, bu
duruma göre başvurucunun operasyon sırasında veya görevin hemen bitiminde
kulağından rahatsızlandığına ve muayenesinin yapıldığına dair hiçbir kaydın
mevcut olmadığı, kulak rahatsızlığı nedeniyle ilk başvurusunun operasyon
görevinin bitiminden yaklaşık üç ay sonraya denk geldiği, kulağından kan
gelecek şekilde yaralanan bir kimsenin uzun süre muayene ve tedavi olmadan
beklemesinin hayatın doğal akışına da uygun düşmediği, iddiaları destekleyen
somut bir belgenin bulunmadığı hususlarını değerlendirerek davanın reddine
karar vermiştir.
35. Somut olayda başvurucuya
askerlik hizmeti, sağlık sorunun olmaması nedeniyle komando olarak
yaptırılmıştır. Başvurucunun kulağından rahatsızlandığını belirttiği iç
güvenlik harekâtı yapılmış ve başvurucu, harekâtın ardından rahatsızlığı
nedeniyle sağlık kuruluşlarına gönderilmiş ise de söz konusu kuruluşlar
raporlarında yalnızca başvurucunun hikâyesine yer vermiştir. Öte yandan sağlık
raporlarında başvurucunun kulağında meydana gelen rahatsızlığın askerlik
hizmetine engel olduğunu tespit etmişlerdir. Bundan başka, dava aşamasında ve
kanun yolu incelemesinde başvurucunun rahatsızlığının yapılan harekât sırasında
olduğu yönünde noter onaylı imza sirkülerini haiz tanık beyanları
bulunmaktadır. Esasa etkili olan ve araştırılması gereken tüm bu hususlar
başvurucu tarafından ileri sürülmesine karşın AYİM bu hususların neden
araştırılmadığına gerekçesinde yer vermemiştir. AYİM yalnızca askerî birlik
kayıtlarında başvurucunun yaralandığına ilişkin bir kaydın olmadığına ve sağlık
raporundaki başvurucunun kulak yolunun normal olduğu ibaresine dayanarak karar
vermiştir. Verilen kararda yeterli gerekçenin bulunduğu söylenemez. Bu bağlamda
yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
37. M. Emin KUZ bu görüşe
katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
39. Başvurucu, AYİM
kararının iptali ve vazife malullüğü aylığı bağlanması yönünde hüküm
kurulmasını talep etmiştir.
40. Başvuru konusu olayda
tespit edilen ihlal, adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının
ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak
ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
AYİM Üçüncü Dairesine gönderilmesine ve yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmiş olduğundan bu aşamada tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden
tespit edilen 198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35
TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA, M. Emin KUZ’un karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
B.
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
M. Emin KUZ’un karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C.
Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Üçüncü Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
D.
198,35 harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F.
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/7/2016
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun, vazife malullüğü aylığı
bağlanmaması işleminin iptali talebiyle açtığı davanın Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) tarafından reddedilmesi sebebiyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun kabul edilebilir olduğuna ve anılan
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Somut olayda, 1998 yılında askerlik görevi
sırasında yere düştüğünü, revirde kulağından bir cisim çıkarıldığını ve
yaklaşık dört beş ay sonra sevkedildiği askerî
hastanede işitme kaybı teşhisiyle askerliğe elverişli olmadığı yönünde karar
alınarak terhis edildiğini belirten başvurucunun vazife malullüğü aylığı
bağlanması için 2012 yılında yaptığı müracaatın reddine ilişkin işlemin iptali
talebiyle açtığı dava AYİM tarafından reddedilmiştir.
AYİM, karar gerekçesinde, bir kişiye vazife
malulü olarak aylık bağlanabilmesi için malullüğün vazifenin yapıldığı sırada
ve vazifenin sebep ve etkisiyle meydana gelmesi gerektiğini, dosyadaki bilgi ve
belgeler incelendiğinde buna ilişkin bir delile rastlanmadığını, davacının
(başvurucunun) görev yaptığı bölük komutanlığının kayıtlarında yaralanan
personelle ilgili belgelerin tutulmasına rağmen davacının yaralandığına dair
bir belge bulunmadığının bildirildiğini ve askerliğe elverişli olmadığına dair
sağlık kurulu raporunda davacının KBB muayenesinde her iki dış kulak yolu ve
kulak zarlarının doğal olduğunun belirtildiğini, dolayısıyla davacının soyut
beyanları dışında iddialarını destekler nitelikte bir bilgi ve belgeye
rastlanmadığını açıklayarak vazife malullüğü aylığının bağlanabilmesi için
Kanunda öngörülen şartların oluşmadığına ve tesis edilen işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığına hükmetmiştir.
Başvurucu, olayla ilgili belge bulunmamasının,
askerî hiyerarşi sebebiyle tutanak ve rapor düzenlenmesini isteyememesi
sebebiyle normal olduğunu, ancak olayın şahidi olan üç arkadaşının imzalarını
taşıyan beyanlarının da AYİM tarafından dikkate alınmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Bilindiği üzere, adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verdiğinden, bu hakkın ihlal edildiğinin
kabul edilebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, karşı tarafın sunduğu delillerden ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı yahut bu iddiaların mahkeme tarafından
dinlenmediği ve kararın gerekçesiz olduğu konusunda bilgi ve kanıt sunulması
veya bariz takdir hatası yahut açıkça keyfilik oluşturan bir durumun
belirlenmesi gerekir.
Oysa AYİM’in
gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, anılan
Mahkeme tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve mevzuatın yorumlanmasında
isabet olmadığına ve yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Başvurucu,
olayın canlı şahidi olduğunu belirttiği üç arkadaşının yazılı beyanlarının
bulunduğunu, ancak bunların dikkate alınmadığını ileri sürmekte ise de, olayın üzerinden yaklaşık 7 ilâ 15 yıl sonraki tarihleri
taşıyan mezkûr üç beyanın dikkate alınmamasında yukarıda belirtilen ilkelere
bir aykırılık bulunmadığı düşünülmektedir.
Esasen, maddî olay ve olguların kanıtlanması
bakımından hangi delillere ihtiyaç duyulduğu ve bir delilin gerekli olup
olmadığının ve bildirilen tanıkların dinlenmek üzere çağrılmasının uygun
bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi derece mahkemelerinin takdir yetkisi
içindedir. Bu bağlamda olayın niteliğine, yargılamanın bütününe, dosyadaki
delil durumuna ve gerekçeli karara bakıldığında başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Diğer taraftan, Bölümümüz çoğunluğunun ihlal
kararına varmasının gerekçesini oluşturan gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği yönündeki görüşe katılmaya da imkân bulunmamaktadır. Anayasanın 36. ve
141. maddelerine göre mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerekmekte ise de, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilmekte ve gerekçeli karar hakkı yargılamada ileri
sürülen bütün iddialara ayrıntılı şekilde cevap verilmesi gerektiği şeklinde
anlaşılmamaktadır. Somut olayda Mahkemenin yeterli araştırmayı yaptığı ve
ayrıntılı bir gerekçeyle davanın reddine karar verdiği anlaşılmakta; dosyadaki
delillere göre karara varırken, tanıkları dinlememe konusunda takdir yetkisine
sahip olduğu da gözönünde bulundurulduğunda, olaydan
çok uzun bir süre sonra ortaya çıkan yazılı tanık beyanlarına itibar
etmemesinde ve gerekçesinde bunlara değinmemesinde gerekçe hakkı yönünden bir
ihlal olmadığı düşünülmektedir. Nitekim başvuru dilekçesinde de gerekçeli karar
hakkı bakımından bir ihlal iddiasında bulunulmamaktadır.
Başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olması ve AYİM kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik
içermemesi, kararın gerekçesinin de yeterli ve ayrıntılı olması sebebiyle,
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmasından dolayı kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, çoğunluğun kabul edilebilirlik ve ihlal
kararına katılmıyorum.