TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
MÜRSEL MALKOÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9466)
|
|
Karar Tarihi: 27/10/2015
|
|
GENEL KURUL
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Mürsel
MALKOÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih
BAYKAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma
nedeniyle açılan tazminat davasında lehe hükmedilen nispi vekâlet ücretinin
karar düzeltme aşamasında maktu olarak değiştirilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2.,
5., 9., 10., 12., 35., 36., 46. ve 90. maddelerinde tanımlanan hak ve ilkelerin
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/12/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 12. Asliye
Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/4/2015 tarihinde kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına, başvuru belgelerinin
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar
verilmiştir
5. Bakanlığın 29/6/2015 tarihli görüş yazısı 14/7/2015
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili Bakanlık cevabına
karşı beyanlarını 28/7/2015 tarihinde yasal süresi içinde ibraz etmiştir.
6. Birinci Bölüm tarafından 14/10/2015 tarihinde yapılan
toplantıda başvurunun, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara
bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı
şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, sahibi olduğu Gebze ilçesi Osman Yılmaz
Mahallesi 4997 ada 1 numaralı parsele Gebze Belediyesi tarafından park yapılmak
amacıyla kamulaştırılmaksızın el atılması nedeniyle 14/11/2011 tarihinde Gebze
3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tazminat davası açmıştır.
9. Mahkeme 12/9/2012 tarihli ve E.2011/832, K.2012/485
sayılı kararıyla dava konusu taşınmaza el atma nedeniyle davanın kabulüne ve
298.125 TL tazminat bedeli ile 22.337,50 TL vekâlet ücretinin diğer yargılama
giderleriyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
10. Temyiz edilen karar Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
27.02.2013 tarihli ve E.2012/25960, K.2013/3229 sayılı kararında "Mahallinde yapılan keşif sonucu, taşınmazın
dava tarihindeki değerinin biçilmesinde ve alınan rapor uyarınca bedelinin
tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir." gerekçesiyle
onanmıştır.
11. Karar düzeltme talebini inceleyen Yargıtay 5. Hukuk
Dairesi, 26/9/2013 tarihli ve E.2013/10227, K.2013/15845 sayılı kararıyla,
24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 4/11/1983 tarihli ve
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik ile
vekâlet ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle başvurucu
lehine hükmedilen vekâlet ücretini 1.200 TL olarak tespit etmiş; İlk Derece
Mahkemesi kararını düzelterek onamıştır. Karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
12. Bu ilam, başvurucu vekiline 30/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş ancak başvurucu, kararın sonucunu tebliğden önce öğrendiğini belirterek
17/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 2942 sayılı Kanun’a 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı
Kanun’la ilave edilen geçici 6. maddenin, 6487 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle
eklenen yedinci fıkrası ile 10. fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme
ve icra harçları ile her türlü vekâlet ücretleri bedel tespiti davalarında
öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.
…
…Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya
kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu
maddenin yalnızca sekizinci fıkra hükümleri uygulanır.”
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 448. maddesi şöyledir:
“Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri
etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 27/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 17/12/2013 tarihli ve 2013/9466 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi tarafından nispi olarak
belirlenerek lehine hükmedilen 22.337,50 TL vekâlet ücretinin, 6487 sayılı
Kanun ile 2942 sayılı Kanun'un geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik
nedeniyle karar düzeltme aşamasında 1.200 TL olarak (maktu) belirlenmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 5., 9., 10., 12., 35., 36., 46. ve 90. maddelerinde
tanımlanan haklarının ve ilkelerin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, lehine
hükmedilen nispi vekâlet ücretinin kanun değişikliğiyle maktuya çevrilmesi
nedeniyle mağdur olduğuna ilişkin olup yargılama giderleri içinde yer alan
vekâlet ücretinin maktuya çevrilmesi ve devam eden davaya uygulanması konusu
adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı ve silahların eşitliği
ilkesi çerçevesinde değerlendirilecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı anlaşıldığından ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
bir neden de görülmediğinden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açtığı
tazminat davasında lehine hükmedilen nispi vekâlet ücretinin yargılama devam
ederken yapılan kanun değişikliği ile maktu olarak değiştirilmesini adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesine dayandırmıştır.
20. Bakanlık görüş yazısında, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) yerleşik içtihatlarına göre yerel mahkemeler tarafından
yapılan maddi ve hukuki hataların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
tarafından güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlaline sebep olduğu
hâllerde bireysel başvuruya konu edilebilir olduğu, Anayasa Mahkemesi kararlarında
da kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurularda bariz takdir hatası veya açık
keyfîlik bulunmadıkça bireysel başvuru yolunda
inceleme yapılamayacağının belirtildiği, vekâlet ücretinin bir usul hukuku
kavramı olup yapılan yasal değişikliklerin derhâl uygulanma niteliğini haiz
olduğu, bununla birlikte devam eden davaya uygulanacak şekilde yasa
değişikliğinin adil yargılanma hakkına bir müdahale olduğu ifade edilmiştir.
21. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin 2942 sayılı Kanun’un
geçici 6. maddesini iptal ettiğini ve bunun haklılığını teyit ettiğini, vekâlet
ücretinin maktuya çevrilmesinin hak ihlali olduğunu belirtmiştir.
22. Somut dava sonucunda, başvurucunun davanın açılış
tarihindeki düzenlemelere göre davayı kazanması hâlinde lehine hükmedilecek
vekâlet ücreti, dava devam ederken yapılan değişiklik ile nispiden
maktuya çevrilerek düşürülmüştür. Başvurucunun davası lehine sonuçlandığından
aleyhine bir yargılama giderine hükmedilmemiş ancak yargılama devam ederken
yapılan kanun değişikliğiyle lehine hükmedilen vekâlet ücreti maktuya
çevrilerek vekâletle temsil nedeniyle vekiline ödeyeceği ücretin karşı tarafa
yükletilen miktarı azaltılmış, dolayısıyla başvurucunun, vekili ile dava öncesi
yaptığı sözleşmeye göre yapacağı ödemede kendisinin katlanacağı miktar artmış
ve dolaylı olarak yargılama giderine katlanmak durumunda bırakılmıştır.
23. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan,
diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil
bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793,
18/9/2014, § 37).
24. Devletin -kendisi taraf olsun ya da olmasın- davanın
taraflarından birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren
kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla
yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bir
başka ifadeyle yasama organının, yargılamadaki taraflardan birinin lehine sonuç
doğuracak şekilde kanun çıkarttığı durumlarda, davanın taraflarının eşit
konumda olduğu söylenemez. Bunun için yargısal süreci etkilediği iddia edilen
düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı şansını önemli ölçüde
azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme arasında bir illiyet bağı
bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan başka etken ortaya
çıkmamış olması gerekir (Zekiye Şanlı,
B. No: 2012/931, 26/6/2014, § 72).
25. Bununla birlikte somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan
değişiklik, davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını
değiştiren nitelikte olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine
ilişkindir. Vekâlet ücreti ise bir usul hukuku kavramı olup yapılan yasal
değişikliklerin derhâl uygulanma niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen
düzenleme davanın her iki tarafı için vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden
ve davayı her iki tarafın da kazanma imkânı bulunduğundan düzenlemenin
silahların eşitliğine aykırı bir düzenleme olduğundan bahsedilemez. Keza benzer
davalarda, davayı kazanan davacıların kamu kurumlarından alacakları vekâlet
ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek zorunda kaldıkları vekâlet
ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu kurumları için bazen lehe
bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır.
26. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul
edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin lehine ya da
aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir usul kuralı
olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan
Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
27. AİHM, başvuranların aleyhine hükmedilen yargılama
giderlerinin yanında devletin taraf olduğu davalarda başvuranların lehlerine
hükmedilmeyen yargılama giderlerini de mahkemeye erişim hakkı kapsamında
değerlendirebilmektedir (Stankiewicz/Polonya, B. No: 46917/99, 6/4/2006, §§
60, 61). Söz konusu davada, savcılığın bir özel hukuk davasında hukuk düzenini
ya da kamu yararını korumak amacıyla davaya müdahalesi hâlinde devlet lehine ya
da aleyhine yargılama giderlerine hükmedilemeyeceğine ilişkin usul yasası
hükmünün uygulanması incelenmiştir. Davanın savcılık makamı tarafından
açılmasına karşın davayı kazanan başvuran lehine yargılama giderlerine
hükmedilmemesi nedeniyle davanın karmaşıklığı, davacının avukatla temsilinin
gerekliliği, devletin yargılama giderlerinin gereksiz şekilde yüksek
tutulduğuna ilişkin bir kanıtlamasının söz konusu olmadığı ve profesyonel
hukuki yardım masraflarının karşı tarafa yükletilmediği hususlarına vurgu
yapılarak mahkemeye erişim hakkının ihlaline karar verilmiştir (Stankiewicz/Polonya, §§ 63-76).
28. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir
amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (Serkan Acar,
§ 38). Ulaşılmak istenen kamu yararının gerekleri ile bireylerin temel hakları
arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve başvuruculara çok yüksek bir
külfet yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Hüseyin Sezen, § 48).
29. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu
tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
30. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da
geçen "kaybeden öder" ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına
göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, § 50).
31. AİHM, bu ilke gereği muhtemel davacıları mahkeme önüne
abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için mahkemeye erişim hakkını
engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin tek başına adil
yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birlikte davanın koşulları
çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu hakkın engellenip
engellenmediğini tespitte önemli bir faktör olduğunu kabul etmektedir (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007, § 52).
32. Başvuru konusu davada, 12/9/2012 tarihli Mahkeme
kararıyla başvurucu lehine 298.125 TL tazminat bedeli ile 22.337,50 TL vekâlet
ücretinin diğer yargılama giderleriyle birlikte ödenmesine karar verilmiştir.
24/5/2013 tarihinde kabul edilen 6487 sayılı Kanun ile 2942 sayılı Kanun’un
geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik ile kamulaştırmasız el atma davalarında
vekâlet ücretlerinin nispi olarak ödenmesi düzenleme altına alınmıştır. Başvuru
konusu davanın -karar düzeltme aşamasında yürürlüğe giren bahse konu düzenleme
ve usul hükümlerinin derhâl uygulanmasına yönelik ilke gereği- başvurucu lehine
hükmedilen 22.337,50 TL vekâlet ücreti Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26/9/2013
tarihli kararıyla 1.200 TL olarak tespit edilmiş; İlk Derece Mahkemesi kararı
düzeltilerek onanmıştır.
33. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26/9/2013 tarihli kararıyla
vekâlet ücreti yönünden İlk Derece Mahkemesi kararını değiştiren hükmünün
11/6/2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici
6. maddesinde değişiklik yapan düzenlemeye dayandığı, bahsedilen düzenlemenin
usule ilişkin olduğundan derhâl uygulama niteliğini haiz olduğu, ayrıca
bahsedilen geçici 6. maddenin 10. fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz
kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hükmünün yer aldığı görülmektedir. Bu
nedenle bahsedilen Yargıtay kararının kanuni olduğu açıktır.
34. Başvurucunun şikâyet konusu yaptığı 6487 sayılı Kanun’un
21. maddesi ile değişik 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinin iptali
istemiyle yapılan başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 13/11/2014 tarihli ve
E.2013/95, K.2014/176 sayılı kararıyla başvuru konusu maddenin 12. ve 13.
fıkralarını Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. Aynı kararda vekâlet
ücretiyle ilgili olan 7. fıkranın iptali talebiyle yapılan başvuruyla ilgili
olarak kanun koyucunun süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek, uyuşmazlıkların
çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak amacıyla geçici 6. maddeyle çeşitli
mekanizmalar öngördüğü, dava konusu kuralla geçici 6. madde kapsamında açılacak
davalarda idarelerin vekâlet ücreti yükünün hafifletilmesinin amaçlandığı
gözetildiğinde kanun koyucunun takdir yetkisini bu yönde kullanmasında kamu
yararı ve hukuk devleti ilkesine aykırılık görülmediği gerekçesiyle iptal
isteminin reddine karar vermiştir.
35. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek,
idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları
tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak
amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar
öngörmüştür. Dava konusu kuralla -geçici 6. madde kapsamında açılacak davalarda
idarelerin vekâlet ücreti yükünün hafifletilmesinin amaçlandığı gözetildiğinde-
kanun koyucunun takdir yetkisini bu yönde kullanmasında kamu yararı ve hukuk
devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
36. Kanuni olduğu ve meşru amaç taşıdığı anlaşılan vekâlet
ücretine ilişkin uygulamanın orantılılık incelemesi yapılırken öngörülen miktarın
ülke şartlarında ne anlam ifade ettiği, davaya konu uyuşmazlığın konusu ve
miktarı, başvurucunun ödeme gücü ve davanın özel şartları gibi hususlar dikkate
alınmalıdır.
37. Somut olayda başvurucu, davası kabul edilen taraf
olduğundan 12/9/2012 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararıyla lehine 298.125 TL
tazminata ve 22.337,50 TL vekâlet ücretine hükmedilmiş ancak karar düzeltme
aşamasında yürürlüğe giren düzenleme nedeniyle Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
26/9/2013 tarihli kararıyla vekâlet ücreti 1.200 TL olarak düzeltilmiştir.
38. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat
davalarının konusu parayla ölçülebildiğinden uygulamada bu tür davalarda nispi
vekâlet ücretine hükmedilmektedir. Buna karşılık kamulaştırma bedelinin tespiti
ve tescil davası, bir tespit davası niteliğinde görüldüğünden taraflar lehine
maktu vekâlet ücretine hükmedilmektedir. Yargıtayın
yerleşik içtihadı da vekil ile temsil edilmiş olmaları durumunda davacı idare
ve davalı taşınmaz maliki yararına maktu tarifeler üzerinden avukatlık ücretine
hükmedilmesi yönündedir. 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinin 7.
fıkrasında yapılan değişiklikle vekâlet ücreti yönünden usulüne uygun
kamulaştırmalarda idareler tarafından açılan bedel tespiti davalarına atıf
yapılarak kamulaştırmasız el koyma nedeniyle açılacak bedel tespiti davalarında
da vekâlet ücretine maktu tutar üzerinden hükmedilmesi zorunluluğu
getirilmiştir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
39. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla, davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır. Bu nedenle kendisini avukatla
temsil ettiren kişinin o davada haklı çıkması durumunda bu kişi lehine vekâlet
ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Haklı çıkan taraf lehine hükmedilecek
vekâlet ücretinin miktarı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne
(AAÜT) göre belirlenmektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
40. AAÜT, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık
Kanunu'nun 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim
Kurulunca baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle
her yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilmekte
ve Adalet Bakanlığınca onaylanarak yürürlüğe girmektedir. TBB tarafından
düzenlenen tarifelerde genellikle avukatlık ücretinin hesaplanmasında; konusu
para olmayan ve para ile ölçülemeyen davalarda maktu tarifenin, konusu para
olan veya para ile ölçülebilen davalarda ise nispi tarifenin esas alınması
öngörülmektedir. Bazı durumlarda ise konusu para olan veya para ile
değerlendirilebilen davalarda dahi maktu tarifenin uygulanması
kararlaştırılabilmektedir. Hangi davalarda nispi, hangilerinde maktu tarifenin
uygulanacağına ilişkin olarak -bazı istisnalar dışında- kanunlarda bir hüküm
bulunmamakta olup bu husus TBB'nin takdirine bırakılmıştır. TBB bu konudaki
takdirini kullanırken avukatın sunduğu hukuki yardımın niteliğini dikkate
almaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
41. Dava konusu kuralla, kamulaştırmasız el atmalardan
kaynaklanan bedel tespiti davalarında da maktu tarife uygulanması zorunluluğu
getirilmiştir. Bu suretle kanun koyucu bu davalar yönünden TBB'nin takdir
yetkisini sınırlamış ve uygulanacak ücret tarifesinin niteliğini de doğrudan kendisi
tayin etmiştir. Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle açılacak bedel tespiti
davalarında uygulanacak avukatlık ücretinin hangi tarife üzerinden
hesaplanacağını belirlemek, adalet ve hakkaniyet ilkelerini gözetmek kaydıyla
kanun koyucunun takdirindedir. Haksız yere dava açsa veya açılmasına sebebiyet
verse bile bir kimsenin, karşı tarafın o dava nedeniyle yaptığı masraflardan
daha fazla bir külfete katlanmak zorunda bırakılmasının hukuk devleti yönünden
bir zorunluluk olduğu savunulamaz. (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
42. Nitelik itibarıyla kamulaştırma bedelini tespit ve tescil
davaları ile kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davaları farklı davalar
olsa da her iki davanın konusu da kamulaştırılan veya el atıldığı anlaşılan
taşınmazın dava tarihine göre rayiç bedelinin belirlenmesinden ve taşınmaz
sahibi adına ödenmesine karar verilmesinden ibaret olup mahkemelerce bu yönde
araştırma yapılmaktadır. Her iki davada da mahkemeler bilirkişi marifetiyle
taşınmazın değerini tespit ettirmekte ve her iki davada da vekilin müvekkiline
hukuki yardımı benzer nitelikte olup bahsedilen davaların öngörülen vekâlet
ücretleri ile karşılanamayacak karmaşıklıkta olduğu söylenemez.
43. Nitekim kanun koyucu bu hususları göz önünde bulundurarak
2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırmasız
el koyma sebebiyle tazmin" başlıklı geçici 6. maddesinin madde
başlığını 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesiyle "Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti"
biçiminde değiştirmiştir. Bu değişimin -taşınmaz malikinin gerçek zararı
ödenmek koşuluyla- anayasal bir sorun teşkil etmediği açıktır.
44. Nitekim somut başvuruya konu davada İlk Derece Mahkemesi
bir kamulaştırma bedeli tespiti ve tescil davasındaki yöntemi takip etmiş, üç
duruşma ve iki keşif yaparak taşınmazın değerini tespit etmiş ve yaklaşık dokuz
ayda davanın esası hakkında karar vermiştir.
45. 6487 sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun'un geçici 6.
maddesinde önemli değişiklikler yapılarak çeşitli mekanizmalar öngörülmüştür.
Bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat
davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet ücreti maktuya dönüştürülürken
davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel tespiti davalarında olduğu gibi nispiden maktuya çevrilerek davacı üzerinde olan dava
yükünü hafifletecek şekilde düzenleme yapılmıştır.
46. Kamulaştırmasız el atma davalarında alınan hukuki yardım
ile kamulaştırma bedelini tespit ve tescil davalarında alınan hukuki yardımın
niteliği itibarıyla ciddi anlamda farklılık taşıdığı ve bu nedenle maktuya
dönüştürülen vekâlet ücretlerinin yetersiz olduğu söylenemez. Ayrıca bir aylık
brüt asgari ücret miktarına yakın olan 1.200 TL vekâlet ücretinin ülke
şartlarında davacıların vekille temsil edilmesine ve asgari düzeyde de olsa hukuki
yardım almasına yetmeyeceği de söylenemez.
47. Bununla birlikte alınacak hukuki yardımın niteliği ve
maliyetinin vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki
olduğu ve alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda
farklılıklar göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa
yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama
giderlerinin yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul
edilebilir bir ücretin belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve
mahkemeye erişim sağlamak için yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm
verilenden daha yüksek ücret öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili
bağlayacağından hükmedilen ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını
engellemedikçe Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.
48. Sonuç olarak başvurucunun lehine hükmedilen tazminat
miktarı ve lehine hükmedilen yargılama giderleri göz önünde bulundurulduğunda
maktuya çevrilen vekâlet ücretinin, başvurucunun vekille dava açmasını imkânsız
hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı, başvurucu üzerinde ağır
bir yüke sebep olmadığı ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir. Osman Alifeyyaz
PAKSÜT, Celal Mümtaz AKINCI ve Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamışlardır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Başvurucunun, adil yargılanma hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Celal Mümtaz
AKINCI ve Hasan Tahsin GÖKCAN’ın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına
27/10/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan davasında
lehe hükmedilen 22.337,50 TL tutarındaki vekalet ücretinin, karar düzeltme
aşamasında değişen ve vekalet ücretinin maktuen
1.200,00 TL olarak belirlenmesine yol açan yasa değişikliği dolayısıyla,
Anayasa’nın 36. ve diğer maddelerindeki haklarının ihlal edildiği iddiasıyla
yapılmıştır. Başvuru, Genel Kurul’ca mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde
incelenmiş, her hangi bir ihlal olmadığı sonucuna
varılmıştır.
2. Vekâlet ücretinin yargılama giderleri arasında yer aldığında
ve yargılama giderlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında bulunduğunda
tereddüt yoktur (Serkan Acar, 2013/1613).
Öte yandan, AİHM, başvuranların aleyhine hükmedilen yargılama giderlerinin yanı
sıra, devletin taraf olduğu davalarda başvuranların lehine hükmedilmeyen
yargılama giderlerini de mahkemeye erişim hakkı kapsamında
değerlendirebilmektedir (Stankiewicz/Polonya,46917/2006).
3. Konunun, usul kurallarının yargılama sırasında başvurucu
aleyhine sonuçlar verecek şekilde değiştirilmesi ile de ilgisi vardır. AİHM, National and Provincial
Building Society/Birleşik
Krallık, 117/1996 davasında, devletin taraf olduğu yargılamanın
başlamasından sonra devlet lehine usuli değişiklikler
yapılabileceğini, ancak bunun erken bir safhada yapılıp yapılmadığının ve
başvurucu için davayı “kazanılamaz” hale getirip getirmediğinin, mahkemeye
erişim hakkı bakımından değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.
4. Yargılama sonuçlanmadan gerçekleştirilen ve vekalet ücretini
başvurucu aleyhine etkileyen usul kurallarının Anayasaya aykırılığı konusunda,
Anayasa Mahkemesinin 7.2.2008 tarihli ve Esas:2005/128, Karar:2008/54 sayılı
kararı bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, itiraz yoluyla başvuran Yargıtay 13.
Hukuk Dairesinin, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 5043 sayılı Yasa ile eklenen
Geçici 21. maddesinin “Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte kesin hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda bu Kanunun değişik
hükümleri uygulanır” kuralının Anayasaya aykırılığına şu
gerekçelerle hükmetmiştir:
“1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile bu Kanunda
değişiklikler yapan 4667 ve 5043 sayılı Kanunlarda, avukatlık ücreti ve
avukatlık ücretinden doğan uyuşmazlıklara ilişkin farklı hükümler yer almakta
iken itiraz konusu kuralla, 5043 sayılı Yasa öncesinde ortaya çıkan ve kesin
hükme bağlanmamış uyuşmazlıkların 5043 sayılı Yasa hükümlerine göre
çözümleneceğinin öngörülmesi, anılan Yasanın geriye yürümesi sonucunu
doğurmaktadır.
5043 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı
uyuşmazlıkların kapsamına, avukatlık ücretine ilişkin olarak taraflar arasında akdedilen
bir ücret sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar da girmektedir. … Hukuk devletinde
hukuk güvenliğinin sağlanması, öncelikle hukuki işlemlerin sonuçlarının
öngörülebilir olmasına bağlı bulunduğundan, bir sözleşmenin yapıldığı tarihte
mevcut olmayan bir yasa hükmünün daha sonra geriye yürür şekilde bu sözleşmeden
doğan bir ihtilafta uygulanmasının öngörülmesi, hukuk güvenliği ilkesine
aykırıdır. …
… Bu durum, aynı zamanda, Anayasanın 48.
maddesinde düzenlenen sözleşme özgürlüğüne de aykırılık oluşturur. …
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural
Anayasa’nın 2. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
5. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Gebze Belediyesinden
298.125,00 TL alacağı bulunmakta, bu alacak dolayısıyla 22.337,50 TL vekalet
ücretine hükmedilmiş iken yargılamanın en son aşaması olan karar düzeltme
aşamasında vekalet ücreti, yasa gereği 1.200 TL’na
indirilmektedir.
6. Bu kaybın başvurucu tarafından üstlenilmesi gerekeceği,
vekalet ücretinin avukata ait olması hukukumuzda genel kural olduğuna göre
başvurucu ile avukatının da bu şekilde anlaşmış olmaları gerektiği, bu durumda
başvurucunun kayba uğrayan vekalet ücretini tamamen veya kısmen avukata kendi
tazminat alacağından keserek vermesi gerekeceği, asıl alacağın yaklaşık yüzde
yedisini aşan vekalet ücreti kaybının kayda değer ve önemli olmadığının
söylenemeyeceği, devletin kamulaştırmasız el atma suretiyle kendi yol açtığı
haksızlığın giderimi için mahkemeye başvuran başvurucuya son anda öngörülemez
bir engel çıkardığı, bu nedenle olaydaki hakkaniyete aykırılık boyutunun da çok
açık olduğu gözetildiğinde, başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir
müdahale yapıldığı anlaşılmaktadır.
7. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle, çoğunluk görüşüne
katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucu, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat
davasında lehine hükmedilen 22.337 TL nisbi vekalet
ücretinin karar düzeltme aşamasında yürürlüğe giren kanunla maktu olarak 1.200
TL biçiminde değiştirilmesi dolayısıyla Anayasal haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
Konunun ilgili olduğu, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
Geçici 6. maddesinin ilgili 7. ve 13. fıkraları şöyledir:
(7. fıkra) "Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve
icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında
öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir."
(13. fıkra) "4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe
girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması
hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare
tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce
malikleri lehine hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra vekalet
ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre bütçelerden
ayrılacak paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve işlem yapılır.
Bu alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra kapsamında
kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci fıkra
hükümleri uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar
hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır."
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun Geçici 6. maddesinde
değişiklik yapan 6487 sayılı Kanun hakkında yapılan incelemede Anayasa
Mahkemesi, geçici 6. maddesinde taşınmazların hukuki durumunu iki kategoride
ele almıştır.
İlki; "kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983
tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlar hakkındadır. Açılan
davalarla ilgili harç ve vekalet ücretlerini maktu olarak öngören 7. fıkra
hükmü de bu tarihler kapsamındaki taşınmazlarla ilgilidir.
İkinci tür taşınmazlar ise 13. fıkrada düzenlenmiş ve kapsam;
"4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar
kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış
olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlar" şeklinde
belirlenmiştir. 4.11.1983 tarihi sonrasındaki taşınmazlarla ilgili davalarda
hükmedilecek vekalet ücretlerinin maktu olmalarını öngören hüküm 13. fıkradır.
Başka deyişle, 13. fıkradaki atıf olmasa, bu kapsamdaki taşınmazlarla ilgili
davalardaki vekalet ücretlerinin maktu olarak hesaplanması mümkün olmayacaktır.
Ancak Anayasa Mahkemesinin 13.11.2014 gün ve 176 sayılı kararı ile 13. fıkra
iptal edilmekle, bu uygulamanın hukuki ve yasal dayanağı kalmamıştır. Anayasa
Mahkemesi iptal gerekçesinde bu düzenlemenin; hukuk güvenliğini zedelediğini ve
Anayasa'nın 35. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkının ihlali sonucunu
doğurduğunu ifade etmiştir.
Diğer taraftan, iptal kararının geriye yürümeyeceği ve Yargıtay
karar düzeltme tarihinde yürürlükte bulunan anılan fıkra hükümlerine göre
uygulama yapılmasının kanuna uygun bulunduğu ileri sürülebilir. Bir defa,
açılan bir dava sırasında geçerli kuralların, davanın sonucunu etkileyecek
biçimde değiştirilmesi hukuk güvenliğini ihlal eder niteliktedir. İkinci
olarak, vekalet ücretiyle ilgili olması dolayısıyla usul kuralı gibi
algılanabilir ise de, söz konusu 7 ve 13. fıkra
hükümleri davacı lehine hükmedilecek vekalet ücretini önemli derecede
değiştirmesi dolayısıyla bir maddi hukuk kuralı niteliğindedir. Bu nedenle
davanın açıldığı tarihteki hesaplama yöntemine göre karar verilmesi gerekir. Bu
konunun, hüküm verildiği tarihte geçerli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin
uygulanacağına ilişkin 1136 sayılı Kanun’un 168/son maddesiyle de ilgisi
bulunmamaktadır. Burada tarife değil, ücretin tayin yöntemi değiştirilmektedir.
Görüldüğü üzere, başvuruya konu uyuşmazlıkta sözü edilen kanun
değişikliğinin uygulanması hukuken yerinde değildir. Davacının karşı taraftan
alacağı avukatlık ücretinin miktarını etkileyen kanun değişikliği ve buna
ilişkin uygulama adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkıyla
ilgilidir. Zira vekalet ücreti yargılama giderleri içerisinde olup, yargılama
giderlerinin miktarı da mahkemeye erişim hakkını etkilemektedir. İncelenen
olayda nisbi hesaplanması gereken vekalet ücretinin maktu'ya dönüştürülmesi nedeniyle davanın maliyeti büyük
ölçüde değişmektedir. Bu anlamda derece mahkemesince yapılan uygulamanın kanuni
dayanağı bulunmadığından, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
kabul edilmelidir. Kanuni dayanağın, derece mahkemesinin kanunu yorumlamasıyla
ortaya çıktığı düşünüldüğünde ise, görülmekte olan davayı etkileyecek biçimde
vekalet ücretinin değiştirilmiş olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda açıkladığımız hukuki gerekçeler nedeniyle sayın
çoğunluğun hak ihlali bulunmadığı yönündeki görüşüne iştirak edemiyoruz.
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
Hasan Tahsin GÖKCAN
|