TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İFFET İNCİ GÜLTEKİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9585)
Karar Tarihi: 9/3/2016
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Okan TAŞDELEN
Basvurucu
İffet İnci GÜLTEKİN
Vekili
Av. Ali ALTAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; aynı eylemden dolayı iki ayrı dava açılması, ilk davada verilen beraat kararına rağmen yargılamaya devam edilmesi nedenleriyle aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının; şartları oluşmaksızın beraatla sonuçlanan davada yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi, suçun nitelendirilmesinde, zamanaşımının hesabında ve cezanın tespitinde hata yapılması, yargılamanın uzun sürmesi ve Yargıtayın nihai kararının tebliğ edilmemesi nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılama, mahkemeye erişim ve makul sürede yargılanma haklarını içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/05/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 18/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 27/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında, müdür yardımcısı olarak görev yaptığı yetiştirme yurduna bebek bezi alımında “usulsüzlük” yaptığı iddiası ile soruşturma açılmıştır.
9. Bahçelievler Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulunun 30/6/1994 sayılı kararı ile sahte belge düzenlemek suretiyle bir firmaya usulsüz ödeme yaptığından bahisle 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca başvurucu hakkında 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 228. maddesi gereğince Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmasına karar verilmiştir.
10. Dava, Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 1994/1174 sayılı esasına kaydedilmiştir.
11. Öte yandan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 14/11/1994 tarihli ve E.1994/22258 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “ihaleye fesat karıştırmak” suçundan cezalandırılması istemiyle Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesine ayrı bir kamu davası daha açılmıştır. Başvurucunun ve diğer sanıkların, 1993 yılında bez alımına ilişkin yapılan üç ihaleye fesat karıştırmak suretiyle menfaat temin ettikleri ileri sürülmüştür.
12. Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/12/1996 tarihli ve E.1994/1174, K.1996/1076 sayılı kararı ile başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Mahkeme, atılı suçun sübut bulmadığı ve iddiadan başka delil elde edilemediği sonucuna ulaşmıştır. Bu karar, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
13. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda devam eden yargılamada ise Mahkemenin 24/11/2000 tarihli ve E.1994/462, K.2000/497 sayılı kararı ile Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen beraat kararı dikkate alınarak başvurucu hakkında yargılamanın durdurulmasına hükmedilmiştir. Bu davada yargılanan diğer dokuz sanığın beraatine, üç sanığın ise ihaleye fesat karıştırma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
14. Mahkeme kararının başvurucuyla ilgili kısmı şu şekildedir:
“1- Her ne[] kadar sanıklardan İFFET İNCİ GÜLTEKİN hakkında ihaleye fesat karıştırmak suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmış ise[] de aynı sanık hakkında aynı eylemi nedeni[] ile Bakırköy 5.[] Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı[,] bu mahkemece 5.12.1996 tarihinde 1994/1174 esas 1996/1076 karar sayılı ilamı ile beraat kararı verilmiş ise[] de, dosyamızda toplanan delillerle bilgi ve belgelere göre beraat kararından sonra düzenlenen bilirkişi raporlarına göre sanığın üzerine atılı suçu işlediği konusunda güçlü deliller bulunduğundan bu sanık yönünden CMUK’un 253 maddesi gereğince YARGILAMANIN DURDURULMASINA,
Bakırköy 5.[] Asliye Ceza Mahkemesinin beraat kararının iadeyi muhakeme kararı ile CMUK' 330 ve devamı maddeleri gereğince ortadan kaldırılması için karar kesinleştiğinde mahkememizce gereğinin yapılmasına,”
15. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 28/10/2004 tarihli ve E.2003/2490, K.2004/6979 sayılı ilamı ile başvurucuyla ilgili olarak “hakkındaki yargılamanın durdurulmasına ilişkin karar davanın esasını halletmemesi nedeniyle itirazı mümkün olup temyiz dilekçeleri itiraz mahiyetinde bulunduğundan bu hususta gereği mahallinde yerine getirilmek üzere bu sanık hakkında[ki] hükmün inceleme dışı bırakılmasına” karar verilmiştir. Mahkumiyetlerine hükmedilen üç sanık bakımından ise “hakkındaki yargılama durdurulan sanık İffet İnci Gültekin'in yargılama ve dava akıbeti beklenip sonucuna göre suç niteliklerinin tayin ve takdir edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Yargıtay ayrıca beraat eden sanıklar hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.
16. Yargılamaya, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2004/505 sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
17. Mahkeme, 4/2/2005 tarihli ilk duruşmada yargılamanın yenilenmesi hususunu değerlendirmek üzere Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesine yazı yazılmasına karar vermiştir.
18. Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısının yargılamanın yenilenmesi yönündeki görüşünü almış, gerekli şartların oluştuğunu belirterek 31/5/2005 tarihinde yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir. Mahkeme, yargılamanın yenilenmesine karşı diyeceklerinin sorulması için başvurucuya davetiye çıkartılmasına ve duruşmanın 13/7/2005 tarihine bırakılmasına karar vermiştir. Dosya içerisinde başvurucunun bu duruşmada hazır olup olmadığına ve yargılamanın yenilenmesine itiraz edip etmediğine ilişkinherhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
19. Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi, yargılamanın yenilenmesine karar vermesinin ardından birleştirme hususunda Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinden muvafakat almıştır.
20. Mahkeme, 27/11/2006 tarihli ve E.1994/1174, K.1996/1076 sayılı kararı ile dosyanın Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2004/505 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
21. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/11/2007 tarihli ve E.2004/505, K.2007/289 sayılı kararı ile başvurucunun ve diğer üç sanığın nitelikli zimmet suçundan lehe kanun olduğu değerlendirilen 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarıncasonuç itibarıyla 7 yıl 9 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Mahkeme, ilgili kurumda görevli olan sanıkların 1993 yılındaki eylemleriyle gerçekte alınmadığı hâlde 1.605 paket çocuk bezini alınmış gibi gösterdikleri ve 167.175.000 eski Türk lirası ödeme yaptıkları sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, 765 sayılı mülga Kanun’un 205. maddesi ile 102. maddesinin ikinci fıkrası ve 5237 sayılı Kanun’un 247. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi ve 67. maddesinin (1) numaralı fıkrasıuyarınca 22 yıl 6 ay olarak hesaplanan olağanüstü zamanaşımı süresinin dolmadığını belirtmiştir. Dava zamanaşımı bakımından ise sanıkların savunması, mahkûmiyet hükmü ve Yargıtay bozma ilamı tarihleri dikkate alındığından dava zamanaşımı süresinin de dolmadığı değerlendirilmiştir.
22. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca “İffet İnci Gültekin hakkında Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesince her ne kadar beraat kararı verilmiş ise de yargılamanın iadesinin kabulü ile dosyanın ... birleştirimesine ilişkin karar[ı] ve sanık İffet İnci Gültekin'in nitelikli zimmet eyleminin sübutu karşısında sanık hakkındaki beraat kararının iptaline” hükmetmiştir.
23. Başvurucu bu kararı, suçun unsurlarının oluşmadığı, suçun niteliğinde hata yapıldığı, zamanaşımı süresinin dolduğu, 1412 sayılı mülga Kanun’un 330. maddesinde belirtilen yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluşmadığı gerekçeleriyle temyiz etmiştir.
24. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 20/5/2013 tarihli ve E.2012/5341, K.2013/5408 sayılı ilamı ile kararı onamıştır.
25. Başvurucu, onama ilamından 26/11/2013 tarihinde haberdar olduğunu belirtmektedir. Dosya içerisinde, başvurucunun nihai karardan daha erken bir tarihte haberdar olduğuna ilişkin bir bilgi tespit edilememiştir.
26. Başvurucu 25/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
27. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından itiraz yoluna gidilmesini talep etmiş ise de 15/1/2014 tarihli yazı ile bu talebinin kabul edilmediği bildirilmiştir.
B. İlgili Hukuk
28. 1412 sayılı mülga Kanun’un 336. ve 338. maddeleri yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul veya reddine ilişkindir.
29. 1412 sayılı mülga Kanun’un “İade talebi hakkındaki karar aleyhine acele itiraz” kenar başlıklı 340. maddesi şöyledir:
“336 ve 338 inci maddeler gereğince verilen kararlara karşı acele itiraz yoluna gidilebilir.”
30. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Yeniden duruşma sonrasında verilecek hüküm” kenar başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Yeniden yapılacak duruşma neticesinde mahkeme ya evvelki hükmü tasdik eder veya iptal ile dava hakkında yeni baştan hüküm verir.”
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi, aksi takdirde kabulü” kenar başlıklı 321. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.
(3) Bu madde gereğince verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu;
i. Suça konu eylem nedeniyle hakkında iki ayrı dava açıldığını, bunların ilkinden beraat etmesine karşın şartları gerçekleşmediği hâlde yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilerek mahkûmiyetine karar verildiğini,
ii. Suçun zamanaşımına uğradığı savunmasının dikkate alınmadığını, suç değeri az olmasına (167 TL) rağmen buna ilişkin kanun maddelerinin uygulanmadığını ve suçun mahiyetine ilişkin çelişkilerin giderilmediğini, 1412 sayılı mülga Kanun'da olmamasına rağmen 5237 sayılı Kanun dikkate alınarak hakkındaki beraat kararının iptal edildiğini,
iii. İkinci davanın suç tarihinden itibaren 20 yıl sonra neticelendiğini,
iv. Yargıtayın onama ilamının kendisine tebliğ edilmediğini, karardan tesadüfen haberdar olduğunu ancak bu şekilde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına itiraz talebinde bulunmasının ve bireysel başvuru yapmasının mümkün olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle infazın tedbiren durdurulmasına, yargılamanın yenilenmesine ve 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının aynı eylem nedeniyle iki kez yargılanma yasağı ve adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Aynı Suçtan İki Kez Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlalin Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; aynı eylem nedeniyle iki ayrı dava açıldığını, ilk davadan beraat etmesine rağmen Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin yargılamaya devam ettiğini, koşulları oluşmaksızın yargılamanın yenilenmesi yoluna gidildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık yazısında aynı suçtan iki kez yargılanmama ya da cezalandırılmama hakkını içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek 7 No.lu Protokol’ün henüz Türkiye tarafından onaylanmadığı, bununla birlikte şikâyetin adil yargılanma hakkı başlığı altında incelenmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.
37. Başvurucu, haksız biçimde yargılamanın yenilenmesine karar verildiği ve aynı eylemi nedeniyle iki kez yargılandığı iddialarını tekrarlamıştır.
38. Anayasa’nın “Görev ve yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ...”
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
40. Belirtilen hükümlere göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme veya Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
41. Sözleşme’ye Ek 7 No.lu Protokol’ün 4. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm edilemez.”
42. “Aynı suçtan iki kez yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi” Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olması dolayısıyla bu hakkın anayasal korumadan faydalanacağı düşünülebilir (ABP Gıda San. Tur. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/72, 25/3/2015, § 20). Bununla birlikte, belirtilen ilkeyi özel olarak koruyan Ek 7 No.lu Protokol’e Türkiye henüz taraf değildir. Bu itibarla başvurucunun hak iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının haricinde kaldığı anlaşılmaktadır.
43. Öte yandan Ek Protokol’e taraf olmayan devletlere karşı yapılan bazı başvurularda “ne bis in idem” (ya da “non bis in idem”) ilkesi Sözleşme’yle korunan haklar bağlamında da ileri sürülmüştür.
44. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bahse konu ilkenin münhasıran Sözleşme'ye Ek 7 No.lu Protokol’ün 4. maddesinde korunduğunu ve Sözleşme'de yer alan diğer maddelerin aynı suçtan iki kez yargılanmama ya da cezalandırılmama şeklinde bir hak bahşetmediğini belirterek bu tür şikâyetlerin, konu bakımından yetkisinin haricinde kaldığına hükmetmiştir (S./Almanya, B. No: 8945/80, 13/12/1983, s. 43; Ponsetti ve Chesnel/Fransa (k.k.), B. No: 36855/97, 41731/98, 14/9/1999; Öngün/Türkiye (k.k.), B. No: 15737/02, 10/10/2006; Ruotsalainen/Finlandiya, B. No: 13079/03, 16/6/2009, § 59).
45. Dolayısıyla başvurucunun, aynı suçtan iki kez yargılandığı yönündeki iddiasının adil yargılanma hakkı altında incelenmesi de mümkün değildir. Aksi bir yaklaşım, belirtilen ilkenin Sözleşme’yle teminat altına alınanlardan farklı bir hak olarak Ek 7 No.lu Protokol içerisinde düzenlenmesiyle ve devletlerin anılan Protokol'e taraf olmamak suretiyle ortaya koydukları iradeyle bağdaşmaz.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu; şartları oluşmaksızın yargılama yenilenerek mahkûm edildiğini, suçun niteliğine ilişkin çelişkilerin giderilmediğini, suç değerinin azlığına ilişkin lehe hükümlerinin uygulanmadığını ve zamanaşımı süresinin dolduğuna dair itirazlarının dikkate alınmadığını, eski kanunda yer almamasına rağmen Mahkemenin beraat kararının iptali şeklinde hüküm kurduğunu ileri sürmüştür.
48. Bakanlık yazısında Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 31/5/2005 ve 27/11/2006 tarihli ek kararlarında 5271 sayılı Kanun’un 314. maddesinde belirtilen nedenlerden hangisi kapsamında başvurucu aleyhine yargılamanın yenilenmesine gidildiğine ilişkin gerekçe sunulmadığına, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin de bu hususta gerekçe göstermediğine, beraat hükmünü iptal ederek mahkûmiyete hükmettiğine ve başvurucunun bireysel başvuru formunda belirttiği hususları temyiz aşamasında da ileri sürdüğüne değinilmiştir. Bakanlık sonuç olarak her iki davanın aynı eylemden kaynaklandığı kabul edildiği taktirde Derece Mahkemelerinin kararlarının yargılamanın yenilenmesi açısından bariz takdir hatası içerip içermediğinin ve mahkûmiyetin Sözleşme'yle korunan hak ve özgürlüklerin ihlali anlamına gelip gelmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
49. Başvurucu, haksız biçimde yargılamanın yenilenmesine karar verildiği ve aynı eylemi nedeniyle iki kez yargılandığı iddialarını tekrarlamıştır.
50. Anayasa'nın “Görev ve yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
52. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
53. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
54. Somut olayda başvurucunun yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyetinin kaynağını, şartları oluşmaksızın yargılamanın yenilenmesi yoluna gidildiği iddiası oluşturmaktadır. Bununla birlikte yargılamanın yenilenmesine, bu yönde bildirimde bulunan Ağır Ceza Mahkemesi değil, Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından karar verilmiştir. Başvuru formunda, başvurucunun bu bu karardan ne zaman haberdar olduğuna ya da bu karara karşı acele itiraz ya da itiraz yoluna gidip gitmediğine dair bir açıklama bulunmaması nedeniyle bu kararın en geç Mahkemenin birleştirmeye karar verdiği 27/11/2006 tarihinde kesinleşmiş olduğunun kabulü gerekir. Bireysel başvurunun başlangıcından önce gerçekleşen yargılamanın yenilenmesi sonrası Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi sadece tekrar canlanmış olan bu dosya ile kendi önünde sürmekte olan davanın birleştirilmesine muvafakat vermiş ve bu şekilde yargılamayı sürdürmüştür.
55. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonunda başvurucunun nitelikli zimmet suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme kararında, başvurucunun eyleminin neden zimmet suçunu oluşturduğunu açıklamış ve zamanaşımı açısından değerlendirme yapmıştır. Mahkeme, yürürlükteki 5271 sayılı Kanun uyarınca başvurucu hakkındaki beraat kararının iptaline hükmetmiştir. Başvurucunun iddiasının aksine yeniden yargılama sonucunda önceki kararın iptaline karar verilmesi müessesesi 1412 sayılı mülga Kanun'da da yer almaktadır (bkz. § 30). Başvurucu suç değerinin azlığının dikkate alınmadığını belirtmiş ise de bu hususun Mahkemenin delilleri değerlendirme yetkisi kapsamında kaldığı, ayrıca temyiz dilekçesinde başvurucunun bu hususu dile getirmediği anlaşılmaktadır.
56. Mahkemelerin gerekçeleri ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
57. Başvurucu; yargılama sürecinde sunulan deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, aleyhinde sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının İlk Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
59. Başvurucu, Yargıtayın onama ilamından tesadüfen haberdar olduğunu ve ancak bu şekilde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından itiraz yoluna gitme talebinde bulunabildiğini ve bireysel başvuru hakkını kullanabildiğini ileri sürmektedir.
60. Bakanlık yazısında adil yargılanma hakkının yargı kararlarının aleni olmasını da gerektirdiği, AİHM'in bazı davalar bakımından kararın mahkeme kalemine bırakılmasını veya kamu denetimini sağlayacak şekilde yayımlanmasını yeterli gördüğü, mevzuatımızda onama kararlarının tebliğine dair bir hüküm bulunmadığı, Yargıtay kararlarının internet ortamında ve mahkeme kaleminde sorgulanabildiği belirtilmiştir.
61. Başvurucu, formda dile getirdiği iddialarını tekrarlamış ve yasal düzenlemenin olmamasının tebliğ edilmemeye gerekçe olamayacağını ileri sürmüştür.
62. Anayasa’nın “Görev ve yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
63. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
64. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
65. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvurucunun, kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı “güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında”bulunması, iddia edilen ihlalden kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun “mağdur” olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
66. Bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi, mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).
67. Somut olayda başvurucu, Yargıtay ilamının tebliğ edilmemesini mahkemeye erişim hakkıyla bağlantılı biçimde ileri sürmektedir.
68. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
69. Bu hak, yalnızca ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil, iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
70. Ceza yargılamasında tüketilmesi gereken son başvuru yolu temyiz aşaması olup temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı itiraz yolu, 5271 sayılı Kanun’un 308. maddesi gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınmıştır. Sanık lehine itiraz yoluna gidileceği hâllerde herhangi bir süre şartı aranmamaktadır. Başvurucunun itiraz yoluna gidilmesi istemi, sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdirini harekete geçirmeye yönelik bir taleptir. Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı bakımından da Anayasa Mahkemesi bu yolun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesine gerek olmadığına ve böyle bir talebin kabul edilmemesi hâlinde arada geçen sürenin bireysel başvuru süresi üzerinde etkili olmayacağına karar vermiştir (Mehmet Mercan, B. No: 2013/2001, 16/5/2013, § 16).
71. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından itiraz talebinde bulunulmasının, mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde incelenmesi mümkün değildir.
72. Bireysel başvuru yolunda ise Anayasa Mahkemesi tarafından temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin olarak Anayasal temelde ve derece mahkemeleri önünde görülen olağan ve olağanüstü kanun yollarının haricinde bir inceleme yapılmaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine başvurulmasının da mahkemeye erişim hakkı kapsamına dâhil olduğu kabul edilmelidir.
73. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
74. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin birinci fıkrasında bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak “başvuru yollarının tüketildiği” tarihten söz edilmekte ise de bu ibarenin nihai kararın başvurucuya tebliğ edildiği ya da tebliğ zorunluluğu bulunmayan yargılamalar bakımından kararın başvurucunun erişimine açıldığı ve kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarih olarak anlaşılmalıdır (Mehmet Mercan, § 16; Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
75. Mevcut olayda başvurucu, Yargıtay ilamının tebliğ edilmemesini mahkemeye erişim hakkıyla ilişkilendirmiş ise de tebliğ eksikliğinin mahkemeye erişim anlamında herhangi bir hak kaybına yol açtığı söylenemez. Nitekim somut başvuru bakımından sürenin başlangıcı başvurucunun nihai karardan haberdar olduğunu belirttiği tarih olarak kabul edilmiş ve incelemeye bu şekilde devam edilmiştir. Dolayısıyla, bireysel başvuru hakkının kullanılması yönünden başvurucunun mağdur sıfatının bulunduğu söylenemez.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği şikâyetinin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin İddia
77. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
78. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın uzun bir sürede sonuçlandırıldığını ileri sürmüştür.
79. Bakanlık yazısında benzer bir konunun Güher Ergun ve diğerleri (B. No: 2012/13, 2/7/2013) başvurusunda incelendiği ve görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
80. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).
81. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
82. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı 11/1/2004 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, § 35). Mevcut olayda Yargıtay onama kararının verildiği 20/5/2013 tarihinde yargılama sonuçlanmıştır.
83. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde 14/11/1994 tarihinde başvurucu hakkında ihaleye fesat karıştırmak suçundan dava açıldığı tespit edilmiştir. Daha öncesinde başvurucunun ifadesinin polis ya da savcılık tarafından alındığına dair dosyada bir bilgi bulunmamaktadır. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2000 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki yargılamanın durmasına karar verilmiştir. Yargıtayın 28/10/2004 tarihli bozma ilamının ardından Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun beraatiyle sonuçlanan davada yargılamanın yenilenmesine karar vermiş ve iki dava Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinde birleştirilmiştir. Mahkeme 16/11/2007 tarihli kararıyla başvurucunun ve diğer üç sanığın nitelikli zimmet suçundan mahkûmiyetine hükmetmiş, bu karar Yargıtay tarafından 20/5/2013 tarihinde onanmıştır.
84. Yargılama bu itibarla iki dereceli bir yargılamada iki kez incelenmiş ve on sekiz yıl altı ay altı günlük sürede sonuçlandırılmıştır.
85. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).
86. Somut olay bakımından çözülmesi gereken hukuki meseleler, yargılamanın kapsadığı maddi olaylar, toplanması gereken deliller ve taraf sayısı gibi ölçütler dikkate alındığında başvuruya konu ceza davasının karmaşık olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usul haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında on sekiz yıl altı ayı aşan bir süre devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
87. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
88. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
89. Başvurucu yeniden yargılamaya karar verilmesi, 30.000 TL manevi tazminat ve infazın durdurulması talebinde bulunmuştur.
90. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
91. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından başvurucunun bu yöndeki talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
92. Yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında somut olayın koşulları dikkate alınarak ve taleple sınırlı olarak başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
93. Başvurucunun diğer talebine ilişkin bir karar verilmesine gerek görülmemiştir.
94. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun yeniden yargılanma talebinin REDDİNE,
D. Başvurucunun diğer talebine ilişkin karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.