TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İFFET İNCİ GÜLTEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9585)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Okan
TAŞDELEN
|
Basvurucu
|
:
|
İffet İnci
GÜLTEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
ALTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; aynı eylemden dolayı iki ayrı dava açılması, ilk
davada verilen beraat kararına rağmen yargılamaya devam edilmesi nedenleriyle
aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının; şartları
oluşmaksızın beraatla sonuçlanan davada yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesi, suçun nitelendirilmesinde, zamanaşımının hesabında ve cezanın
tespitinde hata yapılması, yargılamanın uzun sürmesi ve Yargıtayın
nihai kararının tebliğ edilmemesi nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılama,
mahkemeye erişim ve makul sürede yargılanma haklarını içerecek biçimde adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 29/05/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/8/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
18/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 27/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP
(Ulusal Yargı Ağı Projesi) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında, müdür yardımcısı olarak görev yaptığı
yetiştirme yurduna bebek bezi alımında “usulsüzlük” yaptığı iddiası ile soruşturma
açılmıştır.
9. Bahçelievler Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulunun 30/6/1994
sayılı kararı ile sahte belge düzenlemek suretiyle bir firmaya usulsüz ödeme
yaptığından bahisle 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun 163. maddesi uyarınca başvurucu hakkında 1/3/1926 tarihli ve
765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 228. maddesi gereğince Asliye Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmasına karar verilmiştir.
10. Dava, Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 1994/1174 sayılı
esasına kaydedilmiştir.
11. Öte yandan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 14/11/1994
tarihli ve E.1994/22258 sayılı iddianamesi ile başvurucunun “ihaleye fesat
karıştırmak” suçundan cezalandırılması istemiyle Bakırköy 3. Ağır Ceza
Mahkemesine ayrı bir kamu davası daha açılmıştır. Başvurucunun ve diğer
sanıkların, 1993 yılında bez alımına ilişkin yapılan üç ihaleye fesat
karıştırmak suretiyle menfaat temin ettikleri ileri sürülmüştür.
12. Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/12/1996 tarihli ve
E.1994/1174, K.1996/1076 sayılı kararı ile başvurucunun beraatine
karar verilmiştir. Mahkeme, atılı suçun sübut bulmadığı ve iddiadan başka delil
elde edilemediği sonucuna ulaşmıştır. Bu karar, temyiz edilmeksizin
kesinleşmiştir.
13. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda devam eden
yargılamada ise Mahkemenin 24/11/2000 tarihli ve E.1994/462, K.2000/497 sayılı
kararı ile Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen beraat kararı
dikkate alınarak başvurucu hakkında yargılamanın durdurulmasına hükmedilmiştir.
Bu davada yargılanan diğer dokuz sanığın beraatine,
üç sanığın ise ihaleye fesat karıştırma suçundan cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
14. Mahkeme kararının başvurucuyla ilgili kısmı şu şekildedir:
“1- Her ne[] kadar
sanıklardan İFFET İNCİ GÜLTEKİN hakkında ihaleye fesat karıştırmak suçunu
işlediği iddiasıyla kamu davası açılmış ise[] de aynı sanık hakkında aynı
eylemi nedeni[] ile Bakırköy 5.[] Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası
açıldığı[,] bu mahkemece 5.12.1996 tarihinde 1994/1174 esas 1996/1076 karar
sayılı ilamı ile beraat kararı verilmiş ise[] de, dosyamızda toplanan
delillerle bilgi ve belgelere göre beraat kararından sonra düzenlenen bilirkişi
raporlarına göre sanığın üzerine atılı suçu işlediği konusunda güçlü deliller
bulunduğundan bu sanık yönünden CMUK’un 253 maddesi gereğince YARGILAMANIN
DURDURULMASINA,
Bakırköy 5.[] Asliye Ceza Mahkemesinin beraat
kararının iadeyi muhakeme kararı ile CMUK' 330 ve devamı maddeleri gereğince
ortadan kaldırılması için karar kesinleştiğinde mahkememizce gereğinin
yapılmasına,”
15. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 28/10/2004 tarihli ve
E.2003/2490, K.2004/6979 sayılı ilamı ile başvurucuyla ilgili olarak “hakkındaki yargılamanın durdurulmasına ilişkin karar
davanın esasını halletmemesi nedeniyle itirazı mümkün olup temyiz dilekçeleri
itiraz mahiyetinde bulunduğundan bu hususta gereği mahallinde yerine getirilmek
üzere bu sanık hakkında[ki] hükmün inceleme dışı bırakılmasına” karar
verilmiştir. Mahkumiyetlerine hükmedilen üç sanık bakımından ise “hakkındaki yargılama durdurulan sanık İffet İnci
Gültekin'in yargılama ve dava akıbeti beklenip sonucuna göre suç niteliklerinin
tayin ve takdir edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Yargıtay
ayrıca beraat eden sanıklar hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle
ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.
16. Yargılamaya, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2004/505
sayılı dosyası üzerinden devam edilmiştir.
17. Mahkeme, 4/2/2005 tarihli ilk duruşmada yargılamanın
yenilenmesi hususunu değerlendirmek üzere Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesine
yazı yazılmasına karar vermiştir.
18. Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısının
yargılamanın yenilenmesi yönündeki görüşünü almış, gerekli şartların oluştuğunu
belirterek 31/5/2005 tarihinde yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir.
Mahkeme, yargılamanın yenilenmesine karşı diyeceklerinin sorulması için
başvurucuya davetiye çıkartılmasına ve duruşmanın 13/7/2005 tarihine
bırakılmasına karar vermiştir. Dosya içerisinde başvurucunun bu duruşmada hazır
olup olmadığına ve yargılamanın yenilenmesine itiraz edip etmediğine ilişkinherhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
19. Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi, yargılamanın
yenilenmesine karar vermesinin ardından birleştirme hususunda Bakırköy 3. Ağır
Ceza Mahkemesinden muvafakat almıştır.
20. Mahkeme, 27/11/2006 tarihli ve E.1994/1174, K.1996/1076
sayılı kararı ile dosyanın Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2004/505 sayılı
dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
21. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/11/2007 tarihli ve
E.2004/505, K.2007/289 sayılı kararı ile başvurucunun ve diğer üç sanığın
nitelikli zimmet suçundan lehe kanun olduğu değerlendirilen 26/9/2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarıncasonuç itibarıyla 7 yıl 9 ay 22 gün hapis cezası ile
cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Mahkeme, ilgili kurumda görevli olan
sanıkların 1993 yılındaki eylemleriyle gerçekte alınmadığı hâlde 1.605 paket
çocuk bezini alınmış gibi gösterdikleri ve 167.175.000 eski Türk lirası ödeme
yaptıkları sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, 765 sayılı mülga Kanun’un 205. maddesi
ile 102. maddesinin ikinci fıkrası ve 5237 sayılı Kanun’un 247. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi ve 67.
maddesinin (1) numaralı fıkrasıuyarınca 22 yıl 6 ay
olarak hesaplanan olağanüstü zamanaşımı süresinin dolmadığını belirtmiştir.
Dava zamanaşımı bakımından ise sanıkların savunması, mahkûmiyet hükmü ve
Yargıtay bozma ilamı tarihleri dikkate alındığından dava zamanaşımı süresinin
de dolmadığı değerlendirilmiştir.
22. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca “İffet
İnci Gültekin hakkında Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesince her ne kadar beraat
kararı verilmiş ise de yargılamanın iadesinin kabulü ile dosyanın ... birleştirimesine ilişkin karar[ı] ve sanık İffet İnci
Gültekin'in nitelikli zimmet eyleminin sübutu karşısında sanık hakkındaki
beraat kararının iptaline” hükmetmiştir.
23. Başvurucu bu kararı, suçun unsurlarının oluşmadığı, suçun
niteliğinde hata yapıldığı, zamanaşımı süresinin dolduğu, 1412 sayılı mülga
Kanun’un 330. maddesinde belirtilen yargılamanın yenilenmesi şartlarının
oluşmadığı gerekçeleriyle temyiz etmiştir.
24. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, 20/5/2013 tarihli ve E.2012/5341,
K.2013/5408 sayılı ilamı ile kararı onamıştır.
25. Başvurucu, onama ilamından 26/11/2013 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmektedir. Dosya içerisinde, başvurucunun nihai karardan daha
erken bir tarihte haberdar olduğuna ilişkin bir bilgi tespit edilememiştir.
26. Başvurucu 25/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
27. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından itiraz
yoluna gidilmesini talep etmiş ise de 15/1/2014 tarihli yazı ile bu talebinin
kabul edilmediği bildirilmiştir.
B. İlgili Hukuk
28. 1412 sayılı mülga Kanun’un 336. ve 338. maddeleri
yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul veya reddine ilişkindir.
29. 1412 sayılı mülga Kanun’un “İade
talebi hakkındaki karar aleyhine acele itiraz” kenar başlıklı 340.
maddesi şöyledir:
“336 ve 338 inci maddeler gereğince verilen kararlara karşı acele itiraz
yoluna gidilebilir.”
30. 1412 sayılı mülga Kanun’un “Yeniden
duruşma sonrasında verilecek hüküm” kenar başlıklı 341. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Yeniden yapılacak duruşma neticesinde mahkeme ya evvelki hükmü tasdik
eder veya iptal ile dava hakkında yeni baştan hüküm verir.”
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
“Yenileme isteminin esassız olmasından
dolayı reddi, aksi takdirde kabulü” kenar başlıklı 321. maddesinin
(2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Aksi hâlde
mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.
(3) Bu madde gereğince verilen kararlara karşı
itiraz yoluna gidilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu;
i. Suça konu eylem nedeniyle hakkında iki ayrı dava
açıldığını, bunların ilkinden beraat etmesine karşın şartları gerçekleşmediği
hâlde yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilerek mahkûmiyetine karar
verildiğini,
ii. Suçun zamanaşımına uğradığı savunmasının dikkate
alınmadığını, suç değeri az olmasına (167 TL) rağmen buna ilişkin kanun
maddelerinin uygulanmadığını ve suçun mahiyetine ilişkin çelişkilerin
giderilmediğini, 1412 sayılı mülga Kanun'da olmamasına rağmen 5237 sayılı Kanun
dikkate alınarak hakkındaki beraat kararının iptal edildiğini,
iii. İkinci davanın suç tarihinden itibaren 20 yıl sonra
neticelendiğini,
iv. Yargıtayın onama ilamının kendisine tebliğ
edilmediğini, karardan tesadüfen haberdar olduğunu ancak bu şekilde Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına itiraz talebinde bulunmasının ve bireysel başvuru
yapmasının mümkün olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil
yargılanma haklarının ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle infazın tedbiren
durdurulmasına, yargılamanın yenilenmesine ve 30.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının aynı eylem
nedeniyle iki kez yargılanma yasağı ve adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Aynı Suçtan İki Kez Yargılanmama ve
Cezalandırılmama Hakkının İhlalin Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu; aynı eylem nedeniyle iki ayrı dava açıldığını,
ilk davadan beraat etmesine rağmen Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin
yargılamaya devam ettiğini, koşulları oluşmaksızın yargılamanın yenilenmesi
yoluna gidildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık yazısında aynı suçtan iki kez yargılanmama ya da
cezalandırılmama hakkını içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme)
Ek 7 No.lu Protokol’ün henüz Türkiye tarafından onaylanmadığı, bununla birlikte
şikâyetin adil yargılanma hakkı başlığı altında incelenmesinin uygun olacağı
belirtilmiştir.
37. Başvurucu, haksız biçimde yargılamanın yenilenmesine karar
verildiği ve aynı eylemi nedeniyle iki kez yargılandığı iddialarını
tekrarlamıştır.
38. Anayasa’nın “Görev ve
yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ...”
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
40. Belirtilen hükümlere göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir
bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme veya Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
41. Sözleşme’ye Ek 7 No.lu Protokol’ün
4. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse bir devletin
ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm
edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi
altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkûm
edilemez.”
42. “Aynı suçtan iki kez
yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi” Anayasa’nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olması dolayısıyla bu hakkın
anayasal korumadan faydalanacağı düşünülebilir (ABP Gıda San. Tur. ve Tic. Ltd. Şti.,
B. No: 2014/72, 25/3/2015, § 20). Bununla birlikte, belirtilen ilkeyi özel
olarak koruyan Ek 7 No.lu Protokol’e Türkiye henüz taraf değildir. Bu itibarla
başvurucunun hak iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının
haricinde kaldığı anlaşılmaktadır.
43. Öte yandan Ek Protokol’e taraf olmayan devletlere karşı
yapılan bazı başvurularda “ne bis in idem” (ya da “non
bis in idem”) ilkesi Sözleşme’yle
korunan haklar bağlamında da ileri sürülmüştür.
44. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bahse konu ilkenin
münhasıran Sözleşme'ye Ek 7 No.lu Protokol’ün 4.
maddesinde korunduğunu ve Sözleşme'de yer alan diğer
maddelerin aynı suçtan iki kez yargılanmama ya da cezalandırılmama şeklinde bir
hak bahşetmediğini belirterek bu tür şikâyetlerin, konu bakımından yetkisinin
haricinde kaldığına hükmetmiştir (S./Almanya,
B. No: 8945/80, 13/12/1983, s. 43; Ponsetti ve Chesnel/Fransa (k.k.), B. No: 36855/97, 41731/98, 14/9/1999; Öngün/Türkiye (k.k.),
B. No: 15737/02, 10/10/2006; Ruotsalainen/Finlandiya,
B. No: 13079/03, 16/6/2009, § 59).
45. Dolayısıyla başvurucunun, aynı suçtan iki kez yargılandığı
yönündeki iddiasının adil yargılanma hakkı altında incelenmesi de mümkün
değildir. Aksi bir yaklaşım, belirtilen ilkenin Sözleşme’yle
teminat altına alınanlardan farklı bir hak olarak Ek 7 No.lu Protokol
içerisinde düzenlenmesiyle ve devletlerin anılan Protokol'e taraf olmamak
suretiyle ortaya koydukları iradeyle bağdaşmaz.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Yargılamanın Hakkaniyete Uygun Görülmesi
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu; şartları oluşmaksızın yargılama yenilenerek
mahkûm edildiğini, suçun niteliğine ilişkin çelişkilerin giderilmediğini, suç
değerinin azlığına ilişkin lehe hükümlerinin uygulanmadığını ve zamanaşımı
süresinin dolduğuna dair itirazlarının dikkate alınmadığını, eski kanunda yer
almamasına rağmen Mahkemenin beraat kararının iptali şeklinde hüküm kurduğunu
ileri sürmüştür.
48. Bakanlık yazısında Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesinin
31/5/2005 ve 27/11/2006 tarihli ek kararlarında 5271 sayılı Kanun’un 314.
maddesinde belirtilen nedenlerden hangisi kapsamında başvurucu aleyhine
yargılamanın yenilenmesine gidildiğine ilişkin gerekçe sunulmadığına, Bakırköy
3. Ağır Ceza Mahkemesinin de bu hususta gerekçe göstermediğine, beraat hükmünü
iptal ederek mahkûmiyete hükmettiğine ve başvurucunun bireysel başvuru formunda
belirttiği hususları temyiz aşamasında da ileri sürdüğüne değinilmiştir.
Bakanlık sonuç olarak her iki davanın aynı eylemden kaynaklandığı kabul
edildiği taktirde Derece Mahkemelerinin kararlarının yargılamanın yenilenmesi
açısından bariz takdir hatası içerip içermediğinin ve mahkûmiyetin Sözleşme'yle korunan hak ve özgürlüklerin ihlali anlamına
gelip gelmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
49. Başvurucu, haksız biçimde yargılamanın yenilenmesine karar
verildiği ve aynı eylemi nedeniyle iki kez yargılandığı iddialarını
tekrarlamıştır.
50. Anayasa'nın “Görev ve
yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
52. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin ikinci fıkrasında açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
53. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
54. Somut olayda başvurucunun yargılamanın sonucu itibarıyla
adil olmadığı şikâyetinin kaynağını, şartları oluşmaksızın yargılamanın
yenilenmesi yoluna gidildiği iddiası oluşturmaktadır. Bununla birlikte
yargılamanın yenilenmesine, bu yönde bildirimde bulunan Ağır Ceza Mahkemesi
değil, Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından karar verilmiştir. Başvuru
formunda, başvurucunun bu bu karardan ne zaman
haberdar olduğuna ya da bu karara karşı acele itiraz ya da itiraz yoluna gidip
gitmediğine dair bir açıklama bulunmaması nedeniyle bu kararın en geç
Mahkemenin birleştirmeye karar verdiği 27/11/2006 tarihinde kesinleşmiş
olduğunun kabulü gerekir. Bireysel başvurunun başlangıcından önce gerçekleşen
yargılamanın yenilenmesi sonrası Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi sadece tekrar
canlanmış olan bu dosya ile kendi önünde sürmekte olan davanın
birleştirilmesine muvafakat vermiş ve bu şekilde yargılamayı sürdürmüştür.
55. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonunda
başvurucunun nitelikli zimmet suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme
kararında, başvurucunun eyleminin neden zimmet suçunu oluşturduğunu açıklamış
ve zamanaşımı açısından değerlendirme yapmıştır. Mahkeme, yürürlükteki 5271
sayılı Kanun uyarınca başvurucu hakkındaki beraat kararının iptaline
hükmetmiştir. Başvurucunun iddiasının aksine yeniden yargılama sonucunda önceki
kararın iptaline karar verilmesi müessesesi 1412 sayılı mülga Kanun'da da yer
almaktadır (bkz. § 30). Başvurucu suç değerinin azlığının dikkate alınmadığını
belirtmiş ise de bu hususun Mahkemenin delilleri değerlendirme yetkisi
kapsamında kaldığı, ayrıca temyiz dilekçesinde başvurucunun bu hususu dile
getirmediği anlaşılmaktadır.
56. Mahkemelerin gerekçeleri ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
57. Başvurucu; yargılama sürecinde sunulan deliller ve görüşler
hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma
olanağı bulamadığına, aleyhinde sunulan delillere ve iddialara etkili bir
şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının İlk Derece Mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurucunun,
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
59. Başvurucu, Yargıtayın onama
ilamından tesadüfen haberdar olduğunu ve ancak bu şekilde Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığından itiraz yoluna gitme talebinde bulunabildiğini ve bireysel
başvuru hakkını kullanabildiğini ileri sürmektedir.
60. Bakanlık yazısında adil yargılanma hakkının yargı
kararlarının aleni olmasını da gerektirdiği, AİHM'in
bazı davalar bakımından kararın mahkeme kalemine bırakılmasını veya kamu
denetimini sağlayacak şekilde yayımlanmasını yeterli gördüğü, mevzuatımızda
onama kararlarının tebliğine dair bir hüküm bulunmadığı, Yargıtay kararlarının
internet ortamında ve mahkeme kaleminde sorgulanabildiği belirtilmiştir.
61. Başvurucu, formda dile getirdiği iddialarını tekrarlamış ve yasal
düzenlemenin olmamasının tebliğ edilmemeye gerekçe olamayacağını ileri
sürmüştür.
62. Anayasa’nın “Görev ve
yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ...”
63. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes, Anayasada
güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
64. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak
ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel
bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
65. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel
başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre
bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel
ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar; başvurucunun, kamu
gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı “güncel bir hakkının
ihlal edildiği iddiasında”bulunması,
iddia edilen ihlalden kişinin “kişisel olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması
ve bunların sonucunda başvurucunun “mağdur” olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179,
20/3/2014, § 24).
66. Bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece
mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini
yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa
Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi,
mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).
67. Somut olayda başvurucu, Yargıtay ilamının tebliğ
edilmemesini mahkemeye erişim hakkıyla bağlantılı biçimde ileri sürmektedir.
68. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52).
69. Bu hak, yalnızca ilk derece mahkemesine dava açma hakkını
değil, iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma
imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, §
49).
70. Ceza yargılamasında tüketilmesi gereken son başvuru yolu
temyiz aşaması olup temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı itiraz yolu,
5271 sayılı Kanun’un 308. maddesi gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına
tanınmıştır. Sanık lehine itiraz yoluna gidileceği hâllerde herhangi bir süre
şartı aranmamaktadır. Başvurucunun itiraz yoluna gidilmesi istemi, sadece
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdirini harekete geçirmeye yönelik bir
taleptir. Başvuru yollarının tüketilmesi kuralı bakımından da Anayasa Mahkemesi
bu yolun bireysel başvuru öncesinde tüketilmesine gerek olmadığına ve böyle bir
talebin kabul edilmemesi hâlinde arada geçen sürenin bireysel başvuru süresi
üzerinde etkili olmayacağına karar vermiştir (Mehmet
Mercan, B. No: 2013/2001, 16/5/2013, § 16).
71. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından itiraz
talebinde bulunulmasının, mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde incelenmesi
mümkün değildir.
72. Bireysel başvuru yolunda ise Anayasa Mahkemesi tarafından
temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin olarak Anayasal
temelde ve derece mahkemeleri önünde görülen olağan ve olağanüstü kanun
yollarının haricinde bir inceleme yapılmaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine
başvurulmasının da mahkemeye erişim hakkı kapsamına dâhil olduğu kabul
edilmelidir.
73. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
74. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
64. maddesinin birinci fıkrasında bireysel başvuru süresinin başlangıcına
ilişkin olarak “başvuru yollarının
tüketildiği” tarihten söz edilmekte ise de bu ibarenin nihai kararın
başvurucuya tebliğ edildiği ya da tebliğ zorunluluğu bulunmayan yargılamalar
bakımından kararın başvurucunun erişimine açıldığı ve kararın içeriğini kesin
olarak öğrenebildiği tarih olarak anlaşılmalıdır (Mehmet Mercan, § 16; Taner
Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
75. Mevcut olayda başvurucu, Yargıtay ilamının tebliğ
edilmemesini mahkemeye erişim hakkıyla ilişkilendirmiş ise de tebliğ
eksikliğinin mahkemeye erişim anlamında herhangi bir hak kaybına yol açtığı
söylenemez. Nitekim somut başvuru bakımından sürenin başlangıcı başvurucunun
nihai karardan haberdar olduğunu belirttiği tarih olarak kabul edilmiş ve
incelemeye bu şekilde devam edilmiştir. Dolayısıyla, bireysel başvuru hakkının
kullanılması yönünden başvurucunun mağdur sıfatının bulunduğu söylenemez.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği şikâyetinin kişi bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlaline
İlişkin İddia
77. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
78. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın uzun bir sürede
sonuçlandırıldığını ileri sürmüştür.
79. Bakanlık yazısında benzer bir konunun Güher Ergun ve diğerleri (B. No: 2012/13,
2/7/2013) başvurusunda incelendiği ve görüş sunulmasına gerek görülmediği
belirtilmiştir.
80. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi
de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).
81. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
82. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve
gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35). Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun şüpheli sıfatıyla ifadesinin
alındığı 11/1/2004 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise
suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir (Ersin Ceyhan, § 35). Mevcut olayda
Yargıtay onama kararının verildiği 20/5/2013 tarihinde yargılama
sonuçlanmıştır.
83. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
14/11/1994 tarihinde başvurucu hakkında ihaleye fesat karıştırmak suçundan dava
açıldığı tespit edilmiştir. Daha öncesinde başvurucunun ifadesinin polis ya da
savcılık tarafından alındığına dair dosyada bir bilgi bulunmamaktadır. Bakırköy
3. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/11/2000 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki
yargılamanın durmasına karar verilmiştir. Yargıtayın
28/10/2004 tarihli bozma ilamının ardından Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi
başvurucunun beraatiyle sonuçlanan davada
yargılamanın yenilenmesine karar vermiş ve iki dava Bakırköy 3. Ağır Ceza
Mahkemesinde birleştirilmiştir. Mahkeme 16/11/2007 tarihli kararıyla
başvurucunun ve diğer üç sanığın nitelikli zimmet suçundan mahkûmiyetine hükmetmiş,
bu karar Yargıtay tarafından 20/5/2013 tarihinde onanmıştır.
84. Yargılama bu itibarla iki dereceli bir yargılamada iki kez
incelenmiş ve on sekiz yıl altı ay altı günlük sürede sonuçlandırılmıştır.
85. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan,
§§ 24-40).
86. Somut olay bakımından çözülmesi gereken hukuki meseleler,
yargılamanın kapsadığı maddi olaylar, toplanması gereken deliller ve taraf
sayısı gibi ölçütler dikkate alındığında başvuruya konu ceza davasının karmaşık
olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usul haklarını
kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep
olduğu da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında on sekiz yıl altı
ayı aşan bir süre devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
87. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
88. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
89. Başvurucu yeniden yargılamaya karar verilmesi, 30.000 TL
manevi tazminat ve infazın durdurulması talebinde bulunmuştur.
90. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
91. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından
başvurucunun bu yöndeki talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
92. Yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında somut
olayın koşulları dikkate alınarak ve taleple sınırlı olarak başvurucuya net
30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
93. Başvurucunun diğer talebine ilişkin bir karar verilmesine
gerek görülmemiştir.
94. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun yeniden yargılanma
talebinin REDDİNE,
D. Başvurucunun diğer talebine
ilişkin karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
E. Başvurucuya net 30.000 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 198,35 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.