TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA KAMİL UZUNER VE MUSTAFA KADİR GÜL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3371)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
1. Mustafa Kamil
UZUNER
|
Vekili
|
:
|
Av. Nermin DOĞRUÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
2. Mustafa Kadir GÜL
|
Vekili
|
:
|
Av. Filiz KERESTECİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; gözaltında işkenceye maruz kalınması ve cezaevi
koşulları nedeniyle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele
yasağının, yargılamanın adil yürütülmemesi ve makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Mustafa Kamil Uzuner'in (birinci
başvurucu) 2013/3371 numaralı bireysel başvurusu, 10/5/2013 tarihinde Bakırköy
6. Asliye Hukuk Mahkemesi; Mustafa Kadir Gül'ün (ikinci başvurucu) 2013/3418
numaralı bireysel başvurusu ise 16/5/2013 tarihinde İstanbul 19. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemeleri neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/11/2014 tarihinde,
başvuruların kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına
ayrı ayrı karar verilmiştir.
4. 23/2/2015 tarihinde, 2013/3418 numaralı bireysel başvuru
dosyasının konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2013/3371 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2013/3371 numaralı başvuru
dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2015 tarihinde, 2013/3371
numaralı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
6. Birinci başvurucu, vekili aracılığıyla sunduğu 25/2/2015
tarihli dilekçe ile başvurusundan feragat ettiğini bildirmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/4/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
8. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
4/5/2015 tarihinde ikinci başvurucuya ve 6/5/2015 tarihinde birinci başvurucuya
tebliğ edilmiştir. İkinci başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını
14/5/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
10. Birinci başvurucu, 10/7/1980 tarihinde silahlı sokak
gösterisine katıldığı şüphesiyle gözaltına alınmış ve 23/7/1980 tarihinde
tutuklanmıştır. Tutukluluğu devam ederken 30/4/1981 tarihinde başvuruya konu
dosya kapsamında tutuklanan birinci başvurucu, 25/7/1991 tarihinde
salıverilmiştir.
11. İkinci başvurucu ise 17/9/1980 tarihinde gözaltına alınmış,
14/10/1980 tarihinde tutuklanmış ve 24/7/1991 tarihinde tahliye edilmiştir.
12. 1. Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığının (İstanbul) 24/8/1981
tarihli ve 1981/1676 sayılı iddianamesi ile ikinci başvurucu hakkında 1/3/1926
tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesi uyarınca
cezalandırılması talebiyle dava açılmıştır. Birinci başvurucu hakkında da
bilinmeyen bir tarihte dava açılmış ve bu davalar "Dev-Sol ana
davası" ile birleştirilmiştir.
13. 1. Ordu Komutanlığı 2. No.lu Sıkıyönetim Askerî Mahkemesinin
1/11/1991 tarihli ve E.1981/654, K.1991/12 sayılı kararı ile başvurucuların
mahkûmiyetine karar verilmiştir.
14. Anılan mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
18/6/2003 tarihli ve E.2002/2346, K.2003/4166 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
15. Sıkıyönetim mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle
başvurucuların da aralarında bulunduğu çok sayıda sanığın yargılanmasına
Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir.
16. Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/12/2009 tarihli ve E.2004/393,
K.2009/390 sayılı kararı ile başvurucuların 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin birinci fıkrası
gereğince cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
17. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/1/2013 tarihli ve E.2012/7907,
K.2013/128 sayılı ilamıyla başvurucular hakkında açılan kamu davalarının
zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
18. Anılan düşme kararından, birinci başvurucu 8/5/2013, ikinci
başvurucu ise 19/4/2013 tarihinde haberdar olmuştur.
19. Birinci başvurucu 10/5/2013, ikinci başvurucu ise 16/5/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
20. 765 sayılı mülga Kanun’un zamanaşımı sürelerini düzenleyen
102. maddesi şöyledir:
"Kanunda başka türlü
yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1- Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi
sene,
2- Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat
ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
3- Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az ağır
hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı ammeden müebbeden
mahrumiyet cezalarından birini müstelzim cürümlerde on sene,
4- Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis
veya hapis yahud sürgün veya hidematı
ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim
cürümlerde beş sene,
5- Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz
liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene,
6- Bundan evvelki bendlerde
beyan olunan mikdardan aşağı cezaları müstelzim
kabahatlerde altı ay geçmesile ortadan kalkar.
Bu kanunun ikinci kitabının birinci babında
yazılı ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya müebbed
yahud muvakkat ağır hapis cezalarını müstelzim
cürümlerin yurd dışında işlenmesi halinde dava müruru
zamanı yoktur."
21. 765 sayılı mülga Kanun’un
zamanaşımını kesen sebepleri düzenleyen 104. maddesi şöyledir:
"Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü yakalama, tevkif, celb
veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi,
maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi
tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan
itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci
maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı
müddetten fazla uzatamaz."
22. 765 sayılı mülga Kanun’un
146. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyet Teşkilâtı Esasiye
Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun
ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata
veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs
edenler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum
olur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
1. Birinci Başvurucunun
İddiaları
24. Birinci başvurucu; cezaevinde işkence ve insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muameleye maruz kalması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal
edildiğini, uzun süre haksız yere tutuklu kalması nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin ihlal edildiğini, sıkıyönetim mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız
olmadığını, doğal hâkim güvencesine aykırılık oluşturduğunu, Yargıtayın bozma kararının kendisine tebliğ edilmemesi
nedeniyle pek çok duruşmaya katılamadığını, adil ve hakkaniyete uygun bir
şekilde yargılanmadığını, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, bu
nedenle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; maddi ve
manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
2. İkinci Başvurucunun
İddiaları
25. İkinci başvurucu; cezaevi koşulları nedeniyle kronik
hastalıklara yakalandığını ve yaşamına yönelik ciddi tehlikelerle
karşılaştığını, işkence iddialarının adli makamlarca araştırılmadığını
belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini, diğer yandan sonradan
genel mahkemelere devredilmiş olsa da yargılama kapsamında sonuca etkili önemli
işlemlerin sıkıyönetim mahkemelerinin faal olduğu dönemde yapıldığını, avukatı
olmaksızın işkence sonucu verdiği ifadeleri de dâhil olmak üzere hukuka aykırı
delillere dayanılarak suçlu bulunduğunu, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını, bu nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. İkinci başvurucu ayrıca, görüşlerini açıklamaktan
çekinerek yaşamak zorunda kalması nedeniyle Anayasa'nın 26. maddesinin; baştan
suçlu ilan edilmesi, ispat yükünün kendisine yüklenmesi, mahkemelerin ön
yargılı yaklaşması, beraat ettirilmeksizin hakkındaki dava düşürüldüğünden
aklanma hakkının ortadan kaldırılması nedenleriyle Anayasa'nın 38. maddesinin;
başvuruya konu davanın siyasi nitelikte olması ve bu kapsamındaki davalara
ilişkin etkili bir başvuru yolu bulunmaması nedeniyle Anayasa'nın 40.
maddesinin, "devlete karşı suç işlemekten" yargılanması gerekçe
gösterilerek üniversiteye kaydının yapılmaması nedeniyle Anayasa'nın 42. maddesinin;
sağ görüşlü kişiler hakkında açılan davalar daha kısa sürelerde
sonuçlandırılırken sol görüşlü kişiler hakkındaki yargılamaların daha uzun
sürede sonuçlandırılması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesi ile bağlantılı
olarak 10. maddesinin; uzun süre tutuklu kalmasının ve yargılamasının devam
etmesinin, hakkında açılan boşanma davasında velayet hakkının kendisine
verilmemesi için bir delil olarak kullanılması ve mahkemenin de bu yönde karar
vermesi nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesi ile bağlantılı olarak 10. maddesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Birinci Başvurucunun
Başvurusu
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Davadan feragat hâlinde, düşme kararı
verilir.”
27. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) “Düşme kararı” başlıklı
80. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bölümler ya da komisyonlarca yargılamanın
her aşamasında aşağıdaki hallerde düşme kararı verilebilir:
a) Başvurucunun davadan açıkça feragat etmesi
…
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki
fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması
veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan
haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (5) numaralı fıkrası ve İçtüzük'ün 80. maddesine göre başvurucunun, başvurunun her
aşamasında başvurudan feragat etmesi mümkündür. Böyle bir durumda kural olarak
düşme kararı verilmesi gerekmektedir. Ancak Anayasa'nın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsam ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edilmesi
mümkün olup bu husus Anayasa Mahkemesinin takdirindedir.
29. Birinci başvurucu, vekili vasıtasıyla sunduğu 25/2/2015
tarihli dilekçe ile başvurusundan feragat ettiğini bildirmiştir.
30. Başvurunun feragat
nedeniyle düşmesine karar verilmesi gerekir.
2. İkinci Başvurucunun
Başvurusu
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Temyiz Aşamasında Verilen Düşme Kararı ile
Aklanma Hakkının Ortadan Kaldırıldığına İlişkin İddia
32. İkinci başvurucu, hakkında beraat kararı verilmesi yerine,
yargılandığı davanın Yargıtayca verilen kararla
zamanaşımı gerekçesiyle düşürülmesi ile aklanma hakkının ortadan
kaldırıldığını, bu nedenle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde, başvurunun bu kısmının kabul
edilebilirliği konusunda görüş bildirilmemiştir.
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İkinci başvurucunun şikâyetinin özü, düşme
kararının beraat yönündeki bir karara erişimi engellediği iddiasına
dayanmaktadır. Benzer iddialar bireysel başvuru incelemesine konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesince mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir. Somut
başvurunun da mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
35. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ."
37. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını "hukukun üstünlüğü" ilkesinin temel
unsurlarından biri olarak kabul etmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
38. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde de herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
39. Herkes, kişisel hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanması
için bir mahkemeye erişme ya da dava açma hakkına sahiptir. AİHM'e
göre mahkemeye erişim hakkı, suç isnadı altındakilere veya medeni haklarını
icra etmesine yapılan müdahalenin keyfî olduğunu savunulabilir şekilde öne
süren ve bu şikâyetini, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
sağladığı güvencelere sahip bulunan bir mahkeme nezdinde öne süremediğini iddia
eden herkese açıktır (Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96,
19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan [BD], B. No: 36760/06,
17/1/2012, § 229).
40. Mahkemeye erişim hakkı, cezai uyuşmazlıklarda da uygulanabilir
bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir
kimsenin, bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya
da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, §
49). Ancak suç ithamlarıyla ilgili karar elde etme hakkı mutlak değildir (Ramazan Yıldız, B. No: 2014/2354,
16/10/2014, § 29).
41. Diğer taraftan mahkemeye erişim hakkı, suçlanan kişiye
davasının mutlaka devam etmesini isteme hakkı değil, hakkındaki isnadın bir
hâkim veya bir mahkeme tarafından karara bağlanmasını isteme hakkı anlamına
gelir. Bu bakımdan Sözleşme'nin 6. maddesi, ceza davalarının mutlaka bir
mahkûmiyet ya da beraat hükmü ile sonuçlandırılmasını isteme hakkını içermez (Ramazan Yıldız, § 30).
42. Başvuruya konu yargılama kapsamında Üsküdar 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 15/12/2009 tarihli kararı ile ikinci başvurucunun 765 sayılı mülga
Kanun'un 146. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Temyiz yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
8/1/2013 tarihli ilamıyla başvurucu hakkındaki ceza davasının zamanaşımı
nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
43. Bu çerçevede ikinci başvurucunun mahkûmiyet kararına ilişkin
temyiz incelemesi sonucunda verilen düşme kararının, başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir ihlal oluşturmadığı açıktır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin Diğer İddialar
45. Başvurucu; sonradan genel mahkemelere devredilmiş olsa da
yargılama kapsamında sonuca etkili önemli işlemlerin sıkıyönetim mahkemelerinin
faal olduğu dönemde yapılması, avukatı olmaksızın işkence sonucu verdiği
ifadeleri de dâhil olmak üzere hukuka aykırı delillere dayanılarak suçlu
bulunması ve Mahkemenin kendisine ön yargılı yaklaşması nedenleriyle
Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde, başvurunun bu kısmının kabul
edilebilirliği konusunda görüş bildirilmemiştir.
47. Anayasa’nın “Görev ve
yetkileri” kenar başlıklı 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. ...”
48. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“(1) Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
49. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
50. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin
bireysel başvuru yapabileceği sayılmıştır. Anılan maddenin (1) numaralı
fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi
için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar;
başvurucunun, kamu gücünün eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı “güncel bir hakkının ihlal edildiği iddiasında”bulunması,
iddia edilen ihlalden kişinin “kişisel
olarak” ve “doğrudan”
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun “mağdur” olduğunu iddia etmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179,
20/3/2014, § 24).
51. Bir başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilebilmesi
için başvurucunun mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp iddia edilen
ihlalden doğrudan etkilendiğini, bir başka ifadeyle mağduriyetini kanıtlaması
gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi mağdurluk statüsünün
mevcudiyetinin kabulü için yeterli değildir (Ayşe
Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/6/2014, § 24).
52. Diğer yandan bir şüpheli hakkında yürütülen ceza
soruşturmasının, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanması veya
açılmış olan davanın ertelenmesi, düşürülmesi ya da sanığın beraatine
hükmedilmesi hâlinde, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin iddialara halel
gelmemek şartıyla bu kişilerin, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
mağdur olduklarının kabulü mümkün değildir (benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Eğinlioğlu/Türkiye (k.k.),
B. No: 31312/96, 21/10/1998; Koç ve Tambaş/Türkiye (k.k.),
B. No: 46947/99, 24/2/2005; İsak Tepe/Türkiye, B. No: 17129/02, 21/10/2008,
§ 30; Bouglame/Belçika (k.k.),
B. No: 16147/08, 2/3/2010; Juge ve Ducamp/Fransa
(k.k.), B. No: 66170/09, 12/4/2011). Ancak bu durum,
soruşturma veya kovuşturmaların yukarıda belirtilen sonuçlarının adil
yargılanma hakkı dışındaki haklara etkisinin incelenmesine engel teşkil etmez.
53. Somut olayda başvurucu hakkında kamu davası açılmış ise de
öngörülen zamanaşımı sürelerinin dolması nedeniyle nihai olarak davanın
düşmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun, bahse konu iddiaları
bakımından mağdur sıfatı bulunmamaktadır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Diğer Anayasal Hak ve Özgürlüklerin
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
55. Başvurucu; ceza infaz kurumu koşulları nedeniyle kronik
hastalıklara yakalandığını ve yaşamına yönelik ciddi tehlikelerle
karşılaştığını, işkence iddialarının adli makamlarca araştırılmadığını, bu
nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu
ayrıca görüşlerini açıklamaktan çekinerek yaşamak zorunda kalması nedeniyle
Anayasa'nın 26. maddesinin, baştan suçlu ilan edilmesi ve ispat yükünün
kendisine yüklenmiş olması nedeniyle Anayasa'nın 38. maddesinin, başvuruya konu
davaya karşı başvurulabilecek etkili bir yol bulunmaması nedeniyle Anayasa'nın
40. maddesinin, "devlete karşı suç işlemekten" yargılanması gerekçe
gösterilerek üniversiteye kaydının yapılmaması nedeniyle Anayasa'nın 42.
maddesinin, sağ görüşlü kişiler hakkında açılan davaların daha kısa sürede
sonuçlandırılması nedeniyle Anayasa'nın 36. ve 10. maddelerinin, uzun süre
tutuklu kalmasının ve yargılanmasının, hakkında açılan boşanma davasında
velayet hakkının kendisine verilmemesi için bir kanıt unsuru olarak
kullanılması ve mahkemece buna itibar edilmesi nedeniyle Anayasa'nın 20. ve 10.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Bakanlık görüşünde başvurucunun, işkence, eziyet ve insan
haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının 23/9/2012 tarihinden önceye ilişkin olduğu, bu iddalarla
ilgili olarak açılmış herhangi bir soruşturma veya kovuşturma bulunmadığı
bildirilmiştir.
57. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
58. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
59. İçtüzük'ün bireysel başvuruların
içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu
ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
60. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve
delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
61. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
62. İkinci başvurucu; yaşam hakkı ve işkence yasağının ihlal
edildiği iddiaları kapsamında hangi merci önünde, hangi işlem sırasında, hangi
iddiaları ileri sürdüğüne ve sonraki aşamalarda hangi başvuru yollarına
müracaat ettiğine; eğitim hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında ilgili idari
işlemin hangi tarihte tesis edildiği ve bu işleme karşı açtığı dava ve verilen
nihai karara, yargılanma süresi konusunda uygulandığını iddia ettiği
ayrımcılığı kanıtlayan somut örneklere, özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı
olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiası kapsamında bahsi geçen dava
ve verilen nihai karara ilişkin bilgi ve belgeleri sunmamıştır.
63. İkinci başvurucu ayrıca, yargılandığı davanın "darbe sonrası açılan ... siyasinitelikli"
bir dava olduğunu, bu tür davalarda sonuç alıcı bir hukuki başvuru yolu
bulunmadığını ileri sürmüştür. Ancak başvurucu, bulunmadığını ileri sürdüğü
etkili başvuru yolunun, hangi anayasal hak ve özgürlüğe ilişkin olduğunu ortaya
koymamıştır.
64. İkinci başvurucu son olarak bir siyasi görüşe sahip
olduğunu, bu görüşünü doğrudan veya siyasi parti veya dernek faaliyeti
kapsamında ifade etmek istemesine rağmen sürekli ceza tehdidi altında olması ve
daima sakınarak, görüşlerini açıklamaktan çekinerek yaşamak zorunda bırakılması
nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucu,
özgürlüğüne yönelik somutlaşmış bir müdahaleyi temsil eden müşahhas olay veya
olguları ve bunlara ilişkin somut bilgi ve belgeleri ortaya koymak suretiyle
ihlal iddialarının incelenmesini mümkün kılacak bir çerçeve çizmemiştir.
65. Özetle ihlal iddiaları ve bu iddiaların temelindeki
olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan ikinci
başvurucunun, belirtilen iddialarını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
66. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
67. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
68. Bakanlık tarafından, 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (2)
numaralı fırkası ve İçtüzük'ün 71. maddesi
çerçevesinde, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
konusundaki şikayetlerine ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği
bildirilmiştir.
69. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
70. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
71. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
Başvuru konusu olayda ikinci başvurucu hakkında 765 sayılı mülga Kanun'un 146.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş olan "Türkiye Cumhuriyet Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir
kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük
Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs" suçunu işlediği
iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucuya isnat olunan suç, Kanun'da
hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence
kapsamına girdiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır (B.E., § 32).
72. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 17/9/1980'dir. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin
makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, Yargıtayca düşme kararının verildiği 8/1/2013 olduğu
anlaşılmaktadır.
73. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde yürütülen
soruşturma kapsamında 17/9/1980 tarihinde gözaltına alınan başvurucu, 14/10/1980
tarihinde tutuklanmış ve 24/7/1991 tarihinde tahliye edilmiştir. Askerî
Savcılığın 24/8/1981 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında kamu davası
açılmış, benzer davalar "Dev-Sol Ana
Davası" olarak birleştirilmiştir. Sıkıyönetim Askerî
Mahkemesinin 1/11/1991 tarihli kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar
verilmiştir. Anılan mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 18/6/2003
tarihli ilamı ile bozulmuştur. Sıkıyönetim mahkemelerinin kaldırılması
nedeniyle başvurucunun da aralarında bulunduğu çok sayıda sanığın
yargılanmasına Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edilmiştir. Üsküdar 1.
Ağır Ceza Mahkemesinin 15/12/2009 tarihli kararı ile başvurucunun 765 sayılı
mülga Kanun'un 146. maddesinin
(1) numaralı fıkrası gereğince cezalandırılmasına karar verilmiştir. Yargıtay
9. Ceza Dairesinin 8/1/2013 tarihli ilamıyla başvurucu hakkında açılan kamu
davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
74. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E.,
§§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§
24-40).
75. Toplam 67 sanığın yargılandığı davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği ve davanın diğer özel koşulları
dikkate alındığında başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğu söylenebilir
ise de davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve süresi 32 yılı aşmış olan
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
c. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
77. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
78. İkinci başvurucu 250.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
79. Başvuruda, ikinci başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
80. Makul sürede yargılanmamış olması nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ikinci
başvurucuya, aynı davada yargılanan sanık sayısı da nazara alınarak net 13.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
81. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin ikinci
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Birinci başvurucunun başvurusunun feragat nedeniyle DÜŞMESİNE,
2. Yargılama giderlerinin birinci başvurucu üzerinde
BIRAKILMASINA,
B. İkinci başvurucu tarafından ileri sürülen;
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Temyiz aşamasında verilen düşme kararı ile aklanma hakkının
ortadan kaldırıldığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer
iddiaların kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer anayasal hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. İkinci başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucu Mustafa Kadir Gül'e net 13.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucu Mustafa Kadir Gül'e ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.