TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Ö. Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9705)
|
|
Karar Tarihi: 30/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Ö. Ç.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
BOZKURT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek astsubay
sözleşmesinin yenilenmemesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 12/3/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
23/3/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 7/4/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 30/8/2003 tarihinde sözleşmeli astsubay statüsünde
görev yapmak üzere dokuz yıl süreli sözleşme imzalayarak Hava Kuvvetleri
Komutanlığında göreve başlamıştır.
9. Başvurucu, sözleşme süresinin bitmesine yakın sözleşme
yenileme talebinde bulunmuş; 5/6/2012 tarihli işlemle başvurucunun sözleşmesinin
yenilenmemesine karar verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından sözleşmenin yenilenmemesi işleminin
iptali ve yoksun kaldığı özlük haklarının ödenmesi istemiyle 1/8/2012 tarihinde
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açılmıştır.
11. Yargılama sırasında davalı idarenin 7/9/2012 tarihli
yazısının ekinde gönderilen savunmasında; Hava Kuvvetleri Komutanlığının
sözleşmeli personel ihtiyacının planlandığı, ihtiyaç durumu dikkate alınarak ve
personelin safahat kayıtları (sicil sırası, ödül/takdir/ceza durumu, istihbarat
değerlendirmeleri, almış olduğu eğitimler ve bu eğitimlerdeki başarı durumu)
değerlendirilerek idarenin takdir yetkisi çerçevesinde başvurucunun
sözleşmesinin yenilenmediği belirtilmiştir.
12. Davalı idare, ayrıca Mahkemeye 4/7/1972 tarihli ve 1602
sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 52. maddesi kapsamında gizli
bilgi ve belge göndermiştir.
13. Başvurucu vekili 31/10/2012 tarihinde bu belgelerin
incelenmesine izin verilmesini talep etmiş, AYİM Genel Sekreterliği
başvurucunun talebini reddetmiştir. Başvurucu 21/11/2012 tarihinde ret kararına
itiraz etmiş, AYİM Birinci Dairesinin 4/12/2012 tarihli ve E.2012/1138 sayılı
ara kararı ile itiraz kabul edilerek söz konusu belgelerin başvurucu (davacı)
vekiline incelettirilmesine karar verilmiştir. Başvurucu vekilinin 14/12/2012
tarihinde söz konusu belgeleri incelediğine dair tutanak düzenlenmiştir.
Başvurucu vekili, daha sonra sunduğu dilekçeleriyle anılan gizli belgelere
karşı beyanda bulunmuştur.
14. Mahkeme 28/5/2013 tarihli ve E.2012/1138, K.2013/641 sayılı
kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
Öncelikle dava konusu yapılan sözleşme bir
idari sözleşmedir… Sözleşmenin bir tarafı idare, diğer tarafı ise kamu
personelidir. Ancak bu kamu personeli ‘memur’ statüsünde değildir. Anayasa’da
dayanağını bulan ‘diğer kamu görevlileri’ statüsündedir… Yasama Organı, subay
ve astsubay olarak istihdam edilecek sözleşmeli personelin alınma, özlük
hakları, sözleşmenin yenilenmemesi ve feshi hallerini 4678 sayılı Kanun ile
düzenlemiştir.
... sözleşmenin hangi hallerde yenileneceğine
ilişkin olarak ... Kanunda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak 4678
sayılı Kanunun 25’inci maddesiyle sözleşmenin uzatılmasında uygulanacak esaslar
yönetmelik düzenlemesine bırakılmıştır.
...
Yönetmelikte, sözleşme süresi bitiminde
idareyi sözleşme yapmaya zorlayıcı bir hüküm de bulunmamaktadır. Yasa koyucu bu
şekilde bir düzenleme yöntemiyle idareye takdir yetkisi tanımıştır. Ancak bu
demek değildir ki idare takdir yetkisini keyfi bir şekilde istediği gibi
kullanacaktır. İdare takdir yetkisini hukuka uygun kullanmak zorundadır. Diğer
yandan sözleşmeli personel, sözleşmeli olmanın sonucu, kamu personelinin diğer
bir kısmını oluşturan memurlar gibi iş güvencesine sahip de değildir. İdare,
kendi planları doğrultusunda ne kadar sözleşmeli personel istihdam edeceğini
ilişkin hesaplar yaparak bir mahruti yapı oluşturmaya çalışmış(tır)... Bu
noktada; mahkememizce hesaplamalar yaparak, idarenin levazım astsubaylardan
daha fazlasıyla sözleşme yenilemesi gerektiği konusunda değerlendirme yapıp,
‘idarenin… kadar daha personel alması gerektiği’ yönünde bir sonuca varmak,
yerindelik denetimi olacaktır ki o da Anayasa’nın 125. maddesine aykırılık
teşkil edecektir. Mevzuat, yargı organlarına böyle bir değerlendirme yetkisi
tanınmamıştır. Kısaca sözleşmeli personelin alımında veya süresi dolanların
sözleşmelerinin yenilenmesinde, takdir yetkisini ortadan kaldıracak şekilde
yargı kararı vermek hukuken mümkün görünmemektedir.
...
İstikrar bulmuş kararlarımızda da belirtildiği
üzere, kamu hizmetini yürütmekle görevli olan idarenin, bu hizmeti en iyi
şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma yetkisi ile donatılmasının
zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle, idarenin kamu hizmetini yürütecek
personelini alırken bir takım özelliklere sahip
olmasını araması tabii olduğu gibi statüye alındıktan sonra da bunları verimli
biçimde kullanması, hizmeti aksatacak, kendisinden artık verim alınması imkânı
kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı
olacak personelini bünyesi dışına çıkarması da olağan görünmektedir.
Dolayısıyla idare, sözleşme yenileyecek personelini belirlerken hiç şüphesiz en
iyisini seçmeye çalışacaktır. Bu bağlamda öncelikle sicil ve hakkındaki
kanaatler ne kadar iyi olursa olsun, ceza durumu, ve
İstihbarata Karşı Koyma (İKK) hassasiyetini dikkate alarak ileride TSK’yı zor
duruma düşürebilecek şekilde problem oluşturacak veya TSK’nın itibarını
zedeleyebilecek personeli öncelikle eleyebilecektir. Bu konuda gerektiğinde
arşiv araştırması yapabileceği gibi, İKK tespitleriyle de karar verebilecektir.
Zira ortada sona ermek üzere olan bir sözleşmenin tekrar canlandırılması söz
konusudur. Yasa koyucu da sözleşmenin her iki tarafına sözleşmeyi yenileme veya
yenilememe hususunda takdir yetkisi tanımıştır.
Bu bağlamda; dava konusu işleme baktığımızda
1602 sayılı Kanunun 52’nci maddesi kapsamında gönderilen belgeler ve ara kararı
sonrası gönderilen belgeler incelendiğinde; sözleşmesi yenilenmeyen personelle
ilgili olarak; davacının da içinde yer aldığı 2 personelin ‘İKK hassasiyetleri
çerçevesinde’ sözleşmelerinin yenilenmediği... davacı ile ilgili olarak; görev
yaptığı ... müdürü olan ... A.E.’nin ifadelerine dayanıldığı
ve ... A.E.’nin bu ifadede; ‘...’ şeklinde beyanda
bulunduğu, bu durum karşısında; idarenin takdir yetkisini hukuka uygun
kullandığı, açık bir değerlendirme hatasına düşmediği, dolayısıyla davalı idare
tarafından tesis edilen sözleşmenin yenilenmemesi işleminde hukuka aykırı bir
yön olmadığı sonucuna varılmıştır.”
15. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
19/11/2013 tarihli ve E.2013/1037, K.2013/1118 sayılı kararı ile oyçokluğuyla
reddedilmiştir.
16. Karara katılmayan bir üyenin karşıoy
yazısında aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:
“Davacının levazım sınıfı sözleşmeli
astsubaylar arasında 5’nci sırada olduğu, davacının İKK hassasiyeti nedeniyle
sözleşmesinin yenilenmediğinin ileri sürüldüğü, söz konusu hassasiyet esas
alınan olguların nitelik ve nicelik olarak sözleşme yenilememe işlemine hukuki
gerekçe oluşturacak yeterlilikte olmadığı, bunun yanında sicil yönünden
davacıya göre alt sıralarda (sonuncu sırada) bulunan bir astsubayın
sözleşmesinin yenilenmesinin, davalı idare tarafından dava konusu işlemde
takdir yetkisinin objektif sınırlar içinde kullanılmadığının bir göstergesi
olarak ortaya çıktığı ve dolayısıyla karar düzeltme yönünün kabulüyle işlemin
iptaline karar verilmesi kanaatinde olduğumdan ...”
17. Karar, başvurucuya 12/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 27/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2015 tarihli yazısı ile yargılama
dosyasına sunulmuş olan ve başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesi işlemine
dayanak oluşturan “gizli” ibareli
belgelerin gönderilmesi istenmiştir.
20. Hava Kuvvetleri Komutanlığının 1/12/2015 tarihli yazısı ile
söz konusu belgeler Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
21. Anılan belgelerin incelenmesinden; Hava Kuvvetleri
Komutanlığınca 8/10/2010 tarihinde istihbarata karşı koyma hassasiyetleri
çerçevesinde, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Ankara Karargahında bir dönem
başvurucunun görev yaptığı (askerî) Dikimevinin müdürü olan A.E.nin
ifadesinin alındığı, söz konusu ifade metninde hangi kapsamda adı geçen kişinin
ifadesine başvurulduğu hususunun belirtilmemiş olduğu anlaşılmıştır. Aynı
şekilde söz konusu metnin “ifadeyi alan” kısmı
ve ifadenin önemli bir bölümü karartılmış olduğundan ifadenin hangi birim
tarafından ve hangi olaya ilişkin olarak alınmış olduğu anlaşılamamıştır.
Anılan ifade metninin Hava Kuvvetleri Komutanlığınca karartılmayan bölümünde
aşağıdaki açıklamalar bulunmaktadır:
“Ayrıca her yıl Dikimevi’ne
ağırlıklı kız meslek lisesi öğrencileri gelerek staj yaparlardı. Bunlar staj esnasında
Hv.K.K.lığını onurunu ve
misyonunu korumak adına mevcut mevzuatlar ışığında gerekli disiplinle ilgili ve
kurallarla ilgili bilgi verirdim. Bu gençlerin iş yeri, evleri ve özel
hayatları ile ilgili sorunlarına yardımcı olabileceğimi, her zaman kendilerine
söyledim. Hatta birçok gencin ailevi problemlerinde, arkadaş problemlerinde
veya o çağın getirdiği psikolojik sorunlarında kendilerine yardımcı oldum.
Kendim ve iş yerimdeki arkadaşlarımın da katılımıyla stajyerlere birçok
yardımlarım oldu. Stajları bittikten sonra dahi yaz stajına gelenlere uygun
gördüğümüz öğrencilere staj yapmasını sağlayıp, maddi olarak da kendilerine
yardımcı oldum. Beni stajdan sonra müracaat ettikleri Okullar ve kurumlara beni
referans gösteren stajyerlerimde olmuştur. Fakat buna rağmen bu stajyerlerden
bazıları disiplin kuralları ve benim kendilerine gösterdiğim samimiyeti
istismar ederek yanlış hareketlerde bulunanların stajları sonlandırılmıştır.
Hatta Dikimevi’nde görevli ... Ö. Ç’nin
[başvurucu] bu stajyerlerden biri ile birlikte
olduğunu ve her ikisinin de mesai sonrasında buluşarak görüştüklerini
öğrencilerden sorumlu ustam tespit etmiş ve bana söylemişti. Bu tespitten sonra
kendisine bu durumun uygun olmadığını, stajyerle olan ilişkisini bitirmesi
yönünde telkinde bulundum. Kendisi de böyle bir olaya bir daha bir daha sebep
olmayacağını söyledi. Stajyeri de okuluna geri gönderdik.”
B. İlgili Hukuk
22. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun 17. maddesi şöyledir:
“Amir; … Maiyetin ahlaki, ruhi ve bedeni
hallerini daima nezaret ve himayesi altında bulundurur…”
23. 211 sayılı Kanun’un 39. maddesi şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber
ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine
bilhassa itina olunur.
Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi
ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve
atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi
geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden
kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.”
24. 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde
İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun’un “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“Bu Kanun’da geçen
...
f) Sözleşmeli astsubay :
Bu Kanunda öngörülen esaslara göre, kendileri ile sözleşme yapılarak astsubay nasbedilen; astsubay çavuş, astsubay kıdemli çavuş,
astsubay üstçavuş ve astsubay kıdemli üstçavuş rütbelerini haiz astsubayları,
…
ifade eder.”
25. 4678 sayılı Kanun’un “Sözleşme
süreleri” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Sözleşmeli astsubay adayları, ön sözleşme
yapılarak askerî eğitime alınırlar. Bu eğitimi başarı ile tamamlayanlardan
yönetmelikte belirtilen şartları taşıyanlarla sözleşme yapılır ve bu kişiler
astsubay çavuş rütbesine nasbedilirler. Sözleşme
süreleri; üç yıldan az ve dokuz yıldan fazla olmamak şartıyla, hizmet gerekleri
ve yetiştirme maliyetlerine bağlı olarak kuvvet, sınıf ve branşlara göre
yönetmelikte belirlenir. Yönetmelikte belirlenen şartları taşıyanların
talepleri halinde sözleşmeleri yenilenebilir. Ancak sözleşmeli astsubaylardan rütbe
yaş haddini dolduranlar hakkında 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanun
hükümleri uygulanır.
Sözleşme süreleri; sıkıyönetim, seferberlik,
savaş veya silahlı çatışmayı gerektirecek hal ile savaş hallerinde Kuvvet
Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanının göstereceği
lüzum üzerine, durumun devamı müddetince Genelkurmay Başkanının onayı ile
talebe bakılmaksızın uzatılabilir.
Sözleşme işlemleri, Kuvvet Komutanlıkları,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yapılır.”
26. 4678 sayılı Kanun’un “Rütbe
bekleme süreleri ve sözleşmenin yenilenmesi” kenar başlıklı 12.
maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Her sözleşme süresinin sona erme tarihinden
en az üç ay önce taraflar sözleşmeyi yenileyeceklerine dair yazılı bildirimde
bulunmadıkları takdirde, sözleşme kendiliğinden sona erer.”
27. 4678 sayılı Kanun’un
“Sözleşmenin idarece fesih halleri” kenar başlıklı 13. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Sözleşmeli subay veya sözleşmeli
astsubayların sözleşmeleri, aşağıdaki nedenlerle sözleşme süresinin bitiminden
önce feshedilebilir:
…
b) Disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamayacağı, sıralı sicil üstlerinin
düzenleyeceği sicil ve kanaat raporu ile anlaşılmak.
…”
28. 4678 sayılı Kanun’un “Sağlık
hizmetlerinden yararlanma ve sosyal haklar” kenar başlıklı 16.
maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Sözleşmeli subay ve sözleşmeli
astsubaylardan;
a) Kendi kusurları olmaksızın idare tarafından
sözleşmeleri yenilenmeyenler ile sözleşme süresi içinde vefat, bir yıl
içerisinde Kanunda belirtilen süreden daha fazla hava
değişimi/istirahat/benzeri sıhhi izin süresini geçirme, bulunduğu kadronun
kaldırılması, istihdam edildiği kadronun sağlık niteliğini kaybetme nedeniyle
sözleşmeleri sona erenler ve bunların bakmakla yükümlü oldukları aile
fertlerinin, Türk Silâhlı Kuvvetlerinde sözleşmeli
subay ve sözleşmeli astsubay olarak hizmet edilen süre kadar ve en çok on yılı,
…
geçmemek üzere muayene ve tedavi hizmetleri askeri hastanelerde, asker
hastanelerinin bulunmadığı garnizonlarda ise garnizon komutanlıklarından sevk
alınmak şartıyla kamu sağlık kuruluşlarında, ücretsiz olarak verilmeye devam
edilir.
Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarının ve sosyal
güvenlik kurumlarının sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı doğanlar, bu
hakları mevcut olduğu sürece bu maddeye göre sağlanan sağlık hizmetlerinden ve
asker hastanelerinden yararlanamazlar.”
29. 4678 sayılı Kanun’un
“Tazminat ve ikramiye ödeme esasları” kenar başlıklı 18. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Sözleşmeli subay ve sözleşmeli astsubaylardan
kendi kusurları olmaksızın hizmet sürelerinin uzatılmaması sebebiyle veya
sözleşme süresini bitirip ayrılanlar ile durumları 13 üncü
maddenin üçüncü fıkrasının (i), (j) ve (k) bentleri kapsamına girenlere aşağıda
yazılı esaslara göre tazminat verilir:
…”
30. 4678 sayılı Kanun’un “Yönetmelik”
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Sözleşmeli subay ve astsubay adayları ile
sözleşmeli subay ve astsubaylarda aranacak nitelikler, sağlık koşulları, alınacakları
sınıf ve branşlar, duyuru, müracaat şekli ve zamanı, müracaatların kabul
edilmesi, sözleşmenin yapılması, sözleşme süreleri, sözleşmenin feshedilmesi,
görevde başarısız olma ve kendilerinden istifade edilmeme halleri ve bunlara
yapılacak işlemler, sözleşmenin uzatılmasında uygulanacak esaslar, sınav,
öğretim ve eğitimin esas, şekil ve süreleri, kıt’a,
karargâh, kurum ve idarî işlerde görevlendirilmeleri, izin, ayırma, atamalar,
yer değiştirmeler, astlık-üstlük münasebetleri, sicil işlemlerine ilişkin usul
ve esaslar, muvazzaf subay veya astsubay statüsüne geçirilecekler için
uygulanacak usul ve esaslar, sözleşme yapmaya yetkili makamlar, meslek içi
eğitim ve ihtisas kurslarının süresi ve şekli, giyim, kuşam ve istihkaklarının
verilme usulü, sağlık işlemleri, Türk Silâhlı
Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin kendilerine yapılan eğitim, öğrenim ve
yetiştirme masraflarının geri ödeme esasları ile diğer hususlar, bu Kanunun
yürürlüğe girmesini takip eden altı ay içerisinde Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığınca müştereken çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.”
31. 27/4/2002 tarihli ve 24738 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin 14. maddesi şöyledir:
“Sözleşmenin yenilenmesi ve uzatılması aşağıda
belirtilen esas ve usullere göre yapılır.
a) Sözleşmeli subay ve astsubaylardan,
sözleşmesini yenilemek isteyenler sözleşme süresinin sona erme tarihinden 6 ay
önceden başlamak suretiyle dilekçe ile ilk amirine müracaat eder. Bu
dilekçeler, EK-C’de belirtilen nitelik belgesi ile beraber silsileler yolu ile
Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığına gönderilir. Sözleşmenin yenilenip yenilenmemesi konusundaki nihai
karar Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı tarafından verilir. Uygun görülenlerin sözleşmesinin yenileneceği,
sözleşmenin bitiminden önce bildirilir. Sözleşme, ilgili sözleşmeli subay veya
astsubayın talebinin İdarece kabul edildiğinin bildirilmesi ile yenilenir…”
32. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat
Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
görev ve yükümlülükleri” kenar başlıklı 5. maddesinin (a) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının Devlet istihbaratına ilişkin görevleri şunlardır:
a) Kendi konularında;
1. Görevlerinin gerektirdiği istihbaratı
oluşturmak,
2. MİT tarafından istenecek haber ve
istihbaratı elde etmek,
3. İstihbarata karşı koymak.”
33. 31/7/1970 tarihli ve 1324 sayılı Genelkurmay Başkanının
Görev ve Yetkilerine Ait Kanun’un “Görev,
yetki ve sorumluluk” kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin
savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekat,
teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile
ana programlarını tespit eder.
Bunlardan;
a) İstihbarat, harekat,
teşkilat, eğitim, öğretim ve tedarik dışındaki lojistik hizmetlerin Kara,
Deniz, Hava Kuvvetleri komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığına bağlı
kuruluşlar ile uygulanmasını sağlar.
b) Personel hizmetleri, özel kanunlarına göre
yürütülür.
c) Lojistik tedarik hizmetleri için, tespit
etmiş olduğu ilke, öncelik ve ana programları, bu hizmetleri yürütecek olan,Milli Savunma Bakanlığına
bildirir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 30/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) itibarını
sarsacak nitelikte ahlak dışı hiçbir faaliyeti bulunmadığı hâlde dedikodu ve
iftira niteliğindeki soyut iddialara dayanılarak hakkında işlem tesis
edildiğini, AYİM tarafından da bunun somut ve gerçek bir olaymış gibi kabul edilerek
hüküm kurulduğunu, Ordu Yardımlaşma Kurumundaki (OYAK) üyelik süresi on yılı
doldurmadığı için anapara dışındaki nemayı ve birikmiş paralarını alamadığını,
sözleşmenin haksız olarak yenilenmemesi ve açtığı davanın reddedilmesi
sebebiyle sosyal güvenlik haklarından yoksun bırakıldığını, birçok sözleşmeli
personel hakkında benzer ve daha ağır iddialar bulunmasına rağmen
sözleşmelerinin yenilendiğini ve AYİM’de görülen
davada kararı veren heyette, duruşmaya katılmayan dolayısıyla savunmasını
dinlemeyen bir üyenin var olmasının tabi hâkim ilkesine aykırı olduğunu
belirterek Anayasa’nın 5., 10., 11., 20., 35., 36., 37., 38., 49., 60. ve 129.
maddeleri ile güvence altına alınanhaklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi, maddi ve
manevi tazminata hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
37. Başvurucunun başvuru formunda ve eklerinde ifade ettiği ve
Anayasa’nın 49. maddesinde yer alan çalışma hakkı ve ödevi, Anayasa’da güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmakla beraber Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden
herhangi birinin kapsamına girmemektedir. Ancak başvurucunun çalışma ve
sözleşme özgürlüğü konusundaki şikâyeti, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında olan özel hayatın gizliliği hakkı ile bağlantılıdır.
38. Başvurucunun iddialarının özü, özel hayatına ilişkin olarak
ahlak dışı hiçbir faaliyeti bulunmadığı hâlde dedikodu ve iftira niteliğindeki
soyut iddialara dayanılarak astsubay sözleşmesinin yenilenmemesi olup ihlal iddialarının
niteliği gereği başvurunun Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM)
benzer kararlarına atıf yapılarak Sözleşme’nin 8. maddesinin özel bir sosyal
hayat sürdürmeyi güvence altına aldığı, meslek hayatı çerçevesinde yürütülen
faaliyetleri de özel hayat kavramı dışında tutmak için ilkesel bir neden
bulunmadığı, devlet memuru olarak atanan bir kişinin işten çıkarılmasına
ilişkin olarak 8. madde kapsamında şikâyette bulunabileceği, kişilerin özel
hayatının sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari sonuçların, buna ilave
olarak kişilerin davranış ve tutumlarını gerekçe göstererek görevden
alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale olduğu, millî
güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe
uygunluğu değerlendirilirken bu kişiler hakkında toplanan bilgilerin
kullanılması mümkün olmakla birlikte millî güvenliği korumak için getirilen
sistemin kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvencelere sahip olması
gerektiği belirtilmiştir.
41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında Bakanlık
görüşünde belirtilen hususlara tamamıyla katıldığını bildirmiştir.
42. Anayasa’nın “Özel hayatın
gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.”
43. Anayasa’nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği hakkı
düzenlenmiştir. Özel hayat geniş bir kavram olup kapsayıcı bir tanımının
yapılması oldukça zordur. Bununla beraber bu kavram; kişinin maddi ve manevi
bütünlüğü, fiziksel ve sosyal kimliği, bireyin ismi, cinsel yönelimi, cinsel
yaşamı gibi unsurları korumaktadır (Ahmet
Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015,§
46). Kişisel bilgiler ve veriler, kişisel gelişim, aile hayatı vb. konular da
bu hakkın içinde yer almaktadır.
44. Özel hayat “özel bir sosyal hayat” sürdürmeyi yani kişinin
sosyal kimliğini geliştirme hakkı anlamında bir “özel hayatı” güvence altına
almaktadır. Bu yönü ile değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve
geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir.
AİHM içtihatlarında mesleki hayat çerçevesinde yürütülen faaliyetlerin “özel
hayat” kavramı dışında tutulamayacağı belirtilmektedir. Mesleki hayata
getirilen sınırlamalar, bireyin sosyal kimliğini yakınlarında bulunan
insanlarla olan ilişkilerini geliştirme şeklinde yansıttığı ölçüde Sözleşme’nin
8. maddesi kapsamına girebilmektedir. Bu noktada belirtmek gerekir ki
insanların büyük çoğunluğu, dış dünya ile olan ilişkilerini geliştirme
olanaklarını en çok mesleki hayatları çerçevesinde yürüttükleri faaliyet
kapsamında elde etmektedir (Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, §
45; Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, §
29).
45. Özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece
yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak bireyin kendisi hakkındaki
bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin
kendisine ilişkin herhangi bir bilginin, kendi rızası olmaksızın açıklanmaması,
yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına
kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati
bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini
belirleme hakkına işaret etmektedir (AYM, E.2009/1, K.2011/82, 18/5/2011;
E.1986/24, K.1987/7, 31/3/1987; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 37).
46. Mahremiyet hakkı öncelikle mekânsal bir alana tekabül
etmekte olup bu alan da bireyin konutu ve konut kapsamında sayılan veya bu nitelikte
olan diğer yerlerdir. Bu açıdan, Anayasa’nın 20. maddesinin güvence kapsamında
bulunan mahremiyet hakkı kural olarak kamusal alana kadar uzanmamaktadır. Birey
bir kez kamusal alana çıkınca yani görünür olunca özel hayatın gizliliği hakkı
alt kategorisinde korunan mahremiyet hakkı kural olarak ileri sürülemez. Bu
bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı kapsamındaki mahremiyet hakkının
uygulanabilirlik alanı kural olarak özel yaşam alanı olmakla birlikte kişilerin
diğer insanlarla çeşitli nedenlerle etkileşim içinde oldukları bazı kamusal
alanlar daözel hayatın korunması hakkının kapsamında
yer alabilirler. Bunun yanı sıra özel hayatın gizliliği hakkı bireye, içinde
özgürce hareket edebileceği ve kişiliğini geliştirip gerçekleştirebileceği bir
alan sağlamaktadır. Dolayısıyla bireyin özel yaşamını kendi eliyle kamuya
açması, özel hayatına saygı hakkı talebini otomatik olarak belli ölçüde
azaltmaktadır.
47. AİHM; mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı
hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari sonuçların, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmalarının
özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturduğunu vurgulamaktadır (Özpınar/Türkiye, §§ 47, 48).
a. Müdahalenin Varlığı
48. Somut olayda, başvurucunun bir dönem görev yaptığı askerî
birlikte (Dikimevi) başvurucunun üstü olan A.E.nin,
İKK hassasiyeti çerçevesinde alınan ifadesinde, başvurucunun bu birliğe staj
yapmak üzere gelen stajyerlerden biri ile birlikte olduğu ve bu stajyer ile
mesai dışında buluşarak görüştüğü yönünde anlatımda bulunduğu; başvurucunun
astsubay sözleşmesinin yenilenmemesi işlemi tesis edilirken idarenin söz konusu
ifadenin içeriğini de dikkate aldığı, başvurucunun bu işleme karşı açtığı
davayı reddeden AYİM Birinci Dairesinin 28/5/2013 tarihli kararının
gerekçesinde anılan ifadenin içeriğinin değerlendirildiği anlaşılmıştır. Bu
durumda başvurucunun, görev yaptığı askerî birliğe staj amacıyla gelen
stajyerlerden biri ile birlikte olduğu ve mesai saatleri dışında buluşup görüştüğü
iddiasının, başvurucu hakkında tesis edilen idari işleme (sözleşmesinin
yenilenmemesi) dayanak alınması suretiyle özel hayatın gizliliği hakkına
müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
49. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayatın gizliliği hakkı
açısından, bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım
sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber, özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları
bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara
dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir
(Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).
50. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
51. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve
güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak
ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması
zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama
kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer
verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, §
35).
52. Dolayısıyla özel hayatın gizliliği hakkına yapıldığı iddia
edilen müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin
var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
i. Kanunilik
53. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa
yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz
konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir
kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, §
36).
54. Başvurucunun astsubay sözleşmesinin yenilenmemesi işleminin
4678 sayılı Kanun 10. ve 12. maddeleri ile Sözleşmeli Subay ve Astsubay Yönetmeliği’nin
14. maddesi temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda
başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. AYİM kararının söz konusu Kanun
hükümlerine dayandığı anlaşıldığından belirtilen yargısal kararların yeterli
bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir.
ii. Meşru Amaç
55. Özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
56. Somut olayda özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale,
başvurucunun görev yaptığı askerî birliğe staj yapmak amacıyla gelen
stajyerlerden biri ile birlikte olduğu ve mesai saatleri dışında da buluşup
görüştüğü yönünde alınan bir ifadenin, sözleşmesinin yenilenmemesi işlemine
dayanak alınmasıyla oluşmuştur. 211 sayılı Kanun’un 13. maddesinde disiplin;
kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün
hukukuna riayet şeklinde tanımlanmış; askerliğin temelinin disiplin olduğu
vurgulanmış ve disiplinin muhafazası ve idamesi için özel kanunlarla cezai ve
idari tedbirlerin alınacağı düzenlenmiştir.
57. Anılan düzenlemeler, millî güvenliğin sağlanması meşru amacı
kapsamında askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi
yürütülmesini sağlamak meşru amacını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, disiplin
hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde özellikle kamu görevlilerinin işlem ve
eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru
temellere dayanmaktadır. Aynı şekilde, askerî bir meslek seçerek belirli bir
statüye girmeyi kabul eden kişilerin, sivillere getirilemeyecek bazı
sınırlamaların, askerî disiplin gereği kendilerine uygulanabileceğini baştan
kabul ettiklerini söylemek de mümkündür (Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 41).
58. Bu kapsamda somut başvuruda, ülke güvenliğini sağlamak ve
korumakla yükümlü askerî idarenin söz konusu müdahalesinin, askerî hizmetin
yürütülmesine yönelik olarak disiplinin ve dolayısıyla millî güvenliğin
korunması amacını taşıdığı, bunun da Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında meşru
bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
59. Anayasa’nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin ayrıca özel ve aile hayatın gizliliği hakkını etkili
olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Bu yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri bakımından dahi özel ve
aile hayatına saygı hakkının korunması için gerekli önlemlerin alınması ödevini
de içermektedir (Ata Türkeri, §
42).
60. Özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla
beraber Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın
gizliliği hakkının sınırlanmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre demokratik
toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile
sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla
ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin
kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 73).
61. “Demokratik toplum
düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle özel hayatın gizliliği hakkı
üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde
olmasını; başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak
kendisini göstermesini gerektirmektedir.
“Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın
demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına
yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal
ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak
değerlendirilemez (Ata Türkeri, §
44).
62. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya
idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp
karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından
yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan derece
mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayata saygı hakkının
unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, § 54)
63. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen
geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat
kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal
hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle
kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat
unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla
birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu
gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Özpınar/Türkiye, § 72).
64. Millî güvenliği korumanın meşru bir amaç teşkil etmesinin
sonucu olarak kamu makamlarının, millî güvenlik bakımından önemli kadrolarda
çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken kişiler hakkında
topladığı bilgileri kullanma yetkisine sahip olmaları gerektiğine kuşku bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, millî güvenliği korumak için getirilen sistemin kötüye
kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvencelere sahip olması gerekir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Leander/İsveç, B.
No: 9248/81, 26/3/1987, §§ 59, 60). Öte yandan mahremiyet alanına ait ya da
bireyin varlığına veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar
söz konusu olduğu zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu
bağlamda özel yaşamın gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri
söz konusu olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için
özellikle ciddi gerekçelerin varlığı şarttır(Ata Türkeri, § 47).
65. Son olarak AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi
açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı sağlayacak
nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç, başvurucunun 8.
maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda
savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir (Ciubotaru/Moldova, 27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B. No:
28945/95, 10/5/2001, § 72; Blecic/Hırvatistan; B. No: 59532/00, 29/7/2004,
§ 68).
66. Somut olayda başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığında
astsubay olarak görev yapmış ve sözleşme süresi bittikten sonra sözleşmesi
idarenin takdir yetkisine dayanılarak yenilenmemiştir. İdare bu takdir
yetkisini somutlaştırırken sözleşmeli personel ihtiyaç durumunun yanı sıra
başvurucu hakkında bir dönem görev yaptığı askerî birlikteki komutanı olan A.E.nin İKK hassasiyeti kapsamında alınan ifadesinde,
başvurucunun askerî birliğe staj yapmak üzere gelen stajyerlerden biri ile
birlikte olduğu ve mesai dışında da buluşup görüştüğü yönündeki anlatımlarının
bulunmasına dayanmıştır.
67. Başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesi işlemine dayanak
olarak alınan söz konusu ifade metninde, başvurucu veya bir başkası (bu
kapsamda ifade sahibi olan A.E.) hakkında idari bir tahkikat başlatıldığı
belirtilmediği gibi hangi kapsamda A.E.nin ifadesine
başvurulduğu hususunun da açıklanmamış olduğu görülmektedir. İfade sahibi olan
A.E., başvurucunun görev yaptığı askerî birliğe (Dikimevi) gelen stajyerlerden
biri ile birlikte olduğunu ve mesai sonrasında buluşup görüştüğünü başka bir
kişiden öğrendiğini ifade etmiştir. Anılan iddiaya ilişkin olarak başvurucunun
ya da ifade sahibine söz konusu bilgiyi ilettiği söylenen kişinin ifadesine de
başvurulmadığı anlaşılmaktadır. İfade tutanağının içeriğinde başvurucunun
stajyer öğrenci ile ne şekilde birlikte olduğu, bu birlikteliğin flört veya
cinsel birliktelik düzeyinde mi olduğu, nerede ve ne amaçla buluşup görüştüğü
hususlarında bir anlatım bulunmamaktadır. Başvurucu, bu birlikteliği kabul
etmediğini, sadece bir gün öğlen arasında stajyerlerden biri ile kısa bir süre
insani olarak sohbet ettiğini, mesai dışında kimseyle buluşup görüşmediğini
iddia etmektedir.
68. Askerî disiplinin gerekleri açısından daha sıkı kuralların
geçerli olduğu bir statüde personel istihdam ederken TSK’nın takdir yetkisinin
daha geniş olduğu dikkate alındığında başvurucunun görev yaptığı birliğe staj
yapmak amacıyla gelen stajyerler ile olan ilişkisinin görevinin gerektirdiği
disiplin kurallarına aykırı bir hâl alması durumunda, başvurucunun stajyerler
ile olan ilişkisinin yürütülmesine müdahalede bulunulması, demokratik bir
toplumda gerekli olarak kabul edilebilir.
69. İstihbari faaliyet çerçevesinde
elde edilen ve ifade sahibi A.E.nin duyuma dayalı
olarak aktardığı başvurucunun görev yaptığı askerî birliğe gelen stajyerlerden
biri ile birlikte olduğu ve mesai sonrasında buluşup görüştüğü bilgisi
8/10/2010 tarihinde elde edilmesine rağmen başvurucu, sözleşme süresinin
bitimine kadar (2 yıla yakın bir süre) görevine devam etmiş, bu süreç
içerisinde başvurucu hakkında disiplin soruşturması yapılmadığı gibi sözleşmenin
feshedilmesi de dâhil olmak üzere herhangi yaptırım uygulanmamıştır.
Dolayısıyla başvurucunun anılan eyleminin kamu hizmetinde bulunmaya engel
olacak nitelikte bulunmadığı, dolaylı olarak idare tarafından da kabul
edilmiştir.
70. Başvurucu hakkında uygulanan sözleşmenin yenilenmemesi
işleminin, başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar, temel geçim
kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde önemli bir
etkisi bulunmaktadır. Sözleşmesi yenilenmeyen askerî personele 4678 sayılı
Kanun'un 16. ve 18. maddeleri uyarınca belirli koşulların varlığı hâlinde, bir
kısım sosyal haklardan ve sağlık hizmetlerinden sınırlı bir süre yararlanma ve
tazminat alabilme imkânı tanınmış ise de (bkz.§§ 28, 29)bütün
bunların iş kaybı gibi ağır bir sonucu telafi etmeye yetmeyeceği açıktır. Kaldı
ki anılan imkânlardan yararlanmanın ön koşulu, sözleşmenin yenilenmemesinde
personelin bir kusurunun bulunmaması olup somut olayda sözleşmenin
yenilenmemesi olarak dayanılan nedenler dikkate alındığında başvurucunun söz
konusu imkânlardan hiç yararlanamaması da söz konusu olabilecektir.
71. Başvurucunun dava konusu ettiği işlemin sözleşmesinin feshi
değil, sözleşmenin yenilenmemesi işlemi olduğu dikkate alınsa bile sicil
notları iyi düzeyde olan, sicil amirlerince hakkında herhangi bir olumsuz
kanaat bildirilmeyen, disiplin cezası bulunmayan, takdir ve ödül belgeleri ile
taltif edilen başvurucu yönünden; bir dönem görev yaptığı askerî birlikteki
komutanının duyuma dayalı olarak verdiği başvurucunun askerî birliğe gelen
stajyerlerden biri ile birlikte olduğu ve mesai sonrasında buluşup görüştüğü
yönündeki kanıtlanamamış bilginin, dokuz yıllık görev (sözleşme) süresinin
bitiminde sözleşmesinin yenilenmemesine dayanak olarak kabul edilmesinde
sınırlanma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlanan
bireyin kaybı arasında adil bir dengenin sağlanmadığı, başvurucunun özel
hayatına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
72. Buna göre başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence
altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
73. Başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına
alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığından
Anayasa’nın 35., 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiği
yönündeki diğer iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
74. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin “Kararlar” kenar başlıklı (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
75. Başvurucu, hak ihlalinin tespiti ve uyuşmazlık hakkında
yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesi ile birlikte tazminat talep
etmiştir.
76. Başvuruda, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
77. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
78. Başvurucu tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası
açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.