TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET KORKMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/10265)
Karar Tarihi: 10/1/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Yücel ARSLAN
Başvurucular
1. Ahmet KORKMAZ
2. Hasan TOPRAK
3. Dursun YILDIZ
4. İsmail Hakkı TOMBUL
5. Nizamettin AKTEPE
6. Yunus ÖZTÜRK
7. Nihat DEDE
8. Haldun ÖZKAN
9. Rıza ZEYREK
Vekili
Av. Metin İRİZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, basın açıklaması yapmaları nedeniyle yargılanan ve haklarında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen başvurucuların ifade özgürlüğü ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvuruculardan İsmail Hakkı Tombul, olay tarihinde Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) genel başkanıdır. Diğer başvurucular ise KESK'e bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasının (EĞİTİM-SEN) yöneticileridir.
10. Başvurucular 25/4/2007 tarihinde İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda bulunan İl Millî Eğitim Müdürlüğü binası önünde Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama Yönetmeliği ve ek ders ücreti ile ilgili bir basın açıklaması yapmışlardır. Basın açıklamasında KESK Genel Başkanı da bir konuşma yapmıştır. Başvurucular, başvuru formunda o yıl 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak için başvuru yaptıklarını da belirtmişlerdir.
11. Başvurucular, megafonla yaptıkları açıklamalarda "1 Mayıs'ta Taksim'de olacaklarını" ifade etmişlerdir. Basın açıklaması olaysız ve ihtarsız olarak sona ermiştir.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 18/9/2007 tarihli iddianame ile başvurucular hakkında halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne özendirmek veya kışkırtmak suçundan 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 27. maddesine göre cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açmıştır.
13. İddianamede ilk olarak 2911 sayılı Kanun'un 6. maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri için güzergâhların mülki amirlerce kararlaştırılarak halka duyurulacağı kuralının getirildiği hatırlatılmıştır. Savcıya göre bu alanlar ve güzergâhlar dışında yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna aykırı olacaktır. Savcı daha sonra Taksim Meydanı'nın da İstanbul Valiliğince yasaklanmış alanlardan olduğunu ve bu alanda gösteri yapılmasının kanuna aykırı olacağını belirtmiştir. Savcı, başvurucuların açıklamalarında ve dağıttıkları broşürlerde 1 Mayıs'ta Taksim'de halkın toplanmasını istemelerinin halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne özendirmek veya kışkırtmak suçunu oluşturduğunu iddia etmiştir.
14. Kamu davası İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülmüştür. Mahkeme 16/12/2008 tarihinde başvurucuların beraatlerine karar vermiştir. Mahkemekararında, yapılan konuşmaların içeriği dikkate alındığında başvurucuların İşçi Bayramı'nı 1 Mayıs günü Taksim Meydanı'nda kutlamak istediklerine dair düşünce ve ifadelerinin suç oluşturmadığını ve yapılan açıklamanın düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu değerlendirilmiş; bu nedenle suçun kanuni unsurlarının oluşmadığına karar verilmiştir.
15. Karar, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 14/5/2013 tarihinde kararı bozmuştur. Yargıtay, ilk derece mahkemesi kararından sonra yürürlüğe giren 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun hükümleri gereğince başvurucuların hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunduğuna, kararın diğer yönlerden incelenmeksizin öncelikle bu sebeple bozulmasınakarar vermiştir.
16. Mahkeme, bozma kararına uyarak 9/4/2014 tarihinde 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
17. Başvurucular bu karara itiraz etmiş, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi 18/4/2014 tarihinde itirazı reddetmiştir.
18. Ret kararı 21/5/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 16/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 2911 sayılı Kanun’un27. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı Kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak yasaktır."
21. Aynı Kanun'un 34. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"27 nci maddedeki yasağa aykırı hareket edenler toplantı ... vukubulmuş olup da ilk emir ve ihtar üzerine dağıtılmış ise, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan dört yıla, ... kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
22. 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur.”
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); başvurucunun "kelle" ifadesini kullanmak suretiyle Atatürk'ün hatırasına hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında para cezasına hükmedildiği ve cezanın infazının 6352 sayılı Kanun hükümlerine göre ertelendiği bir başvuruda, cezanın infazı ertelenmiş olsa bile başvurucunun ceza tehdidi altında olması nedeniyle uygulanan tedbirin izlenen amaçla orantısız bir yaptırım teşkil ettiği sonucuna ulaşmıştır. Bu nedenle AİHM, başvurucunun hakaret gerekçesiyle mahkûm edilmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar vermiştir (Özçelebi/Türkiye, B. No: 34823/05, 23/6/2015, § 51).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 10/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucular; öğretmen ve aynı zamanda Sendika yöneticisi olduklarından haklarını sıklıkla kullandıklarını, kovuşturmanın ertelenmesi kararının psikolojik bir baskı yarattığını, hareket alanlarını daralttığını, bu suretle adil yargılanma, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğiniileri sürmüşlerdir.
26. Bakanlık, adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı ve masumiyet karinesine ilişkin olarak görüşlerini bildirmiştir. Bakanlık, AİHM kararlarından örnekler vererek mahkemeye erişim hakkının suçlanan kişiye davasının mutlaka devam etmesini isteme hakkı değil isnadın bir mahkeme tarafından karara bağlanmasını isteme hakkı vereceğini ifade etmiştir. Bakanlık; masumiyet karinesine ilişkin olarak ise 6352 sayılı Kanun'un yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla hazırlandığını, kovuşturmanın ertelenmesi kararının herhangi bir cezai veya suçlayıcı ifade barındırmadığını, bu kararın mahkemeler ve savcılıkların talep ettikleri hâller dışında başvurucuların adli sicil kayıtlarında yer almadığını ve masumiyet karinesini zedeleyen bir durum meydana getirmediğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
27. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, ... amaçlarıyla sınırlanabilir.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru, başvurucuların basın açıklamasında kullandıkları ifadeler nedeniyle haklarında kamu davası açılması ve yargılama sonucunda kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi nedenleriyle ceza tehdidi altında bulunmalarına ilişkindir. Bu nedenle başvurucuların şikâyetlerinin ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
30. Başvurucular, yaptıkları basın açıklamasında halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne özendirmek veya kışkırtmak iddiasıyla yargılanmışlar; haklarındaki dava bir hükme bağlanmayarak ertelenmiş ve başvurucular üç yıl denetim altına alınmıştır.
31. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, yayımladığı kitaplar nedeniyle hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesiyle yayınevi sahibi başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine müdahale edildiği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi, kovuşturmanın ertelenmesi kararı ile yayınevi sahibi üzerinde kovuşturma tehdidinin devam ettiğini tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi, yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisinin bulunduğuna işaret etmiş ve sonunda kişinin isnat edilen suçlardan aklanma ihtimali bulunsa bile kişinin bu etki altında ileride düşüncelerini açıklamaktan veya basın faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi içtihadına göre henüz mahkûm edilmemiş olsa bile ertelenen kovuşturmanın gelecekte yeniden başlayabilme olasılığının başvurucularda stres ve cezalandırma endişesini devam ettireceği kanaatine varılarak başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahalede bulunulduğu kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; sonraki bir karar için bkz. İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44).
32. Mevcut başvurudaki koşullar ile zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihatlarına konu başvurulardaki koşullar arasında esaslı bir farklılık bulunmamaktadır. Zikredilen Anayasa Mahkemesi içtihadında konulan ilkeler gözetildiğinde mevcut başvuruda, başvurucular hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen Sendika yöneticileri olan başvurucuların bu tür konuşma ve basın açıklamalarını sıklıkla yaptıkları ve bu nedenle ileride de kovuşturmaya maruz kalma risklerinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle başvurucular hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek üç yıl denetim altına alınmalarının başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa’nın 13. maddesininilgili bölümü şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu itibarla sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
35. 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Başvurucular hakkında kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararın Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden “kamu düzeni”ne yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
37. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu ve toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Ergün Poyraz [GK], B: No: 2013/8503, 27/10/2015, §§ 33, 34; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 50-52).
38. Yine Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini önceki kararlarında açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 68; Bekir Coşkun, § 51; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 37; Kemal Kılıçdaroğlu, § 50). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Önder Balıkçı, § 37).
39. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun, §§ 53, 54; Kemal Kılıçdaroğlu, § 51; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 54, 55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; Önder Balıkçı, § 38).
40. Anayasa'nın 26. maddesinin asli işlevi herkesin ifade özgürlüğünü korumaktır. Bu özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiştir ve "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Somut olaydaki gibi barışçıl gösterilerde konuşma yapma veya basın açıklamasında bulunma özgürlüğünün ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Mehmet Ali Aydın, § 43).
41. Anayasa Mahkemesinin yapması gereken, başvuruya konu müdahaleye olayın bütünlüğü içinde bakmak, keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için barışçıl bir toplantıda yaptıkları basın açıklamasında kullanılan ifadeler nedeniyle başvurucuların ceza tehdidi altında kalmaya devam etmelerine yol açan kovuşturmanın ertelenmesi kararı vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ikna edici gerekçelere dayanılarak gösterilip gösterilmediğini ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını belirlemektir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
42. Başvurucular hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesine neden olan ifadeleri 1 Mayıs kutlamasının Taksim'de yapılacağını ve Taksim'de olacaklarını belirtmeleridir. Öncelikle 1 Mayıs gününün ve bu hususla bağlantılı olarak özellikle Taksim Meydanı'nın başvurucular ve temsil ettikleri sendikalar bakımından önemi incelenmelidir.
43. Amerika Birleşik Devletleri'nde işçilerin 1 Mayıs 1886'dan itibaren iş gününün sekiz saat olması için başlattığı mücadele ile başlayan süreçte 1 Mayıs günü, Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatının 1889'da yaptığı Paris Kongresi'nde (II. Enternasyonalin I. Kongresi) işçilerin ortak bayramı ilan edilmiştir. Yıllardır işçiler, sivil toplum kuruluşları ve toplumun değişik kesimlerinin hükûmetlerden taleplerini dile getirdikleri 1 Mayıs günü,ülkemizde de 2009 yılından itibaren 22/4/2009 tarihli ve 5892 sayılı Kanun ile 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kabul edilmiştir.
44. Halk arasında daha yaygın olarak kullanılan ismiyle 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın Taksim Meydanı’nda kutlanması hükûmetler ve kitleler arasında yıllarca tartışma konusu olmuş, uzun süren yasağın 1976 yılında kalkmasından sonra yapılan 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı'nda otuz dört kişinin hayatını kaybetmesi nedeniyle Taksim Meydanı, 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer ifade etmeye başlamıştır. Bu tartışmaların sonucu olarak günümüzde "Taksim'de 1 Mayıs'ı kutlamak" sloganik ve klişe bir söyleme dönüşmüştür.
45. Kamu makamları açısından ise geniş katılımlı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlendiği 1 Mayıs günleri kamu makamlarının kamu düzenini korumak için olağan zamanlara göre daha fazla önlem aldığı günlerdir. Dolayısıyla böyle günlerde kamu düzeninin korunması amacıyla alınan önlemler ile kişilerin temel haklarının çatışması kaçınılmaz olacaktır. Çatışan yararların dengelenmesinde derece mahkemelerinin somut olayın özelliklerini dikkate alarak bu yararlar arasında adil bir denge kurması gerekmektedir. Bunun için de sınırlamaya ilişkin kararın gerekçesinin ulaşılmak istenen amaçla ilgili ve yeterli olması şartı aranır.
46. Somut başvuruda öncelikle dikkate alınması gereken karar, Yargıtay temyiz incelemesi sonucunda verdiği bozma kararıdır. Zira ilk derece mahkemesi bozma kararı öncesinde başvurucuların beraatine hükmetmiştir. Yargıtay sadece 6352 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmiş olması nedeniyle beraat kararını bozmuştur. Somut olayda Yargıtay kararında başvurucuların temsil ettikleri meslek grubu ve statüleri ile bu grubun atanmaları ve ek ders ücretleri ile ilgili taleplerini barışçıl bir şekilde devam eden ve sona eren bir toplantıda dile getirdikleri dikkate alınmamıştır. Yine 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasının başvurucular açısından ifade ettiği sembolik değer ile başvurucuların 1 Mayıs'ta Taksim'de olacaklarına ilişkin ifadelerinin bu hususta klasikleşmiş slogandan ibaret olduğu da gözetilmemiştir. Dolayısıyla belirtilen hususlar birlikte değerlendirilerek ulaşılmak istenen amaç olan kamu düzeninin korunmasına ilişkin olarak müdahalenin neden gerekli olduğu yönünde ikna edici gerekçeler ortaya konulmamıştır.
47. Yukarıdaki tespitler ışığında halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirmek veya kışkırtmak suçundan beraat eden başvurucuların haklarında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmek suretiyle ifade özgürlüklerinin sınırlanmasına ilişkin kararın gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Özellikle başvurucuların Sendika yöneticisi olmaları sebebiyle ifade özgürlüklerini sıklıkla kullandıkları dikkate alındığında başvurucuların kovuşturmaya tabi tutulma ve yeniden cezalandırılma riskinin denetim süresi boyunca devam etmesi nedeniyle söz konusu müdahalenin ulaşılmak istenen amaçlara uygun olmadığı ve dolayısıyla da demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
51. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
52. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
53. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 7 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
57. İfade özgürlüğü ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. İfade özgürlüğünün ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 10.530 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2013/306, K.2014/92) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara ayrı ayrı net10.530 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.