TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEDAT ŞORLİ VE BİLAL ŞORLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10459)
|
|
Karar Tarihi: 13/7/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 26/10/2016 -
29869
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan y.
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Vedat
ŞORLİ
|
|
|
2. Bilal
ŞORLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. İnan
AKMEŞE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yakalama ve gözaltına alma işlemleri sırasında
kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kalındığı, etkili soruşturma
yürütülmediği, bu nedenle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/6/2014 tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/3/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
15/3/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 16/3/2016 tarihinde ibraz etmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular kardeş olup İstanbul’da ikamet etmektedirler.
1. Gözaltına Alma Süreci
9. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde saat 13.40 sıralarında,
İstanbul ili Esenler ilçesi Oruçreis Mahallesi 562.
Sokak'ta bulunan Mareşal Fevzi Çakmak ve Aksoy İlkokulları ile Anadolu İmam
Hatip Lisesi yakınında devriye görevi ifa eden üç kişilik kolluk ekibi
tarafından durumlarından şüphelenildiği gerekçesiyle durdurularak kimlik ibraz
etmeleri istenmiş ve üst araması girişiminde bulunulmuştur.
10. Belirtilen işlemlerle ilgili olarak görevlilere direndikleri
gerekçesiyle başvurucular, zor kullanılarak ekip aracına bindirilmişlerdir.
Başvurucular hakkında yakalama ve gözaltına alma işlemleri yapılmıştır. Bilal Şorli'nin üst aramasında bulunan bıçağa el konulmuştur.
11. Başvurucular, haklarındaki adli işlemlerin yürütülmesi için Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmişlerdir. Bu
işleme ilişkin olarak, ilgili polis memurları tarafından aynı gün saat 16.40’ta
bir tutanak düzenlenmiştir (bkz. § 29).
12. Bu kapsamda başvurucular aynı gün adli muayene için Bağcılar
Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüşlerdir. Belirtilen hastanede
başvurucuların yanı sıra ilgili kolluk görevlileri hakkında da adli muayene
raporu düzenlenmiştir (bkz. §§ 47, 51, 55, 58 ve 61).
13. Gerekli adli işlemlerin yapılması için başvurucuları teslim
alan polis memurları C.K. ve M.U. tarafından aynı gün saat 17.30’da, nöbetçi Cumhuriyet savcısı ile telefonla görüşme talimat
alma ve salıverilme tutanağı düzenlenmiş ve anılan tutanak başvurucular
tarafından da imzalanmıştır (bkz. § 30).
14. Polis Merkezinde başvurucular hakkında yürütülen adli
işlemler kapsamında ilgili polis memurlarının şikâyetçi ve başvurucuların ise
şüpheli sıfatıyla ifadelerine başvurulmasını ve “yoklama kaçağı” oldukları
tespit edilen başvuruculara “1111 sayılı Askerlik Kanunu gereği en yakın
askerlik şubesine başvurması ve askerlik işlemlerini tamamlatmasına yönelik”
talimatın tebliğini müteakip salıverilmişlerdir.
15. Aynı gün -başvurucuların beyanlarına göre- Bilal Şorli’nin evde baygınlık geçirmesi üzerine her iki
başvurucu saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine
götürülmüştür. Belirtilen Hastanede muayene edilen başvurucular hakkında adli
muayene raporu düzenlenmiştir (bkz. §§ 48, 52).
16. Bakırköy 17. Sulh Ceza Mahkemesinin 14/12/2013 tarihli ve
2013/590 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucu Bilal Şorli’ye
ait bıçak hakkındaki el koyma işleminin onanmasına ve üzerinde inceleme
yapılmasına izin verilmesine karar verilmiştir.
2. Başvurucular Hakkında
Yürütülen Adli Soruşturma
17. Başvurucular hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının
30/1/2014 tarihli ve 2014/11830 soruşturma, E.2014/5361 sayılı iddianamesi ile
“görevi yaptırmamak için direnme” ve “kamu görevlisine görevi sebebiyle
hakaret” suçlarını işledikleri iddiasıyla Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
18. Yargılama sonucunda Asliye Ceza Mahkemesinin 27/5/2014
tarihli ve E.2014/32 K.2014/608 sayılı kararı ile Vedat Şorli’nin
üzerine atılı tüm suçlardan beraatına, Bilal Şorli’nin
ise hakaret suçundan beraatına, görevi yaptırmamak için direnme suçu bakımından
ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
3. Kolluk Görevlileri
Hakkında Yürütülen Adli Soruşturma
19. Başvurucular 14/12/2013 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığına dilekçe ile müracaat ederek şikâyetçi olduklarını
bildirmişlerdir.
20. Aynı gün Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma başlatılmış
ve başvurucuların şikâyetçi sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.
21. Başvurucular Cumhuriyet Başsavcılığının 14/12/2013 tarihli
ve 2013/122380 soruşturma sayılı yazısı ile adli muayene raporu düzenlenmesi
için Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edilmişlerdir. İlgili adli tıp
uzmanı tarafından başvurucular hakkında yaşamı
tehlikeye sokan bir durum veya kemik kırığı olmadığı ve tıbbi bulguların basit
tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu yönünde adli
muayene raporları düzenlenmiştir (bkz. §§ 49, 53).
22. Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2013 tarihli ve 2013/122380
Soruşturma sayılı yazısı ile Atışalanı Polis Merkezi
Amirliğinden başvurucular hakkında yapılan işlemlere ilişkin belgelerin
gönderilmesi ve olayda görevli polis memurlarının Cumhuriyet Başsavcılığına
müracaatlarının sağlanması istenmiştir.
23. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Şube
Müdürlüğü Bayrampaşa Ekipler Amirliğinin 30/1/2014 tarihli ve 1702 sayılı
yazısı ile görevli polis memurları V.Ö., İ.E. ve M.Y.ye gerekli tebligatın
yapıldığı ve adı geçen görevlilerin Cumhuriyet Başsavcılığında hazır
bulundurulmaları için bir başpolisin
görevlendirildiği bilgisi verilmiştir.
24. Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli
polis memurlarının ifadeleri alınmıştır.
25. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli polis memurları
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. 31/1/2014 tarihli
ve 2013/122380 soruşturma, 2014/5689 sayılı anılan kararın ilgili kısımları
şöyledir:
“…
Şikayetçiler Cumhuriyet Başsavcılığımıza
müracaat ile 13/12/2013 günü Esenler Atışalanı’nda
yolda giderlerken bir ekip otosunun kendilerini durdurduğunu, üstlerinde suç
unsuru olup olmadığını sorduklarını, Bilal Şorli'nin
üzerinde bulunan çakıyı gösterdiğini, polis memurlarının kendilerini zorla ekip
aracına bindirmek istediklerini, biber gazı sıktıklarını, ellerini
kelepçelediklerini, takviye ekip çağırdıklarını, kendilerini darp ettiklerini,
doktor raporu aldıklarını, kendilerini darp eden polis memurlarından şikayetçi
olduklarını belirterek dilekçe vermişlerdir.
Başsavcılığımızca yapılan soruşturma
kapsamında ifadeleri alınan şüpheliler savunmalarında Önleyici Hizmetler Büro
Amirliğinde polis memuru olarak görev yaptıklarını, olay günü ring görevlerini
ifa ederlerken okul önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığının
bildirilmesi üzerine şikayetçilerin durumundan şüphelendiklerini, üst araması
yapmak istediklerinde şahısların direndiğini, hakaret ettiklerini, ‘biz kürdistan vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde sözler
sarfettiklerini, şikayetçi Bilal Şorli'nin
elini beline atması üzerine kendisine müdah[a]le
ettiklerini ve elindeki bıçağı aldıklarını, diğer şika[ye]tçi Vedat Şorli'nin polis memuru
M... Y...'ın gözüne yumrukla
vurduğunu, vatandaşların 155 i araması üzerine olay yerine takviye ekip
geldiğini, şahısları etkisiz hale getirerek ekip otosuna bindirdiklerini, her
iki şikayetçinin de kendilerine saldırdıklarını, bıçak çektiklerini,
şikayetçiler hakkında görevli memura mukavemet suçundan ve hakaret suçlarından
işlem yapılmak üzere Atışalanı Polis Merkezi
Amirliğine teslim ettiklerini, üzerlerine atıl suçlamayı kabul etmediklerini
savunmuşlardır.
Şikayetçi Vedat Şorli,
Bilal Şorli ve şüpheli polis memurları V... Ö..., M... Y... ve İ... E...'ın olayda basit tıbbi müdahele ile giderilebilecek ölçüde yaralandıkları
23/12/2013 tarih ve 2013/20626-20630 sayılı [A]dli [T]ıp
[K]urumu raporlarından anlaşılmıştır.
Polis memuru olan şüphelilerin suç tarihinde
görevlerini yaptırmamak için kendilerine direnen şikayetçilere karşı 2559
sayılı [P]olis [V]azife [S]elahiyet [K]anunu’nun 16. [m]addesi kapsamındaki zor kullanma yetkilerini kullandıkları,
meşru sınırlar içerisinde kaldığı anlaşılan bu yetkinin kullanılması
neticesinde şikayetçilerin hafif şekilde yaralandığı ve şüphelilerin
eylemlerinde TCK’nun 256. [m]addesinde
yer alan zor kullanma yetkisine ilişkin sınırların aşılması sonucunun
unsurlarının oluşmadığı, şikayetçilerle şüphelilerin yaralanması arasında
denklik bulunduğu, aşırı güç kullanmadığı anlaşıldığından, şüphelilerin üzerine
yüklenen suçun unsurları oluşmadığından,
Şüpheliler hakkında CMK’nun
172. maddesi gereğince KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA, … karar verildi.
...”
26. Başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı
itirazları, İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/4/2014 tarihli ve
2014/429 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Anılan kararın ilgili
kısımları şöyledir:
“…
Soruşturma evresinde toplanan deliller suçun
işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturmadığı gibi itiraza konu karardaki
gerekçeler de dikkate alındığından şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla;
… itirazın REDDİNE,
... karar verildi. ...”
27. İtirazın reddine dair anılan karar, başvurucu Bilal Şorli’ye 15/5/2014, başvurucu Vedat Şorli’ye
Cumhuriyet Başsavcılığı kaleminde 16/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucular 4/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. Bulgular
1. Tutanaklar
29. Başvurucular, haklarındaki adli işlemlerin yürütülmesi için Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmişlerdir.
İlgili polis memurları tarafından 13/12/2013 tarihinde saat 16.40’ta düzenlenen
ve başvurucuların imzalamaktan kaçındıkları tutanağın ilgili kısımları
şöyledir:
“13. 12.2013 günü saat: 13:40 sıralarında Önleyici
Hizmetler Şube Müdürlüğü Bayrampaşa Ekipler Amirliğine bağlı 29498 kod nolu ekip olarak idaremiz Oruçreis
Mahallesi 562. Sokakta bulunan öğrencilere rahatsızlık veren şahısların
bulunduğu ve bu şahıslarla ilgili okul giriş ve çıkışlarında rutin olarak
yapmış olduğumuz kontrol esnasında okul önünde bekleyen durumundan
şüphelendiğimiz kimlik bilgilerini sonradan öğrendiğimiz … Bilal ŞORLİ ve …
Vedat ŞORLİ isimli şahısların kaba üst aramaları yapılmak istendiği sırada her
iki şahıs da üst araması yaptırmak istemeyerek biz görevlilere direnmeye
başlamış, Bilal ŞORLİ isimli şahıs elini sağ arka cebine atarak cebinden bir
şey çıkarmaya çalışmış ve şahsın arka cebi biz görevlilerce kontrol edildiğinde
bıçak olduğu görüşmüş ve bıçak tarafımızdan geçici olarak muhafaza altına
alınmış, bu esnada şahıslar bıçağımızı alamazsınız bizi arayamazsınız diyerek
biz görevlilere saldırmaya başlamışlar, Vedat ŞORLİ isimli şahıs ekipte görevli
M… Y… a arkadan gelerek yüzüne yumruk atarak yaralanmasına sebep olmuş, Bilal ŞORLİ
isimli şahıs bu sırada boynunda dolanmış vaziyette olan kırmızı yeşil sarı
renkli puşisini çıkararak ‘ben kürdistan
vatandaşıyım siz o… çocukları bizi arayamazsınız, dağdaki abilerim hepinizin
leşini serecek, sizin devletinizi s…” gibi sinkaf içerikli sözcükleri bağırarak
söylemiş ve akabinde biz görevlilere saldırmaya devam etmişler, biz
görevlilerce direnişi kıracak ölçüde orantılı olarak güç kullanılarak şahıslar
kontrol altına alınmak istenmiş, Bilal ŞORLİ isimli şahıs yere yatırılmaya
çalışılırken kaçmak için hamlede bulunmuş ve bunun sonucu şahıs yere düşerek
yüzünü ve başını yere çarpmış, Vedat ŞORLİ isimli şahıs görevli polis memuru V…
Ö… e saldırmış ve bu saldırı sonucu gözlük camının çatlamasına neden olmuş,
olay yerinin kalabalık olması ve çevredeki diğer şahısların biz görevlilere
müdahale etmeye çalışmasından dolayı şahıslar kelepçe takılamadan ekip
aracımıza bindirilerek hızla olay yerinden hareket edilmiş, Polis merkezine
seyir halindeyken ekip otomuz içerisinde şahıslar biz görevlilere yumruk ve
tekme vurmaya çalışmışlar, şahıslara kelepçe takılmak amacıyla ekip aracımız
durdurulmuş, daha önce telefonla bahse konu olayla ilgili yardım istediğimiz
29496 ekibi yanımıza intikal etmiş, 29496 ekibiyle birlikte şahıslar araçtan
indirilmiş, şahıslara kelepçe takılarak ekip aracına tekrar bindirilmiş, Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine intikal edilmiş, ilgili
şahısların Polis Merkezinde yapılan üst aramasında başka bir suç unsuruna
rastlanmamış ve şahısların yapılan UYAP sorgusunda aranmadıkları anlaşılmış,
Bilal ŞORLİ isimli şahıstan ele geçirilen 1 adet sap kısmı kahverengi ve
siyahla karışık renkleri olan sap kısmının uzunluğu yaklaşık 10 cm ve kesici
kısmı yaklaşık 10 cm olan kesici kısmında Columbia ibaresi bulunan bıçak adı
geçen şahıslarla birlikte şahıslara yasal hakları hatırlatılarak haklarında
gerekli yasal işlemler yapılmak üzere doktor raporları alınarak Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmiş olup;
İş bu tutanak tarafımızdan tanzimle altı
birlikte imza altına alınmıştır. ...”
30. Gerekli adli işlemlerin yapılması için başvurucuları teslim
alan polis memurları C.K. ve M.U. tarafından aynı gün saat 17.30’da, nöbetçi Cumhuriyet savcısı ile telefonla görüşme talimat
alma ve salıverilme tutanağı düzenlenmiş ve anılan tutanak başvurucular
tarafından da imzalanmıştır. Belirtilen tutanağın ilgili kısımları şöyledir:
“... şahıslara yasal hakları hatırlatılarak
haklarında gerekli yasal işlemler yapılmak üzere doktor raporları alınarak
merkezimize celp ettirilmiş tahkikata başlanmıştır.
Günün Nöbetçi Bakırköy Cumhuriyet Savcısı C…
Y… a konu hakkında bilinen telefondan bilgi verildiğinde; Vedat ŞORLİ ve Bilal
ŞORLİ isimli şahısların şüpheli [sıfatıyla] ifadelerinin alınarak
salıverilmesini; elde edilen bıçağın ise incelenerek adli emanete teslim
edilmesini, evrakın ikmalen gönderilmesi talimatı
vermiş olup;
Her iki şahsın aranmasının bulunmadığı fakat
yoklama kaçağı olmalarından kendilerine tebliğ tebellüğ yaptırılarak
salıverilmiştir.
İş bu savcı ile telefon görüşme talimat [alma]
ve salıverilme … tutanağı tanzimle birlikte imza altına alınmıştır. ...”
2. Başvurucuların
Beyanları
a. Şikâyet Dilekçesi
31. Başvurucular tarafından birlikte imzalanarak Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 14/12/2013 tarihli şikâyet dilekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
“Biz iki kardeş aynı iş yerinde çalışmaktayız.
13.12.2013 günü saat 12-13 arası öğle yemeği için yukarıda adresini verdiğimiz
evimize gitmiştik. Yemekten sonra kardeşimiz B...’ı
okuluna bıraktık. [O]radan işimize giderken ekip
otosu yanımızda durdu. Üst araması yapacaklarını söyled[i]ler.
[Ü]stün…üzde bir şey var mı
diye sordular. Kardeşim BİLAL benim üzerimde küçük bir çakı var dedi. [B]ilal kendilerine benim ağabeyimin hediyesidir [dedi].
Kendisi de askerde olduğu için almamalarını ve bir daha üzerinde taşımayacağını
söyledi. Rica etti. O sırada kardeşimin kolundan tutup çevirdi arabaya
bindirmek istedi. Biz işe geç kalacağımızı ve bıçağın kendilerinde kalmasını
söyledim. Bize küfür ettiler. Tartakladılar ve biber gazı sıktılar biz
kendimizi tartakladıkları için ve biber gazı sıktıkları için kendimizi korumaya
çalışırken bizi alıp ekip otosuna bindirdiler. Ekip otosunda 3 polis vardı.
Sonra bizim yanımızda ellerindeki telsizle TEKSTİL KENTE GELİN ELİMİZDE İKİ
KİŞİ VAR DİYE SÖYLEYİP BAŞKA EKİP ÇAĞIRDILAR. Bu arada bizi ekip otosuna
bindirirken ellerimizi arkadan kelepçelemişlerdi. Hatta kelepçeler
bileklerimizi kesmiştir. [H]ala da izleri mevcuttur. Bizi TEKSTİL KENTE
GÖTÜRDÜKLERİNDE gözlerimiz biber gazından iyi göremediği için kaç polis
olduğunu bilmiyoruz ama çağırdıkları ekipler de geldi. [E]peyce kalabalıktılar.
Bizi arabanın kapılarını açıp içerde jopla ve tekme
tokat dövdüler. Bu arada SİZİN BURADA NE İŞİNİZ VAR DAĞA GİDİN DEDİLER. Başımız
yarıldı, yüzümüz gözümüz kanlar içinde kaldı. Vücudumuzu da darp ettiler. Sonra
bizi karakola götürdüler. Karakolda da bizi tekmelediler. [K]arakolun içinde kameralar olduğu için çok fazla dövemediler
ama çok ağır küfürler ettiler. Sonra bizi alıp hastaneye götürdüler. Bizi ayrı
ekip otosuna bindirdiler. Hastaneye gidene kadar BİLAL’İ DÖVDÜLER. BİZE
HASTANEDE ÇOK KONUŞMA HASTANENİN DÖNÜŞÜ DE VAR DEDİLER.
Hastanede verilen raporu polisler aldı. Bizde
mevcut değildir. Sonra bizi nezarette tuttular akşam saat 20.30 civarında
serbest bıraktılar.
Biz eve döndükten sonra BİLAL ŞORLİ bayıldı.
Bayılınca babam bizi alıp HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİNE GÖTÜRDÜ. Orada
bizim tedavimizi yaptılar. BİLAL’İN YARILAN BAŞINI DİKTİLER. Darptan dolayı
hastanece verilen raporlarımız mevcuttur.
Biz isimleriniz bilmediğimiz ancak ATIŞALANI
KARAKOLUNDA GÖREVLİ 13.12.2013 TARİHİNDE SAAT 12-13 ARASI DEVRİYE OLARAK
DOLAŞAN VE DAHA SONRA GELEN VE BİZİ TAKİP EDEN POLİSLERDEN ŞİKAYETÇİYİZ.
Karakolda da bu olayla ilgili tutanaklar
mevcuttur.
…”
b. Başvurucu Vedat Şorli’nin İfadeleri
32. Başvurucu Vedat Şorli’nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat
19.22’de şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:
“Bugün saat: 13:00 sıralarında ikametimden
çıkarak işe gidiyordum, ismini hatırlayamadığım bir ilkokulun… önünden geçerken
kardeşim Bilal Şorli’yi gördüm, polislerin de yanın[d]a olduğunu görerek yanına gittim. Kardeşimin üzerini
arıyorlardı. [A]ramalarda bir adet bıçak bulmuşlar polisler
verin dedi kardeşim de askerdeki abimin hatırasıdır diyerek vermek istemeyince
kardeşim… [ile] aralarında arbede çıktı. [O]laya
ben[im] de müdahil olmamla bizlere biber gazı sıkarak ekip otosuna koyarak
tekstil kent sitesi içerisine götürdüler ekip otosunda darp ettiler. Sonra da
polis merkezine getirdiler. Biber gazı sıktıklarından kendimde değildim. [P]olislere vurup vurmadığımı hatırlamıyorum. Beni darp
etmelerinden [dolayı] polislerden davacıyım [d]edi.”
33. Başvurucu Vedat Şorli’nin
Cumhuriyet savcısı tarafından 13/12/2013 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla alınan
ifadesi şöyledir:
“Şikayet dilekçemi
aynen tekrar ederim. Olay [d]ilekçemde anlattığım
şekilde olmuştur. Dün hakkımızda işlem yapan bana ve … [kardeşime] vuran görsem
tanıyabileceğim Atışalanı Polis Merkezinde görevli
isimlerini bilmediğim polis memurlarından davacı ve şikayetçiyim. [A]dli
raporumun alınmasını da talep ediyorum. …”
34. Başvurucu Vedat Şorli’nin Bakırköy
12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014
tarihli duruşmasındaki savunması şöyledir:
“Ben işe giderken okulun önünde kardeşim olan
diğer sanığı gördüm kendisi küçük kardeşim B...’ı okula bırakmıştı yanında
görevli memurlar varı o sırada kardeşimi tartaklayarak arabaya çekmeye
çalışıyorlardı yanlarına gidip 'hayırdır mevzu nedir' dedim, müştekilerden V...
beni iterek sen geç, 'kardeşini karakola götürüyoruz' dedi, her üç müşteki
ellerinde biber gazlarını sıktılar, yerde tartakladılar, tokatlayıp
tekmelediler, bize 'siz şimdi görürsünüz, [T]ekstilkente
bi gidelim' dediler, olay sonrasında çekilmiş
resimlerimiz ve bun[un]la ilgili adliye önünde bulunduğumuz sırada ki habere
ilişkin internet görüntüleri de vardır bu arada da görül[ec]eği gibi darp izleri mevcuttur, bunun sebebi de kardeşimin boynundaki
puşidir, hatta bize 'siz teröristsiniz gidin dağa, 30
yıldır çalışıyorsunuz hala bir toprak alamadınız' gibi sözler söylediler, ben
hangi ülkenin vatandaşıyım, benim aslım kürttür ancak
TC vatandaşıyım, öğlen birden akşam sekize kadar karakolda kelepçeli vaziyette
ve darp görmüş halde bekletildik, şikayetçi olduk ancak takipsizlik kararı
verildi, asıl biz mağdur olduk, bu hususta şikayetçi olduk ancak takipsizlik
verildi, Suçsuzum. Beraatimi istiyorum, onlar bize
hakaret etti biz nasıl onlara hakaret edelim, Cezalandırılmam halinde lehimdeki
hükümlerin uygulanmasını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmesini talep ediyorum dedi. Ben adalete güvenmek istiyorum.”
c. Başvurucu Bilal Şorli’nin İfadeleri
35. Başvurucu Bilal Şorli’nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat
19.44’te şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:
“Bugün saat: 13:00 sıralarında Aksoy
ilkokulunda okuyan kardeşimi okula bıraktıktan sonra işe yaya giderken polisler
beni dur[dur]du. [Ü]st araması yapacağız dedi. [B]en de tamam arayabilirsiniz
dedim. Bana üzerinde bir şey var mı dediler. [B]en de bıçak var dedim. [B]ana
ver dediler. Ben de kendilerine zorluk çıkarmadan teslim ettim. Vermiş olduğum
bıçak askerden olan abimden hatıra idi. [P]olislere
bıçağı geri vermeleri konusunda rica ettim. Olmaz dediler. Boynumda sarı,
kırmızı ve yeşil renkte puşi bağlı idi. Bu sırada ise
polislerden biri biber gazı sıkmaya başladı. O anda da abim Vedat ŞORLİ geldi.
[İ]kimize de kelepçe takarak ekip otosuna koydular.
[S]onra da Tekstilkent
sitesi içerisine boş yere götürerek bizi dövdüler. Kafama yüzüme vurdular.
Boynumda asılı puşinin pkk
ile ilgi[s]i yoktur. [B]en de polislere benim abim
dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni arayamazsınız,
dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s… diye
bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunmadım. Polislere el kaldırmadım.
Atılı suçu kabul etmiyorum. Beni darp eden polislerden ben de davacıyım [d]edi.”
36. Başvurucu Bilal Şorli’nin
Cumhuriyet savcısı tarafından 13/12/2013 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla alınan
ifadesi şöyledir:
“Şikayet dilekçemi
aynen tekrar ederim. Olay [d]ilekçemde anlattığım
şekilde olmuştur. Dün hakkımızda işlem yapan bana ve ağabeyime vuran görsem
tanıyabileceğim Atışalanı Polis Merkezinde görevli
isimlerini bilmediğim polis memurlarından davacı ve şikayetçiyim. [A]dli
raporumun alınmasını da talep ediyorum. …”
37. Başvurucu Bilal Şorli’nin Bakırköy
12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014
tarihli duruşmasındaki savunması şöyledir:
“Ben kardeşimi okula bıraktım bu esnada
görevli memurlar yanıma ge…ldi üst araması yapmak
istediler, bende yapabilirsiniz dedim, üstünde bir şey var mı diye sordular,
ben de ufak bir çakı var dedim, bunu çıkarıp onlara verdim bana niye taşıyorsun
dediler, ben de ‘abim askere gitmişti, onun hatırası olarak taşıyorum’ dedim,
kendilerine teslim ettim hiçbir şekilde direnmedim, verdim, daha sonra
kendilerine 'abimin hatırası bana bıçağı geri verebilir misiniz' dedim,
kolumdan çektiler, 'gel arabaya bin dediler, abim veysel
[Vedat] bu esnada yanıma geldi, 'ne oluyor' dedi, ben de 'üzerimdeki bıçağı
verdim karakola götüreceğiz' dediler, boynumda puşi
gördükleri için üzerime geldiler, bıçak bahane idi, bizi orada darp ettiler
arkadan kelepçeleyip araca bindirdiler, bizi [T]ekstilkente
götürüp bur[a]da darp ettiler, müştekiler ve ayrıca 15/20 tane polis bizi
burada darp ettiler, karakola indirdiklerinde de gözümüze biber gazı sıktılar,
kendilerine karşı geldiğimiz süsü vermek istediler, saat 13.00 de göz altına
alındık akşam 20.00 ye kadar ordaydık, suçlamayı kabul etmiyorum, biz darp
edildik bana sorduklarını da cevapladığım halde darp edildim, cevap vermediğim
zaman da bana her türlü küfür ettiler, biz de darp raporu aldık, hastaneye
giderken dahi yolda dövüldük, benim ellerim kelepçeli halde onlara nasıl
vurabilirdim, kelepçelenmeden önce de sadece işe geç kaldı…m beni neden
alıyorsunuz şeklinde direndim ancak fiziken herhangi
bir ha[kar]ette bulunmadım, Suçsuzum. Beraatimi
istiyorum. Cezalandırılmam halinde lehimdeki hükümlerin uygulanmasını ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ediyorum.”
3. Polis Memurlarının İfadeleri
a. Polis Memuru M.Y.nin İfadeleri
38. Polis memuru M.Y.nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat
17.10’da şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:
“… [B]ugün saat
13:40 sıralarında okul önünde görevli olduğumuz esnada iki şahsı ekip
arkadaşlarımla beraber incelemek istedik. Şahıslara durumu izah ettiğimizde siz
bizi arayamazsınız, siz kimsiniz diyerek bize karşı çıktı, üzerini
arattırmadılar. Akabinde Bilal ŞORLİ isimli şahsın elini arka cebine doğru
götürünce şahsa hemen müdahale ettik. Cebindeki çıkarmaya çalıştığı maddenin
bıçak olduğunu görünce şahısları ekip otosuna almak istedik. Durum üzerine
şahsa müdahale edince Vedat ŞORLİ isimli şahıs arkamdan gelerek yüzüme 2 kez
yumruk attı. Aynı zamanda da Bilal ŞORLİ isimli şahıs bu esnada kolundaki dolma
kalemle yazılmış olan PKK ibareli yazıyı ve boğazına sarılı haldeki poşeyi göster…erek benim abim dağda lan, ben Kürdistan
vatandaşıyım, siz o… çocukları beni arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim
hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s… diye bağırarak hakaretlerde ve
tehditlerde bulunuyordu. Şahıslara müdahale etmeye çalıştığımız esnada da
şahıslar hala bize saldırmaya çalışıyorlardı. Bu esnada yine Bilal ŞORLİ isimli
şahıs birkaç kez tekme atmaya çalıştı. Tekmelerden bir tanesi de sol elimden
yaralanmama sebep oldu. Şahısların fevri hareketlerinden ve şüphelilerin
yakınlarının ve sempatizanlarının olay yerinde çoğunlukta olmalarından dolayı
kelepçe takmaksızın şahısları ekip otosuna bindirdik. Polis Merkezine intikal
ettiğimiz esnada Bilal ŞORLİ isimli şahıs ekip otosunu kullanan İ… E…’ın boğazına sarılmaya çalışınca aracı yol kenarında
durdurup takviye gelen ekip ile şahıslara biber gazı marifetiyle kelepçe taktık
ve Polis Merkezinize geldik. Olaydan dolayı ismi geçen şahıslardan davacı ve
şikayetçiyim. …”
39. Polis memuru M.Y.nin Cumhuriyet
savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi
şöyledir:
“Ben Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici
Hizmet Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Olay günü
arkadaşlarım V… Ö… ve İ… E…’la birlikte ring görevimizi ifa ediyorduk. Okul
önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığı ve öğrencilerden uzak
tutulması gerektiği yönünde talimatların verilmesi üzerine Esenler Fevzi Çakmak
İmam [H]atip Lisesi Aksoy İlköğretim Okulu ve Fevzi
Çakmak Ortaokulu önlerinde dolaşırken Vedat Şorli ve
Bilal Şorli’yi gördük. Durumlarından şüphe ettik.
Kimlik kontrolü yapmak istediğimizde kimliklerini vermek istemediler. Üst aramasıyaptırmak istemediler. Bize karşı direndiler.
Hakaret etmeye başladılar. [B]ize ‘biz kürdistan
vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde beyanda bulundular. Biz de bize
karşı direnince kendilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığımız sırada
vatandaşlardan birisi 155 i arayarak 2 şahsın polislere
karşı direndiğini, polislerin zor durumda olduğunu bildirmiş. Olay yeri
kalabalıklaşınca şikayetçi Bilal Şorli elini beline
doğru atınca arkadaşlarımız hemen bu şahsa müdahale edip elinden bıçağı aldı.
İkinci ekipler gelmeden biz şahsı etkisiz hale getirdik. Aldık ve polis otosuna
bindirdik. Bizi yaraladılar. Kendilerini aşırı güç kullanmadan zorla etkisiz
hale getirdik. Hatta şikayetçilerden Bilal Şorli bize
bıçakla vurmak istedi. Ona engel olduğumuz sırada Vedat Şorli
benim gözüme yumrukla vurdu. Diğer arkadaşlarımızı yaraladılar. Biz kimseyi
dövmedik. Aşırı güç kullanmadık …”
40. Polis memuru M.Y.nin Bakırköy 12.
Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014
tarihli duruşmasındaki beyanı şöyledir:
“Ben [E]senler İlçe
[E]mniyet [M]üdürlüğü [Ö]nleyici [H]izmetler [B]üro [A]mir[li]ğinde
polis memuru olarak görev yapmaktayım, biz okul önü rutin önleme araması
sırasında sanıklardan kısa boylu olanı yani huzurdaki sanık Vedat'ı okul önünde
gördüm, aramak istedim, 'hayırdır beni niye arıyorsunuz' gibi aksi
davranışlarda bulundu, direk bu şekilde hareket edince biz de şüphelendik,
üstüne doğru davrandı, üstünü arayacağız d[e]dim o
da; 'kardeşimi okula getirdim' dedi, yine engelleyici hareketlerde bulund[u], biz gene aramak isteyince bu sefer arka cebine
davrandı ve bıçak çıkardı, ben bunun üzerin elini tuttum, 'bıçak taşımanın yasakolduğunu bilmiyor musun, sana işlem yapacağız' dedim,bu sırada müşteki [İ]... geldi ve diğer sanık Bilal
geldi, sanık Bilal iki kere yüzüme yumruk attı, Vedat [d]a dirsek attı, V...'a
da sanık içlerinden biri vurdu, büyük ihtimalle Vedat’tı, V...'ın gözlük çerçevesi kırıldı, ben Vedat’ın kemerinden
tuttum, ikimiz beraber düştük, her iki sanık [d]a bize sinkaflı
küfürler etti, biz zorla araca aldık, biber gazının başlığı çıktığı için
sıkamadık, ben şikayetçiyim sanıkların cezalandırılmasını istiyorum.”
b. Polis Memuru V.Ö.nün İfadeleri
41. Polis memuru V.Ö.nün
Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat
17.25’te şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:
“… 13/12/2013 günü saat 13:40 sıralarında okul
önünde görevli olduğumuz esnada iki şahsı ekip arkadaşlarımızla beraber
incelemek istedik. Şahıslara durumu izah ettiğimizde siz bizi arayamazsınız,
siz kimsiniz diyerek bize karşı çıktı, üzerini arattırmadılar. Akabinde Bilal
ŞORLİ isimli şahsın elini arka cebine doğru götürünce şahsa hemen müdahale
ettik. Cebindeki çıkarmaya çalıştığı maddenin bıçak olduğunu görünce şahısları
ekip otosuna almak istedik. Durum üzerine şahsa müdahale edince Vedat ŞORLİ
isimli şahıs ekip arkadaşımız olan M… Y…’a yumruk attı. Aynı zamanda da Bilal
ŞORLİ isimli şahıs bu esnada kolundaki dolma kalemle yazılmış olan PKK ibareli
yazıyı ve boğazına sarılı haldeki poşeyi göster…erek
benim abim dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni
arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi
s… diye bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunuyordu. Şahıslara müdahale
etmeye çalıştığımız esnada da şahıslar hala bize saldırmaya çalışıyorlardı. O heng[a]me
içerisinde Vedat ŞORLİ isimli şahıs yüzüme dirseği ile vurdu, yaralanmama ve
gözlüğümün kırılmasına sebep oldu. Şahısların fevri hareketlerinden ve
şüphelilerin yakınlarının ve sempatizanlarının olay yerinde çoğunlukta
olmalarından dolayı kelepçe takmaksızın şahısları ekip otosuna bindirdik. Polis
Merkezine intikal ettiğimiz esnada Bilal ŞORLİ isimli şahıs ekip otosun[u]
kullanan İ… E…’ın boğazına sarılmaya çalışınca aracı
yol kenarında durdurup takviye gelen ekip ile şahıslara biber gazı marifetiyle
kelepçe taktık ve Polis Merkezinize geldik. Olaydan dolayı ismi geçen
şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. …”
42. Polis memuru V.Ö.nün
Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan
ifadesi şöyledir:
“Ben Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici
Hizmet Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Olay günü
arkadaşlarım İ… E… ve M… Y…’la birlikte ring görevimizi ifa ediyorduk. Okul
önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığı ve öğrencilerden uzak
tutulması gerektiği yönünde talimatların verilmesi üzerine Esenler Fevzi Çakmak
İmam [H]atip Lisesi, Aksoy İlköğretim Okulu ve Fevzi
Çakmak Ortaokulu önlerinde dolaşırken Vedat Şorli ve
Bilal Şorli’yi gördük. Durumlarından şüphe ettik.
Kimlik kontrolü yapmak istediğimizde kimliklerini vermek istemediler. Üst aramasıyaptırmak istemediler. Bize karşı direndiler.
Hakaret etmeye başladılar. [B]ize ‘biz kürdistan
vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde beyanda bulundular. Biz de bize
karşı direnince kendilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığımız sırada
vatandaşlardan birisi 155 i arayarak 2 şahsın
polislere karşı direndiğini, polislerin zor durumda olduğunu bildirmiş. Olay
yeri kalabalıklaşınca şikayetçi Bilal Şorli elini
beline doğru atınca arkadaşlarımız hemen bu şahsa müdahale edip elinden bıçağı
aldı. İkinci ekipler gelmeden biz şahsı etkisiz hale getirdik. Aldık ve polis
otosuna bindirdik. Şikayetçilerden Vedat Şorli
arkadaşımız polis memuru M… Y…’ın gözüne yumrukla
vurdu. Onu yaraladı. Her iki şikayetçi görevimizi engelledi. Bize saldırdılar.
Direndiler. Kendilerine aşırı güç kullanmadık. Hatta şikayetçilerden Bilal Şor[l]i elini beline attı. Bize bıçak çekti. Kendisini
tuttuğumuz sırada diğer şikayetçi Vedat Şor[l]i
arkadaşım polis memuru M…’in gözüne yumrukla vurdu. Bu şekilde aramızda
mücadele oldu. Bizi yaraladılar. Kendilerini etkisiz hale getirip Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine tutanakla görevli memura
mukavemet ve hakaret suçlarından işlem yapılmak üzere teslim ettik … Ben keyfi
olarak kimseyi memuriyet nüfuzumu kötüye kullanarak kasten yaralamadım.
Suçlamayı kabul etmiyorum …”
c. Polis Memuru İ.E.nin İfadeleri
43. Polis memuru İ.E.nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat
17.35’te şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:
“… 13/12/2013 günü saat 13:40 sıralarında okul
önünde görevli olduğumuz esnada iki şahsı ekip arkadaşlarımızla beraber
incelemek istedik. Şahıslara durumu izah ettiğimizde siz bizi arayamazsınız,
siz kimsiniz diyerek bize karşı çıktı, üzerini arattırmadılar. Akabinde Bilal
ŞORLİ isimli şahsın elini arka cebine doğru götürünce şahsa hemen müdahale
ettik. Cebindeki çıkarmaya çalıştığı maddenin bıçak olduğunu görünce şahısları
ekip otosuna almak istedik. Durum üzerine şahsa müdahale edince Vedat ŞORLİ
isimli şahıs ekip arkadaşımız olan M… Y…’a yumruk attı. Aynı zamanda da Bilal
ŞORLİ isimli şahıs bu esnada kolundaki dolma kalemle yazılmış olan PKK ibareli
yazıyı ve boğazına sarılı haldeki poşeyi göster…erek
benim abim dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni
arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi
s… diye bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunuyordu. Şahıslara müdahale
etmeye çalıştığımız esnada da şahıslar hala bize saldırmaya çalışıyorlardı. O heng[a]me
içerisinde Vedat ŞORLİ isimli şahıs ekip arkadaşım V…’ın
yüzüne vurdu. Şahısların fevri hareketlerinden ve şüphelilerin yakınlarının ve
sempatizanlarının olay yerinde çoğunlukta olmalarından dolayı kelepçe
takmaksızın şahısları ekip otosuna bindirdik. Polis Merkezine intikal ettiğimiz
esnada Bilal ŞORLİ isimli şahıs ekip otosun[u] kullandığım esnada arka tarafta
oturan Bilal ŞORLİ isimli şahıs boğazıma sarılınca aracı hemen kenara
yanaştırdım. Akabinde de takviye gelen ekip ile şahıslara biber gazı marifetiyle
kelepçe taktık ve Polis Merkezinize geldik. Olaydan dolayı ismi geçen
şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. …”
44. Polis memuru İ.E.nin Cumhuriyet
savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi
şöyledir:
“Ben Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici
Hizmet Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Olay günü
arkadaşlarım V… Ö… ve M… Y…’la birlikte ring görevimizi ifa ediyorduk. Okul
önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığı ve öğrencilerden uzak tutulması
gerektiği yönünde talimatların verilmesi üzerine Esenler Fevzi Çakmak İmam [H]atip Lisesi, Aksoy İlköğretim Okulu ve Fevzi Çakmak
Ortaokulu önlerinde dolaşırken Vedat Şorli ve Bilal Şorli’yi gördük. Durumlarından şüphe ettik. Kimlik kontrolü
yapmak istediğimizde kimliklerini vermek istemediler. Üst aramasıyaptırmak
istemediler. Bize karşı direndiler. Hakaret etmeye başladılar. [B]ize ‘biz kürdistan vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde
beyanda bulundular. Biz de bize karşı direnince kendilerini etkisiz hale
getirmeye çalıştığımız sırada vatandaşlardan birisi 155 i
arayarak 2 şahsın polislere karşı direndiğini, polislerin zor durumda olduğunu
bildirmiş. Olay yeri kalabalıklaşınca şikayetçi Bilal Şorli
elini beline doğru atınca arkadaşlarımız hemen bu şahsa müdahale edip elinden
bıçağı aldı. İkinci ekipler gelmeden biz şahsı etkisiz hale getirdik. Aldık ve
polis otosuna bindirdik. Şikayetçilerden V… Ş… arkadaşımız polis memuru M… Y…’ın gözüne yumrukla vurdu. Onu yaraladı ve şahıslar hakkında
görevli memura mukavemet ve hakaret etmek suçundan [işlem yapılmak üzere]
Esenler Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim
ettik. Kendilerine yönelik kötü muamelede bulunmadık. Aşırı güç kullanmadık. Bu
şahısların direnmesi nedeniyle itişme kakışma olmuştur …”
45. Polis memuru İ.E.nin Bakırköy 12.
Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014
tarihli duruşmasındaki beyanı şöyledir:
“Ben [E]senler İlçe
[E]mniyet [M]üdürlüğü [Ö]nleyici [H]izmetler [B]üro [A]mirliğinde polis memuru
olarak görev yapmaktayım, Okul önlerinde önlem amaçlı yaptığımız rutin önleme
aramaları sırasında iki şahsın görevli memura zorluk çıkardığını gördüm,
yanlarına gittim, sanıklardan Bilal arka cebine doğru bir har[e]ket yapmaya
başlayınca biber gazı sıkmak istedim, gazımız bittiği için sıkamadım, diğer iki
görevli arkadaş elindeki bıçağı aldılar, ekip aracına götürmek isterken bizi
darp etmeye çalıştılar, görevli memur M... Y... a,
sanık Vedat yumruk attı, bu esnada bize hitaben küfür etmeye başladılar ancak
kimin ne söylediğini tam hatırlamıyorum, şahısları araca aldık, aracın içinde
de yine aynı şekilde saldırgan har[e]ketleri devam etti bize vurmaya çalışıp
hakaret ettiler, yolda giderken sanıklardan biri arkadan boğazıma sarıldı ancak
hangisi olduğunu göremedim, bu arada yardımcı ekip geldi bizde araç içinde
sanıkları kelepçeleyip karakola götürdük, davaya katılmak istemiyorum.”
4. Tanık Beyanı
46. Başvurucuların babası olan M.S.Ş.nin
Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının
22/5/2014 tarihli duruşmasında tanık sıfatıyla alınan beyanı şöyledir:
“[B]en olay sırasında kahvede oturuyordum,
çocuklarımın polis tarafından dövüldüğühaberi gelince
eve gidip arabayı aldım ve karakola gittim, baktığımda çocuklar yoktu, daha
sonra polisekipleri geldi, çocuklarımı elleri arkadankelepçeli vaziyette araçtan çıkardılar ve yüzlerine
biber gazı sıktılar, çocukların zaten gözleri kapalı idi, sanırım daha önce de
biber gazı sıkmışlar, polislere karşı da herhangi bir saldırgan hareketi
görmedim, neden biber gazı sıktıklarını anlayamadım, ben de dayanamayarak
müdahale etmek istedim, ‘Allahaşkına çocuklarıma
vurmayın’ dedim beni de hırpalayarak karakolun önüne attılar bir süre sonra
yeniden gidip çocukları görmek için ricada bulundum, onlar da tamam bak
dediler, ben de bulundukları odaya gittiğimde çocuklar arkadan kelepçeli iki
büklüm vaziyette iken polisler tarafından yine dövülüyorlardı, beni[m]
baktığımı gören polisler ‘hadi çık dışarı’ diyerek beni kovaladılar, akşam saat
20:00-21:00 arasında da çocukları bıraktılar, evde oğlum Bilal baygınlık
geçirdi onu hastaneye götürdüm, doktorlara ‘çocuğumun halini görüyorsunuz Allah
aşkına durumu ne ise ne görüyorsunuz [görüyorsanız] ona göre rapor verin’
dedim, çocuğun kafası da yarılmıştı, daha sonra polisler hakkında şikayette
bulunduk, adliyenin önünde çocuklarımın resimleri çekilerek haber yapıldı, asıl
biz mağdur olduk, polisler hakkında takipsizlik kararı verildi, polis ifadesinde
çocuklarımdan birisinin dağda olduğuna dair ifadede bulundu, bir çocuğum
kayboldu aynı gün devlet birimlerine haber vererek kaybolduğunubildirdim.”
5. Adli Muayene Raporları
a. Başvurucu Bilal Şorli Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları
47. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başvurucu Bilal Şorli hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.54’te
düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:
“… Hasta darp şikayeti
ile getirildi. Hastanın genel durumu iyi. Bilinci açık. Oryante-koopere.
Hastanın sol göz periorbital [bölgesinde] ekimoz, sol kaşta hematom, her
iki yanakta şişlik, sağ omuzda hassasiyet. Diğer sistem muayeneleri doğal.
Durumu bildirir geçici hekim raporudur.”
48. Kendi müracaatı üzerine Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde başvurucu Bilal Şorli hakkında
13/12/2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında düzenlenen muayene raporunun ilgili
kısımları şöyledir:
“Darp ifadesi ile gelen hasta. SS doğal
Toraks ön sol … yüzeyel abrazyon
var.
Sağ omuzda hassasiyet var.
Kafa frontal bölgede
hassasiyet var.
Bilateral el bölge[sin]de … yüzeyel
abrazyon.
… Solda mandibula
üzerinde ödem mevcut.
…”
49. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Bilal Şorli hakkında düzenlenen 14/12/2013 tarihli ve 20455
sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:
“Bilal Şorli adına
düzenlenmiş Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13/12/2013 tarih, bila sayılı raporunun incelenmesinde;
Darp şikayetiyle gelen hastada santral SS
doğal, toraks ön sol tarafta yüzeyel
abrazyon, sağ omuzda hassasiyet kafa frontal bölgede hassasiyet, bilateral
el bileğinde yüzeyel abrazyon
olduğu, nöroşirurji notunda: bilinç açık, oryante, koopere, pupiller izokorik olduğu, acil nöroşirurjik
girişim gerektirecek patoloji saptanmadığı, kbb
notunda: solda mandibula önünde cilt ödemi mevcut
olduğu, kriptasyon alınmadığı, bilateral
otoskopik muayenenin buşon nedeniyle
değerlendirilemediği, nazal pramitin orta hatta
olduğu, palpasyonla kriptasyon
alınmadığı, hastaya önerilerde bulunduğu, 2 gün sonra kontrole çağrıldığı,
Kişinin 14/12/2013 tarihinde şubemizde yapılan
muayenesinde; sol periyal bölgede hassasiyet ve
şişlik, sol göz çevresinde mor renkli ekimoz, sol zygomatik bölgede 0,5 cm lik
üzeri kurutlu ekimoz, sol zygomatik bölgede şişlik, sol gözde subkonjoktival
kanama, sağ omuzda 5x5 cm lik ekimoz,
her iki el bileklerinde kelepçeye bağlı ekimozlar
olduğu,
Kafa kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, iç organ ve büyük damar yaralanması
tarif edilmediğine göre,
SONUÇ:
Darp sonucu meydana geldiğini ifade ettiği yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
50. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Bilal Şorli hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626
– 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:
“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin
13.12.2013 tarih ve 2406273 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle
getirildiği, sol göz periorbital ekimoz,
sol kaşta hematom, her iki yanakta şişlik, sağ omuzda
hassasiyet, diğer sistem muayeneleri doğal bulunduğu kayıtlı olduğuna,
Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında
tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden
değerlendirileceğine,
Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif
edilmediğine göre;
SONUÇ:
Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara
göre yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
b. Başvurucu Vedat Şorli Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları
51. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başvurucu Vedat Şorli hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.53’te
düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:
“Darp şikayeti ile
getirilen hastanın genel durumu iyi. Bilinç açık. Oryante
koopere. … torakal orta
hatta yüzeyel sıyrık, şişlik, her iki yanakta
kızarıklık ve şişlik. Diğer sistem muayeneleri doğal.
Durumu bildirir geçici hekim raporudur.”
52. Kendi müracaatı üzerine Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesinde başvurucu Vedat Şorli hakkında
13/12/2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında düzenlenen muayene raporunun ilgili
kısımları şöyledir:
“Baş ağrısı tarifliyor.
Sağ temporal bölgede
1x1 cm’lik ödem …
1 cm’lik sıyrık sol
dizde ağrı tarifliyor.
Sağ göğüste hareketle ağrı tarifliyor.
Sağ ve sol el sırtında ekimozlar.
…
Baş ağrısı tarifliyor.
Sağ temporal bölgede 1x1 cm’lik
sıyrık mevcut. Sol dizde ağrı tarifliyor. Sağ göğüste
hareketle ağrı tarifliyor. Sağ el ve sol el sırtında ekimozlar mevcut.
…”
53. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Vedat Şorli hakkında düzenlenen 14/12/2013 tarihli ve 20455
sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:
“Vedat Şorli adına
düzenlenmiş Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13/12/2013 tarih, bila sayılı raporunun incelenmesinde;
Darp şikayetiyle geldiği, muayenesinde baş
ağrısı tariflediği, sağ temporal
bölgede 1x1 cmlik ödem, 1 cm lik
sıyrık olduğu, sol dizde ağrı, sağ göğüste hareketli ağrı tariflediği,
sağ ve sol el sırtında ekimozlar olduğu, nöroşirurji
notunda: bilinci açık, oryante, koopere,
pupiller izkorik, acil nöroşirurjik girişim gerektirecek patoloji saptanmadığı
kayıtlıdır.
Kişinin 14/12/2013 tarihinde şubemizde yapılan
muayenesinde; sağ göğüs bölgesinde ağrı tariflediği,
genel durumu iyi, şuur açık, koopere, sağ pariyetal bölgede 1x1 cm lik
şişlik ve ödem, sol frontal bölgede 1,5x0,3 cm lik üzeri kurutlu ekimoz, alın orta hatta 0,4 cm lik
açık renkli ekimoz, sağ göz kapağı üst kısmında 0,5 cmlik ekimoz, sağ gözden ekimoz, her ki el sırtında kelepçe iziyle uyumlu ekimozlar izlendi.
Kafa kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, iç organ ve büyük damar yaralanması
tarif edilmediğine göre,
SONUÇ:
Darp sonucu olduğu ifade edilen yumuşak doku
yaralanmalarının
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
54. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Vedat Şorli hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626
– 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:
“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin
13.12.2013 tarih ve 2406273 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle
getirildiği, torakal orta hatta yüzeyel
sıyrık, şişlik, her iki yanakta kızarıklık ve şişlik mevcut olduğu, diğer
sistem muayeneleri doğal bulunduğu kayıtlı olduğuna,
Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında
tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden
değerlendirileceğine,
Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif
edilmediğine göre;
SONUÇ:
Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara
göre yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
c. Polis Memuru V.Ö.
Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları
55. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde polis memuru V.Ö.
hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.50’de düzenlenen adli muayene raporunun
ilgili kısımları şöyledir:
“Darp ifadesiyle gelen hasta. Şuuru açık, koopere oryante. Sağ occipital bölgede hassasiyet mevcut (lezyon yok). Batın
rahat. … sesleri doğal. Sol alt torakal bölgede
hassasiyet mevcut. Diğer sistem muayeneleri doğal. Durumu bildirir geçici hekim
raporudur. Kati raporun adli tabi[p]likçe verilmesi uygundur.”
56. Aynı Hastane tarafından adı geçen hakkında ayrıca iki günlük
istirahat raporu düzenlenmiştir.
57. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince Polis Memuru V.Ö.
hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun
ilgili kısımları şöyledir:
“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin
13.12.2013 tarih ve 2406257 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle
getirildiği, sağ occipital bölgede hassasiyet (lezyon
yok), sol alt torakal bölgede hassasiyet mevcut
olduğu, diğer sistem muayeneleri doğal bulunduğu kayıtlı olduğuna,
Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında
tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden
değerlendirileceğine,
Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif
edilmediğine göre;
SONUÇ:
Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara
göre yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
d. Polis Memuru M.Y.
Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları
58. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde polis memuru M.Y.
hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.50’de düzenlenen adli muayene raporunun
ilgili kısımları şöyledir:
“Darp ifadesiyle gelen hasta. Şuuru açık koopere oryante. … sağ el 4.
parmakta hassasiyet. Sol el sırtında dermabrazyon mevcut.
Sağ zigomatik bölgede, ekimoz,
hiperemi mevcut. Batın rahat. Solunum sesleri bilateral eşit, doğal. Sağ cruriste
2 cm çapında ekimoz mevcut. Ortopedi konsültasyonu
uygundur. Durumu bildirir geçici hekim raporudur. Kati raporun adli tabi[p]likçe verilmesi uygundur.
…
Ortopedi
Darp ifadesiyle başvuran hasta.
R – Cruris … da
[yaklaşık] 2 cm kızarıklık/ekimoz mevcut.
R – El II-III MC distalinde
şişlik/ağrı.
L-El dorsalinde abrazyon mevcut.
X-Ray Oss[e]oz patoloji izlenmedi.”
59. Aynı Hastane tarafından adı geçen hakkında ayrıca dört
günlük istirahat raporu düzenlenmiştir.
60. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince Polis Memuru M.Y.
hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun
ilgili kısımları şöyledir:
“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin
13.12.2013 tarih ve 2406250 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle
getirildiği, sağ el 4. Parmakta hassasiyet, sol el sırtında demabrazyon,
sağ zigomotik bölgede ekimoz,
hiperemi, batın rahat, solunum sesleri bilateral eşit ve doğal, sağ cururiste
2 cm çapında ekimoz mevcut olduğu, Ortopedi Notunda;
X-Ray’da osseoz patoloji
saptanmadığı kayıtlı olduğuna,
Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında
tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden
değerlendirileceğine,
Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif
edilmediğine göre;
SONUÇ:
Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara
göre yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
e. Polis Memuru İ.E.
Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları
61. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Polis Memuru İ.E.
hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.50’de düzenlenen adli muayene raporunun
ilgili kısımları şöyledir:
“Darp ifadesiyle gelen hasta. Şuuru açık. Koopere oryante. … Sağ el …da dermabrazyon mevcut. Sol zigomatik
bölgede hassasiyet mevcut. Batın rahat. Solunum sesleri doğal. Diğer sistem
muayeneleri doğal. Durumu bildirir geçici hekim raporudur. Kati raporun adli tabi[p]likçe verilmesi uygundur.
Ortopedi konsültasyonu uygundur.
…
Ortopedi
Darp ifadesiyle gelen hasta.
R – El dorsali II
parmak ve IV MC distalinde abrazyonlar
mevcut.
X-Ray Oss[e]oz patoloji izlenmedi.
Durumu bildirir geçici hekim raporudur.”
62. Aynı Hastane tarafından adı geçen hakkında ayrıca dört
günlük istirahat raporu düzenlenmiştir.
63. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince Polis Memuru İ.E.
hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun
ilgili kısımları şöyledir:
“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin
13.12.2013 tarih ve 2406267 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle
getirildiği, sağ el sırtında demabrazyon, sol zigomotik bölgede hassasiyet, batın rahat, solunum sesleri
doğal olduğu, Ortopedi Notunda; sağ el dorsal 2.
parmak ve 4. parmakta dermabrazyonlar mevcut olduğu,
X-Ray’da osseoz patoloji
saptanmadığı kayıtlı olduğuna,
Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında
tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden
değerlendirileceğine,
Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif
edilmediğine göre;
SONUÇ:
Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara
göre yaralanmasının;
1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
OLMADIĞI,
2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,
3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif
edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”
C. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
64. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten yaralama” kenar başlıklı 86.
maddesi şöyledir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan
üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin
basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde,
mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para
cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz
kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın,
verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
65. 5237 sayılı Kanun’un “Hakaret”
kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını
rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek
suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki
yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında
hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi
gerekir.
...
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza
altıda biri oranında artırılır.
...”
66. 5237 sayılı Kanun’un “Zor
kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” kenar başlıklı 256.
maddesi şöyledir:
“(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu
görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği
ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin
hükümler uygulanır.”
67. 5237 sayılı Kanun’un “Görevi
yaptırmamak için direnme” kenar başlıklı 265. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını
engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.”
68. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet
Kanunu’nun “Durdurma ve kimlik sorma”
kenar başlıklı 4/A maddesi şöyledir:
“Polis, kişileri ve araçları;
a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,
b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin
yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini
tespit etmek,
c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme
kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,
ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da
topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,
amacıyla durdurabilir.
Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için
polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan
makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve
keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini
bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya
bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.
Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil
eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.
Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde
kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.
Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında
silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli
şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek
amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki
elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen
bölümlerinin açılması istenemez. (Ek cümleler: 27/3/2015-6638/1 md.) Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve
eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin
aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki
amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla
teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi
dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan
araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge
verilir.
Bu Kanun ve diğer kanunların verdiği
görevlerin yerine getirilmesi sırasında, polis tarafından gerekli işlemler için
durdurulan kişiler ve araçlarla ilgili hükümler saklıdır.
Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin
polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini
sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık
gösterilir.
Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan
kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette
kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı
haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar
gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme
yetkisi ve usûlü bakımından 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.
Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye,
kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması halinde, bu amaçla
tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir belge verilir. Kişinin kimliğinin
belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline
derhal son verilir.
Nüfusa kayıtlı olmadığı için kimliği tespit
edilemeyen kişilerin nüfusa kayıtlarının temini için gerekli işlemler
yapıldıktan sonra, 5 inci maddeye göre fotoğraf ve parmak izi tespit edilerek
kayda alınır.
Kimliği tespit edilemeyen kişinin yabancı
olduğunun anlaşılması halinde, 5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 5683 sayılı
Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun hükümlerine göre
işlem yapılır.”
69. 2559 sayılı Kanun’un “Zor
ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
“Polis, görevini yaparken direnişle
karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis
köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, (1)
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir
saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
...”
70. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen
(11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na
15/2/2014 tarihli ve 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4.
maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak
başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü periyotta yürürlükte olan) 18/10/2011
tarihli ve (8) No.lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:
“…
2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü
muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine
bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir
Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,
…”
71. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20/2/2015
tarihli ve 158 sayılı Genelge’sinin ilgili kısımları
şöyledir:
“…
2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü
muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine
bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir
Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,
…”
2. Uluslararası Hukuk
72. Kolluk Görevlileri Tarafından Zor ve Ateşli Silah
Kullanılması Hakkında Temel İlkeler’in (Birleşmiş
Milletler Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı Sekizinci Kongresi, Havana,
27/8/1990 - 7/9/1990, BM, A/CONF.144/28/Rev.1, 1990,
s. 112-115) ilgili bölümleri şöyledir:
“Genel Hükümler
1. Hükümetler ve kanunen yetkili kuruluşlar,
kanun adamlarının kişilere karşı zor ve silah kullanmaları hakkında yasalar
çıkarıp düzenlemeler yaparlar ve bunları yerine getirirler. Hükümetler ve
kanunen yetkili kuruluşlar bu tür kurallar koyup düzenlemeler yaparlarken, zor
ve silah kullanma ile bağlantılı olan ahlaki sorunları her zaman göz önünde
tutarlar.
…
4. Kanun adamları görevlerini yaparlarken,
zora ve silaha başvurmadan önce mümkün olduğu kadar şiddet içermeyen araçları
kullanırlar. Sadece başka araçların etkisiz kalması veya hedeflenen sonucun
gerçekleşme ümidinin bulunmaması halinde zor veya silah kullanabilirler.
5. Kanun adamlarının, zor veya silah
kullanmaları kaçınılmaz hale geldiği zaman:
a) Suçun ciddiliğiyle ve gerçekleştirilmek
istenen meşru amaçla orantılı bir ölçüde zor kullanılır;
b) Meydana gelecek zarar ve hasarı en aza
indirilir ve insan yaşamına saygı duyulur ve korunur;
c) Yaralanan ve zarara maruz kalan kişilere
mümkün olan en kısa sürede tıbbi yardım ve destek verilmesini sağlanır;
d) Yaralanan veya zarara maruz kalan kişinin
akrabaları veya yakın arkadaşlarına mümkün olan en kısa sürede haber verilmesi
sağlanır.
6. Kanun adamları tarafından zor veya silah
kullanılması sonucunda bir yaralama ve ölüm meydana gelmesi halinde, aşağıda
22. prensibe göre olay hemen üst makamlara bildirilir.
…”
73. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği,
İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların
Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun
(İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:
“Devletler, işkence ve kötü muamele
şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını
sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı
durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa,
soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili
olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan
bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu
kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim
veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken,
en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma
sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”
74. İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 6. maddesi şöyledir:
“6a) İşkence ve kötü
muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik
standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce
kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul
edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir.Muayene,
tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri
mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı
göstererek yapılmalıdır.
6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında
doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler
yer almalıdır:
(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin
adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu
kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi,
saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan
odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğinklinik,
cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde
veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında
odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal
ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer
geçerli unsurlar;
(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence
ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği,
bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere
kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;
(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun
tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli
fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün
fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik
bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin
değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken
başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;
(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin
adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;
6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor
muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye
teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci
hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer
verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını
soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili
kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in
sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma
yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka
kimseye verilmemelidir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
75. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
76. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde saat 13.00 sıralarında
Esenler ilçesi Oruçreis Mahallesi'nde küçük
kardeşlerini okula bırakıp işe gidecekleri sırada bir kolluk ekip aracı
tarafından durdurulduklarını, gözaltına alınarak darbedildiklerini,
Tekstilkent denilen bölgeye getirildiklerinde tüm
kapıları açılmış olan araçtan indirilmeden onlarca polis tarafından darp, cebir
ve kötü muameleye maruz bırakıldıklarını, polis merkezi önünde araçtan
inecekleri esnada gözlerine biber gazı sıkıldığını, gözaltındayken darp, cebir
ve kötü muamele eylemlerinin devam ettiğini, serbest bırakıldıktan sonra Bilal Şorli’nin evde baygınlık geçirmesi üzerine her iki
başvurucunun aynı gün saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesine götürüldüklerini, bu çerçevede gözaltına alındıkları sırada ve
sonrasında kolluk görevlilerinin darp, cebir, hakaret ve kötü muamelelerine
maruz kaldıklarını, dosya kapsamındaki raporların uygulanan muamelelerle ilgili
ayrıntılar içerdiğini, sistematik ve uzun süreli olarak işkence ve kötü
muameleye uğradıklarını kanıtladığını, saat 13.00 sıralarında gözaltına alınmış
olmalarına rağmen yaklaşık dört/beş saatlik uzun bir zamanda karakola intikal
ettirildiklerini, belirtilen zaman diliminin polislerce açıklanamadığını, bu
sürenin gözaltı işleminin seyrine aykırı olduğunu, doktor raporlarında polis
memurlarının el ve parmaklarında ağrı ve ekimoz tarif
edilmesine rağmen kendileri hakkında böyle bir tespit olmadığını, belirtilen
hususların karakola götürülmeden önce darbedildiklerini
kanıtladığını, bu nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
77. Diğer yandan başvurucular, Cumhuriyet savcılığı tarafından
ifadelerinin alınmasını müteakip Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesine
sevk edilmediklerini, sadece eski raporlarla yetinildiğini, hastaneye sevk
edilerek tedavilerinin yapılmasının sağlanmadığını, soruşturma makamının
şüphelilerin savunmaları ile yetindiğini, başvurucular hakkında düzenlenen
raporlardaki bulguların ve polis memurlarının ellerinin arka yüzünde ve el
parmaklarında ağrı ve ekimozların nasıl meydana
geldiği konusunda ayrıntılı ve incelikli bir soruşturma yürütülmediğini,
başvurucuların gözaltına alınması ile karakola teslim edilmeleri arasında geçen
sürede aracın seyir istikametinin tespitine yönelik GPS kayıtlarının ve polis
memurlarının telefon sinyal bilgilerinin istenmesi ve benzeri yolların
denenmediğini, destek ekibin tespit edilerek tanık veya şüpheli olarak
ifadelerine başvurulmadığını, olayın meydana geldiği yer ve karakoldaki
güvenlik kamerası görüntülerinin istenmediğini, teşhis yaptırılmadığını,
iddialarla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmediğini, bu nedenlerle
işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul
boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
78. Başvurucular yeniden yargılama ve toplam 100.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
79. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
80. Başvuru konusu olay başvurucuların maruz kaldığı muamele
nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği
iddiası ile ilgilidir.
81. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır.
Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm
altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 80).
82. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
83. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, söz konusu kişilerin
işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye
-bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa dahi- maruz
bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Dolayısıyla
yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gerektiği bir kötü muamele tehlikesinin
gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin,
17. maddenin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilir. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
84. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin
aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal
etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem
taşımaktadır (Tahir Canan, B. No:
2012/669, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin
amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin,
heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti
de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83)
85. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından
kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı
kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu
görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki
ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır
ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma
işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan “işkence”,
“eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam
taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 84).
86. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve
manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence”
olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan,
§ 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık
Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak,
cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır
acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt” unsuruna da yer
verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 85).
87. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10/12/1984
tarihinde kabul edilen ve 26/6/1987 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye’nin de
10/8/1988 tarihinde taraf olduğu İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bu Sözleşme bakımından ‘işkence’, bir
kimseye, kendisinden bir ikrar veya üçüncü kişiyle ilgili bilgi elde etmek,
kendisinin veya üçüncü kişinin işlediği veya işlediğinden şüphelenilen bir fiil
nedeniyle cezalandırmak, kendisine veya üçüncü kişiye gözdağı vermek veya
zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir gerekçeyle, bir kamu
görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir kişi tarafından veya bu kişilerin
teşviki veya rızası veya muvafakatiyle üçüncü kişi tarafından, kasten işlenen
ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren
her hangi bir fiildir. Kanuni yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın
doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla rastlaşan acı veya ıstırap, işkence
sayılmaz.”
88. Yine anılan Sözleşme’nin 15. maddesinde “Her bir Taraf Devlet, işkence sonucu alındığı ortaya
çıkan bir ifadenin, işkence yapmaktan sanık bir kimsenin aleyhine bu beyanın
alındığına dair bir delil olarak kullanılması hariç, hiç bir yargılamada delil
olarak ileri sürülememesini sağlar.” hükmüne; 16. maddesinde ise “1. Her bir Taraf Devlet kendi egemenliği altındaki
bir ülkede, birinci maddede tanımlanan işkenceye varmayan diğer zalimane, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza fiillerinin
bir kamu görevlisi ve resmi sıfatla hareket eden bir diğer kimse tarafından
veya bu kimsenin teşviki veya rızası veya muvafakati ile işlenmesini önlemeyi
taahhüt eder. Sözleşmenin özellikle 10, 11, 12 ve 13. maddelerinde yer alan
yükümlülükler, işkence sözcüğü yerine diğer zalimane, insanlıkdışı
veya aşağılayıcı bir muamele veya ceza terimleri koyularak uygulanır.”
hükmüne yer verilmiştir.
89. “İşkence” seviyesine varmayan fakat yine de önceden
tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya
veya yoğun maddi veya manevi ıstıraba sebep olan insanlık dışı muameleler
“eziyet” olarak tanımlanabilir (Tahir Canan,
§ 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz
bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak “eziyet”te, ıstırap verme kastının belli bir amaç
doğrultusunda yapılması aranmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) fiziksel
saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü
muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında
kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının
uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı
gibi muameleleri “insanlık dışı muameleler” olarak nitelendirmiştir (Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya [BD], B.
No: 48787/99, 8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye,
B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§ 41, 42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu nitelikteki
muameleler Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında “eziyet” olarak
nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 88).
90. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele,
fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki
oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 89).
91. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu
belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde
değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı
ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı
durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü
muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma
kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın
belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir
muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda
insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle
bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde
olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar,
devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli
kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı
şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 90).
92. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanmış bir
eylem tehdidinde bulunmak da yeterince yakın ve gerçek olması koşuluyla bu
maddenin ihlali sonucunu doğurma riskini taşıyabilir. Dolayısıyla bir kimseyi
işkence ile tehdit etmek, en azından “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
oluşturabilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 91).
93. Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik, kendi
eylem ve tavırları mutlaka kuvvet kullanılmasını gerektirmedikçe zora
başvurulması, insan onurunun zedelenmesi ve ilke olarak Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen yasağın ihlal edilmesi sonucunu
doğurabilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 92).
94. AİHM’in birçok kararlarında da
ifade edildiği gibi işkence yasağı, demokratik toplumun temel değerleri ile
ilgili bir düzenlemedir. AİHS’in normatif
maddelerinin çoğunluğunun aksine 3. madde istisna öngörmemekte ve 15. maddenin
(2) numaralı fıkrasına göre ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda
bile askıya alınamamaktadır. AİHM, terörizm ve örgütlü suçlarla mücadele gibi
en zor koşullarda bile Sözleşme’nin işkence ve insanlık dışı ya da onur kırıcı
muamele ya da cezaları -mağdurun davranışı ne olursa olsun- kesin ifadelerle
yasakladığını teyit etmiştir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 93; Labita/İtalya, § 119; Chahal/Birleşik Krallık, B. No: 22414/93, 15/11/1996, § 79).
95. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği
durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama
getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma
yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları
ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında açık sorunların
ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
96. Kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için, her
türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir
kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen
birtakım karinelerden de oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar toplanırken
tarafların takındıkları tutumlar dikkate alınmalıdır. Ancak bu uygun koşulların
tespiti hâlinde bir kötü muamelenin varlığından bahsedilebilir (Cuma Doygun, B. No: 2013/394, 6/3/2014, §
28).
97. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde
Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup bazı durumların
ortaya koyduğu şartlar nedeniyle ilk derece mahkemesi rolünü üstlenmesinin
kaçınılmaz olduğu hâllerde çok dikkatli davranması gerekmektedir. Anayasa’nın
17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin incelenmesinde böyle bir durumla
karşılaşma riski bulunmaktadır. Anılan maddede güvence altına alınan yaşam
hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman
Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır. Ancak görülmekte
olan bir davadaki delilleri değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerinin
işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mahkemelerin maddi olaylara
ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak
değildir. Kötü muamele iddiaları ile ilgili olarak derece mahkemelerinde dava
görüldüğü zaman ceza hukuku sorumluluğunun Anayasa ve uluslararası hukuk
sorumluluğundan ayrı tutulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yetkisi,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden AİHS ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da
masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan
derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen
normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptığı
tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin var olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
98. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde saat 13.00 sıralarında
Esenler ilçesi Oruçreis mahallesinde küçük
kardeşlerini okula bırakıp işe gidecekleri sırada bir kolluk ekip aracı
tarafından durdurulduklarını, gözaltına alınarak darp edildiklerini, Tekstilkent denilen bölgeye getirildiklerinde tüm kapıları
açılmış olan araçtan indirilmeden onlarca polis tarafından darp, cebir ve kötü
muameleye maruz bırakıldıklarını, polis merkezi önünde araçtan inecekleri
esnada gözlerine biber gazı sıkıldığını, gözaltındayken darp, cebir ve kötü
muamele eylemlerinin devam ettiğini, serbest bırakıldıktan sonra Bilal Şorli’nin evde baygınlık geçirmesi üzerine her iki
başvurucunun aynı gün saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma
Hastanesine götürüldüklerini, bu çerçevede gözaltına alındıkları sırada ve
sonrasında kolluk görevlilerinin darp, cebir, hakaret ve kötü muamelelerine
maruz kaldıklarını, dosya kapsamındaki raporların uygulanan muamelelerle ilgili
ayrıntılar içerdiğini, sistematik ve uzun süreli olarak işkence ve kötü
muameleye uğradıklarını kanıtladığını, saat 13.00 sıralarında gözaltına alınmış
olmalarına rağmen yaklaşık dört/beş saatlik uzun bir zamanda karakola intikal
ettirildiklerini, belirtilen zaman diliminin polislerce açıklanamadığını, bu
sürenin gözaltı işleminin seyrine aykırı olduğunu, doktor raporlarında polis
memurlarının el ve parmaklarında ağrı ve ekimoz tarif
edilmesine rağmen kendileri hakkında böyle bir tespit olmadığını, belirtilen
hususların karakola götürülmeden önce darp edildiklerini kanıtladığını, bu
nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının
maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
99. Bakanlık görüşünde başvurucuların 13/12/2013 tarihinde saat
13.40 sıralarında ilgili kolluk ekibi tarafından okul giriş ve çıkışlarında
rutin kontrol yapılırken durumlarından şüphelenilmesi üzerine üst araması
yapılmak istendiği, direnmeleri üzerine başvurucuların gözaltına alındıkları,
13/12/2013 tarihinde saat 17.30’da düzenlenen tutanağa göre başvurucuların üst
aramasına direndikleri, Bilal Şorli’nin elini arka
cebine götürmesi sonrasında üzerinde bıçak olduğunun görüldüğü ve bıçağın
muhafaza altına alındığı, başvurucuların görevli polis memurlarına saldırmaları
ve hakaret etmeleri üzerine kontrol altına alınmaları için güç kullanılmasının
gerektiği, kelepçe takılmadan ekip aracına bindirildikleri ve saldırılara devam
etmeleri üzerine kelepçe takılmak üzere aracın durdurulduğu ve takviye gelen
ekiple birlikte başvuruculara kelepçe takıldığı, gerekli doktor raporları
alındıktan ve Nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı ile birlikte ifadeleri
alındıktan sonra başvurucuların salıverildikleri, gözaltında kaldıkları sürede
ekip aracında ve karakolda polis memurları tarafından darp ve kötü muamele
gördükleri gerekçesiyle ilgililer hakkında suç duyurusunda bulundukları,
soruşturma kapsamında, Adli Tıp Kurumunca başvurucular hakkında düzenlenen
14/12/2013 tarihli ve 20456-20455 sayılı raporlarda ilgililerin muayene
edildiği Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporlarının incelendiği,
başvurucular hakkında, kişilerin yaşamını tehlikeye sokan bir durumun
bulunmadığı, bulguların kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile
giderilebilecek ölçüde hafif olduğunun anlaşıldığının belirtildiği, başvurucuların
şikâyet ettiği polis memurları ve başvurucular hakkında alınan 23/12/2013
tarihli ve 2013/20626-20630 sayılı Adli Tıp Kurumu raporunda hem polis
memurları hem de başvurucuların yaralanmalarının kişilerin yaşamını tehlikeye
sokan nitelikte bulunmadığı ve kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale
ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğunun belirtildiği, bu bilgi ve belgeler
ışığında, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından polis memuru olan şüpheliler
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, kararın
gerekçesinde; şüphelilerin 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesi gereğince zor
kullanma yetkilerini kullandıklarının, meşru sınırlar içerisinde kaldığı
anlaşılan bu yetkinin kullanılması neticesinde şikâyetçilerin hafif şekilde
yaralandığının, şüphelilerin eylemlerinde 5237 sayılı Kanun’un 256. maddesinde
yer alan zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması sonucunun unsurlarının
oluşmadığının, şikâyetçiler ile şüphelilerin yaralanmalarında denklik
bulunduğunun ve aşırı güç kullanılmadığının belirtildiği, başvurucuların
iddialarının aksine 13/12/2013 tarihinde saat 17.30’da düzenlenen tutanağa ve
ifade tutanaklarına göre olay saatinin 13.40 olduğu, başvurucuların genel adli
muayene raporlarının alındığı saatin 14.50 ve 14.54 olduğu, başvurucuların
haklarında şikâyette bulundukları polis memurlarınca olaya ilişkin olarak
16.40’ta tutanak düzenlendiği, polis memurlarının ifadelerinin aynı gün
sırasıyla saat 16.55, 17.10, 17.25’te alındığı, başvurucuların ifadelerinin ise
aynı gün saat 19.07 ve 19.25’te alındığı, başvurucuların iddialarının
değerlendirilmesinde bu hususların gözönünde
bulundurulması gerektiği bildirilmiştir.
100. Anılan Bakanlık görüşüne karşı başvurucular önceki
beyanlarını tekrar ettiklerini bildirmişlerdir.
101. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye
alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir.
Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana
gelip gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
102. Somut başvuruda başvurucular hakkında düzenlenen adli muayene
raporlarındaki bulgular dikkate alındığında (bkz. §§ 42-49), başvuruculara
uygulanan muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fırkası kapsamında
değerlendirilemeyecek derecede hafif olmadığı açıktır. Bu çerçevede somut
başvurunun, anılan fıkradaki yasağın şartları çerçevesinde incelenmesi gerekir.
103. Anayasa'nın 17. maddesi ve AİHS'in
3. maddesi -belirli bir yasal muamele kapsamında- bir yakalamayı
gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli
bazı durumlarda, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik
güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul
edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri,
§§ 81, 82). Ayrıca bu tür fiiller kural olarak kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki yasağı ihlal eder (Cezmi Demir ve diğerleri, § 92).
104. Bu çerçevede zor kullanma sırasında işkence, eziyet veya
insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiaları
incelenirken, ilgili olayda zor kullanma gerektiren bir durum olup olmadığının
ve böyle bir durum varsa kullanılan gücün ölçülü olup olmadığının denetlenmesi
gerekir.
105. Kolluk görevi ifa eden kişilere direnilmesi, zor kullanma
gerektiren durumlardan bir tanesidir.
106. Direnme fiili, direnen kişinin tutumuna göre aktif veya
pasif şekilde ortaya çıkabilir. Aktif direnme kolluk görevlisine karşı fiziki
bir saldırı, cebir veya tehdit eylemleri sonucu görevin ifasının
engellenmesini, pasif direnme ise herhangi bir fiziki saldırı, cebir veya
tehdit içermeyen, kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde gerçekleşen
eylemsizlik hâlini ifade etmektedir. Bu bağlamda direnmenin niteliğine göre
görevin ifası için gerekli olan gücün mahiyeti değişkenlik arz etmektedir.
Diğer taraftan zor kullanılmasının meşru kabul edilebilmesi için direnmenin
sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve
ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması gerekmektedir.
107. Görevlerini ifa ederken direnişle karşılaşan kolluk
görevlileri, bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkili oldukları gibi fiilî bir saldırı karşısında meşru savunma
hakkına da sahiptirler. Bununla birlikte zor kullanma, yalnızca zorunlu
hâllerde başvurulabilecek bir yol olup kullanılan güç, ölçülü ve kademeli
olmalıdır.
108. Başvurucuların ve kolluk görevlilerinin beyanları ve
başvurucular tarafından da imzalanarak içeriği teyit edilen 13/12/2013 (17.30)
tarihli tutanakta yer alan bilgiler karşılaştırıldığında, başvurucuların, okul
önünde bulundukları sırada durumlarından şüphelenilerek kolluk görevlileri
tarafından durduruldukları, başvurucularla görevliler arasında kimlik
gösterilmesi ve üst araması yapılması konusunda bir anlaşmazlık çıktığı,
başvurucuların bu konuda kolluk görevlileri ile işbirliğinden kaçındıkları,
olay sırasında başvurucu Bilal Şorli’nin üzerinde
bıçak bulunduğu, başvurucuların zor kullanılarak ekip aracına bindirildikleri
ve Polis Merkezine götürüldükleri konusunda tereddüt bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
109. Gözaltına alma işlemi öncesinde başvurucular hakkında
düzenlenen adli muayene raporlarındaki bulgulardan, görevlilerce başvuruculara
belirli bir düzeyde cebir uygulandığı anlaşılabilmektedir. Raporlarda tarif
edilen yaralanmaların niteliği, yakalamanın icrası sırasında bir boğuşma olayı
meydana geldiğini ve belirtilen yaralanmaların da bunun doğal sonucu olduğunu
ortaya koymaktadır (bkz. §§ 47, 51). Dahası anılan raporlardaki bulgularla,
olayların gelişim seyri arasında bir uyumsuzluk da saptanmamıştır.
110. Başvurucular, olay günü saat 13.00 sıralarında gözaltına
alınmış olmalarına rağmen yaklaşık dört/beş saatlik uzun bir zamanda karakola
intikal ettirildiklerini, belirtilen zaman diliminin polislerce
açıklanamadığını, bu sürenin gözaltı işleminin seyrine aykırı olduğunu ileri
sürmektedirler. Başvurucular 14/12/2013 tarihli şikâyet dilekçelerinde olay
günü saat 12.00-13.00 arasında öğle yemeği için eve geldiklerini belirtmişlerdir
(bkz. § 31). Kolluk görevlilerince alınan ifadelerinde de olay günü saat 13.00
sıralarında evden çıktıklarını belirtmektedirler (bkz. §§ 32, 35). Kolluk
görevlilerinin ifadelerine ve tutanaklara göre ise olayın meydana geldiği zaman
dilimi 13.40 sıralarıdır. Başvurucular hakkında düzenlenen ilk adli muayene
raporlarının saatleri 14.53 ve 14.54’tür. Başvurucularla birlikte adli
muayeneye getirilen ilgili kolluk görevlilerinin muayene saatleri ise daha
öncedir (bkz. §§ 55, 58, 61). Bu çerçevede başvurucuların başvuru formunda
bildirdikleri yakalama işleminin yapıldığı zaman diliminin ve Polis Merkezine
götürülmeden önce dört/beş saat bekletildikleri iddiasının gerçekçi olmadığı
açıktır.
111. Diğer yandan serbest bırakıldıktan sonra başvurucular hakkında
düzenlenen diğer raporlar incelendiğinde, gözaltı sürecinde görevlilerce
başvuruculara yönelik olarak işkence veya kötü muamelede bulunulduğu şüphesini
oluşturan dikkat çekici herhangi bir bulguya rastlanmamıştır (bkz. §§ 48, 52).
112. Başvuruculara uygulanan cebir düzeyinin ölçülü olup
olmadığının, başvuruya konu olayın özel şartları, olayın meydana geldiği yer ve
zamanın hassasiyeti, olayın psikolojik iklimi, görevlilerce algılanan
tehlikenin oluşturduğu risk ve belirsizlik düzeyi gibi faktörler dikkate
alınarak değerlendirilmesi gerekir.
113. Özellikle büyük şehirlerde, ilk ve ortaöğretim
seviyesindeki öğrencilerin okullara giriş çıkışlarında güvenliğin sağlanması
önemli bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmektedir. Kolluk görevlilerinin
belirtilen bölgelerde daha hassas davranması, öğrencilerin güvenliklerinin
sağlanması ve olası istismarların önüne geçilmesi bakımından kaçınılmazdır.
Nitekim başvuruya konu olayda, ilgili kolluk görevlilerinin başvurucuları
durdurmalarında bu hassasiyetin belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.
114. Durdurma sonrasında gelişen ve nihai olarak yakalama işlemi
ile sonuçlanan olayda ve kolluk görevlilerince sergilenen tavrın
katılaşmasında, başvurucularca sergilenen direngen tutumun yanısıra,
başvurucuların -bir tehlike algısı oluşturabilecek şekilde- yanlarında bıçak
bulundurmalarının ve bu bıçağı görevlilere teslim etmemelerinin etkili olduğu
görülmektedir.
115. Bu çerçevede başvurucuların durduruldukları yerin hassas
niteliği ve kalabalık oluşu ile üzerinde bıçak bulunan başvurucu Bilal Şorli'nin bu bıçağı görevlilere teslim etmek istememesi
dikkate alındığında, başvuru dosyasındaki adli muayene raporlarının,
başvuruculara durumun gerektirdiği ölçünün ötesinde güç kullanıldığının
kabulünü gerektirecek bulgular içermediği anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle,
başvurucuların etkisiz hâle getirilmesi amacının ötesinde, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilebilecek bir müdahalede
bulunulduğunu ortaya koyan somut bulgular tespit edilememiştir. Bu nedenle
başvuruculara uygulanan güç kullanımının meşru sınırlar içinde kaldığı sonucuna
ulaşılmıştır.
116. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna
varılmıştır.
b. Anayasa’nın 17.
Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
117. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi
varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 51).
118. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü
fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların
sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
119. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç
ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).
120. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen
idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu
hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli
değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 55).
121. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir
şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç
nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği
anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
56).
122. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve
derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları
ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu
kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu
olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri
almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 114).
123. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
124. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına
soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da
kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun
yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet
yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler
olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhal
başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli
yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
125. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
hakkında yürütülen soruşturmanın “etkili” olabilmesi için soruşturmadan sorumlu
ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması
gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal
bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da
gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için, öncelikle
bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).
126. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken
mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve
başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması
gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam
etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme
ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde ancak etkililiğinden söz
etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu
olduğunda, tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması
bakımından da yeterli usulü güvencelerin sağlanması gerekir (Tahir Canan, § 26; Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).
127. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler
hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması
önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini
engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak
kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması,
hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin
engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve
kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için soruşturmanın yetkililer tarafından
makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 119).
128. Mahkemelerin özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele
niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm
gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele
iddialarını konu olan bir ceza davasının yetkililer tarafından mümkün olan en
kısa zamanda bir sonuca bağlanması, eşitlik ilkesi bağlamında kamunun güveninin
korunmasına ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı hoşgörülü bir tutum
sergilendiği izlenimi oluşmasının önlenmesine hizmet eder (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120).
129. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence, eziyet veya kötü
muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun
amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına
uğramamasının, affın veya genel affın mümkün kılınmamasının büyük önem
taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren
görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa meslekten men
edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 121).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
130. Başvurucular, Cumhuriyet savcılığı tarafından ifadelerinin
alınmasını müteakip, Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesine sevk
edilmediklerini, sadece eski raporlarla yetinildiğini, hastaneye sevk edilerek
tedavilerinin yapılmasının sağlanmadığını, soruşturma makamının şüphelilerin
savunmaları ile yetindiğini, başvurucular hakkında düzenlenen raporlardaki bulguların
ve polis memurlarının ellerinin arka yüzünde ve el parmaklarında ağrı ve ekimozların nasıl meydana geldiği konusunda ayrıntılı ve
incelikli bir soruşturma yürütülmediğini, başvurucuların gözaltına alınması ile
karakola teslim edilmeleri arasında geçen sürede aracın seyir istikametinin
tespitine yönelik GPS kayıtlarının ve polis memurlarının telefon sinyal
bilgilerinin istenmesi ve benzeri yolların denenmediğini, destek ekibin tespit
edilerek tanık veya şüpheli olarak ifadelerine başvurulmadığını, olayın meydana
geldiği yer ve karakoldaki güvenlik kamerası görüntülerinin istenmediğini,
teşhis yaptırılmadığını, iddialarla ilgili olarak etkili bir soruşturma
yürütülmediğini, bu nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile
bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
131. Bakanlık görüşünde, başvurucuların kendilerine cebir
uygulandığı ve işkence yapıldığından bahisle görevli polis memurları hakkında
Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulundukları, başvurucuların şikâyeti
üzerine Savcılık tarafından görevli polis memurları hakkında basit yaralama
suçundan soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında, olaya ilişkin
tutanakların incelendiği, müştekiler ve şüphelilerin ifadeleri ile
başvurucuların ve görevli polis memurlarının yaralanmasına ilişkin olarak Adli
Tıp Kurumu raporlarının alındığı, bu incelemeler sonucunda kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verildiği, dosya kapsamında, başvurucuların iddialarına
ilişkin olarak yüzleştirme yapılıp yapılmadığı veya kamera kayıtlarının
incelenip incelenmediğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeye
rastlanılmadığı, başvurucuların iddialarının değerlendirilmesinde bu hususların
gözönünde bulundurulması gerektiği bildirilmiştir.
132. Anılan Bakanlık görüşüne karşı başvurucular önceki
beyanlarını tekrar ettiklerini bildirmişlerdir.
133. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde kolluk görevlilerince
gözaltına alındıktan sonra saat 20.00 sıralarında salıverilmelerini müteakip
aynı gün saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine darp
şikâyeti ile müracaat ederek adli muayenelerinin yapılmasını sağlamışlardır.
Başvurucular ertesi gün (14/12/2013) Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe
ile müracaat ederek kendilerine karşı zor kullanan görevliler hakkında şikâyetçi
olduklarını bildirmişlerdir.
134. Sundukları tıbbi raporlardaki bulgular çerçevesinde
başvurucuların, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin
belli delillerle savunulabilir iddiaları olduğunun ve bunun karşısında
devletin, sorumlu kimselerin tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak
sağlayabilecek kapsamlı ve etkili bir soruşturma yürütme zorunluluğu doğduğunun
kabulü gerekir.
135. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarına ilişkin
soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma
makamlarınca, şikâyet öğrenilir öğrenilmez veya yeterince açıklığa kavuşmayan
bir şikâyet, açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatılması
gerekmektedir. Şikâyetin olmadığı, ancak insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir
muamelenin mevcudiyetine ilişkin ciddi delil veya emareler bulunduğunun farkına
varıldığı bir durumda ise Savcılığın resen harekete geçme yükümlülüğü devam
etmektedir.
136. Başvurucuların dilekçe ile müracaatları üzerine aynı gün
Cumhuriyet savcısı tarafından derhal soruşturma başlatılmış, başvurucuların
ifadelerinin alınmasını müteakip diğer soruşturma işlemlerine girişilmiştir.
137. Soruşturma kapsamında aynı gün başvurucular, Adli Tıp
Uzmanına sevk edilerek önceki raporları da dikkate alınarak adli muayeneleri
yaptırılmıştır. Bu tarihten üç gün sonra (17/12/2013) Atışalanı
Polis Merkezi Amirliğinden başvurucular hakkında yapılan işlemlere ilişkin
belgelerin gönderilmesi ve olayda görevli polis memurlarının Cumhuriyet
Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması istenmiştir. Bu şekilde başvurucular
hakkında direnme eylemleri nedeniyle düzenlenen soruşturma evrakı, görevliler
hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dikkate alınmak üzere soruşturma
dosyasına dahil edilmiştir. Belirtilen belgeler arasında olaya ilişkin
tutanaklar, başvurucuların adli muayene raporları, polis memurlarının şikâyetçi
sıfatıyla başvurucuların ise şüpheli sıfatıyla alınan ifadeleri ve başvurucular
hakkında yapılan diğer işlemlere ilişkin belgelerin yer aldığı tespit
edilmiştir. Nihayet Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde, şüpheli
polis memurlarının ifadeleri alınmış ve 31/1/2014 tarihinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
138. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının etkili
soruşturulması bakımından önem arz eden bir diğer nokta, soruşturmada görev
alan kişilerin bağımsız ve tarafsız hareket edebileceklerine olan inancın
korunmasıdır. AİHM’e göre de bir soruşturma ancak
soruşturmayı yapmakla görevli kişiler, olaylara karışanlardan bağımsız olduğu
takdirde “etkili” olarak nitelenebilir. Bu durum yalnızca anılan kişi
kategorileri arasında hiçbir hiyerarşik ve kurumsal bağın olmamasını
gerektirmekle kalmaz; aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Kamer Demir ve diğerleri/Türkiye, B. No:
41335/98, 19/10/2006, § 44).
139. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başvuruya konu
soruşturmanın devam etmekte olduğu zaman diliminde yürürlükte olan 18/10/2011
tarihli ve (8) numaralı mülga Genelge’sinde (bkz. §
42) ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün hâlihazırda yürürlükte
bulunan 20/2/2015 tarihli ve 158 numaralı Genelge’sinde,
insan hakları ihlalleri ile işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin
soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir
Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine
ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün birinci
ekinin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin, bu tür olayların faili
olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan
bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olması gerektiği
düzenlenmiştir.
140. Başvurucuların kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturma
bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülmüş, olayın aydınlatılması bakımından
asgari düzeyde gerekli bilgi, belge ve deliller toplanmış ve başvurucuların
şikâyetinden kırk sekiz gün sonra kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir. Bu çerçevede soruşturmanın makul özen ve süratle yürütüldüğünün
kabulü gerekir.
141. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek
soruşturmalarda soruşturma makamlarının, anılan madde kapsamında
değerlendirilebilecek bir muameleye maruz kaldığını ileri süren kişilerin
soruşturma kapsamında olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin
her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır.
Yürütülecek soruşturma işlemlerinin esas belirleyicisi olan soruşturma
makamları her somut olayı kendi özel koşullarına göre değerlendirerek tercih
edeceği en makul yöntemle sonuca ulaşacaktır (Yavuz
Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
142. Başvurucular, soruşturma kapsamında bir kısım delillerin
toplanmadığını ileri sürmekte iseler de yukarıdaki tespitler çerçevesinde ve
olayın gelişim seyrine ilişkin tereddütsüz olarak ortaya konulabilen unsurlar
dikkate alındığında, başvurucuların kötü muamele iddialarının kovuşturulmaması
sonucunun güvenilirliği bakımından somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde
soruşturmadaki eksikliklerin esaslı nitelikte olduğunun ve bu eksikliklerin,
devletin insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağına ilişkin usul
yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğurduğunun kabulü mümkün değildir.
143. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele
yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun
İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.