logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Vedat Şorli ve Bilal Şorli [1.B.], B. No: 2014/10459, 13/7/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VEDAT ŞORLİ VE BİLAL ŞORLİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10459)

 

Karar Tarihi: 13/7/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 26/10/2016 - 29869

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan y.

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucular

:

1. Vedat ŞORLİ

 

 

2. Bilal ŞORLİ

Vekili

:

Av. İnan AKMEŞE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yakalama ve gözaltına alma işlemleri sırasında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kalındığı, etkili soruşturma yürütülmediği, bu nedenle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/6/2014 tarihinde İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 15/3/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 16/3/2016 tarihinde ibraz etmişlerdir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular kardeş olup İstanbul’da ikamet etmektedirler.

1. Gözaltına Alma Süreci

9. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde saat 13.40 sıralarında, İstanbul ili Esenler ilçesi Oruçreis Mahallesi 562. Sokak'ta bulunan Mareşal Fevzi Çakmak ve Aksoy İlkokulları ile Anadolu İmam Hatip Lisesi yakınında devriye görevi ifa eden üç kişilik kolluk ekibi tarafından durumlarından şüphelenildiği gerekçesiyle durdurularak kimlik ibraz etmeleri istenmiş ve üst araması girişiminde bulunulmuştur.

10. Belirtilen işlemlerle ilgili olarak görevlilere direndikleri gerekçesiyle başvurucular, zor kullanılarak ekip aracına bindirilmişlerdir. Başvurucular hakkında yakalama ve gözaltına alma işlemleri yapılmıştır. Bilal Şorli'nin üst aramasında bulunan bıçağa el konulmuştur.

11. Başvurucular, haklarındaki adli işlemlerin yürütülmesi için Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmişlerdir. Bu işleme ilişkin olarak, ilgili polis memurları tarafından aynı gün saat 16.40’ta bir tutanak düzenlenmiştir (bkz. § 29).

12. Bu kapsamda başvurucular aynı gün adli muayene için Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüşlerdir. Belirtilen hastanede başvurucuların yanı sıra ilgili kolluk görevlileri hakkında da adli muayene raporu düzenlenmiştir (bkz. §§ 47, 51, 55, 58 ve 61).

13. Gerekli adli işlemlerin yapılması için başvurucuları teslim alan polis memurları C.K. ve M.U. tarafından aynı gün saat 17.30’da, nöbetçi Cumhuriyet savcısı ile telefonla görüşme talimat alma ve salıverilme tutanağı düzenlenmiş ve anılan tutanak başvurucular tarafından da imzalanmıştır (bkz. § 30).

14. Polis Merkezinde başvurucular hakkında yürütülen adli işlemler kapsamında ilgili polis memurlarının şikâyetçi ve başvurucuların ise şüpheli sıfatıyla ifadelerine başvurulmasını ve “yoklama kaçağı” oldukları tespit edilen başvuruculara “1111 sayılı Askerlik Kanunu gereği en yakın askerlik şubesine başvurması ve askerlik işlemlerini tamamlatmasına yönelik” talimatın tebliğini müteakip salıverilmişlerdir.

15. Aynı gün -başvurucuların beyanlarına göre- Bilal Şorli’nin evde baygınlık geçirmesi üzerine her iki başvurucu saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür. Belirtilen Hastanede muayene edilen başvurucular hakkında adli muayene raporu düzenlenmiştir (bkz. §§ 48, 52).

16. Bakırköy 17. Sulh Ceza Mahkemesinin 14/12/2013 tarihli ve 2013/590 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucu Bilal Şorli’ye ait bıçak hakkındaki el koyma işleminin onanmasına ve üzerinde inceleme yapılmasına izin verilmesine karar verilmiştir.

2. Başvurucular Hakkında Yürütülen Adli Soruşturma

17. Başvurucular hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 30/1/2014 tarihli ve 2014/11830 soruşturma, E.2014/5361 sayılı iddianamesi ile “görevi yaptırmamak için direnme” ve “kamu görevlisine görevi sebebiyle hakaret” suçlarını işledikleri iddiasıyla Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

18. Yargılama sonucunda Asliye Ceza Mahkemesinin 27/5/2014 tarihli ve E.2014/32 K.2014/608 sayılı kararı ile Vedat Şorli’nin üzerine atılı tüm suçlardan beraatına, Bilal Şorli’nin ise hakaret suçundan beraatına, görevi yaptırmamak için direnme suçu bakımından ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

3. Kolluk Görevlileri Hakkında Yürütülen Adli Soruşturma

19. Başvurucular 14/12/2013 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile müracaat ederek şikâyetçi olduklarını bildirmişlerdir.

20. Aynı gün Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma başlatılmış ve başvurucuların şikâyetçi sıfatıyla ifadeleri alınmıştır.

21. Başvurucular Cumhuriyet Başsavcılığının 14/12/2013 tarihli ve 2013/122380 soruşturma sayılı yazısı ile adli muayene raporu düzenlenmesi için Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edilmişlerdir. İlgili adli tıp uzmanı tarafından başvurucular hakkında yaşamı tehlikeye sokan bir durum veya kemik kırığı olmadığı ve tıbbi bulguların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu yönünde adli muayene raporları düzenlenmiştir (bkz. §§ 49, 53).

22. Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2013 tarihli ve 2013/122380 Soruşturma sayılı yazısı ile Atışalanı Polis Merkezi Amirliğinden başvurucular hakkında yapılan işlemlere ilişkin belgelerin gönderilmesi ve olayda görevli polis memurlarının Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması istenmiştir.

23. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü Bayrampaşa Ekipler Amirliğinin 30/1/2014 tarihli ve 1702 sayılı yazısı ile görevli polis memurları V.Ö., İ.E. ve M.Y.ye gerekli tebligatın yapıldığı ve adı geçen görevlilerin Cumhuriyet Başsavcılığında hazır bulundurulmaları için bir başpolisin görevlendirildiği bilgisi verilmiştir.

24. Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli polis memurlarının ifadeleri alınmıştır.

25. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheli polis memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. 31/1/2014 tarihli ve 2013/122380 soruşturma, 2014/5689 sayılı anılan kararın ilgili kısımları şöyledir:

“…

Şikayetçiler Cumhuriyet Başsavcılığımıza müracaat ile 13/12/2013 günü Esenler Atışalanı’nda yolda giderlerken bir ekip otosunun kendilerini durdurduğunu, üstlerinde suç unsuru olup olmadığını sorduklarını, Bilal Şorli'nin üzerinde bulunan çakıyı gösterdiğini, polis memurlarının kendilerini zorla ekip aracına bindirmek istediklerini, biber gazı sıktıklarını, ellerini kelepçelediklerini, takviye ekip çağırdıklarını, kendilerini darp ettiklerini, doktor raporu aldıklarını, kendilerini darp eden polis memurlarından şikayetçi olduklarını belirterek dilekçe vermişlerdir.

Başsavcılığımızca yapılan soruşturma kapsamında ifadeleri alınan şüpheliler savunmalarında Önleyici Hizmetler Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yaptıklarını, olay günü ring görevlerini ifa ederlerken okul önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığının bildirilmesi üzerine şikayetçilerin durumundan şüphelendiklerini, üst araması yapmak istediklerinde şahısların direndiğini, hakaret ettiklerini, ‘biz kürdistan vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde sözler sarfettiklerini, şikayetçi Bilal Şorli'nin elini beline atması üzerine kendisine müdah[a]le ettiklerini ve elindeki bıçağı aldıklarını, diğer şika[ye]tçi Vedat Şorli'nin polis memuru M... Y...'ın gözüne yumrukla vurduğunu, vatandaşların 155 i araması üzerine olay yerine takviye ekip geldiğini, şahısları etkisiz hale getirerek ekip otosuna bindirdiklerini, her iki şikayetçinin de kendilerine saldırdıklarını, bıçak çektiklerini, şikayetçiler hakkında görevli memura mukavemet suçundan ve hakaret suçlarından işlem yapılmak üzere Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim ettiklerini, üzerlerine atıl suçlamayı kabul etmediklerini savunmuşlardır.

Şikayetçi Vedat Şorli, Bilal Şorli ve şüpheli polis memurları V... Ö..., M... Y... ve İ... E...'ın olayda basit tıbbi müdahele ile giderilebilecek ölçüde yaralandıkları 23/12/2013 tarih ve 2013/20626-20630 sayılı [A]dli [T]ıp [K]urumu raporlarından anlaşılmıştır.

Polis memuru olan şüphelilerin suç tarihinde görevlerini yaptırmamak için kendilerine direnen şikayetçilere karşı 2559 sayılı [P]olis [V]azife [S]elahiyet [K]anunu’nun 16. [m]addesi kapsamındaki zor kullanma yetkilerini kullandıkları, meşru sınırlar içerisinde kaldığı anlaşılan bu yetkinin kullanılması neticesinde şikayetçilerin hafif şekilde yaralandığı ve şüphelilerin eylemlerinde TCK’nun 256. [m]addesinde yer alan zor kullanma yetkisine ilişkin sınırların aşılması sonucunun unsurlarının oluşmadığı, şikayetçilerle şüphelilerin yaralanması arasında denklik bulunduğu, aşırı güç kullanmadığı anlaşıldığından, şüphelilerin üzerine yüklenen suçun unsurları oluşmadığından,

Şüpheliler hakkında CMK’nun 172. maddesi gereğince KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA, … karar verildi. ...”

26. Başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itirazları, İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/4/2014 tarihli ve 2014/429 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Anılan kararın ilgili kısımları şöyledir:

“…

Soruşturma evresinde toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturmadığı gibi itiraza konu karardaki gerekçeler de dikkate alındığından şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla;

… itirazın REDDİNE,

... karar verildi. ...”

27. İtirazın reddine dair anılan karar, başvurucu Bilal Şorli’ye 15/5/2014, başvurucu Vedat Şorli’ye Cumhuriyet Başsavcılığı kaleminde 16/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

28. Başvurucular 4/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. Bulgular

1. Tutanaklar

29. Başvurucular, haklarındaki adli işlemlerin yürütülmesi için Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmişlerdir. İlgili polis memurları tarafından 13/12/2013 tarihinde saat 16.40’ta düzenlenen ve başvurucuların imzalamaktan kaçındıkları tutanağın ilgili kısımları şöyledir:

“13. 12.2013 günü saat: 13:40 sıralarında Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü Bayrampaşa Ekipler Amirliğine bağlı 29498 kod nolu ekip olarak idaremiz Oruçreis Mahallesi 562. Sokakta bulunan öğrencilere rahatsızlık veren şahısların bulunduğu ve bu şahıslarla ilgili okul giriş ve çıkışlarında rutin olarak yapmış olduğumuz kontrol esnasında okul önünde bekleyen durumundan şüphelendiğimiz kimlik bilgilerini sonradan öğrendiğimiz … Bilal ŞORLİ ve … Vedat ŞORLİ isimli şahısların kaba üst aramaları yapılmak istendiği sırada her iki şahıs da üst araması yaptırmak istemeyerek biz görevlilere direnmeye başlamış, Bilal ŞORLİ isimli şahıs elini sağ arka cebine atarak cebinden bir şey çıkarmaya çalışmış ve şahsın arka cebi biz görevlilerce kontrol edildiğinde bıçak olduğu görüşmüş ve bıçak tarafımızdan geçici olarak muhafaza altına alınmış, bu esnada şahıslar bıçağımızı alamazsınız bizi arayamazsınız diyerek biz görevlilere saldırmaya başlamışlar, Vedat ŞORLİ isimli şahıs ekipte görevli M… Y… a arkadan gelerek yüzüne yumruk atarak yaralanmasına sebep olmuş, Bilal ŞORLİ isimli şahıs bu sırada boynunda dolanmış vaziyette olan kırmızı yeşil sarı renkli puşisini çıkararak ‘ben kürdistan vatandaşıyım siz o… çocukları bizi arayamazsınız, dağdaki abilerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s…” gibi sinkaf içerikli sözcükleri bağırarak söylemiş ve akabinde biz görevlilere saldırmaya devam etmişler, biz görevlilerce direnişi kıracak ölçüde orantılı olarak güç kullanılarak şahıslar kontrol altına alınmak istenmiş, Bilal ŞORLİ isimli şahıs yere yatırılmaya çalışılırken kaçmak için hamlede bulunmuş ve bunun sonucu şahıs yere düşerek yüzünü ve başını yere çarpmış, Vedat ŞORLİ isimli şahıs görevli polis memuru V… Ö… e saldırmış ve bu saldırı sonucu gözlük camının çatlamasına neden olmuş, olay yerinin kalabalık olması ve çevredeki diğer şahısların biz görevlilere müdahale etmeye çalışmasından dolayı şahıslar kelepçe takılamadan ekip aracımıza bindirilerek hızla olay yerinden hareket edilmiş, Polis merkezine seyir halindeyken ekip otomuz içerisinde şahıslar biz görevlilere yumruk ve tekme vurmaya çalışmışlar, şahıslara kelepçe takılmak amacıyla ekip aracımız durdurulmuş, daha önce telefonla bahse konu olayla ilgili yardım istediğimiz 29496 ekibi yanımıza intikal etmiş, 29496 ekibiyle birlikte şahıslar araçtan indirilmiş, şahıslara kelepçe takılarak ekip aracına tekrar bindirilmiş, Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine intikal edilmiş, ilgili şahısların Polis Merkezinde yapılan üst aramasında başka bir suç unsuruna rastlanmamış ve şahısların yapılan UYAP sorgusunda aranmadıkları anlaşılmış, Bilal ŞORLİ isimli şahıstan ele geçirilen 1 adet sap kısmı kahverengi ve siyahla karışık renkleri olan sap kısmının uzunluğu yaklaşık 10 cm ve kesici kısmı yaklaşık 10 cm olan kesici kısmında Columbia ibaresi bulunan bıçak adı geçen şahıslarla birlikte şahıslara yasal hakları hatırlatılarak haklarında gerekli yasal işlemler yapılmak üzere doktor raporları alınarak Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim edilmiş olup;

İş bu tutanak tarafımızdan tanzimle altı birlikte imza altına alınmıştır. ...”

30. Gerekli adli işlemlerin yapılması için başvurucuları teslim alan polis memurları C.K. ve M.U. tarafından aynı gün saat 17.30’da, nöbetçi Cumhuriyet savcısı ile telefonla görüşme talimat alma ve salıverilme tutanağı düzenlenmiş ve anılan tutanak başvurucular tarafından da imzalanmıştır. Belirtilen tutanağın ilgili kısımları şöyledir:

“... şahıslara yasal hakları hatırlatılarak haklarında gerekli yasal işlemler yapılmak üzere doktor raporları alınarak merkezimize celp ettirilmiş tahkikata başlanmıştır.

Günün Nöbetçi Bakırköy Cumhuriyet Savcısı C… Y… a konu hakkında bilinen telefondan bilgi verildiğinde; Vedat ŞORLİ ve Bilal ŞORLİ isimli şahısların şüpheli [sıfatıyla] ifadelerinin alınarak salıverilmesini; elde edilen bıçağın ise incelenerek adli emanete teslim edilmesini, evrakın ikmalen gönderilmesi talimatı vermiş olup;

Her iki şahsın aranmasının bulunmadığı fakat yoklama kaçağı olmalarından kendilerine tebliğ tebellüğ yaptırılarak salıverilmiştir.

İş bu savcı ile telefon görüşme talimat [alma] ve salıverilme … tutanağı tanzimle birlikte imza altına alınmıştır. ...”

2. Başvurucuların Beyanları

a. Şikâyet Dilekçesi

31. Başvurucular tarafından birlikte imzalanarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 14/12/2013 tarihli şikâyet dilekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

“Biz iki kardeş aynı iş yerinde çalışmaktayız. 13.12.2013 günü saat 12-13 arası öğle yemeği için yukarıda adresini verdiğimiz evimize gitmiştik. Yemekten sonra kardeşimiz B...’ı okuluna bıraktık. [O]radan işimize giderken ekip otosu yanımızda durdu. Üst araması yapacaklarını söyled[i]ler. [Ü]stünüzde bir şey var mı diye sordular. Kardeşim BİLAL benim üzerimde küçük bir çakı var dedi. [B]ilal kendilerine benim ağabeyimin hediyesidir [dedi]. Kendisi de askerde olduğu için almamalarını ve bir daha üzerinde taşımayacağını söyledi. Rica etti. O sırada kardeşimin kolundan tutup çevirdi arabaya bindirmek istedi. Biz işe geç kalacağımızı ve bıçağın kendilerinde kalmasını söyledim. Bize küfür ettiler. Tartakladılar ve biber gazı sıktılar biz kendimizi tartakladıkları için ve biber gazı sıktıkları için kendimizi korumaya çalışırken bizi alıp ekip otosuna bindirdiler. Ekip otosunda 3 polis vardı. Sonra bizim yanımızda ellerindeki telsizle TEKSTİL KENTE GELİN ELİMİZDE İKİ KİŞİ VAR DİYE SÖYLEYİP BAŞKA EKİP ÇAĞIRDILAR. Bu arada bizi ekip otosuna bindirirken ellerimizi arkadan kelepçelemişlerdi. Hatta kelepçeler bileklerimizi kesmiştir. [H]ala da izleri mevcuttur. Bizi TEKSTİL KENTE GÖTÜRDÜKLERİNDE gözlerimiz biber gazından iyi göremediği için kaç polis olduğunu bilmiyoruz ama çağırdıkları ekipler de geldi. [E]peyce kalabalıktılar. Bizi arabanın kapılarını açıp içerde jopla ve tekme tokat dövdüler. Bu arada SİZİN BURADA NE İŞİNİZ VAR DAĞA GİDİN DEDİLER. Başımız yarıldı, yüzümüz gözümüz kanlar içinde kaldı. Vücudumuzu da darp ettiler. Sonra bizi karakola götürdüler. Karakolda da bizi tekmelediler. [K]arakolun içinde kameralar olduğu için çok fazla dövemediler ama çok ağır küfürler ettiler. Sonra bizi alıp hastaneye götürdüler. Bizi ayrı ekip otosuna bindirdiler. Hastaneye gidene kadar BİLAL’İ DÖVDÜLER. BİZE HASTANEDE ÇOK KONUŞMA HASTANENİN DÖNÜŞÜ DE VAR DEDİLER.

Hastanede verilen raporu polisler aldı. Bizde mevcut değildir. Sonra bizi nezarette tuttular akşam saat 20.30 civarında serbest bıraktılar.

Biz eve döndükten sonra BİLAL ŞORLİ bayıldı. Bayılınca babam bizi alıp HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİNE GÖTÜRDÜ. Orada bizim tedavimizi yaptılar. BİLAL’İN YARILAN BAŞINI DİKTİLER. Darptan dolayı hastanece verilen raporlarımız mevcuttur.

Biz isimleriniz bilmediğimiz ancak ATIŞALANI KARAKOLUNDA GÖREVLİ 13.12.2013 TARİHİNDE SAAT 12-13 ARASI DEVRİYE OLARAK DOLAŞAN VE DAHA SONRA GELEN VE BİZİ TAKİP EDEN POLİSLERDEN ŞİKAYETÇİYİZ.

Karakolda da bu olayla ilgili tutanaklar mevcuttur.

…”

b. Başvurucu Vedat Şorli’nin İfadeleri

32. Başvurucu Vedat Şorli’nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat 19.22’de şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“Bugün saat: 13:00 sıralarında ikametimden çıkarak işe gidiyordum, ismini hatırlayamadığım bir ilkokulun… önünden geçerken kardeşim Bilal Şorli’yi gördüm, polislerin de yanın[d]a olduğunu görerek yanına gittim. Kardeşimin üzerini arıyorlardı. [A]ramalarda bir adet bıçak bulmuşlar polisler verin dedi kardeşim de askerdeki abimin hatırasıdır diyerek vermek istemeyince kardeşim… [ile] aralarında arbede çıktı. [O]laya ben[im] de müdahil olmamla bizlere biber gazı sıkarak ekip otosuna koyarak tekstil kent sitesi içerisine götürdüler ekip otosunda darp ettiler. Sonra da polis merkezine getirdiler. Biber gazı sıktıklarından kendimde değildim. [P]olislere vurup vurmadığımı hatırlamıyorum. Beni darp etmelerinden [dolayı] polislerden davacıyım [d]edi.”

33. Başvurucu Vedat Şorli’nin Cumhuriyet savcısı tarafından 13/12/2013 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

Şikayet dilekçemi aynen tekrar ederim. Olay [d]ilekçemde anlattığım şekilde olmuştur. Dün hakkımızda işlem yapan bana ve … [kardeşime] vuran görsem tanıyabileceğim Atışalanı Polis Merkezinde görevli isimlerini bilmediğim polis memurlarından davacı ve şikayetçiyim. [A]dli raporumun alınmasını da talep ediyorum. …”

34. Başvurucu Vedat Şorli’nin Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014 tarihli duruşmasındaki savunması şöyledir:

“Ben işe giderken okulun önünde kardeşim olan diğer sanığı gördüm kendisi küçük kardeşim B...’ı okula bırakmıştı yanında görevli memurlar varı o sırada kardeşimi tartaklayarak arabaya çekmeye çalışıyorlardı yanlarına gidip 'hayırdır mevzu nedir' dedim, müştekilerden V... beni iterek sen geç, 'kardeşini karakola götürüyoruz' dedi, her üç müşteki ellerinde biber gazlarını sıktılar, yerde tartakladılar, tokatlayıp tekmelediler, bize 'siz şimdi görürsünüz, [T]ekstilkente bi gidelim' dediler, olay sonrasında çekilmiş resimlerimiz ve bun[un]la ilgili adliye önünde bulunduğumuz sırada ki habere ilişkin internet görüntüleri de vardır bu arada da görül[ec]eği gibi darp izleri mevcuttur, bunun sebebi de kardeşimin boynundaki puşidir, hatta bize 'siz teröristsiniz gidin dağa, 30 yıldır çalışıyorsunuz hala bir toprak alamadınız' gibi sözler söylediler, ben hangi ülkenin vatandaşıyım, benim aslım kürttür ancak TC vatandaşıyım, öğlen birden akşam sekize kadar karakolda kelepçeli vaziyette ve darp görmüş halde bekletildik, şikayetçi olduk ancak takipsizlik kararı verildi, asıl biz mağdur olduk, bu hususta şikayetçi olduk ancak takipsizlik verildi, Suçsuzum. Beraatimi istiyorum, onlar bize hakaret etti biz nasıl onlara hakaret edelim, Cezalandırılmam halinde lehimdeki hükümlerin uygulanmasını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ediyorum dedi. Ben adalete güvenmek istiyorum.”

c. Başvurucu Bilal Şorli’nin İfadeleri

35. Başvurucu Bilal Şorli’nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat 19.44’te şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“Bugün saat: 13:00 sıralarında Aksoy ilkokulunda okuyan kardeşimi okula bıraktıktan sonra işe yaya giderken polisler beni dur[dur]du. [Ü]st araması yapacağız dedi. [B]en de tamam arayabilirsiniz dedim. Bana üzerinde bir şey var mı dediler. [B]en de bıçak var dedim. [B]ana ver dediler. Ben de kendilerine zorluk çıkarmadan teslim ettim. Vermiş olduğum bıçak askerden olan abimden hatıra idi. [P]olislere bıçağı geri vermeleri konusunda rica ettim. Olmaz dediler. Boynumda sarı, kırmızı ve yeşil renkte puşi bağlı idi. Bu sırada ise polislerden biri biber gazı sıkmaya başladı. O anda da abim Vedat ŞORLİ geldi. [İ]kimize de kelepçe takarak ekip otosuna koydular. [S]onra da Tekstilkent sitesi içerisine boş yere götürerek bizi dövdüler. Kafama yüzüme vurdular. Boynumda asılı puşinin pkk ile ilgi[s]i yoktur. [B]en de polislere benim abim dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s… diye bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunmadım. Polislere el kaldırmadım. Atılı suçu kabul etmiyorum. Beni darp eden polislerden ben de davacıyım [d]edi.”

36. Başvurucu Bilal Şorli’nin Cumhuriyet savcısı tarafından 13/12/2013 tarihinde şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

Şikayet dilekçemi aynen tekrar ederim. Olay [d]ilekçemde anlattığım şekilde olmuştur. Dün hakkımızda işlem yapan bana ve ağabeyime vuran görsem tanıyabileceğim Atışalanı Polis Merkezinde görevli isimlerini bilmediğim polis memurlarından davacı ve şikayetçiyim. [A]dli raporumun alınmasını da talep ediyorum. …”

37. Başvurucu Bilal Şorli’nin Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014 tarihli duruşmasındaki savunması şöyledir:

“Ben kardeşimi okula bıraktım bu esnada görevli memurlar yanıma ge…ldi üst araması yapmak istediler, bende yapabilirsiniz dedim, üstünde bir şey var mı diye sordular, ben de ufak bir çakı var dedim, bunu çıkarıp onlara verdim bana niye taşıyorsun dediler, ben de ‘abim askere gitmişti, onun hatırası olarak taşıyorum’ dedim, kendilerine teslim ettim hiçbir şekilde direnmedim, verdim, daha sonra kendilerine 'abimin hatırası bana bıçağı geri verebilir misiniz' dedim, kolumdan çektiler, 'gel arabaya bin dediler, abim veysel [Vedat] bu esnada yanıma geldi, 'ne oluyor' dedi, ben de 'üzerimdeki bıçağı verdim karakola götüreceğiz' dediler, boynumda puşi gördükleri için üzerime geldiler, bıçak bahane idi, bizi orada darp ettiler arkadan kelepçeleyip araca bindirdiler, bizi [T]ekstilkente götürüp bur[a]da darp ettiler, müştekiler ve ayrıca 15/20 tane polis bizi burada darp ettiler, karakola indirdiklerinde de gözümüze biber gazı sıktılar, kendilerine karşı geldiğimiz süsü vermek istediler, saat 13.00 de göz altına alındık akşam 20.00 ye kadar ordaydık, suçlamayı kabul etmiyorum, biz darp edildik bana sorduklarını da cevapladığım halde darp edildim, cevap vermediğim zaman da bana her türlü küfür ettiler, biz de darp raporu aldık, hastaneye giderken dahi yolda dövüldük, benim ellerim kelepçeli halde onlara nasıl vurabilirdim, kelepçelenmeden önce de sadece işe geç kaldı…m beni neden alıyorsunuz şeklinde direndim ancak fiziken herhangi bir ha[kar]ette bulunmadım, Suçsuzum. Beraatimi istiyorum. Cezalandırılmam halinde lehimdeki hükümlerin uygulanmasını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ediyorum.”

3. Polis Memurlarının İfadeleri

a. Polis Memuru M.Y.nin İfadeleri

38. Polis memuru M.Y.nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat 17.10’da şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“… [B]ugün saat 13:40 sıralarında okul önünde görevli olduğumuz esnada iki şahsı ekip arkadaşlarımla beraber incelemek istedik. Şahıslara durumu izah ettiğimizde siz bizi arayamazsınız, siz kimsiniz diyerek bize karşı çıktı, üzerini arattırmadılar. Akabinde Bilal ŞORLİ isimli şahsın elini arka cebine doğru götürünce şahsa hemen müdahale ettik. Cebindeki çıkarmaya çalıştığı maddenin bıçak olduğunu görünce şahısları ekip otosuna almak istedik. Durum üzerine şahsa müdahale edince Vedat ŞORLİ isimli şahıs arkamdan gelerek yüzüme 2 kez yumruk attı. Aynı zamanda da Bilal ŞORLİ isimli şahıs bu esnada kolundaki dolma kalemle yazılmış olan PKK ibareli yazıyı ve boğazına sarılı haldeki poşeyi göster…erek benim abim dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s… diye bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunuyordu. Şahıslara müdahale etmeye çalıştığımız esnada da şahıslar hala bize saldırmaya çalışıyorlardı. Bu esnada yine Bilal ŞORLİ isimli şahıs birkaç kez tekme atmaya çalıştı. Tekmelerden bir tanesi de sol elimden yaralanmama sebep oldu. Şahısların fevri hareketlerinden ve şüphelilerin yakınlarının ve sempatizanlarının olay yerinde çoğunlukta olmalarından dolayı kelepçe takmaksızın şahısları ekip otosuna bindirdik. Polis Merkezine intikal ettiğimiz esnada Bilal ŞORLİ isimli şahıs ekip otosunu kullanan İ… E…’ın boğazına sarılmaya çalışınca aracı yol kenarında durdurup takviye gelen ekip ile şahıslara biber gazı marifetiyle kelepçe taktık ve Polis Merkezinize geldik. Olaydan dolayı ismi geçen şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. …”

39. Polis memuru M.Y.nin Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“Ben Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmet Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Olay günü arkadaşlarım V… Ö… ve İ… E…’la birlikte ring görevimizi ifa ediyorduk. Okul önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığı ve öğrencilerden uzak tutulması gerektiği yönünde talimatların verilmesi üzerine Esenler Fevzi Çakmak İmam [H]atip Lisesi Aksoy İlköğretim Okulu ve Fevzi Çakmak Ortaokulu önlerinde dolaşırken Vedat Şorli ve Bilal Şorli’yi gördük. Durumlarından şüphe ettik. Kimlik kontrolü yapmak istediğimizde kimliklerini vermek istemediler. Üst aramasıyaptırmak istemediler. Bize karşı direndiler. Hakaret etmeye başladılar. [B]ize ‘biz kürdistan vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde beyanda bulundular. Biz de bize karşı direnince kendilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığımız sırada vatandaşlardan birisi 155 i arayarak 2 şahsın polislere karşı direndiğini, polislerin zor durumda olduğunu bildirmiş. Olay yeri kalabalıklaşınca şikayetçi Bilal Şorli elini beline doğru atınca arkadaşlarımız hemen bu şahsa müdahale edip elinden bıçağı aldı. İkinci ekipler gelmeden biz şahsı etkisiz hale getirdik. Aldık ve polis otosuna bindirdik. Bizi yaraladılar. Kendilerini aşırı güç kullanmadan zorla etkisiz hale getirdik. Hatta şikayetçilerden Bilal Şorli bize bıçakla vurmak istedi. Ona engel olduğumuz sırada Vedat Şorli benim gözüme yumrukla vurdu. Diğer arkadaşlarımızı yaraladılar. Biz kimseyi dövmedik. Aşırı güç kullanmadık …”

40. Polis memuru M.Y.nin Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014 tarihli duruşmasındaki beyanı şöyledir:

“Ben [E]senler İlçe [E]mniyet [M]üdürlüğü [Ö]nleyici [H]izmetler [B]üro [A]mir[li]ğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım, biz okul önü rutin önleme araması sırasında sanıklardan kısa boylu olanı yani huzurdaki sanık Vedat'ı okul önünde gördüm, aramak istedim, 'hayırdır beni niye arıyorsunuz' gibi aksi davranışlarda bulundu, direk bu şekilde hareket edince biz de şüphelendik, üstüne doğru davrandı, üstünü arayacağız d[e]dim o da; 'kardeşimi okula getirdim' dedi, yine engelleyici hareketlerde bulund[u], biz gene aramak isteyince bu sefer arka cebine davrandı ve bıçak çıkardı, ben bunun üzerin elini tuttum, 'bıçak taşımanın yasakolduğunu bilmiyor musun, sana işlem yapacağız' dedim,bu sırada müşteki [İ]... geldi ve diğer sanık Bilal geldi, sanık Bilal iki kere yüzüme yumruk attı, Vedat [d]a dirsek attı, V...'a da sanık içlerinden biri vurdu, büyük ihtimalle Vedat’tı, V...'ın gözlük çerçevesi kırıldı, ben Vedat’ın kemerinden tuttum, ikimiz beraber düştük, her iki sanık [d]a bize sinkaflı küfürler etti, biz zorla araca aldık, biber gazının başlığı çıktığı için sıkamadık, ben şikayetçiyim sanıkların cezalandırılmasını istiyorum.”

b. Polis Memuru V.Ö.nün İfadeleri

41. Polis memuru V.Ö.nün Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat 17.25’te şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“… 13/12/2013 günü saat 13:40 sıralarında okul önünde görevli olduğumuz esnada iki şahsı ekip arkadaşlarımızla beraber incelemek istedik. Şahıslara durumu izah ettiğimizde siz bizi arayamazsınız, siz kimsiniz diyerek bize karşı çıktı, üzerini arattırmadılar. Akabinde Bilal ŞORLİ isimli şahsın elini arka cebine doğru götürünce şahsa hemen müdahale ettik. Cebindeki çıkarmaya çalıştığı maddenin bıçak olduğunu görünce şahısları ekip otosuna almak istedik. Durum üzerine şahsa müdahale edince Vedat ŞORLİ isimli şahıs ekip arkadaşımız olan M… Y…’a yumruk attı. Aynı zamanda da Bilal ŞORLİ isimli şahıs bu esnada kolundaki dolma kalemle yazılmış olan PKK ibareli yazıyı ve boğazına sarılı haldeki poşeyi göster…erek benim abim dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s… diye bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunuyordu. Şahıslara müdahale etmeye çalıştığımız esnada da şahıslar hala bize saldırmaya çalışıyorlardı. O heng[a]me içerisinde Vedat ŞORLİ isimli şahıs yüzüme dirseği ile vurdu, yaralanmama ve gözlüğümün kırılmasına sebep oldu. Şahısların fevri hareketlerinden ve şüphelilerin yakınlarının ve sempatizanlarının olay yerinde çoğunlukta olmalarından dolayı kelepçe takmaksızın şahısları ekip otosuna bindirdik. Polis Merkezine intikal ettiğimiz esnada Bilal ŞORLİ isimli şahıs ekip otosun[u] kullanan İ… E…’ın boğazına sarılmaya çalışınca aracı yol kenarında durdurup takviye gelen ekip ile şahıslara biber gazı marifetiyle kelepçe taktık ve Polis Merkezinize geldik. Olaydan dolayı ismi geçen şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. …”

42. Polis memuru V.Ö.nün Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“Ben Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmet Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Olay günü arkadaşlarım İ… E… ve M… Y…’la birlikte ring görevimizi ifa ediyorduk. Okul önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığı ve öğrencilerden uzak tutulması gerektiği yönünde talimatların verilmesi üzerine Esenler Fevzi Çakmak İmam [H]atip Lisesi, Aksoy İlköğretim Okulu ve Fevzi Çakmak Ortaokulu önlerinde dolaşırken Vedat Şorli ve Bilal Şorli’yi gördük. Durumlarından şüphe ettik. Kimlik kontrolü yapmak istediğimizde kimliklerini vermek istemediler. Üst aramasıyaptırmak istemediler. Bize karşı direndiler. Hakaret etmeye başladılar. [B]ize ‘biz kürdistan vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde beyanda bulundular. Biz de bize karşı direnince kendilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığımız sırada vatandaşlardan birisi 155 i arayarak 2 şahsın polislere karşı direndiğini, polislerin zor durumda olduğunu bildirmiş. Olay yeri kalabalıklaşınca şikayetçi Bilal Şorli elini beline doğru atınca arkadaşlarımız hemen bu şahsa müdahale edip elinden bıçağı aldı. İkinci ekipler gelmeden biz şahsı etkisiz hale getirdik. Aldık ve polis otosuna bindirdik. Şikayetçilerden Vedat Şorli arkadaşımız polis memuru M… Y…’ın gözüne yumrukla vurdu. Onu yaraladı. Her iki şikayetçi görevimizi engelledi. Bize saldırdılar. Direndiler. Kendilerine aşırı güç kullanmadık. Hatta şikayetçilerden Bilal Şor[l]i elini beline attı. Bize bıçak çekti. Kendisini tuttuğumuz sırada diğer şikayetçi Vedat Şor[l]i arkadaşım polis memuru M…’in gözüne yumrukla vurdu. Bu şekilde aramızda mücadele oldu. Bizi yaraladılar. Kendilerini etkisiz hale getirip Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine tutanakla görevli memura mukavemet ve hakaret suçlarından işlem yapılmak üzere teslim ettik … Ben keyfi olarak kimseyi memuriyet nüfuzumu kötüye kullanarak kasten yaralamadım. Suçlamayı kabul etmiyorum …”

c. Polis Memuru İ.E.nin İfadeleri

43. Polis memuru İ.E.nin Atışalanı Polis Merkezinde 13/12/2013 tarihinde saat 17.35’te şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“… 13/12/2013 günü saat 13:40 sıralarında okul önünde görevli olduğumuz esnada iki şahsı ekip arkadaşlarımızla beraber incelemek istedik. Şahıslara durumu izah ettiğimizde siz bizi arayamazsınız, siz kimsiniz diyerek bize karşı çıktı, üzerini arattırmadılar. Akabinde Bilal ŞORLİ isimli şahsın elini arka cebine doğru götürünce şahsa hemen müdahale ettik. Cebindeki çıkarmaya çalıştığı maddenin bıçak olduğunu görünce şahısları ekip otosuna almak istedik. Durum üzerine şahsa müdahale edince Vedat ŞORLİ isimli şahıs ekip arkadaşımız olan M… Y…’a yumruk attı. Aynı zamanda da Bilal ŞORLİ isimli şahıs bu esnada kolundaki dolma kalemle yazılmış olan PKK ibareli yazıyı ve boğazına sarılı haldeki poşeyi göster…erek benim abim dağda lan, ben Kürdistan vatandaşıyım, siz o… çocukları beni arayamazsınız, dağdaki ağabeylerim hepinizin leşini serecek, sizin devletinizi s… diye bağırarak hakaretlerde ve tehditlerde bulunuyordu. Şahıslara müdahale etmeye çalıştığımız esnada da şahıslar hala bize saldırmaya çalışıyorlardı. O heng[a]me içerisinde Vedat ŞORLİ isimli şahıs ekip arkadaşım V…’ın yüzüne vurdu. Şahısların fevri hareketlerinden ve şüphelilerin yakınlarının ve sempatizanlarının olay yerinde çoğunlukta olmalarından dolayı kelepçe takmaksızın şahısları ekip otosuna bindirdik. Polis Merkezine intikal ettiğimiz esnada Bilal ŞORLİ isimli şahıs ekip otosun[u] kullandığım esnada arka tarafta oturan Bilal ŞORLİ isimli şahıs boğazıma sarılınca aracı hemen kenara yanaştırdım. Akabinde de takviye gelen ekip ile şahıslara biber gazı marifetiyle kelepçe taktık ve Polis Merkezinize geldik. Olaydan dolayı ismi geçen şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. …”

44. Polis memuru İ.E.nin Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesi şöyledir:

“Ben Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmet Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım. Olay günü arkadaşlarım V… Ö… ve M… Y…’la birlikte ring görevimizi ifa ediyorduk. Okul önlerinde bazı şahısların uyuşturucu madde sattığı ve öğrencilerden uzak tutulması gerektiği yönünde talimatların verilmesi üzerine Esenler Fevzi Çakmak İmam [H]atip Lisesi, Aksoy İlköğretim Okulu ve Fevzi Çakmak Ortaokulu önlerinde dolaşırken Vedat Şorli ve Bilal Şorli’yi gördük. Durumlarından şüphe ettik. Kimlik kontrolü yapmak istediğimizde kimliklerini vermek istemediler. Üst aramasıyaptırmak istemediler. Bize karşı direndiler. Hakaret etmeye başladılar. [B]ize ‘biz kürdistan vatandaşıyız, bizi arayamazsınız’ şeklinde beyanda bulundular. Biz de bize karşı direnince kendilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığımız sırada vatandaşlardan birisi 155 i arayarak 2 şahsın polislere karşı direndiğini, polislerin zor durumda olduğunu bildirmiş. Olay yeri kalabalıklaşınca şikayetçi Bilal Şorli elini beline doğru atınca arkadaşlarımız hemen bu şahsa müdahale edip elinden bıçağı aldı. İkinci ekipler gelmeden biz şahsı etkisiz hale getirdik. Aldık ve polis otosuna bindirdik. Şikayetçilerden V… Ş… arkadaşımız polis memuru M… Y…’ın gözüne yumrukla vurdu. Onu yaraladı ve şahıslar hakkında görevli memura mukavemet ve hakaret etmek suçundan [işlem yapılmak üzere] Esenler Atışalanı Polis Merkezi Amirliğine teslim ettik. Kendilerine yönelik kötü muamelede bulunmadık. Aşırı güç kullanmadık. Bu şahısların direnmesi nedeniyle itişme kakışma olmuştur …”

45. Polis memuru İ.E.nin Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014 tarihli duruşmasındaki beyanı şöyledir:

“Ben [E]senler İlçe [E]mniyet [M]üdürlüğü [Ö]nleyici [H]izmetler [B]üro [A]mirliğinde polis memuru olarak görev yapmaktayım, Okul önlerinde önlem amaçlı yaptığımız rutin önleme aramaları sırasında iki şahsın görevli memura zorluk çıkardığını gördüm, yanlarına gittim, sanıklardan Bilal arka cebine doğru bir har[e]ket yapmaya başlayınca biber gazı sıkmak istedim, gazımız bittiği için sıkamadım, diğer iki görevli arkadaş elindeki bıçağı aldılar, ekip aracına götürmek isterken bizi darp etmeye çalıştılar, görevli memur M... Y... a, sanık Vedat yumruk attı, bu esnada bize hitaben küfür etmeye başladılar ancak kimin ne söylediğini tam hatırlamıyorum, şahısları araca aldık, aracın içinde de yine aynı şekilde saldırgan har[e]ketleri devam etti bize vurmaya çalışıp hakaret ettiler, yolda giderken sanıklardan biri arkadan boğazıma sarıldı ancak hangisi olduğunu göremedim, bu arada yardımcı ekip geldi bizde araç içinde sanıkları kelepçeleyip karakola götürdük, davaya katılmak istemiyorum.”

4. Tanık Beyanı

46. Başvurucuların babası olan M.S.Ş.nin Bakırköy 12. Asliye Ceza Mahkemesince görülen E.2014/32 sayılı ceza davasının 22/5/2014 tarihli duruşmasında tanık sıfatıyla alınan beyanı şöyledir:

“[B]en olay sırasında kahvede oturuyordum, çocuklarımın polis tarafından dövüldüğühaberi gelince eve gidip arabayı aldım ve karakola gittim, baktığımda çocuklar yoktu, daha sonra polisekipleri geldi, çocuklarımı elleri arkadankelepçeli vaziyette araçtan çıkardılar ve yüzlerine biber gazı sıktılar, çocukların zaten gözleri kapalı idi, sanırım daha önce de biber gazı sıkmışlar, polislere karşı da herhangi bir saldırgan hareketi görmedim, neden biber gazı sıktıklarını anlayamadım, ben de dayanamayarak müdahale etmek istedim, ‘Allahaşkına çocuklarıma vurmayın’ dedim beni de hırpalayarak karakolun önüne attılar bir süre sonra yeniden gidip çocukları görmek için ricada bulundum, onlar da tamam bak dediler, ben de bulundukları odaya gittiğimde çocuklar arkadan kelepçeli iki büklüm vaziyette iken polisler tarafından yine dövülüyorlardı, beni[m] baktığımı gören polisler ‘hadi çık dışarı’ diyerek beni kovaladılar, akşam saat 20:00-21:00 arasında da çocukları bıraktılar, evde oğlum Bilal baygınlık geçirdi onu hastaneye götürdüm, doktorlara ‘çocuğumun halini görüyorsunuz Allah aşkına durumu ne ise ne görüyorsunuz [görüyorsanız] ona göre rapor verin’ dedim, çocuğun kafası da yarılmıştı, daha sonra polisler hakkında şikayette bulunduk, adliyenin önünde çocuklarımın resimleri çekilerek haber yapıldı, asıl biz mağdur olduk, polisler hakkında takipsizlik kararı verildi, polis ifadesinde çocuklarımdan birisinin dağda olduğuna dair ifadede bulundu, bir çocuğum kayboldu aynı gün devlet birimlerine haber vererek kaybolduğunubildirdim.”

5. Adli Muayene Raporları

a. Başvurucu Bilal Şorli Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları

47. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başvurucu Bilal Şorli hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.54’te düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“… Hasta darp şikayeti ile getirildi. Hastanın genel durumu iyi. Bilinci açık. Oryante-koopere. Hastanın sol göz periorbital [bölgesinde] ekimoz, sol kaşta hematom, her iki yanakta şişlik, sağ omuzda hassasiyet. Diğer sistem muayeneleri doğal.

Durumu bildirir geçici hekim raporudur.”

48. Kendi müracaatı üzerine Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başvurucu Bilal Şorli hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında düzenlenen muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“Darp ifadesi ile gelen hasta. SS doğal

Toraks ön sol … yüzeyel abrazyon var.

Sağ omuzda hassasiyet var.

Kafa frontal bölgede hassasiyet var.

Bilateral el bölge[sin]de … yüzeyel abrazyon.

… Solda mandibula üzerinde ödem mevcut.

…”

49. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Bilal Şorli hakkında düzenlenen 14/12/2013 tarihli ve 20455 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Bilal Şorli adına düzenlenmiş Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13/12/2013 tarih, bila sayılı raporunun incelenmesinde;

Darp şikayetiyle gelen hastada santral SS doğal, toraks ön sol tarafta yüzeyel abrazyon, sağ omuzda hassasiyet kafa frontal bölgede hassasiyet, bilateral el bileğinde yüzeyel abrazyon olduğu, nöroşirurji notunda: bilinç açık, oryante, koopere, pupiller izokorik olduğu, acil nöroşirurjik girişim gerektirecek patoloji saptanmadığı, kbb notunda: solda mandibula önünde cilt ödemi mevcut olduğu, kriptasyon alınmadığı, bilateral otoskopik muayenenin buşon nedeniyle değerlendirilemediği, nazal pramitin orta hatta olduğu, palpasyonla kriptasyon alınmadığı, hastaya önerilerde bulunduğu, 2 gün sonra kontrole çağrıldığı,

Kişinin 14/12/2013 tarihinde şubemizde yapılan muayenesinde; sol periyal bölgede hassasiyet ve şişlik, sol göz çevresinde mor renkli ekimoz, sol zygomatik bölgede 0,5 cm lik üzeri kurutlu ekimoz, sol zygomatik bölgede şişlik, sol gözde subkonjoktival kanama, sağ omuzda 5x5 cm lik ekimoz, her iki el bileklerinde kelepçeye bağlı ekimozlar olduğu,

Kafa kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif edilmediğine göre,

SONUÇ:

Darp sonucu meydana geldiğini ifade ettiği yaralanmasının;

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

50. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Bilal Şorli hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13.12.2013 tarih ve 2406273 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle getirildiği, sol göz periorbital ekimoz, sol kaşta hematom, her iki yanakta şişlik, sağ omuzda hassasiyet, diğer sistem muayeneleri doğal bulunduğu kayıtlı olduğuna,

Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden değerlendirileceğine,

Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre;

SONUÇ:

Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara göre yaralanmasının;

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

b. Başvurucu Vedat Şorli Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları

51. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başvurucu Vedat Şorli hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.53’te düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“Darp şikayeti ile getirilen hastanın genel durumu iyi. Bilinç açık. Oryante koopere. … torakal orta hatta yüzeyel sıyrık, şişlik, her iki yanakta kızarıklık ve şişlik. Diğer sistem muayeneleri doğal.

Durumu bildirir geçici hekim raporudur.”

52. Kendi müracaatı üzerine Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başvurucu Vedat Şorli hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 22.00 sıralarında düzenlenen muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“Baş ağrısı tarifliyor.

Sağ temporal bölgede 1x1 cm’lik ödem …

1 cm’lik sıyrık sol dizde ağrı tarifliyor.

Sağ göğüste hareketle ağrı tarifliyor. Sağ ve sol el sırtında ekimozlar.

Baş ağrısı tarifliyor. Sağ temporal bölgede 1x1 cm’lik sıyrık mevcut. Sol dizde ağrı tarifliyor. Sağ göğüste hareketle ağrı tarifliyor. Sağ el ve sol el sırtında ekimozlar mevcut.

…”

53. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Vedat Şorli hakkında düzenlenen 14/12/2013 tarihli ve 20455 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Vedat Şorli adına düzenlenmiş Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13/12/2013 tarih, bila sayılı raporunun incelenmesinde;

Darp şikayetiyle geldiği, muayenesinde baş ağrısı tariflediği, sağ temporal bölgede 1x1 cmlik ödem, 1 cm lik sıyrık olduğu, sol dizde ağrı, sağ göğüste hareketli ağrı tariflediği, sağ ve sol el sırtında ekimozlar olduğu, nöroşirurji notunda: bilinci açık, oryante, koopere, pupiller izkorik, acil nöroşirurjik girişim gerektirecek patoloji saptanmadığı kayıtlıdır.

Kişinin 14/12/2013 tarihinde şubemizde yapılan muayenesinde; sağ göğüs bölgesinde ağrı tariflediği, genel durumu iyi, şuur açık, koopere, sağ pariyetal bölgede 1x1 cm lik şişlik ve ödem, sol frontal bölgede 1,5x0,3 cm lik üzeri kurutlu ekimoz, alın orta hatta 0,4 cm lik açık renkli ekimoz, sağ göz kapağı üst kısmında 0,5 cmlik ekimoz, sağ gözden ekimoz, her ki el sırtında kelepçe iziyle uyumlu ekimozlar izlendi.

Kafa kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif edilmediğine göre,

SONUÇ:

Darp sonucu olduğu ifade edilen yumuşak doku yaralanmalarının

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

54. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince başvurucu Vedat Şorli hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13.12.2013 tarih ve 2406273 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle getirildiği, torakal orta hatta yüzeyel sıyrık, şişlik, her iki yanakta kızarıklık ve şişlik mevcut olduğu, diğer sistem muayeneleri doğal bulunduğu kayıtlı olduğuna,

Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden değerlendirileceğine,

Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre;

SONUÇ:

Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara göre yaralanmasının;

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

c. Polis Memuru V.Ö. Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları

55. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde polis memuru V.Ö. hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.50’de düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“Darp ifadesiyle gelen hasta. Şuuru açık, koopere oryante. Sağ occipital bölgede hassasiyet mevcut (lezyon yok). Batın rahat. … sesleri doğal. Sol alt torakal bölgede hassasiyet mevcut. Diğer sistem muayeneleri doğal. Durumu bildirir geçici hekim raporudur. Kati raporun adli tabi[p]likçe verilmesi uygundur.”

56. Aynı Hastane tarafından adı geçen hakkında ayrıca iki günlük istirahat raporu düzenlenmiştir.

57. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince Polis Memuru V.Ö. hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13.12.2013 tarih ve 2406257 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle getirildiği, sağ occipital bölgede hassasiyet (lezyon yok), sol alt torakal bölgede hassasiyet mevcut olduğu, diğer sistem muayeneleri doğal bulunduğu kayıtlı olduğuna,

Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden değerlendirileceğine,

Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre;

SONUÇ:

Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara göre yaralanmasının;

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

d. Polis Memuru M.Y. Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları

58. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde polis memuru M.Y. hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.50’de düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“Darp ifadesiyle gelen hasta. Şuuru açık koopere oryante. … sağ el 4. parmakta hassasiyet. Sol el sırtında dermabrazyon mevcut. Sağ zigomatik bölgede, ekimoz, hiperemi mevcut. Batın rahat. Solunum sesleri bilateral eşit, doğal. Sağ cruriste 2 cm çapında ekimoz mevcut. Ortopedi konsültasyonu uygundur. Durumu bildirir geçici hekim raporudur. Kati raporun adli tabi[p]likçe verilmesi uygundur.

Ortopedi

Darp ifadesiyle başvuran hasta.

R – Cruris … da [yaklaşık] 2 cm kızarıklık/ekimoz mevcut.

R – El II-III MC distalinde şişlik/ağrı.

L-El dorsalinde abrazyon mevcut.

X-Ray Oss[e]oz patoloji izlenmedi.”

59. Aynı Hastane tarafından adı geçen hakkında ayrıca dört günlük istirahat raporu düzenlenmiştir.

60. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince Polis Memuru M.Y. hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13.12.2013 tarih ve 2406250 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle getirildiği, sağ el 4. Parmakta hassasiyet, sol el sırtında demabrazyon, sağ zigomotik bölgede ekimoz, hiperemi, batın rahat, solunum sesleri bilateral eşit ve doğal, sağ cururiste 2 cm çapında ekimoz mevcut olduğu, Ortopedi Notunda; X-Ray’da osseoz patoloji saptanmadığı kayıtlı olduğuna,

Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden değerlendirileceğine,

Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre;

SONUÇ:

Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara göre yaralanmasının;

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

e. Polis Memuru İ.E. Hakkında Düzenlenen Adli Muayene Raporları

61. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Polis Memuru İ.E. hakkında 13/12/2013 tarihinde saat 14.50’de düzenlenen adli muayene raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“Darp ifadesiyle gelen hasta. Şuuru açık. Koopere oryante. … Sağ el …da dermabrazyon mevcut. Sol zigomatik bölgede hassasiyet mevcut. Batın rahat. Solunum sesleri doğal. Diğer sistem muayeneleri doğal. Durumu bildirir geçici hekim raporudur. Kati raporun adli tabi[p]likçe verilmesi uygundur. Ortopedi konsültasyonu uygundur.

Ortopedi

Darp ifadesiyle gelen hasta.

R – El dorsali II parmak ve IV MC distalinde abrazyonlar mevcut.

X-Ray Oss[e]oz patoloji izlenmedi.

Durumu bildirir geçici hekim raporudur.”

62. Aynı Hastane tarafından adı geçen hakkında ayrıca dört günlük istirahat raporu düzenlenmiştir.

63. Adli Tıp Kurumu Bakırköy Şubesince Polis Memuru İ.E. hakkında düzenlenen 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626 – 20630 sayılı raporun ilgili kısımları şöyledir:

“Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 13.12.2013 tarih ve 2406267 protokol sayılı raporunda; darp ifadesiyle getirildiği, sağ el sırtında demabrazyon, sol zigomotik bölgede hassasiyet, batın rahat, solunum sesleri doğal olduğu, Ortopedi Notunda; sağ el dorsal 2. parmak ve 4. parmakta dermabrazyonlar mevcut olduğu, X-Ray’da osseoz patoloji saptanmadığı kayıtlı olduğuna,

Şahsa ve olaya ait varsa mevcudun dışında tıbbi evrakın teminen gönderilmesi halinde yeniden değerlendirileceğine,

Kafatası kemiklerinde kırık, kafa içi travmatik değişim, büyük damar, iç organ yaralanması tarif edilmediğine göre;

SONUÇ:

Mevcut tıbbî evrakta tarif edilen bulgulara göre yaralanmasının;

1- Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2- Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3- Kişinin vücudunda kemik kırığı tarif edilmediğini kanaatini bildirir rapordur.”

C. İlgili Hukuk

1. Ulusal Hukuk

64. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten yaralama” kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:

“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

...

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

...

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

65. 5237 sayılı Kanun’un “Hakaret” kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:

“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

...

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

...

İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

...”

66. 5237 sayılı Kanun’un “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması” kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:

“(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

67. 5237 sayılı Kanun’un “Görevi yaptırmamak için direnme” kenar başlıklı 265. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

68. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun “Durdurma ve kimlik sorma” kenar başlıklı 4/A maddesi şöyledir:

“Polis, kişileri ve araçları;

a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,

b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,

c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,

ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,

amacıyla durdurabilir.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.

Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.

Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.

Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.

Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. (Ek cümleler: 27/3/2015-6638/1 md.) Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir.

Bu Kanun ve diğer kanunların verdiği görevlerin yerine getirilmesi sırasında, polis tarafından gerekli işlemler için durdurulan kişiler ve araçlarla ilgili hükümler saklıdır.

Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir.

Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usûlü bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye, kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması halinde, bu amaçla tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir belge verilir. Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.

Nüfusa kayıtlı olmadığı için kimliği tespit edilemeyen kişilerin nüfusa kayıtlarının temini için gerekli işlemler yapıldıktan sonra, 5 inci maddeye göre fotoğraf ve parmak izi tespit edilerek kayda alınır.

Kimliği tespit edilemeyen kişinin yabancı olduğunun anlaşılması halinde, 5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.”

69. 2559 sayılı Kanun’un “Zor ve silah kullanma” kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:

“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, (1)

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.

Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.

...”

70. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na 15/2/2014 tarihli ve 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü periyotta yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (8) No.lu Genelge’nin ilgili kısımları şöyledir:

“…

2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,

…”

71. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20/2/2015 tarihli ve 158 sayılı Genelge’sinin ilgili kısımları şöyledir:

“…

2- İnsan hakları ihlali, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak yapılan soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi,

…”

2. Uluslararası Hukuk

72. Kolluk Görevlileri Tarafından Zor ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkeler’in (Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı Sekizinci Kongresi, Havana, 27/8/1990 - 7/9/1990, BM, A/CONF.144/28/Rev.1, 1990, s. 112-115) ilgili bölümleri şöyledir:

“Genel Hükümler

1. Hükümetler ve kanunen yetkili kuruluşlar, kanun adamlarının kişilere karşı zor ve silah kullanmaları hakkında yasalar çıkarıp düzenlemeler yaparlar ve bunları yerine getirirler. Hükümetler ve kanunen yetkili kuruluşlar bu tür kurallar koyup düzenlemeler yaparlarken, zor ve silah kullanma ile bağlantılı olan ahlaki sorunları her zaman göz önünde tutarlar.

4. Kanun adamları görevlerini yaparlarken, zora ve silaha başvurmadan önce mümkün olduğu kadar şiddet içermeyen araçları kullanırlar. Sadece başka araçların etkisiz kalması veya hedeflenen sonucun gerçekleşme ümidinin bulunmaması halinde zor veya silah kullanabilirler.

5. Kanun adamlarının, zor veya silah kullanmaları kaçınılmaz hale geldiği zaman:

a) Suçun ciddiliğiyle ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaçla orantılı bir ölçüde zor kullanılır;

b) Meydana gelecek zarar ve hasarı en aza indirilir ve insan yaşamına saygı duyulur ve korunur;

c) Yaralanan ve zarara maruz kalan kişilere mümkün olan en kısa sürede tıbbi yardım ve destek verilmesini sağlanır;

d) Yaralanan veya zarara maruz kalan kişinin akrabaları veya yakın arkadaşlarına mümkün olan en kısa sürede haber verilmesi sağlanır.

6. Kanun adamları tarafından zor veya silah kullanılması sonucunda bir yaralama ve ölüm meydana gelmesi halinde, aşağıda 22. prensibe göre olay hemen üst makamlara bildirilir.

…”

73. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:

“Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.”

74. İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 6. maddesi şöyledir:

6a) İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir.Muayene, tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır.

6b) Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır. Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:

(i) Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasıda mevcut olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri, görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı (örneğinklinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar, görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler vs.) ve diğer geçerli unsurlar;

(ii) Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün detaylı bir raporu;

(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.

(iv) Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş ve tavsiyeler;

(v) Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;

6c) Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

75. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

76. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde saat 13.00 sıralarında Esenler ilçesi Oruçreis Mahallesi'nde küçük kardeşlerini okula bırakıp işe gidecekleri sırada bir kolluk ekip aracı tarafından durdurulduklarını, gözaltına alınarak darbedildiklerini, Tekstilkent denilen bölgeye getirildiklerinde tüm kapıları açılmış olan araçtan indirilmeden onlarca polis tarafından darp, cebir ve kötü muameleye maruz bırakıldıklarını, polis merkezi önünde araçtan inecekleri esnada gözlerine biber gazı sıkıldığını, gözaltındayken darp, cebir ve kötü muamele eylemlerinin devam ettiğini, serbest bırakıldıktan sonra Bilal Şorli’nin evde baygınlık geçirmesi üzerine her iki başvurucunun aynı gün saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldüklerini, bu çerçevede gözaltına alındıkları sırada ve sonrasında kolluk görevlilerinin darp, cebir, hakaret ve kötü muamelelerine maruz kaldıklarını, dosya kapsamındaki raporların uygulanan muamelelerle ilgili ayrıntılar içerdiğini, sistematik ve uzun süreli olarak işkence ve kötü muameleye uğradıklarını kanıtladığını, saat 13.00 sıralarında gözaltına alınmış olmalarına rağmen yaklaşık dört/beş saatlik uzun bir zamanda karakola intikal ettirildiklerini, belirtilen zaman diliminin polislerce açıklanamadığını, bu sürenin gözaltı işleminin seyrine aykırı olduğunu, doktor raporlarında polis memurlarının el ve parmaklarında ağrı ve ekimoz tarif edilmesine rağmen kendileri hakkında böyle bir tespit olmadığını, belirtilen hususların karakola götürülmeden önce darbedildiklerini kanıtladığını, bu nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

77. Diğer yandan başvurucular, Cumhuriyet savcılığı tarafından ifadelerinin alınmasını müteakip Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesine sevk edilmediklerini, sadece eski raporlarla yetinildiğini, hastaneye sevk edilerek tedavilerinin yapılmasının sağlanmadığını, soruşturma makamının şüphelilerin savunmaları ile yetindiğini, başvurucular hakkında düzenlenen raporlardaki bulguların ve polis memurlarının ellerinin arka yüzünde ve el parmaklarında ağrı ve ekimozların nasıl meydana geldiği konusunda ayrıntılı ve incelikli bir soruşturma yürütülmediğini, başvurucuların gözaltına alınması ile karakola teslim edilmeleri arasında geçen sürede aracın seyir istikametinin tespitine yönelik GPS kayıtlarının ve polis memurlarının telefon sinyal bilgilerinin istenmesi ve benzeri yolların denenmediğini, destek ekibin tespit edilerek tanık veya şüpheli olarak ifadelerine başvurulmadığını, olayın meydana geldiği yer ve karakoldaki güvenlik kamerası görüntülerinin istenmediğini, teşhis yaptırılmadığını, iddialarla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmediğini, bu nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

78. Başvurucular yeniden yargılama ve toplam 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

79. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel ilkeler

80. Başvuru konusu olay başvurucuların maruz kaldığı muamele nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ile ilgilidir.

81. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 80).

82. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

83. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa dahi- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Dolayısıyla yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gerektiği bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin, 17. maddenin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilir. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).

84. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: 2012/669, 18/9/2013, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83)

85. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan “işkence”, “eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

86. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence” olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt” unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).

87. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10/12/1984 tarihinde kabul edilen ve 26/6/1987 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye’nin de 10/8/1988 tarihinde taraf olduğu İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bu Sözleşme bakımından ‘işkence’, bir kimseye, kendisinden bir ikrar veya üçüncü kişiyle ilgili bilgi elde etmek, kendisinin veya üçüncü kişinin işlediği veya işlediğinden şüphelenilen bir fiil nedeniyle cezalandırmak, kendisine veya üçüncü kişiye gözdağı vermek veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan her hangi bir gerekçeyle, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir kişi tarafından veya bu kişilerin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle üçüncü kişi tarafından, kasten işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren her hangi bir fiildir. Kanuni yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla rastlaşan acı veya ıstırap, işkence sayılmaz.”

88. Yine anılan Sözleşme’nin 15. maddesinde “Her bir Taraf Devlet, işkence sonucu alındığı ortaya çıkan bir ifadenin, işkence yapmaktan sanık bir kimsenin aleyhine bu beyanın alındığına dair bir delil olarak kullanılması hariç, hiç bir yargılamada delil olarak ileri sürülememesini sağlar.” hükmüne; 16. maddesinde ise “1. Her bir Taraf Devlet kendi egemenliği altındaki bir ülkede, birinci maddede tanımlanan işkenceye varmayan diğer zalimane, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza fiillerinin bir kamu görevlisi ve resmi sıfatla hareket eden bir diğer kimse tarafından veya bu kimsenin teşviki veya rızası veya muvafakati ile işlenmesini önlemeyi taahhüt eder. Sözleşmenin özellikle 10, 11, 12 ve 13. maddelerinde yer alan yükümlülükler, işkence sözcüğü yerine diğer zalimane, insanlıkdışı veya aşağılayıcı bir muamele veya ceza terimleri koyularak uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.

89. “İşkence” seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ıstıraba sebep olan insanlık dışı muameleler “eziyet” olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak “eziyet”te, ıstırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleleri “insanlık dışı muameleler” olarak nitelendirmiştir (Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya [BD], B. No: 48787/99, 8/7/2004, §§ 432-438; Soering/Birleşik Krallık, B. No: 14038/88, 7/7/1989, § 91; Jabari/Türkiye, B. No: 40035/98, 11/7/2000, §§ 41, 42; Giusto/İtalya, B. No: 38972/06, 15/5/2007). Bu nitelikteki muameleler Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında “eziyet” olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

90. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

91. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

92. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanmış bir eylem tehdidinde bulunmak da yeterince yakın ve gerçek olması koşuluyla bu maddenin ihlali sonucunu doğurma riskini taşıyabilir. Dolayısıyla bir kimseyi işkence ile tehdit etmek, en azından “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 91).

93. Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişiye yönelik, kendi eylem ve tavırları mutlaka kuvvet kullanılmasını gerektirmedikçe zora başvurulması, insan onurunun zedelenmesi ve ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen yasağın ihlal edilmesi sonucunu doğurabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 92).

94. AİHM’in birçok kararlarında da ifade edildiği gibi işkence yasağı, demokratik toplumun temel değerleri ile ilgili bir düzenlemedir. AİHS’in normatif maddelerinin çoğunluğunun aksine 3. madde istisna öngörmemekte ve 15. maddenin (2) numaralı fıkrasına göre ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır. AİHM, terörizm ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile Sözleşme’nin işkence ve insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele ya da cezaları -mağdurun davranışı ne olursa olsun- kesin ifadelerle yasakladığını teyit etmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 93; Labita/İtalya, § 119; Chahal/Birleşik Krallık, B. No: 22414/93, 15/11/1996, § 79).

95. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).

96. Kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için, her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt, yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar toplanırken tarafların takındıkları tutumlar dikkate alınmalıdır. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir kötü muamelenin varlığından bahsedilebilir (Cuma Doygun, B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

97. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup bazı durumların ortaya koyduğu şartlar nedeniyle ilk derece mahkemesi rolünü üstlenmesinin kaçınılmaz olduğu hâllerde çok dikkatli davranması gerekmektedir. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin incelenmesinde böyle bir durumla karşılaşma riski bulunmaktadır. Anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır. Ancak görülmekte olan bir davadaki delilleri değerlendirmek kural olarak derece mahkemelerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele iddiaları ile ilgili olarak derece mahkemelerinde dava görüldüğü zaman ceza hukuku sorumluluğunun Anayasa ve uluslararası hukuk sorumluluğundan ayrı tutulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin var olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

98. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde saat 13.00 sıralarında Esenler ilçesi Oruçreis mahallesinde küçük kardeşlerini okula bırakıp işe gidecekleri sırada bir kolluk ekip aracı tarafından durdurulduklarını, gözaltına alınarak darp edildiklerini, Tekstilkent denilen bölgeye getirildiklerinde tüm kapıları açılmış olan araçtan indirilmeden onlarca polis tarafından darp, cebir ve kötü muameleye maruz bırakıldıklarını, polis merkezi önünde araçtan inecekleri esnada gözlerine biber gazı sıkıldığını, gözaltındayken darp, cebir ve kötü muamele eylemlerinin devam ettiğini, serbest bırakıldıktan sonra Bilal Şorli’nin evde baygınlık geçirmesi üzerine her iki başvurucunun aynı gün saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldüklerini, bu çerçevede gözaltına alındıkları sırada ve sonrasında kolluk görevlilerinin darp, cebir, hakaret ve kötü muamelelerine maruz kaldıklarını, dosya kapsamındaki raporların uygulanan muamelelerle ilgili ayrıntılar içerdiğini, sistematik ve uzun süreli olarak işkence ve kötü muameleye uğradıklarını kanıtladığını, saat 13.00 sıralarında gözaltına alınmış olmalarına rağmen yaklaşık dört/beş saatlik uzun bir zamanda karakola intikal ettirildiklerini, belirtilen zaman diliminin polislerce açıklanamadığını, bu sürenin gözaltı işleminin seyrine aykırı olduğunu, doktor raporlarında polis memurlarının el ve parmaklarında ağrı ve ekimoz tarif edilmesine rağmen kendileri hakkında böyle bir tespit olmadığını, belirtilen hususların karakola götürülmeden önce darp edildiklerini kanıtladığını, bu nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

99. Bakanlık görüşünde başvurucuların 13/12/2013 tarihinde saat 13.40 sıralarında ilgili kolluk ekibi tarafından okul giriş ve çıkışlarında rutin kontrol yapılırken durumlarından şüphelenilmesi üzerine üst araması yapılmak istendiği, direnmeleri üzerine başvurucuların gözaltına alındıkları, 13/12/2013 tarihinde saat 17.30’da düzenlenen tutanağa göre başvurucuların üst aramasına direndikleri, Bilal Şorli’nin elini arka cebine götürmesi sonrasında üzerinde bıçak olduğunun görüldüğü ve bıçağın muhafaza altına alındığı, başvurucuların görevli polis memurlarına saldırmaları ve hakaret etmeleri üzerine kontrol altına alınmaları için güç kullanılmasının gerektiği, kelepçe takılmadan ekip aracına bindirildikleri ve saldırılara devam etmeleri üzerine kelepçe takılmak üzere aracın durdurulduğu ve takviye gelen ekiple birlikte başvuruculara kelepçe takıldığı, gerekli doktor raporları alındıktan ve Nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı ile birlikte ifadeleri alındıktan sonra başvurucuların salıverildikleri, gözaltında kaldıkları sürede ekip aracında ve karakolda polis memurları tarafından darp ve kötü muamele gördükleri gerekçesiyle ilgililer hakkında suç duyurusunda bulundukları, soruşturma kapsamında, Adli Tıp Kurumunca başvurucular hakkında düzenlenen 14/12/2013 tarihli ve 20456-20455 sayılı raporlarda ilgililerin muayene edildiği Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporlarının incelendiği, başvurucular hakkında, kişilerin yaşamını tehlikeye sokan bir durumun bulunmadığı, bulguların kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğunun anlaşıldığının belirtildiği, başvurucuların şikâyet ettiği polis memurları ve başvurucular hakkında alınan 23/12/2013 tarihli ve 2013/20626-20630 sayılı Adli Tıp Kurumu raporunda hem polis memurları hem de başvurucuların yaralanmalarının kişilerin yaşamını tehlikeye sokan nitelikte bulunmadığı ve kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğunun belirtildiği, bu bilgi ve belgeler ışığında, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından polis memuru olan şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, kararın gerekçesinde; şüphelilerin 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesi gereğince zor kullanma yetkilerini kullandıklarının, meşru sınırlar içerisinde kaldığı anlaşılan bu yetkinin kullanılması neticesinde şikâyetçilerin hafif şekilde yaralandığının, şüphelilerin eylemlerinde 5237 sayılı Kanun’un 256. maddesinde yer alan zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması sonucunun unsurlarının oluşmadığının, şikâyetçiler ile şüphelilerin yaralanmalarında denklik bulunduğunun ve aşırı güç kullanılmadığının belirtildiği, başvurucuların iddialarının aksine 13/12/2013 tarihinde saat 17.30’da düzenlenen tutanağa ve ifade tutanaklarına göre olay saatinin 13.40 olduğu, başvurucuların genel adli muayene raporlarının alındığı saatin 14.50 ve 14.54 olduğu, başvurucuların haklarında şikâyette bulundukları polis memurlarınca olaya ilişkin olarak 16.40’ta tutanak düzenlendiği, polis memurlarının ifadelerinin aynı gün sırasıyla saat 16.55, 17.10, 17.25’te alındığı, başvurucuların ifadelerinin ise aynı gün saat 19.07 ve 19.25’te alındığı, başvurucuların iddialarının değerlendirilmesinde bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği bildirilmiştir.

100. Anılan Bakanlık görüşüne karşı başvurucular önceki beyanlarını tekrar ettiklerini bildirmişlerdir.

101. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

102. Somut başvuruda başvurucular hakkında düzenlenen adli muayene raporlarındaki bulgular dikkate alındığında (bkz. §§ 42-49), başvuruculara uygulanan muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fırkası kapsamında değerlendirilemeyecek derecede hafif olmadığı açıktır. Bu çerçevede somut başvurunun, anılan fıkradaki yasağın şartları çerçevesinde incelenmesi gerekir.

103. Anayasa'nın 17. maddesi ve AİHS'in 3. maddesi -belirli bir yasal muamele kapsamında- bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 81, 82). Ayrıca bu tür fiiller kural olarak kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki yasağı ihlal eder (Cezmi Demir ve diğerleri, § 92).

104. Bu çerçevede zor kullanma sırasında işkence, eziyet veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiaları incelenirken, ilgili olayda zor kullanma gerektiren bir durum olup olmadığının ve böyle bir durum varsa kullanılan gücün ölçülü olup olmadığının denetlenmesi gerekir.

105. Kolluk görevi ifa eden kişilere direnilmesi, zor kullanma gerektiren durumlardan bir tanesidir.

106. Direnme fiili, direnen kişinin tutumuna göre aktif veya pasif şekilde ortaya çıkabilir. Aktif direnme kolluk görevlisine karşı fiziki bir saldırı, cebir veya tehdit eylemleri sonucu görevin ifasının engellenmesini, pasif direnme ise herhangi bir fiziki saldırı, cebir veya tehdit içermeyen, kolluk görevlisinin talimatlarına uymama şeklinde gerçekleşen eylemsizlik hâlini ifade etmektedir. Bu bağlamda direnmenin niteliğine göre görevin ifası için gerekli olan gücün mahiyeti değişkenlik arz etmektedir. Diğer taraftan zor kullanılmasının meşru kabul edilebilmesi için direnmenin sona ermemiş olması, güç kullanımının görevin ifası için zorunlu olması ve ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması gerekmektedir.

107. Görevlerini ifa ederken direnişle karşılaşan kolluk görevlileri, bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili oldukları gibi fiilî bir saldırı karşısında meşru savunma hakkına da sahiptirler. Bununla birlikte zor kullanma, yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olup kullanılan güç, ölçülü ve kademeli olmalıdır.

108. Başvurucuların ve kolluk görevlilerinin beyanları ve başvurucular tarafından da imzalanarak içeriği teyit edilen 13/12/2013 (17.30) tarihli tutanakta yer alan bilgiler karşılaştırıldığında, başvurucuların, okul önünde bulundukları sırada durumlarından şüphelenilerek kolluk görevlileri tarafından durduruldukları, başvurucularla görevliler arasında kimlik gösterilmesi ve üst araması yapılması konusunda bir anlaşmazlık çıktığı, başvurucuların bu konuda kolluk görevlileri ile işbirliğinden kaçındıkları, olay sırasında başvurucu Bilal Şorli’nin üzerinde bıçak bulunduğu, başvurucuların zor kullanılarak ekip aracına bindirildikleri ve Polis Merkezine götürüldükleri konusunda tereddüt bulunmadığı anlaşılmaktadır.

109. Gözaltına alma işlemi öncesinde başvurucular hakkında düzenlenen adli muayene raporlarındaki bulgulardan, görevlilerce başvuruculara belirli bir düzeyde cebir uygulandığı anlaşılabilmektedir. Raporlarda tarif edilen yaralanmaların niteliği, yakalamanın icrası sırasında bir boğuşma olayı meydana geldiğini ve belirtilen yaralanmaların da bunun doğal sonucu olduğunu ortaya koymaktadır (bkz. §§ 47, 51). Dahası anılan raporlardaki bulgularla, olayların gelişim seyri arasında bir uyumsuzluk da saptanmamıştır.

110. Başvurucular, olay günü saat 13.00 sıralarında gözaltına alınmış olmalarına rağmen yaklaşık dört/beş saatlik uzun bir zamanda karakola intikal ettirildiklerini, belirtilen zaman diliminin polislerce açıklanamadığını, bu sürenin gözaltı işleminin seyrine aykırı olduğunu ileri sürmektedirler. Başvurucular 14/12/2013 tarihli şikâyet dilekçelerinde olay günü saat 12.00-13.00 arasında öğle yemeği için eve geldiklerini belirtmişlerdir (bkz. § 31). Kolluk görevlilerince alınan ifadelerinde de olay günü saat 13.00 sıralarında evden çıktıklarını belirtmektedirler (bkz. §§ 32, 35). Kolluk görevlilerinin ifadelerine ve tutanaklara göre ise olayın meydana geldiği zaman dilimi 13.40 sıralarıdır. Başvurucular hakkında düzenlenen ilk adli muayene raporlarının saatleri 14.53 ve 14.54’tür. Başvurucularla birlikte adli muayeneye getirilen ilgili kolluk görevlilerinin muayene saatleri ise daha öncedir (bkz. §§ 55, 58, 61). Bu çerçevede başvurucuların başvuru formunda bildirdikleri yakalama işleminin yapıldığı zaman diliminin ve Polis Merkezine götürülmeden önce dört/beş saat bekletildikleri iddiasının gerçekçi olmadığı açıktır.

111. Diğer yandan serbest bırakıldıktan sonra başvurucular hakkında düzenlenen diğer raporlar incelendiğinde, gözaltı sürecinde görevlilerce başvuruculara yönelik olarak işkence veya kötü muamelede bulunulduğu şüphesini oluşturan dikkat çekici herhangi bir bulguya rastlanmamıştır (bkz. §§ 48, 52).

112. Başvuruculara uygulanan cebir düzeyinin ölçülü olup olmadığının, başvuruya konu olayın özel şartları, olayın meydana geldiği yer ve zamanın hassasiyeti, olayın psikolojik iklimi, görevlilerce algılanan tehlikenin oluşturduğu risk ve belirsizlik düzeyi gibi faktörler dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir.

113. Özellikle büyük şehirlerde, ilk ve ortaöğretim seviyesindeki öğrencilerin okullara giriş çıkışlarında güvenliğin sağlanması önemli bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmektedir. Kolluk görevlilerinin belirtilen bölgelerde daha hassas davranması, öğrencilerin güvenliklerinin sağlanması ve olası istismarların önüne geçilmesi bakımından kaçınılmazdır. Nitekim başvuruya konu olayda, ilgili kolluk görevlilerinin başvurucuları durdurmalarında bu hassasiyetin belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.

114. Durdurma sonrasında gelişen ve nihai olarak yakalama işlemi ile sonuçlanan olayda ve kolluk görevlilerince sergilenen tavrın katılaşmasında, başvurucularca sergilenen direngen tutumun yanısıra, başvurucuların -bir tehlike algısı oluşturabilecek şekilde- yanlarında bıçak bulundurmalarının ve bu bıçağı görevlilere teslim etmemelerinin etkili olduğu görülmektedir.

115. Bu çerçevede başvurucuların durduruldukları yerin hassas niteliği ve kalabalık oluşu ile üzerinde bıçak bulunan başvurucu Bilal Şorli'nin bu bıçağı görevlilere teslim etmek istememesi dikkate alındığında, başvuru dosyasındaki adli muayene raporlarının, başvuruculara durumun gerektirdiği ölçünün ötesinde güç kullanıldığının kabulünü gerektirecek bulgular içermediği anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle, başvurucuların etkisiz hâle getirilmesi amacının ötesinde, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilebilecek bir müdahalede bulunulduğunu ortaya koyan somut bulgular tespit edilememiştir. Bu nedenle başvuruculara uygulanan güç kullanımının meşru sınırlar içinde kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.

116. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel ilkeler

117. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin, pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

118. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

119. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 111).

120. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

121. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri 56).

122. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla, kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde, hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

123. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).

124. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması yahut da yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

125. Devlet memurları tarafından yapılan işkence ve kötü muamele hakkında yürütülen soruşturmanın “etkili” olabilmesi için soruşturmadan sorumlu ve tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal bağlantının olmamasını değil ama aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir. Dolayısıyla etkili bir soruşturmadan söz edebilmek için, öncelikle bağımsız yürütülebilir niteliğe sahip olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 117).

126. Soruşturmayı sağlayacak bir başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir tazminat sunabilmesi hâlinde ancak etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir. Yine vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda, tazminat ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usulü güvencelerin sağlanması gerekir (Tahir Canan, § 26; Cezmi Demir ve diğerleri, § 118).

127. İşkence, eziyet ve kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için soruşturmanın yetkililer tarafından makul bir sürat ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

128. Mahkemelerin özellikle işkence, eziyet ve kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarını konu olan bir ceza davasının yetkililer tarafından mümkün olan en kısa zamanda bir sonuca bağlanması, eşitlik ilkesi bağlamında kamunun güveninin korunmasına ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı hoşgörülü bir tutum sergilendiği izlenimi oluşmasının önlenmesine hizmet eder (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120).

129. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence, eziyet veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının, affın veya genel affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 121).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

130. Başvurucular, Cumhuriyet savcılığı tarafından ifadelerinin alınmasını müteakip, Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesine sevk edilmediklerini, sadece eski raporlarla yetinildiğini, hastaneye sevk edilerek tedavilerinin yapılmasının sağlanmadığını, soruşturma makamının şüphelilerin savunmaları ile yetindiğini, başvurucular hakkında düzenlenen raporlardaki bulguların ve polis memurlarının ellerinin arka yüzünde ve el parmaklarında ağrı ve ekimozların nasıl meydana geldiği konusunda ayrıntılı ve incelikli bir soruşturma yürütülmediğini, başvurucuların gözaltına alınması ile karakola teslim edilmeleri arasında geçen sürede aracın seyir istikametinin tespitine yönelik GPS kayıtlarının ve polis memurlarının telefon sinyal bilgilerinin istenmesi ve benzeri yolların denenmediğini, destek ekibin tespit edilerek tanık veya şüpheli olarak ifadelerine başvurulmadığını, olayın meydana geldiği yer ve karakoldaki güvenlik kamerası görüntülerinin istenmediğini, teşhis yaptırılmadığını, iddialarla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmediğini, bu nedenlerle işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

131. Bakanlık görüşünde, başvurucuların kendilerine cebir uygulandığı ve işkence yapıldığından bahisle görevli polis memurları hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulundukları, başvurucuların şikâyeti üzerine Savcılık tarafından görevli polis memurları hakkında basit yaralama suçundan soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında, olaya ilişkin tutanakların incelendiği, müştekiler ve şüphelilerin ifadeleri ile başvurucuların ve görevli polis memurlarının yaralanmasına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu raporlarının alındığı, bu incelemeler sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, dosya kapsamında, başvurucuların iddialarına ilişkin olarak yüzleştirme yapılıp yapılmadığı veya kamera kayıtlarının incelenip incelenmediğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanılmadığı, başvurucuların iddialarının değerlendirilmesinde bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği bildirilmiştir.

132. Anılan Bakanlık görüşüne karşı başvurucular önceki beyanlarını tekrar ettiklerini bildirmişlerdir.

133. Başvurucular 13/12/2013 tarihinde kolluk görevlilerince gözaltına alındıktan sonra saat 20.00 sıralarında salıverilmelerini müteakip aynı gün saat 22.00 sıralarında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine darp şikâyeti ile müracaat ederek adli muayenelerinin yapılmasını sağlamışlardır. Başvurucular ertesi gün (14/12/2013) Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile müracaat ederek kendilerine karşı zor kullanan görevliler hakkında şikâyetçi olduklarını bildirmişlerdir.

134. Sundukları tıbbi raporlardaki bulgular çerçevesinde başvurucuların, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin belli delillerle savunulabilir iddiaları olduğunun ve bunun karşısında devletin, sorumlu kimselerin tespit edilmesine ve cezalandırılmasına olanak sağlayabilecek kapsamlı ve etkili bir soruşturma yürütme zorunluluğu doğduğunun kabulü gerekir.

135. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturma makamlarınca, şikâyet öğrenilir öğrenilmez veya yeterince açıklığa kavuşmayan bir şikâyet, açıklığa kavuşturulur kavuşturulmaz soruşturma başlatılması gerekmektedir. Şikâyetin olmadığı, ancak insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir muamelenin mevcudiyetine ilişkin ciddi delil veya emareler bulunduğunun farkına varıldığı bir durumda ise Savcılığın resen harekete geçme yükümlülüğü devam etmektedir.

136. Başvurucuların dilekçe ile müracaatları üzerine aynı gün Cumhuriyet savcısı tarafından derhal soruşturma başlatılmış, başvurucuların ifadelerinin alınmasını müteakip diğer soruşturma işlemlerine girişilmiştir.

137. Soruşturma kapsamında aynı gün başvurucular, Adli Tıp Uzmanına sevk edilerek önceki raporları da dikkate alınarak adli muayeneleri yaptırılmıştır. Bu tarihten üç gün sonra (17/12/2013) Atışalanı Polis Merkezi Amirliğinden başvurucular hakkında yapılan işlemlere ilişkin belgelerin gönderilmesi ve olayda görevli polis memurlarının Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarının sağlanması istenmiştir. Bu şekilde başvurucular hakkında direnme eylemleri nedeniyle düzenlenen soruşturma evrakı, görevliler hakkında yürütülen soruşturma kapsamında dikkate alınmak üzere soruşturma dosyasına dahil edilmiştir. Belirtilen belgeler arasında olaya ilişkin tutanaklar, başvurucuların adli muayene raporları, polis memurlarının şikâyetçi sıfatıyla başvurucuların ise şüpheli sıfatıyla alınan ifadeleri ve başvurucular hakkında yapılan diğer işlemlere ilişkin belgelerin yer aldığı tespit edilmiştir. Nihayet Cumhuriyet savcısı tarafından 30/1/2014 tarihinde, şüpheli polis memurlarının ifadeleri alınmış ve 31/1/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

138. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının etkili soruşturulması bakımından önem arz eden bir diğer nokta, soruşturmada görev alan kişilerin bağımsız ve tarafsız hareket edebileceklerine olan inancın korunmasıdır. AİHM’e göre de bir soruşturma ancak soruşturmayı yapmakla görevli kişiler, olaylara karışanlardan bağımsız olduğu takdirde “etkili” olarak nitelenebilir. Bu durum yalnızca anılan kişi kategorileri arasında hiçbir hiyerarşik ve kurumsal bağın olmamasını gerektirmekle kalmaz; aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Kamer Demir ve diğerleri/Türkiye, B. No: 41335/98, 19/10/2006, § 44).

139. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başvuruya konu soruşturmanın devam etmekte olduğu zaman diliminde yürürlükte olan 18/10/2011 tarihli ve (8) numaralı mülga Genelge’sinde (bkz. § 42) ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün hâlihazırda yürürlükte bulunan 20/2/2015 tarihli ve 158 numaralı Genelge’sinde, insan hakları ihlalleri ile işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesine ilişkin gereklilik ifade edilmiştir. Ayrıca İstanbul Protokolü’nün birinci ekinin 2. maddesinde de soruşturmayı yürütenlerin, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olması gerektiği düzenlenmiştir.

140. Başvurucuların kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturma bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülmüş, olayın aydınlatılması bakımından asgari düzeyde gerekli bilgi, belge ve deliller toplanmış ve başvurucuların şikâyetinden kırk sekiz gün sonra kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bu çerçevede soruşturmanın makul özen ve süratle yürütüldüğünün kabulü gerekir.

141. Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının, anılan madde kapsamında değerlendirilebilecek bir muameleye maruz kaldığını ileri süren kişilerin soruşturma kapsamında olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Yürütülecek soruşturma işlemlerinin esas belirleyicisi olan soruşturma makamları her somut olayı kendi özel koşullarına göre değerlendirerek tercih edeceği en makul yöntemle sonuca ulaşacaktır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).

142. Başvurucular, soruşturma kapsamında bir kısım delillerin toplanmadığını ileri sürmekte iseler de yukarıdaki tespitler çerçevesinde ve olayın gelişim seyrine ilişkin tereddütsüz olarak ortaya konulabilen unsurlar dikkate alındığında, başvurucuların kötü muamele iddialarının kovuşturulmaması sonucunun güvenilirliği bakımından somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde soruşturmadaki eksikliklerin esaslı nitelikte olduğunun ve bu eksikliklerin, devletin insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağına ilişkin usul yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğurduğunun kabulü mümkün değildir.

143. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Vedat Şorli ve Bilal Şorli [1.B.], B. No: 2014/10459, 13/7/2016, § …)
   
Başvuru Adı VEDAT ŞORLİ VE BİLAL ŞORLİ
Başvuru No 2014/10459
Başvuru Tarihi 4/6/2014
Karar Tarihi 13/7/2016
Resmi Gazete Tarihi 26/10/2016 - 29869

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yakalama ve gözaltına alma işlemleri sırasında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kalındığı, etkili soruşturma yürütülmediği, bu nedenle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kötü muamele yasağı Yakalama ve/veya gözaltı sırasında güç kullanımı İhlal Olmadığı
Diğer kötü muamele iddiaları İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 86
125
256
265
2559 Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 4/A
16
2802 Hakimler ve Savcılar Kanunu geçici 4
6524 Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 39
Genelge 18/10/2011 Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun soruşturma usul ve esaslarına ilişkin genelge 8
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi