TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ŞAHİN TOSUN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10857)
|
|
Karar Tarihi: 11/1/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 24/2/2017-29989
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Şahin TOSUN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa
BOSTANOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hisseli olarak malik
olunan taşınmazda imar uygulaması yapılması karşılığında bir kısım payın idare
lehine bağışlanmasından sonra bağış şartı yerine getirilmediği hâlde iade
edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/6/2014 tarihinde
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul ili Küçükçekmece ilçesi Kayabaşı
Mahallesi Resneliçiftliği mevkiinde bulunan 1553
parsel sayılı taşınmazın 48439/731125 hissesinin maliki iken Küçükçekmece
Belediye Başkanlığının (Belediye) taşınmazın bulunduğu alandaki imar planlarını
ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak iki ay içinde yapması
karşılığında başvurucuya ait 12100/731125 hissenin Belediyeye bağış olarak devri
hususunda taraflar arasında 2/10/1990 tarihli protokol imzalanmıştır.
9. Başvurucu, Tapu Sicil Müdürlüğünde düzenlenen 9/10/1990
tarihli resmî senet ile 1553 parsel sayılı taşınmazdaki 12100/731125 hissesini
protokol uyarınca Belediyeye devretmiştir.
10. Belediye Meclisi 10/10/1990 tarihinde başvurucunun hissedarı
olduğu taşınmazı da kapsayan alanda ıslah imar planlarını kabul etmiştir.
Belediye Meclisinin 27/2/1991 tarihli kararı ile ıslah imar planları iptal
edilmiş ise de yine Belediye Meclisinin 6/5/1991 tarihli kararı ile daha önce
kabul edilen ıslah imar planlarının uygulanmasına karar verilmiştir.
11. Belediye Encümeninin 27/5/1991 tarihli kararı ile 1553
parsel sayılı taşınmazı da kapsayan alanda imar uygulaması yapılmış ve ifraz
işlemi sonrasında oluşan 167 ada 1 ve 3 parsel sayılı taşınmazlar 20/6/1991
tarihinde hisseli olarak başvurucu adına tapuya tescil edilmiştir. Başvurucu;
167 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini 19/9/2008 tarihinde, 167 ada 3
parsel sayılı taşınmazdaki hissesini ise 4/4/2003 tarihinde üçüncü kişilere
satarak tapuda devretmiştir.
12. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı (Büyükşehir
Belediyesi) kendi sorumluluğunda bulunan 1/5000 ölçekli nazım imar planlarının
onaylanmasından sonra 1/1000 ölçekli imar planlarının ilçe belediyelerince
yaptırılması gerektiğini belirterek 1/5000 ölçekli nazım imar planları
onaylanmadan Belediyece hazırlanan ıslah imar planlarının iptali için İstanbul
2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu tarafından, Mahkemenin 17/3/1993
tarihli kararı ile imar planlarının iptaline karar verildiği ve kararın temyiz
edilmeden kesinleştiği belirtilmiştir.
13. Belediye Meclisinin yeniden planlama yapılmasına ilişkin
olarak 18/3/1994 ve 27/5/1996 tarihinde aldığı kararlar Büyükşehir Belediyesince
iade edilmiş, Belediye Meclisi 17/9/1997 tarihli kararı ile 18/3/1994 tarihinde
kabul edilen 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ısrar edilmesine karar
vermiştir.
14. Büyükşehir Belediyesi 18/3/1994 tarihli 1/1000 ölçekli
uygulama imar planının ısrarı niteliğinde olan 17/9/1997 tarihli kararın iptali
istemiyle Belediye aleyhine İstanbul 5. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
15. Mahkemenin 24/9/1999 tarihli kararı ile imar planının daha
önce iptal edilen ıslah imar planının büyük ölçüde bir kopyası olduğu; üst
ölçekli planlara, planlama ilkelerine, şehircilik esaslarına ve kamu yararına
uygun olmadığı belirtilerek hukuki dayanağı bulunmayan dava konusu işlemin
iptaline karar verilmiştir.
16. Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 17/5/2001 tarihli
ilamı ile onanan karar, karar düzeltme isteminin reddedilmesi üzerine 21/1/2003
tarihinde kesinleşmiştir.
17. Başvurucu kendisine ait taşınmazın da bulunduğu alanda
Belediye tarafından yapılan imar uygulamasının İstanbul 5. İdare Mahkemesi
kararı ile iptal edildiğini 2009 yılının Kasım ayında öğrendiğini, bu nedenle
1553 parsel sayılı taşınmazdaki 12110/731125 hissenin Belediyeye bağışından
rücu ettiğini belirterek Belediye ve taşınmazın hâlihazırda sınırları içinde bulunduğu
Başakşehir Belediye Başkanlığı aleyhine 8/10/2010
tarihinde Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde bağışlanan hissenin veya
imar uygulaması sonucu oluşan parsellerin tapularının iptali ile kendi adına
tescili, bu mümkün olmaz ise taşınmaz hisse bedelinin tahsili istemiyle dava
açmıştır.
18. Mahkemece 27/12/2011 tarihli karar ile davanın kısmen
kabulüne, 1.133.296,80 TL'nin 21/1/2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiziyle birlikte davacı başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde,
davalı Belediye tarafından yapılan imar planının iptal edilmiş olması nedeniyle
"iki ay içinde plan yapma" taahhüdünün yerine getirilmediği ve bu
nedenle başvurucunun bağıştan rücu etmesinin koşullarının oluştuğu
belirtilmiştir. Gerekçede, taşınmazın el değiştirmiş olması nedeniyle iadesi
yerine bedeline hükmedildiği açıklanmıştır.
19. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26/2/2013
tarihli ilamı ile bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, Belediye tarafından yapılan
imar uygulaması sonucu oluşturulan 167 ada 1 ve 3 parselden başvurucuya hisse
verildiği ve başvurucunun bu taşınmazlardaki hisselerini, imar planının
İstanbul 5. İdare Mahkemesince iptal edilmesinden önceki bir tarihte sattığı belirtilmiştir.Daire, bu durumda bağıştan rücu koşulları
oluşmadığı gibi Belediyece yapılan imar uygulaması sonucu oluşan parsellerin
imar planının iptali kararına rağmen hâlen ayakta olduğunu vurgulayarak davanın
reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
20. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 28/1/2014 tarihli
ilamıyla reddedilmiştir.
21. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda
28/5/2014 tarihli karar ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararda, imar
uygulaması sonucu başvurucuya verilen 167 ada 1 ve 3 parsel numaralı
taşınmazlardaki hisselerin 19/9/2008 ve 28/10/2008 tarihlerinde üçüncü kişilere
satıldığı ve bu nedenle bağıştan rücu koşullarının oluşmadığı gerekçesine
dayanılmıştır.
22. Başvurucu vekilinin 28/5/2014 tarihinde yüzüne karşı okunan
karara karşı temyiz yoluna gidilmemiştir. Davanın taraflarınca temyiz edilmeyen
karar 9/9/2014 tarihinde kesinleşmiştir.
23. Başvurucu 25/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 22/4/1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun
234. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Hibe, hayatta olan kimseler arasında bir
tasarrufturki onunla bir kimse, mukabilinde bir ıvaz taahhüt edilmeksizin malının tamamını veya bir kısmını
diğer bir kimseye temlik eder."
25. Mülga 818 sayılı Kanun'un 240. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Hibe, şartla yahut mükellefiyetle takyit
olunabilir."
26. Mülga 818 sayılı Kanun'un 244. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Vahip, aşağıdaki hallerden biri vukuunda
elden yaptığı hibeden veya tenfiz ettiği taahhüdünden
rücu ve mevhubunlehin elinde halen ne kalmış ise onun
iadesini dava edebilir.
...
3 – Mevhubunleh,
hibeyi takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 11/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu, hisseli olarak maliki olduğu taşınmazda imar
uygulaması yapılması karşılığında bir kısım hissesini idare lehine
bağışladığını ancak imar planlarının nihai olarak iptal edilmesi nedeniyle
bağışlama şartının yerine getirilmiş sayılamayacağını savunmuştur. Başvurucu,
bağışlama şartının ortadan kalkması nedeniyle bağışlamadan rücu ederek tapu iptali
ve tescil, bu mümkün olmaz ise devredilen hisse bedelinin tahsili istemiyle
açtığı davanın Mahkemece kabul edilmesine rağmen temyiz aşamasında imar
uygulaması sonucu kendisine verilen taşınmazlardaki payların imar planlarının
iptalinden önce satıldığı şeklinde doğru olmayan gerekçe ile hükmün bozulduğunu
belirtmiştir. Bozma ilamının Yargıtay ilgili hukuk Dairelerince aynı konu ile
ilgili olarak verilen emsal kararlara aykırı olduğunu vurgulayan başvurucu,
taşınmazın değerinin artacağı beklentisi ile bir kısım hisselerin şartlı olarak
Belediyeye bağışlamasına rağmen beklenti gerçekleşmediği gibi hisseleri satan
Belediyenin sebepsiz zenginleştiğini ifade etmiştir. Başvurucu sonuç olarak
davanın reddi sebebiyle hisselerin mülkiyetinin kaybedilmiş olduğunu belirterek
adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Başvurucu ayrıca, İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına
uyularak verilen 28/5/2014 tarihli karar ile iç hukukta başvurulabilecek
yolların tükendiğini belirtmiştir.
30. Bakanlık görüş yazısında, öncelikli olarak başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik hususunun dikkate
sunulduğu belirtilmiştir. Bakanlık; adil yargılanma hakkı yönünden ileri
sürülen hususların yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, başvurucunun imar
planının iptalini öğrenmeden önce kendisine imarlı olarak verilen taşınmazları
sattığı, bu satış işleminden sonra imar durumundaki değişikliği öğrenmesine
müteakip dava açtığı, açılan davanın bu yönüyle emsal olarak gösterilen diğer kararlardan
farklılık gösterdiği ifade edilerek yapılacak incelemede bu hususlarındikkate
alınması gerektiğini ifade etmiştir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda ilk
kararda direnilmesi talebinin İlk Derece Mahkemesince reddedilmesi ve bozma
ilamına uyulması sebebiyle verilen son karara karşı etkin bir iç hukuk yolunun
varlığından söz edilemeyeceğini vurgulamıştır. Başvurucu, bozma ilamında
taşınmazların imar planından önce satılmış olduğu gerekçesine yer verilmiş ise
de taşınmazların imar planının iptalinden sonra satıldığını, gerçeğe aykırı
gerekçe ile karar verildiğini ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
32. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun esas yakındığı husus,
taşınmazın iade edilmemesi suretiyle mülkiyet hakkını kaybetmesi olduğundan
adil yargılanma hakkına yönelik iddiaların da mülkiyet hakkı yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası 30/3/2011 tarihli
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı ve 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrasıuyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru "ikincil nitelikte
bir kanun yolu" olup bu yola
başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
35. Temyiz mahkemesinin yakın zamanda vermiş olduğu ve
başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikteki bir karar varsa ve temyiz
mahkemesinin bu kararını değiştirmesi ihtimal dâhilinde görünmüyorsa başvurucu,
iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (Deniz
Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 30).
36. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için
olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak somut olayda, başvurucu
açısından temyiz yoluna başvurulması, tüketilmesi gerekli bir yol olarak
değerlendirilmemiştir. Başvurucu tarafından açılan davada İlk Derece Mahkemesi
davanın kabulüne karar vermiş; temyiz üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, İlk
Derece Mahkemesi kararını bozmuş ve davanın reddine karar verilmesi gerekirken
yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesinin doğru görülmediğini
belirtmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi üzerine İlk Derece Mahkemesince
anılan bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda,
verilen karara yönelik olarak temyiz mercii kararını vermiş ve İlk Derece
Mahkemesince de temyiz merciinin verdiği karar doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Bu aşamadan sonra başvurucudan İlk Derece Mahkemesince verilen son karara
yönelik olarak da temyiz yoluna başvurmasını beklemenin bireysel başvuru
hakkının kullanılması önünde orantısız bir engel oluşturabileceği
değerlendirilerek bu yönüyle İlk Derece Mahkemesince verilen son karara karşı
temyiz yoluna başvurulmadan yapılan bu başvuru, olağan kanun yoluna
başvurulmadığı için başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul
edilemez nitelikte görülmemiştir.
2. Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
37. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
38. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
39. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan,
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
40. Olayda 1553 parsel sayılı taşınmazın ihtilaf konusu
12100/731125 hissesi başvurucu tarafından 2/10/1990 tarihli protokol ile
"taşınmazın bulunduğu alandaki imar planlarının ilgili kanun ve yönetmelik
hükümlerine uygun olarak iki ay içinde yapılması" koşuluyla bedelsiz bir
şekilde Belediyeye terk edilmesi taahhüt edilmiş ve Tapu Sicil Müdürlüğünde
düzenlenen 9/10/1990 tarihli resmî senet ile de Belediyeye devredilmiştir.Başvurucunun
hisselerini Belediyeye devretmiş olması nedeniyle mevcut bir mülkünün
varlığından söz edilemez.
41. Başvurucu tarafından değinilen hissenin iadesi için dava
açıldığı 8/10/2010 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Kanun'un 244.
maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi uyarınca bağışlayan, şartlı
bağışlarda bağışlananın haklı bir sebep olmaksızın şartın gereğini yerine
getirmemesi durumunda hibe edilen şeyi geri isteyebilir. Somut olayda, Belediye
tarafından imar uygulaması yapılmış ise de 21/1/2003 tarihinde kesinleşen idari
yargı kararıyla anılan uygulamanın dayanağı olan ıslah imar planları iptal
edilmiştir. Bu durumda, başvurucunun taşınmazın Belediyeye devredilen kısmının
iadesi hususunda meşru beklentisinin bulunduğu ve bu itibarla taşınmazın bu
kısmının iadesi isteminin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına
girdiği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye, başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28-32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder. Ayrıca
"meşru beklenti" teşkil eden mülk edinme beklentilerini zedeleyici
kamu işlem ve eylemleri de mülkiyet hakkına müdahale oluşturur.
43. Başvuru konusu olayda, taşınmazın iadesi yolunda meşru
beklenti sahibi olan önceki malike iade edilmemesi mülkiyet hakkına müdahale
oluşturmaktadır. Taşınmazın iade edilmemesinin mülkten yoksun bırakma olarak
değil mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
44. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca mülkiyet hakkına yönelik
müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması,
kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması
gerekmektedir.
45. Başvurucunun iade istemi mülga 818 sayılı Kanun'un bağışlama
akdine ilişkin hükümleri gerekçe gösterilerek reddedildiğinden mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
46. Kamu hizmetine tahsis edilmesi amacıyla bağışlanmayan
taşınmazların Belediye tarafından üçüncü kişilere devredilmesinin önünde
herhangi bir kanuni engelin bulunmadığı gözetildiğinde somut olayda kamu
hizmetine tahsis şartı bulunmaksızın bağışlanan ve Belediyece üçüncü kişiye
devredilen taşınmaz hissesinin başvurucuya iade edilmemesinde kamu yararı
dışında bir amacın güdüldüğü söylenemez.
47. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük ilkesi,
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki
olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve
dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
48. Somut olayda başvurucu, hissedarı bulunduğu taşınmazın
12100/731125 hissenini "taşınmazın bulunduğu
alandaki imar planlarının ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak
iki ay içinde yapılması" koşuluyla bedelsiz bir şekilde Belediyeye
devretmiştir. Belediye Meclisince 10/10/1990 tarihinde başvurucunun hissedarı
olduğu taşınmazı da kapsayan alanda ıslah imar planları kabul edilmiş, Belediye
Encümeninin 27/5/1991 tarihli kararı ile imar uygulaması yapılmış ve ifraz
işlemi sonrasında oluşan 167 ada 1 ve 3 parsel sayılı taşınmazlar 20/6/1991
tarihinde hisseli olarak başvurucu adına tapuya tescil edilmiştir. Büyükşehir
Belediyesi tarafından açılan dava sonucunda İstanbul 2. İdare Mahkemesince
17/3/1993 tarihli karar ile ıslah imar planları iptal edilmiştir. Belediye
Meclisinin 17/9/1997 tarihli kararı ile aynı planda ısrar edilmiş ise de Büyükşehir
Belediyesi açılan davada İstanbul 5. İdare Mahkemesince verilen ve 21/3/2003
tarihinde kesinleşen kararla bu plan da iptal edilmiştir. Başvurucu, 167 ada 3
parsel sayılı taşınmazdaki hissesini 4/4/2003 tarihinde, 167 ada 1 parsel
sayılı taşınmazdaki hissesini ise 19/9/2008 tarihinde üçüncü kişilere satarak
tapuda devretmiştir.
49. Başvurucu ile Belediye arasında akdedilen 2/10/1990 tarihli
protokolde öngörülen "taşınmazın bulunduğu alandaki imar planlarının
ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak iki ay içinde
yapılması" şartı uyarınca Belediye tarafından imar planları ile imar
uygulama işlemleri yapılmış ve imar uygulaması sonucu oluşan 167 ada 1 ve 3
parsel sayılı taşınmazlardan başvurucuya hisse verilmiştir. Söz konusu imar
uygulama işleminin dayanağı olan imar planları idari yargı tarafından iptal
edilmiş ise de uygulama sonucu oluşan parsellerin eski hâline iadesi için yeni
bir parselasyon planı yapılmadığından bu parseller hukuki varlıklarını
sürdürmüşlerdir. Nitekim başvurucu, hukuka aykırı olduğu idari yargı kararıyla
saptanan imar planına dayanılarak oluşturulan 167 ada 1 ve 3 parsel sayılı
taşınmazlardaki hisselerini iptal kararının kesinleşmesinden sonraki tarihlerdesatmıştır. Başvurucu, hukuka aykırı olduğu
saptanmış olsa bile bu hukuka aykırı planlara dayanılarak oluşturulan
parsellerdeki hisselerini satmak suretiyle imar uygulamasıyla ulaşmak istediği
sonucu elde etmiştir. Başvurucu, imar planının hukuka uygun olması hâlinde dahi
bu plandan sağlayabileceği tüm yararlara kavuşmuştur. Diğer bir ifadeyle, imar
planlarının iptal edilmiş olması başvurucunun hiçbir hakkına halel getirmemiş,
başvurucu plan yürürlükteymiş gibi planın tüm sonuçlarından yararlanmıştır.
Başvurucunun, söz konusu imar planlarının iptal edilmemesi hâlinde elde
edeceği, ancak iptal edilmiş olması nedeniyle mahrum kaldığı hiçbir menfaatinin
varlığından bahsedilemez.
50. Sonuç olarak başvurucunun bağış için öngörülen şartla elde
edebileceği tüm yararlara kavuştuğu gözetildiğinde, taşınmazın ihtilaflı
hisselerinin başvurucuya iade edilmemesinin başvurucuya olağandışı, aşırı ve
ölçüsüz bir yük külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda, mülkiyet
hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.