TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGE KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11084)
|
|
Karar Tarihi: 1/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/3/2017 - 30007
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Özge KAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat
ALBAYRAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kasten yaralama suçunun mağduru olarak katılınan ceza yargılamasında adil yargılanma hakkı
kapsamında güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, doktor olarak çalıştığı hastanede bir doktorun
kendisine vurduğu ve hakaret ettiği iddiasıyla 28/12/2004 tarihinde şikâyetçi
olmuştur.
7. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 24/7/2006 tarihli iddianame
ile şüphelinin kasten yaralama ve hakaret suçlarından cezalandırılması
istemiyle kamu davası açmıştır.
8. Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesi 2/6/2010 tarihli kararıyla
sanığın hakaret suçundan beraatine, kasten yaralama
suçuna teşebbüsten ise 9 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
9. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza
Dairesi 8/2/2012 tarihli ilamıyla Mahkeme kararını bozmuştur. Bozma kararı
üzerine yapılan yargılama neticesinde Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesi 3/7/2012
tarihli kararıyla kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına
karar vermiştir.
10. Anılan kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay
3. Ceza Dairesi 21/5/2014 tarihli ilamıyla Mahkeme kararını düzelterek
onamıştır. Karar 13/6/2014 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
11. Başvurucu 8/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 1/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, kasten yaralama ve hakaret suçlarını işlediği
iddiasıyla şikâyetçi olduğu sanık hakkında açılan ve katılan sıfatıyla yer
aldığı kamu davasının makul sürede tamamlanmadığını, bu durumun adli makamların
tutumundan kaynaklandığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ilerisürmüş;
ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
14. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf
olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da
girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan ve
hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvuru kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
15. Sözleşme’nin 6. maddesinde, adil yargılanmaya ilişkin
güvencelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç
isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek
hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller
dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular,
Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu
olamaz. Bir ceza davasında üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep eden
mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).
16. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine
imkân veren bir sistemin benimsenmiş olması veya ceza davası sonucunda verilen
kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, §
70). 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe
girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan
kalkmıştır. Bu nedenle bir ceza davasında mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi
veya katılan sıfatını haiz kişilerin yargılamanın uzun sürmesine ilişkin ihlal
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün
değildir.
17. Somut olayda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamına
girmediği anlaşılmaktadır.
18. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
1/2/2017 tarihinde Celal Mümtaz AKINCI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Başvurucu,
kasten yaralama ve hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla şikâyetçi olduğu sanık
hakkında açılan ve katılan sıfatıyla yer aldığı kamu davasının makul sürede
tamamlanmadığını, bu durumun adli makamların tutumundan kaynaklandığını
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ilerisürmüş; ihlalin
tespiti İle manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
2. Başvurucu, doktor olarak çalıştığı hastanede bir doktorun
kendisine vurduğu ve hakaret ettiği iddiasıyla 28/12/2004 tarihinde şikâyetçi
olmuştur.
3. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 24/7/2006 tarihli iddianame
ile şüphelinin kasten yaralama ve hakaret suçlarından cezalandırılması
istemiyle kamu davası açmıştır.
4. Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesi 2/6/2010 tarihli kararıyla
sanığın hakaret suçundan beraatine, kasten yaralama
suçuna teşebbüsten ise 9 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir.
5. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza
Dairesi, 8/2/2012 tarihli ilamıyla mahkeme kararını bozmuştur. Bozma kararı
üzerine yapılan yargılama neticesinde Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesi,
3/7/2012 tarihli kararıyla kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan
kaldırılmasına karar vermiştir.
6. Anılan kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay
3. Ceza Dairesi, 21/5/2014 tarihli ilamıyla mahkeme kararını düzelterek
onamıştır. Karar, 13/6/2014 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiş, 8/7/2014
tarihinde de bireysel başvuruda bulunulmuştur.
7. Mahkememiz İkinci Bölüm çoğunluğunca,“30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel
başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalanhak
ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvuru kapsamında değildir.
Sözleşme’nin 6.
maddesinde, adil yargılanmaya ilişkin güvencelerin medeni hak ve yükümlülükler
ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması
esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla
sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil
yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme
kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Bir ceza davasında
üçüncü kişilerin cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören,
şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma
alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18, 23, 24).”
Denilerek, başvurunun
adil yargılanma hakkı kapsamına girmediğinden bahisle konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA karar verilmiştir.
8. AİHS 6. maddesinde “adil yargılanmaya ilişkin güvencelerin
medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının
esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu(nun).”Hükme bağlandığı bilinen bir kuraldır.
9. Bireysel başvuru hakkının dayanağı Anayasanın 148/3 maddesi, “ Herkes
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ”Hükmü
ile “Adil Yargılanma Hakkı”nın ifade olunduğu
Anayasanın 36. maddesinin, “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. ”Hükmü
birlikte değerlendirildiğinde “HERKES” in
bireysel başvuru ve Adil Yargılanma hakkına sahip olduğu açıktır.
10. Özellikle makul süre şikayetlerinde sözleşmenin 6.
maddesinden hareketle “ adil yargılanmaya ilişkin
güvencelerin .…..bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli
olduğu belirtilerek hakkın kapsamı(nın)sınırlandırılması..”
başka bir ifadeyle daraltılması yanlış algılamalara, önemli hak kayıplarına,
hakkaniyetsizliklere neden olmaktadır. Başvuruda olduğu gibi bir haksız fiile
maruz kalıp mağdur olan başvurucular, makul süre dışına çıkan soruşturma ve
kavuşturma süreçleri sonucunda şüpheli/sanıkla ilgili, zamanaşımı sonucunda
verilen “davanın ortadan kaldırılması” kararı ile bir kez daha mağdur olmakta,
haksız fiile uğradıkları yetmezmiş gibi şüpheli/sanığın cezasız kalması sonucu
bir kez daha yıkıma uğramaktadırlar. Dava zamanaşımı gibi sebeplerle ortadan
kalkmasa bile davanın makul sürede sonuçlanmaması da mağdur/katılanın tekrar
mağduriyetine neden olmaktadır.
11. Bireysel başvuruya konu mezkur
şikayetin şüpheli /sanığının makul olmayan soruşturma ve kovuşturma süreci
nedeniyle başvuruda bulunması halinde kendisinden bir anlamda “özür dilenerek”
tazminat verilirken, mağdur-katılana ise “sen sözleşmenin 6. maddesi kapsamına
girmiyorsun o yüzden senin başvurunla ilgili konu bakımından yetkisizim”
denilerek başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı vermek vicdanları rahatsız
etmekte, hakkaniyete uygun düşmemektedir.
12. Makul süre şikayetlerinde, hukuk davalarında davacı – davalı
ayrımı yapılmaksızın tazminat verilirken, ceza soruşturma ve kovuşturmalarında,
şüpheli-sanığa tazminat verilip, (hatta bazen) aynı soruşturma veya
kovuşturmanın şikayetçisine - katılanına tazminat
vermemek, Anayasa Mahkemesinin “fail ve suçluları koruyup kollayan mahkeme”
olduğu algısına da neden olmaktadır.
13. Bu algının yerleşmemesi, mahkemece şikayetçi/mağdur ile
şüpheli/sanık yönlerinden makul süre nedeniyle bir ayrım yapılmadığı, her
ikisinin de mahkeme nezdinde korunmaya değer haklarının olduğunun tespit ve
teslimi amacıyla, Mahkememizin Sözleşmenin 6. maddesi yerine Anayasanın 36.
maddesindeki “Adil Yargılanma Hakkı”nda ifade olunan “HERKES” ibaresinden hareketle,
(genişletici bir yorumla)şikayetçi - katılanlar lehine bir içtihat
geliştirerek, ceza soruşturma ve kovuşturmalarında makul süre şikayetlerinden
dolayı, ihlalin tespiti ve talep halinde kendilerine tazminat ödenmesine karar
vermesi, hakkaniyete uygun ve vicdanları rahatlatan bir karar olacaktır.
14. Sunulmaya çalışılan nedenlerle bölümümüzün çoğunluk görüşüne
katılmadım.