logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Latife Aslan ve Kasım Aslan [2.B.], B. No: 2014/11208, 4/10/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

LATİFE ASLAN VE KASIM ASLAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/11208)

 

Karar Tarihi: 4/10/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Heysem KOCAÇİNAR

Başvurucular

:

1. Latife ASLAN

 

 

2. Kasım ASLAN

Vekili

:

Av. Ahmet KÖKSAL

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, destekten yoksun kalma tazminatı davasında müddeabihin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın on dört yılda tamamlanması nedeniylemakul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 7/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. 2014/11210 numaralı bireysel başvuru dosyasının aralarındaki hukuki bağlantı olması nedeniyle 2014/11208 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; incelemenin 2014/11208 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular, müşterek çocukları A.A.nın 23/10/1996 tarihinde gerçekleşen iş kazası neticesinde ölümü üzerine 16/10/2000 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ayrı ayrı 2.500.000.000 TL (eski TL) maddi destekten yoksun kalma tazminatı talebiyle dava açmışlardır.

10. Giresun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/3/2010 tarihli kararı ile iş kazasından kaynaklanan uyuşmazlığı karara bağlama görevi iş mahkemesine ait olduğundan görevsizlik kararı vermiştir. Görevsizlik kararı davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/10/2010 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

11. Başvurucuların talebi üzerine yargılamaya Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) devam edilmiş, kusur durumunun tespiti için açılan dava bekletici mesele yapılmıştır.

12. Bekletici mesele yapılan Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2009/377 sayılı dosyasının sonuçlanması üzerine dosya hesap bilirkişisine tevdi edilerek başvurucuların maddi zararının belirlenmesi istenmiştir.

13. Hesap bilirkişisinin başvuruculardan Latife Aslan'ın 10.787,36 TL ve Kasım Aslan'ın 5.326,05 TL zararı bulunduğuna dair raporunu sunması üzerine başvurucular 8/11/2012 tarihli dilekçe ile taleplerini bilirkişi raporunda belirtilen miktar üzerinden ıslah etmişlerdir.

14. Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/12/2012 tarihli kararıyla davanın ıslah edilen miktarlar esas alınarak kabulüne karar vermiştir.

15. Karar temyiz edilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 3/6/2013 tarihli kararla müddeabihin ıslah ile artırılan kısmı zamanaşımına uğradığından ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.

16. Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 26/11/2013 tarihinde Yargıtay bozma ilamında belirtilen gerekçeyi esas alarak davanın kısmen kabulüyle ıslah edilen kısım yönünden talebin reddine karar vermiştir.

17. Başvurucular ve davalı şirket tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 12/5/2014 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

18. Nihai karar başvuruculara 6/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Kanun Hükümleri

19.Dava tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ''Islah '' kenar başlıklı 83. maddesi şu şekildedir:

''İki taraftan her biri usule mütaallik olarak yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Aynı davada hertaraf ancak bir kere ıslah hakkını kullanabilir.''

20. 1086 sayılı mülga Kanun'un 84. maddesi şu şekildedir:

''lslah, tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinciye kadar ve tabi olmıyanlarda muhakemenin hitamına kadar yapılabilir.''

21. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ıslahın ''Zamanı ve şekli'' kenar başlıklı 177. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

'' Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.''

22. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan ''On senelikmüruru zaman'' kenar başlıklı 125. maddesi şu şekildedir.

''Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.''

23. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ''On yıllık zamanaşımı '' kenar başlıklı 146. maddesi şu şekildedir.

''Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.''

B. Yargıtay Kararları

24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 4/5/2011 tarihli ve E.2011/13-161, K.2011/276 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

''Borçlar Kanunu, haksız fiilde ve sebepsiz zenginleşmede 10 yıllık ve 1 yıllık zamanaşımı süresini kabul etmiştir. Haksız fiilde 10 yıllık süre haksız fiilin vuku bulmasıyla sebepsiz zenginleşmede hakkın doğduğu tarihte başlar.''

25. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 19/4/2016 tarihli ve E.2016/1733, K.2016/7038 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

''Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir.

Somut olaya geldiğimizde, davalı Ç.İ. Gen.Müd.'nün yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında asıl işveren olduğu tartışmasızdır. Zira bu davalı aslında kendisine ait olan ve buna kapsamda kendisince yapılması gereken yaş çayın nakliye işini dava dışı kooperatife vermiştir. Böylesi bir ilişkinin mevcudiyetine göre işi veren Ç.İ. Gen.Müd. ile işi alandava dışı S.S. 2 No'lu Taşıma Kooperatifi arasında asıl-alt işveren ilişkisinin doğduğu bellidir. O halde asıl işveren Ç.İ. Gen.Müd. aleyhine manevi tazminat istemli olarak açılan davanın 08.08.2011 tarihli olup iş kazasının ise 16.09.2009 tarihinde vuku bulmasına göre taleplerin zamanaşımına uğradığı gerekçesi iledavanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Zira yukarıda değinildiği üzere işverenlere yöneltilen iş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten itibaren 10 yıldır.''

26. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17/11/2006 tarihli ve E.2016/12551, K.2006/12434 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

''Davacılara ait araçların kaçakçılıkta kullanıldığı iddiası ile zapt edilerek muhafaza altına alındığı, yargılama neticesinde beraat kararı ile birlikte araçların iadesine de karar verildiği, bu suretle haksız ihtiyati tedbir neticesinde davacıların araçlarının kazançlarından mahrum kalmaları nedeni ile maddi tazminat isteminde bulundukları anlaşılmaktadır. Zamanaşımı konusunda değerlendirme yapılırken davacılar hakkında açılan ceza davasının esas alınması doğru değildir. Haksız tedbir kararı nedeni ile davalılar hakkında açılmış bir ceza davası bulunmamaktadır. Davalılar kamu tüzel kişileri oldukları için haklarında ceza davası da açılamaz. Ortada davalıların cezalandırılmalarını gerektiren bir suç olmadığından bu davada ceza zamanaşımının uygulanması uygun değildir. Davacılar hakkında verilen beraat kararı 26/02/2001 tarihinde kesinleşmiştir. Davacılar beraat kararı ile haklarında verilen tedbir kararının haksızlığını öğrendiklerine göre zamanaşımı süresi de bu tarihten itibaren işlemeye başlar. Islah dilekçesi 22/04/2005 tarihinde verilmiştir. Islah ile istenen bölüm için zamanaşımı def’inde bulunulduğuna göre BK’nun 60/1. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresinin ıslah tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda davanın ıslah edilen bölümünün zamanaşımına uğraması nedeni ile reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.''

27. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 25/1/2016 tarihli ve E.2015/11200 K.2016/837 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

''...Zamanaşımı ise borcu ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu nedenle zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. BK. 133 madde zamanaşımını kesen sebepler sayılmış olup bunlardan biri de dava açılmasıdır. Davanın tamamen ıslahında dava baştan beri (dava dilekçesinden itibaren) ıslah edildiği için ıslah edilen kısım içinde davanın açıldığı tarihte zamanaşımı kesilmiş olur.

Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder.

Nitekim 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası ve tesbit davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunun arttırılabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.Aynı Yasanın 109. maddesindeki kısmi davada ise zamanaşımının kesileceği yolunda bir açıklama yoktur.

6100 sayılı Kanunun hazırlanması sırasında görev alan Prof. Hakan Pekcanıtez, Prof. Oğuz Atalay ve Prof. Muhammet Özekes tarafından yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine göre Medeni Usul Hukuku Kitabının 321. sayfasında “Belirsiz alacak davası açılabilmesinin mümkün olduğu hallerde kısmi dava açmak davacı açısından üç nedenle daha elverişli olmayacaktır. Birincisi kısmi dava açan davacının alacağının geri kalan kısmı için zamanaşımı süresi kesilmemiş olacaktır. Buna karşılık belirsiz alacak davasında zamanaşımı, dava sonunda alacağın tümü için dava tarihinde kesilmiş sayılacaktır. İkinci olarak kısmi dava açan davacı dava sırasında alacağın geri kalan kısmını talep etmek isterse, bunu ancak ıslah ya da karşı tarafın açık rızası ile yapabilecektir...” şeklindeki açıklamaları ile gerek Dairemizin, gerekse HGK'nun önceki içtihatları gibi yeni HMK.da da kısmi dava açılması halinde sadece dava edilen bölüm için zamanaşımının kesileceği yolundaki istikrarlı uygulamanın devam ettirildiği anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, ıslah dilekçesinin verildiği 04/08/2011 tarihinde olay tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan B.K. 60/1 maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresiıslah edilen miktar yönünden dolmuştur. Belirtilen nedenle ıslah edilen miktar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru görülmemiş,kararın bozulması gerekirken onanmış olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılmalı ve karar bozulmalıdır.''

28. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 10/4/2017 tarihli ve E.2016/185, K.2017/2949 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir.

''Dosyakapsamındaki kayıt ve belgelerden; davacı sigortalı Ç.T.’nin 29.07.2001 tarihinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle % 100 oranında malul olduğu, iş kazası nedeniyle sigortalının % 25 oranında müterafik kusurunun bulunduğunun kabul edildiği, davacı vekilinin 04.10.2004 tarihli dava dilekçesi ile, sigortalı için 1.000 TL maddi tazminat talep ettiği, hesap raporu sonrası davacı vekilinin sigortalı için maddi tazminat istemini 30.04.2015 tarihli dilekçesiyle 510.000,00 TL’ye arttırdığı, talep artırım dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren davalının 14.05.2015 tarihinde süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır.

 Uyuşmazlık bu tür davalarda T.B.K' nın 146.maddesi (B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Davaya konu olayda davacının iş kazası neticesinde gerçekleşen maluliyetinde değişen durum olmadığı açıktır.

Somut olayda maddi tazminatın 04.10.2004 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edecektir.

Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan 30.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine karşı davalı vekilince süresi içinde sunulan zamanaşımı def'inin değerlendirilerek, maddi tazminat istemine ilişkin dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı olarak bir karar verilmesi gerekirken; ıslah edilen kısmı dakapsayacak şekilde maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.''

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Kasım Aslan Yönünden

30. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikteİçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.

31. Başvuru tarihinden sonra ölen başvurucuların mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönünde iradeleriniAnayasa Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılabilir (Abdurrahman Miişoğlu ve diğerleri, B. No: 2014/7674, 23/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvuruculardan Kasım Aslan başvuru tarihinden sonra 25/7/2016tarihinde ölmüş ancak mirasçıları makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini bildirmemişlerdir. Anılan başvurucu yönünden başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.

32. Açıklanan nedenlerle başvuruculardan Kasım Aslan yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucu Latife Aslan Yönünden

1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33. Başvurucu, görevli mahkemede açılmamış olsa da görevsizlik kararının on yılı bulan bir yargılama sonucunda verilmesi, bu süre boyunca görevsiz mahkemenin kusur tespitine yönelik davayı bekletici mesele yapması, bu hususların sonucu olarak ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımından dolayı reddedilmesi ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin önceki içtihatlardan farklı olarak anılan kararı onaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucularıniddiaları açıkça belirtilmemişse debir bütün olarak müddeabihin ıslah ile artırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik olup adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

35. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Dava açmak isteyen kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma koşullarına sınırlamalar getirilebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 36).

36. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin, usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

37. Somut olayda başvurucu 23/10/1996 tarihinde gerçekleşen haksız fiil niteliğindeki iş kazasından sonra 16/10/2000 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla 2.500 TL tazminat talebiyle dava açmış ve ölüm olayına ilişkin kusur oranının kesinleşmesinden sonra yapılan bilirkişi incelemesi üzerine 8/11/2012 tarihli dilekçe ile talebini ıslah etmiştir. İlk derece mahkemesi, Yargıtay bozma ilamına uyarak haksız fiil niteliğindeki ölüm olayının gerçekleştiği 23/10/1996 tarihinde başvurucuların faili ve zararı öğrendiğini kabul etmiştir. Mahkeme bu kabulden hareketle818 sayılı mülga Kanun’un 125. maddesi ve hâlen yürürlükte bulunan 6098 sayılı Kanun'un 146. maddesinde belirtilen on yıllık zaman aşımı süresinin ıslah tarihinde dolduğu değerlendirmesiyle, artırılan kısmın reddine karar vermiştir (bkz. § 16).

38. İş kazalarından kaynaklanan tazminat isteğine ilişkin istikrar kazanmış yargısal içtihatlarda bu türdavaların on yıllık zamanaşımı süresi içinde açılabileceğine işaret edilmiş olup gerek dava tarihi gerekse de ıslah tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Kanun'un 125. ve 6098 sayılı Kanun'un 146. maddelerinde aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu kabul edilmektedir. Başvurucu, trafik kazasından kaynaklanan bir olayda Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 5/12/2011 tarihli kararında ıslah ile artırılan kısım yönünden zamanaşımı definde bulunulamayacağına hükmettiğini ve somut olaydaki kabulün bu içtihada aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Her iki olayın hukuki sebebi farklı olup iş kazasından kaynaklanan uyuşmazlıkların temyiz mercii olan Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin içtihatlarında istikrarlı olarak on yıllık zamanaşımı süresinin haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren başlayacağına vurgu yaptığı, buna karşılık emsal teşkil ettiği ileri sürülen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin kararlarında ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımına uğramayacağına dair bir istikrar bulunmadığı ve dayanılan emsal kararda dahi bu hususun muhalafet şerhine konu olduğu saptanmıştır.

39. Somut olayda başvurucu, görevsiz mahkemede yapılan yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle ıslah talebinde bulunamadığını ileri sürmüşse de ilk derece mahkemesince ilgili mevzuat yorumlanarak tahkikat tamamlanıncaya kadar ıslahın mümkün bulunduğu ve görevsiz yargı merciindeki yargılamanın bu hakkı kullanmasına engel bir durum teşkil etmediği kanaatiyle bu iddiası kabul görmemiştir. Bu itibarla anılan yargısal içtihatlar ve yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde, başvuruya konu süre koşulunun, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Başvurucu, görevsiz mahkemenin kusur tespitine ilişkin dava dosyasını bekletici mesele yaparak yargılamanın on yıla yakın bir süre uzamasına neden olduğunu ve zaman içinde değişen ekonomik koşullar nedeniyle hüküm altına alınan tazminat miktarının anlamını yitirdiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

43. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69); yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).

44. İş mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).

45. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 13 yıl 6 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

46. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucu 50.000 TL manevi ve 100.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

50. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 28.080 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

51. Başvuru mahkemeye erişim hakkı yönünden kabul edilemez bulunduğundan maddi tazminat isteğinin reddine karar verilmesi gerekir.

52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen başvuru için ödenen 206,10 TL TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Başvurucu Kasım Aslan yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,

2. Başvurucu Latife Aslan yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Başvurucu Latife Aslan yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucu Latife Aslan'a net 28.080 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 1. Yargılama giderlerinin başvurucu Kasım Aslan üzerinde BIRAKILMASINA,

2. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucu Latife Aslan'a ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/360, K.2013/435) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Latife Aslan ve Kasım Aslan [2.B.], B. No: 2014/11208, 4/10/2017, § …)
   
Başvuru Adı LATİFE ASLAN VE KASIM ASLAN
Başvuru No 2014/11208
Başvuru Tarihi 7/7/2014
Karar Tarihi 4/10/2017
Birleşen Başvurular 2014/11210

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, destekten yoksun kalma tazminatı davasında müddeabihin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın on dört yılda tamamlanması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Düşme
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Düşme

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1086 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 83
84
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 177
6098 Türk Borçlar Kanunu 146
818 Borçlar Kanunu 125
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi