TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LATİFE ASLAN VE KASIM ASLAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11208)
|
|
Karar Tarihi: 4/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem
KOCAÇİNAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Latife ASLAN
|
|
|
2. Kasım ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet KÖKSAL
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, destekten yoksun kalma tazminatı davasında müddeabihin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımından
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve yargılamanın on dört yılda
tamamlanması nedeniylemakul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular
7/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular,
başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra
Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca
başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
5. 2014/11210
numaralı bireysel başvuru dosyasının aralarındaki hukuki bağlantı olması
nedeniyle 2014/11208 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine;
incelemenin 2014/11208 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
6. Bölüm
Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular,
müşterek çocukları A.A.nın 23/10/1996
tarihinde gerçekleşen iş kazası neticesinde ölümü üzerine 16/10/2000 tarihinde
fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ayrı ayrı 2.500.000.000 TL (eski
TL) maddi destekten yoksun kalma tazminatı talebiyle dava açmışlardır.
10. Giresun
2. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/3/2010 tarihli kararı ile
iş kazasından kaynaklanan uyuşmazlığı karara bağlama görevi iş mahkemesine ait
olduğundan görevsizlik kararı vermiştir. Görevsizlik kararı davalı şirket
vekili tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/10/2010 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
11. Başvurucuların
talebi üzerine yargılamaya Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi
sıfatıyla) devam edilmiş, kusur durumunun tespiti için açılan dava bekletici
mesele yapılmıştır.
12. Bekletici
mesele yapılan Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2009/377 sayılı
dosyasının sonuçlanması üzerine dosya hesap bilirkişisine tevdi edilerek
başvurucuların maddi zararının belirlenmesi istenmiştir.
13. Hesap
bilirkişisinin başvuruculardan Latife Aslan'ın 10.787,36 TL ve Kasım Aslan'ın
5.326,05 TL zararı bulunduğuna dair raporunu sunması üzerine başvurucular 8/11/2012 tarihli dilekçe ile taleplerini bilirkişi
raporunda belirtilen miktar üzerinden ıslah etmişlerdir.
14. Giresun
1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/12/2012 tarihli kararıyla
davanın ıslah edilen miktarlar esas alınarak kabulüne karar vermiştir.
15. Karar
temyiz edilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 3/6/2013
tarihli kararla müddeabihin ıslah ile artırılan kısmı
zamanaşımına uğradığından ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
16. Giresun
1. Asliye Hukuk Mahkemesi 26/11/2013 tarihinde
Yargıtay bozma ilamında belirtilen gerekçeyi esas alarak davanın kısmen
kabulüyle ıslah edilen kısım yönünden talebin reddine karar vermiştir.
17. Başvurucular
ve davalı şirket tarafından temyiz edilen karar Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 12/5/2014 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
18. Nihai
karar başvuruculara 6/6/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
19.Dava
tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ''Islah '' kenar başlıklı 83. maddesi şu şekildedir:
''İki taraftan her biri usule mütaallik olarak
yaptığı muameleyi tamamen veya kısmen ıslah edebilir. Aynı davada hertaraf ancak bir kere ıslah hakkını kullanabilir.''
20. 1086
sayılı mülga Kanun'un 84. maddesi şu şekildedir:
''lslah, tahkikata tabi olan davalarda
tahkikat bitinciye kadar ve tabi olmıyanlarda
muhakemenin hitamına kadar yapılabilir.''
21. Karar
tarihinde yürürlükte bulunan 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ıslahın ''Zamanı
ve şekli'' kenar başlıklı 177. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu
şekildedir:
'' Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.''
22. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun
dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan ''On senelikmüruru zaman'' kenar başlıklı 125.
maddesi şu şekildedir.
''Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on
senelik müruru zamana tabidir.''
23. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 11/1/2011
tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun
''On yıllık zamanaşımı '' kenar başlıklı 146. maddesi şu şekildedir.
''Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık
zamanaşımına tabidir.''
B. Yargıtay Kararları
24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 4/5/2011
tarihli ve E.2011/13-161, K.2011/276 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Borçlar Kanunu, haksız fiilde ve sebepsiz zenginleşmede 10 yıllık ve
1 yıllık zamanaşımı süresini kabul etmiştir. Haksız fiilde 10 yıllık süre
haksız fiilin vuku bulmasıyla sebepsiz zenginleşmede hakkın doğduğu tarihte
başlar.''
25. Yargıtay
21. Hukuk Dairesinin 19/4/2016 tarihli ve E.2016/1733,
K.2016/7038 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve
zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi
demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve
davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş
olması demektir.
Somut olaya geldiğimizde, davalı Ç.İ. Gen.Müd.'nün yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında
asıl işveren olduğu tartışmasızdır. Zira bu davalı aslında kendisine ait olan
ve buna kapsamda kendisince yapılması gereken yaş çayın nakliye işini dava dışı
kooperatife vermiştir. Böylesi bir ilişkinin mevcudiyetine göre işi veren Ç.İ. Gen.Müd. ile
işi alandava dışı S.S. 2 No'lu
Taşıma Kooperatifi arasında asıl-alt işveren ilişkisinin doğduğu bellidir. O
halde asıl işveren Ç.İ. Gen.Müd.
aleyhine manevi tazminat istemli olarak açılan davanın
08.08.2011 tarihli olup iş kazasının ise 16.09.2009 tarihinde vuku bulmasına
göre taleplerin zamanaşımına uğradığı gerekçesi iledavanın
reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Zira yukarıda değinildiği üzere
işverenlere yöneltilen iş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında
zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten itibaren 10 yıldır.''
26. Yargıtay
4. Hukuk Dairesinin 17/11/2006 tarihli ve
E.2016/12551, K.2006/12434 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Davacılara ait araçların kaçakçılıkta kullanıldığı iddiası ile zapt
edilerek muhafaza altına alındığı, yargılama neticesinde beraat kararı ile
birlikte araçların iadesine de karar verildiği, bu suretle haksız ihtiyati
tedbir neticesinde davacıların araçlarının kazançlarından mahrum kalmaları
nedeni ile maddi tazminat isteminde bulundukları anlaşılmaktadır. Zamanaşımı
konusunda değerlendirme yapılırken davacılar hakkında açılan ceza davasının
esas alınması doğru değildir. Haksız tedbir kararı nedeni ile davalılar
hakkında açılmış bir ceza davası bulunmamaktadır. Davalılar kamu tüzel kişileri
oldukları için haklarında ceza davası da açılamaz. Ortada davalıların
cezalandırılmalarını gerektiren bir suç olmadığından bu davada ceza
zamanaşımının uygulanması uygun değildir. Davacılar hakkında verilen beraat
kararı 26/02/2001 tarihinde kesinleşmiştir. Davacılar
beraat kararı ile haklarında verilen tedbir kararının haksızlığını
öğrendiklerine göre zamanaşımı süresi de bu tarihten itibaren işlemeye başlar.
Islah dilekçesi 22/04/2005 tarihinde verilmiştir.
Islah ile istenen bölüm için zamanaşımı def’inde bulunulduğuna göre BK’nun 60/1. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresinin
ıslah tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda davanın ıslah edilen
bölümünün zamanaşımına uğraması nedeni ile reddedilmesi gerekirken kabulüne
karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.''
27. Yargıtay
4. Hukuk Dairesinin 25/1/2016 tarihli ve E.2015/11200
K.2016/837 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
''...Zamanaşımı ise borcu ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve
var olan bir hakkın istenebilirliğini ortadan
kaldıran bir savunma aracıdır. Bu nedenle zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. BK. 133 madde
zamanaşımını kesen sebepler sayılmış olup bunlardan biri de dava açılmasıdır.
Davanın tamamen ıslahında dava baştan beri (dava dilekçesinden itibaren) ıslah
edildiği için ıslah edilen kısım içinde davanın açıldığı tarihte zamanaşımı
kesilmiş olur.
Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz
açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için
zamanaşımı işlemeye devam eder.
Nitekim 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren
6100 sayılı HMK. 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası
ve tesbit davasında davacının iddianın genişletilmesi
yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep
sonucunun arttırılabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile
ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.Aynı Yasanın 109. maddesindeki kısmi
davada ise zamanaşımının kesileceği yolunda bir açıklama yoktur.
6100 sayılı Kanunun hazırlanması sırasında görev alan Prof. Hakan Pekcanıtez, Prof. Oğuz Atalay ve Prof. Muhammet Özekes tarafından yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Hükümlerine göre Medeni Usul Hukuku Kitabının 321. sayfasında “Belirsiz alacak
davası açılabilmesinin mümkün olduğu hallerde kısmi dava açmak davacı açısından
üç nedenle daha elverişli olmayacaktır. Birincisi kısmi dava açan davacının
alacağının geri kalan kısmı için zamanaşımı süresi kesilmemiş olacaktır. Buna
karşılık belirsiz alacak davasında zamanaşımı, dava sonunda alacağın tümü için
dava tarihinde kesilmiş sayılacaktır. İkinci olarak kısmi dava açan davacı dava
sırasında alacağın geri kalan kısmını talep etmek isterse, bunu ancak ıslah ya
da karşı tarafın açık rızası ile yapabilecektir...” şeklindeki açıklamaları ile
gerek Dairemizin, gerekse HGK'nun önceki içtihatları
gibi yeni HMK.da da kısmi
dava açılması halinde sadece dava edilen bölüm için zamanaşımının kesileceği
yolundaki istikrarlı uygulamanın devam ettirildiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, ıslah dilekçesinin
verildiği 04/08/2011 tarihinde olay tarihi itibarıyla
yürürlükte bulunan B.K. 60/1 maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresiıslah edilen miktar yönünden dolmuştur. Belirtilen
nedenle ıslah edilen miktar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken
kabulü doğru görülmemiş,kararın
bozulması gerekirken onanmış olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin karar
düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılmalı ve karar
bozulmalıdır.''
28. Yargıtay
21. Hukuk Dairesinin 10/4/2017 tarihli ve E.2016/185,
K.2017/2949 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir.
''Dosyakapsamındaki kayıt ve belgelerden;
davacı sigortalı Ç.T.’nin 29.07.2001 tarihinde
gerçekleşen iş kazası nedeniyle % 100 oranında malul olduğu, iş kazası
nedeniyle sigortalının % 25 oranında müterafik
kusurunun bulunduğunun kabul edildiği, davacı vekilinin 04.10.2004 tarihli dava
dilekçesi ile, sigortalı için 1.000 TL maddi tazminat
talep ettiği, hesap raporu sonrası davacı vekilinin sigortalı için maddi
tazminat istemini 30.04.2015 tarihli dilekçesiyle 510.000,00 TL’ye arttırdığı,
talep artırım dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren davalının 14.05.2015
tarihinde süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık bu tür davalarda
T.B.K' nın 146.maddesi (B.K.’nun
125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zamanaşımı süresinin hangi
tarihte başlatılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın
öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek,
zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın
gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması
demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi
sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel
zararın gelişim gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık
seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Davaya konu
olayda davacının iş kazası neticesinde gerçekleşen maluliyetinde değişen durum
olmadığı açıktır.
Somut olayda maddi tazminatın 04.10.2004 tarihli dava dilekçesinde
fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği
ortadadır. Bu duruma göre zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen
maddi tazminat yönünden dava tarihi itibariyle kesilerek, bakiye alacak miktarı
yönünden işlemeye devam edecektir.
Hal böyle olunca, davacı vekilince sunulan
30.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi niteliğindeki talep artırım dilekçesine
karşı davalı vekilince süresi içinde sunulan zamanaşımı def'inin değerlendirilerek,
maddi tazminat istemine ilişkin dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlı
olarak bir karar verilmesi gerekirken; ıslah edilen kısmı dakapsayacak
şekilde maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin
4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucu Kasım Aslan Yönünden
30. Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini
haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun
düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikteİçtüzük'ün
80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine
devam edilebileceği öngörülmüştür.
31. Başvuru
tarihinden sonra ölen başvurucuların mirasçılarının makul bir süre içinde
başvuruyu devam ettirme yönünde iradeleriniAnayasa
Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun
incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine
varılabilir (Abdurrahman Miişoğlu
ve diğerleri, B. No: 2014/7674, 23/3/2017,
§§ 18-21). Somut olayda başvuruculardan Kasım Aslan başvuru tarihinden sonra
25/7/2016tarihinde ölmüş ancak mirasçıları makul bir süre içinde başvuruya
devam etme yönünde iradelerini bildirmemişlerdir. Anılan başvurucu yönünden
başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün
80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de
bulunmamaktadır.
32.
Açıklanan nedenlerle başvuruculardan Kasım Aslan yönünden başvurunun düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucu Latife Aslan Yönünden
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
33. Başvurucu, görevli mahkemede açılmamış olsa da görevsizlik
kararının on yılı bulan bir yargılama sonucunda verilmesi, bu süre boyunca
görevsiz mahkemenin kusur tespitine yönelik davayı bekletici mesele yapması, bu
hususların sonucu olarak ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımından dolayı
reddedilmesi ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin önceki içtihatlardan farklı
olarak anılan kararı onaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
34. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucularıniddiaları
açıkça belirtilmemişse debir bütün olarak müddeabihin ıslah ile artırılan kısmının zamanaşımı
nedeniyle reddine yönelik olup adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
35. Adil
yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı,
bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Dava açmak isteyen kişinin mahkemeye
erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmadığı müddetçe dava açma
koşullarına sınırlamalar getirilebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:
2012/855, 26/6/2014, § 36).
36. Dava
açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına
başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir
gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz
(Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin, usul kurallarını
uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak aşırı
esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç,
B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
37. Somut olayda başvurucu 23/10/1996
tarihinde gerçekleşen haksız fiil niteliğindeki iş kazasından sonra 16/10/2000
tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla 2.500 TL tazminat
talebiyle dava açmış ve ölüm olayına ilişkin kusur oranının kesinleşmesinden
sonra yapılan bilirkişi incelemesi üzerine 8/11/2012 tarihli dilekçe ile
talebini ıslah etmiştir. İlk derece mahkemesi, Yargıtay bozma ilamına uyarak
haksız fiil niteliğindeki ölüm olayının gerçekleştiği 23/10/1996
tarihinde başvurucuların faili ve zararı öğrendiğini kabul etmiştir. Mahkeme bu
kabulden hareketle818 sayılı mülga Kanun’un 125. maddesi ve hâlen yürürlükte
bulunan 6098 sayılı Kanun'un 146. maddesinde belirtilen on yıllık zaman aşımı
süresinin ıslah tarihinde dolduğu değerlendirmesiyle, artırılan kısmın reddine
karar vermiştir (bkz. § 16).
38. İş kazalarından kaynaklanan tazminat
isteğine ilişkin istikrar kazanmış yargısal içtihatlarda bu türdavaların
on yıllık zamanaşımı süresi içinde açılabileceğine işaret edilmiş olup gerek
dava tarihi gerekse de ıslah tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga
Kanun'un 125. ve 6098 sayılı Kanun'un 146. maddelerinde aksine bir hüküm
bulunmadığı takdirde her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu kabul
edilmektedir. Başvurucu, trafik kazasından kaynaklanan bir olayda
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 5/12/2011 tarihli
kararında ıslah ile artırılan kısım yönünden zamanaşımı definde
bulunulamayacağına hükmettiğini ve somut olaydaki kabulün bu içtihada aykırı
olduğunu ileri sürmüştür. Her iki olayın hukuki sebebi farklı
olup iş kazasından kaynaklanan uyuşmazlıkların temyiz mercii olan Yargıtay 21.
Hukuk Dairesinin içtihatlarında istikrarlı olarak on yıllık zamanaşımı
süresinin haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren başlayacağına vurgu
yaptığı, buna karşılık emsal teşkil ettiği ileri sürülen Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin kararlarında ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımına uğramayacağına
dair bir istikrar bulunmadığı ve dayanılan emsal kararda dahi bu hususun muhalafet şerhine konu olduğu saptanmıştır.
39. Somut olayda başvurucu, görevsiz mahkemede yapılan
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle ıslah talebinde bulunamadığını ileri
sürmüşse de ilk derece mahkemesince ilgili mevzuat yorumlanarak tahkikat
tamamlanıncaya kadar ıslahın mümkün bulunduğu ve görevsiz yargı merciindeki
yargılamanın bu hakkı kullanmasına engel bir durum teşkil etmediği kanaatiyle
bu iddiası kabul görmemiştir. Bu itibarla anılan yargısal içtihatlar ve yapılan
açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde, başvuruya konu süre koşulunun,
gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu
görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık
olduğu anlaşılmaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu,
görevsiz mahkemenin kusur tespitine ilişkin dava dosyasını bekletici mesele
yaparak yargılamanın on yıla yakın bir süre uzamasına neden olduğunu ve zaman
içinde değişen ekonomik koşullar nedeniyle hüküm altına alınan tazminat
miktarının anlamını yitirdiğini belirterek makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
42. Açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
43. Medeni
hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda
yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç,
B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69); yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397,
17/11/2014, § 25).
44. İş
mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).
45. Anılan
ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate
alındığında somut olayda 13 yıl 6 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
46. Açıklanan
nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucu
50.000 TL manevi ve 100.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
50. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlalin tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 28.080 TL manevi
tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
51. Başvuru
mahkemeye erişim hakkı yönünden kabul edilemez bulunduğundan maddi tazminat
isteğinin reddine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki
belgelerden tespit edilen başvuru için ödenen 206,10 TL TL
harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Başvurucu Kasım Aslan yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
2.
Başvurucu Latife Aslan yönünden mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Başvurucu Latife Aslan yönünden makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu
Latife Aslan'a net 28.080 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin
diğer taleplerin REDDİNE,
D. 1.
Yargılama giderlerinin başvurucu Kasım Aslan üzerinde BIRAKILMASINA,
2. 206,10
TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama
giderinin başvurucu Latife Aslan'a ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin,
kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F. Kararın
bir örneğinin Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/360, K.2013/435)
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.