TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FERİDUN GÜLMEZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/11451)
Karar Tarihi: 19/7/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Mehmet Sadık YAMLI
Başvurucu
Feridun GÜLMEZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik görevi sebebiyle kalıcı hastalığa yakalanıldığından bahisle uğranılan zararın tazmini ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında vazife malulü sayılma istemlerinin kabul edilmemesi üzerine açılan davaların reddedilmesi ve davalı idare lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu 2014/11451 numaralı bireysel başvuruyu 14/7/2014 tarihinde, 2014/19903 sayılı bireysel başvuruyu ise 22/12/2014 tarihinde yapmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Her iki başvuruda, başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
8. Bakanlık tarafından sunulan görüşler başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşlerine karşı beyanda bulunmamıştır.
9. Konu yönünden irtibatları nedeniyle başvuruların birleştirilmesine, 2014/19903 numaralı bireysel başvurunun kapatılmasına ve incelemenin 2014/11451 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucu, 2008 yılı Ağustos ayında teğmen olarak sözleşmeli subay statüsünde göreve başlamış ve 2009 yılı Haziran ayından itibaren Komando Tugay Komutanlığı emriyle Hakkari'de görevlendirilmiştir. Bu görevlendirme çerçevesinde 6/6/2010 tarihinde Hakkari/Çukurca/Kavuşak bölgesinde icra edilen iç güvenlik operasyonuna katılmıştır.
12. 9/6/2010 tarihli tutanağa göre başvurucu kırk bir saat kadar süren operasyonun yaklaşık yirmi saatini yaya intikal ile geçirmiş, operasyon sırasında ikmal için gelen helikoptere teröristlerce taciz ateşi açılmasıyla gerekli yiyecek ve içecek ikmali kendilerine yapılamamış, ayrıca başvurucu çatışmada yaralanan bir uzman çavuşun yaya olarak tahliye edilmesi faaliyetine katılmıştır. Operasyon 8/6/2010 tarihinde saat 13.00 sıralarındatamamlanmıştır.
13. Başvurucu, operasyonun tamamlandığı gün rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış; yapılan muayenede kendisine addison hastalığı teşhisi konulmuştur.
14. Devam eden süreçte başvurucunun tedavisi GATA Asker Hastanesinde sürdürülmüştür. 16/9/2010 tarihli rapor ile adrenal yetmezlik (addison hastalığı) teşhisiyle ''B/41/F1 sınıfında sözleşmeli subay görevine devam edemez.'' tespiti yapılmış, 24/12/2010 tarihli birinci kontrol muayenesi sonucunda düzenlenen raporla primer adrenokortikal yetmezlik (addison hastalığı) teşhisiyle yine aynı yönde tespit yapılmıştır.
15. Başvurucunun, vazife malulü sayılması için yaptığı başvurusu reddedilmiş; bu arada sözleşmesi sağlık nedeniyle 20/10/2011 tarihinde feshedilerek 15/12/2011 tarihinde kurumuyla ilişiği kesilmiştir.
16. Başvurucuya 2/4/2012 tarihinde adi malul aylığı bağlanmış, 3713 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanması talebi 23/10/2012 tarihli işlemle reddedilmiştir.
17. Başvurucu, terörle mücadele kapsamında yürütülen oparasyonun ağır şartları sonucu hastalığının meydana geldiğini belirterek 3713 sayılı Kanun kapsamında vazife malulü kabul edilmeme işleminin iptali talebiyle dava açmıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Üçüncü Dairesi 16/1/2014 tarihli ve E.2013/518, K.2014/52 sayılı karar ile davayı oybirliğiyle reddetmiştir. Daire, GATA Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalından konuya ilişkin tıbbi kanaat rapor istemiş ve bu raporu karara esas almıştır. Raporda başvurucunun uzun mesafe yürümesinin, susuz ve gıdasız kalmasının addison hastalığının nedeni olmadığı; hastalığın sadece görünür hâle gelmesini sağladığı belirtilmiştir.Buna göre Daire, başvurucunun rahatsızlığının 3713 sayılı Kanun kapsamında icra edilen vazifenin sebep ve tesirinden kaynaklanmadığı, rahatsızlığın bünyesel olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesine dayanmıştır.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 5/6/2014 tarihli ve E.2014/843, K.2014/766 sayılı kararıyla karar düzeltme sebeplerinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucu aleyhine 226 TL karar düzeltme para cezasına hükmedilmiştir.
19. Bu karar 20/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu 14/7/2014 tarihinde 2014/11451 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Öte yandan başvurucu, askerlik görevi sırasında ve askerlik görevi nedeniyle söz konusu rahatsızlığın meydana geldiğini belirterek maddi ve manevi tazminata karar verilmesi istemiyle önce 4/1/2012 tarihinde Ankara 11. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış, davanın görev yönünden reddedilmesi üzerine aynı istemle 27/2/2013 tarihinde AYİM'de tam yargı davası açmıştır.
21. AYİM İkinci Dairesi, uyuşmazlığın çözümü için Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalından bilirkişi raporu istemiştir. Bu kapsamda bilirkişilere aşağıdaki sorular sorulmuştur:
"1.Davacıdaki rahatsızlığın ne olduğu, bu rahatsızlığın oluşum ve ilerleme süreci ve bu süreçte etkili olan etmenlerin neler olduğu, rahatsızlığının bünyesel bir rahatsızlık mı, yoksa dış etkenlerden kaynaklanan bir rahatsızlık mı olduğu,
2.Davacının rahatsızlığı bünyesel bir rahatsızlık değilse, bu rahatsızlığın oluşumunda davacının asker olmasının ve dilekçesinde belirttiği operasyon şartlarının sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı,
3.Davacının rahatsızlığı bünyesel bir rahatsızlık ise, bu rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askerliğin ve operasyon şartlarının sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı,
4. Davacıda mevcut rahatsızlığın Haziran 2010 tarihinden önce mevcut olup olmadığı."
22. Hazırlanan 5/2/2014 tarihli tıbbi bilirkişi raporu şöyledir:
"Davacının hastalığı "Addison hastalığı"dır. Bu hastalığın özelliği böbrek üstü bezinden salgılanan "Kortizol hormonunun" vücudun ihtiyacını karşılayacak oranda üretilememesidir. Hastalık sinsi ilerler. Bazı zorlayıcı durumlarda (Örneğin: Ameliyat, ağır enfeksiyon, yoğun stres vs) hastalık tablosu birden ağırlaşabilir. Hastalık bünyesel bir hastalıklır. Dış etkenler bünyeden kaynaklanan hastalığın belirtilerinin oluşmasında ve hastalığın ağırlaşmasında etken olabilir. Bu durumu şöyle açıklamak da mümkün olabilir. Feridun Gülmez'in bahsedilen ve zor şartıarda gerçekleştiği ifade edilen bu operasyona katılması, bireyin hastalığının ortaya çıkmasında ve şiddetlenmesinde bir rol oynamıştır. Davacının hastalığı bünyesel bir hastalıktır. Kesin oluş mekanizmaları bilinmemekle birlikte değişik etkenler (Tüberküloz, otoimmün nedenler, böbrek üstü bezinin diğer granülomatöz hastalıkları, bağışıklık sistemini ileri derecede bozan hastalıklar, vs) veya bilinmeyen nedenlerden ortaya çıkmış olabilir. Hastalığın oluşumunda askerlik hizmetinin bir etkisi yoktur. Ancak operasyon şartlarının hastalık belirtilerinin gelişmesinde tesiri vardır. Mahkeme heyeti tarafından davacıda Addison hastalığının Haziran 2010 tarihinden önce oluşup oluşmadığı sorulmaktadır. Bu hususla ilgili olarak dosyanın incelenmesinden ve doktorların aldığı öyküden anlaşıldığı kadarı ile Addison hastalığı belirtilerinden biri olabilecek, hastanın ciltteki koyulaşma belirtilerinin Addison hastalığının klinik olarak netleşmesinden bir yıl önce başladığı ifade edilmektedir. Bu ifadenin dışında Addison hastalığının 2010 yılından daha önce başladığmı düşündürecek bir belirti ve bulgu yoktur. Bu nedenle 2010 yılından belki bir yıl önce hastalığın başlamış olabileceğini ifade etmek dışında, kanıta dayalı tıp açısından, kesin kanaate varmak mümkün değildir."
23. AYİM İkinci Dairesi 9/4/2014 tarihli ve E.2013/533, K.2014/522 sayılı kararıyla bilirkişi raporunun yanı sıra AYİM Üçüncü Dairesinin 16/1/2014 tarihli kararına (bkz. § 17) ve bu karardaki GATA Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalından alınan konuya ilişkin tıbbi kanaat raporuna da değinerek davayı oyçokluğuyla reddetmiştir. Kararda ayrıca, başvurucu aleyhine 9.500 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dava dosyası, tıbbi kayıtlar ve bilirkişi raporu birlikte dikkate alındığında TSK'da görev yapamayacak hale gelmesine sebep olan "addison" rahatsızlığının bünyesel olduğu, rahatsızlığın belirtilerinin 1 yıl önce ortaya çıktığı, hastalığın oluşmasında askerlik hizmetinin bir etkisinin bulunmadığı, ağır operasyon şartlarının hastalığın belirtilerinin ortaya çıkmasında ve hastalığın ağırlaşmasında etkisi olabileceği ifade edilmiş ise de, hastalık belirtilerinin 1 yıl önceden ortaya çıktığı, bu belirtinin dışında 06.06.2010-08.06.2010 tarihlerinde icra edilen operasyon şartlarının hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasında ve hastalığın ağırlaşmasında etkili olduğuna dair bir bulgu olmadığı, meydana gelen zararla illiyet bağı içinde bulunan bir idari eylem bulunmadığı, dolayısıyla idarenin meydana gelen zararı tazminle sorumlu tutulamayacağı kanaatine varılarak, davanın reddine kararverilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır."
24. Karşıoyda ise özetle başvurucunun rahatsızlığının bünyesel olduğu ancak zor şartlarda gerçekleşen operasyona katılmış olduğu ve operasyondan dolayı hastalığının hissedilir derecede ortaya çıktığı ve ağırlaştığı, yapılan hizmetle ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağı bulunduğu, başvurucunun zararlarının bünyesel rahatsızlığı da gözönüne alınarak karşılanması gerektiği belirtilmiştir.
25. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 5/11/2014 tarihli ve E.2014/1642, K.2014/1493 sayılı kararıyla karar düzeltme sebeplerinin bulunmadığı gerekçesiyle oyçokluğuyla reddedilmiştir. Kararda ayrıca, 226 TL karar düzeltme para cezasına hükmedilmiştir.
26. Bu karar 24/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu,22/12/2014 tarihinde 2014/19903 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
28. 3713 sayılıKanun'un 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan, sakatlanan, ölen veya öldürülenler hakkında 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Ayrıca;
a) (Değişik bent: 28/02/1995 - 4082/6 md.) Malul olanlarla, ölenlerin aylığa müstehak dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı, bunların görevde olan emsallerinin almakta oldukları aylıklardan; emekli olanların öldürülmeleri halinde ise, dul ve yetimlerine bağlanacak aylığın toplam tutarı ve Kanuna göre kendisine bağlanabilecek emekli aylığından az olamaz. Yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak derecede malül olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, diğerlerine mevcut aylıkları üzerinden, 30 yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesi ödenir. Bu bent hükümlerine göre ilgililere fazla olarak yapılan ödemeler, faturası karşılığı ilgili sosyal güvenlik kuruluşlarınca Hazineden tahsil edilir.
j)...(Ek fıkra: 04/07/2012 - 6353 S.K./75. md.) Kamu görevlileri ile birinci fıkranın (h) ve (j) bentleri kapsamına girenlerden terör olaylarını önlemek amacıyla her türlü patlayıcı maddeye bağlı olarak meydana gelen olaylar sonucunda ya da her ne şekilde olursa olsun terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hale getirilmesi amacıyla ifa edilen görevler sırasında veya bu görevlere gidiş dönüşler esnasında meydana gelen kazalar sonucunda yaralanan, sakatlanan, hastalanan veya hayatını kaybedenler, birinci fıkranın durumlarına uygun hükümlerinden yararlandırılır...''
29. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
32. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
33. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde bu sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
34. Öte yandan AİHM içtihatlarına göre Sözleşme’deki hakların etkili bir biçimde korunması için davaya bakan mahkemelerin Anayasa’nın 36. maddesine göre “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi” vardır (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). Ulusal mahkemeler kararlarını dayandırdıkları gerekçeleri yeterince açık belirtmelidir ( Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33). Bir mahkemenin davaya yaklaşımı, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmalarına neden olması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesi davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
35. AİHM, yerleşik içtihadı uyarınca Sözleşme ile korunan hak ve özgürlükleri ihlal etmedikleri süreceulusal mahkemelerce yapılan hukuki ya da maddi hataları ele almanın kendi görevi olmadığını belirtmektedir (bkz. García Ruiz /İspanya [BD], B. No: 30544/96, § 28; Perez/Fransa [BD], B.No: 47287/99, § 82). Bu içtihada göre Sözleşme'nin 6. maddesi adil yargılanma hakkını güvenceye almakla birlikte delillerin kabul edilebilirliğine ya da delillerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin herhangi bir kural koymaz, bu hususlar öncelikli olarak ulusal hukukun ve mahkemelerin düzenleme alanına girer. Normal şartlarda ulusal mahkemelerin belirli delil unsurlarına ya da önlerindeki uyuşmazlıktaki tespit ya da değerlendirmelere tanıyacakları ağırlık gibi meseleler Mahkemenin yeniden inceleme alanına girmez. AİHM bir dördüncü derece yargı yeri gibi davranmamalıdır, dolayısıyla keyfî olduğu ya da açıkça makul olmadığı görülebilecek tespitlerde bulunmadıkları takdirde ulusal mahkemelerin kararlarını 6. maddenin birinci fıkrası kapsamında sorgulamaz ( Bochan/Ukrayna,B. No: 22251/08, §61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu; bölücü terör örgütüne yapılan operasyon sırasında yani görevi başında iken rahatsızlandığı açık olduğu hâlde tazminat talebininve vazife malulü sayılması isteminin kabul edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, rahatsızlığının doğrudan vazife kaynaklı olmadığı kabul edilse bile vazifenin yıkıcı etkisi neticesinde ortaya çıktığı ve kendisinin de iddialarını bu şekilde temellendirdiği hâlde AYİM'in hem esas hem karar düzeltmeye ilişkin kararlarında bunun kabul edilmeme gerekçesinin açıklanmadığını belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespit edilerek yeniden yargılama yapılmasını ve hak kayıplarının giderilmesini talep etmiştir.
38. Bakanlık tarafından sunulan görüşte Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatlarına yer verilerek özetle belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemenin Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmadığı, Mahkemenin görevinin başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmek olduğu belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır ( bkz. §34). Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
40. Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
41. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
42. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
43. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
44. Öte yandan kanun yolu incelemesi yapan mercinin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, § 57).
45. Somut başvuruların temelini başvurucunun addison rahatsızlığının askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana gelip gelmediği oluşturmakta olup bu hususun açıklığa kavuşturulması başvurucunun hem 3713 sayılı Kanun kapsamında vazife malulü sayılıp sayılmayacağında hem de başvurucuya tazminat ödenip ödenmeyeceğinde oldukça önemlidir.
46. Vazife maluliyeti ile ilgili uyuşmazlığı AYİM Üçüncü Dairesi incelemiştir. Daire, GATA Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalından konuya ilişkin tıbbi kanaat raporu istemiş ve bu rapordaki tespitleri dikkate alarak başvurucununrahatsızlığının 3713 sayılı Kanun kapsamında icra edilen vazifenin sebep ve tesirinden kaynaklanmadığı, rahatsızlığın bünyesel olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Karar düzeltme aşamasında, karar düzeltme sebeplerinin bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
47. Tazminat istemini ise AYİM İkinci Dairesi incelemiştir. Daire, hem Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalından bilirkişi raporu almış hem deAYİM Üçüncü Dairesinin kararına ve bu karardaki tıbbi kanaat raporuna değinerek hastalık belirtilerinin bir yıl önceden ortaya çıktığı, icra edilen operasyon şartlarının hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasında ve hastalığın ağırlaşmasında etkili olduğuna dair bir bulgu olmadığı, meydana gelen zararla illiyet bağı içinde bulunan bir idari eylem bulunmadığı, dolayısıyla idarenin meydana gelen zararı tazminle sorumlu tutulamayacağı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Karar düzeltme aşamasında, karar düzeltme sebeplerinin bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir.
48. Başvuruya konu her iki AYİM kararında davanın reddine ilişkin yeterli gerekçe bulunduğu, davanın esasını oluşturan "addison rahatsızlığının askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana gelip gelmediği" meselesinin incelenmiş olduğu ve davanın sonucunu etkileyebilecek iddiaların makul bir şekilde cevaplandığı gerekçeli karardan anlaşılmaktadır.
49. Dolayısıyla başvurucunun, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalara tartışılarak karar verildiği ve kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Karar düzeltme incelemesi sonucunda verilen kararda da değerlendirme konusu hüküm ve gerekçenin uygun bulunduğu ve karar düzeltme nedenlerinin bulunmadığı belirtilerek istem reddedilmiştir. Dolayısıyla esas ve karar düzeltme kararlarında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucuna İlişkin İddia
51. Başvurucu; sağlam şekilde göreve başladığını, zorlu eğitim koşullarını tamamladığını, bu sırada herhangi bir rahatsızlığının bulunmadığını, rahatsızlığınınbölücü terör örgütüne yapılan operasyon sırasında yani görevi başında iken meydana geldiğinin açık olduğunu belirterek açtığı her iki davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
52. Bakanlık tarafından sunulan görüşte başvurunun bu kısmıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında benzeri şikâyetlerin incelenmesinde gözönüne alınacak kriterlerin belirlendiği, somut başvurular açısından da bu kriterlerden ayrılarak farklı bir sonuca ulaşmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.
53. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
54. Somut olayda, başvuruya konu her iki yargılamada AYİM Daireleri yaptıkları inceleme sırasında aldıkları bilirkişi raporularına dayalı olarak başvurucunun addison rahatsızlığının askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana gelmediği kanaatine varmış ve bu kanaate dayalı olarak da davayı reddetmişlerdir.
55. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup AYİM kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
56. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Karar Düzeltme Para Cezası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
57. Başvurucu, karar düzeltme para cezasına hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve para cezasının tarafına iadesine karar verilmesini istemiştir.
58. Bakanlık, başvurunun bu kısmı ile ilgili görüş sunmamıştır.
b. Değerlendirme
59. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
60. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
61. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, ölçülü olması ve başvurucuya ağır bir yük getirmemesi gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi veuyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla karar düzeltme istemlerinin reddi hâlinde uygulanan ve yüksek miktarlı olmayan cezalar, başvurucular üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi bu yola başvurulmasını imkânsız kılmadığı veya aşırı derecede zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 36).
62. Somut olayda başvuruya konu yargılamalarda ayrı ayrı hükmedilen 226 TL cezanın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
63. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Aleyhe Nispi Vekâlet Ücretine Hükmedilmesi Yönünden
64. Başvurucu, tazminat istemine ilişkin AYİM İkinci Dairesinde görülen davada aleyhine 9.500TL vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve vekâlet ücretinintarafına iadesine karar verilmesini istemiştir.
65. Bakanlık, başvurunun bu kısmı ile ilgili görüş sunmamıştır.
66. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun iddiasının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir
67. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
c. Kabul Edilebilirlik Yönünden
68. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
69. Anayasa’nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
70. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden AİHS ile AİHS'i yorumlayan AİHM içtihadındaki adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır (bkz. §§ 31-33).
71. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
72. Mahkemeye erişimi etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya caydırıcı nitelikte(AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013) ya da kişinin mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).
73. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla, davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B, No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101).
74. Başvurucuya konu davada AYİM İkinci Dairesi tarafından başvurucu aleyhine 9.500 TL nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahale olduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
75. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
76. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, § 59).
77. Yukarıda anılan müdahale Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 36. maddesini ihlal eder.
78. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
79. Başvuru konusu olayda 659 sayılı KHK'nın 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
80. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
81. 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır.
82. 659 sayılı KHK'nın genel gerekçesinde KHK'nın amacının "hukuk hizmetlerinin, etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak" olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının, gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır(Murat Kara ve diğerleri, § 70).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
83. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması, kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
84. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler makul görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
85. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
86. Başvuru konusu olayda başvurucu 70.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM, davayı reddederek başvurucu aleyhine 9.500 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.
87. Başvurucuların tam yargı (tazminat) davasını açtığı tarih itibarıyla yürürlükteki usul hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.
88. Tazminat alacağının miktarı ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da değişiklik yapılmadan önceki hâliyle 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu gereği mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.
89. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu ve yargılama sonucunda davasının reddedilmesi nedeniyle 9.500 avukatlık ücretini davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece ıslah imkânı olmaması nedeniyle yüksek tazminat talebinde bulunarak açılan davaya ilişkin yargılama sonucunda başvurucu aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin, Anayasa Mahkemesinin emsal kararlarında belirlediği kriterlere göre ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (Benzer yöndeki kararlar için bkz. Galip Kocuk, B. No: 2014/5639, 24/6/2015; Metin Taşdemir, B. No: 2014/6991, 26/2/2015; Lütfi Karaca, B. No: 2013/6808, 4/2/2016).
90. Açıklanan nedenlerle başvuruya konu müdahale ölçülü olmadığından başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
91. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
92. Başvurucu, aleyhine hükmedilen nispi vekâlet ücretinin tarafına iadesine ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini istemiştir.
93. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
94. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında takdiren başvurucuya 7.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun diğer taleplerinin reddi gerekir.
95. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil argılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın karar düzeltme para cezasına ilişkin kısmı yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmı yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının, nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkının ihlali nedeniyle başvurucuya 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan toplam 206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, kalan yargılama giderlerinin BAŞVURUCU ÜZERİNDE BIRAKILMASINA,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci ve Üçüncü Daireleri ile ilgilidir.),
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/7/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.