TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ÇIRPICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/114)
|
|
Karar Tarihi: 28/5/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet ÇIRPICI
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 8/9/2008 tarihinde
Gönen Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı alacak ve
tazminat davasının reddedildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/12/2013 tarihinde
Gönen Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 31/1/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
İkinci Bölümün 25/2/2014 tarihli ara kararı gereğince
başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı, 21/3/2014 tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun, 7/11/1994 ilâ
22/8/2008 tarihleri arasında işçi olarak çalıştığı sırada iş akdi, işveren
tarafından feshedilmiştir.
8. Başvurucu, 8/9/2008 tarihinde
Gönen Kaplıcaları İşletmesi A.Ş. aleyhine Gönen Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş
Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davada, iş akdinin hukuka aykırı olarak
feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmediğini, işyerine alkollü
olarak geldiğinin davalı tarafından ispatlanmadığını ileri sürerek kıdem ve
ihbar tazminatının ödenmesini talep etmiştir.
9. Mahkemece, 25/3/2011 tarih ve E.2008/416, K.2011/173
sayılı kararla; başvurucunun, davalı işyerinde resepsiyon
görevlisi olarak çalıştığı, gece nöbetine geldiği sırada işyerindeki başka bir
çalışana küfürler ettiği, bu sırada alkollü olduğu, davalı tanıkları ile
başvurucu arasında husumet olduğu iddialarına yönelik delil bulunmadığı,
tanıkların beyanlarının yalan olduğuna dair herhangi bir soruşturmanın da
olmadığı, dolayısıyla davalı tanıklarının beyanlarının doğru olduğu
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 10/10/2013 tarih ve E.2011/30781, K.2013/25810 sayılı
ilamıyla; “Dosyadaki yazılara, kararın
dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin
takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz
itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına”
karar verilmiştir.
11. Karar başvurucuya, 25/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 25/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi
ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
14. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
15. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş
Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin
Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya
işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak
iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum
görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”
16. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü
uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve
taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam
olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
17. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
I. “Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
18. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu’nun “İşverenin haklı nedenle derhal
fesih hakkı” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı
hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini
beklemeksizin feshedebilir:
…
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve
benzerleri:
…
d) İşçinin işverene yahut onun ailesi
üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması veya 84 üncü
maddeye aykırı hareket etmesi.
…
İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun
olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde yargı
yoluna başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 28/5/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/12/2013 tarih ve 2014/114 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, iş akdinin, işyerine sarhoş
geldiği gerekçesiyle işveren tarafından feshedildiğini, işyerine alkollü
gelmediğini, bu konuda tanık beyanı veya doktor raporu olmadığını, iş akdi
haksız feshedildiği için kıdem ve ihbar tazminatlarının tahsili amacıyla Gönen
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin feshine gerekçe yapılmayan
hususların değerlendirildiğini, tanık beyanlarının aleyhine yorumlandığını,
alkollü olmadığına dair tanıkların beyanlarına itibar edilmediğini, alkollü
olduğuna dair delil olmadığı ve tartıştığı iddia edilen kişiyle daha önceye
dayalı husumetinin bulunduğu ve bu nedenle beyanına itibar edilemeyeceği halde
davanın reddine karar verildiğini, Yargıtay tarafından gerekçesiz şekilde
hükmün onandığını, yargılamanın yaklaşık 5 yıl sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Gönen Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davada
delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu davanın reddine karar
verilmesinin Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarını ihlal
ettiğini ve Yargıtay kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları,
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece
verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddialar adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan
başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun
tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve
bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri
ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki
başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
26. Somut olayda başvurucu, iş
akdinin, işyerine sarhoş geldiği gerekçesiyle işveren tarafından
feshedildiğini, işyerine alkollü gelmediğini, bu konuda tanık beyanı veya
doktor raporu olmadığını, iş akdinin haksız feshedildiği gerekçesiyle Gönen
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, iş akdinin feshine gerekçe yapılmayan
hususların değerlendirildiğini, tanık beyanlarının aleyhine yorumlandığını,
alkollü olmadığına dair tanıkların beyanlarına itibar edilmediğini, alkollü
olduğuna dair delil olmadığı ve tartıştığı iddia edilen kişiyle daha önceye
dayalı husumetinin bulunduğu ve bu nedenle beyanına itibar edilemeyeceği halde
davanın reddine karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
27. Başvurucunun, Gönen Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Mahkemece tarafların delilleri toplanılmış,
başvurucu ve davalının tanıkları dinlenmiş, başvurucunun çalıştığı döneme ait
sigorta sicil kayıtları incelenmiş ve bilirkişi raporu alınmıştır. Mahkeme, tüm delilleri değerlendirerek, başvurucunun, diğer
işçilere sataşmada bulunmasının ve bu sırada alkollü olmasının işten
çıkartılması için haklı neden olduğu, davalı tanıkları ile başvurucu arasında
husumet olduğu iddialarına yönelik delil bulunmadığı, tanıkların beyanlarının
yalan olduğuna dair herhangi bir soruşturmanın da olmadığı, dolayısıyla davalı
tanıklarının beyanlarının doğru olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir.
28. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
31. Başvurucu ayrıca, Yargıtay
kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür. Anayasa’nın 141. maddesine göre,
bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Ancak temyiz mercilerinin kararlarının
tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak
ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57). Başvuru
konusu olayda, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından, Mahkemece verilen kararın
gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır
(bkz. § 10). Dolayısıyla Yargıtay kararının gerekçesiz olduğundan da söz
edilemez.
32. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki
iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun”
bulunmuştur.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
33. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, 8/9/2008 tarihinde
Gönen Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davasının makul
sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
36. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
38. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
39. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
40. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
41. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan
bir dava bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100
sayılı Kanun’larda yer verilen usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
42. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, §
40).
43. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
44. Ancak, belirtilen kriterlerden
hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir.
Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin
toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi
açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 46).
45. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
8/9/2008 tarihidir.
47. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın
başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
48. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/132/7/2013, § 52).
49. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
50. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını
amaçlamıştır (B. No:2013/4701, 23/1/2014, § 47).
51. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş akdinin haksız feshedildiği iddiasıyla açılan alacak ve
tazminat davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde, çalışanın önemli bir
kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle
çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir (B.
No:2013/4701, 23/1/2014, § 48).
52. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100
sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi
daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama
usulleri kaldırılmış ve iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit
yargılama usulü getirilmiştir. Dolayısıyla işçi alacaklarının ve tazminatlarının
ödenmesi amacıyla açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100
sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden
itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
53. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
54. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 8/9/2008
tarihinde Gönen Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) alacak ve
tazminat davası açmıştır. Mahkemece tensip zaptının düzenlenmesinden sonra
tarafların delilleri toplanmış, başvurucunun sigorta sicil kayıtları
incelenmiş, tarafların tanıkları dinlenmiştir.
55. 6/11/2009 tarihli duruşmada bilirkişi raporu
alınmasına karar verilmiş, 24/4/2010 tarihli duruşmada bilirkişi raporu
okunmuştur. Başvurucunun rapora itirazı üzerine 11/6/2010
tarihli duruşmada ek rapor alınmasına karar verilmiş, 7/12/2010 tarihinde ek
rapor okunmuş ve rapora karşı beyanda bulunmaları için taraflara süre
verilmiştir.
56. 25/3/2011 tarihinde davanın reddine karar
verilmiş, temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 10/10/2013 tarihinde
hüküm onanmıştır. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm anılan tarihte
kesinleşmiştir.
57. Yargılamanın başından itibaren Mahkemece yaklaşık 2 ay
aralıklarla duruşmalar yapıldığı ve Derece Mahkemesindeki yargılamanın 2 yıl 6
ay 17 gün sürdüğü anlaşılmıştır. Kararın temyizi üzerine Yargıtay tarafından 10/10/2013 tarihinde hüküm onanmış ve temyiz incelemesinin 2
yıl 6 ay 15 gün sürdüğü belirlenmiştir. Bu şekilde iki dereceli yargılama
sisteminde davanın toplam 5 yıl 1 ay 2 gün sürdüğü anlaşılmıştır.
58. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraflarca muhtelif
celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucunun
tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir
59. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
iş akdinin haksız feshinden kaynaklandığı ileri sürülen tazminat ve alacakların
ödenmesi amacıyla açılan dava; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi
olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık
olmaktan uzaktır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
60. Başvurunun konusu olan tazminat ve alacak davasında
yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde, Mahkemece
yapılan yargılama süreçleri ve temyiz süreçleriyle beraber yargılamanın makul
olmayan uzun bir süre olan 5 yıl 1 ay 2 günde tamamlandığı görülmektedir. İşçi
alacağı ve iş hukukuna dayalı tazminat davalarının niteliği, başvurucu
açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati dikkate alındığında,
bu sürenin makul olmadığı açıktır.
61. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
62. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğinin tespitini ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
63. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.”
64. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
65. Başvurucu, hak ihlalinin giderilmesi için manevi tazminat
talep etmiştir. Başvurucunun açtığı tazminat davası, makul olmayan bir süre
olan 5 yıl 1 ay 2 gün sonra sonuçlanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun kişisel
yararı göz önünde bulundurulduğunda başvurucuya yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında takdiren
4.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Yargılamanın sonucunun
adil olmadığı iddiası yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlali iddiası yönünden KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
28/5/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.