TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET GÜL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1182)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 16/12/2016-29920
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet GÜL
|
|
|
2. Essin
KÖSE
|
|
|
3. Şakir
ŞAHİN
|
|
|
4. Ayhan
AKIN
|
|
|
5. Mümin
BOZOT
|
Vekili
|
:
|
Av.
Fahrettin KANER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sigorta primine esas kazanç tutarının tespiti
davasında Yargıtay bozma ilamına uyan Mahkemenin mevzuat hükümlerine aykırı
değerlendirme yaparak ve benzer davalarda verilen kararlarla çelişir biçimde
davayı reddetmesi nedeniyle hukuk devleti, eşitlik ilkesi ile çalışma ve sosyal
güvenlik hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 28/1/2014 tarihinde
Tekirdağ İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Yukarıda isimleri bulunan başvuruculara ait 2014/1183,
2014/1185, 2014/1187, 2014/1188 sayılı başvuruların konu bakımından aynı
nitelikte olması nedeniyle 2014/1182 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve
incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/2/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, farklı dönemlerde A. Petrol isimli iş yerinde
işçi olarak çalışmışlardır.
8. Başvurucuların iş sözleşmeleri 1/7/2003
ile 15/4/2004 tarihleri arasında farklı zamanlarda feshedilmiştir.
9. Başvurucular, Tekirdağ İş Mahkemesinin E.2003/131,
E.2006/58-59- 209-222-734 ve E.2007/118-120-327 sayılı dosyalarında işçilik
alacağından kaynaklanan tazminat davası açmışlardır.
10. Mahkeme, değişik tarihli ve sayılı kararlarla başvurucuların
fazla mesai, yıllık izin ücreti, genel tatil ve hafta sonu ücreti, kıdem ve
ihbar tazminatı taleplerini kabul etmiş; kararlar farklı tarihlerde
kesinleşmiştir.
11. Başvurucular, bu defa A. Petrol
isimli iş yerinde asgari ücretin üzerinde maaşla çalıştıklarını, iş yerinin
Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK/Kurum)sigorta primine esas kazançlarını asgari
ücret düzeyinde bildirmek suretiyle eksik bildirimde bulunduğunu, bu durumun
yaşlılık aylığının düşük seviyede kalmasına neden olacağını belirterek eksik
bildirilen ücret, fazla çalışma ücreti ve diğer prime esas kazançların tespiti
istemiyle Tekirdağ İş Mahkemesinin E.2007/177-180-182-183-185 sayılı
dosyalarında dava açmışlardır.
12. Mahkeme, değişik tarihli ve sayılı kararlarla davaların
kabulüne; başvurucuların prime esas fark kazançlarının olduğunun tespitine
karar vermiştir. Kararların ortak gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dosya ... bilirkişi raporu aldırılmak üzere Kocaeli nöbetçi iş mahkemesine
gönderilmiş, Bilirkişi Av. E.S. hazırlamış olduğu ../07/2010
havale tarihli raporunda özetle; davacının açmış olduğu ve dosya içerisinde
bulunan işçi alacakları davalarındaki ücretleri de değerlendirilmek sureti ile
davacının aylık ücretleri ile fazla mesai ve genel tatil ücretleri hesaplanarak
SGK ya bildirilmesi gereken prime esas kazanç tutarları dönemler halinde tespit
edilmiştir.
Bilirkişi raporu mahkememizce yasal ve dosya
kapsamına uygun bulunmuştur.
Yapılan yargılama, iddia, savunma sigorta
kayıtları, bilirkişi raporu , Mahkememizin ... karar sayılı dosyaları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğindedavalı işverenler tarafından davacının
çalıştığı dönemdeki prime esas kazançlarının davalı SGK ya eksik bildirildiği
anlaşılmak ile Davacının talebi haklı ve yerinde görüldüğünden davanın kabulüne
kararverilmesi cihetine gidilmiş ve aşağıdaki hüküm
kurulmuştur.
..."
13. Davalıların temyizi üzerine kararlar, Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin 2/12/2012 tarihli ilamları ile bozulmuştur.
Bozma ilamlarının ortak gerekçesi şöyledir:
"...
Davanın yasal dayanağı, sigortalı ve işverenin
Sosyal Güvenlik Kurumuna ödeyecekleri primlerin matrahını teşkil eden sigortalı
kazançlarının nelerden ibaret olduğu ve istisnalarını gösteren (mülga) 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 77/I. maddesidir.
Anılan maddede prime esas kazançlar üç bent
halinde gösterilmiştir. Buna göre; “Sigortalılarla işverenlerin bir ay için ödiyecekleri primlerin hesabında:
a) Sigortalıların o ay için hakettikleri ücretlerin,
b) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit
istihkaktan sigortalılara o ay içinde ödenenlerin,
c) İdare veya kaza mercilerince verilen karar
gereğince (a) ve (b) fıkralarında yazılı kazançlar niteliğinde olmak üzere
sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, Brüt toplamı esas alınır.”
Yasa gereğince, maddenin 2. fıkrasındaki
istisnalara girmemesi koşuluyla hizmet akdi karşılığı elde edilen her türlü
gelirden sigorta primi kesilmesi söz konusu olmaktadır.
506 sayılı Kanunda ücretin tanımı
yapılmamıştır. Fakat m.77/I-a’da sözü edilen “ücretler” kavramı içine asıl
ücretle birlikte, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve
genel tatil ücretleri gibi ücretlerinde girdiği kabul olunmaktadır. Bu
ücretlerin sigortalıya fiilen ödenmesi şart olmayıp, onun adına o ay için
tahakkuk ettirilmiş olması prime esas kazanca dahil
edilmesi için yeterlidir.
Asıl ücretin eki niteliğinde bulunan prim ve
ikramiyeler, prime esas kazançlar olarak brüt tutarları üzerinden ödendikleri
aylar itibariyle prime esas tutulur. Bunların tahakkuk etmiş olması prime esas
tutulmaları için yeterli olmamakta, ödenmiş olması da aranmaktadır (m.77/I-b).
İdare veya kaza mercileri tarafından verilen
karar uyarınca sigortalılara yapılan ödemeler (a) ve (b) bentlerinde öngörülen
ücret türlerinden ayrımsızdır. Fark, bunların yönetim ve yargı mercilerince
verilmiş kararlardan kaynaklanmalarıdır. İşveren ile sigortalı işçi arasında
“fazla çalışma ücreti” veya “prim, ikramiye” gibi konularda uyuşmazlık çıkar ve
mahkemece, bu işçilik haklarının ödenmesine karar verilir ve sigorta
primlerinin ödeneceği ay içinde bu paralar sigortalıya verilirse, bu ödemelerde
prim matrahına dahil edilerek, prim hesabında göz
önünde tutulur. Bu tür kazançlara salt hak kazanmak, bu kazançların prime esas
alınması için yeterli bulunmamaktadır (Mustafa Çemberci,
Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, 1985 Baskı, s.439).
Davaya konu somut uyuşmazlıkta, davacı, davalı
işverenlere ait işyerinde çalıştığı, emekli olması nedeniyle bu işyerinden ayrıldığını
belirterek, fazla çalışma ücreti de dahil olmak üzere
bir kısım işçilik alacaklarının tahsili istemli olarak açtığı davada, fazla
çalışma ücreti belirlenerek, istemin kısmen kabulüne karar verildiği, neticeten
hükmün Yargıtay 9. HD’nce onanarak kesinleştiği;
eldeki davada ise, davalı işverenlerin, fazla çalışma ücretini SSK’ya
bildirilen prime esas kazanca dahil etmediklerini belirterek, “davalı
işyerinden hak ettiği fazla çalışma ücretlerinin de bildirilen kazancına
katılarak prime esas kazançlarının tespitini” istemekte olup, mahkemece,
kesinleşen yargı kararıyla hak kazanılan fazla çalışma, genel tatil ücretlerini
dikkate alarak hesaplama yapan bilirkişi raporuna dayalı olarak, dönemler
halinde prime esas fark kazancın hüküm altına alındığı görülmektedir.
Yargı kararı ile hak kazanılan ücret
niteliğindeki kazançların hak kazanıldığı dönemlerin prime esas kazançlarına dahil edilmesi isabetsiz olup, ödenmesi koşuluyla, ödemenin
yapıldığı ayın prime esas kazanç matrahına dahil edilmesi; hizmet akdinin daha
önceki bir tarihte sona ermiş olması karşısında ise, yapılan ödemelerin
çalışmanın geçtiği son ayın prime esas kazancında gözetilmesi gerekir.
Kabule göre; prime esas fark kazancın, hak
kazanılan ayın matrahına dahil edilmesi gerekirken,
dönemler halinde hesaplama yapılmış olması da isabetsizdir.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular
dikkate alınarak yapılacak inceleme ile hüküm kurulması gerekirken, yazılı
şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri
amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
..."
14. Bozma üzerine dosyalar, Mahkemenin E.2012/54-55-56-57-59
sıralarına kaydedilmiş; bozma ilamlarına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
15. Mahkeme 8/3/2013 tarihli kararları
ile davaları reddetmiştir. Kararların ortak gerekçesi şöyledir:
"...
...tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde, davacının çalıştığı döneme ilişkin fazla mesai
ücretlerinin davalı işverenler tarafından diğer davalı SGK kurumuna eksik
bildirildiği, bilahare davacının mahkememize açtığı dava sonucunda fazla mesai,
bayram genel tatil ücretlerine hak kazandığı, 506 sayılı yasanın 77/1. maddesi
gereğince ay içinde hak edilen ücretlerin prim, ikramiye ve bu nitelikteki her
çeşit istikhaktan sigortalıya o ay içerisinde ödenen
tutarların prim esas kazanç matrahına dahil olduğu.
77. maddenin 1 fıkrasının c bendi gereğince ise, a ve b fıkralarında belirtilen
ücretler ile prim ve ikramiyelerin ve bu arada ücrete dahil
olan bayram genel tatil, hafta tatili, fazla mesai ücreti gibi ücret
niteliğindeki kazançların bir mahkeme kararı ile hak kazanılması halinde
ödenmesi koşuluyla ödemenin yapıldığı ayın prime esas kazanç matrahına dahil
edilmesi hizmet akdinin daha önceden sona ermesi ise yapılan ödemenin
çalışmanın geçtiği son ayın prime esas kazancına dahil edilmesi mümkün olup söz
konusu, ücret niteliğindeki bu kazançların matraha dahil edilebilmesi için hak
kazanılmış olması yeterli olmayıp fiilen ödenmesi de şarttır. Somut olayda
davacının mahkeme kararı ile hak ettiği ücretlerin davacıya ödendiği hususu
davacı tarafça verilen kesin mehile rağmen ispat edilmediğinden dolayısıyla
yargı kararı ile hak kazanılan ücret niteliğindeki fazla mesai, hafta tatili
niteliğindeki kazançlar fiilen davacıya ödenmediğinden, 506 sayılı yasanın
77/1-c bendi gereğince prime esas kazanç matrahına dahil
edilmesi mümkün olmadığından, davacı tarafın talebi haklı ve yerinde
görülmediğinden, davanın reddine karar verilmesi cihetine gidilmiş ve aşağıdaki
hüküm kurulmuştur."
16. Temyiz üzerine kararlar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 7/11/2013 tarihli ilamları ile onanmıştır.
17. Onama ilamları 15/1/2014 tarihinde
başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular tarafından 28/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı
mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 77. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası
şöyledir:
"Sigortalılarla işverenlerin bir ay için
ödeyecekleri primlerin hesabında:
a) Sigortalıların o ay için hakettikleri ücretlerin,
b) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit
istihkaktan sigortalılara o ay içinde ödenenlerin,
c) İdare veya kaza mercilerince verilen karar
gereğince (a) ve (b) fıkralarında yazılı kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara
o ay içinde yapılan ödemelerin,
Brüt toplamı esas alınır.
Şu kadar ki, ölüm, doğum ve evlenme
yardımları, yolluklar, kıdem, ihbar ve kasa tazminatları, aynî yardımlar ile
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca miktarları yıllar itibariyle
belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, sigorta primlerinin hesabına esas
tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmaz. Bunların
dışında her ne ad altında ödeme yapılırsa yapılsın tüm ödemeler prime tabi
tutulur."
19. 506 sayılı mülga Kanun'un 80. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı
sigortalıların sigorta primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu
Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve
kendilerine ait primler tutarını da bu miktara ekliyerek
en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur."
20. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 80. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a)
bendi kapsamındaki sigortalıların prime esas kazançları aşağıdaki şekilde
belirlenir.
a) Prime esas kazançların hesabında;
1) Hak edilen ücretlerin,
2) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit
istihkaktan o ay içinde yapılan ödemelerin ve işverenler tarafından
sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik sistemine
ödenen tutarların,
3) İdare veya yargı mercilerince verilen karar
gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt bentlerde belirtilen kazançlar
niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin,
brüt toplamı esas alınır.
...
d) Ücretler hak edildikleri aya mal edilmek
suretiyle prime tabi tutulur. Diğer ödemeler ise öncelikle ödendiği ayın
kazancına dahil edilir ve ücret dışındaki bu
ödemelerin yapıldığı ayda üst sınırın aşılması nedeniyle prime tabi tutulamayan
kısmı, ödemenin yapıldığı ayı takip eden aydan başlanarak iki ayı geçmemek
üzere üst sınırın altında kalan sonraki ayların prime esas kazançlarına ilâve
edilir. Toplu iş sözleşmelerine tabi işyerleri işverenlerince veya kamu
idareleri veya yargı mercilerince verilen kararlara istinaden, sonradan ödenen
ücret dışındaki ödemelerin hizmet akdinin mevcut olmadığı veya askıda olduğu
bir tarihte ödenmesi durumunda, 82 nci madde hükmü de
nazara alınmak suretiyle prime esas kazancın tabi olduğu en son ayın kazancına dahil edilir. Bu durumlarda sigorta primlerinin, yukarıda
belirtilen mercilerin kararlarının kesinleşme tarihini izleyen ayın sonuna
kadar ödenmesi halinde, gecikme cezası ve gecikme zammı alınmaz ve 102 nci madde hükümleri uygulanmaz.
.."
21. 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinin birinci ve ikinci
fıkrası şöyledir:
"4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a)
bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde
çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı
üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi primtutarlarını
ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek
en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder.
Hak edilen ancak, ödenmemiş olan ücretler
üzerinden hesaplanacak primler hakkında da birinci fıkradaki hüküm
uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular uzun yıllar A. Petrol isimli iş yerinde
sigortalı olarak çalıştıklarını, Tekirdağ İş Mahkemesine açtıkları davalarda
hüküm altına alınan işçilik alacaklarının sigorta primine esas sayılması için
ayrıca tespit davası açtıklarını, bu davaların mevzuat hükümlerine aykırı
olarak reddedildiğini, sigorta primlerinin ödenmesinden işverenin sorumlu
olduğunu, SGK'nın primleri ödemeyen, bildirimde
bulunmayan veya eksik bildirimde bulunan işverenler hakkında Kanun hükümleri
doğrultusunda gerekli müeyyideyi uygulayarak cebri icra yoluyla prim borçlarını
tahsil etmesi gerektiğini, Mahkemece hak ettikleri ücretlerin tespit edilmesiyle
prim miktarlarının da belirlenmiş olduğunu, tazminat davasına bağlı olarak
açılan tespit davasında Mahkemenin ilk aşamada eksik de olsa son beş yıllık
döneme ilişkin işverence ödenmesi gereken sigorta prim miktarını belirlediğini
ancak Yargıtayın Anayasa'nın sosyal güvenlik hakkına
ilişkin kurallarına aykırı biçimde değerlendirme yaparak kararı bozduğunu,
kendileri ile aynı iş yerinde, aynı sürede çalışarak işten çıkarılan kişilerin
açtığı davalarda Mahkemece verilen kabul kararlarının Yargıtay 21. Hukuk Dairesi
tarafından onandığını, aynı konuda farklı karar verilmesinin eşitlik ilkesini
zedelediğini, hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin hukuk güvenliği
ilkesi olduğunu, bu ilke uyarınca benzer davalarda çelişkili kararların
verilmemesi gerektiğini, kanun hükümlerine aykırı verilen karar nedeniyle maddi
ve manevi zarara uğradıklarını belirterek Anayasa'nın 2.,
10., 48., 49., 60. ve 61. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile mağduriyetin giderilmesine karar verilmesini
talep etmişlerdir..
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucuların Anayasa'nın 2., 10., 48., 49., 60. ve 61. maddelerinde düzenlenen
haklarının ihlal edildiği iddiasının Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
25. Başvurucuların şikâyetleri, Yargıtay Dairelerinin aynı
olaydan kaynaklanan davalarda farklı sonuçlara ulaşması ve bozma ilamına uyan
Mahkemenin de bu nitelikteki dosyalarda farklı kararlar vermesi ile ilgilidir.
Bu bakımdan Yargıtay ve Mahkeme kararlarındaki farklılaşmanın adil yargılanma
hakkını zedeleyip zedelemediğinin incelenmesi gerekmektedir.
26. Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi başvuruda diğer kabul
edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvuru
hakkında kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucular aynı nitelikte olan davalarda Mahkemece verilen
tespit kararlarının bir kısmının Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından
onandığını, kendi davalarının ise Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma kararı
doğrultusunda reddedildiğini, bu açıdan benzer davalarda farklı kararlar
verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli
olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
29. Diğer yandan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihadıyla adil yargılanma hakkının koruma alanına dâhil edilen ilke
ve hakları Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında kabul etmektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010
ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). AİHM de benzer biçimde adil yargılanma
hakkının, hukuk devletinin Sözleşmeci devletlerin ortak mirası olduğunu
belirten Sözleşme’nin ön sözüyle birlikte yorumlanması gerektiğini
belirtmektedir. Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki
belirlilik veya güvenlik ilkesi ise hukuki durumlarda belirli bir istikrarı
temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle
uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak
yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B. No: 13279/05, 20/10/2011, § 57).
31. Bununla birlikte farklı kararların aynı mahkemeden çıkmış
olması, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmeyecektir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Pinto/Portekiz, B. No: 39005/04, 20/5/2008,
§ 41; Tudor Tudor/Romanya,
B. No: 21911/03, 24/3/2009, § 29; Remuszko/Polonya, B. No: 1562/10, 16/7/2013, §
92). Değişik yönlerde kararlar verilmesi ihtimali Yargıtay, Danıştay, Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi gibi çeşitli yüksek mahkemelerden oluşan yargı
sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir (Türkan Bal [GK] , B. No: 2013/6932, 6/1/2015, §
53).
32. Diğer yandan bireylerin makul güvenlerinin korunması ve
hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak
bahşetmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008,
§ 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58).
Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve gelişen bir yaklaşımın sürdürülememesi
reform ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki değişim, adaletin iyi
idaresine aykırılık teşkil etmez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 36815/03, 14/1/2010, § 38).
33. Mahkeme içtihatlarındaki değişme yargı organlarının takdir
yetkisi kapsamında kalmakta olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki
çözümün tatminkar bulunmaması anlamına gelir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. S.S. Balıklıçeşme
Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No:
3573/05 … 17293/05, 30/11/2010,
§ 28). Ancak aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm
kurulması hâlinde mahkemelerce, bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama
getirilmesi gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stoilkovska/ Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
34. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da yargı kararlarında
doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte
yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı hâllerde
içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zaman gerektireceği açıktır
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Zielinski ve Pradal ve Gonzalez
ve diğerleri/Fransa [BD], B. No: 24846/94 …
34173/96, 28/10/1999, § 59; Schwarzkopf ve Taussik/Çek Cumhuriyeti
(k.k.), B. No: 42162/02, 2/12/2008).
35. İhtilaf konusu davalardaki uyuşmazlık veya olayların
birbirinden farklılık göstermesi, iki karardaki farklılaşan değerlendirmeleri
haklı gösterir. Bu durumda aynı konuda verilmiş çelişen hükümlerden
bahsedilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Erol Uçar/Türkiye (k.k.), B. No:
12960/05, 29/9/2009).
36. Yüksek mahkemelerin ya da nihai merci olarak bir uyuşmazlığı
çözüme bağlayan mahkemelerin aynı konuya ilişkin kararlarında, davaların
içeriğinden kaynaklanmayan farklı kabullerin bulunması hâlinde ise hareket
noktası, derece mahkemelerinin değerlendirme veya yorumlarından hangisinin
doğru olduğu ve tercih edilmesi gerektiğinin tespit edilmesi olmayacaktır.
Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, kararlarda yaşanan değişimin hukuki bir
belirsizliğe yol açıp açmadığına ve başvurucu bakımından öngörülebilir olup
olmadığına yönelik bir inceleme yapabilir (Türkan
Bal, § 58).
a. Kararlar
Arasında Çelişkinin Varlığı
37. Başvurucular; kendileri ile aynı
durumda olan işçilerle ilgili açılan davalarda Mahkemenin tespit kararlarının
bir kısmını Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin onadığını, kararların diğer kısmını
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozduğunu, bozma ilamına uyan Mahkemenin de ret
kararları verdiğini, kararlar arasındaki çelişkinin hukuki güvenlik ilkesi
bağlamında adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu iddia
etmişlerdir.
38. Başvurucuların iddialarının değerlendirilmesi açısından
öncelikle başvuru konusu olaylar ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2/2/2012 tarihli bozmailamları ile
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin onama ilamlarının gerekçesinde dayanılan
vakıaların incelenmesi gerektiği açıktır.
39. Başvurucuların aynı iş yerinde
farklı dönemlerde işçi olarak çalıştıkları, Tekirdağ İş Mahkemesinde işçilik
alacağından kaynaklanan tazminat davası açtıkları, Mahkemenin değişik tarihli
ve sayılı kararlarla başvurucuların fazla mesai, yıllık izin ücreti, genel
tatil ve hafta sonu ücreti, kıdem ve ihbar tazminatı taleplerini kabul ettiği
ve kararların farklı tarihlerde kesinleştiği anlaşılmıştır.
40. Başvurucular, bu defa iş yerinde
asgari ücretin üzerinde maaşla çalıştıklarını, iş yerinin SGK sigorta primine
esas kazançlarını asgari ücret düzeyinde bildirmek suretiyle eksik bildirimde
bulunduğunu, bu durumun yaşlılık aylığının düşük seviyede kalmasına neden
olacağını belirterek eksik bildirilen ücret, fazla çalışma ücreti ve diğer
prime esas kazançların tespiti istemiyle Tekirdağ İş Mahkemesine başvuru konusu
davaları açmışlar; Mahkeme aynı gerekçelerle (bkz. § 11) davaların kabulüne
karar vermiştir.
41. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin, davacıların çalıştıkları döneme ilişkin fazla mesai ücretlerinin
davalı işverenler tarafından diğer davalı SGK'ya
eksik bildirildiğini, bilahare davacıların işçilik alacağına dayanarak
açtıkları davalar sonucunda fazla mesai, bayram, genel tatil ücretlerine hak
kazandıklarını, 506 sayılı mülga Kanun'un 77. maddesinin birinci fıkrası
gereğince ay içinde hak edilen ücretlerin prim, ikramiye ve bu nitelikteki her
çeşit istihkaktan sigortalıya o ay içinde ödenen tutarların prim esas kazanç
matrahına dâhil olduğunu, Kanun'un 77. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
gereğince ise (a) ve (b)fıkralarında belirtilen ücretler ile prim ve
ikramiyelerin ve bu arada ücrete dâhil olan bayram, genel tatil, hafta tatili,
fazla mesai ücreti gibi ücret niteliğindeki kazançların bir mahkeme kararı ile
hak kazanılması hâlinde ödenmesi koşuluyla ödemenin yapıldığı ayın prime esas
kazanç matrahına dâhil edilmesi, hizmet akdinin daha önce sona ermesi hâlinde
ise yapılan ödemenin çalışmanın geçtiği son ayın prime esas kazancına dâhil
edilmesinin mümkün olduğunu, söz konusu ücret niteliğindeki bu kazançların
matraha dâhil edilebilmesi için hak kazanılmış olmasının yeterli olmadığını,
fiilen ödenmesinin de şart olduğunu belirterek hükümleri bozduğu, Mahkemenin de
bozma ilamına uyarak davaların reddine karar verdiği anlaşılmıştır.
42. Başvurucular ile birlikte iş akdi sonlandırılan diğer
işçilerin açtığı davalarda verilen tespit kararları ve bu kararları onayan
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin ilamları UYAP sisteminden sorgulanmıştır.
43. Başvurucuların başvuru formuna ekli olarak sundukları
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin onama kararları ile Mahkemenin tespit
kararlarının başvurucularla birlikte aynı iş yerinde çalışan ve iş akdi
sonlandırılan işçilerin daha önce hüküm altına alınan işçilik alacaklarınınsigorta primine esas kazanç tutarı olarak
tespiti istemiyle açtıkları davalara ilişkin olduğu, davaların konusunun
başvuru konusu dava dosyalarıyla aynı nitelikte olduğu, Mahkemece başvuru
konusu davalardaki benzer gerekçelerle davaların kabulüne karar verildiği,
kararların birbirine yakın tarihlerde Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından
onandığı anlaşılmıştır (Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 11/10/2012
tarihli ve E.2011/1004, K.2012/17227 sayılı ilamı; 22/5/2012 tarihli ve
E.2010/12860, K.2012/8891 sayılı ilamı; 7/6/2012 tarihli ve E.2010/13161,
K.2012/10474 sayılı ilamı; 22/5/2012 tarihli ve E.2010/12861, K.2012/8892
sayılı ilamı; 21/5/2012 tarihli ve E.2010/12865, K.2012/8626 sayılı ilamı;
21/5/2012 tarihli ve E.2010/12866, K.2012/8627 sayılı ilamı; 22/5/2012 tarihli
ve E.2010/12859, K.2012/8890 sayılı ilamı; 21/5/2012 tarihli ve E.2010/12864,
K.2012/8628 sayılı ilamı; 31/5/2010 tarihli ve E.2009/8408, K.2010/6200 sayılı
ilamı).
44. Yine başvuru formuna ekli sunulan karar suretinden tarafları
farklı olan, benzer konuda Tekirdağ İş Mahkemesi tarafından verilen tespit
kararının Yargıtay 21. Hukuk Dairesince onandığı anlaşılmıştır (Yargıtay 21.
Hukuk Dairesinin 14/3/2013 tarihli ve E.2011/5130,
K.2013/4661 sayılı ilamı).
45. Bu itibarla benzer konularda verilen Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin bozma, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin onama ilamları ve bu ilamlara
konu Mahkeme kararları arasında çelişki bulunduğu anlaşılmaktadır.
b. Hukuki
Belirlilik İlkesi Yönünde Değerlendirme
46. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin somut başvurulara konu
kararlarının, başvurucularla aynı iş yerinde çalışan diğer işçilerle ilgili
davaların yargılamalarıyla birliktedeğerlendirilmesi
gerekmektedir. Benzer olaylar çerçevesinde verilen mahkeme kararlarında
görülebilecek tutarsızlıklar, hukuki belirsizlik oluşturmaları nedeniyle
Anayasa Mahkemesinin yapacağı incelemede dikkate alınacaktır.
47. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları
beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin
edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın
belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele
alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları
ortaya çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters
düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin
yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir
(Semra Bekiroğlu ve diğerleri, B.
No: 2013/6717, 16/12/2015, § 69).
48. Aynı hukuki metne ilişkin olarak aynı derecedeki yargı
mercileri arasındaki yorum ve içtihat farklılıkları ile temyiz mercilerinin
uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki
yorum farklılıkları, tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde
kabul edilemeyeceği gibi (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 45) mahkemelerce hukuk
kurallarının yorumlanması ve delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar
meydana gelmesi ya da önceki çözümün tatminkâr bulunmaması, yeni kabul edilmiş
bir yasanın yorumlanmasında içtihadın müstakar olması için belli bir zamana
ihtiyaç duyulmasıgibi çeşitli nedenlerle içtihat
değişikliğine gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemez (Mehmet Emin Yılmaz,
B. No: 2014/3928, 15/12/2015,§ 58).
49. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, aynı iş yerinde çalışan diğer
işçilerle ilgili daha önce hüküm altına alınan işçilik alacakları nedeniyle SGK'ya bildirilmesi gereken prime esas kazanç tutarlarını
dönemler hâlinde tespit eden Tekirdağ İş Mahkemesinin kararlarını, gerekçelere
atıf yapmak suretiyle onamıştır. Bu nedenle hukuki belirlilik ilkesi ışığında
başvurucuların kendi davalarında verilecek karara ilişkin makul bir güvenin
oluştuğunun kabulü gerekir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma ilamında farklı
bir yorum yapması her ne kadar takdir yetkisi kapsamında kabul edilebilirse de
birbirlerine yakın tarihlerde davaları kabul edilen diğer işçilerin dava süreci
dikkate alınarak yargısal sistemin aynı olayda ortaya koyduğu farklı sonuçlar
çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesi gerekir.
50. Buna göre birlikte aynı iş yerinde
çalışan, yakın tarihlerdeişten çıkarılan ve aynı
Mahkemede aynı nitelikte tespit davası açan işçilerle ilgili benzer
gerekçelerle verilen kararların bir kısmının Yargıtay 10. Hukuk Dairesince
bozularak neticede davalar reddedilirken bir kısım işçiyle ilgili kabul
kararlarının Yargıtay 21. Hukuk Dairesince onanması ve davaların bu şekilde
kesinleşmesi nedeniyle benzer durumda bulunan kişiler arasında yargısal
sistemin işleyişinden kaynaklanan nedenlerle farklı hukuki statüler meydana
getirildiği, başvurucular açısından bu durumun öngörülebilirlik sınırları
içinde değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
51. Başvurucuların davalarının ne şekilde sonuçlanması
gerektiğine dair herhangi bir çıkarım yapmak Anayasa Mahkemesinin değerlendirme
yetkisi dışında kalmakla birlikte nihai yargılama makamını oluşturan Yargıtay
daireleri arasındaki yorum farklılıklarının benzer nitelikteki davaların karara
bağlanması sürecinde hukuki belirsizliğe yol açtığı ve başvurucular için
öngörülemez nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
52. Bu kapsamda başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
54. Başvurucular, ihlalin tespitine karar verilmesini talep
etmişlerdir.
55. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak amacıyla dava dosyasının ilgili Yargıtay Dairesine
gönderilmek üzere Tekirdağ İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen toplam 1.030,50 TL harç
ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.830,50 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA M. Emin KUZ'un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE M. Emin KUZ'un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için
dava dosyasının ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Tekirdağ İş
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 1.030,50 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.830,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2016 tarihinde OYÇOKLUĞUYLA karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Sigorta primine esas kazançlarının tesbiti
amacıyla dava açan başvurucuların davalarının reddedilmesi sebebiyle yaptıkları
bireysel başvurularının kabul edilebilir olduğuna ve adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Başvurucuların, aynı nitelikte olan
davalarda mahkemece verilen tespit kararlarının bir kısmının Yargıtay 21. Hukuk
Dairesince onandığı, kendi davalarının ise 10. Hukuk Dairesinin bozma kararları
doğrultusunda reddedildiği, Yargıtay kararlarındaki bu farklılaşma sebebiyle aynı
nitelikteki davalarda farklı sonuçlara ulaşıldığı yönündeki başvurularında,
kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi birinin bulunmadığı belirtilerek kabul
edilebilirlik kararı verilmiştir.
Kararın gerekçesinde de belirtildiği üzere, aynı mahkemeden farklı
kararlar çıkmış olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamına
gelmemekte; yargı kararlarındaki değişiklikler hukukun dinamizmini ve
gelişmelere uyum sağlama kabiliyetini yansıtmaktadır. Esasen hukuk sistemimizde
bu tür farklılaşmaları değerlendirerek gerektiğinde düzeltecek mekanizmalar da
bulunmaktadır.
Somut olayda Yargıtayın iki dairesinin
kararları arasında farklılık bulunduğu görülmekte ise de, bireysel başvuruya
konu bozma kararlarının gerekçeleri incelendiğinde bu farklılaşmaya ilişkin
olarak makul açıklamaların getirildiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin veya başka bir
dairenin kararlarının yerleşik bir içtihat niteliği taşımadığı ve 10. Hukuk
Dairesinin benzer olaylarda aynı yönde başka kararlarının da bulunduğu
görülmektedir.
Bu itibarla, başvuruya konu Yargıtay
bozma kararları ile ilk derece mahkemesince verilen red
kararlarının hukukî bir belirsizliğe yol açtığından ve başvurucular bakımından
öngörülemez nitelikte olduğundan söz edilemeyeceği ve mezkûr kararlarda yer
alan yorum ve değerlendirmelerde bariz takdir hatası veya açık keyfiliğin de
bulunmadığı gerekçesiyle, başvurunun açıkça dayanaktan olması sebebiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun kabul
edilebilirlik ve ihlal kararına katılmıyorum.