TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA BAYRAM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12932)
Karar Tarihi: 20/4/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucu
Mustafa BAYRAM
Vekili
Av. Pervin DAŞDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz incelemesi sonrasında yürütülen yargılamada savunma alınmadan karar verilmesi, tanık dinletme talebinin reddedilmesi, hukuka aykırı karar verilmesi ve makul sürede yargılama yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 9/7/2004 tarihinde gözaltına alınmış; gözaltında bulunan şahsın kaçırılmasına imkân sağlama, suç örgütü kurma, uyuşturucu ticareti yapma, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından Van Cumhuriyet Başsavcılığınca 10/8/2004 ve 7/10/2004 tarihli iddianamelerle aralarında başvurucunun da bulunduğu şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Talep üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi, (kapatılan) Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK mülga 250. madde ile görevli) görülmekte olan davanın 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 14. maddesi gereğince güvenlik nedeniyle İzmir Ağır Ceza Mahkemelerine nakline karar vermiştir.
9. (Kapatılan) İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) (CMK mülga 250. madde ile görevli) 11/8/2005 tarihinde karar verilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 26/1/2006 tarihli kararıyla hüküm bozulmuştur.
10. Bozma sonrasında Mahkemenin 6/8/2009 tarihli kararı ile başvurucunun uyuşturucu ticareti için teşekkül oluşturarak idare etmek suçundan cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlar elde edilemediğinden beraatine, çıkar amaçlı suç örgütü kurma ve yönetme suçundan beraatine, silahlı isyan suçundan cezalandırılması istemi hakkında ise eylemlerin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda, 26/9/2006 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklik ve lehe uygulama sonucunda, eylemlerin kamu görevlilerine karşı görevlerini yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu belirtilerek beş yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ayrıca başvurucu ve bir sanığın taşınması ve bulundurulması yasak olan 1 adet Kanas marka silah ile 1 adet Sterling marka makineli tabanca ve 2 adet Kaleşnikof marka silah ile bu silahlara ait şarjör, silahın dürbünü ve silahlara ait fişekleri bulundurdukları, bu silahların birden fazla seri atış gücüne sahip olması nedeniyle vahim silahlardan sayıldığı, bu nedenle eylemin 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçunu oluşturduğu belirtilerek başvurucunun 5 yıl hapis ve 375 TL para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"SAVUNMA :
1-SANIK MUSTAFA BAYRAM : Sanık tüm aşamalardaki savunmalarında; suçlamaları kabul etmediğini, oğlu Hamit Bayram' ın bir uyuşturucu olayına karıştığı iddiasıyla Malatya' dan Van iline getirilmiş ve Bölge Trafik Müdürlüğünde muhafaza altına alınmış olduğunu, kendisinin oğlu Hamit ile konuşmasında kaçırıldığını ve 500.000 Euro fidye istendiğini belirterek kendisini kurtarmasını söylediğini, daha sonra da kaçıranların 200.000 Euroya kadar bu parayı indirdiklerini, durumu ilgili birimlerle görüştüğünü onların kesinlikle fidye vermemesini söylediklerini, bunun üzerine oğlunun ne tarafa gittiğini araştırdığını, aracı ile giderken Bölge Trafiğin bulunduğu yerde oğlu Mecit' in arabasını gördüğünü arabadan inip içeriye doğru gittiğini içeride oğlu Mecit ve kalabalık bir gurubun ağızları ve burunlarının kan içinde olduğunu gördüğünü, bu durumu görünce oğlu Mecit'e kızarak burası resmi bir daire bunu nasıl yaparsınız diyerek üzerine yürüyüp tokat atmak istediğini ancak kendisine mani olduklarını bundan sonra Mecit' in arabasına binerek gittiğini, oğlu Hamit'i kaçıran diye bildiği kişilerin Malatya Emniyetinde görevli polisler olduğunun kendisine Emniyet Müdürlüğünde söylendiğini kendisinin de kim olursa olsun bu şekilde davranan kişilerin çete olduğunu söylediğini, hiç kimseye azmettirip güvenlik güçlerinin üzerine salmadığını, suçlamaları kabul etmediğini savunmuştur.
Sanık bozma kararı sonrasında mahkememizde yapmış olduğu savunmasında da; bozmaya uyulup uyulmaması konusunda taktiri mahkemeye bıraktığını, bozmadan önceki savunmalarını aynen tekrar ettiğini, elde edildiği iddia edilen silahlarla her hangi bir ilgi ve alakasının olmadığını, tamamen siyasi bir komplonun söz konusu olduğunu, evinin 500-600 metre kadar ilerisinde bir dere kenarında elde edilen silahlarla ilişkilendirilmeye çalışıldığını savunmuştur.
...
Mahkememizce yapılan yargılama, yukarıda yazılı kanıtlar, sanıkların kısmen tevilli savunmaları, müşteki polis memurlarının beyanları ve dosya kapsamından olayın bir uyuşturucu olayının takibi ile başladığı ve Malatya ilinde uyuşturucu madde ticareti yapan kişilerin Van ilinden uyuştururcu madde getirileceğinin öğrenmeleri üzerine Kömürhan köprüsünde gerekli tertibatı Malatya Narkotik Şube ekiplerinin aldıkları, köprüden geçen ... plakalı araçtan şüphelenilmesi üzerine ileride bekleyen ekiplere bildirildiği, ekiplerin durdurdukları oto içerisine afyon sakızı ve eroin buldukları, aracın içerisinde H.B. ve H.O.nun yakaladıkları, gerekli yasal işlemler yapıldıktan sonra bu uyuşturucuları yakalatan H.B.nin uyuşturucunun devamını yakalattıracağı yolunda beyanda bulunması üzerine bu amaçla H.B.nin telefonla başkalarını arayıp görüşmesine müsaade ettikleri, daha sonra da H.B. ve H.O.yu da yanlarına alarak Van iline hareket ettikleri, Van iline geldikten sonra H.nin yine telefonla başkalarıyla görüşme yaptığı, buna da müsaade edildiği, Van iline yaklaştıklarında H.B.nin otosunun detektör köpek marifetiyle aranması için Van ili Bölge Trafik Denetleme Kademe Amirliğine geçildiği, şüpheli H.B.nin ikinci kademe amirliği hangarının içine alarak kapıları kapatıp detektör köpek ile otonun aranmasına başlandığı, H.B.nin telefon görüşmelerinde polislerin anlayamayacağı bir şekilde babası Mustafa Bayram'a durumu bildirdiği ve Mustafa Bayram'ın da bir plan yaparak oğlunu polislerin elinden kurtarmayı amaçladığı, bu amaçla da etrafına yakın arkadaş, akraba ve dost çevresinden topladığı bir çok kişi ile birlikte silahlı bir şekilde oğlu H.B.nin bulunduğu bölge trafik müdürlüğü hangarının önüne geldikleri, Mustafa Bayram'ın emir ve talimatlarıyla yakalanamayan bir kısım sanıklar ile birlikte yakalanan diğer sanıklardan H., H. ve H. haricindekilerin hep birlikte hangarın kapılarını zorlayarak açtıkları, görevli polis memurlarının saldırıyı engellemek amacıyla hangarın kapılarını tutmaya çalıştıkları, ancak gelen kişilerin 20-25 kişi kadar silahlı kişiler olması karşısında kapıları tutmayı başaramadıkları ve içeriye giren 20-25 kişilik gurubun içeriye girerek polislerle karşılıklı kavga ettikleri ve bu kavga sonucunda H.B.yi polislerin ellerinden alarak kaçırdıkları, bu kaçırma eylemi sırasında müştekilerden L.O.nun 15 gün iş ve gücünden kalacak derecede yaralandığı, müşteki polis Z.S.nin yedi gün iş ve gücünden kalacak derecede yaralandığı, diğer polislerin büyük çoğunluğunun daiş ve gücünden kalmayacak derecede yaralandıkları, olay sonrasında polislerin elinden şüpheliyi alan sanıklardan bir çoğunun kimliklerinin tespit edilip yakalanamadığı, bir kısmının tespit edilebildiği, bu olay sırasında sanık Mustafa Bayram' ın da diğer sanıklara yönlendiren kişi olduğu, sanıklardan H.B.nin olaya karıştığına dair yeterli delilin elde edilemediği, sanıklar H.B. ve H.O.nun bu olayda saldıran konumunda olmayıp polislerin elinden kaçırılan kişiler konumunda oldukları anlaşılmıştır."
11. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 31/5/2012 tarihli kararıyla suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından kurulan hükmün onanmasına; memura karşı bir işi yapmaya veya yapmamaya zorlamak için gösterilen şiddetin ve tehdidin memurun vazifesini yapmaya başlamasından önce gerçekleştiği, bunun 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 254. maddesine uyacağının gözönüne alınması gerektiği, gözaltında bulunan H.B. ve H.O.nun Adliyeye sevk edilip tutuklanmalarına engel olmak amacıyla Van Bölge Trafik Müdürlüğünü silahlı olarak basıp görevli polisleri kasten yaralayarak başvurucu ve diğer sanıkların gözaltındaki kişileri kaçırdıkları, bu eyleme uyan ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı mülga Kanun'un 254. maddesinin ikinci fıkrası ile suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'un 294. maddesinin birinci üçüncü ve dördüncü fıkraları ve bazı sanıklar bakımından aynı maddenin altıncı fıkrasının somut olaya ayrı ayrı uygulanmasıyla lehe olan kanunun tespiti ve buna göre suç vasfının tayini gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.
12. Yargıtayın bozma kararı üzerine İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 28/2/2013 tarihli kararla başvurucunun 5237 sayılı Kanun'a göre gözaltına alınan kişinin kaçmasına imkân sağlama suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada başvurucunun talimat yoluyla ifadesinin alınmasına karar verildiği, belirtilen adreste başvurucunun tanınmaması üzerine talebin yerine getirilemediği anlaşılmıştır. Karar duruşmasında ise başvurucunun hazır olmaması nedeniyle yerine geçmek üzere müdafiinden son sözü sorulmuştur.
13. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9/5/2014 tarihli kararıyla düzeltilerek onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin20/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
17. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
18. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
19. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 9 yıl 10 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Tanık Dinletme Talebinin Dikkate Alınmadığına İlişkin İddia
21. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan verilen hüküm yönünden söz konusu silahların kendisi ile ilgisinin bulunmadığını ve bu hususta dinlenilmesini talep ettiği tanığın dinlenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
23. Somut olayda Mahkemece verilen 6/8/2009 tarihli hüküm Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 31/5/2012 tarihli kararıyla suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçları yönünden onanmış ve şikâyet konusu suça ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, bozma kararı sonrasında Mahkeme huzurunda savunmasının alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma, savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
27. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilebilmesi için, savunma hakkının tam ve etkili bir biçimde kullanılmasının sağlanması gerekir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
28. Cezai konularda hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasının temel koşulu, şüpheli veya sanığa suçlamanın niteliği ve sebebinin ayrıntılı bir biçimde bildirilmesidir. Ceza kovuşturmasında esaslı bir yeri olan iddianamenin tebliğ edilmesiyle sanığın, yazılı bir biçimde, suçlamaların maddi ve hukuki temelinden resmî olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca sanığa ve müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi gerekmektedir (Erol Aydeğer, §§ 35-38).
29. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
30. Başvuru konusu olayda, Mahkemenin 28/2/2013 tarihli kararında başvurucunun bozma kararı sonrasında Mahkemede savunma yaptığının belirtildiği(bkz. § 10), başvurucunun karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma, bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme, kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanmadığı gibi maddi olayın niteliğine, yargılamanın bütününe ve gerekçeli karara bakıldığında savunma hakkının kısıtlandığı, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmediği ileri sürülen yargılama işlemlerinde adil yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal saptanmamıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
32. Başvurucu; yeterli delil olmadığı hâlde cezalandırılmasına karar verildiğini, suçun vasfında hataya düşüldüğünü, hükmün aleyhine bozulduğunu, zamanaşımı hükümlerinin uygulanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
34. Bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale iddiası içermeyen yargılama sonucunda verilen kararın hukuka aykırı olduğuna ilişkin somut başvuru, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
37. Başvurucu manevi tazminat talebinde bulunmamıştır.
38. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık dinletme talebinin dikkate alınmadığına ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin (kapatılan) İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK mülga 250. madde ile görevli) (E.2012/213, K.2013/43) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.