TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA BAYRAM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12932)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
BAYRAM
|
Vekili
|
:
|
Av. Pervin
DAŞDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz incelemesi sonrasında yürütülen yargılamada savunma
alınmadan karar verilmesi, tanık dinletme talebinin reddedilmesi, hukuka aykırı
karar verilmesi ve makul sürede yargılama yapılmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 9/7/2004 tarihinde gözaltına alınmış; gözaltında
bulunan şahsın kaçırılmasına imkân sağlama, suç örgütü kurma, uyuşturucu
ticareti yapma, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından Van Cumhuriyet
Başsavcılığınca 10/8/2004 ve 7/10/2004 tarihli iddianamelerle aralarında
başvurucunun da bulunduğu şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Talep
üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi, (kapatılan) Van 4. Ağır Ceza Mahkemesinde
(CMK mülga 250. madde ile görevli) görülmekte olan davanın 4/4/1929 tarihli ve
1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 14. maddesi gereğince
güvenlik nedeniyle İzmir Ağır Ceza Mahkemelerine nakline karar vermiştir.
9. (Kapatılan) İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) (CMK
mülga 250. madde ile görevli) 11/8/2005 tarihinde karar verilmiş, Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 26/1/2006 tarihli kararıyla hüküm bozulmuştur.
10. Bozma sonrasında Mahkemenin 6/8/2009 tarihli kararı ile
başvurucunun uyuşturucu ticareti için teşekkül oluşturarak idare etmek suçundan
cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı
kanıtlar elde edilemediğinden beraatine, çıkar amaçlı
suç örgütü kurma ve yönetme suçundan beraatine,
silahlı isyan suçundan cezalandırılması istemi hakkında ise eylemlerin bir
bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda, 26/9/2006 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklik ve lehe uygulama sonucunda, eylemlerin kamu görevlilerine
karşı görevlerini yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu belirtilerek beş
yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ayrıca başvurucu ve
bir sanığın taşınması ve bulundurulması yasak olan 1 adet Kanas
marka silah ile 1 adet Sterling marka makineli
tabanca ve 2 adet Kaleşnikof marka silah ile bu
silahlara ait şarjör, silahın dürbünü ve silahlara ait fişekleri
bulundurdukları, bu silahların birden fazla seri atış gücüne sahip olması
nedeniyle vahim silahlardan sayıldığı, bu nedenle eylemin 6136 sayılı Kanun'a
muhalefet suçunu oluşturduğu belirtilerek başvurucunun 5 yıl hapis ve 375 TL
para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları
şöyledir:
"SAVUNMA :
1-SANIK MUSTAFA BAYRAM : Sanık tüm aşamalardaki
savunmalarında; suçlamaları kabul etmediğini, oğlu Hamit Bayram' ın bir uyuşturucu olayına karıştığı iddiasıyla Malatya' dan
Van iline getirilmiş ve Bölge Trafik Müdürlüğünde muhafaza altına alınmış
olduğunu, kendisinin oğlu Hamit ile konuşmasında kaçırıldığını ve 500.000 Euro
fidye istendiğini belirterek kendisini kurtarmasını söylediğini, daha sonra da
kaçıranların 200.000 Euroya kadar bu parayı
indirdiklerini, durumu ilgili birimlerle görüştüğünü onların kesinlikle fidye
vermemesini söylediklerini, bunun üzerine oğlunun ne tarafa gittiğini
araştırdığını, aracı ile giderken Bölge Trafiğin bulunduğu yerde oğlu Mecit' in arabasını gördüğünü arabadan inip içeriye doğru
gittiğini içeride oğlu Mecit ve kalabalık bir gurubun
ağızları ve burunlarının kan içinde olduğunu gördüğünü, bu durumu görünce oğlu Mecit'e kızarak burası resmi bir daire bunu nasıl
yaparsınız diyerek üzerine yürüyüp tokat atmak istediğini ancak kendisine mani
olduklarını bundan sonra Mecit' in arabasına binerek
gittiğini, oğlu Hamit'i kaçıran diye bildiği kişilerin Malatya Emniyetinde
görevli polisler olduğunun kendisine Emniyet Müdürlüğünde söylendiğini
kendisinin de kim olursa olsun bu şekilde davranan kişilerin çete olduğunu
söylediğini, hiç kimseye azmettirip güvenlik güçlerinin üzerine salmadığını,
suçlamaları kabul etmediğini savunmuştur.
Sanık bozma kararı sonrasında mahkememizde
yapmış olduğu savunmasında da; bozmaya uyulup uyulmaması konusunda taktiri
mahkemeye bıraktığını, bozmadan önceki savunmalarını aynen tekrar ettiğini,
elde edildiği iddia edilen silahlarla her hangi bir ilgi ve alakasının
olmadığını, tamamen siyasi bir komplonun söz konusu olduğunu, evinin 500-600
metre kadar ilerisinde bir dere kenarında elde edilen silahlarla
ilişkilendirilmeye çalışıldığını savunmuştur.
...
Mahkememizce yapılan yargılama, yukarıda
yazılı kanıtlar, sanıkların kısmen tevilli
savunmaları, müşteki polis memurlarının beyanları ve dosya kapsamından olayın
bir uyuşturucu olayının takibi ile başladığı ve Malatya ilinde uyuşturucu madde
ticareti yapan kişilerin Van ilinden uyuştururcu
madde getirileceğinin öğrenmeleri üzerine Kömürhan
köprüsünde gerekli tertibatı Malatya Narkotik Şube ekiplerinin aldıkları,
köprüden geçen ... plakalı araçtan şüphelenilmesi üzerine ileride bekleyen
ekiplere bildirildiği, ekiplerin durdurdukları oto içerisine afyon sakızı ve
eroin buldukları, aracın içerisinde H.B. ve H.O.nun
yakaladıkları, gerekli yasal işlemler yapıldıktan sonra bu uyuşturucuları
yakalatan H.B.nin uyuşturucunun devamını
yakalattıracağı yolunda beyanda bulunması üzerine bu amaçla H.B.nin
telefonla başkalarını arayıp görüşmesine müsaade ettikleri, daha sonra da H.B.
ve H.O.yu da yanlarına alarak Van iline hareket ettikleri, Van iline geldikten
sonra H.nin yine telefonla başkalarıyla görüşme yaptığı,
buna da müsaade edildiği, Van iline yaklaştıklarında H.B.nin
otosunun detektör köpek marifetiyle aranması için Van ili Bölge Trafik
Denetleme Kademe Amirliğine geçildiği, şüpheli H.B.nin
ikinci kademe amirliği hangarının içine alarak kapıları kapatıp detektör köpek
ile otonun aranmasına başlandığı, H.B.nin telefon
görüşmelerinde polislerin anlayamayacağı bir şekilde babası Mustafa Bayram'a
durumu bildirdiği ve Mustafa Bayram'ın da bir plan yaparak oğlunu polislerin
elinden kurtarmayı amaçladığı, bu amaçla da etrafına yakın arkadaş, akraba ve
dost çevresinden topladığı bir çok kişi ile birlikte silahlı bir şekilde oğlu H.B.nin bulunduğu bölge trafik müdürlüğü hangarının önüne
geldikleri, Mustafa Bayram'ın emir ve talimatlarıyla yakalanamayan bir kısım
sanıklar ile birlikte yakalanan diğer sanıklardan H., H. ve H. haricindekilerin
hep birlikte hangarın kapılarını zorlayarak açtıkları, görevli polis
memurlarının saldırıyı engellemek amacıyla hangarın kapılarını tutmaya
çalıştıkları, ancak gelen kişilerin 20-25 kişi kadar silahlı kişiler olması
karşısında kapıları tutmayı başaramadıkları ve içeriye giren 20-25 kişilik
gurubun içeriye girerek polislerle karşılıklı kavga ettikleri ve bu kavga
sonucunda H.B.yi polislerin ellerinden alarak
kaçırdıkları, bu kaçırma eylemi sırasında müştekilerden L.O.nun
15 gün iş ve gücünden kalacak derecede yaralandığı, müşteki polis Z.S.nin yedi gün iş ve gücünden kalacak derecede
yaralandığı, diğer polislerin büyük çoğunluğunun daiş
ve gücünden kalmayacak derecede yaralandıkları, olay sonrasında polislerin
elinden şüpheliyi alan sanıklardan bir çoğunun kimliklerinin tespit edilip
yakalanamadığı, bir kısmının tespit edilebildiği, bu olay sırasında sanık
Mustafa Bayram' ın da diğer sanıklara yönlendiren
kişi olduğu, sanıklardan H.B.nin olaya karıştığına
dair yeterli delilin elde edilemediği, sanıklar H.B. ve H.O.nun
bu olayda saldıran konumunda olmayıp polislerin elinden kaçırılan kişiler
konumunda oldukları anlaşılmıştır."
11. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 31/5/2012 tarihli
kararıyla suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet
suçlarından kurulan hükmün onanmasına; memura karşı bir işi yapmaya veya
yapmamaya zorlamak için gösterilen şiddetin ve tehdidin memurun vazifesini
yapmaya başlamasından önce gerçekleştiği, bunun 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı
mülga Türk Ceza Kanunu'nun 254. maddesine uyacağının gözönüne
alınması gerektiği, gözaltında bulunan H.B. ve H.O.nun
Adliyeye sevk edilip tutuklanmalarına engel olmak amacıyla Van Bölge Trafik
Müdürlüğünü silahlı olarak basıp görevli polisleri kasten yaralayarak başvurucu
ve diğer sanıkların gözaltındaki kişileri kaçırdıkları, bu eyleme uyan ve suç
tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı mülga Kanun'un 254. maddesinin ikinci
fıkrası ile suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanun'un 294.
maddesinin birinci üçüncü ve dördüncü fıkraları ve bazı sanıklar bakımından
aynı maddenin altıncı fıkrasının somut olaya ayrı ayrı uygulanmasıyla lehe olan
kanunun tespiti ve buna göre suç vasfının tayini gerektiği belirtilerek karar
bozulmuştur.
12. Yargıtayın bozma kararı üzerine
İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 28/2/2013 tarihli kararla başvurucunun 5237
sayılı Kanun'a göre gözaltına alınan kişinin kaçmasına imkân sağlama suçundan 3
yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Ulusal Yargı Ağı
Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada başvurucunun talimat
yoluyla ifadesinin alınmasına karar verildiği, belirtilen adreste başvurucunun
tanınmaması üzerine talebin yerine getirilemediği anlaşılmıştır. Karar
duruşmasında ise başvurucunun hazır olmaması nedeniyle yerine geçmek üzere müdafiinden son sözü sorulmuştur.
13. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9/5/2014
tarihli kararıyla düzeltilerek onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin20/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
17. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
18. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
19. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 9 yıl 10 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Tanık Dinletme
Talebinin Dikkate Alınmadığına İlişkin İddia
21. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında 6136 sayılı Kanun'a
muhalefet suçundan verilen hüküm yönünden söz konusu silahların kendisi ile
ilgisinin bulunmadığını ve bu hususta dinlenilmesini talep ettiği tanığın
dinlenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
23. Somut olayda Mahkemece verilen 6/8/2009 tarihli hüküm
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 31/5/2012 tarihli kararıyla suç işlemek amacıyla
örgüt kurma ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçları yönünden onanmış ve
şikâyet konusu suça ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği
anlaşılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, bozma kararı sonrasında Mahkeme huzurunda
savunmasının alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma, savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
27. Savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş olup
ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına alınması demokratik
toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın
gerçekleştirilebilmesi için, savunma hakkının tam ve etkili bir biçimde
kullanılmasının sağlanması gerekir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 32).
28. Cezai konularda hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasının
temel koşulu, şüpheli veya sanığa suçlamanın niteliği ve sebebinin ayrıntılı
bir biçimde bildirilmesidir. Ceza kovuşturmasında esaslı bir yeri olan iddianamenin
tebliğ edilmesiyle sanığın, yazılı bir biçimde, suçlamaların maddi ve hukuki
temelinden resmî olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca sanığa ve müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri
zamanın verilmesi gerekmektedir (Erol Aydeğer, §§ 35-38).
29. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi,
başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik
iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
30. Başvuru konusu olayda, Mahkemenin 28/2/2013 tarihli
kararında başvurucunun bozma kararı sonrasında Mahkemede savunma yaptığının
belirtildiği(bkz. § 10), başvurucunun karşı tarafın sunduğu deliller ve
görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma, bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz
etme, kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında bir sorunla
karşılaştığına dair bir bulguya rastlanmadığı gibi maddi olayın niteliğine,
yargılamanın bütününe ve gerekçeli karara bakıldığında savunma hakkının
kısıtlandığı, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet
edilmediği ileri sürülen yargılama işlemlerinde adil yargılanma hakkına yönelik
açık ve görünür bir ihlal saptanmamıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
32. Başvurucu; yeterli delil olmadığı hâlde cezalandırılmasına
karar verildiğini, suçun vasfında hataya düşüldüğünü, hükmün aleyhine
bozulduğunu, zamanaşımı hükümlerinin uygulanmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
34. Bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale
iddiası içermeyen yargılama sonucunda verilen kararın hukuka aykırı olduğuna
ilişkin somut başvuru, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu
şikâyeti niteliğindedir.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
37. Başvurucu manevi tazminat talebinde bulunmamıştır.
38. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık dinletme talebinin dikkate alınmadığına ilişkin
iddianın zaman bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin (kapatılan) İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesine (CMK mülga 250. madde ile görevli) (E.2012/213, K.2013/43)
GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.