TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YAŞAR ÇOBAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12988)
Karar Tarihi: 19/7/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Yaşar ÇOBAN
Vekili
Av. Ahmet HÜR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla sabit bulunan yapı mühürleme işlemi sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, idarenin kusurunun tazminat gerektirecek ağırlıkta bulunmadığı gerekçesiyle reddi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Bakanlık görüşü, başvurucuya tebliğ edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Başvuru Konusu Uyuşmazlığın Arka Planı
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1955 doğumlu olup Muğla ili Marmaris ilçesinde ikamet etmektedir.
10. Başvurucu, Muğla ili Marmaris ilçesi Kemeraltı Mahallesi'nde kâin 5 pafta 210 ada 478 parsel numaralı taşınmazın malikidir. Konut alanında bulunan söz konusu taşınmaza ilişkin yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesine göre yapının zemin katında 90 m² büyüklüğünde bir adet konut ve 30 m² büyüklüğünde bir adet iş yeri bulunmaktadır. Zemin katın iş yeri olarak kullanılan kısmı, 3/4/1991 tarihinde alınan çalışma iznine istinaden kafe olarak işletilmektedir.
11. Marmaris Belediyesi (Belediye) zabıta ekiplerince düzenlenen 21/2/2006 tarihli tutanakla, binanın zemin katındaki konut ve iş yeri arasındaki duvarın yıkılarak taşınmazın iki adet iş yerine dönüştürüldüğü tespit edilmiştir.
12. Belediye Encümeninin 22/2/2006 tarihli kararıyla, ruhsata aykırı esaslı tadilat yapıldığı gerekçesiyle 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca zemin katın yirmi gün içinde onaylı yapı ruhsatı ve eklerine uygun hâle getirilmesinin, aksi takdirde bu işlemin masrafları %20 fazlasıyla maliklerden tahsil edilmek kaydıyla belediye tarafından yapılacağının maliklere ihtar edilmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun taşınmazı (zemin kat) 22/2/2006 tarihli Belediye Encümeni kararına dayanılarak 10/4/2006 tarihinde fiilen mühürlenmiştir.
B. Belediye Encümeni Kararına Karşı Açılan İptal Davası
14. Başvurucu tarafından 22/2/2006 tarihli Encümen kararına karşı 15/5/2006 tarihli dilekçe ile Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açılmıştır. Dava dilekçesinde, binanın ruhsata aykırı olarak tadil edildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığı ifade edilmiştir. Dilekçede, zemin katın iş yeri olarak kullanılan bölümünün, belediye mimarından 2001 yılında alınan ve taşınmazın bölünmesinde sakınca bulunmadığını ifade eden görüşe istinaden ikiye bölündüğü belirtilmiştir. Dilekçede ayrıca ruhsata aykırı tadilat söz konusu olmadığından 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinin uygulanmasının ve iş yerinin eski hâle dönüştürülmesinin istenmesinin mümkün olmadığı ileri sürülmüştür.
15. Mahkeme 4/7/2006 tarihli kararıyla Belediye Encümeni kararının yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca ruhsatlı yapıdaki ruhsat ve projeye aykırılıkların neler olduğunun tespit edilerek yapı tatil zaptının düzenlenmesi, ilgiliye bu tarihten itibaren bir ay içinde söz konusu aykırılığı giderme veya bu aykırılık nedeniyle ruhsat başvurusunda bulunma imkânı tanınması gerektiği ifade edilmiştir. Mahkeme, somut olayda ilgili tutanakta ruhsata aykırılığın ne olduğu hususunun açık bir biçimde tespit edilmediğine dikkat çekerek yapının eski hâline getirilmesi için 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca süre (20 gün) verilmesi koşullarının oluşmadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme ayrıca 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinin ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı inşa edilen yapılara uygulanacağı görüşünü açıklamış ve ruhsata göre konut niteliğinde olan bir yapının tadilat yapılmaksızın iş yerine dönüştürülmesi durumunda eski hâle dönüştürme tedbirinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşmıştır.
16. Bu kararın idareye tebliğinden sonra 7/9/2006 tarihinde başvurucunun taşımazındaki mühür kaldırılmıştır.
17. Mahkemece 15/3/2007 tarihli esas hakkındaki kararla yürütmenin durdurulmasına ilişkin karardaki gerekçelerle idari işlemin iptaline hükmedilmiştir.
18. Bu karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 27/3/2009 tarihli kararıyla onanmıştır.
C. Başvurucu Tarafından Açılan Tam Yargı Davası
19. Başvurucu 23/3/2010 tarihinde Marmaris 2. Noterliği aracılığıyla Belediyeye ihtarname göndermiştir. İhtarnamede hukuka aykırı işlem nedeniyle 150.000 TL tazminat talebinde bulunulmuştur. Belediye tarafından 1/4/2010 tarihli yazıyla ödeme yapılmayacağı bildirilmiştir.
20. Başvurucu 31/5/2010 tarihinde Mahkemede Belediye aleyhine tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, iş yerinin haksız yere mühürlenmesi nedeniyle kiraya verilemediği öne sürülmüş ve tazminat talebinde bulunulmuştur.
21. Mahkeme 16/3/2011 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasına değinilerek idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiş ve idarenin eyleminden sorumlu tutulabilmesi için "hizmet kusuru"nun bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Gerekçenin devamında idarenin tazminatla yükümlü tutulabilmesi için tesis ettiği işlemlerde hukuki hatanın belli nitelik ve ağırlıkta olması gerektiği, her hatalı işlemin tazmin zorunluluğu doğurmadığı görüşü açıklanmıştır. Mahkeme, somut olayda başvurucuya ait yapının mühürlenmesinin hukuki yorum hatasından kaynaklandığı ve bunun tazminat gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir hukuki hata olmadığı sonucuna ulaşarak tazminat ödenmesine imkân bulunmadığını değerlendirmiştir.
22. Karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde; bazı Danıştay kararlarına atıfta bulunularak tazminat ödenmesi için idarenin hizmet kusurunun bulunmasının yeterli olduğu, ağır hizmet kusuru bulunmasının gerekli olmadığı savunulmuştur.
23. Temyiz istemi Danıştay Ondördüncü Dairesinin (Daire) 11/4/2013 tarihli kararıyla reddedilerek Mahkeme kararı onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 25/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
24. Nihai karar 24/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce (...) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir."
27. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur. İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile hüküm ve esasları Anayasa'nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle Danıştay içtihatlarıyla belirlenmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, Danıştay 6. Dairesinin 11/2/1967 tarihli ve E.1966/3792, K.1967/159 sayılı kararına atıfta bulunarak idarenin hukuka aykırı işlem tesis etmesinin hizmet kusuru teşkil ettiğini belirtmiştir. Başvurucu, idarenin bazı kusurlarının tazminat gerektirmediği düşüncesinin hukuk ve adaletle bağdaşmadığını vurgulamıştır. İdarenin hukuka aykırı işlem tesis etmesi durumunda ve diğer koşulların da gerçekleşmesi şartıyla tazminat ödenmesi gerektiğini savunan başvurucu, aksi yorumun idareye keyfî şekilde hukuka aykırı işlem tesis etme takdiri tanıyacağına işaret etmiştir. İş yerini noter onaylı sözleşmeyle kiraya verdiğini öne süren başvurucu, hukuka aykırı mühürleme işlemi nedeniyle kira bedellerini tahsil edemediğini belirtmiş ve bu durumun mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Bakanlık Görüşü
30. Bakanlık görüş yazısında, mülkün varlığı tartışılmıştır. Bakanlık, idari işlemin iptal edilmesinin mutlak surette tazminat sorumluluğunu gerektirmediğini belirtmiş; tazminat ödenebilmesi için kesin bir zararın varlığının icap ettiğini ifade etmiş; muhtemel zararların tazminat hakkı doğurmadığını vurgulamıştır. Somut olayda idari işlem iptal edilmiş olsa bile mesken niteliğindeki taşınmazın iş yerine dönüştürülmesi hususunun Mahkeme kararında açıkça belirtildiğine işaret eden Bakanlık, iptal kararının usule ilişkin gerekçelere dayandığı ve kira geliri elde edileceğine ilişkin meşru bir beklenti doğurmaya elverişli olmadığı kanaatini açıklamıştır.
B. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
32. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
33. Bakanlık tarafından mülkün var olmadığı ileri sürüldüğünden öncelikle Anayasa'nın 35. maddesi kapsamına giren bir "mülk"ün bulunup bulunmadığı hususu incelenmelidir.
34. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
35. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti; makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
36. İncelenen başvuruda şikâyet edilen husus, başvurucuya ait taşınmazın mühürlenmesi dolayısıyla kira geliri elde edilememesidir. Başvurucu tarafından açılan tazminat davası kira gelirinin tazmin ve tahsiline ilişkin olmayıp mühürleme işleminin sonuçlarının giderimine yöneliktir. Diğer bir ifadeyle somut olaydaki dava, mühürleme suretiyle mülkiyet hakkına yapılan kamu müdahalesinin telafisi amacına matuf olarak oluşturulan bir mekanizmadır. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin giderimi çerçevesinde maliklere tanınan dava hakkının kullanımı ve bu davanın yürütülmesine ilişkin şikâyetler, müdahaleye maruz kalan mülke bağlı nitelik taşımaktadır. Bu nedenle Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında mülkün varlığının tespitinde talep edilen tazminat değil müdahaleye konu olan "şey/ekonomik değer" dikkate alınır. Somut olayda ise müdahaleye konu olan şey başvurucuya ait taşınmazdır. Dolayısıyla mülkün mevcut olup olmadığı bağlamında dikkate alınması gereken "şey" de mühürlenen taşınmazdır. Taşınmaz mal varlıklarının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
37. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 55-58).
38. İmar planları ve uygulamaları çerçevesinde malikin taşınmaz mülkiyetinden kaynaklanan yetkilerinin sınırlandırılması mülkiyetin kontrolü kapsamında kalmaktadır. Mülkiyetin kontrolü amacıyla getirilen yasak ve önlemlere aykırılık nedeniyle yaptırım uygulanması da mülkiyetin kontrolü olarak değerlendirilmektedir (örneğin bkz. Melahat Altın ve Filiz Freifrau Von Thermann, B. No: 2014/11408, 8/12/2016 § 45; Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, § 76). Somut olayda da ruhsat ve eklerine aykırılık gerekçesiyle başvurucuya ait taşınmazın mühürlenmesi biçiminde tezahür eden bir yaptırım uygulandığından bunun mülkiyetin kontrolü biçimindeki üçüncü kural kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
40. Somut olayda başvurucunun taşınmazı, 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesine müsteniden mühürlenmiştir. İdarece 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesine dayanılarak zemin katın yirmi gün içinde onaylı yapı ruhsatı ve eklerine uygun hâle getirilmesi ihtar edilmiştir.Mahkeme ise 3194 sayılı Kanun'un 32. maddesinin ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı inşa edilen yapılara uygulandığını, olayda ruhsata göre konut niteliğinde olan bir yapının tadilat yapılmaksızın iş yerine dönüştürülmesinden ibaret fiilin 32. madde kapsamına girmediğini değerlendirmiş ve önce yürütmenin durdurulmasına karar vermiş; ardından da işlemi iptal etmiştir. Dolayısıyla mühürleme işleminin hukuka aykırı olduğu ve ihlal teşkil ettiği hususu Mahkeme kararıyla saptanmıştır.
41. Anayasa'nın 35. maddesi, başvurucunun hukuka aykırı olduğu saptanan müdahale nedeniyle oluşan ekonomik kayıplarının adil bir şekilde giderilmesini gerektirmektedir. Adil giderimden söz edilebilmesi için başvurucunun hukuka aykırı müdahale nedeniyle oluşan zararının mümkün olduğunca karşılanması zorunludur (Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 47). Bununla birlikte ihlalin herhangi bir zarara sebebiyet verip vermediği ve vermişse zarar miktarının tayini, bu konuda uzman olan derece mahkemelerinin takdirindedir. Bireysel başvurunun niteliği gereği derece mahkemesi kararları açık bir takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin bu husustaki takdirine karışması mümkün değildir.
42. Başvurucunun taşınmazı Belediye Encümeni kararı üzerine 10/4/2006 tarihinde mühürlenmiş, Mahkemenin 4/7/2006 tarihli yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararının idareye tebliğinden sonra 7/9/2006 tarihinde de taşınmaz üzerindeki mühür kaldırılmıştır. Dolayısıyla taşınmazın yaklaşık beş aylık bir süre mühürlü kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun bu beş aylık sürede taşınmazını kiraya verememiş olması nedeniyle belli ölçüde zarara uğradığı söylenebilir. Mahkemenin de aksi yönde bir değerlendirmesi bulunmamaktadır. Ancak Mahkeme, idarenin tazminatla yükümlü tutulabilmesi için idarenin kusurunun belli nitelik ve ağırlıkta olması gerektiği belirtmiş ve somut olayda başvurucuya ait yapının mühürlenmesinin hukuki yorum hatasından kaynaklandığı ve bunun tazminat gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir hukuki hata olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
43. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da vurgulandığı üzere hukuka aykırı müdahaleler nedeniyle hükmedilmesi gereken tazminatın tespitinde başvurucunun kusuru da dikkate alınmalıdır (Nesrin Yıldırım, B. No: 2014/5503, 21/6/2017, § 40). Başvurucunun kendi kusuruyla zararın doğmasına veya artmasına sebebiyet vermesi durumunda kusuruyla müsavi bir indirim yapılabileceği gibi kusurunun ağırlığına bağlı olarak başvurucuya hiç tazminat ödenmemesi de söz konusu olabilir.
44. Somut olayda başvurucunun, kısmen konut (90 m²) kısmen de iş yeri (30 m²) olarak ruhsatlandırılmış olan taşınmazı üzerinde bulunan konut ve iş yeri arasındaki duvarı yıktırdığı ve konut olarak ruhsatlandırılan bölümü iş yeri olarak kullanmaya başladığı hususu sabittir. Nitekim Belediye Encümeninin işlemine karşı açılan iptal davası sonucu verilen gerek yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararda gerekse esas hakkındaki kararda konut ile iş yeri arasında bulunan duvarın yıkıldığı açık bir biçimde vurgulanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun, taşınmazın bir bölümünü ruhsata ve ilgili mevzuata aykırı olarak iş yerine dönüştürdüğü hususunda tartışma bulunmamaktadır.
45. Mühürleme işleminin hukuka aykırı olması başvurucunun işlediği fiilin imar mevzuatına aykırı olduğu hakikatini ortadan kaldırmamaktadır. İdarenin, başvurucunun kanuna aykırı bu fiilinin gerektirdiği yaptırımı yanlış tayin etmiş olması başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmiş olsa da bu husus başvurucunun imar mevzuatına aykırı fiilinin bütünüyle görmezden gelinmesini gerektirmemektedir. Başvurucunun fiilinin imar mevzuatına aykırı olduğu gözetildiğinde ve zararın da beş aylık kira gelirinden yoksun olunmasıyla sınırlı kaldığı dikkate alındığında başvurucu lehine tazminata hükmedilmemesi biçiminde Mahkemece varılan kanaatin keyfî olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda, başvurucunun şikayetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.