TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMİLE AKYILDIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1382)
|
|
Karar Tarihi: 22/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Cemile
AKYILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Büşra
KARADAĞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, icra mahkemesine yapılan şikâyet hakkında usul ve
kanuna aykırı karar verilmesi ve temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2013 tarihinde Elmalı İcra Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun kefili olduğu 25/9/2008 tarihli ve 24.279,70 TL
bedelli kredi sözleşmesine dayalı olarak aleyhine Antalya 4. İcra Müdürlüğünün
E.2008/19565 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatılmıştır.
8. Takip kapsamında başvurucu adına tapuda kayıtlı bulunan
Antalya ili Elmalı ilçesi Eskihisar köyü Köy içi mevkii
1337 parsel sayılı taşınmaz kaydına haciz konmuş ve taşınmazın satış
işlemlerine başlanmıştır.
9. Başvurucu; haciz işleminin kendisine bildirilmediğini, kıymet
takdir raporunun usulsüz olduğunu, hacze konu evin hâline münasip ev olması
nedeniyle haczedilemeyeceğini, satışa hazırlık işlemlerinde yapılan
tebligatların usulsüz olduğunu, gerekli ilanların yapılmadığını belirterek
satış işlemlerinin durdurulması ve haczin kaldırılması istemiyle Elmalı İcra
Hukuk Mahkemesinin E.2012/26 sayılı dosyasında şikâyette bulunmuştur.
10. Mahkeme 16/11/2012 tarihli ve K.2012/102 sayılı kararıyla
şikâyeti reddetmiştir.
11. Mahkemenin 16/11/2012 tarihli karar celsesi tutanağında "Şikâyetin reddine dair davalı vekilinin yüzüne
karşı davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık yargılama sonunda kararın tefhim
ve tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtayatemyizi
kabil olmak üzere verilen karar açıklanıp okundu." ibaresi
yazılmıştır.
12. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
İcra Müdürlüğü'nün 2010/616 talimat sayılı
dosyası incelenmiştir.
Şikayetçi vekili:
1-Satışa konu taşınmazın haczine ilişkin 103
davetiyesinin borçlu davacıya tebliğ edilmediği,
2-Satışa konu taşınmazın meskeniyet
nedeniyle haczedilemeyeceği,
3-Satışa hazırlık ve ilan işlemlerinin usulsüz
olduğunu,
ileri sürerek şikayette bulunmuştur.
Şikayet konularından 103 davetiyesinin tebliğ
edilmemesi ve meskeniyet iddiasına yönelik şikayet
süreye tabi olup davacı taşınmaz haczinden çok önceden haberdar olduğundan
(davacının haczedilen taşınmaz için açtığı kıymet takdirine itiraz davası
9/12/2011 tarihinde karara çıkmıştır) ve şikayet 7 günlük süre içinde
yapılmadığından reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin satış işlemlerindeki
usulsüzlük iddiaları incelenmiş, ilanların hem Belediye vasıtası ile hem askı
sureti ile hem de gazete ile süresinde yapıldığı, satış ilanında satış yeri ve
tarihinin yer aldığı satış ilanının satıştan çok önce 6/3/2012 tarihinde
borçluya tebliğ edildiği zaten davacı vekili tarafından satıştan tebligattan önce
2/3/2012 tarihinde haberdar olunduğunun beyan edildiği, dolayısıyla satışa
hazırlık işlemlerinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı anlaşıldığından; buna
yönelik şikayetlerin de reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm
kurulmuştur.
HÜKÜM:
Davanın (Şikayetin) REDDİNE,
...
Dair davalı vekilinin yüzüne
karşı davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık yargılama sonunda kararın tefhim
ve tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtayatemyizi
kabil olmak üzere verilen karar açıklanıp okundu."
13. Gerekçeli karar 24/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 4/1/2013 tarihinde kararı temyiz etmiştir.
14. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 14/5/2013 tarihli ve E.2013/9322,
K.2013/18597 sayılı ilamıyla, başvurucunun temyiz dilekçesini süre aşımı
nedeniyle reddetmiştir. İlamın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Karar temyiz edene 24/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği halde temyiz dilekçesi
belirli süre geçirildikten sonra, 4/1/2013 tarihinde
verilip kaydettirilmiştir. Süre aşımı bakımından temyiz dilekçesinin (REDDİNE),..."
15. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 10/10/2013 tarihli ve
E.2013/24736, K.2013/32151 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
16. Ret kararı 19/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 18/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 16.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı
hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler
hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı
icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği
tarihten yedi gün içinde yapılır."
18. 2004 sayılı Kanun'un 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı
Kanun'un 24. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki 363. maddesinin ikinci
fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
" .... bu Kanunda temyiz kabiliyeti kabul
edilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz
edilebilir."
19. 2004 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004
tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen
kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla
yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri
uygulanır."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu'nun 432. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Temyiz süresi onbeş
gündür. Bu süre 8/1/1943 tarih ve 4353 sayılı Kanuna tabi kamu kuruluşları
hakkında otuz gündür. Temyiz süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine
tebliği ile işlemeye başlar."
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004
tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de
ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize
ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."
"Bölge adliye mahkemelerinin göreve
başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar
hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur."
22. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
“Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir
ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile
taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, Antalya 4. İcra Müdürlüğünün 2008/19565 Esas
sayılı dosyasında başlatılan takipte evinin bulunduğu taşınmaz kaydına haciz
konduğunu, haciz işleminin kendisine bildirilmediğini, 2004 sayılı Kanun'un
103. maddesi gereği davetiye çıkarılması gerektiğini, kıymet takdir raporunun usülsüz tebliğ edildiğini, bu işleme karşı şikâyette
bulunduğunu, masraf yatırmadığı gerekçesiyle talebinin reddedildiğini,
kendisine ait evin hâline münasip ev olduğunu, bu nedenle satılamayacağını,
ayrıca satışa hazırlık işlemlerinde yapılan tebligatın usulsüz ve geçersiz
olduğunu, tebligatın süresinde yapılmaması nedeniyle savunma hakkının
kısıtlandığını, satış için gerekli ilan ve yazışmaların süresinde
yapılmadığını, belirttiği usulsüzlüklere rağmen şikâyetinin eksik inceleme ile
reddedildiğini, mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında kararın tebliğ veya
tefhimden itibaren on beş gün içinde temyiz edilebileceğinin belirtildiğini, bu
ibare doğrultusunda on beş gün içinde temyiz talebinde bulunduğunu, ancak
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2004 sayılı Kanun'da belirtilen on günlük sürenin
geçmesinden sonra talepte bulunulduğunu belirterek temyiz istemini
reddettiğini, temyiz süresi konusunda mahkemenin kendisini yanılttığını,
Anayasa'nın 40. maddesinde kanun yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile
başvuru şeklinin belirtilmesinin zorunlu olduğunu; usul kanunlarında, kararda
kanun yolları ve süresinin açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde
gösterilmesinin zorunlu olduğunun belirtildiğini, Yargıtay ceza daireleri,
Danıştay, Askerî Yargıtay kararlarında, kanun yolu ve süresinin yanlış
gösterilmesi halinde tefhim veya tebligatın geçersiz olduğunun kabul
edildiğini, başvuru konusu davada bu usulün uygulanmamasının hak arama
hürriyetini zedelediğini, karar nedeniyle maddi ve manevi varlığının zarara
uğradığını belirterek Anayasa'nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama ve tedbir kararı
verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. ve 17.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Başvurucunun, mahkemenin gerekçeli kararında temyiz
süresinin yanlış gösterildiği, bu açıdan temyiz süresinin kararda belirtilenin
aksine on gün olarak kabul edilmesi nedeniyle temyiz talebinin reddine karar
verilmesinin mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurduğu yönündeki
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul
edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle
başvuruya ilişkin kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, mahkemenin gerekçeli kararında temyiz talebinin
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde ileri
sürülebileceğinin belirtildiğini, buna rağmen Yargıtay tarafından bu sürenin
2004 sayılı Kanun'un 363. maddesi gereğince on gün olarak kabul edilmesi ve
temyiz isteminin reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
" Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin
hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin 6. maddesi
çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi
bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde- Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64,
K.2013/142, 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
32. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını
anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde
etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
33. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi,
açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir
(Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38).
34. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti
Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili
erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak
kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki
belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu
hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003).
36. Bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi
tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir
yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer
yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması
sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmalıdır (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
37. Usul kurallarının hukuki güvenliğin sağlanması ve
yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine
hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından
görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim
hakkı ihlal edilmiş olacaktır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02,
27/7/2006, § 24).
38. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yollarına ve mercilere başvuracağını
ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı hangi kanun yollarına ve hangi
mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi
sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat
edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin
ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve
Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20/1/2016, § 50).
39. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm içeriğinde yer alması gerektiği
belirtilmiştir.
40. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında
kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara karşı
öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları açısından
önem arz etmektedir.
41. 1086 sayılı mülga Kanun'un yürürlükte olan 432. maddesinin
birinci fıkrasında asliye mahkemelerinde (asliye hukuk- asliye ticaret) görülen
davalarda verilen kararlara karşı temyiz süresinin on beş gün olduğu
belirtilmiştir.
42. 2004 sayılı Kanun'un 363. maddesinin ikinci fıkrasına göre
icra mahkemesi tarafından verilen kararla ilgili olarak on günlük bir temyiz
süresinin öngörüldüğü, somut olay açısından istisnai bir durumun söz konusu
olmadığı anlaşılmaktadır.
43. Dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve dağınık
olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle
ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim
hakkını zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 40).
44. Başvurucu, mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen temyiz
süresi içinde Yargıtaya başvurduğunu, ancak Yargıtayın gerekçeli kararda gösterilen süre yerine Kanun'da
öngörülen temyiz süresini dikkate alarak temyiz istemini reddettiğini,
mahkemenin belirttiği süreye güvenerek hareket ettiğini, genel hükümlere göre
on beş günlük temyiz süresinin olayda uygulanması gerektiğini belirtmiştir.
45. Somut olayda başvurucunun icra müdürlüğü işlemlerine karşı
yaptığı şikâyette Elmalı İcra Hukuk Mahkemesinin ret kararı verdiği, 16/11/2012
tarihli karar celsesi tutanağında "Dair
davalı vekilinin yüzüne karşı davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık
yargılama sonunda kararın tefhim ve tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtaya temyizi kabil olmak üzere verilen karar açıklanıp
okundu" ibaresi
yazılmak suretiyle kanun yolu süresi doğru gösterilmediği gibi gerekçeli
kararda da temyiz süresinin on beş gün olduğunun belirtildiği, başvurucuya
gerekçeli kararın 24/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği, başvurucunun bu süre
içinde 4/1/2013 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu, Yargıtay 12. Hukuk
Dairesinin de 2004 sayılı Kanun'un 363. maddesi hükmüne göre temyiz süresinin
on gün olduğunu ve süresi içinde talepte bulunulmadığını belirterek temyiz
istemini reddettiği anlaşılmıştır.
46. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah
edildiği gibi icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan şikâyeti inceleyen icra
hukuk mahkemesinin kararına karşı Kanun'da on günlük temyiz süresi öngörüldüğü
hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi on beş gün olarak
gösterdiği, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye güvenerek hareket
etmesinin makul görülmesi gerektiği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini
taraflara doğru gösterme yükümlülüğü gözönüne
alındığında, kararda belirtilen süre içerisinde talepte bulunan başvurucunun
temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay değerlendirmesinin öngörülebilirlik
sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun, başvurucunun
temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir
yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın başvurucunun mahkemeye erişim
hakkını zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
47. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal iddiaları
yönünden yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın yenilenmesine karar
verildiği, yargılama sürecine ve sonucuna ilişkin adil yargılanma hakkının
ihlali iddiasının yargılamanın yenilenmesi davasında derece mahkemesince
değerlendirilebileceği kabul edilerek, anılan ihlal iddiası ile ilgili bu
aşamada değerlendirilme yapılmasına gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
50. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya karar
verilmesini talep etmiştir.
51. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
52. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elmalı İcra Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elmalı
İcra Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/9/2016 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.