logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cemile Akyıldız [2.B.], B. No: 2014/1382, 22/9/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEMİLE AKYILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/1382)

 

Karar Tarihi: 22/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Cemile AKYILDIZ

Vekili

:

Av. Büşra KARADAĞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, icra mahkemesine yapılan şikâyet hakkında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi ve temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/12/2013 tarihinde Elmalı İcra Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucunun kefili olduğu 25/9/2008 tarihli ve 24.279,70 TL bedelli kredi sözleşmesine dayalı olarak aleyhine Antalya 4. İcra Müdürlüğünün E.2008/19565 sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatılmıştır.

8. Takip kapsamında başvurucu adına tapuda kayıtlı bulunan Antalya ili Elmalı ilçesi Eskihisar köyü Köy içi mevkii 1337 parsel sayılı taşınmaz kaydına haciz konmuş ve taşınmazın satış işlemlerine başlanmıştır.

9. Başvurucu; haciz işleminin kendisine bildirilmediğini, kıymet takdir raporunun usulsüz olduğunu, hacze konu evin hâline münasip ev olması nedeniyle haczedilemeyeceğini, satışa hazırlık işlemlerinde yapılan tebligatların usulsüz olduğunu, gerekli ilanların yapılmadığını belirterek satış işlemlerinin durdurulması ve haczin kaldırılması istemiyle Elmalı İcra Hukuk Mahkemesinin E.2012/26 sayılı dosyasında şikâyette bulunmuştur.

10. Mahkeme 16/11/2012 tarihli ve K.2012/102 sayılı kararıyla şikâyeti reddetmiştir.

11. Mahkemenin 16/11/2012 tarihli karar celsesi tutanağında "Şikâyetin reddine dair davalı vekilinin yüzüne karşı davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık yargılama sonunda kararın tefhim ve tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtayatemyizi kabil olmak üzere verilen karar açıklanıp okundu." ibaresi yazılmıştır.

12. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

İcra Müdürlüğü'nün 2010/616 talimat sayılı dosyası incelenmiştir.

Şikayetçi vekili:

1-Satışa konu taşınmazın haczine ilişkin 103 davetiyesinin borçlu davacıya tebliğ edilmediği,

2-Satışa konu taşınmazın meskeniyet nedeniyle haczedilemeyeceği,

3-Satışa hazırlık ve ilan işlemlerinin usulsüz olduğunu,

ileri sürerek şikayette bulunmuştur.

Şikayet konularından 103 davetiyesinin tebliğ edilmemesi ve meskeniyet iddiasına yönelik şikayet süreye tabi olup davacı taşınmaz haczinden çok önceden haberdar olduğundan (davacının haczedilen taşınmaz için açtığı kıymet takdirine itiraz davası 9/12/2011 tarihinde karara çıkmıştır) ve şikayet 7 günlük süre içinde yapılmadığından reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin satış işlemlerindeki usulsüzlük iddiaları incelenmiş, ilanların hem Belediye vasıtası ile hem askı sureti ile hem de gazete ile süresinde yapıldığı, satış ilanında satış yeri ve tarihinin yer aldığı satış ilanının satıştan çok önce 6/3/2012 tarihinde borçluya tebliğ edildiği zaten davacı vekili tarafından satıştan tebligattan önce 2/3/2012 tarihinde haberdar olunduğunun beyan edildiği, dolayısıyla satışa hazırlık işlemlerinde herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı anlaşıldığından; buna yönelik şikayetlerin de reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:

Davanın (Şikayetin) REDDİNE,

...

Dair davalı vekilinin yüzüne karşı davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık yargılama sonunda kararın tefhim ve tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtayatemyizi kabil olmak üzere verilen karar açıklanıp okundu."

13. Gerekçeli karar 24/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 4/1/2013 tarihinde kararı temyiz etmiştir.

14. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 14/5/2013 tarihli ve E.2013/9322, K.2013/18597 sayılı ilamıyla, başvurucunun temyiz dilekçesini süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. İlamın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Karar temyiz edene 24/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği halde temyiz dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 4/1/2013 tarihinde verilip kaydettirilmiştir. Süre aşımı bakımından temyiz dilekçesinin (REDDİNE),..."

15. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 10/10/2013 tarihli ve E.2013/24736, K.2013/32151 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

16. Ret kararı 19/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 18/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 16. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır."

18. 2004 sayılı Kanun'un 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki 363. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:

" .... bu Kanunda temyiz kabiliyeti kabul edilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir."

19. 2004 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi şöyledir:

"Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır."

20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 432. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Temyiz süresi onbeş gündür. Bu süre 8/1/1943 tarih ve 4353 sayılı Kanuna tabi kamu kuruluşları hakkında otuz gündür. Temyiz süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar."

21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."

"Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur."

22. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

“Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.

…”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, Antalya 4. İcra Müdürlüğünün 2008/19565 Esas sayılı dosyasında başlatılan takipte evinin bulunduğu taşınmaz kaydına haciz konduğunu, haciz işleminin kendisine bildirilmediğini, 2004 sayılı Kanun'un 103. maddesi gereği davetiye çıkarılması gerektiğini, kıymet takdir raporunun usülsüz tebliğ edildiğini, bu işleme karşı şikâyette bulunduğunu, masraf yatırmadığı gerekçesiyle talebinin reddedildiğini, kendisine ait evin hâline münasip ev olduğunu, bu nedenle satılamayacağını, ayrıca satışa hazırlık işlemlerinde yapılan tebligatın usulsüz ve geçersiz olduğunu, tebligatın süresinde yapılmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını, satış için gerekli ilan ve yazışmaların süresinde yapılmadığını, belirttiği usulsüzlüklere rağmen şikâyetinin eksik inceleme ile reddedildiğini, mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında kararın tebliğ veya tefhimden itibaren on beş gün içinde temyiz edilebileceğinin belirtildiğini, bu ibare doğrultusunda on beş gün içinde temyiz talebinde bulunduğunu, ancak Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2004 sayılı Kanun'da belirtilen on günlük sürenin geçmesinden sonra talepte bulunulduğunu belirterek temyiz istemini reddettiğini, temyiz süresi konusunda mahkemenin kendisini yanılttığını, Anayasa'nın 40. maddesinde kanun yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin belirtilmesinin zorunlu olduğunu; usul kanunlarında, kararda kanun yolları ve süresinin açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğunun belirtildiğini, Yargıtay ceza daireleri, Danıştay, Askerî Yargıtay kararlarında, kanun yolu ve süresinin yanlış gösterilmesi halinde tefhim veya tebligatın geçersiz olduğunun kabul edildiğini, başvuru konusu davada bu usulün uygulanmamasının hak arama hürriyetini zedelediğini, karar nedeniyle maddi ve manevi varlığının zarara uğradığını belirterek Anayasa'nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama ve tedbir kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. ve 17. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Başvurucunun, mahkemenin gerekçeli kararında temyiz süresinin yanlış gösterildiği, bu açıdan temyiz süresinin kararda belirtilenin aksine on gün olarak kabul edilmesi nedeniyle temyiz talebinin reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurduğu yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvuruya ilişkin kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

27. Başvurucu, mahkemenin gerekçeli kararında temyiz talebinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde ileri sürülebileceğinin belirtildiğini, buna rağmen Yargıtay tarafından bu sürenin 2004 sayılı Kanun'un 363. maddesi gereğince on gün olarak kabul edilmesi ve temyiz isteminin reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

29. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

" Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

31. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımanın ötesinde- Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013). Bu bağlamda Anayasa’nın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.

32. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

33. Anılan hak, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlamaların hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

34. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da hatalı hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir (Garanti Bankası A.Ş., B. No: 2013/4553, 16/4/2015, § 42).

35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003).

36. Bir mahkemeye başvuru hakkının yasal birtakım şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmalıdır (Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).

37. Usul kurallarının hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27/7/2006, § 24).

38. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yollarına ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı hangi kanun yollarına ve hangi mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20/1/2016, § 50).

39. 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, kanun yolları ve süresinin hüküm içeriğinde yer alması gerektiği belirtilmiştir.

40. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları açısından önem arz etmektedir.

41. 1086 sayılı mülga Kanun'un yürürlükte olan 432. maddesinin birinci fıkrasında asliye mahkemelerinde (asliye hukuk- asliye ticaret) görülen davalarda verilen kararlara karşı temyiz süresinin on beş gün olduğu belirtilmiştir.

42. 2004 sayılı Kanun'un 363. maddesinin ikinci fıkrasına göre icra mahkemesi tarafından verilen kararla ilgili olarak on günlük bir temyiz süresinin öngörüldüğü, somut olay açısından istisnai bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.

43. Dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 40).

44. Başvurucu, mahkemenin gerekçeli kararında belirtilen temyiz süresi içinde Yargıtaya başvurduğunu, ancak Yargıtayın gerekçeli kararda gösterilen süre yerine Kanun'da öngörülen temyiz süresini dikkate alarak temyiz istemini reddettiğini, mahkemenin belirttiği süreye güvenerek hareket ettiğini, genel hükümlere göre on beş günlük temyiz süresinin olayda uygulanması gerektiğini belirtmiştir.

45. Somut olayda başvurucunun icra müdürlüğü işlemlerine karşı yaptığı şikâyette Elmalı İcra Hukuk Mahkemesinin ret kararı verdiği, 16/11/2012 tarihli karar celsesi tutanağında "Dair davalı vekilinin yüzüne karşı davacı vekilinin yokluğunda yapılan açık yargılama sonunda kararın tefhim ve tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtaya temyizi kabil olmak üzere verilen karar açıklanıp okundu" ibaresi yazılmak suretiyle kanun yolu süresi doğru gösterilmediği gibi gerekçeli kararda da temyiz süresinin on beş gün olduğunun belirtildiği, başvurucuya gerekçeli kararın 24/12/2012 tarihinde tebliğ edildiği, başvurucunun bu süre içinde 4/1/2013 tarihinde temyiz talebinde bulunduğu, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin de 2004 sayılı Kanun'un 363. maddesi hükmüne göre temyiz süresinin on gün olduğunu ve süresi içinde talepte bulunulmadığını belirterek temyiz istemini reddettiği anlaşılmıştır.

46. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah edildiği gibi icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan şikâyeti inceleyen icra hukuk mahkemesinin kararına karşı Kanun'da on günlük temyiz süresi öngörüldüğü hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi on beş gün olarak gösterdiği, bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülmesi gerektiği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında, kararda belirtilen süre içerisinde talepte bulunan başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay değerlendirmesinin öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun, başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.

47. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

48. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal iddiaları yönünden yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın yenilenmesine karar verildiği, yargılama sürecine ve sonucuna ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının yargılamanın yenilenmesi davasında derece mahkemesince değerlendirilebileceği kabul edilerek, anılan ihlal iddiası ile ilgili bu aşamada değerlendirilme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

 "(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

50. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya karar verilmesini talep etmiştir.

51. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

52. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elmalı İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elmalı İcra Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2016 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Cemile Akyıldız [2.B.], B. No: 2014/1382, 22/9/2016, § …)
   
Başvuru Adı CEMİLE AKYILDIZ
Başvuru No 2014/1382
Başvuru Tarihi 18/12/2013
Karar Tarihi 22/9/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, icra mahkemesine yapılan şikâyet hakkında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi ve temyiz talebinin süre yönünden reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2004 İcra ve İflas Kanunu 16
363
geçici 7
5311 İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 24
1086 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 432
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu geçici 3
297
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi