TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KOCAMAN BALIKÇILIK İHR. İTH. TİC. LTD. ŞTİ.
VE ÖZ CALLUT TAR. PET. SU ÜR. İTH. İHR. SAN. TİC. LTD. ŞTİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13827)
|
|
Karar Tarihi: 23/3/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. KOCAMAN
BALIKÇILIK İHR. İTH. TİC. LTD. ŞTİ.
|
|
|
2. ÖZ CALLUT
TAR. PET. SU ÜR. İTH. İHR. SAN. TİC. LTD. ŞTİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Duriye Serpil PARLAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, su ürünleri tesisi olarak işletilmek üzere satın
alınan taşınmazın 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi
sebebiyle alış amacına uygun işletilmesi imkânının ortadan kalkması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada başvuru hakkında bir görüş
bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Uyuşmazlığın Arka Planı
7. Başvurucu Kocaman Balıkçılık İhracat İthalat Ticaret Limited
Şirketi (Kocaman Balıkçılık Ltd. Şti.) tarafından Konya ili Hüyük ilçesi Budak
köyü Bayat mevkiinde kain 1639 parsel numaralı taşınmaz, 17/2/2006 tarihinde
satın alınmıştır. Anılan taşınmaz, başka şirketler tarafından 1996 yılından
itibaren yetkili makamlardan gerekli izinler alınmak suretiyle su ürünleri
tesisi olarak işletilmiştir. Sözü edilen şirketlerce bu amaçla taşınmaz
üzerinde yapı inşa edilmiştir.
8. Kocaman Balıkçılık ile diğer başvurucu Öz Callut
Tarım Petrol ve Su Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi (Öz Callut Ltd. Şti.) arasında aktedilen
6/3/2006 tarihli sözleşmeyle anılan taşınmaz, su ürünleri tesisi olarak
işletilmek üzere Öz Callut Ltd. Şti.'ye
on yıllığına kiralanmıştır.
9. Öz Callut Ltd. Şti. tarafından
26/4/2006 tarihli belgeyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından işletme
izni alınmış, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından 13/6/2006 tarihli sanayi sicil
belgesi temin edilmiş, 15/6/2006 tarihinde Meram Elektrik Dağıtım Anonim
Şirketi (MEDAŞ) ile elektrik satış sözleşmesi akdedilmiştir. Ayrıca Karayolları
Genel Müdürlüğü tarafından 3/11/2009 tarihli geçiş yolu ön izin belgesi
düzenlenmiştir. Öte yandan, Konya İl Çevre ve Orman Müdürlüğünce, söz konusu
tesis için "Çevresel Etki Değerlendirmesi"nin
(ÇED) gerekli olmadığı yolunda işlem tesis edilmiştir.
10. Tüm bu işlemlerin tamamlanmasından sonra Kocaman Balıkçılık
Ltd. Şti. tarafından 1/2/2010 tarihinde mevzi imar planı yapılması talebiyle
Konya İl Özel İdaresine (İl Özel İdaresi) başvurulmuştur. İl Özel İdaresince
görüş istenmesi üzerine Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
tarafından (Koruma Bölge Kurulu) gerekli incelemeler yapıldıktan sonra
31/5/2010 tarihli kararla taşınmazın bulunduğu alanı da içeren Konya ili Hüyük
ilçesi Budak köyü Bayat mevkiinde yer alan Bayat Hüyüğü,
1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil ve ilan edilmiştir. Anılan kararda
ayrıca "1. Derece Arkeolojik Sit Alanı
içerisinde kalan 1639 nolu parselde [Kocaman Balıkçılıka ait taşınmaz] ruhsatsız yapıldığı anlaşılan
yapı hakkında İl Özel İdaresince ilgili mevzuat doğrultusunda işlem
yapılmasına" karar verildiği belirtilmiştir.
11. Koruma Bölge Kurulunca 31/5/2010 tarihli kararla geçiş
dönemi koruma esasları ve kullanma şartları belirlenmiştir. Anılan kararda
taşınmaz üzerinde hiçbir şekilde yapılaşmaya izin verilmeyeceği ifade
edilmiştir.
12. İl Özel İdaresince, Koruma Bölge Kurulu kararından sonra
inşaat ruhsatı taleplerinin gerçekleştirilemediği hususu 26/7/2010 tarihli yazıyla
anılan şirkete bildirilmiştir.
B. Koruma Bölge Kurulu Kararına Karşı Açılan
İptal Davası
13. Başvurucular, 20/7/2010 tarihinde Koruma Bölge Kurulunun
31/5/2010 tarihli kararının iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı
aleyhine Konya 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmışlardır.
14. Mahkemece 17/3/2011 tarihinde mahallinde bilirkişilerle
birlikte keşif yapılmıştır. İkisi Arkeoloji Mühendisliği Bölümü, biri de
Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi olan üç akademisyenden oluşan bilirkişi
heyetince düzenlenen ve 8/4/2011 tarihinde Mahkemeye sunulan raporda, bölgenin
1. derece arkeolojik sit alanı olarak kalmasının gerektiği görüşü ifade
edilmiştir.
15. Mahkemece 8/6/2011 tarihli kararla bilirkişi raporundaki
görüşe istinaden dava reddedilmiştir. Mahkemece, işlemin "1. Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde kalan
1639 nolu parselde [Kocaman Balıkçılıka
ait taşınmaz] ruhsatsız yapıldığı anlaşılan yapı hakkında İl Özel İdaresince
ilgili mevzuat doğrultusunda işlem yapılmasına" ilişkin kısmı
yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.
16. Karar, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin (Daire) 26/3/2013 tarihli ilamıyla onanmış, karar düzeltme istemi de
aynı Dairenin 12/6/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar 21/7/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular 19/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
" 1. İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam
yargı davaları,
..."
20. 1/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 3. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) (Değişik: 14/7/2004 – 5226/1 md.)"Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi
devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih
öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel
açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün
taşınır ve taşınmaz varlıklardır."
21. 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesi şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları şunlardır:
...
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür
varlıkları,
...
Kaya
mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler,
ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar,
burç, sur, tarihi kışla, tabya ve isihkamlar ile
bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve
medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları,
sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları
belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi
saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar,
namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane, simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler,
arastalar, bedestenler, kapalı çarşılar, sandukalar, steller,
sinagoklar, bazilikalar, kiliseler, manastırlar;
külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar, mozaikler,
peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir.
..."
22. 2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra :
26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli taşınmaz
kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve
Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum
ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Yapılacak
tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer
özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde
tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan
yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.
Korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler
koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur."
23. 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
b) Koruma amaçlı imar plânlarıyla kesin
yapılanma yasağı getirilen sit alanlarında bulunan gerçek ve özel hukuk tüzel
kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar malikin başvurusu üzerine, belediye ve
il özel idaresine ait taşınmazlarla takas edilebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 23/3/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Taşınmazın Sit Alanı Olarak Tescil Edilmesi
Yönünden
1. Başvurucu Kocaman Balıkçılık Ltd. Şti.'nin İddiaları
25. Başvurucu, 1996 yılından beri su ürünleri tesisi olarak
işletilen taşınmazın 150.000 TL bedel ödenerek satın alındığını ve o tarihte
tapu sicilinde herhangi bir şerh ve sınırlamanın bulunmadığını belirtmiştir.
Taşınmazın 3. derece arkeolojik sit alanı olarak tespitinin daha uygun
olacağını savunan başvurucu, 1. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan
edilmesi sebebiyle su ürünleri tesisi olarak işletilme imkânının ortadan
kaldırıldığını ve bu nedenle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu, taşınmazın bedelinin tazminat olarak ödenmesini talep
etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Taşınmazın 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tespit ve
ilan edilmesi sonucu aynına yönelik olarak ortaya çıkan müdahaleler, yalnızca
taşınmaz malikinin menfaatlerini etkiler. Kiracının, taşınmazın 1. derece
arkeolojik sit alanı ilan edilmesi nedeniyle kira sözleşmesinin doğurduğu
işletme hakkıyla sınırlı olarak menfaatlerinin etkilenmesi söz konusu olabilir.
Ancak kiracının, taşınmazın aynına ilişkin bir menfaatinin zedelenmesi mümkün
değildir. Taşınmazın bedeline temas eden her türlü iddia taşınmazın aynına
ilişkin olup bunların kiracı tarafından öne sürülmesine imkan bulunmamaktadır.
Bu nedenle taşınmazın bedeline ilişkin olan bu iddianın sadece Kocaman
Balıkçılık Ltd. Şti. yönünden incelenmesi uygun bulunmuştur. Kaldı ki başvuru
dilekçesinde de kiracı Öz Callut Ltd. Şti. yönünden
sadece bir sonraki başlıkta incelenen, taşınmazın işletilme imkânının ortadan
kalkmasına yönelik iddialarda bulunulduğu görülmüştür.
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında
kanun yollarının tüketilmesi koşuluna ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur
(Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§
16-20; Fatma Yıldırım, B. No:
2014/6577, 16/2/2017, § 39).
28. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
29. Anayasa'nın 35. maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı
kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara
uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden
yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32). Dolayısıyla malikin, mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder.
30. Olayda başvurucunun taşınmazı 1. derece arkeolojik sit alanı
ilan edilmekle taşınmaz 2863 sayılı Kanunda ve ilgili ikincil mevzuatta
öngörülen kısıtlamalara tâbi hâle gelmiştir. Ayrıca taşınmazın dahil bulunduğu
alanın 1. derece arkeolojik sit olarak tespiti nedeniyle taşınmazda kesin
inşaat yasağı geçerli olmuştur. Taşınmazın üzerinde tasarrufta bulunma
yetkisinin bu şekilde sınırlandırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği
değerlendirilmiştir. Taşınmazın 1. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan
edilmesiyle malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı sona ermediğinden
müdahalenin mülkten yoksun bırakma olarak görülmesi mümkün görülmemiştir.
Tasarruf yetkisinin kısıtlanmasıyla sınırlı sonuç doğuran müdahalenin,
mülkiyetin kontrolü kapsamında incelenmesi uygun bulunmuştur.
31. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip
olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği,
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır. Ayrıca Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir.
32. Somut olayda, Koruma Bölge Kurulunun, başvurucunun mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eden 31/5/2010 tarihli kararı, 2863 sayılı Kanun'un 7.
maddesi ve ilgili diğer hükümlerine dayanmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin
kanuni dayanağının bulunduğu kanaatine varılmaktadır.
33. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet
konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak
sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda
düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu hükme göre, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının
ve değerlerinin korunmasına yönelik her türlü tedbiri almak devletin temel
ödevlerindendir.
34. 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddeleri kapsamında kültür ve
tabiat varlığı niteliği bulunduğu tespit edilen bir taşınmazın tescil edilmesi
suretiyle korunması ve aslına uygun olarak muhafazası insanlık tarihinin, milli
kültürün ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması bakımından
son derece önemli olup bu kapsamda gerçekleşen müdahalenin kamu yararı amacı
taşıdığı kabul edilmelidir (Ahmet Bölge,
B. No: 2014/13133, 28/9/2016, § 56).
35. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük ilkesi,
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki
olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve
dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
36. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında taşınmazların sit
alanı olarak tescil ve ilan edilmek suretiyle maliklerin tasarruf yetkilerinin
sınırlandırılması biçiminde gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığını,
2863 sayılı Kanun'da malik lehine getirilen imkanları bir bütün olarak
değerlendirmek suretiyle incelemiştir (Ahmet
Bölge, § 57-65; Nagihan Beken, B. No:
2014/9998, K. 12/7/2016, § 41-53).
37. Anayasa Mahkemesi, 2863 sayılı Kanun'un mülkiyetin
kullanımına sınırlandırma getiren maddeleri ile korunması gereken kültür
varlığı maliklerine yardım ve kolaylıklar sağlanmasına ilişkin hükümlere yer
verildiğini, malikin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam ettiğini,
ilgili mevzuata uygun hareket edildiği sürece 2863 sayılı Kanun'un maliklere
tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanılabileceği gibi 2863 sayılı
Kanun hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla mülkiyet hakkının tanıdığı tüm
yetkilerin de kullanılabileceğini, ayrıca yapılan müdahaleye karşı yetkili
makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının malike tanındığını
dikkate alarak müdahalenin ortaya çıkardığı durumun, malikin mülkiyet hakkının
korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi
bozmadığı ve malik açısından meşru sayılamayacak ferdî ve aşırı nitelikte bir
yük oluşturmadığı sonucuna varmıştır (Ahmet
Bölge, § 64; Nagihan Beken, § 52).
Bakılan başvuruda Anayasa Mahkemesinin anılan içtihadından ayrılmayı
gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
38. Başvurucu, taşınmazın arkeolojik sit özelliğinin 1. derece
yerine 3. derece olarak tespit edilmesi durumunda taşınmazın kesin inşaat
yasağına tabi olmayacağını, dolayısıyla bunun tercih edilmesinin daha uygun
olacağını ileri sürmüştür. Taşınmazın kültür varlığının korunma bakımından
kaçıncı derecede sit alanı olarak tespit edileceğinin ve kültür varlığının
korunması amacının, taşınmazın 1. derece arkeolojik sit olarak tescilini
gerekli kılıp kılmadığının değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu
makamlarının yetkisindedir. Kültür varlıklarının etkili ve verimli bir şekilde
korunması yetkili idarelerin sorumluluğunda olup bu hizmetin en iyi biçimde
yürütülebilmesi için ne tür tedbirlerin alınması gerektiği hakkında sorumlu ve
yetkili otoriteler daha isabetli karar verebilecek konumdadırlar. Bu nedenle
hangi aracın seçileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde
takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin
olarak idarelerin haiz bulunduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih
edilen aracın, müdahaleyi, ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde
ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince, müdahalenin gerekli olmadığı
sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı
denetim seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler
üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür.
39. Başvurucunun, bu iddiasını Mahkemede de öne sürdüğü
görülmektedir. Mahkemece, ikisi Arkeoloji Mühendisliği Bölümü, biri de
Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi olan üç akademisyenden oluşan bilirkişi
heyetiyle birlikte mahallinde keşif yapılmıştır. Keşif sonrasında düzenlenen
raporda, bölgenin 1. derece arkeolojik sit alanı olarak kalmasının gerektiği
görüşü ifade edilmiştir. Alanında uzman olan üç akademisyen bilirkişinin vardığı
kanaatin aksi sonuca ulaşmayı haklı kılacak herhangi bir bilgi ve belge
sunulmamıştır. Dolayısıyla taşınmazın kesin inşaat yasağının uygulandığı 1.
derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesinin, müdahaleyi bariz bir
biçimde ağırlaştırmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
40. Malik lehine getirilen ve Anayasa Mahkemesince ölçülülüğün
sağlanması bakımından elverişli araçlar olduğu değerlendirilen imkânlar (bkz. § 37), birer başvuru yolu olup
bunlardan fiilen yararlanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulması durumunda
başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir.
41. Başvuru konusu olayda başvurucu, hiçbir sınırlama veya takyidat bulunmaksızın satın aldığını belirttiği taşınmazın
1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil ve ilan edilmesi sebebiyle
taşınmazı su ürünleri tesisi olarak işletme imkanının ortadan kalkmasından
şikâyet etmektedir.
42. Anayasa Mahkemesi daha önce, 1. derece doğal sit alanı
olarak tescil edilen taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığı
iddiasıyla yapılan bir bireysel başvuruda 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinin
(b) bendini incelemiştir (S. S. Okumuşlar
Konut Yapı Kooperatifi, B. No: 2014/5326, 28/9/2016). Anayasa
Mahkemesi, anılan bentle, "sit"
alanı ilan edilen ve koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen
taşınmazlardan, üzerinde "korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı" bulunmayanların,
malikin başvurusu üzerine, belediye ve il özel idaresine ait taşınmazlarla
takas imkânının getirildiğini tespit etmiştir (S.
S. Okumuşlar Konut Yapı Kooperatifi, § 54-56). Anayasa Mahkemesi
ayrıca Danıştay kararlarından yola çıkarak 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinin
(b) bendinde öngörülen takas imkanının, taşınmazın 1. derece doğal sit alanı
olarak tescil edilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde etkili
ve sonuç alınması mümkün olan telafi edici bir yol olduğu sonucuna ulaşmıştır (S. S. Okumuşlar Konut Yapı Kooperatifi, §
57-62).
43. Somut olaydaki taşınmaz, Anayasa Mahkemesinin değinilen kararına
konu olaydaki taşınmazdan farklı olarak doğal sit değil, arkeolojik sit olarak
tescil edilmiş ise de 2863 sayılı Kanun'da getirilen takas imkânı bakımından
her iki sit türü yönünden bir ayrım yapılmadığından anılan içtihadın bu
başvuruda da geçerli olduğu sonucuna varılmaktadır. İhtilaf konusu taşınmaz
üzerinde kültür varlığı bulunduğuna dair dosyada bir bilgi ve belge yer
almadığından 2863 sayılı Kanun'un 17. maddesinin (b) bendinde düzenlenen takas
imkânının olaydaki taşınmaz yönünden uygulanacağı anlaşılmaktadır.
44. Bu durumda, taşınmazın 1. derece arkeolojik sit alanı olarak
tescil edilmesinden kaynaklanan müdahalenin sonuçlarının giderilmesi bakımından
elverişli bir yol olduğu değerlendirilen takas imkânından yararlanmak amacıyla
etkili ve sonuç alınması mümkün idari ve yargısal yollara başvurulmadan
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvuru yollarının usulünce
tüketildiği söylenemez.
45. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Ticari Faaliyette Bulunma İmkanının Ortadan
Kalktığı İddiası Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları
46. Başvurucular, 1996 yılından beri yetkili kurum ve
kuruluşlardan gerekli izinler alınarak su ürünleri tesisi olarak işletilen
taşınmazın aynı amaçla işletilmek üzere satın alındığını ve bu durumun
lehlerine kazanılmış hak teşkil ettiğini ifade etmişlerdir. Tesisteki makine ve
sair aksamın değişimi için 353.000 TL masraf yaptıklarını ileri süren
başvurucular, taşınmazın sit alanı ilan edilmesi suretiyle taşınmazı işletme ve
ticari faaliyette bulunma imkânlarının ortadan kaldırıldığını öne sürmüşlerdir.
Başvurucular, taşınmaz üzerinde yeni inşaat yapılmasının yasaklanmasıyla
yetinilebilecek iken "1. Derece
Arkeolojik Sit Alanı içerisinde kalan 1639 nolu
parselde [Kocaman Balıkçılık Ltd. Şti.'ye ait
taşınmaz] ruhsatsız yapıldığı anlaşılan yapı hakkında İl Özel İdaresince ilgili
mevzuat doğrultusunda işlem yapılmasına" yolunda karar alınmak
suretiyle kazanılmış haklarının zedelendiğini belirtmişlerdir. Başvurucular,
kiracı Öz Callut Ltd. Şti.'nin
de bu şikâyet yönünden menfaatlerinin etkilendiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
47. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu
bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dahildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
48. Anayasa'nın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı, mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan
bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini
kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun
Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası
olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir
"alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da
yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir
şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta
belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu
gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip
nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece
mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru
beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal
Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36,37).
49. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucular, öncelikle "mülk"ün
varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın
35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip
olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).
50. Su ürünleri tesisi işletme hakkına sahip olmanın, işletme
sahibi yönünden ekonomik bir değer ifade ettiği açıktır (çalışma ruhsatlarının
mülk teşkil ettiğine ilişkin bkz. Ak
Demirtaş Madencilik Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2014/1989, 15/6/2016, § 35). Kişi yönünden ekonomik değer ifade eden işletme
hakkının mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususunda
tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, olayda başvurucular su ürünleri
tesisi işletmek için gereken prosedürü tamamlayarak lazım gelen ruhsatı
alamadıklarından mevcut bir işletme hakkının varlığından söz edilemez.
51. Somut olayda, ihtilaf konusu taşınmaz başka şirketler
tarafından 1996 yılından itibaren yetkili makamlardan gerekli izinler alınmak
suretiyle su ürünleri tesisi olarak işletilmiştir. Kocaman Balıkçılık Ltd. Şti.
tarafından da ihtilaf konusu taşınmaz, su ürünleri işletmesi olarak satın
alınmış ve Öz Callut Ltd. Şti.'ye
on yıllığına kiralanmıştır. Öz Callut Ltd. Şti.
tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından işletme izni alınmış,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığından sanayi sicil belgesi temin edilmiş, MEDAŞ ile
elektrik satış sözleşmesi akdedilmiş, Karayolları Genel Müdürlüğünden geçiş
yolu ön izin belgesi alınmış ve Konya İl Çevre ve Orman Müdürlüğünden de söz
konusu tesis için "Çevresel Etki Değerlendirmesi"nin
(ÇED) gerekli olmadığı yolunda karar aldırılmıştır. Ancak Koruma Bölge
Kurulunun 31/5/2010 tarihli kararı nedeniyle işletme iznine dair işlemlerin
sonuçlandırılması akim kalmıştır.
52. Taşınmazın geçmişte su ürünleri tesisi olarak işletilmiş
olduğu ve yetkili makamlar tarafından başvurucuların da bu yoldaki
girişimlerine olumlu cevaplar verilerek taleplerinin büyük ölçüde yerine
getirildiği gözetildiğinde, başvurucuların, anılan yerin su ürünleri tesisi
olarak işletileceği, bu hususta kendilerine gereken izinlerin verileceği
yolunda meşru bir beklentilerinin bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
53. Koruma Bölge Kurulunun 31/5/2010 tarihli kararı nedeniyle
anılan taşınmazın su ürünleri tesisi olarak işletilmesi olanağı ortadan kalkmış
olup bunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
54. Ancak 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen ruhsat verilmeme işlemi
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
55. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince, idari
eylem ve işlemlerden doğan zararların tazmini amacıyla idare aleyhine tam yargı
davası açılması mümkündür.
56. Olayda başvurucuların, mülkiyet haklarına müdahale teşkil
eden Koruma Bölge Kurulunun 31/5/2010 tarihli kararına karşı sadece iptal
davası açtıkları, buna karşılık işlem dolayısıyla oluştuğu öne sürülen zararın
tazminine yönelik tam yargı davası açmadıkları görülmektedir. İdari işleme
karşı açılan davanın reddedilmiş olması, söz konusu idari işlemden doğan
zararın tazmini istemiyle açılan davanın da olumsuz sonuçlanacağı anlamına
gelmemektedir. Aksine, Türk idare hukukuna göre işlem hukuka uygun olsa bile
işlemden doğan zararların idarece karşılanması gerektiği durumlar söz konusu
olabilmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/20176, § 28-39). Dolayısıyla açılacak tam yargı davasının
sonuçsuz kalacağı söylenemez.
57. Açıklanan nedenlerle taşınmazın su ürünleri tesisi olarak
işletilme imkânının ortadan kalkması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Başvurucuların Diğer İddiaları
58. Başvurucular, taşınmaz üzerinde yeni inşaat yapılmasının
yasaklanmasıyla yetinilebilecek iken "1.
Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde kalan 1639 nolu
parselde [Kocaman Balıkçılık Ltd. Şti.'ye ait
taşınmaz] ruhsatsız yapıldığı anlaşılan yapı hakkında İl Özel İdaresince ilgili
mevzuat doğrultusunda işlem yapılmasına" yolunda karar alınmak
suretiyle kazanılmış haklarının zedelendiğini belirtmişlerdir. Koruma Bölge
Kurulunun kararının bu kısmı tavsiye niteliğinde olup ruhsatsız olduğu
belirtilen yapıya ilişkin işlem tesis etme yetkisi İl Özel İdaresine aittir.
Somut olayda İl Özel İdaresinin bu yönde karar aldığı yolunda dosyaya herhangi
bir bilgi ve belge eklenmemiştir. Dolayısıyla bu iddianın incelenmesine gerek
görülmemiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurucuların diğer iddialarının incelenmesine GEREK
OLMADIĞINA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
23/3/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.