TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ARİF MADENCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13916)
|
|
Karar Tarihi: 12/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Arif
MADENCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Tolga
AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ortağı bulunduğu şirkete sunduğu hizmetler
dolayısıyla yüklendiği katma değer vergisi (KDV) iade alacağının gelir (stopaj)
vergisi borcuna mahsup talebinin, anılan şirkete sunulan hizmetlerin KDV
istisnası kapsamında olmadığı gerekçesiyle kabul edilmemesi nedeniyle mülkiyet
ve çalışma hürriyeti haklarının; vergilerden asıl sorumlu olan şirketin açtığı
davalar kabul edilirken kendi açtığı davaların reddedilmesi nedeniyle eşitlik
ilkesinin; karar düzeltme istemlerinin gerekçesiz olarak reddedilmesi, ayrıca
davanın yedi yılda sonuçlanması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının; tüm
bunlara bağlı olarak etkin başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/8/2014 tarihinde İstanbul 14. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/1/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada başvuru hakkında bir görüş
bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir.
1. Başvuru Konusu Olayla
İlgili Genel Bilgiler
7. Başvurucu Karadeniz Ereğli Vergi Dairesi Müdürlüğüne bağlı
gerçek usulde gelir vergisi mükellefi olup gemi ve tekne inşa, kaynak ve montaj
işiyle uğraşmaktadır.
8. Başvurucu aynı zamanda İstanbul Beyoğlu Vergi Dairesi
Müdürlüğüne bağlı olup Karadeniz Ereğli'de tersanecilik faaliyetinde bulunan
Madenci Gemi Sanayi Limited Şirketinin (Şirket) % 50 hisseli ortağıdır.
Başvurucu şahsi ticari faaliyeti kapsamında ortağı bulunduğu Şirkete gemi ve
tekne inşa, kaynak ve montaj hizmeti vermektedir.
9. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği üzere Şirketin kurulduğu
günden bu yana inşa edilen bütün gemiler yurt dışına ihraç edilmiştir. Şirket
tarafından ihraç edilen her bir gemi için Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı
Teşvik ve Uygulama Genel Müdürlüğünden yatırım teşvik belgesi alınmıştır.
10. Şirket, ayrıca İstanbul Beyoğlu Vergi Dairesi Müdürlüğünden
25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 13. maddesinin
birinci fıkrasının (a) uyarınca KDV'den muafiyet belgesi alarak noterden
onaylattırdığı örneklerini hizmet satın aldığı tedarikçilere vermiştir.
11. Şirkete hizmet tesliminde bulunan tedarikçilerden biri olan
başvurucu, KDV'den muafiyet belgesine istinaden gerçekleştirdiği hizmet
teslimlerinden doğan KDV'yi hizmet faturalarına yansıtmayarak kendisi
yüklenmekte ve indirim konusu yapamadığı bu KDV'den doğan iade alacağını şahsi
ticari işletmesindeki çalışanları için ödemesi gereken gelir vergilerinden
mahsup etmektedir.
12. Şirketin hesap ve işlemleri Gelir İdaresi Başkanlığı
Gelirler Başkontrolörlüğünce incelenmiş ve 24/11/2006
tarihli vergi inceleme raporu düzenlenmiştir. Anılan raporda, Şirkete yapılan
mal ve hizmet teslimlerinin, 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde belirtilen istisna koşullarını taşımadığı ve
dolayısıyla bu mal ve hizmetlerin katma değer vergisinden istisna olmadığı
savunulmuştur. Raporda savunulan görüşe göre 3065 sayılı Kanun'un 13.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca mal ve hizmet teslimlerinin
KDV'den istisna olabilmesi için inşa edilen gemilerin Şirketin faaliyetlerinde
kullanılması gerekte olup Şirketin ürettiği gemiler işletme aktifine
kaydedilmeksizin ihraç edildiğinden ve Şirketin esas faaliyetinde
kullanılmadığından bu hizmetler KDV'ye tabidir.
13. Şirket hakkında yapılan vergi incelemesinin ardından Şirkete
mal ve hizmet tesliminde bulunan başvurucunun şahsi ticari faaliyetlerine
ilişkin 2006 yılı defter ve belgeleri de iadeye konu olan işlemler yönünden
incelenmiştir. Bu kapsamda, başvurucu tarafından Şirkete sunulan inşa, kaynak
ve montaj işçiliği hizmetlerinin istisna kapsamında olmadığı belirtilerek
Şirket adına düzenlenen faturalara yansıtılmayarak şahsi işletmesinde çalışan
işçilerden kesilen gelir vergileri için verilen muhtasar beyannameden mahsup
suretiyle iade alınan 2006/Temmuz, 2006/Ağustos, 2006/Eylül, 2006/Ekim,
2006/Kasım, 2006/Aralık ve 2007/Ocak dönemlerine ilişkin vergilerin
başvurucudan tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir.
14. Öte yandan, başvurucu tarafından KDV hesaplanmaksızın teslim
edilen hizmetlere ilişkin KDV'den Şirketin de müteselsil sorumluluğunun
bulunduğu gerekçesiyle Şirket adına da cezalı KDV tarhiyatları yapılmıştır.
2. Şirket Adına Tarh
Edilen Vergilere İlişkin Yargılama Süreci
15. Başvurucunun sunduğu ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) kayıtlarından yapılan araştırma sonucu elde edilen bilgi ve belgelere
göre Şirket adına 2005 ve 2006 yıllarının çeşitli dönemlerine ilişkin olarak
yapılan cezalı KDV tarhiyatları İstanbul 6. Vergi Mahkemesinde dava konusu
edilmiştir. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme, 13/5/2009 tarihli ve
E.2008/3961, K.2009/1630; E.2008/3962, K.2009/1631; E.2008/3963, K.2009/1632;
E.2008/3964, K.2009/1633; E.2008/3965, K.2009/1634; E.2008/3966, K.2009/1635
sayılı kararlarla davaları kabul etmiştir. Mahkeme, Mehmet Arif Madenci adlı
mükellef (başvurucu) tarafından, vergi dairesince verilmiş yasal "KDV
istisna" belgesine istinaden KDV hesaplamadan düzenlenen faturalara konu
gemi ve tekne inşa, kaynak, montaj hizmetlerinin 3065 sayılı Kanun'un 13.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen istisna koşullarını haiz
olduğu, geminin sipariş üzerine imal ve inşa edilmesinin istisnadan
yararlanılmasına engel teşkil etmediği, bu nedenle Şirketin müteselsil sorumlu
olmasını gerektiren bir vergiden bahsedilemeyeceği gerekçesine dayanmıştır.
16. Mahkemenin anılan kararları Danıştay Dokuzuncu Dairesinin
21/5/2010 tarihli ve E.2009/7829, K.2010/2574; E.2009/7828, K.2010/2573;
E.2009/7831, K.2010/2576; E.2009/8075, K.2010/2571; E.2009/8404, K.2010/2572
sayılı kararıyla onanmıştır.
17. Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bu kararlarına karşı karar
düzeltme isteminde bulunulmuş ise de davacı Şirketin 6111 sayılı Kanun
hükümlerinden yararlanmak amacıyla başvurması ve bu kapsamda davadan vazgeçmesi
nedeniyle Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 5/7/2011 tarihli ve E.2010/9503,
K.2011/5185; E.2010/9206, K.2011/5180; E.2010/9501, K.2011/5183; E.2010/9207,
K.2011/5185; E.2010/9208, K.2011/5182 sayılı kararlarıyla istem hakkında karar
verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
3. Başvurucu Adına
Düzenlenen Ödeme Emirlerine İlişkin Yargılama Süreci
18. Başvurucunun sunduğu ve ayrıca UYAP kayıtlarından yapılan
araştırma sonucu elde edilen bilgi ve belgelere göre başvurucu adına
2006/Temmuz, 2006/Ağustos, 2006/Eylül, 2006/Ekim, 2006/Kasım, 2006/Aralık ve
2007/Ocak dönemlerine ilişkin gelir (stopaj) vergilerinin tahsili amacıyla
düzenlenen ödeme emirlerine karşı Zonguldak Vergi Mahkemesinde 14/9/2007
tarihinde davalar açılmıştır. Yapılan yargılama sonucu Mahkemece 28/3/2008
tarihli ve E.2007/751, K.2008/295; E.2007/752, K.2008/296; E.2007/753,
K.2008/297; E.2007/754, K.2008/298; E.2007/755, K.2008/299; E.2007/756,
K.2008/300; E.2007/757, K.2008/301 sayılı kararlarla davalar kabul edilerek
ödeme emirleri iptal edilmiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısımları şu
şekildedir:
"3065 Sayılı Katma Değer Vergisi
Kanunu'nun 13/ a maddesinde; faaliyetleri kısmen ya da tamamen deniz, hava ve
demir yolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçların kiralanması veya
çeşitli şekillerde işletilmesi olan mükelleflere bu amaçla yapılan deniz, hava
ve demir yolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçlarının teslimleri, bu
araçlarının imal ve inşaası ile ilgili olarak yapılan
teslim ve hizmetler ile bunların tadili, onarım ve bakımı şeklinde ortaya çıkan
hizmetlerin vergiden müstesna olduğu, ... hükmü yer almıştır.
...
Dava dosyasının incelenmesinden, ... davacının
2006 yılı yasal defter ve belgelerinin... incelemeye alındığı, inceleme sonucu
düzenlenen ... vergi inceleme raporuyla; hizmet verilen Madenci Gemi San. Tic.
Ltd. Şti.'nin inşa ettiği gemileri yurt dışı
firmalardan aldığı siparişler üzerine ve kendi faaliyetiyle ilgili olmaksızın
yaptırdığından dolayı, aldığı istisna belgesinin kanun maddesinde aranılan
şartları baştan taşımadığı, bu nedenle katma değer vergisi istisnasından
yararlandırılmasının mümkün olmadığı, ziyaa uğratılan
vergi ile buna bağlı ceza ve faizlerin istisna kapsamında teslimde bulunulan
Madenci Gemi San. Tic. Ltd. Şti.'nden aranması
gerektiğinin önerilmesi üzerine davacının da istisnadan faydalanamayacağından
bahisle mahsup talebi reddedilerek ... davacıya bildirildiği ve böylece
ödenmemiş sayılan vergilerin tahsili amacıyla da davaya konu ödeme emrinin
düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Olayda, uyuşmazlığın esası davacının mahsup
talebinin reddedilmesinden kaynaklanmaktadır. Davacının mahsup talebi vergi
inceleme raporundaki davacının mal ve hizmet tesliminde bulunduğu Madenci Gemi
Ltd. Şti.'nin esas faaliyet konusunun tersane
işletmeciliği olduğu, inşa ettiği gemileri kiralamak ya da işletmek üzere malik
sıfatıyla inşa etmediği, satmak amacıyla inşa ettiği, gemi inşaları
tamamlandığında yapmış olduğu sözleşmeler gereği siparişi veren firmaya ihraç
etmekte olduğu, inşa edilen gemilerin şirket için ticari mal mahiyetinde
olduğundan faaliyetinin istisna kapsamında kabul edilemeyeceği tespitlerinden
hareketle davacının bu şirkete yaptığı teslim ve hizmetlerin de istisna
kapsamında olmadığı kabul edilerek reddedilmişse de, yapılan teslim ve
hizmetlerin gemi imal ve inşaasına yönelik olduğu
açıktır.
Öte yandan, yukarıda anılan 48 seri no.lu KDV
Genel Tebliği hükmünde de belirtildiği üzere, kendisine teslim veya hizmetin
istisna kapsamına girdiğini belirten vergi dairesi yazısı ibraz edilen mükellef
başka şart aranmaksızın istisna kapsamında işlem yapacağından davacı gemi inşaa eden Madenci Gemi Sanayi Ltd. Şti.'nin ibraz ettiği istisna belgesi doğrultusunda işlem
yaparak faturalarını da buna göre düzenlemiştir. Söz konusu belge resmi kurum
olan Beyoğlu Vergi Dairesi Müdürlüğünden alındığına ve teslim ve hizmetlerin
yapıldığı dönem itibariyle geçerli bir belge olduğuna göre davacının istisna
belgesi doğrultusunda işlem yapması yerindedir. Kaldı ki, yapılan işlemin
istisna için tebliğde aranılan şartları baştan taşımadığı ya da şartların daha
sonra ihlal edildiğinin tespiti halinde ziyaa
uğratılan vergiler kendisine istisna kapsamında teslim veya hizmet yapılan
alıcıdan aranacağından, istisna belgesinin geçersizliği söz konusu ise ziyaa uğratılan vergilerin Madenci Gemi Ltd.Şti.'nden aranması gerekecektir ki inceleme raporunda da ziyaa uğratılan vergilerin Madenci Gemi Ltd.Şti.'nden aranılması önerilmiştir.
Buna göre, davacı tarafından deniz taşıma
aracı imaliyle ilgili olarak verilen ve kendisine ibraz edilen istisna belgesi
doğrultusunda işleme tabi tutulan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisi
Kanunu 13/a maddesi kapsamda olduğu sonucuna ulaşıldığından, davacının istisna
belgesine dayalı olarak düzenlediği faturalarda yüklenip indirim konusu
yapmadığı katma değer vergilerinin ilgili dönem vergi borçlarına mahsubu
talebinin kabul edilmemesi ve bu suretle ödenmemiş kabul edilen vergi
borçlarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrindehukuka
uyarlık görülmemiştir."
19. Anılan kararlara karşı yapılan temyiz başvurularını
inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesinin 23/6/2009 tarihli ve E.2008/3262, K.
2009/2208; E.2008/3260, K. 2009/2214; E.2008/3261, K. 2009/2210; E.2008/3265,
K.2009/2209; E.2008/3266, K. 2009/2213; E.2008/3263, K. 2009/2212; E.2008/3264,
K. 2009/221 sayılı kararlarıyla İlk Derece Mahkemesinin söz konusu kararları
bozulmuştur. Danıştayın bozma gerekçesi şu
şekildedir:
"3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununun "Araçlar, petrol aramaları ve teşvik belgeli yatırımlarda istisna"
başlıklı 13'üncü maddesinin (a) bendinde, faaliyetleri kısmen veya tamamen
deniz, hava ve demir yolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçlarının
kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olan mükelleflere bu amaçla
yapılan deniz, hava ve demir yolu taşıma araçlarının yüzer tesis ve araçlarının
teslimleri, bu araçların imal ve inşası ile ilgili olarak yapılan teslim ve
hizmetler ile bunların tadili, onarımı ve bakımı şeklinde ortaya çıkan
hizmetlerin katma değer vergisinden istisna tutulduğu kurala bağlanmış,..
...
Bu
düzenlemelere göre istisna hükmünden yararlanılabilmesi, kendisine teslim ve
hizmet yapılan alıcının, maddede sayılan araçları kısmen de olsa taşımacılık,
kiralama ya da başka şekillerde işletmesi koşuluna bağlı kılındığından, uyuşmazlığın
çözümü için davacının teslimde bulunduğu şirketin bu şartları taşıyıp
taşımadığının saptanması gerekmektedir.
Davacının
aynı zamanda %50 paylı ortağı olduğu ve kendisine hizmet yapılan Madenci Gemi
Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin, yurt dışında mukim şirketlerle
aralarındaki sözleşme uyarınca inşa ettirdiği gemileri, yapımının
tamamlanmasının ardından ihraç ettiği, yasada öngörülen alanlarda kullanmak
üzere şirket aktifine kaydetmediği anlaşılmıştır. Gemi inşa izninin şirket
adına alınmış olması, Liman Başkanlığı nezdindeki gemi sicilindeki kaydın
şirket adına yapılması; söz konusu gemilerin Maden Gemicilik Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketinin mülkiyetinde olduğunu ispatlayacak kanıtlar olmayıp; geminin
inşası, ihraç edilmesi ve ihracat nedeniyle katma değer vergisi istisnasından
yararlanılabilmesi için yapılması zorunlu işlemler olduğundan, davacının bu
yöndeki iddiası yerinde görülmemiştir.
Öte
yandan dava dilekçesinde; 48 seri numaralı Tebliğ gereğince, kendisine
"istisna belgesinin" ibrazı halinde başka bir şart aranmaksızın işlem
yapması gerektiği, bu işlemlerin vergi ziyaına yol
açması halinde alıcının sorumlu tutulacağı iddia edilmiş, vergi mahkemesince de
Beyoğlu Vergi Dairesi Müdürlüğünce verilen istisna belgesinin varlığına
dayanılarak karar verilmiş ise de; sözü edilen belgede, bu yazının verilmesine
esas olan dilekçede belirtilen hususların aksine bir durumun tespiti veya
sonradan ortaya çıkması halinde vergi ziyaına yol
açılacağı da belirtilmiş olup, esasen davacı hakkında önceki dönem iade
talepleri üzerine yapılan incelemeyle istisna belgesi verilmesine esas olan
hususların aksi tespit edilerek, haksız iade yoluyla ziyaa
uğratılan vergilerin müteselsil sorumlu sıfatıyla Madenci Gemi Sanayi ve
Ticaret Limited Şirketinden arandığı ve söz konusu vergilerle ilgili olarak
uzlaşmaya varıldığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Davacının
%50 paylı ortağı olduğu şirket tarafından kendisine sunulan ve gerçek durumu
yansıtmadığı taraflarca da bilinen istisna belgesinin hukuki geçerliliğini
yitirmiş olması karşısında, salt belgenin varlığına dayanılarak iade yapılması
ve iade edilen vergilerin sonradan şirketten istenmesi gerektiği yolundaki
mahkemenin hükmüne esas aldığı gerekçesi hukuka uygun düşmemiştir.
Bu
durumda şirket açısından ticari emtia kapsamında olduğu anlaşılan, kiralama
veya başka bir suretle gelir getirici faaliyette kullanılmayan söz konusu
gemilerle ilgili olarak verilen inşa, kaynak, montaj işçiliği hizmetleri
üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerektiğinden, vergiden istisna
edilmiş işler için tanınan mahsup ve iade hakkından yararlanması mümkün olmayan
davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali yolundaki vergi mahkemesi
kararında yasaya uygunluk görülmemiştir... "
20. Zonguldak Vergi Mahkemesi, Danıştay Dairesinin bozma
kararlarına uyarak 16/7/2010 tarihli ve E.2010/947, K.2010/908; E.2010/962,
K.2010/914; E.2010/952, K.2010/913; E.2010/951, K.2010/912; E.2010/948,
K.2010/909; E.2010/950, K.2010/911; E.2010/949, K.2010/910 sayılı kararıyla
davaların reddine karar vermiştir.
21. Bu kararlar Danıştay Üçüncü Dairesi nezdinde temyiz
edilmiştir. Danıştay Üçüncü Dairesince, 29/11/2012 tarihli ve E.2010/5128,
K.2012/4056; E.2010/5130, K.2012/4059; E.2010/5131, K.2012/4061; E.2010/5127,
K.2012/4058; E.2010/5129, K.2012/4060; E.2010/5132, K.2012/4057; E.2010/5126,
K.2012/4062 sayılı kararlarla anılan İlk Derece Mahkemesi kararları onanmıştır.
22. Karar düzeltme istemleri de aynı Daire tarafından 19/12/2013
tarihli ve E.2013/5568, K.2013/6290 sayılı karar ile 18/3/2014 tarihli ve
E.2013/5616, K.2014/1188; E.2013/5593, K.2014/1187; E.2013/5614, K.2014/1186;
E.2013/5620, K.2014/1189; E.2013/5577, K.2014/1191; E.2013/5628, K.2014/1190
sayılı kararlarla reddedilmiştir.
23. Zonguldak Vergi Mahkemesinin E.2007/751, E.2007/752,
E.2007/754, E.2007/755, E.2007/756, E.2007/757 sayılı dosyalarıyla başlatılan
yargılamalara ilişkin 18/3/2014 tarihli ve E.2013/5616, K.2014/1188;
E.2013/5593, K.2014/1187; E.2013/5614, K.2014/1186; E.2013/5620, K.2014/1189;
E.2013/5577, K.2014/1191; E.2013/5628, K.2014/1190 sayılı kararlar 21/7/2014
tarihinde; E.2007/753 sayılı dosyasıyla başlatılan yargılamaya ilişkin
E.2013/5568, K.2013/6290 sayılı karar ise 8.5.2014 tarihinde başvurucu vekiline
tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu vekili 19/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
25. 3065 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Türkiye'de yapılan asagıdaki
islemler katma deger
vergisine tabidir:
1. Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest
meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler,
...”
26. 3065 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrası şöyledir:
“1. Katma Deger
Vergisinin Mükellefi:
a) Mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu
isleri yapanlar,
…”
27. 3065 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinin olay tarihindeki hâli şöyledir:
"Aşağıdaki teslim ve hizmetler vergiden
müstesnadır.
a) Faaliyetleri kısmen veya tamamen deniz,
hava ve demiryolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçların kiralanması veya
çeşitli şekillerde işletilmesi olan mükelleflere bu amaçla yapılan deniz, hava
ve demiryolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçlarının teslimleri, bu
araçların imal ve inşaası ile ilgili olarak yapılan
teslim ve hizmetler ile bunların tadili, onarım ve bakımı şeklinde ortaya çıkan
hizmetler,"
28. 3065 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinin 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanunun 85. maddesiyle yapılan
değişiklikten sonraki hâli şöyledir:
"Aşağıdaki teslim ve hizmetler vergiden
müstesnadır.
a) Faaliyetleri kısmen veya tamamen deniz,
hava ve demiryolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçların kiralanması veya
çeşitli şekillerde işletilmesi olan mükelleflere bu amaçla yapılan deniz, hava
ve demiryolu taşıma araçlarının, yüzer tesis ve araçlarının teslimleri, bu
araçların imal ve inşaası ile ilgili olarak yapılan
teslim ve hizmetler ile bunların tadili, onarım ve bakımı şeklinde ortaya çıkan
hizmetler ve faaliyetleri deniz taşıma araçları ile yüzer tesis ve araçların
imal ve inşası olanlara bu araçların imal ve inşası ile ilgili olarak yapılacak
teslim ve hizmetler,"
29. 3065 sayılı Kanun’un 32. maddesi şöyledir:
Bu Kanunun 11, 13, 14 ve 15 inci maddeleri ile
17 nci maddenin (4) numaralı fıkrasının (s) bendi
uyarınca vergiden istisna edilmiş bulunan işlemlerle ilgili fatura ve benzeri
vesikalarda gösterilen Katma Değer Vergisi, mükellefin vergiye tabi işlemleri
üzerinden hesaplanacak Katma Değer Vergisinden indirilir. Vergiye tabi
işlemlerin mevcut olmaması veya hesaplanan verginin indirilecek vergiden az
olması hallerinde indirilemeyen Katma Değer Vergisi, Maliye ve Gümrük
Bakanlığınca, tespit edilecek esaslara göre bu işlemleri yapanlara iade olunur.
30. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 11.
maddesinin üçüncü fıkrası şu şekildedir:
" Mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısiyla
vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların, bu
yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım satıma,
taraf olanlar, hizmetten yararlananlar ve aralarında doğrudan veya hısımlık
nedeniyle ya da sermaye, organizasyon veya yönetimine katılmak veya menfaat
sağlamak suretiyle dolaylı olarak ilişkide bulunduğu tespit olunanlar müteselsilen sorumludurlar."
31. 13/7/1995 tarihli ve 22342 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 48 seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin "A. ARAÇLARA İLİŞKİN İSTİSNA" başlıklı bölümü şöyledir:
"Katma Değer Vergisi Kanununun 13.
maddesinin 4008 sayılı Kanunla değişik (a) bendinde 4108 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik ile "deniz, hava ve demiryolu taşıma araçları ile yüzer tesis
ve araç"ların imal ve inşası ile ilgili olarak
yapılan teslim ve hizmetler de istisna kapsamına alınmıştır.
Katma Değer Vergisi Kanununun 13/a maddesinin
4008 ve 4108 sayılı Kanunlarla değişik yeni şekline göre, faaliyetleri sözü
edilen araçların kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olan
mükelleflere;
- bu araçların teslimi,
- bu araçlarla ilgili olarak verilen tadil,
bakım ve onarım hizmetleri,
- bu araçların imal ve inşası ile ilgili
teslim ve hizmetler,
istisna kapsamında yer almaktadır.
Katma Değer Vergisi Kanununun 13. maddesinin
(a) bendinde düzenlenen araçlara ilişkin istisnanın uygulanmasında aşağıdaki
şekilde hareket edilecektir.
1. İstisnanın Kapsamı
İstisnanın kapsamına; deniz taşıma araçları,
yüzer tesisler veyüzer araçlar ile hava ve demiryolu
taşıma araçları girmektedir.
...
2. İstisna Uygulanacak Mükellefler
a. Araçların Teslimi İle Tadil, Bakım ve
Onarım Hizmetlerinde;
...
b. Araçların İmal ve İnşası İle İlgili Teslim
ve Hizmetlerde;
Mükellefler araç imal veya inşasını kendi
adlarına bizzat yapabilmekte ya da sipariş üzerine başkalarına
yaptırabilmektedirler. Her iki halde de istisnadan yararlanılabilmesi için
araçların imal ve inşasını bizzat veya sipariş vererek kendi adlarına
gerçekleştirenlerin KDV mükellefi olması zorunludur.
Sipariş üzerine araçları fiilen imal veya inşa
edenler de bu işle ilgili mal ve hizmet alımlarında KDV istisnasından
yararlanabilecektir.
Araçların bizzat veya sipariş yoluyla imal ve
inşasında istisna uygulaması aşağıdaki şekilde yürütülecektir.
i) Araçları Bizzat İmal veya İnşa Edenler
Araçların bizzat imal veya inşa edilmesi
halinde mükellefe bir istisna belgesi verilecek bu belgeye dayanılarak imal
veya inşa işinde kullanılacak mal ve hizmetlerin alımlarında KDV ödenmeksizin
işlem yapılabilecektir.
ii) Araçları Sipariş Vererek İmal veya İnşa
Ettirenler
Araçların sipariş vererek imal ve inşa
ettirilmesi halinde, siparişi verene sadece aracı fiilen imal ve inşa edenin
kendisine yaptığı hizmet için geçerli olmak üzere bir istisna belgesi
verilecektir. Bu belge siparişi verenin aracın imal ve inşası ile ilgili diğer
mal ve hizmet alımlarında kullanılamayacaktır. Siparişi verenin, aracın imal ve
inşasında kullanılacak mal ve hizmetleri kısmen veya tamamen kendisinin temin
etmesi halinde, bu mal ve hizmetlerin alımlarında genel esaslara göre KDV
uygulanacaktır. Siparişi veren mükellefin bu şekilde yüklendiği KDV, siparişin
bitmesi beklenmeden aylık dönemler halinde kendisine nakden veya mahsuben iade
edilebilecektir.
Siparişi verenin ilgili dönemde yaptığı
istisna kapsamındaki alımlara ilişkin iade tutarı, 93 Seri No.lu KDV Genel
Tebliğinin (1.5) bölümündeki açıklamalar da dikkate alınmak suretiyle
belirlenerek, bu döneme ait KDV beyannamesinde yer alan "İstisnalar"
kulakçığının, "Diğer İade Hakkı Doğuran İşlemler" tablosunda beyan
edilecektir. Tablonun "Teslim ve Hizmet Bedeli" sütununa istisnaya
konu alışların KDV hariç tutarı, "İadeye Konu Olan KDV" sütununa bu
alışlara ilişkin belgelerde gösterilen toplam KDV tutarı yazılacaktır.
Beyannamenin usulüne uygun olarak
doldurulmasından sonra "Sonuç Hesapları" kulakçığında yer alan
"İade Edilmesi Gereken KDV" sütunundaki tutarın bu iade tutarına
ilişkin kısmı, siparişi veren mükellefe iade edilecektir.
İade talebi bir dilekçe ile yapılacak,
dilekçeye;
- siparişle ilgili sözleşmenin noter onaylı
bir örneği (İlk iade talebi sırasında bir defa verilecektir.),
- istisnaya konu harcamalara ilişkin alış
belgelerinin dökümünü gösteren liste,
- iade talep edilen döneme ait indirilecek KDV
listesi (İstisnaya konu harcamalara ait alış belgelerine ait listede gösterilen
harcamalar bu listede yer almayacaktır.),
eklenecektir.
iii) Araçları Sipariş Üzerine Fiilen İmal ve
İnşa Edenler
Söz konusu araçları aldıkları sipariş üzerine
fiilen imal ve inşa edenlerin bu işle ilgili mal ve hizmet alımlarında da
istisna uygulanacaktır. Bu durumda, siparişi alarak imal ve inşa işini fiilen
yapan mükellefe verilecek istisna belgesinde sipariş üzerine yapılan araç imal
ve inşası ile ilgili mal ve hizmet alımlarında geçerli olduğu belirtilecektir.
İmal ve inşa işini sipariş üzerine fiilen
yapanlar bu işte kullanacakları mal ve hizmetleri bu belgeye dayanarak KDV
uygulanmaksızın istisna kapsamında temin edebileceklerdir. Ancak istisna
uygulamasında 93 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin (1.5) bölümünde belirtilen
sınırın dikkate alınacağı tabiidir.
Sipariş üzerine araç imal ve inşa işini
yapanlara istisna kapsamında mal teslimi ve hizmet ifasında bulunanlar bu
işlemler nedeniyle yüklendikleri vergileri, indirim yoluyla telafi edememeleri
halinde iade olarak talep edebileceklerdir. İade talebi bir dilekçe ile
yapılacak, dilekçeye;
- araç imal ve inşa işini fiilen yapan
mükellefin istisna belgesinin bir örneği,
- istisna kapsamındaki satış faturalarının
dökümünü gösteren liste,
- iadenin talep edildiği döneme ilişkin
indirilecek KDV listesi,
- istisna kapsamına giren satışlarla ilgili
yüklenilen KDV tablosu,
eklenecektir.
Araçları imal ve inşa edenlerin imal ve inşa
bittikten sonra araçları satarken veya aktife alırken istisna uygulanıp
uygulanmayacağı, yukarıdaki açıklamalara göre belirlenecektir. Ancak, imal ve
inşa edilen aracın daha sonra vergi uygulanarak teslim edilmesi, imal veya inşa
ile ilgili mal ve hizmet alımlarında istisna hükümlerine göre işlem yapılmasına
engel değildir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, ortağı bulunduğu şirkete sunduğu hizmetler
dolayısıyla yüklendiği KDV iade alacağının gelir (stopaj) vergisi borcuna
mahsup talebinin, anılan şirkete sunulan hizmetlerin KDV istisnası kapsamında
olmadığı gerekçesiyle kabul edilmemesi nedeniyle mülkiyet ve çalışma hürriyeti
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, ayrıca vergilerden asıl
sorumlu olan şirketin açtığı davalar şirket lehine sonuçlanırken kendi adına
düzenlenen ödeme emirlerine karşı açtığı davaların reddedilmesinin eşitlik
ilkesini zedelediğini ifade etmiştir. Son olarak başvurucu, aleyhe verilen
yargı kararlarının gerekçesiz, çelişkili ve aynı konuda verilmiş emsal
kararlara aykırı olması ve ayrıca davaların yedi yılda sonuçlanması
nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
35. Başvurucu, vergilerden asıl sorumlu olan şirketin açtığı
davalar şirket lehine sonuçlanırken kendi davalarının reddedilmesinin eşitlik
ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de bu iddianın ciddiye alınabilmesi
için başvurucunun kendisi ile benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele
ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu
farklılığın meşru bir temeli olmaksızın sırf ırk, renk, cinsiyet, din, dil,
cinsel yönelim ve benzeri ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle
ortaya koyması gerekmekte olup somut olayda ise başvurucunun bu yöndeki
iddialarını temellendirecek somut bulgu ve kanıtlar ortaya koyamadığı
anlaşılmaktadır. Bu nedenle eşitlik ilkesi yönünden herhangi bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
36. Başvurucu, ortağı bulunduğu şirkete verdiği hizmetler
dolayısıyla yüklendiği KDV iade alacağının gelir (stopaj) vergisi borcuna
mahsup talebinin, anılan şirkete sunulan hizmetlerin KDV istisnası kapsamında
olmadığı gerekçesiyle kabul edilmemesi nedeniyle mülkiyet ve çalışma hürriyeti
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de çalışma hürriyetiyle ilgisi
bulunmayan bu iddianın sadece mülkiyet hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
37. Ayrıca başvurucunun, aleyhe verilen yargı kararlarının
çelişkili ve aynı konuda verilmiş emsal kararlara aykırı olduğu iddiası,
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuniliği unsuruna ilişkin olduğundan
mülkiyet hakkıyla ilgili başlık altında incelenecektir.
38. Başvurucu son olarak diğer hak ihlallerine bağlı olarak
etkin başvuru hakkının da ihlal edildiği şikayetinde bulunmuş olmakla birlikte
bu ihlal iddiasına ilişkin somut bir açıklamada bulunmadığından bu şikâyetin
incelenmesine gerek görülmemiştir.
a. Zonguldak Vergi Mahkemesinin
E.2007/753 Sayılı Dava Dosyasında Yürütülen Yargılama Yönünden
39. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
"Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi
içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle
birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli
görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder."
40. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü' nün "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
41. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
kuralıdır.
42. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde, İçtüzük'ün 63. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut
yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
43. Somut olayda, UYAP kayıtlarından sorgulanan dava dosyasında
bulunan tebliğ mazbatasına göre Zonguldak Vergi Mahkemesinin E.2007/753 sayılı
dava dosyası üzerinden başlatılan yargılamaya ilişkin nihai karar olan Danıştay
Üçüncü Dairesinin, kararın düzeltilmesi isteminin reddine dair 19/12/2013
tarihli ve E.2013/5568, K.2013/6290 sayılı kararının, 8/5/2014 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, bu tarihten
itibaren işlemeye başlayan otuz günlük sürenin son günü olan 7/6/2014 günü
hafta sonuna (cumartesi gününe) denk geldiğinden izleyen ilk iş günü olan
9/6/2014 pazartesi gününe kadar başvuru yapılması gerekirken 19/8/2014
tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "süre aşımı"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Zonguldak Vergi
Mahkemesinin E.2007/751, E.2007/752, E.2007/754, E.2007/755, E.2007/756 ve
E.2007/757 Sayılı Dava Dosyalarında Yürütülen Yargılamalar Yönünden
i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
45. Başvurucu, Danıştay Üçüncü Dairesince karar düzeltme
istemlerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
47. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır."
48. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
49. Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle
birlikte bu tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu
şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerekçe yazma yükümlülüğünün ileri sürülen iddiaların
davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde
değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen
iddianın kabulü hâlinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise
mahkemelerin bu iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir (Mustafa Ünlü, B. No: 2013/735, 17/9/2014,
§ 45).
50. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), derece
mahkemelerinin kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadığını
ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili
olması hâlinde mahkemelerin bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda
olabileceğini, böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddinin
yeterli olabileceğini belirtmiştir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91,
9/12/1994, §§ 27, 28)
51. Öte yandan, temyiz mercilerinin kararlarının tamamen
gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak
ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan
husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da
bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
52. Olayda, İlk Derece Mahkemesi kararını temyizen
inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesince, Şirket tarafından inşa edilerek yurt
dışına ihraç edilen gemilere ilişkin olarak başvurucu tarafından Şirkete
sunulan inşa, kaynak ve montaj işçiliği hizmetlerinin 3065 sayılı Kanun'un 13.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen istisna kapsamında
olmadığı hususu detaylı bir biçimde gerekçelendirilmiş, "gemi inşa izninin
şirket adına alınmış olduğu, Liman Başkanlığı nezdindeki gemi sicilindeki kaydın
şirket adına yapıldığı" gibi gerek başvurucu tarafından öne sürülen
gerekse İlk Derece Mahkemesi kararına dayanak yapılan hususlar, kararda
tartışılarak iddialar karşılanmış ve reddedilmiştir.
53. İlk Derece Mahkemesi bozma kararına uyarak bu doğrultuda ve
aynı gerekçelerle davayı reddetmiştir. Başvurucunun yaptığı temyiz başvurusunda
Daire, bozmaya uyma üzerine verilen İlk Derece Mahkemesi kararını onamış ve
karar düzeltme istemini ise kanunda belirtilen sebeplerden hiçbiri bulunmadığı
gerekçesiyle reddetmiştir.
54. Davacı tarafından karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen
tüm iddiaların yargılamanın daha önceki safhalarında da dile getirildiği ve
bunlardan, yargılamanın esasını etkileyenlerin Danıştay bozma kararında
tartışıldığı ve karşılandığı anlaşılmaktadır. Başvurucu, karar düzeltme
dilekçesinde diğer aşamalardakinden farklı ve yeni bir iddiada bulunmamıştır.
Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülüp de Danıştay tarafından
karşılanmayan iddiaların varlığından söz edilemez. Kaldı ki karar düzeltme
müessesesinde, temyiz yolundan farklı olarak 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinde sayılan sınırlı nedenlerin
varlığı koşuluyla işin esası incelenebilmektedir. Somut olayda Danıştay
tarafından bu sınırlı nedenlerin hiçbirinin var olmadığı değerlendirilmiş ve
karar düzeltme istemi reddedilmiştir.
55. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkının ihlaline
yönelik şikâyetin diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Mülkiyet Hakkı ve Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ve
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
57. Başvurucu, ortağı bulunduğu şirkete verdiği hizmetler
dolayısıyla yüklendiği KDV iade alacağının gelir (stopaj) vergisi borcuna
mahsup talebinin, anılan şirkete sunulan hizmetlerin KDV istisnası kapsamında
olmadığı gerekçesiyle kabul edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
58. Başvurucuya göre, tersanelerce inşa edilip şirket aktifine
kaydedilmeyen ve yurt dışına ihraç edilmek suretiyle satılan gemilere ilişkin
mal ve hizmet teslimlerinin 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi uyarınca katma değer vergisinden istisna edilmesine ve
vergi idaresince de bu şekilde uygulama yapılmasına rağmen Gelirler Başkontrolörlüğünce 2006 yılında yılında
Şirket hakkında gerçekleştirilen vergi incelemesi sonucu düzenlenen raporda,
anılan istisnanın sadece Şirketin esas faaliyetinde kullanılan ve şirket
aktifinde kayıtlı bulunan gemileri kapsadığı, şirket faaliyetlerinde
kullanılmayıp sadece inşa edilerek yurt dışına ihraç edilen gemilere ilişkin
mal ve hizmet teslimlerinin katma değer vergisine tabi olduğu görüşünün
benimsenmesi sonucu adına dava konusu ödeme emirleri düzenlenmiştir.
59. Başvuru dilekçesinde yapılan açıklamalara göre, ilk kez
karşılaşılan bu uygulama nedeniyle Gemi İnşa Sanayicileri Birliğince yetkili
kamu otoriteleri nezdinde girişimde bulunularak bu yorumun tersanecilik sektörü
üzerinde yol açacağı olumsuz etkilerin anlatılması üzerine 6111 sayılı
Kanun'la, inşa edildikten sonra satılan gemilere ilişkin mal ve hizmet
teslimlerinin de istisna kapsamında olduğunun açıklığa kavuşturulması amacıyla
ilgili hükümde yasal değişikliğe gidilmiş, ancak söz konusu değişiklikten önce
yapılan işlemlere ilişkin açılmış olan davaların değişiklikten önceki hükümler
doğrultusunda görülmesine devam edilmiştir.
60. Başvurucu, Şirket hakkında tarh edilen vergiler ve kesilen
cezalara karşı açılan davalarda Danıştay Dokuzuncu Dairesince, Şirket
tarafından inşa edilerek yurt dışına ihraç edilen gemilere ilişkin mal ve hizmet
teslimlerinin de 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde belirtilen istisna kapsamında olduğu içtihadında bulunulduğu hâlde, bu
Şirkete hizmet tesliminde bulunan başvurucu hakkında aynı olay nedeniyle
düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davalarda Danıştay Üçüncü Dairesinin,
sadece ticari faaliyette fiilen kullanılan gemilere ilişkin teslim ve
hizmetlerin istisna kapsamında olduğu görüşünü benimsemesi sonucu yargılama
sürecinin aleyhine sonuçlandığından yakınmıştır.
61. Bakanlık herhangi bir görüş bildirmemiştir.
i. Müdahalenin Varlığı ve Türü
62. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
63. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
64. Anayasa'nın "Vergi ödevi" kenar başlıklı 73.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Vergi, resim, harç ve benzeri malî
yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır."
65. Olayda, başvurucu tarafından Şirkete sunulaninşa,
kaynak ve montaj işçiliği hizmetlerinin 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen istisna kapsamında olmadığı kabul
edilerek adına KDV tarhiyatı yapılmıştır. Başvurucu adına vergi salınmasının
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır.
66. Anayasa’nın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi
benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç
kural ihtiva etmektedir. Sözleşmenin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 45).
67. Her iki düzenlemenin üçüncü cümlelerinde ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkin hükümler yer almaktadır.
Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum
yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir
ilkeye yer verirken Sözleşme'ye ek (1)No.lu
Protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına
düzenleme ve vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf
devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin
kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir.
Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete
mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir
(Necmiye Çiftçi ve diğerleri, §
46).
68. Vergi ve benzeri yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve
katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini güvence altına almaya
yönelik düzenlemeler, Sözleşme metninde ayrıca ifade edilmekle ve Anayasa'da
ayrı hükümlerle düzenlenmiş olmakla birlikte bu düzenlemelerin de -genel
itibarıyla mülkiyetin kullanımını düzenleme ve kontrol etme amacı taşıdığından-
ayrı bir başlık yerine devletin mülklerin kullanımını düzenleme veya mülkiyetin
kamu yararına kullanımını kontrol yetkisi kapsamında incelenmesi gerekir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016,
§ 50).
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
69. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'ya uygun
düşebilmesi için Anayasa'nın 35. maddesi ile 13. maddesindeki düzenlemelere
uygun olarak yapılması gerekmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci
fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla
sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin
kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla
sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir.
70. Devletin egemenlik hakkından doğan vergilendirme yetkisine
ilişkin temel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 73. maddesi, vergilendirme
yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerde kanunilik ilkesini özel olarak
düzenlemiştir. Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre vergiler, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, kaldırılır ve değiştirilir.
Verginin kanuniliği ilkesi, vergilendirmeye ilişkin istisna ve muafiyetleri de
kapsamaktadır. Dolayısıyla hangi mal ve hizmet teslimlerinin katma değer
vergisinden istisna edileceğinin de kanunla belirlenmesi zorunludur.
71. Kanunilik ilkesi, yasal düzenlemelerin ulaşılabilir,
öngörülebilir ve belirli olmasını gerektirmektedir. Anayasa'nın 73. maddesinin
üçüncü fıkrası hükmü ile vergi mükellefi bakımından vergisel yükümlülüklerin
"belirliliği"nin ve "öngörülebilirliği"nin, bu bağlamda vergi
mükelleflerinin hukuki güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Söz konusu
ölçütler mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanunla yapılması zorunluluğunun
alt ölçütleri olarak da kabul edilmektedir. Verginin belirli ve öngörülebilir
olması, vergiye ilişkin hükümlerin "açık ve anlaşılır" olmasını
gerektirmekte olup Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası ile Türk hukukunda
vergisel yükümlülüğün mutlaka kanunla konulmasını zorunlu tutan Anayasa
hükmünün vergi yoluyla mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler karşısında kişilere
Sözleşme'ye göre daha üst düzey bir koruma sağladığı
söylenebilir. Bu husus, Anayasa Mahkemesince "Verginin kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek
sınırlamaların yasada yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin
düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının yasa ile yapılmasını
zorunlu kılmaktadır. Buna göre vergide yükümlü, matrah, oran, tarh, tahakkuk,
tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve zamanaşımı gibi konuların yasayla
düzenlenmesi zorunludur." denmek suretiyle açıklığa
kavuşturulmuştur (AYM, E.2009/63, K.2011/66, 14/4/2011).
72. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da
bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki
belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik
koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 55). Hukuki
belirlilik ilkesinin alt ilkeleri olan" öngörülebilirlik", hukuk
kuralının uygulanması hâlinde doğabilecek sonuçların önceden tahmin
edilebilmesi anlamına gelmektedir (Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42).
73. Ticari faaliyet çerçevesinde gerçekleştirilen mal ve hizmet
teslimlerinin KDV'ye tabi olduğu ve bu çerçevede mal ve hizmet tesliminde
bulunanların doğacak olan KDV'nin mükellefi bulundukları hususu, 3065 sayılı
Kanun'un 1. ve 8. maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla açık bir
kanun hükmüyle istisna tanınmadıkça ticari faaliyet kapsamında gerçekleştirilen
her türlü mal ve hizmet teslimi KDV'ye tabi olacaktır.
74. Somut başvuruya konu olayda, uyuşmazlığın özünü,
tersanecilik faaliyetinde bulunan Şirketçe inşa edildikten sonra yurt dışına
ihraç edilen gemilere ilişkin olarak başvurucu tarafından anılan Şirkete
sunulan inşa, kaynak ve montaj işçiliği hizmetlerinin KDV'den istisna olup
olmadığı hususu oluşturmaktadır. Deniz taşıma araçlarına ilişkin istisna, 3065
sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde düzenlenmiştir.
Anılan fıkranın olay tarihinde yürürlükte bulunan metni uyarınca "Faaliyetleri kısmen veya tamamen deniz ... taşıma
araçlarının, yüzer tesis ve araçların kiralanması veya çeşitli şekillerde
işletilmesi olan mükelleflere bu amaçla yapılan deniz ... taşıma araçlarının,
yüzer tesis ve araçlarının teslimleri, bu araçların imal ve inşaası
ile ilgili olarak yapılan teslim ve hizmetler ile bunların tadili, onarım ve
bakımı şeklinde ortaya çıkan hizmetler," KDV'den istisna
tutulmaktadır.
75. Başvurucu tarafından hizmet sunulan Şirket tersanecilik
faaliyeti ile uğraşmakta ve bu çerçevede gemi inşa edip yurt dışına ihraç
etmektedir. Anılan şirket tarafından bağlı bulunduğu İstanbul Beyoğlu Vergi
Dairesi Müdürlüğünden 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi uyarınca KDV'den muafiyet belgesi alınmış ve noterden onaylatılan
örnekleri hizmet satın alınan tedarikçilere verilmiştir. Şirkete hizmet
tesliminde bulunan tedarikçiler de KDV'den muafiyet belgesine istinaden
gerçekleştirdikleri hizmet teslimlerinden doğan KDV'yi hizmet faturalarına
yansıtmayarak kendileri yüklenmekte ve indirim konusu yapılmayan bu KDV'leri nakden
veya mahsuben iade almaktadırlar.
76. Ancak Gelir İdaresi Başkanlığı Gelirler Başkontrolörlüğünce
2006 yılında Şirketin işlemlerinin incelenmesi sonucu hakkında düzenlenen vergi
inceleme raporunda, 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendi uyarınca hizmet teslimlerinin KDV'den istisna olabilmesi için hizmet
sunulan deniz taşıma araçlarının taşımacılık, kiralama ya da başka şekillerde
işletilmesi gerektiği görüşü savunulmuş, incelenen olayda ise Şirketin sipariş
üzerine inşa ettiği gemilerin Şirket faaliyetlerinde kullanılmayıp yurt dışına
ihraç edilmesi nedeniyle bu gemilerin inşasında sunulan hizmetlerin KDV'ye tabi
olduğu belirtilmiştir. Bu rapora dayanılarak tedarikçiler (başvurucu)
tarafından sunulan hizmet teslim faturalarına yansıtılmayan KDV'lerden müteselsilen sorumlu tutularak Şirket adına vergi ziyaı
cezalı KDV tarhiyatı yapılmıştır.
77. Şirket hakkında yapılan vergi incelemesinin ardından Şirkete
mal ve hizmet tesliminde bulunan başvurucunun 2006 yılı şahsi ticari faaliyeti
de incelenmiştir. Bu kapsamda, başvurucu tarafından Şirkete sunulan inşa,
kaynak ve montaj işçiliği hizmetlerinin istisna kapsamında olmadığı
belirtilerek Şirket adına düzenlenen faturalara yansıtılmayarak şahsi
işletmesinde çalışan işçilerin gelir vergisinden mahsup suretiyle iade alınan
vergilerin başvurucudan tahsili amacıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir.
78. Şirket hakkında tarh edilen vergi ziyaı cezalı KDV'lere
karşı İstanbul Vergi Mahkemesinde açılan davalarda Mahkemece, Mehmet Arif
Madenci adlı mükellef (başvurucu) tarafından, vergi dairesince verilmiş yasal
"KDV istisna" belgesine istinaden KDV hesaplanmadan düzenlenen
faturalara konu gemi ve tekne inşa, kaynak, montaj hizmetlerinin 3065 sayılı
Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen istisna
koşullarını haiz olduğu, geminin sipariş üzerine imal ve inşa edilmesinin
istisnadan yararlanılmasına engel teşkil etmediği, bu nedenle Şirketin
müteselsil sorumlu olmasını gerektiren bir vergiden bahsedilemeyeceği
gerekçesiyle davaların kabulü yönünde verilen karar Danıştay Dokuzuncu
Dairesince onanmıştır. Dolayısıyla Danıştay Dokuzuncu Dairesinin, 3065 sayılı
Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca mal ve hizmet
teslimlerinin KDV'den istisna olabilmesi için inşa edilen gemilerin Şirketin
faaliyetlerinde kullanılmasının gerekmediği, istisnanın Şirketin aktifine
kaydedilmeyerek doğrudan ihraç edilen gemilerin inşasında sunulan hizmetleri de
kapsadığı görüşünü benimsediği anlaşılmaktadır.
79. Davacı adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı Zonguldak
Vergi Mahkemesinde açılan davaların benzer gerekçeyle kabulü yolunda verilen
kararları bozan Danıştay Üçüncü Dairesi ise aksi görüşü savunmuştur. Danıştay
Üçüncü Dairesinin görüşüne göre, 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi uyarınca istisna hükmünden yararlanılabilmesi, kendisine
teslim ve hizmet yapılan alıcının, maddede sayılan araçları kısmen de olsa
taşımacılık, kiralama ya da başka şekillerde işletmesi koşuluna bağlı
kılınmıştır.
80. Görüldüğü üzere, 3065 sayılı Kanun'un 13. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde öngörülen "istisna" hükmünün kapsamı,
Danıştay Üçüncü Dairesi ile Danıştay Dokuzuncu Dairesi tarafından farklı
biçimlerde yorumlanmaktadır.
81. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı ve birden fazla
biçimde yorumlanmasının mümkün olduğu durumlarda bunlardan hangisinin
benimseneceği, derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda, derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan
birine üstünlük tanıması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa
Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden
fazla yorumunun hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini
tespit etmektir. Bu itibarla, tartışılması gereken husus, anılan istisna
hükmünün farklı Dairelerce farklı biçimlerde yorumlanmasının belirlilik ve
öngörülebilirlik ilkelerini zedeleyip zedelemediğidir.
82. Başvurucu dilekçesinde de belirtildiği üzere, 3065 sayılı
Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen
"istisna" hükmünün, inşa edildikten sonra işletme aktifinde
tutulmayarak yurt dışına ihraç edilen gemilere ilişkin mal ve hizmet
teslimlerini kapsayıp kapsamadığı hususu ilk kez bu olay nedeniyle yargı
mercilerince tartışma konusu yapılmıştır.
83. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği üzere, ilgili mevzuatın ilk defa yorumlanmasında bölgesel ve
görevsel yetkilere sahip mahkemeler arasında farklılıklar oluşması doğaldır.
Diğer bir deyişle değişik yargı kademelerinde görev alan hâkimlerin tamamının
ilk defa uygulanan bir kuralı aynı şekilde yorumlamaları mümkün olmayabilir.
Ancak böylesi bir durumda mahkemelerin uygulamaları arasındaki uyumu ve içtihat
birliğini sağlamaya yönelik mekanizmalar önem taşımaktadır (İslam Şahin, B. No: 2014/7280, 21/1/2016,
§ 54; Uğur Çelik, B. No:
2015/20244, 15/6/2016, § 53). Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rol tam da
yargı kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir.
Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi
bazı hâllerde içtihadın müstekar hâle gelmesinin
belirli bir zamanı gerektirdiği açıktır (Türkan
Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 56).
84. Bir kanun hükmüne ilişkin içtihadın henüz yerleşik hâle
gelmediği bir aşamada o hükmün yargı organlarınca farklı biçimlerde
yorumlanabilmesi hukukun doğası gereğidir. Zira hukukta nesnelliğin
sağlanabilmesi açısından hukuk kurallarının belli ölçüde soyut kavramlar
içermesi kaçınılmazdır. Nesnel hukuk kurallarının maddi alemde gerçekleşen
olaylarla birebir örtüşmesi ve bunlara uygulanması ise her zaman mümkün olamayabilmektedir. Öte yandan hukuk kurallarının
kapsamının tespitinde kural koyucu ne kadar titiz davranırsa davransın kuralın
yürürlüğe girmesinden ve uygulanmaya başlamasından sonra önceden öngörülemeyen
bazı yeni durumların ortaya çıkması da mümkündür. Bu gibi hâllerde kuralın
yetkili otoritelerce ve özellikle yargı organlarınca yorumlanması zorunlu hâle
gelmektedir. Kuralı yorumlayan otoritelerin birden fazla olması, bazı hâllerde
kuralın birden fazla yorumunu önlenemez kılmaktadır. Dolayısıyla hukuk
kurallarının bu niteliği dikkate alındığında bir kanun hükmünün yargı
organlarınca farklı biçimde yorumlanabilmesi ve kurala ilişkin farklı
içtihatların varlığı, tek başına kuralın belirsiz ve öngörülemez olduğu
yargısına ulaşmayı haklı kılmaz. Bununla birlikte birden fazla içtihadın
varlığı hukuk kurallarının temel bir özelliği olan, bireyin davranışını
yönlendirebilme gücünü zayıflatacak bir boyuta ulaşmışsa kamu düzeninin
bozulduğundan söz edilebilir. Bu durumda bireylerin hangi içtihada göre
davranışlarını yönlendirecekleri belirsizleşeceğinden öngörülebilirlik ortadan
kalkar.
85. Somut olayda Dairelerin kararları incelendiğinde, tersane
işletmecilerince inşa edildikten sonra işletmede kullanılmayarak yurt dışına
ihraç edilen gemilere ilişkin mal ve hizmet teslimlerinin 3065 sayılı Kanun'un
13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen "istisna"
hükmünün kapsamında olup olmadığı hususuyla ilgili başvurucunun ortağı
bulunduğu Şirket hakkında 2006 yılında yapılan vergi incelemesinden kaynaklanan
uyuşmazlıklar dışında Danıştay kararı olmadığı gözlemlenmektedir. Dolayısıyla yargı
organlarının ve içtihat mercii olan Danıştay Dairelerinin, sipariş üzerine inşa
edildikten sonra yurt dışına ihraç edilen deniz araçları bağlamında anılan
hükmü ilk kez bu olay vesilesiyle yorumladıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca 6111
sayılı Kanun'la yapılan yasal düzenlemeyle, inşa edilerek satılan gemilere
ilişkin mal ve hizmet teslimlerinin de istisna kapsamında olduğu hususu
açıklığa kavuşturulmak suretiyle benzer ihtilafların bir daha yaşanması
ihtimalinin ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Bu bağlamda, tek bir olayla
sınırlı olarak Danıştayın iki Dairesince verilen
kararlardaki bu içtihat farklılığının kamu düzenini sarsıcı bir etkisinin
bulunmadığı ve dolayısıyla hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine
ters düşecek şekilde bireylerin hukuka duyduğu güveni sarsıcı bir nitelik arz
etmediği sonucuna ulaşılmaktadır.
86. Bu itibarla vergilendirme suretiyle mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kanuna dayandığı kanaatine varılmaktadır.
87. Meşru amaç ve ölçülülük ilkesine ilişkin herhangi bir ihlal
iddiası öne sürülmediği gibi somut olayın özellikleri de başvurunun bu unsurlar
yönünden incelenmesini gerektirmediğinden meşru amaç ve ölçülülük yönünden
herhangi bir denetim yapılmamıştır.
88. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
89. Başvurucu davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
90. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk
sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil
olan ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici
olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince
makul sürede yargılanma hakkının, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının
tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı
belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64; Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
91. Başvuruya konu davaların, başvurucu tarafından adına
düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açıldığı görülmektedir. Medeni
hak ve yükümlülükleri konu alan davalarda yargılama faaliyetinin makul süre
değerlendirmesi için başlangıcı, kural olarak yargılama süresinin işletilmeye
başlandığı tarihtir (Güher Ergun ve
diğerleri, § 50). Başvuru konusu davaların açılış tarihinin
14/9/2007 olduğu anlaşılmaktadır.
92. Sürenin bitiş tarihi ise yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut
başvuru açısından bu tarih, Danıştay Üçüncü Dairesi tarafından kararın düzeltilmesi
isteminin reddedildiği 18/3/2014 tarihidir.
93. Başvuruya konu yargılama sürecinde, başvurucu adına
düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle 14/9/2007 tarihinde açılan
davalarda İlk Derece Mahkemesi 28/3/2008 tarihinde davaları kabul ederek ödeme
emirlerinin iptaline karar vermiştir. Temyiz üzerine Danıştay Üçüncü Dairesinin
23/6/2009 tarihli ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararlarının bozulması üzerine
ilk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak 16/7/2010 tarihinde davanın reddi
yolunda hüküm kurulmuştur. Anılan karara karşı yapılan temyiz istemi 29/11/2012
tarihinde; karar düzeltme istemi ise 18/3/2014 tarihinde reddedilmiş ve hüküm
bu şekilde kesinleşmiştir. Dolayısıyla yargılamanın 6 yıl 8 ay sürdüğü
anlaşılmaktadır.
94. İdari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından -özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümleri de gözönünde bulundurularak-
makul sürede yargılanma hakkına yönelik ilkeler tespit edilmiştir (Selahattin Akyıl, § 54-60).
95. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu
davaların hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun
usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın
uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru
açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu 6 yıl 8 aylık yargılama süresinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmaktadır.
96. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
97. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
98. Başvurucu ihlallerin tespiti talebinde bulunmuştur.
99. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
100. Başvurucu tazminat talebinde bulunmadığından bu konuda bir
karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Zonguldak Vergi Mahkemesinin E.2007/753 sayılı dava
dosyasında yürütülen yargılama yönünden bireysel başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Zonguldak Vergi Mahkemesinin E.2007/751, E.2007/752,
E.2007/754, E.2007/755, E.2007/756 ve E.2007/757 sayılı dava dosyalarında
yürütülen yargılamalar yönünden;
1. Gerekçeli karar hakkının ihlaline yönelik şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.