TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF GÜVEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13966)
|
|
Karar Tarihi: 15/2/2017
|
R. G Tarih ve Sayı: 29/3/2017 -
30022
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Arif GÜVEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
GÖYMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yurt dışında satın alınan ve kaçakçılık suçundan
yürütülen bir ceza soruşturmasında el konularak müzeye emanet edilen tarihi
eser niteliğindeki mozaik tabloların, başvurucu hakkında açılan ceza
davalarında müsadere kararı verilmemesine rağmen müzede tutulmaya devam edilmesi
üzerine bu tabloların iade edilmesi veya ikramiye ödenmesi talebiyle başvurulan
idari ve yargısal süreçlerden bir sonuç alınamaması nedeniyle mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/8/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 22/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu uzun yıllardır Kuveyt'te işçi olarak çalışmakta
iken satın aldığını belirttiği Geç Roma dönemine ait dört adet mozaik tabloyu
17/8/2000 tarihinde yurda sokmaya çalışmış ancak bu tablolar gümrük ambarına
alınmıştır. Bu defa söz konusu tablolar 13/10/2000 tarihinde Almanya'ya
gönderilmiş, sonrasında A.Y. isimli bir şahıs tarafından bu tablolar yeniden
yurda sokulmuş, bu tarihi eserlere kolluk görevlilerince 21/11/2000 tarihinde A.Y.'ye ait olan ve İstanbul ili Şişli ilçesinde bulunan
bir depoda el konulmuştur.
8. Tarihi eser niteliğindeki mozaik tablolar 29/11/2000
tarihinde İstanbul Arkeoloji Müzesinde koruma altına alınmıştır. İstanbul
Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü uzmanlarınca düzenlenen 30/11/2000 tarihli raporda;
ele geçirilerek müzeye getirilen dört adet mozaiğin orijinal yerlerinden beze
yapıştırılarak alınmış olduğu, doğu Akdeniz atölyeleri işçiliğini gösterdiği,
parçaların 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu kapsamında tasnif ve tescile tabi müzelik değerde olduğu
belirtilmiştir.
1. Bakırköy 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde Görülen Ceza Davası Süreci
9. Başvurucu ve bu olayla ilgili görülen diğer on sanık hakkında
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 11/12/2000 tarihli iddianamesi ile
"toplu ithal kaçakçılığı" suçundan, mülga 7/1/1932 tarihli ve 1918
sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun'un 27. maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkraları, 33. maddesinin üçüncü fıkrası ile mülga 1/3/1926 tarihli ve
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 31. ve 33. maddeleri uyarınca
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır.
10. Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/3/2007 tarihli ve
E.2000/794, K.2007/81 sayılı kararı ile sanıkların ayrı ayrı beraatlerine ve suça konu eserlerin müsaderesine
hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... Sanıklardan Arif Güven'in uzun
yıllar işçi olarak çalıştığı Kuveyt'te daha önceden tanıdığı ... isimli
şahıstan 80.000 ABD doları karşılığında geç Roma dönemine ait 4 adet mozaik
tabloyu yurda yasal yollardan sokmaya çalıştığı, gümrüğe mozaik vitrai olarak beyan edilen 4 adet tahta sandık içindeki
tabloların gümrük ambarına alındığı, bu malların ithalinin gerçekleşmediğine
kanaat getiren sanık Arif Güven'in bu malların yurda sokulması konusunda
araştırma yaptığı, .... sanık R.G.'nin çalışmaları
sonucu resmi yoldan 13/10/2000 tarihinde mozaik tabloların Almanya'ya yurt dışı
edildiği, bu tabloların firari sanık A.Y. tarafından yurt dışından yasal
olmayan yollardan ülkemize sokulduğu, yapılan bir operasyonda bu tarihi
eserlerin sanık A.Y.'ye ait Şişli'deki bir depoda ele
geçtiği, bu suretle tüm sanıkların iradi ve fiili işbirliği içinde toplu ithal
kaçakçılığı suçunu işledikleri [iddia edilmiştir]...
...
Suça konu eşyalar üzerinde 7/4/2003 tarihinde
keşif icra edilmiş, keşif esnasında bulunan bilirkişiler .... havale tarihli
raporlarında: Davaya konu eserlerin 2863 ve değişik 3386 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında tescil ve tasnife tabi konservasyonu yapılarak, müzede korunması gerekli eski eser
olduklarını, bu tür eserlerin yabancı bir ülkeden Türkiye'ye getirilmesi
sırasında müzenin bilgilendirilmesi gerektiğini, piyasa ve CIF değerleri
konusunda fikir beyan etmenin yetkileri dışında olduğunu, benzer eserlerin
yasal yoldan müzeye teslim ve hibe edilmesi durumunda müzede bir komisyon
kurularak ikramiye niteliğinde ödenmek üzere değer biçildiğini ifade
etmişlerdir.
Suça konu eserlerin suç tarihi itibarıyla
'CIF' değerlerinin tespiti için yeniden suça konu eşyalar üzerinde keşif icra
edilmiş, keşif esnasında bulunan bilirkişiler ... 1/2/2005 havale tarihli
raporlarında: Suça konu eserlerin müzelik değerde mozaik eserler olup 2863
sayılı Kanun'un kapsamına girdiğini, Kanun'un 23. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi ve 25. maddesinde belirtilen tüm özelliklere sahip bulunduğunu,
tescil ve tasnife tabi olup onarımları yapılarak müzede korunması gerekli eski
eserlerden olduklarını, Türkiye'ye getirilmesi sırasında da müzenin haberdar
edilip gerekli kurumlardan izin alınması zorunlu eserlerden olduğunu
belirtmişler, ancak 'CIF' değerlerini belirtmemişlerdir.
Mahkememizce
tescil ve tasnife tabi kültür ve tabiat varlığı niteliğindeki dava konusu
eşyaların ithali ile ilgili gümrük mevzuatının ne olduğu, yasak olup olmadığı,
ithalinin herhangi bir gümrük vergisine tabi olup olmadığı hususlarında
İstanbul Gümrükler Başmüdürlüğüne müzekkere yazılmış, cevabi müzekkereden, söz
konusu eşyaların ithalinin serbest ve ithalde Kültür Bakanlığı izin yazısının
arandığı, gümrük vergisinden muaf olduğu anlaşılmıştır.
...
İddia, savunma, bilirkişi raporları, İstanbul
Gümrükler Başmüdürlüğünün cevabi müzekkeresi ve tam dosya kapsamı karşısında;
her ne kadar sanıklar hakkında toplu gümrük kaçakçılığı suçundan
cezalandırılmaları talebi ile mahkememize kamu davası açılmış ise de,
sanıkların eyleminin 2863 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebileceği,
sanıklar hakkında bu suç ile ilgili olarak evrakın tefrik edilerek Şişli 7.
Asliye Ceza Mahkemesinin 2001/160 esas sayılı dosyasında davanın görüldüğü,
mahkemece 7/4/2006 tarihinde sanıkların '2863 sayılı Kanun'a Muhalefet'
suçundan ayrı ayrı beraatlerine karar verildiği,
sanıkların toplu gümrük kaçakçılığı suçunu işlediklerine dair savunmalarının
aksini gösterir, cezalandırılmalarına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin
ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşılmakla, müsnet
suçtan ayrı ayrı beraatleri yolunda aşağıdaki hüküm
kurulmuştur."
11. Karar temyiz edilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/5/2008
tarihli ve E.2008/4811, K.2008/14241 sayılı ilamıyla, zamanaşımı nedeniyle
hükmün bozulmasına ve kamu davasının ortadan kaldırılmasına, 2863 sayılı Kanun
kapsamında olduğu belirlenen dava konusu tescil ve tasnife tabi tarihi eser
niteliğindeki eşyanın ise müzeye verilmesine karar verilmiştir. İlamın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Suç tarihi olan 22.11.2000 günü
itibariyle temyiz inceleme gününde sanıklar yararına hükümler taşıyan 765
sayılı TCK'nın 102/4 ve 104/2.maddelerinde öngörülen zamanaşımı süresi tahakkuk
ettiği cihetle müdahil idare vekili ve sanık Arif Güven müdafiinin
temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına,
sanıklar hakkındaki kamu davasının anılan maddeler uyarınca zamanaşımı
nedeniyle ortadan kaldırılmasına, 2863 sayılı Yasa kapsamında olduğu belirlenen
dava konusu tescil ve tasnife tabi tarihi eser niteliğindeki eşyaların, müzeye
verilmesine, ... karar verildi."
2. Şişli 7. Asliye Ceza
Mahkemesinde Görülen Dava Süreci
12. Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2000/794 sayılı
dosyasında başvurucunun da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında "2863
sayılı Kanun'a Muhalefet" suçundan dosya tefrik edilerek Şişli 7. Asliye
Ceza Mahkemesine gönderilmiştir. Mahkemenin 7/4/2006 tarihli ve E.2001/163, K.2006/241
sayılı kararı ile sanıkların atılı suçu işlediklerinin sabit olmadığı
gerekçesiyle ayrı ayrı beraatlerine hükmedilmiştir.
13. Katılan sıfatıyla İstanbul Muhakemat
Müdürlüğünce karar temyiz edilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 29/6/2009
tarihli ve E.2008/3788, K.2009/7764 sayılı ilamıyla; "Suçtan doğrudan doğruya zarar gören Kültür Bakanlığı adına Hazine
vekilinin katılma isteğinde bulunması ve müdahilliğine karar verilmesi
gerektiği gözetilmeden, doğrudan zarar görmeyen Maliye Bakanlığının
müdahilliğine karar verilmesi hukuken geçersiz olup hükmü temyiz hakkı
vermeyeceğinden Hazine vekilinin vaki temyiz isteminin ..... reddine"
karar verilmiştir.
3. Ankara 8. İdare
Mahkemesinde Görülen Tam Yargı Davası Süreci
14. Başvurucu, Kuveyt'ten satın alarak Türkiye'ye sokmaya
çalıştığı mozaik tablolara 21/11/2000 tarihinde el konularak 29/11/2000
tarihinde İstanbul Müze Müdürlüğüne emanet edildiğini ancak satın aldığı
tabloların yurda sokulmasının suç olmadığını ve müsadere kararı da verilmeyen
özel mülke konu tablolara bedelsiz el konulduğunu belirterek kurulacak bir
komisyon tarafından uluslararası rayici hesap edilerek bu hesap üzerinden
ikramiye ödenmesi veya eserlerin tarafına iade edilmesi istemiyle Kültür ve
Turizm Bakanlığına (İdare) başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun bu talebi
İdarece 19/3/2009 tarihinde reddedilmiştir.
15. Başvurucu bu defa İdare aleyhine 20/5/2009 tarihinde anılan
işlemin iptali istemiyle Ankara 8. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme
16/12/2010 tarihli ve E.2009/668, K.2010/2330 sayılı kararı ile davanın reddine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"... söz konusu mozaik tabloların
kurulacak bir komisyon tarafından uluslararası rayicinin hesap edilerek bu
hesap üzerinden kendisine ikramiye ödenmesi veya eserlerin kendisine iade
edilmesi için başvurduğu, başvurusunun reddi üzerine bu işlemin iptali
istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Olayda, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen davada, Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen
raporda; dava konusu döşeme mozaiği panoların (dört adet) in situ olarak bulunduğu yerden kaçak kazı yapılarak sökülmüş
olduğu, mozaik panoların hem üzerindeki mitolojik tasvirler hem de işçilik
özellikleriyle Akdenizin doğu ülkelerinde hakim olan
Geç Roma dönemi mozaik sanatının konu ve üslup özelliklerini taşıdığı, sanat
tarihi açısından önem taşıyan müzelik değerde olan bu mozaik eserlerin tescile
ve tasnife tabi olduğu, onarımlarının yapılarak müzede korunması gerektiği
belirtilmiştir.
Buna göre, yukarıda metni yer alan
yönetmeliğin amacının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan taşınır
kültür ve tabiat varlıklarını bulanlara, varlığını haber verenlere ve bunları
yakalayan kamu görevlilerine Devlet tarafından ikramiye verilmesini düzenlemek
olduğu, taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları için ise ihbar ikramiyesinin
ödenmeyeceği belirtilmiştir.
Bu durumda, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesince
yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda
eserlerin 2863 sayılı Kanun kapsamında tescile ve tasnife tabi müzelik değerde
mozaik eserler olduğu belirtilmesi üzerine korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlığı olduğu anlaşılmakla, davacının, söz konusu mozaik tabloların
kurulacak bir komisyon tarafından uluslararası rayicinin hesap edilerek bu
hesap üzerinden kendisine ikramiye ödenmesi veya eserlerin kendisine iade
edilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine dair dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."
16. Temyiz edilen karar, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 29/05/2013 tarihli ve E.2011/14561,K.2013/4111 sayılı ilamıyla
onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 18/6/2014
tarihli ve E.2013/10178, K.2014/6916 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucu vekiline 12/8/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 26/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. Mülga 1918 sayılı Kanun’un 27. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
"Birinci
fıkradaki hal dışında iki veya daha fazla kimselerin toplu olarak kaçakçılık
yapmaları halinde sekiz seneden oniki seneye kadar
ağır hapis cezasına hükmolunur.
Birinci
ve ikinci fıkralarda hükmolunacak ağır hapis cezasıyla beraber tekel maddeleri
için CIF değeri ile birlikte hususi kanunlarındaki para cezaları veya resim
tutarının, eşya kaçakçılığı için de gümrüklenmiş değerinin dört mislinden ve
yasak eşya ve maddeler için de bunların değerinin altı mislinden aşağı olmamak
üzere ağır para cezasına hükmolunur. Kaçak eşya ve maddeler de müsadere
edilir."
20. 1918 sayılı Kanun’un 33. maddesi şöyledir:
“25,26 ve 27 nci maddelerdeki kaçakçılık
cürümlerine veya teşekküllerine, faillerinin hal ve sıfatlarını bilerek her ne
şekilde olursa olsun yardım edenler hakkında asıl suçluların o maddeler
hükmünce görecekleri cezaların yarısı hükmolunur.
Bu
fiillere iştirak eden memur ise asıl fail gibi ceza görür. (Ek:
12/6/1979-2248/27 md.; Değişik: 26/7/1983-2867/13 md.) Bu Kanunda öngörülen suçlar işlendiği tarihte girişte
tekel kaçağı maddelerin hususi kanunlarında yazılı para cezası veya resmi ile
CIF değeri toplamı, gümrük kaçağı eşyanın gümrüklenmiş değeri, bunların
çıkışında ve yerli tekel mallarında FOB değeri pek fahiş ise mahkeme fiile
mahsus olan cezayı yarısına kadar artırır ve eğer hafif ise yarısına ve eğer
pek hafif ise üçte birine kadar eksiltir.Eğer fail bu
Kanunda yazılı suçlardan dolayı mükerrir ise, cezası
indirilmez.”
21. 2863 sayılı Kanun'un
"Tanımlar ve kısaltmalar" kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
"Bu Kanunda geçen tanımlar ve kısaltmalar
şunlardır:
a) Tanımlar:
(1) (Değişik:14/7/2004 – 5226/1 md.)"Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi
devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih
öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel
açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün
taşınır ve taşınmaz varlıklardır.
..."
22. 2863 sayılı Kanun'un
"Devlet malı niteliği" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait
taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin
mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak
olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet
malı niteliğindedir."
23. 2863 sayılı Kanun'un "Korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları" kenar başlıklı 6.
maddesi şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları şunlardır:
a)
Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış
taşınmazlar,
b)
Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür
ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür
varlıkları,
d)
Milli tarihimizdeki önlemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu
olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi
olaylara sahne olmuş binalar ve tesbit edilecek
alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler.
Ancak,
Koruma Kurullarınca mimari, tarihi, estetik, arkeolojik ve diğer önem ve
özellikleri bakımından korunması gerekli bulunmadığı karar altına alınan
taşınmazlar, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı sayılmazlar.
Kaya
mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar,
höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve
isihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar;
harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve
kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol
kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili
taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi saraylar, köşkler, evler,
yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar, namazgahlar; çeşme ve
sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane, simkeşhane,
tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler, kapalı
çarşılar, sandukalar, siteller, sinagoklar,
bazilikalar, kiliseler, manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar
kalıntıları; freskler, kabartmalar, mozaikler,
peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir.
(1)
Tarihi
mağaralar, kaya sığınakları; özellik gösteren ağaç ve ağaç toplulukları ile
benzerleri; taşınmaz tabiat varlığı örneklerindendir."
24. 2863 sayılı Kanun'un "Taşınmaz
kültür varlıklarının nakli" kenar başlıklı 20. maddesi
şöyledir:
"Taşınmaz kültür varlıkları ve
parçalarının, bulundukları yerlerde korunmaları esastır. Ancak, bu taşınmaz
kültür varlıklarının başka bir yere nakli zorunluluğu varsa veya özellikleri
itibariyle nakli gerekli ise, Koruma Bölge Kurullarının uygun görüşü ve gereken
emniyet tedbirleri alınmak suretiyle Kültür ve Turizm Bakanlığınca istenilen
yere nakledilebilir. Kültür varlığının nakli dolayısıyla taşınmazın maliki bir
zarara maruz kalmışsa, Kültür ve Turizm Bakanlığınca oluşturulacak bir
komisyonun tespit edeceği tazminat zarar görene ödenir."
25. 2863 sayılı Kanun'un "Yurt
dışından getirme" kenar başlıklı 33. maddesi şöyledir:
"Yurt dışından kültür varlığı getirmek
serbesttir."
26. 2863 sayılı Kanun'un "Kültür
varlıklarını bulanlara verilecek ikramiye" kenar başlıklı 64.
maddesi şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer
üstünde, yer altında ve su altında bulunan taşınır kültür varlıklarını 4 üncü
maddede yazılı makam ve mercilere, aynı maddede yazılı süreler içerisinde haber
verenlere:
a)
Bulunan varlık, bunların mülkü içinde ise bu Kanunun 24 üncü ve 25 inci
maddeleri uygulanır. Ayrıca ikramiye verilmez.
b)
Bulunan varlık başkasının mülkü içinde ise Kültür ve Turizm Bakanlığınca
varlığın değeri dikkate alınarak, takdir olunacak bedelin % 80'i ikramiye
olarak bulan ile mülk sahibi arasında yarı yarıya paylaştırılır.
c)
Kültür varlığı Devlete ait arazide bulunmuş ise, takdir olunacak bedelin % 40'ı
bulana ikramiye olarak verilir.
d)
Nerede bulunursa bulunsun haber verilen kültür varlığı korunması gerekli
nitelikte olmadığı takdirde haber verenlere bu Kanunun 25 inci maddesindeki
işlem uygulanır. Ayrıca ikramiye verilmez.
e)
Nerede olursa olsun yeni bulunup da 4 üncü maddede yazılı süreler içinde haber
verilmediğinden dolayı gizlenmiş sayılan kültür varlıklarını haber verenler
ile, bunları yakalayan kamu görevlilerine, 1905 sayılı "Menkul ve
Gayrimenkul Emval ile Bunların İntifa Haklarının ve Daimi Vergilerin Mektumlarını Haber verenlere Verilecek İkramiyelere Dair Kanun"da taşınır mallar için gösterilen oranlar
dahilinde tespit edilen bedel ikramiye olarak verilir.
f)
Yukarıdaki fıkralardan herhangi biri uyarınca kültür varlıklarını bulan, haber
veren veya yakalayan kişiler birden fazla ise verilecek ikramiyeler bunlar
arasında eşit olarak paylaştırılır.
g)
Yukarda belirtilen ikramiyelerin tahakkuk ve tediyesine ait işlemler Maliye ve
Kültür ve Turizm bakanlıklarınca birlikte hazırlanacak yönetmelik esaslarına
göre yapılır."
27. 2863 sayılı Kanun'un "Cezalar"
kenar başlıklı 65. maddesi şöyledir:
"Tescil edilen sit alanları ve korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna
göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına,
tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten
sebebiyet verenler ile koruma bölge kurullarından izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla
cezalandırılır.
Bu Kanuna aykırı olarak yıkma veya imar izni
verenler, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para
cezasıyla cezalandırılır.
Birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen
fiiller, korunması gerekli kültür ve tabiat varlığını yurt dışına kaçırmak
amacıyla işlenmiş ise verilecek cezalar bir kat artırılır.
Bünyesinde koruma, uygulama ve denetim
büroları kurulan idarelerden 57 nci maddenin yedinci
fıkrası uyarınca izin almaksızın veya izne aykırı olarak tamirat ve tadilat
yapanlar ile izinsiz inşaî ve fiziki müdahale
yapanlar veya yaptıranlar altı aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası
ile cezalandırılırlar."
28. 2863 sayılı Kanun'un 75. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun kapsamında kalan suçlar
nedeniyle elkonulan taşınır kültür ve tabiat varlıkları müzeye teslim
edilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu yurt dışından bedelini ödeyerek satın aldığı
mozaik tablolara havaalanı gümrüğünde el konulduğunu ve gümrük kaçakçılığı
suçundan hakkında ceza davası açıldığını ancak yapılan yargılama neticesinde bu
suçtan beraat ettiğini, buna rağmen söz konusu mozaiklerin İdare tarafından
müzede tutulmakta olduğunu, bu mozaiklerin iade edilmesi veya en azından
ikramiye ödenmesi istemiyle idari yargı yerinde açtığı davadan da bir sonuç
alamadığını belirterek satın aldığı tabloların İdarece bedeli ödenmeden el
konulması nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; kendisi hakkında adli yardım kararı verilmesi, ihlallerin tespiti
ve 30.000 TL avukatlık ücreti ile 20.000.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
31. Başvurucu, başvuru harcını yatıramayacağını belirterek adli
yardım talebinde bulunmuş ise de başvuru harcını yatırdığının anlaşılması
sebebiyle bu konuda bir karar vermeye gerek görülmemiştir.
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
33. Başvurucu adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri
sürmekte ise de başvurucunun şikâyetlerinin, yurt dışından satın aldığı mozaik
tablolarına el konulması ve bir müsadere kararı bulunmamasına rağmen bu
tabloların iade edilmeyip herhangi bir tazminat da ödenmemesi nedeniyle mülkten
yoksun bırakmaya ilişkin olup bu nedenle başvurucunun bütün şikâyetlerinin
mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu Kuveyt'te yaşadığı dönemde satın aldığı mozaik
tablolarına havaalanı gümrüğünde el konulduğunu, hakkında gümrük kaçakçılığı
suçundan ceza davası açıldığını, hatta bir süre bu suç nedeniyle tutuklu
kaldığını ancak bu ceza davasında beraatine
hükmedildiğini, mozaiklerin ise bir müzede tutulmaya devam edildiğini, tarihi
eser olmakla birlikte özel mülkü olan ve faturası bulunan söz konusu eşyanın
yurda sokulmasının suç olmadığını, ceza mahkemelerince verilmiş müsadere kararı
da bulunmadığı hâlde gümrük vergisini ödediği mallarının bedelsiz
devletleştirilerek müzeye alındığını, bu mozaik tabloların iade edilmesi veya
en azından bir ikramiye ödenmesine ilişkin idari ve yargısal süreçlerden de bir
sonuç alamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
36. Anayasa'nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
37. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele “mülkiyet
hakkına” yönelik bir müdahale bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki
aşamalarda varlığı kabul edilen müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığı,
meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, müdahalenin amacı ve kullanılan araçlar ile
başvurucuya yüklenen külfetin ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi
gerekir.
a. Mülkün Varlığı
38. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak
zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca
korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı
noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No. 2013/382, 16/4/2013, §
26).
39. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları
koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün
mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa
olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet
kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir
"ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde
etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir(Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
40. Somut olayda başvurucu el konulan mozaik tabloları Kuveyt'te
yaşadığı dönemde satın aldığını beyan etmektedir. Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığının 11/12/2000 tarihli iddianamesinde de başvurucunun uzun yıllar
işçi olarak çalıştığı Kuveyt'te bu ülke vatandaşı bir şahıstan 80.000 ABD
doları karşılığında dört adet mozaik tabloyu satın aldığı ve bu tabloların
yurda sokulmaya çalışılırken gümrük ambarına alındığı belirtilmektedir.
41. Başvuru konusu olayda yargısal makamların tespitlerine göre
başvurucu uyuşmazlığa konu kültür varlıklarını yurt dışında edinerek yurda
getirmiştir. Başvurucunun karşılığında parasal bir bedel ödediği de dikkate
alındığında bu eski eserlerin "ekonomik bir değer" ifade ettiği ve
dolayısıyla somut olay bakımından başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kanaatine
varılmıştır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
42. Anayasa’nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye
ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk
cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş
manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin
hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait
mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 45).
43. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken Sözleşme’ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararı amacıyla düzenleme, vergiler ve diğer
katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama
konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak
“mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduğunu kabul etmektedir.
Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete
mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir
(Necmiye Çiftçi ve diğerleri, §
46).
44. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) göre ikinci ve
üçüncü kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen
birinci kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci
kuralın ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79,
21/2/1986, § 37).
45. AİHM'in, idari bir işlem veya ceza
yargılaması neticesine bağlı olup olmadığına bakılmaksızın bir yaptırım olarak
mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müdahalelere ilişkin genel
yaklaşımı; bu yaptırımın, mülkten yoksun bırakmayı içerse dahi Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
paragrafı kapsamında "mülkiyetin kullanımının kontrolü" olarak
değerlendirilmesi gerektiği yönündedir (Milosavljev/Sırbistan, B. No: 15112/07, 12/6/2012, §
53; Frizen/Rusya, B. No: 58524/00, 24/3/2005, § 31; Veits/Estonya, B. No: 12951/11, 15/1/2015, § 70
ve AGOSI/Birleşik Krallık, B. No:
9118/80, 24/10/1986, § 51).
46. Başvuru konusu olayda, başvurucunun yurt dışında satın
alarak yurda getirdiği mozaik tablolara el konularak tablolar müzeye emanet
edilmiş, başvurucu hakkında kaçakçılık ve 2863 sayılı Kanun'a muhalefet
suçlarından kamu davaları açılmıştır. Kaçakçılık suçundan açılan kamu davasında
Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/3/2007 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine ve eserlerin müsadere edilmesine hükmedilmiş
ancak hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/5/2008
tarihli ilamıyla zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılmasına ve davaya
konu eski eserlerin müzeye verilmesine karar verilmiştir. 2863 sayılı Kanun'a
muhalefet suçundan açılan kamu davasında ise Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesinin
7/4/2006 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine
karar verilmiş, Hazine vekilinin temyiz istemi ise Yargıtay 7. Ceza Dairesinin
29/6/2009 tarihli ilamıyla reddedilmiştir. Müzeye verilmesine karar verilen söz
konusu mozaik tablolar müzede tutulmaya devam edilmekte olup bu tabloların
iadesi veya ikramiye ödenmesi istemiyle başvurucunun açtığı dava ise Ankara 8.
İdare Mahkemesinin 16/12/2010 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Bu nedenle
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi belirleyebilmek için ceza
yargılamasında verilen "müzeye verilme" kararının hukuki niteliğinin
ortaya konulması zorunludur.
47. 2863 sayılı Kanun'un 75. maddesinin birinci fıkrasına göre
bu Kanun kapsamında kalan suçlar nedeniyle el konulan taşınır kültür ve tabiat
varlıkları müzeye teslim edilir. Hemen belirtmek gerekir ki taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları yönünden anılan Kanun'da böyle bir hükme yer verilmemiştir.
Danıştay içtihatlarında ceza yargılamasında verilen "müzeye verilme veya
teslim edilme" kararlarının iki ayrı boyutunun olduğu kabul edilmektedir.
Buna göre suça konu olması nedeniyle el konulan eşyanın ceza mahkemesince
korunması gerekli taşınır kültür varlığı niteliği taşıdığından dolayı müzeye
teslimine karar verilmesi hâlinde idari yoldan söz konusu eşyalar hakkında
değerlendirme yapılmasına olanak bulunmadığı kabul edilmiştir (Danıştay Altıncı
Dairesinin 3/11/2008 tarihli ve E.2007/6892, K.2008/7327 sayılı kararı). Diğer
bir deyişle yargı kararı uyarınca suça konu olduğu tespit edilen korunması
gerekli kültür varlıkları hakkında 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre
"müzeye alınma işlemi" çerçevesinde idari yoldan ayrıca bir
değerlendirme ve uygulama yapılması mümkün bulunmamaktadır. Öte yandan ceza
mahkemesince suça konu olduğu tespit edilmeyen eşyaların müzeye teslimine karar
verilmesi durumunda 2863 sayılı Kanun'un 23. ve 25. maddeleri ile Korunması
Gerekli Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzeye Alınmaları
Hakkındaki Yönetmelik hükümleri uyarınca işlem yapılmak üzere idari yoldan
"müzeye alınma" işlemi çerçevesinde uygulama yapılması gerekmektedir
(Danıştay Ondördüncü Dairesinin 25/4/2013 tarihli ve
E.2011/13958, K.2013/3192 sayılı kararı). Böyle bir durumda ise 2863 sayılı
Kanun'un 23. ve devamı maddeleri ile anılan Yönetmelik hükümlerine göre müze
idarelerine getirilen varlıkların kültür varlığı olup olmadıklarının tespitinin
yapılarak kültür ve tabiat varlığı olduğuna karar verilenlerin müzeye alınarak
tescillerinin yapılması; kültür varlığı olmayan eserlerin ise ilgililere
iadesine karar verilmesi ve kararın ilgililerine bildirilmesi gerekmektedir.
48. Somut olayda ise başvurucunun yurt dışında satın alarak
yurda getirdiği mozaik tablolara ceza soruşturması kapsamında el konulmuş ve
yapılan ceza yargılaması neticesinde de taşınmaz kültür varlığı olmasına karşın
bu tabloların korunması gerekli eski eser niteliğinde oldukları gerekçesiyle "müzeye
verilmesine" karar verilmiştir. Bu durumda, söz konusu tabloların bu
şekilde müzede tutulmalarının, Anayasa’nın 35. maddesi anlamında mülkiyet
hakkına müdahale oluşturduğu açık olup başvurunun mülkiyetin kullanımının
düzenlenmesine veya kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
i. Kanunilik
49. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme veya kontrol yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve
ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna
göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi veya kontrolü yetkisi de kamu yararı
amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır (Orhan
Yüksel [GK], B.No: 2013/604, 10/12/2015,
§§ 57, 58).
50. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], § 44).
51. Somut olayda Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan
yargılama neticesinde başvurucuların beraatine karar
verilmekle birlikte başvuruya konu eşyalar müsadere edilmiştir. Ancak bu
kararın temyizi üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/5/2008 tarihli
kararıyla davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ve bu eşyaların
da "korunması gereken kültür varlıklarından" oldukları gerekçesiyle
"müzeye verilmesine" karar verilmiştir. Öte yandan, bu eşyaların
iadesi veya tazminat istemiyle başvurulan idari ve yargısal süreçte Ankara 8.
İdare Mahkemesince, ancak taşınır kültür varlıkları yönünden ikramiye
verilmesinin öngörüldüğü gerekçesiyle başvurucunun talebi reddedilmiştir.
52. Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının uygulanmasına
yönelik şikâyetleri bakımından görevi, bireysel başvurunun ikincillik doğası
gereği sınırlı olup bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale
teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içeren durumlar dışında derece mahkemelerinin hukuk kurallarını uygulama ve
yorumlama bakımından takdir yetkisine karışamayacağı daha önceki kararlarda da
açıklanmıştır (Ahmet Sağlam, B.
No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42). Somut olayda da müdahalenin niteliğini dikkate
alan Anayasa Mahkemesi, hukukun uygulanmasına dair kamusal makamların yaklaşımının
Anayasa'nın 35. maddesindeki gereklilikleri karşılayıp karşılamadığı konusunda
müdahalenin takip edilen meşru amacı gerçekleştirmede başarılı olup olmadığını
sorgulayarak sonuca varacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Microintelect OOD/Bulgaristan, B. No: 34129/03,
04.03.2014, § 39).
ii. Meşru Amaç
53. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kamu yararı
amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu
yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle, bir
sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı
dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı
oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §
53).
54. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma ödevine yer verilmiş ve özel mülkiyet konusu olan
varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların ve bu nedenle hak sahiplerine
yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunla düzenleneceği hüküm
altına alınmıştır(AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).
55. Ayrıca ülkemizin de tarafı olduğu 14/11/1970 tarihinde kabul
edilen Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin
Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme'nin 3.
maddesinde, taraf devletlerce kabul edilmiş mevzuata aykırı olarak yapılan
kültür varlıklarının ithal, ihraç vemülkiyet
transferinin kanunsuz olduğu belirtilmiş ve bu Sözleşme ile taraf devletler
bakımından çeşitli yükümlülükler getirilmiştir. Bu yükümlülükler çerçevesinde
Sözleşme'nin 7. maddesinde, bu Sözleşme'nin ilgili devletler için yürürlüğe girmesinden
sonra çalınıp ithal edilmiş kültür varlıklarıyla ilgili taraf devletin
başvurması üzerine el konulacağı ve bu varlıkları iyi niyetli alıcı sıfatıyla
edinmiş olan sahibine ise hakça bir giderim ödenmesi gerektiği düzenlenmiştir.
56. Dolayısıyla anılan Sözleşme ve Anayasa'nın 63. maddesi
uyarınca kültür varlıklarının korunması ve gerek duyulduğunda müzelere alınıp
korunmasının sağlanması kamu yararına dayalı meşru bir amaç teşkil etmektedir.
iii. Ölçülülük
Genel İlkeler
57. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ile bu amacı
gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
58. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyet hakları
ancak kanunun öngördüğü usullerle ve kamu yararı gereği sınırlandırılabilir.
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet
haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin
hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge,
başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi
durumunda bozulmuş olacaktır .
59. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
60. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin, bireyin çıkarları ile
kamunun genel yararı arasında bulunması gereken adil dengeyi bozmaması
gerekmektedir. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken mahkeme, bir taraftan
ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini,
başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde
tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Lavrechov/Çek Cumhuriyeti, B. No: 57404/08, 20/6/2013, § 44).
61. AİHM'e göre Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kural olarak usule ilişkin güvenceleri
içermemekle birlikte kişilere, keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet
hakkına müdahale teşkil eden bu önlemlerin kanun dışı veya keyfî ya da makul
olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar
önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini
kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak
yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık,
B. No: 9118/80, 24/1/1986, § 60; Saccocia/Avusturya,
B. No: 69917/01, 18/12/2008,§ 89; Microintelect Ood/Bulgaristan, § 48; Ünsped Paket Servisi/Bulgaristan, B. No: 3503/08, 13/1/2015, §
38).
62. Ayrıca müsaderenin Sözleşme'ye
uygun olabilmesi için kamu makamlarının başvurucunun kusur veya özen
yükümlülüğünün derecesini ya da en azından davranışları ile suç veya kanuna
aykırılık arasındaki ilişkiyi makul bir biçimde değerlendirmesi de zorunludur (AGOSI/Birleşik Krallık, §§ 58-60; Air Canada/Birleşik Krallık,
B. No: 18465/91, 5/5/1995, § 46; Arcuri ve
Diğerleri/İtalya (kk), B. No: 52024/99,
5/7/2001; Riela ve Diğerleri/İtalya (kk),
B. No: 52439/99, 4/9/2001). Yine "iyi niyetli" eşya malikine,
müsadere edilen veya mülkiyeti kamuya geçirilen eşyaları -tehlikeli olmamaları
kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi niyetli malikin bu
nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 31-80).
İlkelerin Olaya Uygulanması
63. Başvuru konusu olayda, yargısal makamların tespitlerine göre
başvurucu ihlal iddiasına konu ettiği dört adet mozaik tabloyu yurt dışından
bir bedel ödeyerek satın almış ve yurda getirmiştir. Başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlali iddiasına konu mozaik tabloların Geç Roma döneminden kalma
tarihi eserler oldukları başvuruya konu yargılama süreçlerinde tespit
edilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 32. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde, yurt içinde korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat
varlıklarının yurt dışına çıkarılamayacağı belirtilmiş, 33. maddesinin birinci
fıkrasında ise yurt dışından kültür varlığı getirmenin serbest olduğu hükme
bağlanmıştır.
64. Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/3/2007 tarihli
kararında, başvurucunun da aralarında bulunduğu sanıkların beraatlerine
karar verilmekle birlikte, başvurucunun yurt dışından getirdiği kültür
varlıklarının müsaderesine karar verilmiştir. Mahkeme yargılama sırasında bu
eşyanın ithalinin yasak olup olmadığını İstanbul Gümrükler Başmüdürlüğünden
sormuş, Gümrükler Başmüdürlüğünün cevap yazısında, "bu eşyanın ithalinin
serbest olduğu" ve "gümrük vergisine tabi olmadığı"
bildirilmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucunun, yurt dışından kültür varlığı
getirmenin yasak veya suç olmadığını dile getirdiğini gözlemlemektedir. Ceza
mahkemesi kararı incelendiğinde, eşyanın müsaderesine karar verilirken herhangi
bir kanun maddesine işaret edilmediği gibi müsadere ile ilgili olarak herhangi
bir gerekçeye de dayanılmadığı görülmektedir.
65. Müsadere kararının temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza
Dairesinin 26/5/2008 tarihli ilamıyla zamanaşımı nedeniyle davanın ortadan
kaldırılmasına, tarihi eserlerin ise "müzeye verilmesine" karar
verilmiştir. Yargıtay ilamında da yalnızca ceza yargılamasında alınan bilirkişi
raporundaki "2863 sayılı Kanun kapsamında olduğu belirlenen tescil ve
tasnife tabi eser" nitelemesine yer verilmiştir. Ancak yurt dışından
getirilen ve Gümrükler Başmüdürlüğünün yazısına göre de ithalinin serbest
olduğu anlaşılan bu eşyanın, 2863 sayılı Kanun'da veya başkaca herhangi bir
kanunda yer alan hangi düzenlemeye ya da gerekçelere göre "müzeye
verilmesi" gerektiğine dair herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
Ayrıca ilamda başvurucunun tutum ve davranışları ile varsa bir kanuna aykırılık
arasındaki ilişki bakımından herhangi bir değerlendirmenin de yapılmadığı
görülmektedir.
66. Bu durumda öncelikle başvurucunun yurt dışından kaçak olarak
kültür varlığı getirdiği gerekçesiyle mahkûm edilmediği anlaşılmaktadır. Bunun
aksine Bakırköy 1. Ceza Mahkemesi kararında ve Gümrükler Başmüdürlüğünün
yazısında bu eşyanın ithalinin serbest olduğu yönünde tespitlere yer verildiği
görülmektedir.
67. Öte yandan müzede tutulan eşyanın iadesi veya ikramiye
verilmesi istemiyle başvurucunun açtığı davada Ankara 8. İdare Mahkemesinin
16/12/2010 tarihli kararı ile bu "mozaiklerin" 2863 sayılı Kanun'un
6. maddesinin üçüncü fıkrasına göre "korunması gerekli taşınmaz kültür
varlıkları" niteliğinde oldukları belirtilmiştir. Mahkeme kararında
bunların müzede korunması gereken eski eserlerden olduğu belirtilmiş ancak
mülkiyetinin devlete ait olduğuna ilişkin herhangi bir tespite yer
verilmemiştir. İdare Mahkemesince yalnızca taşınır kültür varlıkları ile ilgili
ikramiye ödenmesi hakkındaki kanuni düzenleme gerekçe gösterilerek davanın
reddi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bunun dışında, "yurt dışından
getirilen taşınmaz kültür varlıkları yönünden" müzede tutma işleminin
mahiyeti ve bu işlemin kanuni dayanağı ile ilgili olarak bir gerekçe
gösterilmemiştir. Ayrıca kararda ülkemizin de tarafı olduğu Kültür
Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve
Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşme'nin 7. maddesindeki
koşulların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmediği de
görülmektedir. Böylece başvurucunun iyi niyetli malik konumunda olup olmadığı
da açıklığa kavuşturulmamıştır.
68. Gerek ceza yargılamasında gerekse de bu eşyanın iadesi ya da
tazminine ilişkin idari süreç ve yargılamada başvurucunun kusur veya özen
yükümlülüğünün derecesi ya da en azından davranışları ile herhangi bir suç veya
kanuna aykırılık arasındaki ilişkinin değerlendirilmediği görülmektedir.
Bununla birlikte böyle bir ilişki mevcut olmasa dahi kamu yararının
gerektirdiği kimi durumlarda el koyma veya müsadere gibi tedbirlerin
uygulanması öngörülebilir (başvurucu mahkûm edilmemekle birlikte karayollarının
güvenliği için aracın müsaderesinin etkin bir tazminat yolunun varlığı
nedeniyle ölçülü görüldüğü karar için bkz. Bekir
Yazıcı, §§ 66-80). Somut olayda da kamu yararı bakımından derece
mahkemelerince kültür varlıklarının müzede tutulması gerektiği kabul
edilmiştir. Anayasa Mahkemesi kültür varlıklarının korunmasına verdiği önemi
önceki kararlarında da açık olarak belirtmiştir (Ahmet Bölge, B. No: 2014/13313, 28/9/2016, §§ 55, 56).
Ayrıca kamu makamlarının kültür varlıklarının korunması için somut olayda
olduğu gibi gerekli tedbirleri almasında geniş bir takdir yetkisi olduğu da
kabul edilmektedir.
69. Nitekim Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve
Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle
İlgili Sözleşme çerçevesinde ve Anayasa'nın 63. maddesi uyarınca yurt dışından
edinilerek yurda getirilen özel mülke konu kültür varlıklarının korunmasını ve
gerek duyulduğunda müzelere alınmasını ve korunmasını sağlama hususu kamu
makamlarının takdirindedir. Ancak yine anılan Sözleşme'nin 3. ve 7. maddeleri,
Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri ile 63. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
mülkiyet hakkına yapılan bu müdahale ve sınırlamanın, belirlenen meşru amaç
doğrultusunda kanuna dayalı olarak ölçülülük ilkesi ve kamu yararı ile bireyin
hakları arasında olması gereken adil denge de gözetilerek yapılması zorunludur.
Bunun için de öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve
itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, bunun için de
söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması ve ayrıca malikin
iyi niyetli olduğunun tespit edilmesi durumunda zararının tazmini
gerekmektedir. Bu gerekliliklere uyulduğu takdirde mülkiyet hakkına yapılan
müdahale ölçülü olacaktır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir
savunma hakkı tanındığı için müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§
75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu,
B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık, aynı koşulun yargılama
sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü karar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017,
13/7/2016, §§ 79-102).
70. Başvurucu temel olarak yurt dışından kültür varlığı
getirmenin serbest olduğu yönündeki kanuni düzenlemeye dayanmaktadır. Başvurucu
ayrıca bunları iyi niyetle elde ettiğini ve yurda soktuğunu belirterek eşyanın
iade edilmesi veya zararının tazmin edilmesi gerektiğini savunmuştur. Buna
karşın somut olayda söz konusu eşyaların müzede tutulması ile ilgili olarak
uygulanan sürecin bütününe bakıldığında başvurucunun belirtilen iddia ve
savunmalarının yeterli ve makul bir biçimde karşılanmadığı anlaşılmaktadır.
71. Sonuç olarak; kamu makamlarının, kültür varlıklarının
korunmasında geniş bir takdir yetkisi olduğu kabul edilmekle birlikte,
başvurucunun kanuna göre yurt dışında edindiği kültür varlıklarını getirmesinin
serbest olmasından dolayı iyi niyetli malik olduğu gerekçesiyle eşyaların
iadesi veya zararının tazmin edilmesi gerektiği yönündeki iddiaları, idari ve
yargısal süreçler boyunca yeterli ve makul bir biçimde karşılanmadığına göre
başvurucuya mülkiyet hakkı kapsamında etkin bir itiraz hakkının tanınmadığı
değerlendirilmiştir. Bu nedenle, yapılan müdahalenin kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkı arasındaki adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu
ve başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklediği sonucuna varılmıştır.
72. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğinin kabul
edilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
73. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
74. Başvurucu ihlallerin tespiti ve 30.000 TL avukatlık ücreti
ile 20.000.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
75. Başvuruda Anayasa'nın 35. maddesiyle güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
76. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 8.
İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
77. Başvurunun incelenmesinde, Anayasa'nın 35. maddesinin ihlal
edildiği sonucuna varıldığından ve tespit edilen ihlal nedeniyle yeniden
yargılama yapılmasına karar verildiğinden tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
8. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.