TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AVCI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1419)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet AVCI
|
Vekili
|
:
|
Av. Aydın TORAMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 1/8/1991
tarihinde Marmaris Kadastro Mahkemesinde aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz
davasında makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/1/2014 tarihinde
Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm İkinci Komisyonunca, 27/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 2/5/2014 tarihli ara kararı
gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığının 26/5/2014 tarihli yazısı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Marmaris ilçesinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında
731 parsel numaralı taşınmaz başvurucu adına tespit edilmiştir.
8. N. M. Ş. ve 20 arkadaşı, başvurucu aleyhine 1/8/1991
tarihinde Marmaris Kadastro Mahkemesinde açtıkları davada, kadastro tespitinin
iptali ile taşınmazın adlarına tescilini talep etmişlerdir.
9. Marmaris Orman İşletme Müdürlüğü ve Maliye Hazinesi
müdahil davacı sıfatıyla davaya katılarak, taşınmazın orman vasfında olduğunu
ileri sürmüşler ve Hazine adına tescilini talep etmişlerdir.
10. Yargılama sırasında A.Y ve H.Y. müdahil davacı olarak
davaya katılmışlar ve taşınmazın kısmen adlarına tescilini talep etmişlerdir.
11. Mahkemece, 26/6/2003 tarih ve E.1991/282, K.2003/371
sayılı kararla; davacı gerçek kişilerin açtığı davanın reddine, Orman
İdaresinin açtığı davanın kısmen kabulüne, taşınmazın kısmen Orman vasfıyla
Hazine adına, kısmen başvurucu adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 22/3/2007
tarih ve E.2004/6514, K.2007/3653 sayılı ilamıyla hüküm bozulmuştur.
13. Mahkeme bozma kararına uyarak, 25/6/2009 tarih ve
E.2008/248, K.2009/771 sayılı kararla; davacılar ve müdahil davacıların açtığı
davanın reddine, taşınmazın başvurucu adına tapuya tesciline karar vermiştir.
14. Orman İdaresinin ve Maliye Hazinesinin temyizi üzerine,
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2/3/2010 tarih ve E.2009/20019, K.2010/2566
sayılı ilamıyla hüküm bozulmuştur.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak, 3/10/2011 tarih ve
E.2010/320, K.2011/401 sayılı kararla; Orman İdaresinin açtığı davanın kısmen
kabulüne, diğer davacılar tarafından açılan davanın reddine, taşınmazın kısmen
orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına, kısmen başvurucu adına tapuya tesciline
karar verilmiştir.
16. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12/2/2013
tarih ve E.2012/5247, K.2013/1240 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
17. Başvurucu, 23/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
18. Orman İdaresinin karar düzeltme istemi, aynı Dairenin
10/2/2014 tarih ve E.2013/6722, K.2014/1519 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
19. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
20. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve
kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait
kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında
dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları
ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri
ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden kaldırılmaz. Hakim,
toplanması mümkün olan delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara
bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
23. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri” kenar başlıklı
30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı
deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına
başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak taşınmaz malın
kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü
bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit edilemezse, ölü olduğu
yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı verilir.”
24. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
25. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 23/1/2014 tarih ve 2014/1419 numaralı başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, 1/8/1991 tarihinde Marmaris Kadastro
Mahkemesinde aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasında makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, 1/8/1991 tarihinde Marmaris Kadastro
Mahkemesinde aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasının makul sürede
tamamlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
34. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
35. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği
açıktır.
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taşınmaz mülkiyeti
hakkında Marmaris Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz
davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
37. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
39. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
40. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
1/8/1991 tarihidir.
42. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
43. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52).
44. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusu, kadastro tespitine itiraz ile taşınmazın başvurucu adına
yapılan kadastro tespitinin iptali istemine ilişkindir. Mahkemece kadastro
tutanakları ve komşu parsellere ait tapu kayıtları istenmiş, komşu taşınmazlara
ilişkin açılan dava dosyaları ve verilen kararlar incelenmiştir. Yargılama
sırasında Orman İşletme Müdürlüğü ve Maliye Hazinesi davaya müdahil davacı
olarak katılmışlar ve taşınmazın orman arazisi olduğunu ileri sürerek orman
vasfı ile Maliye Hazinesi adına tescilini talep etmişlerdir. Yine yargılama
sırasında A.Y. ve H.Y. müdahil davacı sıfatıyla davaya katılarak, taşınmazın
kadastro tespitinin iptali ile kısmen adlarına tescilini talep etmişlerdir.
Mahkemece taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılarak bilirkişilerden rapor
alınmış, 26/6/2003 tarihinde gerçek kişi davacıların açtığı davanın reddine,
müdahil davacıların açtıkları davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
45. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 22/3/2007
tarihli kararıyla; kesinleşmiş mahkeme kararlarının, bu dosyaların tarafı
olmayan Orman İdaresini bağlamayacağı gerekçesiyle, taşınmazın orman
niteliğinin bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi
gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak
mahallinde keşif yapılmış ve bilirkişi raporları alınarak 25/6/2009 tarihinde
davacılar ve müdahil davacıların açtığı davanın reddine ve taşınmazın başvurucu
adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
46. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2/3/2010
tarihli kararıyla; taşınmazın zilyetlikle mülkiyetinin edinilmesinin mümkün
olup olmadığı ve orman niteliği bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre
karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma
kararına uyularak taşınmazın bulunduğu yerde yeniden keşif yapılarak
bilirkişilerden rapor alınmış ve gerçek kişi davacılar ve müdahil davacıların
davalarının reddine, müdahil davacı Orman İdaresinin açtığı davanın kısmen
kabulüne, taşınmazın kısmen orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına, kısmen başvurucu
adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
47. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12/2/2013
tarihli ilamıyla hüküm onanmış, karar düzeltme isteminin reddedildiği 10/2/2014
tarihinde hüküm kesinleşmiştir.
48. 3402 sayılı Kanun’da yer alan
özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı
bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan
yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
49. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece davaya dâhil
edilmesi gereken şahısların tespiti ve davaya dâhil edilmeleri için taraflara
süreler verildiği, keşif ara kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları,
bilirkişi temin edilememesi, keşif masrafının yatırılmaması gibi nedenlerle
yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara
alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır.
50. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın, gerek taşınmazın büyüklüğü gerekse taraf sayısı bakımından keşif
ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak
karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı
ayrı değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
51. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
52. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, başvurucunun tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
53. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında yaklaşık
yirmi üç yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması
nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
56. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü
mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
57. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık
yirmi üç yıllık yargılama süresi nazara alındığında, başvurucunun yargılama
faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan
manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren18.700,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 18.700,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.