TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ÇOTURA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14245)
|
|
Karar Tarihi: 22/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 16/3/2017-30009
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mustafa
ÇOTURA
|
|
|
2. Hüseyin
ÇOTURA
|
|
|
3. Selda CAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Naciye
TEKER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; icra takibinin iptali ile menfi tespit ve iptal
davalarında yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma
hakkının, haciz şerhinin kaldırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucular tarafından yapılan 2014/14245, 2014/14246 ve
2014/14247 numaralı başvurular, aralarında konu yönünden irtibat bulunduğu
anlaşıldığından birleştirilmiş; incelemeye 2014/14245 numaralı bireysel başvuru
dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların murisinin borçlu sıfatıyla yer aldığı
10/10/2001 vade tarihli ve 160.000 $ bedelli senede ilişkin İzmir 12. İcra
Müdürlüğünün E.2002/17879 sayılı dosyasında icra takibine başlanmıştır. Anılan
takibe ilişkin olarak İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2002/1420 Değişik
İş sayılı kararı ile murise ait taşınmazlara yönelik ihtiyati haciz kararı
verilmiştir.
10. Anılan senede ilişkin resmî belgede sahtecilik suçunu
işlediği iddiasıyla şüpheli hakkında kamu davası açılmış, murislerinin vefatı
üzerine başvurucular yargılamaya müşteki sıfatıyla dâhil edilmişlerdir. Muğla
1. Ağır Ceza Mahkemesi 21/5/2009 tarihinde sanığın mahkûmiyetine karar vermiş
ve karar 19/2/2014 tarihinde Yargıtay 11. Ceza Dairesi tarafından onanmıştır.
11. Diğer taraftan başvurucuların murisi, anılan senede ilişkin
icra takibinin iptali talebiyle 10/12/2002 tarihinde İzmir 2. İcra Hukuk
Mahkemesinde dava açmıştır. Murislerinin vefatı üzerine başvurucular davaya
dâhil olmuşlardır. Mahkemece 17/7/2014 tarihli karar ile davanın kabulüne karar
verilmiştir. Temyiz talebinde bulunulmamış olup karar 1/8/2014 tarihinde
kesinleşmiştir. Başvurucular anılan kararı 25/8/2014 tarihinde öğrendiklerini
beyan etmişlerdir.
12. Başvurucuların murisi 3/10/2003 tarihinde anılan senede
ilişkin menfi tespit ve iptal davası açmıştır. İzmir 4. Asliye Ticaret
Mahkemesinin E.2003/622 sayılı dosyasına kaydedilen davada murislerinin vefatı
üzerine başvurucular davaya dâhil olmuşlardır. 2012 yılında dava dosyası İzmir
10. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2012/66 sayılı dosyasına aktarılmış, bu Mahkemenin
kapatılmasının ardından da İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2014/696
sayılı dosyası üzerinden yargılamaya devam edilmiştir. Mahkemece 18/11/2014
tarihinde davanın kabulü ile dava konusu senedin iptaline karar verilmiştir.
Davalı tarafından temyiz talebinde bulunulmuş, temyiz harcı verilen kesin süre
içinde yatırılmadığı gerekçesiyle Mahkemece 1/4/2016 tarihli ek karar ile
temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir. Ek karar davalı tarafından
temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam etmektedir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 22/2/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
14. Başvurucular, kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli
tutulması talebinde bulunmuşlardır. Başvuruya konu olayın niteliği dikkate
alınarak gizlilik talebinin reddine karar vermek gerekir.
Hicabi DURSUN bu görüşe katılmamıştır.
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucular, murisleri tarafından 10/12/2002 tarihinde
açılan icra takibinin iptali davası ile 3/10/2003 tarihinde açılan menfi tespit
ve iptal davasında yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih esas alınır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 50).
18. Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanlarından
intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı mirasçıların
yargılamaya katıldıkları an değil somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (Gülseren
Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
19. Sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını
da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, § 52).
20. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
21. Anılan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 10/12/2002
tarihine açılan icra takibinin iptali davası ile 3/10/2003 tarihinde açılan
menfi tespit ve iptal davasında sırasıyla 11 yıl 7 ay süren ve 13 yıl 4 aydır
devam eden yargılamanın sürelerinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular; murislerinin borçlu sıfatıyla yer aldığı
10/10/2001 vade tarihli ve 160.000 $ bedelli senede ilişkin icra takibi
yapıldığını, anılan takibe ilişkin olarak murislerine ait taşınmazlara yönelik
ihtiyati haciz kararı verildiğini belirtmişlerdir. Başvurucular, murisleri
tarafından bahsi geçen senede ilişkin icra takibinin iptali talebiyle
10/12/2002 tarihinde İzmir 2. İcra Hukuk Mahkemesinde dava açıldığını, senedin
sahte olduğunun yargı kararlarıyla kesinleşmesi üzerine İzmir 2. İcra Hukuk
Mahkemesince de davanın kabulüne karar verilerek icra takibinin iptaline
hükmedildiğini ve kararın kesinleştiğini, buna rağmen taşımazlar üzerindeki
haciz şerhinin devam etmesi nedeniyle taşınmazlar üzerinde tasarrufta
bulunamadıklarını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
25. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,
§ 17).
26. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 16.
maddesi şöyledir:
"Kanunun hallini mahkemeye bıraktığı
hususlar müstesna olmak üzere İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler
hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı
icra mahkemesine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği
tarihten yedi gün içinde yapılır.
Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya
sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir."
27. 2004 sayılı Kanun'un 17. maddesi şöyledir:
"Şikayet icra mahkemesince, kabul
edilirse şikayet olunan muamele ya bozulur, yahut düzeltilir.
Memurun sebepsiz yapmadığı veya geciktirdiği
işlerin icrası emrolunur."
28. 2004 sayılı Kanun'un 259. maddesi şöyledir:
"İhtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde
borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde
yazılı teminatı vermeğe mecburdur.
...
Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür."
29. 2004 sayılı Kanun'un 16. ve 17. maddelerine göre icra
müdürlüğünce yapılan işlemlere karşı icra hukuk mahkemesine şikâyette
bulunularak yapılan işlemin kaldırılması veya düzeltilmesi talep edilebilir.
30. Diğer taraftan 259. madde ile ihtiyati haciz kararı
nedeniyle zarara uğradığını iddia eden kişilerin tazminat davası açabilecekleri
hüküm altına alınmıştır. Buna göre açılacak dava sonucunda tazminata
hükmedilebilmesi için haciz talep edenin haksız çıkması ve hacizden dolayı bir
zarar doğmuş olması gerekir.
31. İhtiyati haciz kararının uygulanması sonucu karşı tarafın
zarar görüp görmediğinin tespiti ile uğranılan zararın miktarı 2004 sayılı
Kanun'un 259. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava yoluyla karşı tarafın zarar gördüğü tespit edildiğinde
tazminata hükmedilebilecektir.
32. Bireysel başvuru formu ile eki belgelerin incelenmesinden
başvurucuların haciz şerhinin kaldırılmadığına yönelik iddialarına ilişkin
olarak 2004 sayılı Kanun'un 16. ve 17. maddelerinde düzenlenen şikâyet yoluna
başvurduklarına, yine aynı Kanun'un 259. maddesine göre tazminat davası
açtıklarına ilişkin herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanılamamıştır.
Başvurucuların durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu
olan 2004 sayılı Kanun'un 16. ve 17. maddeleri ile 259. maddesinde düzenlenen
başvuru yolları tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin ikincillik ilkesi gereği mümkün olmadığı
sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
34. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
35. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
36. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
37. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında -dava dosyalarındaki mirasçı sayısı da dikkate alınarak-
başvuruculara ayrı ayrı net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 618,30 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.418,30 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli
tutulması taleplerinin REDDİNE, Hicabi DURSUN'un karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D. Başvuruculara ayrı ayrı net 12.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E. 618,30 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.418,30 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın birer örneğinin Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ile İzmir
2. İcra Hukuk Mahkemesine (E.2002/961, K.2014/477) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
KARŞI OY
1. Somut olayda, başvurucuların murisinin borçlu sıfatı ile yer
aldığı 160.000 $ bedelli bir senet için icra takibi başlatıldığı ve ihtiyati
haciz kararı verildiği, muris tarafından icra takibinin iptali talebiyle icra
mahkemesine, menfi tespit ve senedin iptali talebiyle asliye ticaret
mahkemesine davalar açıldığı, ayrıca senedin sahte olduğu iddiasıyla “resmi
belgede sahtecilik” suçundan kamu davası bulunduğu anlaşılmaktadır.
2. Başvurucular murisinin davalar sonuçlanmadan vefatı üzerine
başvurucular, hukuk davalarına davacı, ceza davasına müşteki sıfatı ile müdahil
olmuşlardır. Ceza yargılaması sonucunda senedin sahteliği tespit edilmiş ve
sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir. Hukuk davası sonunda taleplerin
kabulüne karar verilmiş, icra takibinin iptali davası temyiz incelemesinden
geçerek kesinleşmiş, menfi tespit ve senedin iptali davası ise temyiz edilmeden
sonuçlanmıştır. Davalı tarafından yapılan gecikmiş temyiz talebinin Yargıtay
inceleme süreci tamamlanmamıştır.
3. Başvurucuların avukatı, gizlilik talebi ile ilgili olarak,
”Müvekkillerimiz basit işlerde çalışan, maddi imkânları kısıtlı ve eğitimi
olmayan saf insanlardır. Hükmün yayınlanması halinde, kendilerini de kandırarak
yer itibarı ile çok değerli mal varlıklarını ele geçirmek veya zarar vermek
isteyen kötü niyetli kişiler olabilecektir. Müvekkillerimizin saf ve kolay
zarar verilebilecek kişiler oldukları, ceza yargılaması sırasında da aşikâr
olmuştur.” nedenlerine dayanmıştır.
4. Bireysel başvuru incelemelerinde başvurucuların hangi
hallerde gizlilik talebinde bulunacağı açıkça tadat edilmemiştir. Ancak
bireysel başvuru formunda bulunması gereken hususları düzenleyen Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının “ı” bendinde; “Varsa kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebi ile bunun gerekçeleri [yer alır]“ denilerek başvurucuların bu
tür talepte bulunabilecekleri açıkça belirtilmiştir.
5. Somut olayda başvurucular, kötü niyetli kişilerin düzenlediği
sahte senetle kandırıldıklarını iddia etmektedirler. Davalardan birisi ile
ilgili olarak gecikmiş temyiz başvurusuna dayalı inceleme devam etmekle
birlikte derece mahkemeleri senedin ve icra takibinin iptaline karar vermiştir.
Başvurucuların avukatı müvekkillerinin kötü niyetli kişiler tarafından
kandırılıp benzer mağduriyetler yaşayabileceği tehlikesine vurgu yaparak
başvurucuların kimlik bilgilerinin gizli tutulmasını talep etmektedir. Bu
talebin haklı gerekçeye dayandığı açıktır.
6. Çoğunluğun katıldığı görüşte “olayın niteliği dikkate
alınarak gizlilik talebinin reddine” denmiştir. Bu gerekçe yeterince
anlaşılabilir ve başvurucunun gizlilik talebinin dayandığı nedenleri karşılayan
bir gerekçe değildir. Öte yandan kararda başvurucuların kimlik bilgilerinin
açıkça yer almasında herhangi bir kamu yararı da bulunmamaktadır. Bu nedenle
başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli tutulması
taleplerinin reddine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmadım.