TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇAĞRI KURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1478)
|
|
Karar Tarihi: 17/11/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Çağrı KURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Avni KURT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hususi pasaport
alma talebiyle 12/5/2009 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne yaptığı
başvurunun reddedilmesi üzerine söz konusu idari işlemin ve dayanağı olan
genelgenin iptali ile uğradığı zararın tazmini istemiyle 14/7/2009 tarihinde
Danıştay Onuncu Dairesinde açtığı iptal ve tam yargı davasının halen devam
ettiğini ve makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve manevi tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/2/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 23/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Anayasa
Mahkemesinin 7/2/2008 tarih ve E.2004/30, K.2008/55 sayılı; 24/7/1950 tarihli
ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 14. maddesinin (A) bendinin (5) numaralı
fıkrasında yer alan “..yine yanında yaşayıp
reşit bulunmayan erkek çocuklarına da..” ibaresinin iptali kararını
dayanak göstererek hususi damgalı pasaport alma talebiyle 12/5/2009 tarihinde
Ankara Emniyet Müdürlüğüne başvurmuştur.
8. Başvurucu, talebinin
15/5/2009 tarihinde reddedilmesi üzerine, söz konusu idari işlemin ve dayanağı
olan genelgenin iptali ile uğradığı zararın tazmini istemiyle 14/7/2009
tarihinde Danıştay Onuncu Dairesinde Ankara Valiliği ve İçişleri Bakanlığı aleyhine
dava açmıştır.
9. Danıştay Onuncu Dairesinin
27/3/2014 tarih ve E.2009/9556, K.2014/1931 sayılı ilamıyla; idare tarafından
dava konusu işlemin, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 13/2/2009
tarih ve 2009/19 sayılı genelgesi dayanak alınarak tesis edildiği, Anayasa
Mahkemesince anılan iptal kararının resmi gazetede yayımlanmasından itibaren
bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verildiği ve kararın uygulamaya
geçeceği 19/3/2009 tarihine kadar mevcut uygulama doğrultusunda hareket edilerek
işlem tesis edildiği, başvurucunun Anayasa Mahkemesinin iptal kararının
yürürlüğe girdikten sonraki 12/5/2009 tarihinde yaptığı başvurusunun reddine
dair kararın hukuka uygun olmadığı, iptali istenen genelgenin 22/6/2009 tarih
ve 15171 sayılı genelge ile yürürlükten kaldırıldığı gerekçesiyle dava konusu
genelge ve talimat yazısı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda cinsler arası ayrımcılığa yol açan ve
eşitlik ilkesine aykırı bir düzenleme içeren İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel
Müdürlüğünün 13/2/2009 tarih ve 2009/19 sayılı genelgesine göre tesis edilen
başvurucunun hususi damgalı pasaport alma talebinin reddine ilişkin işlemin
iptaline ve bu nedenle meydana gelen zararın tazminine karar verilmiştir.
10. Karar, İçişleri Bakanlığı ve
Ankara Valiliği tarafından temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi halen devam
etmektedir.
11. Başvurucu, 5/2/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 17/11/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/2/2014 tarih ve 2014/1478
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu, hususi pasaport
alma talebiyle 12/5/2009 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne yaptığı
başvurunun reddedilmesi üzerine söz konusu idari işlemin ve dayanağı olan
genelgenin iptali ve uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davanın halen
devam ettiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
15. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
16. Başvurucu, 12/5/2009
tarihinde hususi pasaport alma talebiyle idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi
üzerine 14/7/2009 tarihinde Danıştay Onuncu Dairesinde açmış olduğu davaya
ilişkin yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
17. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında
yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
18. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
19. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması
kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen
güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın
iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın,
hususi pasaport alma talebiyle idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine
söz konusu idari işlemin ve dayanağı olan genelgenin iptali ile uğranılan
zararın tazmini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
20. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olmakla beraber, bazı özel durumlarda girişimin niteliği göz önünde
tutularak uyuşmazlığın ortaya çıktığı daha önceki bir tarih başlangıç tarihi
olarak kabul edilebilmektedir. (B. No: 2013/1198, 7/11/2013, § 45). Somut
başvuru açısından benzer bir durum söz konusu olup, makul süre
değerlendirmesinde nazara alınacak zaman diliminin başlangıç tarihi,
başvurucunun talebini ilgili idareye ilettiği 12/5/2009 tarihidir.
21. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı
sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak
sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
22. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucu tarafından hususi pasaport alma talebiyle
12/5/2009 tarihinde idareye yapılan başvurunun, 15/5/2009 tarihinde
reddedilmesi üzerine 14/7/2009 tarihinde Danıştay Onuncu Dairesinde açılan ve
söz konusu idari işlem ile işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali
istemini konu alan davada gerçek hasma tebliğ kararı verildiği ve Danıştay
Başsavcılığının düşünce yazısının taraflara tebliğ edildiği, 27/3/2014
tarihinde verilen iptal kararının temyiz aşamasında olduğu anlaşılmaktadır.
23. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 12).
24. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup,
özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz
ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal
kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60).
25. Başvuruya konu davaya bir
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu beş yılı aşkın
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
27. Başvurucu, 14/7/2009
tarihinde açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 10.000,00
TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
28. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
29. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin beş yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
net 3.350,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
31. Başvuruya konu yargılamanın
beş yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma
hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan
bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 3.350,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili derece Mahkemelerine
gönderilmesine,
17/11/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.