TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖMER AKTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/14915)
Karar Tarihi: 21/9/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Hüseyin MECEK
Başvurucu
Ömer AKTAŞ
Vekili
Av. Zekiye BARAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kasten öldürme suçlarından gözaltına alındığı ve tutuklu kalındığı süreçte kötü muamele görüldüğü, haksız olarak üç buçuk yıl tutuklu kalındığı, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı ileri sürülerek işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/9/2014 tarihinde Didim 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuru hakkında herhangi bir görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. 1971 doğumlu olan başvurucu hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 1999/7363 Hazırlık sayılı dosyasında 18/3/1999 tarihinde taammüden iki kişiyi öldürmeye iştirakten soruşturma başlatılmıştır.
8. Kolluk güçleri tarafından 18/3/1999 tarihinde saat 11.35'da hazırlanan görgü tespit tutanağına göre maktuller S.Y. ile başvurucunun yengesi G.A.nın bulundukları eve gidilmiş, her iki maktul yatak odasında boğazları kesilmiş hâlde bulunmuş, yerlerde, yatak üzerinde bulunan yastıkta ve duvarlarda bol miktarda kan izinin olduğu görülmüş ve olay yeri krokisi çizilmiştir.
9. Kolluk tarafından 18/3/1999 tarihinde saat 24.00'da düzenlenen tutanaktaki bilgilere göre Yozgat İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdür Vekili ile aynı gün saat 16.00’da yapılan telefon görüşmesinde Antalya Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğinden gelen telefonda Sorgun nüfusuna kayıtlı S.Y. ile G.A.nın boğazları kesilerek öldürülmelerinin namus cinayeti olabileceği, maktule G.A.nın resmî nikâhlı eşi A.A.nın olaya karışabilecek yakınlarının araştırılması istenmiş; başvurucu evinde ve babasına ait iş yerinde aranmış ancak bulunamamış, saat 23.30 sıralarında evi ile yapılan telefon görüşmesi sonucunda polis merkezine getirilmesi sağlanarak gözaltına alınmıştır.
10. Başvurucu ve diğer şüphelilerden Z.Y. ve A.A.nın gözaltı süreleri Sorgun Sulh Ceza Mahkemesinin 19/3/1999 tarihli ve 1999/15 Müteferrik, 22/3/1999 tarihli ve 1999/16 Müteferrik sayılı kararları ile üçer gün uzatılmıştır.
11. 24/3/1999 tarihli zapt etme tutanağına göre şüpheli A.Y. ile E.K. Ankara’da yakalanmışlar, E.K.nin ayağında bulunan sarı renkli yarım bot şeklindeki ayakkabısında kan lekelerinin bulunduğu tespit edilerek bot zapt edilmiştir.
12. 24/3/1999 tarihinde saat 22.00'de düzenlenen zapt etme tutanağına göre şüpheliler A.Y. ile E.K. yakalandıklarında suç aletlerinin yeri sorulmuş, A.Y. kullandıkları suç aletleri ve giydikleri kıyafetlerini üzeri ... yazılı bir poşete doldurup Burdur-Antalya kara yolu üzerinde bir su kanalının içine attığını söylemesi üzerine şüphelinin yer göstermesi sonucunda şehir çıkışında sağ tarafta bulunan K. Benzin İstasyonu'nun tahminen 5 km ilerisinde yolun 5 m kadar içinde ormanlık alanda betonarme su kanalı içinde bu poşet bulunmuş; poşet içinde bir adet çizgili kanlı gömlek, koli bandı, maket bıçağı ve çeşitli giyecek eşyaları ele geçirilerek zapt edilmiş; süreç video kaydına alınmıştır.
13. 25/3/1999 tarihinde saat 10.00'da tanzim edilen olay tutanağına göre olayla ilgili olarak Yozgat ili Sorgun ilçesine gidilerek A.A. ve başvurucu yakalanmış; başvurucu beyanında ağabeyi H.A.nın telefonla talimat vermesi üzerine Antalya’ya gittiğini, maktullerin adreslerini tespit edip ağabeyi H.A.ya bildirdiğini, yine H.A.nın talimatıyla Antalya’da A.Y. ve E.K.ye 100 Alman markı verdiğini söylemiş; ayrıca A.Y. ve E.K.nin Ankara’da yakalandıkları ve olayı kendilerinin yaptıklarını beyan ettikleri belirtilmiştir.
14. Başvurucu 25/3/1999 tarihinde kollukta müdafi huzurunda verdiği beyanında özetle yengesi G.A. ile S.Y.nin Ramazan Bayramı’ndan bir hafta kadar önce birlikte kaçtıklarını öğrendiğini, ağabeyleri A.A. ve H.A.nın da köyde bulunduklarını, yengesinin kaçmasına çok üzüldüklerini, ağabeyi A.A.nın durumdan çok etkilendiğini, bir hafta kendisine gelemediğini, yengesinin kaçarken üç çocuğunu da alıp götürdüğünü, olaydan bir hafta kadar sonra çocukları kimliğini bilmedikleri bir kişi vasıtasıyla kendi babasının evine bıraktığını, yengesinin kaçtığı yeri çocuklarından öğrenmeye çalıştıklarını, ancak çocuklarını da kandırıp Ankara’da olduklarını söylediklerini anladıklarını, yengesi kaçarken 5.000 Alman markı ve 10 tane bilezik götürdüğü için Cumhuriyet savcılığına başvurduklarını, daha sonra ağabeyinin yengesinden umudunu keserek boşanma davası açıp resmî olarak ayrıldıklarını, ayrıldıktan sonra ağabeyi A.A.nın amcasının kızı ile nişanlandığını, Almanya’da bulunan ağabeyi H.A.nın isteği üzerine yengesi G.A. ile S.Y.nin yerini öğrenmek amacıyla 3/3/1999 tarihinde Antalya’ya geldiğini, orada B... Pansiyonu'nda kaldığını, daha önceden tanıdıkları hemşehrileri R.Y.nin evinin kaldığı pansiyona yakın olduğunu, ağabeyi H.A.nın kendisinden R.Y.nin evine giderek adresi öğrenmeye çalışmasını istediğini, Pansiyonda kaldığı süreçte başvurucunun yengesinin birlikte kaçtığı S.Y.nin aracını bir sokakta gördüğünü, Almanya’da bulunan ağabeyinin bir gün kendisine telefon açarak "Akdeniz Sanayi Sitesi girişinde seni birisi bekleyecek ona 100 mark para ver." dediğini, orada sanıklar A.Y. ve E.K. ile karşılaştığını, 100 markı E.K.ye verdiğini, yengesinin ağabeyi A.A.nın 5.000 markını ve 10 bileziğini de alarak kaçtıklarını söylediğini, onların öldürülmeleri konusunda bir bilgiye sahip olmadığını, ağabeyinin parasını kurtarmak amacıyla aradığını düşündüğünü, yengesinin öldürüldüğünü polisler tarafından gözaltına alınınca öğrendiğini, öldürülmeleri konusunda aile meclisi tarafından bir karar alınmadığını, alınsaydı bundan haberinin olacağını, kimseyi öldürmek için bir plan yapmadığını, ağabeyi H.A.nın bir plan kurup kurmadığını bilmediğini söylemiştir. Başvurucunun ifadesinde işkence ve kötü muamele ile ilgili bir açıklama bulunmamaktadır.
15. Başvurucu Antalya Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinde 25/3/1999 tarihinde müdafi huzurunda verdiği ifadesinde; Antalya’ya iş aramak için gittiğini, Almanya’da bulunan ağabeyi H.A.nın Antalya’da bulunduğu sırada kendisini arayarak yengesi G.A.ya 100 mark borcunu ödemesi için sanık A.Y.ye vermesini istediğini, A.Y.yi daha önceden tanımadığını, 100 markı ona verdiğini, iş bulamayınca memleketine geri döndüğünü söylemiş, poliste verdiği ifadesiyle çelişkiler sorulduğunda ise şimdi verdiği ifadesinin doğru olduğunu, polisteki ifadesinin bazı kısımlarının doğru olmadığını söylemiştir. Yapılan sorgu sonucunda başvurucu ile birlikte sanıklar A.Y., E.K. ve A.A.nın tutuklanmalarına, Almanya’da bulunan sanık H.A.nın ise gıyaben tutuklanmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucu; yargılandığı Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 18/5/1999 günlü celsede müdafi ile birlikte yaptığı savunmasında; camcılık yaptığını, sanıklardan A.Y.yi ismen tanıdığını ancak ilk kez Antalya’da gördüğünü, E.K.yi ise ilk kez soruşturma sırasında Ankara’da gözaltına alındıklarında gördüğünü, Antalya’ya yengesi ve dostunun adresini öğrenmek amacıyla değil iş bulmak için geldiğini, bir hafta kadar B... Oteli'nde kaldığını, ancak Antalya’da iş bulamayınca memleketine geri döndüğünü, ağabeyi H.A.nın Antalya’ya gitmesi için talimat vermediğini, yengesi ve dostunun yerini öğrenip ona bildirmediğini sanıklar A.Y. ve E.K.ye para vermediğini söylemiştir. Başvurucu; polisteki ifadesinin zorla imzalattırıldığını, korktuğu için ifadesi sırasında yanında bulunan avukatına bir şey söyleyemediğini, sulh ceza mahkemesinde verdiği ifadesini de kabul etmediğini, kendisini polislerin sorguya getirdiğini, polislerden bir an önce kurtulmak için o şekilde anlatımda bulunduğunu söylemiştir.
17. Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 25/3/1999 tarihli 1999/1410 sayılı raporuna göre gözaltından çıkarılırken başvurucunun vücudunda darp cebir izine rastlanmadığı kayıtlıdır.
18. Başvurucu ile birlikte toplam altı sanık hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/1999 tarihli ve 1999/7363 hazırlık, 1999/3918 esas sayılı iddianamesiyle taammüden iki kişiyi öldürme suçlarından Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. Başvurucunun bu suçlara feri iştirak ettiği ileri sürülmüştür. İddianame şöyledir:
“Sanıklar H.A., A.A. ve Ömer Aktaş’ın kardeş oldukları, sanık Z.Y.nin akrabaları olduğu, sanık A.A.nın yurt dışında bulunduğu sırada eşi G.A.nın S.Y. ile ilişkiye girdiği, A.A.nın evine dönmesi üzerine G.A. ile S.Y.nin ilçeden ayrılıp izlerini kaybettirdikleri, Antalya’ya gelip ev kiralayarak birlikte yaşamaya başladıkları, H.A. ile A.A.nın birlikte S.Y. ile G.A.yı öldürmeye karar verdikleri, adreslerini tespit için Ö.A. ile Z.Y.yi görevlendirdikleri, Ö.A.nın bu nedenle Antalya’ya gelip S.Y. ile G.A.nın kalmakta oldukları evin adresini belirlediği, H.A. ile A.A.nın S.Y.yi öldürmeleri için A.Y.ye para vaadinde bulunup olaydan sonra Almanya’ya götürmeyi söyledikleri, A.Y.nin S.Y. ile G.A.nın kalmakta olduğu evin karşısında bir yer kiralayıp S.Y. ile G.A.yı öldürmek için takibe başladığı ve bu iş için E.K.nin ellerine tahra, demir sopa, ip, ağız bandı alarak S.Y. ile G.A.nın kaldıkları eve yatak odasına girip kafalarına vurarak etkisiz hale getirip ağızlarını kapatıp boğazlarını iple sıktıktan sonra her ikisinin de boğazlarını keserek öldürüp olay yerinden uzaklaştıkları, H.A. tarafından yurt dışından banka havalesiyle A.Y.ye 1.000 mark, E.K.ye 500 mark gönderildiği, iddia, ikrar, tanık beyanları, otopsi raporları, olay mahalli görgü tespit tutanağı, ele geçirilen kanlı eşyalardan anlaşılmış olduğundan,
…
sanıklar Ömer Aktaş ve Z.Y.nin eylemlerine uygun düşen TCK’nun 65/3 maddesi delaletiyle 450/4-5, 31, 33. ve 40. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için yargılanmalarına mahkemenizde başlanması kamu adına talep ve iddia olunur.”
19. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/6/2001 tarihli ve E.1999/109, K.2001/240 sayılı kararıyla hakkında yakalama emri bulunan sanık H.A. hakkında açılan kamu davasının tefriki ile ayrı bir esasa kaydına, sanıklar A.A. ve Z.Y.nin delil yetersizliği nedeniyle beraatlerine, sanıklar A.Y. ve E.K.nin ikişer kez müebbet ağır hapis cezasıyla, başvurucunun iki kez 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
20. Hakkında yakalama emri bulunan sanık H.A. hakkında tefrik edilen dosya Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/369 sırasına kaydedilmiştir.
21. Başvurucu ve diğer sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/4/2002 tarihli ve E.2002/719, K.2002/1486 sayılı kararı ile bozulmuştur. Yargıtay kararı şöyledir:
“…
Sanık A.Y.nin hükümden sonra 27/7/2001 tarihinde öldüğü dosyaya katılan nüfus kaydından anlaşılmış olmakla hakkındaki hükmün bozulmasına ve CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye müsteniden TCK. 96. maddesi uyarınca kamu davasının ortadan kaldırılmasına,
Sanıklar E.K. ve Ömer Aktaş haklarındaki hükümle ilgili incelemede;
Mahkeme kararları Anayasa’nın 141/3 ve CMUK. 32. maddeleri uyarınca gerekçeli olarak yazılır.
CMUK. 260. maddesine göre hükmün dayandığı ispatlanmış olgular ve bu olguların kabul olunan suçun unsurlarına uygunluğu açıklanmalı, ayrıca cezayı kaldıran, azaltan ya da ağırlaştıran sebeplerin sabit sayılıp sayılmadığı da açıkça yazılmalıdır.
İncelenen dosyada, sanıklar E. ve A.nın maktulleri taammüden öldürdükleri, sanık Ömer’in de bu suçlara fer’an iştirak ettiği şeklindeki kabul, hazırlıktaki ikrarların zorla alınmayıp samimi irade mahsulü olduğunun anlaşılmasına dayanılarak bu ifadelere itibar olunduğu belirtilmiş ise de, bu ikrarların mahiyet ve içeriğine kararda yer verilmediği gibi, olayın cereyan şekli yani suçların hangi nedenle ve hangi şartlar dahilinde, nerede ve nasıl işlendiği, suç vasfının taammüd olarak tayinini kabule sevk eden vakıalar açıklanmamıştır.
Bu sebeple Yargıtay denetimine imkan sağlayacak biçimde gerekçe gösterilmemesi [nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.]”
22. Bozmadan sonra dava Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/363 sayılı esasına kaydedilip yargılamaya devam edilmiştir. Mahkemenin 25/7/2002 tarihli celsesinde 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun gözönüne alınarak başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
23. Sanık H.A. hakkında tefrik edilerek Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/369 sırasında kayıtlı bulunan dosya aynı Mahkemenin 25/12/2002 tarihli ve E.2001/369, K.2002/617 sayılı kararıyla E.2002/363 sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
24. Dosyada tutuklu bulunan tek sanık E.K. Mahkemenin 14/10/2003 tarihli celsesinde tutuklu kaldığı süre ve 4616 sayılı Kanun gözönünde bulundurularak tahliye edilmiştir. Bu celseden sonra bireysel başvuruda bulunulan 8/9/2014 tarihine kadar yapılan tüm duruşmalarda yurt dışında bulunan sanık H.A. hakkında çıkarılan yakalama emrinin infaz edilmesi beklenmiştir.
25. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından yapılan incelemede bireysel başvuru yapıldıktan sonraki duruşmalarda da sanık H.A. hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklendiği, duruşmanın 10/11/2016 tarihine ertelendiği tespit edilmiştir.
26. Başvurucu, taammüden iki kişiyi öldürmeye iştirakten Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamanın sürdüğü sırada 8/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
27. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 450. ve 65. maddeleri şöyledir:
“Madde 450 - (Değişik madde: 09/07/1953 - 6123/1 md.)
Öldürmek fiili:
4. Taammüden icra olunursa;
5. Birden ziyade kimseler aleyhine işlenirse;
fail, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum edilir.
Madde 65 - (Değişik madde: 02/06/1941 - 4055/1 md.)
I - Suç işlemeğe teşvik veya suçu irtikap kararını takviye ederek yahut fiil işlendikten sonra muzaheret ve muavenette bulunacağını vadeyleyerek,
II - Suçun ne suretle işleneceğine mütaallik talimat vererek yahut fiilin işlenmesine yarayacak iş veya vasıtaları tedarik ederek,
III - (Değişik bent: 21/01/1983 - 2787/7 md.) Suç işlenmeden evvel veya işlendiği sırada müzaharet ve muavenetle icrasını kolaylaştırarak suça iştirak eden şahıs, işlenmiş fiille mahsus olan ceza ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ise yirmi yıldan, müebbet ağır hapis cezası ise onaltı yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır. Sair hallerde kanunen muayyen olan cezanın yarısı indirilir.
Bu maddede yazılı fiillerden birini işleyen kimsenin iştiraki inzimam etmeksizin fiilin irtikabı mümkün olamayacağı sabit olan hallerde o kimse yukarıda gösterilen tenzilattan istifada edemez.”
28. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 2., 4. ve 151. maddeleri şöyledir:
“Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması
Madde 2 - Murtabıt ceza davalarının her biri muhtelif mahkemelerin vazifesi dahilinde olsa bile bunlar birleştirilerek yüksek vazifeli mahkemeye verilebilir.
Bu mahkeme birleştirilmiş olan ceza davalarının ayrılmasına da karar verebilir.
Madde 4 - Tahkikata başlandıktan sonra dahi murtabıt ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına Cumhuriyet Müddeiumumisinin veya maznunun talebiyle yahut resen karar verilebilir. Bu kararı vermek hakkı yüksek vazifeli mahkemeye aittir.
Suçların İhbarı
Madde 151 - Suçlara dair ihbarlar, şifahi veya yazılı olarak Cumhuriyet Müddeiumumiliğine, zabıta makam ve memurlarına ve sulh hakimlerine yapılabilir.
Bu ihbarlar kanuni mercilere tevdi edilmek üzere vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine de yapılabilir.
Şifahi ihbarlar üzerine zabıt varakası tutulur.
(Değişik fıkra: 21/05/1985 - 3206/32 md.) Takibi şikayete bağlı olan suçlarda bu şikayet yazı ile veya tutanağa geçirilecek beyan ile mahkemeye, Cumhuriyet savcılığına ve yukarıda gösterilen makamlara da yapılabilir.”
29. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 10. ve 158. maddeleri şöyledir:
“Görülmekte Olan Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması
Madde 10 - (1) Kovuşturma evresinin her aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan davalara aynı mahkemede devam olunur.
İhbar ve Şikâyet
Madde 158 - (1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, S.Y. ve G.A.nın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak 18/3/1999 ile 25/3/1999 tarihleri arasında gözaltında kaldığını, 25/3/1999 tarihinde tutuklandığını, Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde atılı suçlardan yargılandığını, yaklaşık 3 yıl 6 ay tutuklu kaldıktan sonra 14/10/2003 tarihinde tahliye edildiğini, tutuklanmadan önce Yozgat ili Sorgun ilçesinde market işlettiğini, tutuklanması nedeniyle tüm düzeninin bozulduğunu, tahliye olduktan sonra uzun süre işsiz kaldığını, hem gözaltında hem de tutuklu kaldığı süre boyunca işkenceye maruz kaldığını, işkence yapan kamu görevlileri hakkında şikâyetçi olduğunu ancak herhangi bir yargılama yapılmadığını, yargılandığı davanın bireysel başvuru tarihi itibarıyla 15 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen hâlâ neticelenmediğini ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği, işkence ve kötü muamele yasağı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
34. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, başvuru yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
35. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
36. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
37. Başvurucu, başvuru formunda gözaltında ve tutuklu kaldığı üç buçuk yıl boyunca işkence gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucunun 25/3/1999 tarihinde kollukta ve sulh ceza hâkimliğinde müdafi ile birlikte yaptığı savunmalarında gözaltında bulunduğu sırada işkence ve kötü muamele gördüğüne dair bir beyanı bulunmamaktadır. Başvurucunun gözaltı çıkış raporunda da darbedildiğine ilişkin herhangi bir emare mevcut değildir. Başvurucu yargılama sırasında 18/5/1999 tarihli savunmasında ise polisteki ifadelerinin zorla imzalattırıldığını, korktuğu için ifadesi sırasında yanında bulunan avukatına bir şey söyleyemediğini, Sulh Ceza Mahkemesinde verdiği ifadesini de kabul etmediğini, kendisini sorguya polislerin getirdiğini, polislerden bir an önce kurtulmak için o şeklide anlatımda bulunduğunu söylemiştir.
38. Başvuru formunda başvurucu işkence yapan kamu görevlileri hakkında şikâyetçi olduğunu ancak herhangi bir yargılama yapılmadığını ileri sürmüş ise de şikâyetçi olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge ibraz etmemiş, Cumhuriyet Savcılığı ya da Mahkeme tarafından başvurucunun ilk bakışta işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını gösteren bir kanıt bulunmadığından bu konuda bir soruşturma yapılmamıştır.
39. Buna göre Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına giren eylemlere maruz kalındığı iddialarını ileri süren başvurucu tarafından ceza soruşturması yürütülmediği ve başvurucunun adli makamları hareket geçirmek için bir başvurusunun da bulunmadığı dikkate alındığında başvuruya konu olayın, bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu 25/3/1999 ile 25/7/2002 tarihleri arasında tutuklu kaldığı 3 yıl 4 ay boyunca haksız olarak tutuklu kaldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri ileri sürmüştür.
42. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
43. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
44. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olması da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Polatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
45. Somut olayda isnat edilen suçlar nedeniyle 25/3/1999 tarihinde tutuklanan başvurucunun 25/7/2002 tarihinde tahliye edildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında, tutuklu kaldıkları dönem Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın 15 yıldan fazla süreden beri sonuçlanmadığını ileri sürmüştür.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucu, atılı suçlar nedeniyle 18/3/1999 tarihinde gözaltına alınmasıyla başlayan ve bireysel başvuru yaptığı 8/9/2014 itibarıyla 15 yıldan fazla süren yargılamanın hâlen sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
52. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 18/3/1999'dur. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarihtir. Mevcut olayda bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla yargılama İlk Derece Mahkemesinde derdest olup duruşması 10/11/2016 tarihine bırakılmıştır (Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Başvurucu hakkındaki yargılama 17 yıldan fazla bir süredir devam etmektedir.
53. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde 18/3/1999 tarihinde gözaltına alınan ve 25/3/1999 tarihinde tutuklanan başvurucu ile birlikte toplam altı sanık hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca iki kişiyi taammüden öldürme suçundan soruşturma yapılmıştır. Yurt dışında yaşayan ve firarda olan sanık H.A. Antalya Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinin 25/3/1999 tarihli kararıyla gıyaben tutuklanmıştır. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/1999 tarihli iddianamesiyle sanıklar hakkında atılı suçlardan ikişer kez cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Hakkında yakalama emri bulunan sanık H.A. yönünden dosya tefrik edilerek sanıklar A.A. ve Z.Y.nin beraatlerine, diğer sanıklar A.Y., E.K. ile başvurucunun ise mahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Mahkûmiyet kararlarının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/2/2002 tarihli ilamıyla eksik gerekçeyle hüküm kurulduğundan bahisle karar bozulmuştur. Bozmadan sonra Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/363 sayılı esasına kaydedilen dosya 25/12/2002 tarihinde hakkında tefrik kararı verilen sanık H.A. hakkındaki dava dosyasıyla birleştirilmiştir.
54. Bu tarihten sonra yapılan yargılamanın bütün celselerinde sanık H.A. hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklenmesine karar verilerek oturumlar ertelenmiştir.
55. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usulüne tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).
56. Başvuruya konu davada altı sanık ve iki maktulün bulunduğu, sanık A.Y.nin yargılama sırasında 27/7/2001 tarihinde vefat ettiği, sanıklar A.A. ve Z.Y. hakkında verilen beraat kararının kesinleştiği anlaşılmıştır. Başvuru tarihi itibarıyla başvurucu, sanık E.K. ve hakkında yakalama emri devam eden sanık H.A. bakımından anılan dosya derdest olup 25/12/2002 tarihinden bu yana duruşmalar sadece sanık H.A.nın yakalanması için ertelenmektedir. Yukarıda ilgili hukuk bölümünde belirtildiği üzere (bkz. §§ 28, 29) yargılanan sanıkların davaları arasında bağlantı bulunmakla birlikte İlk Derece Mahkemesi tarafından savunması alınamayan sanık H.A. yönünden dosyanın tefrik edilerek başvurucunun da aralarında bulunduğu diğer iki sanık yönünden karar verilmesine hukuken bir engel bulunmamaktadır. Keza 7/6/2001 tarihli ilk hüküm kurulurken sanık H.A. hakkında açılan dava ayrılmış, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından ayırma işlemi bozma nedeni yapılmamıştır.
57. Başvurucunun yargılama boyunca gösterdiği tutumu dikkate alındığında yargılamanın uzamasında etkisi bulunmaması, davanın çok karmaşık olmaması, derdest davada sadece üç sanığın kalması, 2002 yılından bu yana duruşmaların sadece hakkında yakalama emri bulunan sanık H.A. yönünden ertelenmesi, savunması alınan sanıklar yönünden davanın neticelenmesini sağlayabilecek ayırma işlemi gibi usul hükümlerinin uygulanma imkânının kullanılmaması nedeniyle somut başvuru açısından 17 yılı aşmış olan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
61. Başvurucu ihlalin tespitiyle 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Söz konusu ihlal kararı kapsamında maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 17 yıldır devam eden yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 24.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 24.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.