TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER AKTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14915)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer AKTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Zekiye
BARAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kasten öldürme suçlarından gözaltına alındığı ve
tutuklu kalındığı süreçte kötü muamele görüldüğü, haksız olarak üç buçuk yıl
tutuklu kalındığı, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı ileri
sürülerek işkence ve kötü muamele yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/9/2014 tarihinde Didim 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık başvuru hakkında herhangi bir görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. 1971 doğumlu olan başvurucu hakkında Antalya Cumhuriyet
Başsavcılığının 1999/7363 Hazırlık sayılı dosyasında 18/3/1999 tarihinde
taammüden iki kişiyi öldürmeye iştirakten soruşturma başlatılmıştır.
8. Kolluk güçleri tarafından 18/3/1999 tarihinde saat 11.35'da
hazırlanan görgü tespit tutanağına göre maktuller S.Y. ile başvurucunun yengesi
G.A.nın bulundukları eve gidilmiş, her iki maktul
yatak odasında boğazları kesilmiş hâlde bulunmuş, yerlerde, yatak üzerinde
bulunan yastıkta ve duvarlarda bol miktarda kan izinin olduğu görülmüş ve olay
yeri krokisi çizilmiştir.
9. Kolluk tarafından 18/3/1999 tarihinde saat 24.00'da
düzenlenen tutanaktaki bilgilere göre Yozgat İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube
Müdür Vekili ile aynı gün saat 16.00’da yapılan telefon görüşmesinde Antalya
Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğinden gelen telefonda Sorgun nüfusuna
kayıtlı S.Y. ile G.A.nın boğazları kesilerek
öldürülmelerinin namus cinayeti olabileceği, maktule G.A.nın
resmî nikâhlı eşi A.A.nın olaya karışabilecek
yakınlarının araştırılması istenmiş; başvurucu evinde ve babasına ait iş
yerinde aranmış ancak bulunamamış, saat 23.30 sıralarında evi ile yapılan
telefon görüşmesi sonucunda polis merkezine getirilmesi sağlanarak gözaltına
alınmıştır.
10. Başvurucu ve diğer şüphelilerden Z.Y. ve A.A.nın
gözaltı süreleri Sorgun Sulh Ceza Mahkemesinin 19/3/1999 tarihli ve 1999/15
Müteferrik, 22/3/1999 tarihli ve 1999/16 Müteferrik sayılı kararları ile üçer
gün uzatılmıştır.
11. 24/3/1999 tarihli zapt etme tutanağına göre şüpheli A.Y. ile
E.K. Ankara’da yakalanmışlar, E.K.nin ayağında
bulunan sarı renkli yarım bot şeklindeki ayakkabısında kan lekelerinin
bulunduğu tespit edilerek bot zapt edilmiştir.
12. 24/3/1999 tarihinde saat 22.00'de düzenlenen zapt etme
tutanağına göre şüpheliler A.Y. ile E.K. yakalandıklarında suç aletlerinin yeri
sorulmuş, A.Y. kullandıkları suç aletleri ve giydikleri kıyafetlerini üzeri ...
yazılı bir poşete doldurup Burdur-Antalya kara yolu üzerinde bir su kanalının
içine attığını söylemesi üzerine şüphelinin yer göstermesi sonucunda şehir
çıkışında sağ tarafta bulunan K. Benzin İstasyonu'nun tahminen 5 km ilerisinde
yolun 5 m kadar içinde ormanlık alanda betonarme su kanalı içinde bu poşet
bulunmuş; poşet içinde bir adet çizgili kanlı gömlek, koli bandı, maket bıçağı
ve çeşitli giyecek eşyaları ele geçirilerek zapt edilmiş; süreç video kaydına
alınmıştır.
13. 25/3/1999 tarihinde saat 10.00'da tanzim edilen olay
tutanağına göre olayla ilgili olarak Yozgat ili Sorgun ilçesine gidilerek A.A.
ve başvurucu yakalanmış; başvurucu beyanında ağabeyi H.A.nın
telefonla talimat vermesi üzerine Antalya’ya gittiğini, maktullerin adreslerini
tespit edip ağabeyi H.A.ya bildirdiğini, yine H.A.nın talimatıyla Antalya’da A.Y. ve E.K.ye 100 Alman
markı verdiğini söylemiş; ayrıca A.Y. ve E.K.nin
Ankara’da yakalandıkları ve olayı kendilerinin yaptıklarını beyan ettikleri
belirtilmiştir.
14. Başvurucu 25/3/1999 tarihinde kollukta müdafi huzurunda
verdiği beyanında özetle yengesi G.A. ile S.Y.nin
Ramazan Bayramı’ndan bir hafta kadar önce birlikte kaçtıklarını öğrendiğini,
ağabeyleri A.A. ve H.A.nın da köyde bulunduklarını,
yengesinin kaçmasına çok üzüldüklerini, ağabeyi A.A.nın
durumdan çok etkilendiğini, bir hafta kendisine gelemediğini, yengesinin
kaçarken üç çocuğunu da alıp götürdüğünü, olaydan bir hafta kadar sonra
çocukları kimliğini bilmedikleri bir kişi vasıtasıyla kendi babasının evine
bıraktığını, yengesinin kaçtığı yeri çocuklarından öğrenmeye çalıştıklarını,
ancak çocuklarını da kandırıp Ankara’da olduklarını söylediklerini
anladıklarını, yengesi kaçarken 5.000 Alman markı ve 10 tane bilezik götürdüğü
için Cumhuriyet savcılığına başvurduklarını, daha sonra ağabeyinin yengesinden
umudunu keserek boşanma davası açıp resmî olarak ayrıldıklarını, ayrıldıktan
sonra ağabeyi A.A.nın amcasının kızı ile
nişanlandığını, Almanya’da bulunan ağabeyi H.A.nın
isteği üzerine yengesi G.A. ile S.Y.nin yerini
öğrenmek amacıyla 3/3/1999 tarihinde Antalya’ya geldiğini, orada B... Pansiyonu'nda kaldığını, daha önceden tanıdıkları hemşehrileri R.Y.nin evinin
kaldığı pansiyona yakın olduğunu, ağabeyi H.A.nın
kendisinden R.Y.nin evine giderek adresi öğrenmeye
çalışmasını istediğini, Pansiyonda kaldığı süreçte başvurucunun yengesinin
birlikte kaçtığı S.Y.nin aracını bir sokakta
gördüğünü, Almanya’da bulunan ağabeyinin bir gün kendisine telefon açarak "Akdeniz Sanayi Sitesi girişinde seni birisi
bekleyecek ona 100 mark para ver." dediğini, orada sanıklar
A.Y. ve E.K. ile karşılaştığını, 100 markı E.K.ye verdiğini, yengesinin ağabeyi
A.A.nın 5.000 markını ve 10 bileziğini de alarak
kaçtıklarını söylediğini, onların öldürülmeleri konusunda bir bilgiye sahip
olmadığını, ağabeyinin parasını kurtarmak amacıyla aradığını düşündüğünü,
yengesinin öldürüldüğünü polisler tarafından gözaltına alınınca öğrendiğini,
öldürülmeleri konusunda aile meclisi tarafından bir karar alınmadığını, alınsaydı
bundan haberinin olacağını, kimseyi öldürmek için bir plan yapmadığını, ağabeyi
H.A.nın bir plan kurup kurmadığını bilmediğini
söylemiştir. Başvurucunun ifadesinde işkence ve kötü muamele ile ilgili bir
açıklama bulunmamaktadır.
15. Başvurucu Antalya Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinde 25/3/1999
tarihinde müdafi huzurunda verdiği ifadesinde; Antalya’ya iş aramak için
gittiğini, Almanya’da bulunan ağabeyi H.A.nın
Antalya’da bulunduğu sırada kendisini arayarak yengesi G.A.ya
100 mark borcunu ödemesi için sanık A.Y.ye vermesini istediğini, A.Y.yi daha önceden tanımadığını, 100 markı ona verdiğini,
iş bulamayınca memleketine geri döndüğünü söylemiş, poliste verdiği ifadesiyle
çelişkiler sorulduğunda ise şimdi verdiği ifadesinin doğru olduğunu, polisteki
ifadesinin bazı kısımlarının doğru olmadığını söylemiştir. Yapılan sorgu
sonucunda başvurucu ile birlikte sanıklar A.Y., E.K. ve A.A.nın
tutuklanmalarına, Almanya’da bulunan sanık H.A.nın
ise gıyaben tutuklanmasına karar verilmiştir.
16. Başvurucu; yargılandığı Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinde
18/5/1999 günlü celsede müdafi ile birlikte yaptığı savunmasında; camcılık
yaptığını, sanıklardan A.Y.yi ismen tanıdığını ancak
ilk kez Antalya’da gördüğünü, E.K.yi ise ilk kez
soruşturma sırasında Ankara’da gözaltına alındıklarında gördüğünü, Antalya’ya
yengesi ve dostunun adresini öğrenmek amacıyla değil iş bulmak için geldiğini,
bir hafta kadar B... Oteli'nde kaldığını, ancak Antalya’da iş bulamayınca
memleketine geri döndüğünü, ağabeyi H.A.nın
Antalya’ya gitmesi için talimat vermediğini, yengesi ve dostunun yerini öğrenip
ona bildirmediğini sanıklar A.Y. ve E.K.ye para vermediğini söylemiştir.
Başvurucu; polisteki ifadesinin zorla imzalattırıldığını, korktuğu için ifadesi
sırasında yanında bulunan avukatına bir şey söyleyemediğini, sulh ceza
mahkemesinde verdiği ifadesini de kabul etmediğini, kendisini polislerin
sorguya getirdiğini, polislerden bir an önce kurtulmak için o şekilde anlatımda
bulunduğunu söylemiştir.
17. Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 25/3/1999 tarihli 1999/1410
sayılı raporuna göre gözaltından çıkarılırken başvurucunun vücudunda darp cebir
izine rastlanmadığı kayıtlıdır.
18. Başvurucu ile birlikte toplam altı sanık hakkında Antalya
Cumhuriyet Başsavcılığının 5/4/1999 tarihli ve 1999/7363 hazırlık, 1999/3918
esas sayılı iddianamesiyle taammüden iki kişiyi öldürme suçlarından Antalya 2.
Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. Başvurucunun bu suçlara feri
iştirak ettiği ileri sürülmüştür. İddianame şöyledir:
“Sanıklar H.A., A.A. ve Ömer Aktaş’ın kardeş
oldukları, sanık Z.Y.nin akrabaları olduğu, sanık A.A.nın yurt dışında bulunduğu sırada eşi G.A.nın S.Y. ile ilişkiye girdiği, A.A.nın
evine dönmesi üzerine G.A. ile S.Y.nin ilçeden
ayrılıp izlerini kaybettirdikleri, Antalya’ya gelip ev kiralayarak birlikte
yaşamaya başladıkları, H.A. ile A.A.nın birlikte S.Y.
ile G.A.yı öldürmeye karar verdikleri, adreslerini
tespit için Ö.A. ile Z.Y.yi görevlendirdikleri, Ö.A.nın bu nedenle Antalya’ya gelip S.Y. ile G.A.nın kalmakta oldukları evin adresini belirlediği, H.A.
ile A.A.nın S.Y.yi
öldürmeleri için A.Y.ye para vaadinde bulunup olaydan sonra Almanya’ya
götürmeyi söyledikleri, A.Y.nin S.Y. ile G.A.nın kalmakta olduğu evin karşısında bir yer kiralayıp
S.Y. ile G.A.yı öldürmek için takibe başladığı ve bu
iş için E.K.nin ellerine tahra, demir sopa, ip, ağız
bandı alarak S.Y. ile G.A.nın kaldıkları eve yatak
odasına girip kafalarına vurarak etkisiz hale getirip ağızlarını kapatıp
boğazlarını iple sıktıktan sonra her ikisinin de boğazlarını keserek öldürüp
olay yerinden uzaklaştıkları, H.A. tarafından yurt dışından banka havalesiyle
A.Y.ye 1.000 mark, E.K.ye 500 mark gönderildiği, iddia, ikrar, tanık beyanları,
otopsi raporları, olay mahalli görgü tespit tutanağı, ele geçirilen kanlı
eşyalardan anlaşılmış olduğundan,
…
sanıklar Ömer Aktaş ve Z.Y.nin
eylemlerine uygun düşen TCK’nun 65/3 maddesi
delaletiyle 450/4-5, 31, 33. ve 40. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları için
yargılanmalarına mahkemenizde başlanması kamu adına talep ve iddia olunur.”
19. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/6/2001 tarihli ve
E.1999/109, K.2001/240 sayılı kararıyla hakkında yakalama emri bulunan sanık
H.A. hakkında açılan kamu davasının tefriki ile ayrı bir esasa kaydına,
sanıklar A.A. ve Z.Y.nin delil yetersizliği nedeniyle
beraatlerine, sanıklar A.Y. ve E.K.nin
ikişer kez müebbet ağır hapis cezasıyla, başvurucunun iki kez 12 yıl 6 ay hapis
cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
20. Hakkında yakalama emri bulunan sanık H.A. hakkında tefrik
edilen dosya Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2001/369 sırasına
kaydedilmiştir.
21. Başvurucu ve diğer sanıklar tarafından temyiz edilmesi
üzerine hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24/4/2002 tarihli ve E.2002/719,
K.2002/1486 sayılı kararı ile bozulmuştur. Yargıtay kararı şöyledir:
“…
Sanık A.Y.nin
hükümden sonra 27/7/2001 tarihinde öldüğü dosyaya katılan nüfus kaydından
anlaşılmış olmakla hakkındaki hükmün bozulmasına ve CMUK.nun
322. maddesinin verdiği yetkiye müsteniden TCK. 96. maddesi uyarınca kamu
davasının ortadan kaldırılmasına,
Sanıklar E.K. ve Ömer Aktaş haklarındaki
hükümle ilgili incelemede;
Mahkeme kararları Anayasa’nın 141/3 ve CMUK.
32. maddeleri uyarınca gerekçeli olarak yazılır.
CMUK. 260. maddesine göre hükmün dayandığı
ispatlanmış olgular ve bu olguların kabul olunan suçun unsurlarına uygunluğu
açıklanmalı, ayrıca cezayı kaldıran, azaltan ya da ağırlaştıran sebeplerin
sabit sayılıp sayılmadığı da açıkça yazılmalıdır.
İncelenen dosyada, sanıklar E. ve A.nın maktulleri taammüden öldürdükleri, sanık Ömer’in de
bu suçlara fer’an iştirak ettiği şeklindeki kabul,
hazırlıktaki ikrarların zorla alınmayıp samimi irade mahsulü olduğunun
anlaşılmasına dayanılarak bu ifadelere itibar olunduğu belirtilmiş ise de, bu
ikrarların mahiyet ve içeriğine kararda yer verilmediği gibi, olayın cereyan
şekli yani suçların hangi nedenle ve hangi şartlar dahilinde, nerede ve nasıl
işlendiği, suç vasfının taammüd olarak tayinini
kabule sevk eden vakıalar açıklanmamıştır.
Bu sebeple Yargıtay denetimine imkan
sağlayacak biçimde gerekçe gösterilmemesi [nedeniyle hükmün
bozulmasına karar verilmiştir.]”
22. Bozmadan sonra dava Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
2002/363 sayılı esasına kaydedilip yargılamaya devam edilmiştir. Mahkemenin
25/7/2002 tarihli celsesinde 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999
Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun gözönüne alınarak
başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
23. Sanık H.A. hakkında tefrik edilerek Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2001/369 sırasında kayıtlı bulunan dosya aynı Mahkemenin
25/12/2002 tarihli ve E.2001/369, K.2002/617 sayılı kararıyla E.2002/363 sayılı
dosya ile birleştirilmiştir.
24. Dosyada tutuklu bulunan tek sanık E.K. Mahkemenin 14/10/2003
tarihli celsesinde tutuklu kaldığı süre ve 4616 sayılı Kanun gözönünde bulundurularak tahliye edilmiştir. Bu celseden
sonra bireysel başvuruda bulunulan 8/9/2014 tarihine kadar yapılan tüm
duruşmalarda yurt dışında bulunan sanık H.A. hakkında çıkarılan yakalama
emrinin infaz edilmesi beklenmiştir.
25. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından
yapılan incelemede bireysel başvuru yapıldıktan sonraki duruşmalarda da sanık
H.A. hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklendiği, duruşmanın
10/11/2016 tarihine ertelendiği tespit edilmiştir.
26. Başvurucu, taammüden iki kişiyi öldürmeye iştirakten Antalya
2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamanın sürdüğü sırada 8/9/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
27. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
450. ve 65. maddeleri şöyledir:
“Madde 450 - (Değişik madde: 09/07/1953 -
6123/1 md.)
Öldürmek fiili:
…
4. Taammüden icra olunursa;
5. Birden ziyade kimseler aleyhine işlenirse;
…
fail, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezasına mahkum edilir.
Madde 65 - (Değişik madde: 02/06/1941 - 4055/1
md.)
I - Suç işlemeğe teşvik veya suçu irtikap
kararını takviye ederek yahut fiil işlendikten sonra muzaheret ve muavenette
bulunacağını vadeyleyerek,
II - Suçun ne suretle işleneceğine mütaallik talimat vererek yahut fiilin işlenmesine
yarayacak iş veya vasıtaları tedarik ederek,
III - (Değişik bent: 21/01/1983 - 2787/7 md.) Suç işlenmeden evvel veya işlendiği sırada müzaharet ve muavenetle icrasını kolaylaştırarak suça
iştirak eden şahıs, işlenmiş fiille mahsus olan ceza ağırlaştırılmış müebbet
ağır hapis cezası ise yirmi yıldan, müebbet ağır hapis cezası ise onaltı yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile
cezalandırılır. Sair hallerde kanunen muayyen olan cezanın yarısı indirilir.
Bu maddede yazılı fiillerden birini işleyen
kimsenin iştiraki inzimam etmeksizin fiilin irtikabı mümkün olamayacağı sabit
olan hallerde o kimse yukarıda gösterilen tenzilattan istifada edemez.”
28. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun 2., 4. ve 151. maddeleri şöyledir:
“Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması
Madde 2 - Murtabıt
ceza davalarının her biri muhtelif mahkemelerin vazifesi dahilinde olsa bile
bunlar birleştirilerek yüksek vazifeli mahkemeye verilebilir.
Bu mahkeme birleştirilmiş olan ceza
davalarının ayrılmasına da karar verebilir.
Madde 4 - Tahkikata başlandıktan sonra dahi murtabıt ceza davalarının birleştirilmesine veya
ayrılmasına Cumhuriyet Müddeiumumisinin veya maznunun talebiyle yahut resen
karar verilebilir. Bu kararı vermek hakkı yüksek vazifeli mahkemeye aittir.
Suçların İhbarı
Madde 151 - Suçlara dair ihbarlar, şifahi veya
yazılı olarak Cumhuriyet Müddeiumumiliğine, zabıta makam ve memurlarına ve sulh
hakimlerine yapılabilir.
Bu ihbarlar kanuni mercilere tevdi edilmek
üzere vali, kaymakam ve nahiye müdürlerine de yapılabilir.
Şifahi ihbarlar üzerine zabıt varakası
tutulur.
(Değişik fıkra: 21/05/1985 - 3206/32 md.) Takibi şikayete bağlı olan suçlarda bu şikayet yazı
ile veya tutanağa geçirilecek beyan ile mahkemeye, Cumhuriyet savcılığına ve
yukarıda gösterilen makamlara da yapılabilir.”
29. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
10. ve 158. maddeleri şöyledir:
“Görülmekte Olan Davaların Birleştirilmesi ve
Ayrılması
Madde 10 - (1) Kovuşturma evresinin her
aşamasında, bağlantılı ceza davalarının birleştirilmesine veya ayrılmasına
yüksek görevli mahkemece karar verilebilir.
(2) Birleştirilen davalarda, bu davaları gören
mahkemenin tâbi olduğu yargılama usulü uygulanır.
(3) İşin esasına girdikten sonra ayrılan
davalara aynı mahkemede devam olunur.
İhbar ve Şikâyet
Madde 158 - (1) Suça ilişkin ihbar veya
şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.
(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye
yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
…
(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle
bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve
kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilir.
(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa
geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, S.Y. ve G.A.nın
öldürülmesi olayıyla ilgili olarak 18/3/1999 ile 25/3/1999 tarihleri arasında
gözaltında kaldığını, 25/3/1999 tarihinde tutuklandığını, Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde atılı suçlardan yargılandığını, yaklaşık 3 yıl 6 ay tutuklu
kaldıktan sonra 14/10/2003 tarihinde tahliye edildiğini, tutuklanmadan önce
Yozgat ili Sorgun ilçesinde market işlettiğini, tutuklanması nedeniyle tüm
düzeninin bozulduğunu, tahliye olduktan sonra uzun süre işsiz kaldığını, hem gözaltında
hem de tutuklu kaldığı süre boyunca işkenceye maruz kaldığını, işkence yapan
kamu görevlileri hakkında şikâyetçi olduğunu ancak herhangi bir yargılama
yapılmadığını, yargılandığı davanın bireysel başvuru tarihi itibarıyla 15
yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen hâlâ neticelenmediğini ileri sürerek
kişi hürriyeti ve güvenliği, işkence ve kötü muamele yasağı ile makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
34. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun
temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal
sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların
ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, başvuru yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
35. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi, idari ve yargısal makamların görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
36. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
37. Başvurucu, başvuru formunda gözaltında ve tutuklu kaldığı üç
buçuk yıl boyunca işkence gördüğünü iddia etmiştir. Başvurucunun 25/3/1999
tarihinde kollukta ve sulh ceza hâkimliğinde müdafi ile birlikte yaptığı
savunmalarında gözaltında bulunduğu sırada işkence ve kötü muamele gördüğüne
dair bir beyanı bulunmamaktadır. Başvurucunun gözaltı çıkış raporunda da darbedildiğine ilişkin herhangi bir emare mevcut değildir.
Başvurucu yargılama sırasında 18/5/1999 tarihli savunmasında ise polisteki
ifadelerinin zorla imzalattırıldığını, korktuğu için ifadesi sırasında yanında
bulunan avukatına bir şey söyleyemediğini, Sulh Ceza Mahkemesinde verdiği
ifadesini de kabul etmediğini, kendisini sorguya polislerin getirdiğini,
polislerden bir an önce kurtulmak için o şeklide anlatımda bulunduğunu
söylemiştir.
38. Başvuru formunda başvurucu işkence yapan kamu görevlileri
hakkında şikâyetçi olduğunu ancak herhangi bir yargılama yapılmadığını ileri
sürmüş ise de şikâyetçi olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge ibraz
etmemiş, Cumhuriyet Savcılığı ya da Mahkeme tarafından başvurucunun ilk bakışta
işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını gösteren bir kanıt bulunmadığından bu
konuda bir soruşturma yapılmamıştır.
39. Buna göre Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına giren eylemlere maruz kalındığı iddialarını ileri süren başvurucu
tarafından ceza soruşturması yürütülmediği ve başvurucunun adli makamları
hareket geçirmek için bir başvurusunun da bulunmadığı dikkate alındığında
başvuruya konu olayın, bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesi tarafından incelenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
41. Başvurucu 25/3/1999 ile 25/7/2002 tarihleri arasında tutuklu
kaldığı 3 yıl 4 ay boyunca haksız olarak tutuklu kaldığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri ileri
sürmüştür.
42. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
43. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde
Mahkemenin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
44. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak
teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel
kesinleşmemiş olması da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten
önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı
yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Polatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 32).
45. Somut olayda isnat edilen suçlar nedeniyle 25/3/1999
tarihinde tutuklanan başvurucunun 25/7/2002 tarihinde tahliye edildiği
anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
kapsamında, tutuklu kaldıkları dönem Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın 15 yıldan fazla süreden
beri sonuçlanmadığını ileri sürmüştür.
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Başvurucu, atılı suçlar nedeniyle 18/3/1999 tarihinde
gözaltına alınmasıyla başlayan ve bireysel başvuru yaptığı 8/9/2014 itibarıyla
15 yıldan fazla süren yargılamanın hâlen sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi
de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken ölçütlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
52. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının
yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği
arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 18/3/1999'dur. Ceza
yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara
bağlandığı tarihtir. Mevcut olayda bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla yargılama İlk Derece Mahkemesinde derdest olup duruşması 10/11/2016
tarihine bırakılmıştır (Ersin Ceyhan,
B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Başvurucu hakkındaki yargılama 17 yıldan
fazla bir süredir devam etmektedir.
53. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde 18/3/1999
tarihinde gözaltına alınan ve 25/3/1999 tarihinde tutuklanan başvurucu ile
birlikte toplam altı sanık hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca iki
kişiyi taammüden öldürme suçundan soruşturma yapılmıştır. Yurt dışında yaşayan
ve firarda olan sanık H.A. Antalya Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinin 25/3/1999
tarihli kararıyla gıyaben tutuklanmıştır. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının
5/4/1999 tarihli iddianamesiyle sanıklar hakkında atılı suçlardan ikişer kez
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. Hakkında yakalama emri
bulunan sanık H.A. yönünden dosya tefrik edilerek sanıklar A.A. ve Z.Y.nin beraatlerine, diğer
sanıklar A.Y., E.K. ile başvurucunun ise mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.
Mahkûmiyet kararlarının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
24/2/2002 tarihli ilamıyla eksik gerekçeyle hüküm kurulduğundan bahisle karar
bozulmuştur. Bozmadan sonra Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/363 sayılı
esasına kaydedilen dosya 25/12/2002 tarihinde hakkında tefrik kararı verilen
sanık H.A. hakkındaki dava dosyasıyla birleştirilmiştir.
54. Bu tarihten sonra yapılan yargılamanın bütün celselerinde
sanık H.A. hakkında çıkarılan yakalama emrinin infazının beklenmesine karar
verilerek oturumlar ertelenmiştir.
55. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usulüne tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; Ersin Ceyhan, §§ 24-40).
56. Başvuruya konu davada altı sanık ve iki maktulün bulunduğu,
sanık A.Y.nin yargılama sırasında 27/7/2001 tarihinde
vefat ettiği, sanıklar A.A. ve Z.Y. hakkında verilen beraat kararının
kesinleştiği anlaşılmıştır. Başvuru tarihi itibarıyla başvurucu, sanık E.K. ve
hakkında yakalama emri devam eden sanık H.A. bakımından anılan dosya derdest
olup 25/12/2002 tarihinden bu yana duruşmalar sadece sanık H.A.nın
yakalanması için ertelenmektedir. Yukarıda ilgili hukuk bölümünde belirtildiği
üzere (bkz. §§ 28, 29) yargılanan sanıkların davaları arasında bağlantı
bulunmakla birlikte İlk Derece Mahkemesi tarafından savunması alınamayan sanık
H.A. yönünden dosyanın tefrik edilerek başvurucunun da aralarında bulunduğu
diğer iki sanık yönünden karar verilmesine hukuken bir engel bulunmamaktadır.
Keza 7/6/2001 tarihli ilk hüküm kurulurken sanık H.A. hakkında açılan dava
ayrılmış, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından ayırma
işlemi bozma nedeni yapılmamıştır.
57. Başvurucunun yargılama boyunca gösterdiği tutumu dikkate
alındığında yargılamanın uzamasında etkisi bulunmaması, davanın çok karmaşık
olmaması, derdest davada sadece üç sanığın kalması, 2002 yılından bu yana
duruşmaların sadece hakkında yakalama emri bulunan sanık H.A. yönünden
ertelenmesi, savunması alınan sanıklar yönünden davanın neticelenmesini
sağlayabilecek ayırma işlemi gibi usul hükümlerinin uygulanma imkânının
kullanılmaması nedeniyle somut başvuru açısından 17 yılı aşmış olan yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
59. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
60. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
61. Başvurucu ihlalin tespitiyle 50.000 TL maddi, 50.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Söz konusu ihlal kararı kapsamında maddi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 17
yıldır devam eden yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin
uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 24.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 24.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.