TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VELİ KANBER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1500)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Veli KANBER
|
Vekili
|
:
|
Av. Nilüfer ŞEREFOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, vekalet
sözleşmesinden doğan yetkilerini kötüye kullandığı iddiasıyla 3/9/2008 tarihinde
Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tazminat davasında usul
ve yasaya uygun yargılama yapılmadığını, Yargıtayın
yerleşik içtihadının dikkate alınmadığını ve hukuka aykırı karar verildiğini,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama
yapılmasını, bunun mümkün olmaması halinde ise tazminat ödenmesini talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/1/2014 tarihinde
Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 27/6/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/9/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 22/9/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Vekâlet sözleşmesinden doğan
yetkilerini kötüye kullanarak taşınmaz satışında bulunduğu ve bu şekilde zarara
neden olunduğu iddiasıyla 3/9/2008 tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinde başvurucu aleyhine tazminat davası açılmıştır.
8. Mahkemenin 13/6/2012 tarihli
ve E.2008/253, K.2012/264 sayılı kararıyla, başvurucunun kat karşılığı inşaat
sözleşmesi ve taşınmaz mal satmak için vekil tayin edildiği, başvurucu ile
müteahhit arasında gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi
düzenlendiği, bu sözleşmeye göre satış vaadinde bulunan başvurucu tarafından
kendi adına asaleten, davacı adına vekaleten maliki oldukları taşınmazın
hisselerinin belirlendiği, başvurucunun davacı adına tescil edilen hisseleri
aynı vekaletnameye dayanarak dava dışı bir şahsa sattığı, bu kişinin ise aynı
gün bu payı başvurucuya sattığı ve onun bu hisseleri üçüncü şahıslara tapuda
devrettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar
verilmiştir.
9. Temyiz üzerine, Yargıtay 13.
Hukuk Dairesinin 12/6/2013 tarihli ve E.2012/22979, K.2013/15977 sayılı
ilâmıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
10. Karar düzeltme istemi aynı
Dairenin 4/12/2013 tarihli ve E.2013/24755, K.2013/30258 sayılı ilâmıyla
reddedilmiştir.
11. Karar, başvurucuya 2/1/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 29/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi; 22/4/1926 tarihli ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 390. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 29/1/2014 tarih ve 2014/1500
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, vekalet görevini
kötüye kullanarak taşınmaz satışı yaptığı iddiasıyla 3/9/2008 tarihinde
Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tazminat davasında ileri
sürdüğü zamanaşımı def’inin Yargıtayın yerleşik
içtihadına aykırı olarak reddedildiğini, lehine olan tanık beyanlarının ve
bilirkişi raporuna yaptığı itirazın dikkate alınmadığını, Mahkemece verilen
davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, vekalet görevini kötüye kullandığı iddiasıyla
3/9/2008 tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan
tazminat davasında hukuka aykırı karar verildiğini belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen
kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı adil
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun,
Yargıtayın yerleşik içtihadına aykırı karar verildiği
ve makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki iddiaları ise ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
17. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
20. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir takdir hatası içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça
keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
21. Başvuru konusu olayda,
başvurucu aleyhine vekalet görevini kötüye kullandığı iddiasıyla 3/9/2008
tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada uğranılan zararın
tazmini talep edilmiştir.
22. Başvurucu, aleyhine açılan tazminat
davasında, lehine olan tanık beyanlarının ve bilirkişi raporuna yaptığı
itirazın dikkate alınmadığını, Mahkemece hukuka aykırı karar verildiğini belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Mahkemenin, 13/6/2012
tarihli kararıyla, taşınmazın imar işlem dosyasının incelendiği, başvurucunun tanıklarının
dinlendiği, üç kişilik bilirkişi kurulu ile keşif yapıldığı, rapor ve ek
raporun alındığı belirtilmiş, başvurucunun kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve
taşınmaz mal satmak için vekil olarak tayin edildiği, başvurucu ile müteahhit
arasında gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi
düzenlendiği, bu sözleşmeye göre satış vaadinde bulunan başvurucu tarafından
kendi adına asaleten, davacı adına vekaleten maliki oldukları taşınmazın
hisselerinin belirlendiği, başvurucunun davacı adına tescil edilen hisseleri
aynı vekaletnameye dayanarak dava dışı bir şahısa
sattığı, bu kişinin ise aynı gün bu payı başvurucuya sattığı ve onun bu
hisseleri üçüncü şahıslara tapuda devrettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle
davanın kısmen kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine, Yargıtay 13. Hukuk
Dairesinin 12/6/2013 tarihli ilâmıyla onandığı, karar düzeltme isteminin aynı
Dairenin 4/12/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
24. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargıtayın Yerleşik İçtihadına
Aykırı Karar Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
27. Başvurucu, 3/9/2008 tarihinde
Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tazminat davasında ileri
sürdüğü zamanaşımı def’inin Yargıtayın yerleşik
içtihadına aykırı olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
28. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (3) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(3) Başvuru
dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin,
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve
özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru
yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği,
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın
belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden
olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın
ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır.
…
(6) Başvuru evrakında
herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından
eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline onbeş
günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu
sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği
bildirilir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1)
Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila
47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme,
Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir
zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
30. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün bireysel
başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” başlıklı 59. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem,
eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü
açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının
doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…
(3) Başvuru formuna aşağıdaki belgeler ya da onaylı
örnekleri eklenir:
…
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri.
…
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği üçüncü
fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde bunun
gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve belgeleri
resen toplar.
…”
31. İçtüzüğün “Formun
ve eklerinin hazırlanmasına ilişkin ilkeler” başlıklı 60. maddesi
şöyledir:
“(1) Başvuru formu, İçtüzüğün 59 uncu maddesine uygun olarak
düzenlenir ve aynı maddede belirtilen belgeler ya da onaylı örnekleri başvuru
formuna eklenir.
(2) Başvuru formu okunaklı ve başvurunun esasına yönelik
özlü bilgileri içerir şekilde hazırlanır. Başvuru formunun ekler hariç on
sayfayı geçmesi hâlinde başvurucunun ayrıca başvuru formuna olayların özetini
eklemesi gerekir.
(3) Başvurucu, başvuru formunun ekinde sunduğu belgeleri,
tarih sırasına göre numaralandırarak her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar
hâlinde dizi pusulasına bağlar.”
32. İçtüzüğün “Form
ve eklerinin ön incelemesi ve eksiklikler” başlıklı 66. maddesi
şöyledir:
“(1)Bireysel Başvuru Bürosu gelen başvuruları şeklî
eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru formunda veya
eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların tamamlattırılması
için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş
günü geçmemek üzere bir süre verilir.
(2) Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda
başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen sürede eksiklikleri
tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir.
(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit
edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde
Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine karar
verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği
kararlar kesindir.”
33. 6216
sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları ile İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa
Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar
hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal
edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak
başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
34. Başvurucunun,
kamu gücünün işlem,
eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya
kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru
dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da
ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru
kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 20).
35. Yukarıda belirtilen koşullar yerine
getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun
olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı
konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru
hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve
eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları
yapması zorunludur (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, § 23).
36. Başvurucunun, Yargıtayın
yerleşik içtihadına aykırı karar verilmesi nedeniyle ihlale neden olduğunu
ileri sürdüğü Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava dosyasının
incelenmesinde, başvurucunun zamanaşımı def’inde bulunduğu, Mahkemece; davanın
vekâlet görevinin kötüye kullanılmasından doğan tazminat davası olması
nedeniyle zamanaşımı süresinin beş yıl olduğu, sürenin, söz konusu zararın
öğrenildiği tarihten itibaren başladığı, davacının 30/12/2008 tarihli cevaba
cevap dilekçesiyle dava konusu zarara neden olduğunu ileri sürdüğü taşınmaz
satışlarını 8/4/2005 tarihinde öğrendiğini beyan ettiği, bunun aksini gösterir
bir belgenin dava dosyasına sunulmadığı gerekçesiyle zamanaşımı def’inin
reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun, kararın Yargıtayın yerleşik içtihatlarına aykırı olduğu yönündeki
iddiasına dayanak teşkil ettiği Yargıtay kararları incelenmiş, ilgili kararların
başvurucunun dava dosyasında yer alan olay ve olgular ile uyumlu sayılabilecek
bir benzerliği tespit edilememiştir.
37. Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvurularda başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve
takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu,
ihlal edildiğini iddia ettiği Anayasa hükmünün nasıl ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır.
Başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta
bulunulmuş olması iddiaların ispatlandığı anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru yolu, Anayasa’ya aykırılığın soyut biçimde ileri sürülmesini
sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir (Halil
İbrahim Aydın ve Diğerleri, B. No: 2014/483, 19/11/2014, § 29).
38. Başvurucunun, ihlal iddiasının dayanağı
olan tüm olayları göstermesi, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün esasını
etkileyecek argümanları destekleyici tüm belgeleri başvuru dilekçesine eklemesi
gerekir. Şayet bir belge elde edilememişse, bunun da nedenleri açıklanmalıdır.
Somut başvuruda başvurucu bu koşulları yerine getirmeyerek iddialarını
temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı bulunmamaktadır
(Veli Özdemir, B. No: 2013/276,
9/1/2014, § 26).
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri
sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanmamış olması nedeniyle,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
40. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, 3/9/2008
tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tazminat
davasında yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
43. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 41–45).
44. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasıyla açılan tazminat davasında,
1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
45. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 3/9/2008
tarihidir.
46. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut
başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından karar
düzeltme isteminin reddedildiği, 4/12/2013 tarihidir.
47. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde 3/9/2008 tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açılan davada, Mahkemece, 13/6/2012 tarihinde davanın kısmen
kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin
12/6/2013 tarihli ilâmıyla İlk Derece Mahkemesi kararının onandığı, karar
düzeltme isteminin aynı Dairenin 4/12/2013 tarihli ilâmıyla reddedildiği
anlaşılmıştır.
48. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).
49. Başvuruya konu vekalet
görevinin kötüye kullanıldığı iddiasıyla açılan tazminat davasının
incelenmesinde; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların
karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi
kriterler dikkate alındığında, somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yargılamanın uzun sürmesinde,
başvurucuya atfedilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu beş
yıl üç aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. Başvurucu, 3/9/2008
tarihinde Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tazminat
davasının kısmen kabul edilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama yapılmasını, bunun
mümkün olmaması durumunda 700.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
52. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin beş yıl üç aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 3.350,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması",
2. Yargıtayın yerleşik içtihadına aykırı karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 3.350,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE
başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.