TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURGUT DUMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15365)
|
|
Karar Tarihi: 29/5/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Turgut DUMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Barış YAVUZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kanunen verilmemesi gereken kişisel verinin idari
makamlara açıklanması ve güvenlik soruşturmasına esas alınması nedeniyle özel
hayata saygı hakkının; idare mahkemesince verilen kararda ceza soruşturmasına
konu suçun işlendiği yönünde ifadeler bulunması nedeniyle masumiyet karinesinin
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. 25/5/1981 doğumlu olan başvurucu, 28/12/1999 tarihinde
Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) terör örgütüne yardım suçunu
işlediği isnadına bağlı olarak gözaltına alınmış ve hakkında Adana 1. Devlet
Güvenlik Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Söz konusu kovuşturma kapsamında
4/1/2000 tarihinde tutuklanan başvurucu yaklaşık bir yıl üç ay sonra 10/4/2001
tarihinde serbest bırakılmış ve yargılanmasına tutuksuz olarak devam
edilmiştir. Yargılama sonucunda; Adana 1. Devlet Güvenlik Mahkemesinin 4/12/2001
tarihli kararıyla fiilinin örgüte yardım ve yataklık türünde olduğu, süre
itibarıyla koşulları oluştuğundan 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan
1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü
bendi gereğince davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine hükmedilmiştir.
Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2007 tarihli kararı ile de başvurucunun beş
yıllık deneme süresi içinde başka suç işlemediği gerekçesiyle kamu davasının
ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
10. Ayrıca başvurucunun İçişleri Bakanlığına müracaatı üzerine
18/5/2007 tarihli yazıyla hakkındaki Genel Bilgi Toplama (GBT) kaydının iptal
edildiği bildirilmiştir.
11. 16/3/2012 tarihinde Bakanlık tarafından verilen izne
istinaden sözleşmeli ceza infaz kurumu şoförlüğü alımı için Hatay Adalet
Komisyonu (Komisyon) Başkanlığı tarafından sınav yapılmıştır. Sınavla altı
kişinin işe alınması planlanmıştır.
12. Başvurucunun söz konusu sınav dolayısıyla Adalet Bakanlığı
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden temin ettiği 6/7/2012 tarihli adli
sicil kaydı ve adli sicil arşiv kaydı belgesinde adli sicil ve arşiv kaydının
bulunmadığı belirtilmiştir.
13. Komisyon Başkanlığınca yapılan yazılı ve sözlü sınavlar
sonucunda başvurucu 3. sırada başarılı olmuştur. Sözleşmeli ceza infaz kurumu
şoförlüğüne yerleştirilmesi düşünülen başvurucu hakkında, Komisyon
Başkanlığınca güvenlik soruşturması işlemlerine başlanmıştır.
14. Hatay Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Komisyon
Başkanlığına hitaben yazılan 8/5/2012 tarihli yazıda, başvurucu hakkında
istenen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda yasadışı silahlı
DHKP-C örgütüne yardım suçu ile ilgili Adana 1. Devlet Güvenlik Mahkemesince
verilen 4/12/2001 tarihli kararın gönderildiği bildirilmiştir. Söz konusu yazı
ekinde 4/12/2001 tarihli kararın tamamının değil sanık isimlerinin bulunduğu
1., 2., 3. ve 4. sayfalarının ve hüküm fıkrasının yer aldığı 15., 16. ve 17.
sayfalarının gönderildiği görülmekte olup bu kısımlarda başvurucunun hangi
eylemleri işlediği konusunda bilgi bulunmamaktadır.
15. Komisyon Başkanlığının 21/5/2012 tarihli kararı ile
başvurucunun söz konusu yargılamaya konu eyleminin niteliği dikkate alınarak
istihdam edilmesinin uygun olmadığına karar verilmiş ve bu karar başvurucuya
bildirilmiştir.
16. Bunun üzerine başvurucu tarafından Bakanlık ve Komisyon
Başkanlığı aleyhine atama işleminin yapılmaması nedeniyle Hatay İdare Mahkemesi
nezdinde iptal davası açılmıştır.
17. Başvurucu ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonuna (İnceleme Komisyonu) müracaatta bulunmuştur.
İnceleme Komisyonunun 16/7/2013 tarihli yazısında; davanın ortadan
kaldırılmasına, adli sicil, arşiv ve emniyet kayıtlarının silinmesine rağmen
başvurucunun ilk yargı kararına dair bilgilerinin Hatay İl Emniyet Müdürlüğü
tarafından paylaşılmasının hukuka aykırı olduğu görüşü bildirilmiştir.
18. Başvurucu Hatay İdare Mahkemesine (Mahkeme) verdiği
24/7/2013 tarihli dilekçesinde İnceleme Komisyonunun görüş yazısını da sunmak
suretiyle silinmiş suç kayıtlarının Hatay İl Emniyet Müdürlüğü tarafından
paylaşılmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu Mahkemeye
sunduğu 10/10/2012 tarihli dilekçesinde, GBT kayıtlarının silinmiş ve yargı
kararıyla davanın ortadan kaldırılmış olmasının yok sayıldığını, hakkında
herhangi bir mahkûmiyet içermeyen sicilin ne zamana kadar saklanacağını, bunun
süresiz olarak saklanmasının mümkün olmadığını ifade etmiş ve Anayasa'nın 41.
ve 70. maddelerinde yer alan temel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu aynı yöndeki iddialarını yürütmenin durdurulmasının reddi kararına
itiraz ve temyiz dilekçelerinde de tekrar etmiştir.
19. Mahkeme 7/3/2013 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
Kararda, ceza infaz kurumları ile tutukevlerinde çalıştırılacak personel
hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının zorunlu
olduğu, idarenin atama yapıp yapmamak konusunda takdir yetkisinin bulunduğu
ifade edilmiştir. Kararda; ceza yargılamasında davanın kesin hükme
bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği, bu kararın başvurucunun üzerine
atılı suçu işlemediği anlamına gelmeyeceği, hakkında verilmiş bir beraat kararı
da bulunmadığı belirtilmiştir. Bu durumda başvurucunun atanmak istediği görevin
önem ve özelliği ile güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgiler
gözetildiğinde, başvurucunun atanmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı gerekçesine yer verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Bu
durumda, davacının, üzerine atılı eyleminden dolayı hakkında yapılan
yargılamada davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildiği, bu
kararın davacının üzerine atılı suçu işlemediği anlamına gelmeyeceği, davacının
üzerine atılı suçu işlemediği yönünde verilmiş bir beraat kararı da
bulunmadığı, kaldı ki, güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgiler ve
davacının atanmak istediği görevin nitelikleri ve hassasiyeti göz önüne
alındığında, atama yapıp yapmamak konusunda idarenin takdir yetkisinin olduğu
ve bu yetkinin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek kullanıldığı
anlaşıldığından davacının istihdam edilmesinin uygun görülmediğine ilişkin dava
konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.”
20. Başvurucunun temyiz istemi Danıştay Onikinci
Dairesinin 19/9/2013 tarihli kararıyla reddedilerek hüküm onanmıştır.
21. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 16/5/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar 22/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 19/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesince Hatay Valiliği İl
Emniyet Müdürlüğünden başvurucu hakkındaki Adana 1. Devlet Güvenlik
Mahkemesinin 4/12/2001 tarihli kararının nasıl ve nereden tespit edildiği
sorulmuştur. Hatay Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen 11/4/2018
tarihinde kayda alınan cevapta; başvurucunun yargılanmış olduğunun kayıtlarının
tetkikinden anlaşıldığı, bunun üzerine Adana İl Emniyet Müdürlüğü ile yapılan
yazışma sonucunda söz konusu Mahkeme kararının temin edildiği bildirilmiştir.
24. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün
25/6/2018 tarihli yazısında; 4616 sayılı Kanun'a göre verilmiş erteleme
kararlarının kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü niteliğinde bulunmadığı, bu nedenle
bir sicil kaydı olmadığı, bilgi mahiyetinde kayda alındığı belirtilmiştir. 4616
sayılı Kanun'a göre verilmiş erteleme kararlarının 25/5/2005 tarihli ve 5352
sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 6. maddesi uyarınca sadece soruşturma ve
kovuşturma kapsamında mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı
veya askerî savcılık tarafından istenmesi hâlinde verilmek üzere sicil
kayıtlarından ayrı bir yerde sistemde tutulduğu bildirilmiştir. Söz konusu
yazıda ayrıca 4616 sayılı Kanun'a göre verilmiş erteleme kararlarının kamu
görevlerine yapılacak atamalar dolayısıyla güvenlik soruşturması kapsamında
ilgili kamu kurumlarına verilemeyeceği ifade edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
25. 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu'nun "Özel nitelikli kişisel
verilerin işlenme şartları" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“(1)Kişilerin
ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, .... ceza mahkûmiyeti ve güvenlik
tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve
genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir.
(2)
Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi
yasaktır.
(3)Birinci
fıkrada sayılan sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda
öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir....”
26. 6698 sayılı Kanun’un "İstisnalar"
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasının (ç) ve (d) bentleri şöyledir:
“ç)
Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu
düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve
yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici,
koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında
işlenmesi.
d) Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma,
yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz
mercileri tarafından işlenmesi…”
27. 4616 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan hâliyle
1. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendi şöyledir:
“23
Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî
hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen suçlardan dolayı
haklarında henüz takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş
olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla
beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm kesinleşmemiş ise, davanın
açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir; varsa tutukluluk halinin
kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya ve deliller, bu bentte
öngörülen sürelerin sonuna kadar muhafaza edilir.
Erteleme konusu suç kabahat ise bir yıl, cürüm
ise beş yıl içinde bu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsî
hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlendiğinde, erteleme konusu
suçtan dolayı da dava açılır veya daha önce açılmış bulunan davaya devam
edilerek hüküm verilir. Öngörülen süreler, erteleme konusu kabahat veya cürüm
ile aynı cins veya daha ağır şahsî hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir
suç işlenmeksizin geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu davası
açılmaz, açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir.”
28. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Devlet memurluğuna
alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.
A) Genel şartlar:
Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl
veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin
güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına
fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya
kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.
...
B) Özel şartlar:
...
2. Kurumların özel kanun veya diğer
mevzuatında aranan şartları taşımak."
29. 10/7/2003 tarihli ve 25164 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Adalet Bakanlığı Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliği'nin "Özel şartlar" kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"18) Ceza infaz kurumları ve tutukevleri
ile denetimli serbestlik müdürlüklerinde görev alacak bütün unvanlardaki
personel için ayrıca aranacak şartlar;
...
b) Güvenlik soruşturması olumlu olmak,"
30. 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması,
Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine
Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Güvenlik Soruşturması ve Arşiv
Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi
sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç
ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve
belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile askeri, emniyet ve
istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır.
Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve
bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye
düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek
gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik
soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak
merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulu Kararı ile
yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir."
31. 12/4/2000 tarihli ve 24018 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) "Kapsam"
kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
“Bu
Yönetmelik; yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde Devletin
güvenliğinin, iç ve dış menfaatlerinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün zarar
görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeleri, bunların
toplanmasını ve işlemini yürüten bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının
ilgili birim ve kısımlarının belirlenmesini, Türk Silahlı Kuvvetlerinde,
emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
çalışacak personeli, ayrıca bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının
yurtdışı teşkilatlarında sürekli görevlendirilecek bütün personel için yapılacak
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının esas ve usullerini, bunu yapacak
mercileri, hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak
gizlilik dereceli yerlerde çalışan kamu personeli ile meslek grupları ve üst
kademe yöneticilerini kapsar.”
32. Yönetmelik'in "Güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırması yapacak makamlar" kenar
başlıklı 7. maddesi şöyledir:
"Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü
ve mahalli mülki idare amirlikleri tarafından yapılır.
İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık İstihbarat
Harekat ve Bilgi Toplama Dairesi Başkanlığı´ndaki bilgi kayıtları ile Adalet
Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü´ndeki adli sicil kaydı,
talepleri üzerine, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak
makamlar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilgili birimlerine verilir."
33. Yönetmelik'in
"Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak
personel" kenar başlıklı 8. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
"Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması; gizlilik dereceli birim ve kısımlar ile askeri, emniyet,
istihbarat teşkilatlarında ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
çalıştırılacak personel hakkında yapılır.
Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare
amarlikleri, güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasını; bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının gizlilik dereceli
birim ve kısımları ile yurtdışı teşkilatında ve askeri, emniyet, istihbarat
teşkilatlarında ve ceza infaz kurumu ve tutukevlerinde çalıştırılacak personel
hakkında yapar."
34. Yönetmelik'in
"Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında araştırılacak
hususlar" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
"Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasında kişinin içinde bulunduğu ortam da dikkate alınarak:
a) Kimlik kontrolü, kimlik kayıtlarının
doğruluk derecesi, uyrukluğu, geçmişte yabancı bir devletin uyrukluğuna girip
girmediği,
b) Kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp
aranmadığı, kolluk kuvvetlerinin ve istihbarat ünitelerinin arşivlerinde
bilgiler bulunup bulunmadığı, adli sicil kaydının ve hakkında bir tahdidin olup
olmadığı,
c) Yıkıcı faaliyetlerde bulunup bulunmadığı ve
5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk ilke ve
inkılaplarına aykırı davranıp davranmadığı.
d) Şeref ve haysiyetini ihlal edecek ve
görevine yansıyacak şekilde kumara, uyuşturucuya, içkiye, paraya ve aşırı bir
şekilde menfaatine düşkün olup olmadığı, ahlak ve adaba aykırı davranıp
davranmadığı,
e) Yabancılarla, özellikle hasım ve hasım
olması muhtemel Devlet mensupları ve temsilcileriyle ilgili derecesinin iç yüzü
ve nedeni,
f) Sır saklama yeteneğinin olup olmadığı,
araştırılır."
35. Yönetmelik'in "Güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırmasında izlenecek yöntem" kenar
başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Bu
Yönetmelik kapsamına giren bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca
yaptırılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında aşağıdaki yöntem izlenir:
a) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması
formundaki sorular nüfus kayıtlarında yapılan tashih ve değişiklikler
belirtilmek ve isimler açıkca yazılmak suretiyle
cevaplandırılır ve nüfus cüzdanı örneği noksansız olarak doldurularak istek
yazısı ekinde soruşturmayı yapan makama bildirilir.
b) Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması yapılması istenilen kişiler için kurum ve kuruluşunca Adalet
Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden sağlanan adli sicil
kaydıyla ekteki formdan bir örneği kişinin nüfusa kayıtlı olduğu il valiliğine,
bir örneği ikamet ettiği il valiliğine, bir örneği Emniyet Genel Müdürlüğüne,
bir örneği de ilgisine göre Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına
gönderilir. Bir örneği de istekte bulunan kurum ve kuruluşun dosyasında
saklanır. Türk Silahlı Kuvvetlerince yaptırılacak arşiv araştırmalarında forma
adli sicil kaydının eklenmesi zorunlu değildir.
c) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması
yapılması isteminin ilgili makama ulaşmasından itibaren arşiv araştırması
sonuçları en geç 30 gün, güvenlik soruşturması sonuçları en geç 60 gün içinde
cevaplandırılır. Soruşturma ve araştırma sonucunu içeren bilgi ve belgeler
ilgilinin güvenlik makamlarındaki dosyasında asgari 'gizli' gizlilik
derecesinde saklanır.
d) Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasını isteyen makama, kişi hakkında karar vermeye yeterli bilgiler
aktarılır.
e)Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının nasıl ve ne şekilde yapılacağı,soruşturma
ve araştırma yapmaya yetkili makamların görev talimatları ile belirlenir.
f) Mahalli mülki idare amirliklerince yapılmış
olan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında olumsuz durumu saptananların
evrakın bir örneği dosya açılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilir.
g) Güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasında olumsuz durumu saptananlarla ilgili bilgiler Milli İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünce karşılıklı olarak
birbirlerine aktarılır.
...”
36. 5352 sayılı Kanun'un 6. maddesi şöyledir:
“Kamu
davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin kararlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak
mahkeme, hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet Başsavcılığı veya askerî savcılık
tarafından istenmesi halinde verilmek üzere kaydedilir.”
37. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
tarafından çıkarılan 17/12/2007 tarihli ve "4616
Sayılı Kanun'a İlişkin Erteleme Kararları" konulu Genelge'nin
ilgili kısmı şöyledir:
“...4616
sayılı Kanuna göre verilmiş erteleme kararları kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü
niteliğinde bulunmadığı nedenle bir sabıka kaydı olmayıp, bilgi mahiyetinde
kayda alınıp, sadece soruşturma ve kovuşturma kapsamında mahkeme, hâkim, askeri
hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı veya askeri savcılık tarafından istenmesi
halinde verilmek üzere sabıka kayıtlarından ayrı bir yerde tutulmaktadır. Bu
kayıtları tutan Genel Müdürlüğümüzün kayıtlara ilişkin davaların dava
zamanaşımı süresi içerisinde zanlının başka bir suç işleyip işlemediğini tespit
etme imkânı bulunmadığı gibi, erteleme kararı veren merciin 4616 sayılı Kanunun
1/4. maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde, ertelemeden
yararlanan hakkında kamu davasının açılmamasına karar verilmesi ve kesinleşmesini
takiben Genel Müdürlüğümüze gönderilmesi halinde bu bilgilerin kayıtlarımızdan
çıkarılabileceği izahtan varestedir.”
38. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
tarafından çıkarılan 1/1/2006 tarihli ve 56 sayılı Genelge'nin ilgili kısımları
şöyledir:
“…
2) 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş
suçlardan dolayı ...sanıklar hakkında öngörülen ...'kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi'kararlarına dayalı olarak düzenlenecek tali
karar fişlerinde ;...ertelemenin 4616 sayılı Kanun hükümlerine dayandığının
(14) numaralı sütunda mutlaka belirtilmesi...bu şekilde tanzim edilen tali
karar fişlerinin üç gün içerisinde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne
gönderilmesi
...
4) Adli sicil müdürlükleri veya şefliklerince,
4616 sayılı Kanun uyarınca verilen erteleme kararlarına dair adli sicil
bilgilerinin sadece soruşturma ve kovuşturma konusu olan işler nedeniyle
Cumhuriyet Başsavcılıkları ve mahkemelerce istenildiğinde verilmesi
gerektiğinin bilinmesi.
...konularında gereken dikkat ve özenin
gösterilmesini rica ederim. ”
39. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün
25/6/2018 tarihli yazısının ilgili kısımları şöyledir:
"Açıklanan nedenlerle; 5352 sayılı Adli
Sicil Kanununun 6 ncı maddesinde ve söz konusu
Genelgede4616 sayılı Kanuna göre verilmiş erteleme kararlarının kesinleşmiş
mahkûmiyet hükmü niteliğinde bulunmadığından bir sicil kaydı olmadığı, bilgi
mahiyetinde kayda alınıp, sadece soruşturma ve kovuşturma kapsamında mahkeme,
hâkim, askeri hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı veya askeri savcılık tarafından
istenmesi hâlinde verilmek üzere sicil kayıtlarından ayrı bir yerde, mahsus
sistemde tutulmakta olup, kamu görevlerine yapılacak atamalar dolayısıyla
güvenlik soruşturması kapsamında ilgili kamu kurumlarına verilmemesi gerektiği,
Genel Müdürlüğümüzce yapılan değerlendirme
sonucunda, konuya ilişkin olarak ilgili mevzuat hükmü uygulamanın yukarıda
zikredildiği şekilde olduğu hususunu,
Bilgilerinize arz ederim."
2. 4616 sayılı Kanun'la
Düzenlenen Ertelemenin Hukuki Niteliği ile İlgili Yargı Kararları
40. Anayasa Mahkemesi 4616 sayılı Kanun'un 1. maddesinin birinci
fıkrasının dördüncü bendini eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etmiştir.
Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararında af, şartla salıverilme ve erteleme
kavramlarının hukuki nitelikleri açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesinin 18/7/2001
tarihli ve E.2001/4, K.2001/332 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
“…Erteleme,
(tecil) işlediği suçtan dolayı mahkûm edilen suçluya ait cezanın infazının
belirli bir süre ile geri bırakılması ve suçlu bu süre içinde yeniden bir suç
işlemediği takdirde suçun ya işlenmemiş veya hükümlülüğünün gerçekleşmemiş ya
da cezanın çekilmiş sayılmasıdır.
...
Türk Hukukunda cezanın ertelenmesi, hükümlüye
bir deneme süresi tanıyarak cezanın yerine getirilmesini bu sürenin sonuna
bırakan, bu süreyi suç işlemeden geçiren hükümlünün mahkûmiyetini 'vaki
olmamış' sayan bir olanaktır.
...
Erteleme cezanın infazını geri bırakan kanuni
bir sebep, bir bakıma ise şartlı bir af diğer yönden de şartlı bir hükümlülük
niteliğindedir. Bu durumda 'ertelemenin' Ceza Hukukundaki diğer müesseselerle
kıyaslanmasından onun 'müstakil', 'sui generis(kendine özgü)' bir yapıya sahip olduğu sonucuna
varılmaktadır.”
41. Danıştay Birinci Dairesinin 18/4/2001 tarihli ve E.2001/33,
K.2001/47 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
“İstem,
23 Nisan 1999TarihineKadarİşlenenSuçlardanDolayıŞartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair 4616 sayılı Kanun’dan yararlananların657sayılıDevletMemurları
Kanununa göre Devlet memurluğuna alınıp alınamayacakları, bunlardan memur olanların
memurluğuna son verilip verilemeyeceği ve 4616 sayılı Kanun kapsamına giren bir
suçtan dolayı haklarında takibata geçilen veya dava açılan memurların isnad edilen suçu işlemediğini belirterek dava açılmasını
ya da açılan davaya devam edilerek hüküm verilmesini ilgili mercilerden isteyip
isteyemeyecekleri, memur olmaya engel hüküm verilmesi halinde memurluğun sona ermesinin
mümkün olup olmadığı hususlarında düşülen duraksamanın giderilmesine
ilişkindir.
...İstemin karara bağlanabilmesi için
öncelikle 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 inci fıkrasında yer
alan 'hükümlü bulunmamak' ibaresinin anlam ve
niteliğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. ...Yargı yerlerinin yerleşik
kararlarında 657sayılıKanunun48inci
maddesinin(A)bendinin5incifıkrasındaöngörülen'hükümlübulunmamak' ibaresi, yargı
yerinin son kararı üzerine kanun yollarına başvurulmaması veya başvurulmuş ise
bu yolların tüketilmesi sonucu kesinleşmiş bir hükme dayalı ceza mahkumiyetinin
olmaması gerektiği biçiminde değerlendirilmekte ve uygulama da bu doğrultuda
bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle;
1- 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A)
bendinin 5 inci fıkrasında sayılan suçlar dışında ve 6 aydan fazla hapis veya
ağır hapis cezası gerektiren ve cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen bir suç
işlediği öne sürülen Devlet memurlarından, 4616 sayılı Kanun gereğince
haklarında takibata geçilmemiş veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber
dava açılmamış veya son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla birlikte henüz hüküm
verilmemiş veya verilenhükümkesinleşmemişolanların,657 sayılı Kanunun 48 inci
maddesinde belirtilen Devlet memuru olmaya engel sayılan bir cezadan dolayı haklarında
kesinleşmiş mahkumiyet kararının bulunmaması nedeniyle memuriyet görevlerine
son verilemeyeceği...
Sonuçlarına ulaşıl[mıştır].”
B. Uluslararası Hukuk
1. Uluslararası Belgeler
42. 18/2/2016 tarihli ve 29628 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 6669 sayılı Kanun'la uygun bulunan 28/1/1981 tarihli Kişisel
Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması
Sözleşmesi’nin “Özel veri kategorileri”
kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“İç
hukukta uygun güvenceler sağlanmadıkça, ırksal kökeni, siyasi düşünceleri, dini
veya diğer inançları ortaya koyan kişisel veriler ile sağlık veya cinsel
hayatla ilgili kişisel veriler, otomatik işleme tabi tutulmaz. Aynı durum ceza
mahkumiyetiyle ilgili kişisel veriler için de geçerlidir.”
2. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
43. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1)
Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir.
(2) Bu
hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir
tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
44. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin millî
güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin
geniş olduğunu kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye
taraf devletlerin millî güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk
olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma,
ikinci olarak millî güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen
adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren
kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirtmektedir (Leander/İsveç, B. No: 9248/81, 26/03/1987, § 59).
45. Bununla birlikte AİHM içtihadına göre kamu mercilerinin bir
bireyin özel hayatıyla ilgili bilgileri toplaması, kaydetmesi, saklaması, özel
hayata saygı hakkına müdahale oluşturur (Leander/İsviçre, § 48;Kopp/İsviçre,
B. No: 23224/94, 25/3/1998, § 53;Amann/İsviçre
[BD], B. No: 27798/95, 16/2/2000, § 69; Rotaru/Romanya [BD], B. No: 28341/95, 4/5/2000, §§43, 44, 46).
46. AİHM'e göre bir kişinin özel
yaşamına ilişkin verilerin kaydedilmesi ve saklanması, kendi başına özel hayata
saygı hakkı bakımından bir müdahale oluşturmaktadır. Bu müdahalenin tespiti
için kaydedilen bilgilerin daha sonra kullanılmış olması gibi bir koşul da
aranmamaktadır. Bununla birlikte kamu makamları tarafından muhafaza edilen
kişisel verilerin, Sözleşme'nin 8. maddesinde öngörülen unsurlardan birini
devreye sokup sokmadığını tespit etmek için bu bilgilerin hangi çerçevede
alındıklarının ve muhafaza edildiklerinin, verilerin türünün, kullanıldıkları
ve işlendikleri şeklin ve bunlardan çıkarılabilecek sonuçların dikkate alınması
zaruridir (S. ve Marper/Birleşik
Krallık [BD], B. No: 30562/04, 30566/04, 4/12/2008, § 67).
47. AİHM'e göre kişisel verilerin
korunması, Sözleşme’nin 8. maddesinde öngörülen özel hayata saygı hakkından
kişinin yararlanması konusunda büyük öneme sahiptir. İç hukuk kişisel verilerin
bu maddede öngörülen güvencelere uygun olmayan şekilde kullanımını engellemek
için gerekli güvenceleri sağlamalıdır. Bu tür güvencelerin bulunmasının
gerekliliği, otomatik işleme tabi tutulan kişisel verilerin korunması söz
konusu olduğunda özellikle de bu verilerin polis tarafından kullanılması
hâlinde daha fazla hissedilmektedir. İç hukuk, bu verilerin saklanma amaçlarına
uygun ve aşırılıktan uzak olmalarını sağlamalı ve verilerin kaydedilme
amaçlarını gerçekleştirmek için gerekli olan süreyi aşmayacak şekilde muhafaza
edilmesini temin etmelidir. İç hukuk, aynı zamanda, kişisel verilerin uygun
olmayan şekillerde, keyfî ve yetki aşımı yapılarak kullanılmalarına karşı uygun
güvenceler de içermelidir (S.ve Marper/Birleşik Krallık, § 103; M.M./Birleşik Krallık, B. No: 24029/07,
13/11/2012, § 195).
48. Ayrıca AİHM, kişilerin suç kayıtlarının tutulması ve
kullanılması hakkında konuyu düzenleyen ilgili kanunun niteliğine ayrı bir önem
vermektedir. AİHM, suç kayıtlarının tutulması ve kullanılmasına dair kanunun
niteliği bakımından aynı telefon dinlemelerinde, gizli takipte ve gizli
istihbarat toplamada dayanılan kanunlar yönünden olduğu gibi keyfî müdahalelere
karşı bireyi korumak amacıyla yüksek bir standart aramaktadır. AİHM'e göre suç kayıtlarının tutulması ve kullanılmasına
dair kanun, tıpkı telefon dinlemelerinde, gizli takipte ve gizli istihbarat
toplamada olduğu gibi, tedbirlerin kapsamını ve uygulanmasını düzenleyen ve
özellikle, süre, stoklama, kullanım, üçüncü kişilerin veriye erişimi, verilerin
gizliliği ve bütünlüğünün korunmasına ve bunların imhasına ilişkin prosedürlere
dair ve kişilerin, yetki aşımı ve keyfiliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip
olmalarını sağlayacak açık ve detaylı hükümler içermelidir (S. ve Marper/Birleşik
Krallık, § 99; M.M./Birleşik
Krallık, § 195).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
49. Mahkemenin 29/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucu; hakkında mahkûmiyet kararı bulunmadığını, Adana
1. Devlet Güvenlik Mahkemesince davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine
hükmedildiğini, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/4/2007 tarihli kararı ile de
beş yıllık deneme süresi içinde başka suç işlemediği gerekçesiyle kamu
davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiğini belirtmiştir. Başvurucu; GBT
kayıtlarının, adli sicil ve arşiv kayıtlarının silindiğinin kendisine
bildirilmesine rağmen kişisel veri olan söz konusu bilgilerin tekrar ortaya
çıkarıldığını ve ceza infaz kurumuna şoför olarak atanmasının engellendiğini ve
böylelikle özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğini ifade etmiştir. Bu
nedenlerle başvurucu özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
51. Bakanlık görüşünde; 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesi
doğrultusunda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapıldığı, anılan
Kanun'un 1. maddesinin ikinci fıkrasına dayanılarak yürürlüğe konan
Yönetmelik'te güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının nasıl yapılacağının
belirlendiği, bu çerçevede müdahalenin hukukilik unsurunu taşıdığı
belirtilmiştir. Diğer taraftan atanmak istenen görevin nitelikleri ve
hassasiyeti dikkate alındığında güvenlik araştırması yapılması konusunda meşru
amacın olduğu, bu uygulamanın demokratik toplum gereklerine aykırı bir yönünün
bulunmadığı ifade edilmiştir.
52. Bakanlık görüşüne karşı verilen cevapta, başvuru
dilekçesinde yer alan hususlar tekrar edilmiştir.
2. Değerlendirme
53. Anayasa'nın 20.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes,
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
...
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel
veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini
veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen
hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına
ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”
54. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuki
menfaatlerden biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Mahremiyet hakkı bireyin
kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da
kapsamaktadır. Kendisine ilişkin herhangi bir bilginin rızası olmaksızın
açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve
rızası hilafına kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda
bireyin menfaati bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin
geleceğini belirleme hakkına işaret etmektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660,
21/1/2015, § 32).
55. Anayasa'nın özel hayata saygı hakkını düzenleyen 20.
maddesinin üçüncü fıkrasında, herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme, bu veriler hakkında bilgilendirilme, verilere erişme,
bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme, verilerin amaçları
doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkına sahip olduğu, kişisel
verilerin ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla
işlenebileceği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla
düzenleneceği hükmüne yer verilerek anayasal sınırlar belirlenmiştir.
56. Söz konusu Anayasa hükmünde kişilerin kendileri hakkındaki
verilerin amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkına
sahip olduğu özellikle vurgulanmıştır.
57. Anayasa Mahkemesi tarafından kişisel veri kavramının
-belirli veya kimliği belirlenebilir olmak şartıyla- bir kişiye ilişkin bütün
bilgileri ifade ettiği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/74, K.2014/201,
25/12/2014; E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014;
E.2013/84, K.2014/183, 4/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941,
11/5/2016, § 49).
58. Bu bağlamda ceza mahkûmiyeti ile ilgili verilerin kişisel
veri olduğu açıktır. Başvurunun temelinde başvurucu hakkında verilen erteleme
kararının kamu makamlarına verilmesi yani kişisel verisinin açıklanması hususu
bulunmaktadır. Kişisel verilerin tutulması, saklanması veya aktarılmasının ise
Anayasa’nın 20. maddesi bağlamında kişilerin özel hayatına saygı hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu nedenle başvurunun Anayasa’nın 20.
maddesinde yer alan özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir (Fatih Saraman
[GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 57).
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
60. Kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular
sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla
ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi, saklanması ve kullanılması özel
hayata saygı hakkına müdahale oluşturur (Bülent
Kaya § 51; Güzide Defne Samyeli,
B. No: 2014/4399, 21/9/2016, § 67).
61. Somut olayda başvurucunun devlet güvenlik mahkemesinde
yargılanması sonucu verilen davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine
dair kararın Hatay Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Komisyon
Başkanlığına verildiği ve bu Mahkeme kararı dikkate alınarak başvurucunun
sözleşmeli ceza infaz kurumu şoförlüğüne atamasının yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
62. Resmî makamlar tarafından muhafaza edilmekte olan başvurucu
hakkında yürütülen ceza yargılamasına dair bilgilerin özel hayata saygı hakkı
anlamında kişisel veri olduğu açıktır (Fatih
Saraman § 61). Söz konusu kişisel
verilerin muhafaza edilmesi ve güvenlik soruşturmalarında kullanılmasının,
Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına bir
müdahale oluşturduğu sonucuna varılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
63. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
64. Yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşulları yönünden incelenmesi gerekir. Bu bağlamda somut başvuruda öncelikle
müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
(1) Genel
İlkeler
65. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. Kanun ile sınırlama ölçütü veya kanunilik ilkesi Sözleşme'nin 8.
maddesinde de bir sınırlama ve güvence ölçütü olarak yer almaktadır. Buna
karşın Sözleşme'de yer alan kanunla öngörülmüş olma kavramı ile Anayasa'da yer alan kanunilik ilkesi tam olarak aynı değildir
(Bülent Polat, B. No:
2013/7666,10/12/2015, § 73).
66. AİHM, kanunda öngörülen koşulları, bir diğer ifadeyle
hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına dayanan
içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını karşılayabildiğini
kabul ederken (Malone/İngiltere [BD], B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68; Sunday Times/Birleşik Krallık (No. 1) [BD], B. No: 6538/74, 26/04/1979, § 47)
Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlaka kanun
ile yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş
bir koruma sağlamıştır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat § 75).
67. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir.
Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu
noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın
erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece
uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine
de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal
[GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62).
68. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi
için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya
uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip
olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı
uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve
icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal,
§ 63).
69. Hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin
dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde
tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara
bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir.
Hukuk sistemi vatandaşlara, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar
içinde müdahalelerde bulunma yetkisi verdiğini yeterince açık ifadelerle
gösterecek nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarının
müdahaleye zemin hazırlayan koşullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir
öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime
Sare Aysal, § 64).
70. Bununla birlikte her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal
mevzuatın sağladığı koruma seviyesi büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan
ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından
bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde
soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak
anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı
görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli
ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir
alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın asgari bir
kesinlik içermesi zaruridir (Halime Sare Aysal, § 65).
71. Bu kapsamda ilgili kanuni düzenlemenin söz konusu
sınırlamaya ilişkin temel çerçeveyi ortaya koymakla birlikte özellikle uygulama
koşulları ve usule ilişkin ayrıntıları düzenleyici işlemlere bırakması
mümkündür. Ancak bu ihtimalde de söz konusu düzenleyici işlemin yine
muhataplarınca ulaşılabilir olması ve içeriği hakkında ilgilileri yeterince
aydınlatacak nitelik ve açıklıkta olması gerekmektedir (Halime Sare Aysal,
§ 66).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
72. Belirli kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında
uygulanan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının kanuni dayanağı 4045
sayılı Kanun'dur (bkz. § 30).
73. 4045 sayılı Kanun'da güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi
sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç
ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve
belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile askerî teşkilatlarda,
emniyet ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli, ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılacağı düzenlenmiştir.
74. Ancak 657 sayılı Kanun'un 48. maddesine 3/10/2016 tarihli ve
29872 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 676 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname (KHK) ve bu KHK'nın uygun bulunmasına dair 7070 sayılı Kanun ile
devlet memurluğuna alınacaklarda aranan genel şartlar arasına "Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması
yapılmış olmak" şartı eklenmiştir. Dolayısıyla daha önce sadece
4045 sayılı Kanun'da sayılan belirli görevler yönünden güvenlik soruşturması
yapılacağı öngörülmüş iken söz konusu değişiklik sonrasında artık tüm kamu
görevleri yönünden güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının
öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
75. Bununla birlikte eldeki başvuruda başvurucu yönünden
müdahale teşkil eden işlemin tesis edildiği tarihte mevcut olan yasal
düzenlemelerin esas alınması bir zorunluluk olup Anayasa Mahkemesinin olay
tarihinden sonra kabul edilmiş 657 sayılı Kanun'un 48. maddesine getirilen
düzenlemeyi somut olayın incelenmesi bakımından dikkate alması mümkün
bulunmamaktadır.
76. 4045 sayılı Kanun'da güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması konusunda sadece bir maddeye yer verilerek hangi kamu görevleri
bakımından güvenlik soruşturması yaptırılacağı düzenlenmiş, bunun dışındaki tüm
düzenlemelerin bir yönetmelikle yapılacağı belirtilmiştir.
77. Bu doğrultuda Yönetmelik çıkarılmıştır. Söz konusu
Yönetmelik'in 4. maddesinde güvenlik soruşturması "kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının,
kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği ile adli sicil kaydının ve
hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde
bulunup bulunmadığının, ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin ve sır
saklama yeteneğinin mevcut kayıtlardan ve yerinden araştırılmak suretiyle
saptanması ve değerlendirilmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Arşiv
araştırması ise kişinin kolluk kuvvetleri tarafından hâlen aranıp
aranmadığının, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği ile adli
sicil kaydının ve hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının mevcut
kayıtlardan saptanması olarak belirtilmiştir.
78. Yönetmelik'in 7. maddesi uyarınca güvenlik soruşturması ve
arşiv araştırması yapacak makamlar Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Emniyet
Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleridir.
79. Yönetmelik'in 11. maddesinde; güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasında kişinin içinde bulunduğu ortam da dikkate alınarak kimlik
kontrolü, kimlik kayıtlarının doğruluk derecesi, uyrukluğu, geçmişte yabancı
bir devletin uyrukluğuna girip girmediği, kolluk kuvvetleri tarafından hâlen
aranıp aranmadığı, kolluk kuvvetlerinin ve istihbarat ünitelerinin arşivlerinde
bilgiler bulunup bulunmadığı, adli sicil kaydının ve hakkında bir tahdidin olup
olmadığı, yıkıcı faaliyetlerde bulunup bulunmadığı, 25/7/1951 tarihli ve 5816
sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'a ve Atatürk ilke ve
inkılaplarına aykırı davranıp davranmadığı, şeref ve haysiyetini ihlal edecek
ve görevine yansıyacak şekilde kumara, uyuşturucuya, içkiye, paraya ve aşırı
bir şekilde menfaatine düşkün olup olmadığı, ahlak ve adaba aykırı davranıp
davranmadığı, yabancılarla, özellikle hasım ve hasım olması muhtemel devlet
mensupları ve temsilcileriyle olan ilgi derecesinin iç yüzü ve nedeni, sır
saklama yeteneğinin olup olmadığı hususlarının araştırılacağı belirtilmiştir.
80. Yönetmelik'in 12. maddesinde güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının nasıl ve ne şekilde yapılacağının soruşturma ve araştırma
yapmaya yetkili makamların görev talimatları ile belirleneceği düzenlenmiştir.
81. Ayrıca anılan maddede soruşturma ve araştırma sonucunu
içeren bilgi ve belgelerin ilgilinin güvenlik makamlarındaki dosyasında asgari "gizli" gizlilik derecesinde
saklanacağı, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında olumsuz durumu
saptananlarla ilgili bilgilerin Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğünce karşılıklı olarak birbirlerine aktarılacağı
düzenlenmiştir.
82. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve
kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma
yükümlülükleri düzenlenmiştir. Ayrıca 657 sayılı Kanun'da bu sadakat
yükümlülüğünün yanı sıra kamu görevlilerine tarafsızlık ve devlete bağlılık
yükümlülükleri de getirilmiştir.
83. Kamu görevlilerinin sadakat, tarafsızlık ve devlete bağlılık
yükümlülüğü çerçevesinde devleti temsil eden ve millî güvenlik bakımından
hassasiyet içeren bazı kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından daha sıkı
nitelikler aranması ve birtakım sınırlamaların getirilmesi doğaldır. Bu şekilde
aranan nitelikler ve kanunlarda öngörülen kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin
ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla idarenin
millî güvenlik açısından önem arz eden kadrolara atanacak kişilerin tabi
olacağı güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması konusunda kanunla temel
çerçeveyi ortaya koyan kurallar getirmesi elbette mümkündür. Bu çerçevenin
kanunla belirlenmesinden sonra uygulama koşulları ve usule ilişkin ayrıntılar
düzenleyici işlemlerle belirlenebilir. Üstelik millî güvenlik ile ilgili
alanlarda çalışacak personelin seçimi ve kontrolü bakımından konuyu düzenleyen
kanunda aranacak öngörülebilirlik koşulunun diğer alanlardakilere göre daha
esnek olacağı da söylenebilir. Ancak yine de bu alanda düzenleme getiren kanun
ile diğer alt mevzuatın kişilere, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi
sınırlar içinde bu tür gizli tedbirler uygulama ve potansiyel olarak özel
hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince
açık olarak gösterecek ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvence
sağlayacak şekilde kaleme alınmış olması gerekir (Fatih Saraman, § 82).
84. 4045 sayılı Kanun'un güvenlik soruşturmasına ve arşiv
araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğu, bu bilgilerin
nerelerden elde edileceği ve ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağı,
kişilerin söz konusu bilgilere itiraz etme olanağı olup olmadığı, bilgilerin
bir müddet sonra silinmesinin mümkün olup olmadığı veya silinmesine dair
izlenecek usulün ne olduğu, gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek
gruplarının tespiti, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve
esasları ile bunu yapacak mercilerin kimler olduğu ile ilgili hiçbir düzenleme
içermediği görülmektedir. Bunun yanı sıra kanunlarda, kesinleşmiş ceza
mahkûmiyetlerine dair ilk olarak akla gelmesi ve uygulanması gereken kanun olan
5352 sayılı Kanun'a atıf içeren bir düzenlemenin bulunmadığı, bireyleri keyfîliğe karşı koruyucu hiçbir hükme yer verilmediği
anlaşılmaktadır. Aynı şekilde Yönetmelik'te de elde edilen bilgilerin saklanma
süreleri, bilgilerin bir müddet sonra silinmesinin mümkün olup olmadığı veya
silinmesine dair izlenecek usulün ne olduğu, kişilerin söz konusu bilgilere
itiraz etme olanağı olup olmadığı hususlarını düzenlemediği, bireylerin özel
hayatına saygı hakkının güvencelerini sağlayacak hükümlerden yoksun olduğu
anlaşılmaktadır (Fatih Saraman,
§ 83).
85. Bunun yanı sıra 4045 sayılı Kanun'da kişilerin geçmiş ceza
mahkûmiyetlerine ilişkin kayıtlar bakımından hangi suçların kamu görevine
girmeye engel olduğu, kişilerin onsekiz yaşından önce
işledikleri suçlara dair kayıtların güvenlik soruşturmasının olumsuz
sonuçlanmasına sebep olup olmayacağı konularında hiç bir belirleme, suçlar
arasında herhangi bir ayrım ve derecelendirme yapılmamış olduğu
anlaşılmaktadır. Aynı şekilde 4616 sayılı Kanun uyarınca kesinleşmiş mahkûmiyet
niteliğinde sayılmayan kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların da güvenlik
soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasının bir sebebi olup olmayacağı hususunda
hiç bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir (Fatih Saraman, § 87).
86. 4045 sayılı Kanun sadece hangi kamu görevleri bakımından
güvenlik soruşturması yaptırılacağını düzenlemiş, bunun dışındaki tüm
düzenlemeleri ise bir Yönetmelik'e bırakmıştır. İlgili Yönetmelik hükümlerine
bakıldığında Yönetmelik'te güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının nasıl
ve ne şekilde yapılacağı konusunda hiçbir düzenleme içermediği, bu konunun
soruşturma ve araştırma yapmaya yetkili makamların görev talimatlarına
bırakılmış olduğu görülmektedir. Yetkili
makamların görev talimatlarının neler olduğunun -bu talimatların
yayımlanarak genelin bilgisine sunulmamış olması ve idare tarafından istenen
her durumda değiştirilebileceği dikkate alındığında- bireyler tarafından
önceden bilinmesi ve öngörülmesi mümkün değildir (Fatih Saraman, § 88).
87. Üstelik Yönetmelik'te soruşturma ve araştırma sonucunu
içeren bilgi ve belgelerin ilgilinin güvenlik makamlarındaki dosyasında süresiz
olarak saklanacağı, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında olumsuz
durumu saptananlarla ilgili bilgilerin Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
ve Emniyet Genel Müdürlüğünce karşılıklı olarak birbirlerine aktarılacağı
hükümlerine yer verilmiş olup kişilerin söz konusu bilgilere itiraz etme
olanağı bulunmadığı gibi bilgilerin bir müddet sonra silinmesine de imkân
verilmediği görülmektedir. Bu durumda güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının objektif, öngörülebilen ve önceden belirlenebilen güvencelere ve
usullere tabi kılınmış olmadığı, tamamen yetkili makamların talimatlarına bağlı
olarak yapıldığı, bu hâliyle de keyfîliğe açık bir
durum yaratmakta olduğu anlaşılmaktadır (Fatih
Saraman, § 89).
88. Bu saptamalar ışığında 4045 sayılı Kanun'un temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasını içeren konuyla ilgili temel esasları,
ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olduğundan söz etmek mümkün değildir. Kanun'un
ve ilgili Yönetmelik'in kişisel verilerin kayıt, muhafaza ve kullanımını içeren
tedbirlerin kapsamını ve uygulanmasını düzenleyen ve özellikle süre, stoklama,
kullanım, üçüncü kişilerin erişimi, verilerin gizliliği, bütünlüğü ve imhası
konusundaki usullere ilişkin, muhataplarının yetki aşımı ve keyfîliğe
karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı
kuralları içermediği tespit edilmektedir. Buna göre başvuruya konu müdahalenin
dayanağı olan düzenlemenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna varılmaktadır
(Fatih Saraman, §
90).
89. Öte yandan 5352 sayılı Kanun'un 6. maddesinde kamu davasının
açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin
kararların ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak mahkeme,
hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet başsavcılığı veya askerî savcılık tarafından
istenmesi hâlinde verileceği düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve
İstatistik Genel Müdürlüğünün 25/6/2018 tarihli yazısında anılan Kanun hükmü ve
ilgili genelgeler uyarınca 4616 sayılı Kanun'a göre verilmiş erteleme
kararlarının kamu görevlerine yapılacak atamalar dolayısıyla güvenlik
soruşturması kapsamında ilgili kamu kurumlarına verilemeyeceği ifade edilmiştir.
Buna göre Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
uygulamasının da bu yönde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 37-39).
90. Buna göre somut olayda başvurucunun yazılı ve sözlü sınavı
kazandığının ilan edilmiş olduğu, 4616 sayılı Kanun'a göre verilmiş ve daha
sonra 2/4/2007 tarihli yargı kararı ile ortadan kaldırılmış olan erteleme
kararının 5352 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birincifıkrasında
yer alan hükme açıkça aykırı şekilde idari makamlara verilmiş olduğu dikkate
alındığında özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin bu yönüyle de kanuni
dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
91. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu
müdahalenin Anayasa'da yer alan kanunilik şartına uygun olmadığı
anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet
edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
92. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
93. Başvurucu, idare mahkemesinin kararında "...davanın kesin hükme bağlanmasının
ertelenmesine karar verildiği, bu kararın davacının üzerine atılı suçu
işlemediği anlamına gelmeyeceği, davacının üzerine atılı suçu işlemediği
yönünde verilmiş bir beraat kararı da bulunmadığı,..."
gerekçesine yer verildiğini, karardaki bu ifadelerin masumiyet karinesinin
ihlali niteliğinde olduğunu, sanki suçluymuş gibi bir algı oluşturduğunu ileri
sürmüştür.
94. Bakanlık görüşünde masumiyet karinesi yönünden başvurucuya
bir suç isnad edilmediğinin değerlendirildiği
bildirilmiştir.
95. Bakanlık görüşüne karşı verilen cevapta, başvuru
dilekçesinde yer alan hususlar tekrar edilmiştir.
2. Değerlendirme
96. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
97. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz.”
98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun şikâyetlerinin
masumiyet karinesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
99. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
100. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar,
kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın
36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Anılan maddeye adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak
sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet
karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca
düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B.
No: 2014/3905, 19/04/2017, § 27).
101. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından
suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
102. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır.
103. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması
sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir
suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu
olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında
erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı
sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı
zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da
açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu
ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen
diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet
karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip
Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
104. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda
mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki
yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe
duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu
izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
105. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka
ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından
hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden disiplin soruşturma
ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu
makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya
kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip
Şahin, § 47).
106. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve
olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca
(idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak
kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem
ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile dayanılması ya
da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış
olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil
etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda
birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir.
Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti
yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir
(Galip Şahin, § 48).
107. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği
değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde
durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili
kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp
sorgulamadığıdır. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında
soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir
mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat
ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona
ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade
edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir.
Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları
dil kritik önem taşır (Mustafa
Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, §§ 38, 39).
108. Anayasa Mahkemesi, Münür İçer (B. No: 2012/584, 12/3/2015, §§ 31- 33) kararında,
başvuruya konu idari yargı mercii kararının gerekçesinde yer alan ifadelerde,
suçluluğu ilgili mahkeme kararıyla sabit olmayan ve zamanaşımı nedeniyle
hakkında açılan ceza davası ortadan kaldırılan başvurucunun anılan eylemleri
işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı gerekçesiyle başvurucunun masumiyet
karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Dolayısıyla mahkeme kararlarında,
resmî yazılarda veya kamu görevlilerinin ifadelerinde sarf edilen söz veya
ifadeler nedeniyle kişiler hakkındaki masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi
için kullanılan ifadelerde seçilecek kelimelere azami dikkat edilmesi gerekir (Ömer Aybar, B. No: 2013/6974, 14/4/2016, §
30).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
109. Somut olayda başvurucu hakkındaki ceza yargılaması
sonucunda 4616 sayılı Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendi
gereğince davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine hükmedilmiş ve daha
sonra başvurucunun beş yıllık deneme süresi içinde başka suç işlemediği
gerekçesiyle kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
110. Başvurucunun sözleşmeli ceza infaz kurumu şoförlüğüne
atamasının yapılmaması işlemine karşı açılan davada İdare Mahkemesi kamu
görevine atamama işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken başvurucunun
durumunu ceza yargılamasında verilen kararı esas almıştır.
111. İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde “...davanın kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine
karar verildiği, bu kararın davacının üzerine atılı suçu işlemediği anlamına
gelmeyeceği, davacının üzerine atılı suçu işlemediği yönünde verilmiş bir
beraat kararı da bulunmadığı,...” ifadeleri yer almaktadır. Söz
konusu ifadelerle başvurucunun ceza davasına konu suçu işlediği izlenimi
verilmiştir. Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan söz
konusu ifadeyle suçluluğu ilgili Mahkeme kararıyla sabit olmayan ve 4616 sayılı
Kanun uyarınca hakkında açılan ceza davası ortadan kaldırılan başvurucunun
suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülmektedir. Üstelik İdare Mahkemesi
kararında daha sonra yargı kararıyla kamu davasının ortadan kaldırılmasına
hükmedilmiş olması hususuna da yer verilmemiştir. Karardaki özellikle “davacının üzerine atılı suçu işlemediği anlamına
gelmeyeceği, davacının üzerine atılı suçu işlemediği yönünde verilmiş bir
beraat kararı da bulunmadığı” ifadelerinin masumiyet karinesi ile
bağdaştığı söylenemez.
112. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde İdare Mahkemesince
hakkında herhangi bir mahkûmiyet kararı bulunmayan başvurucunun ceza
yargılamasına konu eylemleri işlediğinin sabit olduğu varsayımına dayanılarak karar
verildiği anlaşıldığından başvurucunun Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
113. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
114. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, Anayasa
Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve
sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel
ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Doğan, §§
57-60).
115. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna
göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama
işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim
yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).
116. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye
gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §
58).
117. Buna göre Anayasa Mahkemesince ihlalin tespit edildiği
hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece
mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemeleri ise Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında
belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri
yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan,
§ 59).
118. Başvurucu ihlalin tespiti ile 900.000 TL maddi, 300.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
119. Mevcut başvuruda ceza yargılamasına dair bilgilerin idari
makamlara açıklanması şeklindeki müdahalenin dayanağı olan 4045 sayılı Kanun'un
Anayasa'da yer alan kanunilik güvencesine uygun olmaması nedeniyle Anayasa'nın
20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Ayrıca İdare Mahkemesi kararında kullanılan ifadelerin masumiyet
karinesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
120. Bu durumda özel hayata saygı hakkının ve masumiyet
karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama
ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece
mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme
kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar
verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak
üzere Hatay İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir (Fatih Saraman, §
101).
121. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir
giderim oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
122. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel
hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. ve 38. maddesinin dördüncü fıkrasında hüküm
altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ve masumiyet
karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmak üzere Hatay İdare Mahkemesine (7/3/2013 tarihli ve E.2012/1285,
K.2013/429 sayılı kararla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.