TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SÜLEYMAN DEMİRBAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1549)
|
|
Karar Tarihi: 13/7/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Süleyman
DEMİRBAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, ilçede polis memuru olarak görev yapan kişiler ile
yaşanan tartışma sırasında tehdit edilme ve küçük düşürücü muameleye maruz
kalma iddiasıyla yapılan şikâyet sonucunda eksik araştırma ve yanlış delil
değerlendirmesi yapılarak kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 17., 36. ve 40. maddelerinin ihlali iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2014 tarihinde Görele Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 11/3/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
21/3/2016tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Giresun ili Görele ilçesinde bir lokanta
sahibidir. 31/8/2013 tarihinde akşam 22.00 sıralarında polis memuru T.T.
lokantaya gelerek amiri İ.Y.ye götürmek üzere pet şişe içinde çorba istemiş;
başvurucunun çalışanı H.Ç. çorbayı pet şişe içine koyamayacaklarını beyan
ederek alüminyum kase içine çorbayı koyarak teslim etmiştir.
9. Polis memuru T.T.nin İ.Y.ye
kendisini lokantada beklettiklerini ve ilgilenmediklerini söylemesinden bir
süre sonra İ.Y. bir başka polis memuru N.I. ile birlikte lokantaya gitmiştir.
İ.Y., çalışan H.Ç.yi sormuş, başvurucunun sebebini
öğrenmek istemesi üzerine tartışma yaşanmıştır.
10. Başvurucunun çalışanı H.Ç., polis memurları ile birlikte
karakol binasının girişindeki merdivenlere gitmiş ve burada aralarında bir
konuşma geçmiştir. Başvurucu, 15-20 dakika sonra polis memurları ve çalışanının
yanına gitmiştir.
11. Başvurucunun gitmesi ile çalışan H.Ç. olay yerinden
ayrılmış, başvurucunun iddiasına göre emniyet amiri kendisini kara listeye
almakla ve sürekli ceza yazmakla tehdit etmiş ayrıca eline vurarak ve bağırarak "Defol git." demiştir.
12. Başvurucu, Cumhuriyet savcılığına verdiği dilekçe ile
emniyet amiri İ.Y. ve polis memurları N.I. ile T.T. hakkında şikâyetçi
olmuştur. Şikâyet dilekçesinde başvurucu; İ.Y.nin
kendisini kara listeye almakla, rahat bırakmamakla ve sürekli ceza yazmakla tehdit
ettiğini, karakolun merdivenlerinde herkesin duyabileceği şekilde bağırarak "Defol git." dediğini ve eline
vurduğunu ifade etmiştir. Başvurucu şikâyet dilekçesinde ayrıca çalışanı H.Ç.nin suç isnadı olmaksızın polis aracına bindirilip
götürülmesinden ve yine H.Ç.ye karakol binası önünde hakaret edilmesinden
şikâyetçi olmuştur.
13. Görele Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakaret ve basit
tehdit isnadıyla başlatılan soruşturma kapsamında İ.Y., N.I. ve T.T.nin şüpheli sıfatıyla ifadeleri, başvurucu ve çalışanı H.Ç.nin müşteki sıfatıyla beyanları alınmıştır.
14. Başvurucu, Savcılık tarafından alınan beyanında " ... İ.Y'nin elime
vurarak" kes, sizinle görüşeceğiz, bundan sonra hiçbirşey
eskisi gibi olmayacak, bu dükkanın kapısına rahat rahat araba çekilmeyecek,
size her türlü cezayı keseceğim'', "sizi karakola götüreceğim, sizinle
orada görüşeceğiz.'' ve ''Defol git.'' şeklinde sözler söylediğini
belirtmiş, bağırıp çağırarak
kendisini, çalışanlarını ve işyerinde bulunan müşterilerini rahatsız eden polis
memurlarından, aynı zamanda eline vurarak sert bir şekilde "Kes sesini." diyerek hakaret ve
tehdit içerikli beyanlarda bulunan İ.Y.den şikâyetçi
olduğunu belirtmiştir.
15. Polis memurları; tehdit ve hakaret fiillerini kabul
etmemişler, yalnızca müşteri olarak hizmet talep ettiklerini,
bekletilmelerinden dolayı rahatsız olduklarını, konuşmak istediklerini,
lokantadaki müşterileri rahatsız etmemek içi dışarı çıktıklarını ve yağmur
yağması nedeniyle lokantaya çok yakın olan polis merkezinin merdivenlerinde konuştuklarını
beyan etmişlerdir.
16. Yürütülen soruşturma sonucunda 30/10/2013 tarihli ve S.No. 2013/1395, K.2013/879 sayılı kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmiştir. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:
" [İ.Y.nin] Süleyman'a ve [H.Ç.ye] sair tehditte bulunduğunun ve hakaret ettiğinin
iddia edildiği,
Süleyman'ın diğer müşteki şüpheliler [N.I. ve T.T.den] şikâyetçi
olduğu ancak herhangi bir atfı cürümde bulunmadığı,
...
Süleyman ve H.Ç.'nin [İ.Y.'nin] üzerine atılı hakaret ve tehdit iddiasıyla ilgili olarak,
soyut anlatımlar dışında bağımsız ve tarafsız başkaca tanık anlatımı olmadığı, [İ.Y.] hakkında dava açılabilecek yeterli şüphe oluşmadığı,
..."
17. Başvurucu anılan karara, lokantadaki müşterilerin tanık
olarak dinlenilmediği, olay yeri krokisi tanzim edilmediği ve çalışanı H.Ç.
hakkında adli rapor aldırılmadığı hususlarını belirterek itiraz etmiş; Ordu
Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2013 tarihli ve 2013/1645 Değişik İş sayılı
kararıyla itiraz reddedilmiştir.
18. İtirazın reddi kararı başvurucuya 20/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir kimseye onur,
şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu
isnat eden (...) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılıCeza Muhakemeleri Kanunu'nun 172. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı,
soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması
hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. .."
21. 5271 sayılı Kanun'un 173. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının
yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza
mahkemesi başkanına itiraz edebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, ilçede polis memuru olarak görev yapan kişilerce
iş yerinde rahatsız edildiğini, hakaret ve tehdite
maruz kaldığını, eline vurularak küçük düşürüldüğünü belirterek yaptığı şikâyet
üzerine yürütülen soruşturmada yeterli araştırmanın yapılmadığını, lokantadaki
müşterilerin tanıklığına başvurulmadığını, savcılık tarafından delillerin
takdirinde hata yapıldığını belirterek, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi bütünlüğün korunması,
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında koruma altına alınan işkence ve
kötü muamele yasağı, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında güvence altına alınan
adil yargılanma ve Anayasa'nın 40. maddesi kapsamında koruma altına alınan
etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun, adil yargılanma ile etkili başvuru haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddialar Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yapılacak
incelemenin kapsamında görülmüş ve ayrıca değerlendirme yapılmamıştır.
25. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesi şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…"
26. Başvurucu, maruz kaldığı muamelelenin
aşağılayıcı nitelikte olduğunu ve manevi işkence olarak nitelendirilmesi
gerektiğini ileri sürerek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
27. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun kötü muamele
iddialarının asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı ve eylemin niteliği açısından
değerlendirilmesi gerektiğini, hukuki sorumluluğun ceza hukuku alanından daha
geniş bir hukuka aykırılığı kapsaması nedeniyle başvurucu açısından daha etkili
bir giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna gidilip gidilmediğinin
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
28. Bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup, her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
29. Somut olayda başvurucu, kendisine sürekli ceza yazılmakla ve
rahat bırakılmamakla tehdit edildiğini, eline vurulmak ve defol git denmek
suretiyle aşağılandığını ileri sürmektedir. Şikâyet konusu eylemlerin fiziksel
ve manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesinin değerlendirilmesi
neticesinde, doğurduğu acı veya ıstırabın Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının uygululanabilirliği için gerekli asgari
ağırlık düzeyine ulaşmadığı tespit edilmektedir.
30. Başvurucunun şikâyetinin maddi ve manevi varlığın korunması
ve geliştirilmesi hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 17. maddesinin
birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
31. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa'nın 17.
maddesinde yer verilen "maddi ve manevi
varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi ve
manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Yusuf Burak Çelik, §31). Kişinin maddi ve
manevi varlığının korunması noktasındaki pozitif yükümlülükler, etkili bir ceza
soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünü de kapsamaktadır.
32. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
33. Anayasa'nın 17. maddesi gereğince yürütülecek
soruşturmalarda, soruşturma makamlarının, 17. madde kapsamında
değerlendirilebilecek bir muameleye maruz kaldığını ileri süren kişilerin,
olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin ileri sürdükleri her
türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır.
Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili
soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir somut olayın koşullarını
ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No:
2013/6574, 16/12/2015, § 62).
34. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı kişinin
dokunulmazlığını, maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin
uygulanmasını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük, Anayasa’nın
17. maddesinin başvurucuya üçüncü tarafları bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği
şeklinde yorumlanamaz. Zira bireylerin cezai sorumluluğuna ilişkin hukuki
sorunların incelenmesi, cezai takibatın bir mahkûmiyet kararı ile sonuçlanması
ve bu hâlde takdir edilecek cezanın miktar ve mahiyetinin belirlenmesi Anayasa
Mahkemesinin görev alanı içinde olmayıp bu husus esasen derece mahkemelerinin
takdirindedir.
35. Bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede
dikkate alınacak husus, yukarıda belirtilen yükümlülükler kapsamında yeterli
usul güvenceleri sunan etkili bir cezai takibat yürütülüp yürütülmediği olup bu
çerçevede yürütülecek cezai soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız bir
biçimde ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili
olması zaruridir.
36. Somut olayda başvurucunun maddi ve manevi varlığına
gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü saldırı yönünden ceza soruşturulması
başlatılması amacıyla Cumhuriyet Savcılığına şikâyet dilekçesi verdiği,
başvurucunun şikâyeti üzerine ivedilikle soruşturma işlemlerine başlanılarak
soruşturmanın makul sürede tamamlandığı, soruşturma sürecinde başvurucu da
dahil olmak üzere müşteki beyanlarına ve şüpheli ifadelerine başvurulduğu,
başvurucunun savcılık incelemesi aşamasında toplanmasını istediği başkaca bir
delil bulunmadığı ve soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiği anlaşılmaktadır.
37. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı verdiği
itiraz dilekçesinde müşterilerinin tanıklığına başvurulmadığı, olay yeri
krokisi alınmadığı ve çalışanı H.Ç. hakkında adli muayene raporu
düzenlenmediğini belirtmiştir.
38. Somut olayda başvurucunun maddi ve manevi varlığına
gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü saldırı yönünden ceza soruşturması
başlatılması amacıyla Cumhuriyet savcılığına şikâyet dilekçesi verdiği,
başvurucunun şikâyeti üzerine ivedilikle soruşturma işlemlerine başlanılarak
soruşturmanın makul sürede tamamlandığı, soruşturma sürecinde başvurucu da
dahil olmak üzere müşteki beyanlarına ve şüpheli ifadelerine başvurulduğu,
başvurucunun savcılık incelemesi aşamasında toplanmasını istediği başkaca bir
delil bulunmadığı ve soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiği anlaşılmaktadır.
39. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı verdiği
itiraz dilekçesinde müşterilerinin tanıklığına başvurulmadığı, olay yeri
krokisi alınmadığı ve çalışanı H.Ç. hakkında adli muayene raporu
düzenlenmediğini belirtmiştir.
40. Başvurucu tarafından her ne kadar başvuruya konu eylemlerin
müşterileri tarafından görüldüğü ileri sürülmüşse de, şikâyete konu eylemlerin
lokantanın dışında polis merkezinin merdivenlerinde meydana geldiği şeklindeki
olay anlatımı değerlendirildiğinde, müşterilerin tanık sıfatıyla dinlenmemiş
olmasının soruşturmanın özenli ve etkili şekilde yürütülümesinde
doğrudan belirleyici olduğu tespit edilememiştir.
41. Benzer şekilde, başvurucunun çalışanına karşı gerekleştirilen herhangi bir darp ya da cebir fiilinden söz
edilmemesi karşısında, adli muayene raporu aldırılmamış olmasının soruşturmanın
seyrinde etkili olacağı sonucuna ulaşılmamakta olay yeri krokisi alınmasının
suç yönünden nasıl bir bir ispat imkanı sağlayacağına
yönelik ise başvurucu tarafından herhangi bir açıklama yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
42. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun
iddiasına konu olayın soruşturulmasının kişi dokunulmazlığının, maddi ve manevi
varlığın korunması hakkına yapıldığı ileri sürülen müdahalenin soruşturulması
hususunda ceza hukuku sistemini etkili olarak uygulama şeklindeki pozitif
yükümlülüğün gerektirdiği şartların gerisinde kalmadığı tespit edilmektedir.
43. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi bütünlüğün korunması
noktasındaki pozitif yükümlülüklerin ihlal edilmediği açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçeyle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.