İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan : Engin
YILDIRIM
Üyeler : Recep
KÖMÜRCÜ
Muammer
TOPAL
M.
Emin KUZ
Rıdvan
GÜLEÇ
Raportör : Murat
ŞEN
Başvurucular : 1.
F.E.
2.
A.D.
3.
B.D.
4.
H.E.
5.
K.Ş.
6.
M.K.
7.
B.K.
8.
F.T.
9.
E.T.
10.
M.H.A.
11.
H.B.
Vekilleri : Av.
Senem DOĞANOĞLU
Av.
Hürmüz BİÇER
Av.
Dilan COŞKUN
Av.
Fatma GÜNEŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, infaz koruma memurlarının hükümlü ve tutuklu
çocuklara sistematik ve insan onuruna aykırı bir şekilde davranarak kötü
muamele yasağını ihlal ettikleri iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet Başsavcılığından
temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular olayların meydana geldiği 1/1/2014
tarihinde Ankara (Sincan) Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda terör
örgütü üyeliği suçundan tutuklu olarak bulunmaktadır. Başvurucuların doğum
tarihleri 1/3/1996 ile 10/12/1997 tarihleri arasında değişmekte olup tamamı
olay tarihinde 16-17 yaş grubundadır.
9. Başvuruculardan F.E., A.D., B.D., H.E. C-10
ünitesinde; M.K., K.Ş., B.K., F.T., E.T., M.H.A. ve H.B. C-12 ünitesinde
kalmaktadır.
10. 1/1/2014 tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda görevli dört
infaz koruma memuru saat 16.05'te sayım için C-10 ünitesine gelmişlerdir. Sayım
esnasında başvuruculardan H.E.nin sayım için üst kattan inmemesi üzerine C-10
ünitesinde kalan başvurucular ile infaz koruma memurları arasında tartışma
başlamıştır.
11. Başvurucular, tartışmanın nedeninin başvuruculardan
H.E.nin hasta olması sebebiyle sayım için üst kattan inmemesi üzerine infaz
koruma memurlarının sayıma herkesin katılmasında ısrarcı olarak hakaret ve
tehditlerde bulunmaları olduğunu ileri sürmüşlerdir. İnfaz koruma memurları ise
tartışma nedeninin başvurucu H.E.nin sayım için çağrıldığında sayıma karşı
çıkması ve diğer tutuklu çocukların hakarette bulunması olduğunu
belirtmişlerdir.
12. İnfaz koruma memurları ile tutuklu çocuklar arasında
başlayan tartışma esnasında başvurucu B.D. infaz koruma başmemuruna kafa atarak
saldırmıştır. Bu olay üzerine diğer tutuklu çocuklar da diğer infaz koruma
memurlarına vurmaya başlamışlardır. İnfaz koruma memurları da karşılık vermeye
başlamıştır. Bu esnada başvurucu H.E. de üst kattan inerek önce başmemura, daha
sonra infaz koruma memurlarına saldırmıştır. Başvurucular temizlik için
kullanılan çekpas sopalarını alarak saldırmaya devam etmişlerdir.
13. Kavga seslerinin duyulması ve başmemurun yardım
istemesi üzerine diğer infaz koruma memurları da C-10 ünitesine gelerek tutuklu
ve hükümlüleri kontrol altına almaya çalışmış ve kontrol altına alınan çocuklar
müşahede odasına götürülmüştür.
14. İnfaz koruma memurlarının iddiasına göre, C-10
ünitesindeki tutuklu çocukların C-12 ünitesine işaret etmesiyle buradaki
tutuklu çocuklar da hakaret ederek camlara vurmaya başlamıştır. İnfaz koruma
memurlarından birinin C-12 ünitesinin kapısını sürgülemesi üzerine tutuklu
çocuklar dışarıya çıkamamıştır. Dışarı çıkamayan çocuklar kapılara vurup
bağırmaya başlamış ve diğer ünitelerdeki hükümlü ve tutukluları kışkırtıp isyan
çıkarmaya çalışmışlardır. Dışarı çıkmaları engellenen C-12 ünitesindeki
çocuklar üst kata çıkarak ünite içinde bulunan masa tenisi masası,
ayakkabılıklar, odalarda sabit hâlde bulunan elbise dolapları, yatak ve
nevresimlerle barikat kurmuşlardır.
15. Olay, Ceza İnfaz Kurumu müdürü ve ikinci müdürüne
bildirilmiş, bunun üzerine mesaide olmayan bazı infaz koruma memurları da
göreve çağrılmıştır. Ayrıca 112 Acil Servis aranarak C-12 ünitesine nasıl
müdahale yapılacağı planlanmıştır.
16. Görevli infaz koruma memurları öncelikle çocuklara
ihtarda bulunarak olayların sona erdirilmesini istemiştir. Tutuklu çocuklar
uyarıları reddederek ellerindeki sert cisimleri ve eşyaları merdivenden çıkmaya
çalışan infaz koruma memurlarının üzerine atmışlardır. Tutuklu çocukların
yangın çıkarma tehditleri üzerine yangın söndürme tüpü ve tazyikli su ile müdahalede
bulunulmuştur. Bu esnada üst kattan atılan bir dolap yangın söndürme tüpünü
patlatmıştır. İnfaz koruma memurlarından bazıları atılan cisimler nedeniyle
yaralanmıştır.
17. Olayların kontrol altına alınmasından sonra C-10
ünitesindeki dört çocuk 1 No.lu müşahede bölümüne, C-12 ünitesindeki yedi çocuk
ise 2 No.lu müşahede bölümüne konulmuştur. Bu çocuklara, müşahede bölümüne
götürülürken infaz koruma memurlarına ve kendilerine zarar vermelerini
engellemek için plastik kelepçe takılmıştır.
18. Olay sonrasında tutuklu on bir çocuk hakkında idari
soruşturma başlatılmış ve kaldıkları kurumun değiştirilmesine karar
verilmiştir. Dört çocuk İzmir (Şakran) Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz
Kurumuna, dört çocuk İstanbul (Maltepe) Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz
Kurumuna 3/1/2014 tarihinde nakledilmiştir.
19. Ceza İnfaz Kurumu müdürü tarafından 2/1/2014 tarihinde
Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet Savcılığına da suç duyurusunda bulunulmuştur.
Öte yandan olay günü görevli infaz koruma memurları hakkında da idari soruşturma
başlatılmıştır. Olaylara ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHK) iki
ayrı rapor hazırlamıştır.
A. Tutuklu Çocukların Beyanları
1. Başvurucu F.E.nin Beyanları
20. Başvurucu F.E. olaydan bir gün sonra 2/1/2014
tarihinde avukatlarla görüşmüştür. Görüşme tutanağı kapsamında başvurucu,
H.E.nin hasta olması sebebiyle sayıma çıkmadığını, H.E.nin gelmesi için infaz
koruma memurunun sayım alanında koltuğa oturarak bacak bacak üstüne atması
üzerine A.D.nin "Saygılı ol" dediğini ve infaz koruma
memurunun küfrettiğini, B.D.nin de infaz koruma memuruna kafa attığını ve
koğuşa gelen infaz koruma memurlarının kendilerini dövdüğünü, sonra ise
müşahede odasına götürdüklerini ifade etmiştir. Başvurucu, müşahede odasında
kendisine giyecek ve yemek verilmediğini ileri sürmüş; ayrıca ayağının kırık
olduğunu beyan etmesine rağmen sağlık raporunda bu hususun belirtilmediğini
ifade etmiştir. Başvurucu olaydan sonra müşahede odasında tekrar dayak
atıldığını ve ellerinin kelepçelendiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca,
kendisine bir battaniye verildiğini ve olaydan bir gün sonra yatak verildiğini
belirtmiştir.
21.Başvurucunun TİHK raporunda belirtilen beyanı şöyledir:
"C10
Ünitesinde kalan F.E., Hakkari’den Sincan Cezaevine nakledildiğini, yolculuk
esnasında kendisine yemek verildiğini, olay günü H.E. isimli arkadaşının hasta
olması nedeniyle aşağıdaki sayıma inmediğini, infaz koruma memurlarının inmesi
için ısrarcı olduklarını, daha sonra memurların kendilerine küfrettiklerini ve
B.D. isimli arkadaşlarının üzerine atıldıklarını, ancak ilk hareketin
arkadaşlarından mı yoksa memurlardan mı geldiğini bilmediğini, kendilerinden
istenmesine rağmen adli mahkumlar gibi ayakta sayım vermediklerini, ortak
kullanım alanında oturarak sayım verdiklerini, arbededen sonra memurların
kendilerini döverek müşahede odasına götürdüklerini, aynı gün doktora
götürüldüklerini, müşahede odasının pencerelerinin kapalı olduğunu ve
kaloriferlerin yandığını ifade etmiştir."
22. Başvurucunun 9/1/2014 tarihinde suça sürüklenen çocuk
sıfatıyla Cumhuriyet savcısına verdiği beyan şöyledir:
"Biz
C10 koğuşunda A.D., B.D., H.E. olduğu halde dört kişi kalıyorduk. Olay günü
H.E. hasta olduğu için sayım nedeniyle aşağı inmek istemedi 6-7 tane İnfaz
Koruma Memuru odaya geldi. Niye sayıma gelmiyorsun dedi o da hastayım dedi,
aşağıya gelmezsen biz burda oturacağız dediler. O esnada ben mutfağa geçtim
dönüşte bağırma sesleri duydum, "siz kimsiniz, bize karşı
gelemezsiniz"diye İnfaz koruma memurları bağırıyordu. A.D. ile B.D.nin
üstüne İnfaz koruma memurları atladılar ben ne oluyor demeye kalmadan beni şu
anda adını bilmediğim ancak fotoğrafını görsem tespit edeceğim infaz koruma
memuru darp etmeye başladı. "piçler, o.. Çocukları" diyerek bana
küfür etti. Daha sonra koğuşta bulunan A., B., H. ve beni döverek aşağı
müşahede odasına götürdüler burada süngerli odaya doğru çektiler. C12 de ne
olduğunu ben bilmiyorum ancak bizim üzerimizde çakmak yoktu duyduğum kadarıyla
C12 de kalan tutuklulara İnfaz koruma memurlarından biri küfür etmiş, sıra size
de gelecekdemiş bu nedenle bu kişilerde barikat kurmuşlar ben hiç biryeri
kırmadım, ancak bana infaz koruma memurları vurunca bende onlara vurdum kendimi
savundum. Olay bu şekilde olmuştur. Ben infaz koruma memurlarından şu anda
şikayetçi değilim dedi."
2. Başvurucu A.D.nin Beyanları
23. Başvurucu A.D.nin TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
"Olay
esnasında C10 koğuşunda (ünite) kalmakta olan A.D., olay günü C10 koğuşunda
(ünite) dört kişi oturduklarını, H.E. adlı arkadaşlarının hasta olduğunu,
memurlar ısrarla “aşağıya geleceksin, köpek gibi ayağımıza geleceksin” diyerek
küfür ettiklerini, ayak ayaküstüne attıklarını, “ayak ayaküstüne atmayın, bize
saygı gösterin” dediklerini, bunun üzerine olayların çıktığını, olay gününe
kadar sayım verdiklerini bir sorun yaşamadıklarını, olay günü H.E.’nin hasta
olduğunu, küfür etmeksizin güzelce konuşulsaydı arkadaşlarının aşağıya
ineceğini ve bu olayın olmayacağını, fiili saldırıyı ilk olarak kimin
başlattığını bilemediğini, ilk saldırı hareketini kendilerinin de yapmış
olabileceğini, olay esnasında cam kırmadıklarını ve hiçbir şeye zarar vermediklerini,
Sincan
Cezaevine olaylardan önce iki hafta önce gelmiş olduğunu, ayakta sayım
konusunda görevliler ısrar etmeleri nedeniyle açlık grevine gitmeyi
düşündüklerini, kendilerinin diğer adli tutuklu ve mahkûmlardan farklı bir
muameleye tabi tutulduklarını, örneğin Kürtçe şarkı söyledikleri için tutanak
tutularak disiplin cezası verilmekle tehdit edildiklerini,
Olaydan
sonra, kendisine arkadan kelepçe takıldığını, elleri kelepçeli olarak süngerli
odada altı saat kaldığını, bilahare kampüsteki hastaneye götürüldüğünü,
hastanede jandarma komutanının kendisi için “rapor mapor vermeyin” dediğini,
doktorla görüşüp konuştuğunu, kendisine doktor raporu verildiğini ancak raporun
içeriğini görmediğini, hastaneden dönüşte çıplak aramaya maruz kalmadığını, kamerasız
odada dövüldüğünü,
Müşahede
odasında yataksız ranza üzerinde iki gün yattığını, ertesi güne kadar yatak
verilmediğini, ayakları ve ellerinin yara olduğunu, boynunu kıpırdatamadığını,
ellerinin kelepçe izi olduğunu, odada bulunan üst camın kenarının açık
olduğunu, kaloriferin yanmadığını odanın soğuk olduğunu, elbisesinin kendisine
verilmediğini, müşahedede kaldığı sırada yemek verildiğini,
...
ifade etmiştir."
24. Başvurucunun mağdur sıfatıyla İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği beyan şöyledir:
"Olay
günü Ankara Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz kurumunun C-10 koğuşunda ...
bulunduğum esnada [infaz koruma memurları] koğuşa gelerek sayım yapacaklarını
söylediler. H. dışındaki 2 kişi ve beni saydılar. Bu esnada hasta olan ve yatakta
yatan arkadaşımız H.E. üst kattan aşağı inip infaz koruma başmemuru K.O.ya
göründü. Rahatsız olduğunu söyleyerek yatağına gitmek istediğni beyan etti.
Ancak başmemur K.O. H.E.ye dönerek "köpek gibi ayağıma geleceksin"
diye bağırdı. Ben ve diğer 2 arkadaşım sayımda bir sorun olmadığını H.nin hasta
olduğunu belirtmemize rağmen baş memur K.O. talebinde ısrarcı oldu. 2. Müdür
... ve baş memur ... başka infaz koruma memurlarını çağırdılar. Bu memurlar
geldikten sonra baş memur ve diğer memurlar bana ve arkadaşlarıma ana avrat
küfür ettiler. "sizi süründüreceğiz müşahede odasına götürüp
döveceğiz" diye tehditte bulundular ayrıca beni ve arkadaşlarımı darp
ettiler. Beni tehdit eden hakarette bulunan ve darp eden görevlilerden
şikayetçiyim, cezalandırılmalarını istiyorum ... dedi."
3. Başvurucu B.D.nin Beyanları
25. Başvurucu B.D. olaydan bir gün sonra 2/1/2014
tarihinde avukatlarla görüşmüştür. Görüşme tutanağında başvurucu, H.E.nin hasta
olması sebebiyle sayıma çıkamadığını, bunun üzerine infaz koruma memurunun
"Ben ne dersem o olur" diyerek sayım alanına gelmesini
istediğini, daha sonra A.D. ile diğer infaz koruma memurunun tartışmaya
başladığını belirtmiştir. Başvurucu tartışma üzerine elliye yakın infaz koruma
memurunun koğuşa gelerek diğer arkadaşları ile birlikte kendisini de dövdüğünü,
ellerinin kelepçelenerek müşahede odasına götürüldüğünü, infaz koruma
memurlarının hakaret ve tehdit içeren sözler söylediğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, yapılan muayenesinde doktorun vücudundaki tüm izleri yazmadığını ve muayene
sonrasında da darbedildiğini iddia etmiştir.
26. Başvurucunun TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
"Olay
esnasında C10 koğuşunda kalmakta olan B.D., olay günü H.E. adlı arkadaşının
hasta olduğunu, oturarak sayım verdiklerini, gardiyanların “aşağıya ineceksin”,
“Köpek gibi ayağıma geleceksin” diyerek kendilerini tahrik ettiklerini, A.D. ve
kendisine küfrettiklerini, kendilerinin de küfürle karşılık verdiklerini ve
kavga çıktığını, H.E.’nin C12’den C10’a yeni geldiğini, H.E.’nin hasta ve halsiz
olduğunu bildirdiğini, “Bu günlük böyle olsun” dediğini, kendisinin sırf
sıkıntı çıkmasın diye ayakta sayım verdiğini, hatta H.E.’ye “Sıkıntı çıkmasın,
sürünerek in” dediğini, A.D. ile görevli memurun bu sırada tartıştığını, bana
da “Sizin gibi teröristleri çok gördük” deyince dayanamayıp görevliye kafa
attığını, arbede çıkınca ellerine geçirdikleri temizlik malzemesinin
sopalarıyla görevlilere karşılık verdiklerini, süngerli odada
kelepçelendiklerini, sol kolunda yarasının olduğunu,
Sayımla
ilgili daha önce bir sorun yaşamadıklarını, açlık grevine girince Savcının
“Tamam oturarak sayım versinler” dediğini, olay sonrasında süngerli odada
baygın olarak uzun süre kaldıklarını, süngerli odada ve kamerasız odada darp
edildiklerini, hastaneden döndükten sonra müşahede odasında soğukta yataksız
demir ranzanın üzerinde iki gün kaldığını,
...
ifade etmiştir."
27. Başvurucu 19/2/2014 tarihinde Maltepe Çocuk ve Gençlik
Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edildikten sonra kendisine
ulaşılamadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınamamıştır.
4. Başvurucu H.E.nin Beyanları
28. Başvurucu H.E. olaydan bir gün sonra 2/1/2014
tarihinde avukatlarla görüşmüş ve görüşme tutanağına göre olay günü odasında
hasta yattığını, sayıma inmediği için koğuş arkadaşları ile infaz koruma
memurlarının kavga etmeye başladığını, arkadaşlarına bakmaya gittiğinde infaz
koruma memurlarının arkadaşlarını dövdüğünü gördüğünü, daha sonra kendisini de
dövdüklerini belirtmiştir. İnfaz koruma memurları kendisini koğuştan
çıkardığında "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" şeklinde
slogan attığını, bunun üzerine kafasını duvara sürttüklerini beyan etmiştir.
Başvurucu ayrıca müşahede odasına atıldığını, odanın soğuk ve pis bir yer
olduğunu, odada yatak olmadığını, sadece kendisine bir battaniye verdiklerini,
burada ayakları ve elleri (tersten) kelepçeli olarak bırakıldığını ileri
sürülmüştür. Başvurucu, hastaneye gidiş gelişte de dövüldüğünü ve bu sırada
çıplak arama yapıldığını iddia etmiştir. Başvurucu, infaz koruma memurlarının
sürekli tehdit ve hakarette bulunduğunu, bu esnada üzerine portakal kabuğu
atıldığını belirtmiştir.
29. Başvurucunun TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
Olay
esnasında C10 koğuşunda kalmakta olan H.E., sayım günü grip olduğunu, kalkacak
durumunun olmadığını ve üst kattaki odasından kalkıp sayım yerine gelemediğini,
sayım yapan görevlilere yukarıdan göründüğünü, “hastayım gelemem, aşağıya
gelmemi bu sefer istemeyin” dediğini, aşağıda ortak alanda bir görevlinin
ısrarla aşağıya gelmesini istediğini, oturarak ayak ayaküstüne attığını, bir
arkadaşının görevliye “ayak ayaküstüne atmayın” dediğini, bu sırada gardiyanın
arkadaşına vurduğunu, diğer arkadaşının da ona kafa attığını, bu arada 10-15
gardiyanın daha koğuşa geldiğini, bilahare 30-40 kişi olduklarını, “tamam, geri
çekiliyoruz” dediklerini ancak yüzünü duvara vura vura müşahedeye
götürdüklerini, görüşme sırasında heyete dönerek “Yüzümde yara var bakın
gözüküyor, Raporda belli, dişim sallanıyor, dişime yumrukvurdular.” diyerek
olayı anlatmaya devam etmiş ve olay sırasında slogan attığını, “sesini kes”
diyerek kendisine daha fazla vurmaya başladıklarını, ellerine ve ayaklarına
kelepçe vurduklarını, müşahede odasına götürdüklerini, süngerli odada kendisini
duvardan duvara vurduklarını, nefes almakta zorlandıklarını, orada bir süre
beklediklerini, bilahare kötü kelimelerle küfürler ederek hastaneye
götürdüklerini, hastanede doktora “darp izi ne olacak?” diye sorduğunu,
kendisini büyük hastaneye sevk ettiklerini, orada askerler ve gardiyanların
olduğunu, onların da kendisine küfrettiklerini, ring arabasında da
küfrettiklerini, cezaevine gelince beyaz saçlı gardiyanın arama odasında
üzerindeki elbiseyi pantolonunu zorla çıkarttığını, sadece iç çamaşırının kaldığını,
pantolonunu yırtarak çıkardıklarını, kemerle vurmaya başladıklarını, daha sonra
kapıyı açarak üzerini giydirdiklerini, bir gardiyanın ellerinden tuttuğunu bu
sırada diğer gardiyanların kendisine vurmaya başladıklarını, kendisini
“hücreye” attıklarını, orada da vurduklarını, diğer arkadaşlarının da çıplak
aramaya tabi tutulmak istendiğini, kaldığı “hücrede” yatak olmadığını,
elbiselerinin üzerinde oturduğunu, odada cam olmadığını,
Bir
senedir cezaevinde olduğunu, kendisine kinli davranıldığını, “bir senedir
buradasın sana göstereceğiz” diyerek üzerine portakal kabukları atıp
tükürdüklerini, yemek vermediklerini ve hakaret ettiklerini, yine sabah gelip
hakaret ettiklerini, kendisine kahvaltı vermediklerini, bir gardiyanın
kendisine yemek vermediğini ve hakaret edip küfrettiğini, avukatlarla görüşme
yaptıklarını ve onlara her şeyi anlattıklarını, bunun üzerine gardiyanların
yatak verdiklerini,
C12’de
olanları bilmediğini, ancak C12’de kalan arkadaşlarının müşahedeye
geldiklerinde üzerlerinin ıslak olduğunu, gaz koktuklarını,
Olay
olmadan önce cezaevi müdürünün kendilerini “Eğer kurallara uymazsanız sizi
hücreye atarız.” diyerek tehdit ettiğini, sayımı oturarak verdiklerini,
yönetimin ise her zaman ayakta sayım yapmak istediğini, kendilerini
zorlamalarına rağmen bunu yapmadıklarını, gerginlik olunca cezaevi savcısının
kendilerine tenis masasının yanında sayım vereceklerini söylediğini,
kendilerinin ise oturarak sayım vermek istediklerini savcının da buna onay
vermesi üzerine uygulamanın böyle devam ettiğini,
Hastaneye
giderken ve gelirken üst araması yapıldığını, Cezaevi Savcısı üst araması
yapılmayacak demesine rağmen aramanın yapılmaya devam edildiğini, kitaplarının
yırtıldığını, ayda bir askerlerin arama yaptığını, gardiyanların da bir hafta
sonra gelip keyfi arama yaptığını,
...
Olaydan
önce 2013 Mart ayında sayım vermemek için açlık grevine gittiklerini, zorla
sayıma götürüldüklerini, bu eylemden dolayı kendisine disiplin cezası
verildiğini ve beş gün müşahede odasında (hücrede) kaldığını,
...ifade
etmiştir."
30. Başvurucu 18/2/2014 tarihli dilekçesi ile ifade vermek
istememiş, daha sonra tekrar beyanı alınmak istendiğinde ise 7/3/2014 tarihinde
İzmir Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edildikten sonra
kendisine ulaşılamadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınamamıştır.
5. Başvurucu K.Ş.nin Beyanları
31. Başvurucu K.Ş.nin TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
"Olay
esnasında C12 koğuşunda kalmakta olan K.Ş., C10 koğuşunda yaşanan arbedeyi
kendi koğuşlarından görebildiklerini, sonradan öğrendiklerine göre bir
arkadaşlarının hastalığını gerekçe göstererek, “Kalkamıyorum, gelemiyorum”
demiş olduğunu, kavganın başlangıcını ve görevlilerle tutuklu çocukların
birbirlerine girmesini koğuşlarından görebildiklerini,
Gardiyanların
zorla saygı gösterilmesini istediklerini, sayım esnasında ayaklarına
gelmelerini istediklerini, ana babalarına ve kardeşlerine küfredildiğini,
kendilerinin de gördükleri olaylara tepki gösterdiklerini, ne oluyor diye
sorduklarını, arkadaşlarının dövüldüğünü gördüklerini,
Olaydan
önce Müdürün kendilerini müşahede odasına atmakla tehdit ettiğini, müdürün
kışkırtması ile olayların geliştiğini, memurlarla bir sorunlarının olmadığını,
olay esnasında ölümle tehdit edildiklerini, “Savcıyı çağırın” dediklerini,
barikat kurduklarını, camı ve bilgisayarı kırdıklarını, korktuklarını orada
öleceklerini sandıklarını, ancak dinlemediklerini, ellerinde çakmakları olsaydı
yangın çıkartacaklarını, memurların, bulundukları koğuşu bastığını hortumla su
ve gaz sıktıklarını, yüzlerinin yandığını, yangın tüpü gibi bir şeyle gaz
sıkıldığını, gardiyanların yukarıya çıktıklarını kendilerinin bir odaya
girdiklerini, ve burada dayak yediklerini, ellerinin kelepçelendiğini, süngerli
odada altı saat dövüldüklerini, oradan hastaneye götürülürken arama odasında
dövüldüklerini, hastaneye gittiklerini dönünce müşahede odasında kendisini
yeniden dövdüklerini, sabaha kadar yerde ıslak mermerin üzerine yattığını,
yatak olmadığını, yatak istediklerini, elbiselerinin ıslak olduğunu, odada
kaloriferin yandığını ancak odanın soğuk olduğunu,
...
Aramayı
çıplak yapmak istediklerini, buna zorladıklarını ancak kendilerinin kabul
etmediğini,
...
ifade etmiştir."
32. Başvurucunun mağdur sıfatıyla İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği beyan şöyledir:
"Ankara
Çocuk ve Gençlik kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hüküm özlü olarak bulunduğum
sırada diğer tutuklu ve hükümlü arkadaşlarımızla birlikte cezaevi idaresinden
bazı taleplerimiz oldu. İdare bu taleplerimizi kabul etmedi. Bunun üzerine
arkadaşlarımızdan O. ve B. ve H.E. açlık grevine girdiler. Açlık grevi devam
ederken Cezaevi Savcısı bizimle görüştü. Taleplerimizi kabul etti. Bu
taleplerimiz arasında sayımı oturtarak verme hususuda vardı. Ancak Savcının
talimatına rağmen cezaevi müdürü sayımı ayakta alacağını söyledi. Olay günü
Cezaevi Müdürü, infaz koruma başmemurları ve infaz koruma memurları koğuşa
girerek sıraya girmemizi istediler. Savcıyla görüştüğümüzü talebimizin kabul
edildiğini bu nedenle ayakta sayım vermeyeceğimizi söyledik. Görevliler zor
kullandılar. Bu arada hasta olan ve yatakta yatan arkadaşımız H.E. zorla
yataktan kaldırılmak istendi. Biz bu duruma engel olmak istedik. Cezaevi
müdürü,infaz koruma başmemurları ve infaz koruma memurları bana ve
arkadaşlarıma ana avrat küfür ettiler. "sizi süründüreceğiz, işkence
yapacağız, süngerli odaya götürüp döveceğiz" dediler. Ayrıca beni ve
arkadaşlarımı darp ettiler. Beni tehdit eden hakarette bulunan ve darp eden
görevlilerden şikayetçiyim cezalandırılmalarını istiyorum. Uzlaşmakta
istemiyorum dedi."
6. Başvurucu M.K.nın Beyanları
33. Başvurucu M.K. olaydan bir gün sonra 2/1/2014
tarihinde avukatlarla görüşmüştür. Görüşme tutanağında başvurucu; ellerinde
hareket kısıtlılığı olduğunu, karnının ağrıdığını ve müşahede odasında soğukta
yerde yattığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca olaylar esnasında soğuk,
tazyikli su ve biber gazı ile müdahale edildiğini, dövülerek müşahede odasına
atıldığını ileri sürmüş; yumuşak oda olarak tanımlanan müşahede odasında eli ve
ayağı kelepçeli iken dövüldüğünü iddia etmiştir.
34.Başvurucunun TİHK raporunda belirtilen beyanı şöyledir:
"C12
koğuşunda kalan M.K., arkadaşlarından duyduğu kadarıyla, bir arkadaşının hasta
olduğunu, bu arkadaşının ne tür bir hastalığı olduğunu bilmediğini, sayım
sırasında aşağıya inememiş olduğunu, görevlilerin küfür ettiklerini, B.D.
isimli arkadaşının gardiyana kafa attığını duyduğunu ifade etmiştir. Daha sonra
C12 koğuşunda kalmakta iken C10’daki sesleri duyduklarını ve protesto
ettiklerini, koğuşun üst katına çıktıklarını, üzerlerine tazyikli su ve gaz
sıkıldığını, kendilerinde çakmak vs. olmadığından ateş yakma imkânlarının
olmadığını, bir arkadaşının kafasının duvara vurulduğunu, dolapları
devirdiklerini, arkadaşlarının yüzleri eğilerek müşahede odasına götürdüklerini,
orada iken üzerinin ıslak olduğunu ve üşüdüğünü, bazı arkadaşlarının kaldığı
odaların camlarının kırık olduğunu, kendisinin kaldığı odanın camının kırık
olmadığını, olayda parmağının yaralandığını, olay sırasında niteliğini
bilemediği bir gaz sıkıldığını, bundan etkilenerek kusmaya başladığını, 7-8
kişinin eli kelepçeli olarak 10 saat yumuşak oda adı verilen müşahede odasında
kaldığını, hepsinin kelepçeli ve üzerleri ıslak olduğunu, gece hastaneye
gönderildiklerini, hastanede gardiyan ve jandarmaların bulunduğunu ve doktorla
hiç baş başa kalamadıklarını, hastaneden dönüşte 10-20 gardiyanın üzerlerine
saldırdığını, elbiseleri çıkartılarak arama yapıldığını ve arama odasında
dövüldüklerini, bu olaydan önce müdürün kendilerini “sizi yumuşak odalara
atacağım, aklınız başınıza gelecek” diye tehdit ettiğini, telefonda görüşmek
için önceden kayıt yaptırdıklarını, görüşmelerinde bir sorun yaşamadıklarını,
... ifade etmiştir."
35. Başvurucu 13/3/2014 tarihinde İzmir Çocuk ve Gençlik
Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edildikten sonra kendisine
ulaşılamadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınamamıştır. Öte yandan başvurucu vekili 28/4/2016 tarihli ek
dilekçesinde başvurucunun vefat ettiğini belirtmiştir.
7. Başvurucu B.K.nın Beyanları
36. Başvurucu B.K. olaydan bir gün sonra 2/1/2014
tarihinde avukatlarla görüşmüştür. Başvurucu görüşme tutanağında; C-12
koğuşunda kaldığını, olay günü C-10 koğuşunda olanları protesto ettiklerini,
bunun üzerine yetmişe yakın infaz koruma memurunun koğuşlarına girerek önce su,
daha sonra biber gazı sıktığını belirtmiştir. Başvurucu, gazın etkisi geçtikten
sonra infaz koruma memurlarının kendilerini koğuştan çıkarıp döverek ve elleri
ters kelepçeli olarak müşahede odasına götürdüklerini, beş altı saat orada
tutulduktan sonra hastaneye sevk edildiklerini beyan etmiştir. Başvurucu ayrıca
hastaneye götürülürken infaz koruma memurlarının çıplak arama yapmaya
çalıştıklarını ve kendisini tekrar darbettiklerini ileri sürmüştür. Başvurucu
müşahede odasında da dört infaz koruma memuru ellerini tutarken iki infaz
koruma memurunun tekme ve tokatla kendisini dövdüğünü iddia etmiş ve müşahede
odasında kendisine battaniye verilmediğini belirtmiştir.
37. Başvurucunun tahliye edilmesi nedeniyle görüşme
yapılamadığından TİHK raporunda beyanı bulunmamaktadır.
38. Başvurucu 30/1/2014 tarihinde Maltepe Çocuk ve Gençlik
Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edildikten sonra kendisine
ulaşılamadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınamamıştır.
8. Başvurucu F.T.nin Beyanları
39.Başvurucu F.T.nin TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
"Olay
esnasında C12 koğuşunda kalmakta olan F.T., C10'da kalan H.E.’nin olay günü
hasta olduğunu, gardiyanların aşağıya inmesi hususunda ısrar ve küfür
ettiklerini, bunun üzerine kargaşanın çıktığını duyduklarını, kendilerinin de
C12 koğuşundan olayları gördüklerini, bunun üzerine kendilerinin de koğuş
kapısına vurduklarını, daha sonra gardiyanların kendilerini almaya
geldiklerini, içeriye su ve biber gazı sıktıklarını, demir sopalarla ve
karavana ile kendilerine vurduklarını, ıslandıklarını ve sürüklenerek
götürüldüklerini, olaylar sırasında gardiyanlara saldıran bir arkadaşlarının
olmadığını ve koğuşta 50-60 gardiyanın olduğunu, üst kattaki kamerayı
kapattıklarını, bilgisayarı kırdıklarını, kendilerini savunmak için eşyaları
yığdıklarını, masaları, dolapları engel olsun diye çıkışa koyduklarını, koğuşun
rengini anlayamadığın bir gazla kaplandığını, hastaneden getirildikten sonra
müşahede odasında ve küçük arama yerinde dövüldüklerini, elleri kelepçeli ve üzerleri
ıslak hâlde beton zeminde kaldıklarını,
Arama
yerinde kendilerine soyunun denildiğini, zorla kaba elbiselerini soyduklarını,
hastaneden dönünce dövüldüklerini, montunun ve elbiselerinin kanlı vaziyette
olduğunu, kendisinin süngerli odada kalmadığını, müşahede odasına konulduğunu,
odada yatak olmadığını, elbiselerinin ıslak ve eli kelepçeli olarak betonda
yerde kaldığını, camı kırık olduğundan odanın soğuk olduğunu, Ankara’dan,
İzmir’e nakil sırasında araçta dört kişi birlikte geldiklerini, yolda kendilerine
bir defa yemek verildiğini, yolculuk süresince mola verilmediğini, Sincan
cezaevinden ayrıldıktan sonra emanette bulunan parasını tam olarak aldığını,
ancak bir kısım elbiseleri ile kitaplarının eksik olduğunu,
...ifade
etmiştir."
40. Başvurucunun mağdur sıfatıyla Aliağa Cumhuriyet
Başsavcılığına verdiği beyanı şöyledir:
"...olay
günü akşam 16:00 -17;00desayım verdikbu esnadabizdecamdandışarıdiğer koğuşa
bakıyorduk. Daha sonra bir grup infaz koruma memurudiğerodada
bulunanarkadaşlarımıza saldırmaya başladılar. Bizde koğuştan neler oluyor diye
bağırmaya başladıkve onlarda bunun üzerine bizim koğuşun kapıları kapattılar
onları hücreye aldıktan sonra bizim koğuşunkapısının önünde toplandılar ve
konuşmaya başladılar bizim anladığmıız kadarıylahazırlık yapıyorlardı . Kapıda
bir grupgardiyanı görünce korktuk veyukarı çıkarak bize saldıracaklarını
sanarak masalarıaldık vekorktuğumuz için saklandıkve içeribir grupinfaz koruma
memuru girdi ve odanın içerisine sarı renkligaz bombası şeklinde bir madde attılar
bu esnada biz yukarıdabulunuyorduk daha sonra kendileriyukarı çıkarak yangın
hortumuylabizi ıslattılar biz kendimizi korumak için
odayagirdikancakonlardabizimarkamızdangelerek ellerinde karavana ve sopalarla
bize saldırdılarbizi darp ettiler bu esnadafırlattıkları karavanalardan bir
tanesiduvaraçarparak geriinfaz koruma memuru çarptıayrıca gardiyanlardan bir
tanesi sopayısallarken diğer infaz koruma memurunaçarptı. Biz sadece
masalarıkendimizi korumak için merdivenin önünekoydukancak onlara yukarı çıkmak
için masaları zarar verdiler. Biz hiç bir şekilde masaları veya diğer eşyalara
zarar vermedik. Bizi odadan çıkardıktan sonra ikincikatını merdivenindenaşağıya
doğrufırlattılar. Bizi sürükleyerek koridora çıkardılar koridorda 30-40tane
infaz koruma memuru vardı. Yanlarından hergeçtiğimizde bize hepsivurdudarp etti
bizlerimüşahedeninönünde yere dizdiler ellerimizi arkadanayaklarımızaplastik
kelepçe taktılar. Bizi bu halde hücreye attılar sonra hücre kapısının önünde
kameralı ortamdabize vurdular. Bizi ıslak halimizlebetonaattılar
veoradabattaniyesizyataksız orada yatırdılar. Hücrede olduğumu esnada bizi
hastaneye götürdüler neden hastaneye götürdüklerini bilmiyorum. Hastaneden
rapor aldılar hastane dönüşünde debizi dövmeye başladılar ve bu esnadabenim
burnumunüst kemiği kırıldığı haldehiç bir şekilde bu raporda geçilmedi. Daha
sonra beni hücreye geri aldılargecesürekli olarakpsikolojik baskı yaptılar
uyamamızıengelledilerküfürettilerdaha sonra 03/01/2014 günü bizi alarak
zorlaring aracına bindirdiler. Bu olaylar olmadanönce 28/12/2013 günümüdür bizi
çağırdıbize ayağınızı denk alın sizi sürüm sürüm süründürceğimsizeişkence
yapacağım sizi hücrelerde çürüteceğimadınızı unutturacağım" şeklinde
sözler söyleyerektehditettibu olaylar için önceden hazırlık yapmışlardırBizigardiyanlardöverkenbize
hitaben" 1,5 için yılın intikamını da alacağız "şeklinde sözler sarf
ediyorlardı. Bizi sürekli olarak tahrik ediyorlardı. Biz birkaç defa uzlaşmak
istesektekabul etmediler sözlü ve fizikitacizlerine devam ediyorlardı. Beni
darp eden bana hakaret eden küfür eden fiziki ve psikilojik işkence uygulayan
olay tarihinde görevli infaz koruma memurlarından olay tarihindenönce bizi
odasına çağırarakbiz tehdit eden 1 müdürdenşikayetçiyimve davacıyım dedi."
9. Başvurucu E.T.nin Beyanları
41.Başvurucu E.T.nin TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
"E.T.
ifadesinde; kendisinin C12 koğuşunda kaldığını, Mersin’den Sincan Cezaevine
naklen geldiğini belirterek olay günü arkadaşlarının dövülmesini duyunca olayı
protesto etmek amacıyla C12 koğuşunun kapılarına vurduklarını, üzerlerine
hortumla su sıkıldığını, daha sonra sarı renkte gaz sıkıldığını, karavana
kapağı ile kafasına vurulduğunu, bilahare kendilerinin yumuşak odaya
götürüldüklerini, bu odada ellerinin plastik kelepçeyle kelepçelendiğini, 3-5
saat bu vaziyette bekletildiklerini, daha sonra kampüsteki hastaneye buradan da
Sincan Devlet Hastanesine götürüldüklerini, kendisinin doktorlarla görüşmesinde
bir sıkıntı yaşamadığını, son olaya kadar da Cezaevinde sosyal aktivitelere
katılma konusunda ve diğer etkinliklerde sıkıntı yaşamadıklarını, ilk gün
kendisinin kalmış olduğu müşahede odasının kaloriferinin bozuk olduğunu ve
üzerinin ıslak olması nedeniyle üşüdüğünü, ancak sabah kaloriferin tamir
edildiğini, kendilerinin çıplak aramaya maruz kalmadığını ifade etmiştir."
42. Başvurucunun suça sürüklenen çocuk sıfatıyla Ankara
Batı (Sincan) Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği beyanı şöyledir:
"Olay
günü H.E. isimli arkadaşımız hasta olduğundan dolayı aşağı sayıma inemediğinden
İnfaz Koruma Memurları arkadaşımız H.E.yi dövmüş bizde sinirlendik camlara
vurduk, ancak hiç bir şeyi kırmadık, suçlamayı kabul etmiyorum, memur kabininin
kapısını da kırmaya çalışmadık, H.E.yi hangi İnfaz Koruma Memurları dövdü
bilmiyorum, H.E. dayak yediğinde ben C12 koğuşunun penceresinden H.nin
bulunduğu C10 numaralı koğuşun penceresine bakıyordum H.E.nin dayak yediğini
gördüm ama kimin vurduğunu seçemedim. Dayak yediğini görünce biz de tepki
gösterdik ancak slogan atmadık, memurları dövmedik, camlara vurduk bütün tepkimiz
buydu bunun dışındaki hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum. Şunu da eklemek
istiyorum memurların girişini engellemek için yataklarla barikatkurduk, elbise
dolaplarını sökerekbarikatı destekledik bu bölüm doğrudur. Biz hiç kimseye
kendimizi yakarız diye tehditte bulunmadık çocuk koğuşunda zaten çakmak yok
nasıl yakacağız, İnfaz Koruma Memurlarının nasıl yaralandığını da bilmiyorum
ben hiç kimseye birşey atmadım atanı veya darp edeni de bilmiyorum görmedim.
Bize biber gazı attılar biz zaten odada nefessiz kaldık. Olay beyanımda
belirttiğim şekilde cereyan etmiştir bunun dışında hiçbir suçlamayı kabul
etmiyorum ayırca İnfaz Koruma Memurlarından şu anda hatırlamadığım ismini
bilmediğim kişiler beni dövmüştür teşhis te yapamam çünkü gözüm o anda şişti
bende İnfaz Koruma Memurlarından şikayetçiyim dedi."
10.Başvurucu M.H.A.nın Beyanları
43. Başvurucu M.H.A. olaydan bir gün sonra 2/1/2014
tarihinde avukatlarla görüşmüştür. Görüşme tutanağında başvurucu; C-12
koğuşunda kaldığını, C-10 koğuşunda kalan arkadaşlarının darbedildiğini
gördüklerini, bunun üzerine kapılarının kapatıldığını ve C-12 koğuşunda kalan
arkadaşları ile slogan attıklarını beyan etmiştir. Daha sonra C-10
koğuşundakilerin müşahede odasına götürüldüğünü görmeleri üzerine infaz koruma
memurlarının kendilerine de saldıracaklarını düşünerek üst kata çıktıklarını ve
saldırıyı engellemek için masaları merdivene koyduklarını belirtmiştir.
Başvurucu; infaz koruma memurlarının tazyikli su sıkarak müdahaleye
başladığını, arkadaşlarını görme talebinin müdür tarafından reddedilmesi
üzerine aşağıya inmediklerini ileri sürmüştür. Daha sonra gaz ile müdahale
yapıldığını iddia eden başvurucu; infaz koruma memurlarının kendilerini
dövdüğünü, müşahede odasına götürülürken de dövüldüğünü, müşahede odasında
elleri (tersten) ve ayakları kelepçeli olarak bırakıldığını, odada yatak
olmadığını ve sadece bir battaniye olduğunu belirtmiştir. Başvurucu; doktor
muayenesi esnasında yanında askerler olduğundan rahat konuşamadığını, hastane
dönüşü kamerasız bir odada dövüldüğünü, çıplak arama yapıldığını, müşahedeye
alınmadan yine dövüldüğünü ve arkadaşlarının sesini duyduğunu ifade etmiştir.
44. Başvurucunun TİHK raporunda belirtilen beyanı
şöyledir:
"
Olay esnasında C12 koğuşunda kalmakta olan M.H.A., C10’da hasta bir arkadaşının
olduğunu, bu kişinin sayım sırasında aşağıya inemediğini, gardiyanın O’nu
gördüğü halde aşağıya gelmesi için ısrar ettiğini, başgardiyanın bacak bacak
üstüne attığını, küfür ettiğini, arbede sırasında önce gardiyanın saldırdığını
duyduğunu, 40-50 gardiyanın geldiğini, sayımda sürekli sorun çıkardıklarını,
oturarak sayım verdiklerini, sayım sırasında ayağa kalkarak sıraya girmelerinin
istendiğini, tek koğuşta dokuz kişi kaldıklarını, bazı sorunlar yaşandığını,
daha sonra sayı azalınca ayrı ayrı koğuşlara ayrıldıklarını,
Olay
öncesinde kapının gece kapalı kalmamasını istediklerini, bundan dolayı sorun
çıktığını, sayım meselesi yüzünden cezaevi müdürünün kendilerini disiplin
cezası vermekle tehdit ettiğini ve nihai olarak olayın asıl sebebinin gece ve
gündüz kaldıkları odaların kapılarını açık bırakmak istemeleri olduğunu,
C10
koğuşunda olanları duyduğunda kendilerine de aynısı yapılacak diye önlem almak
için üst kata çıktıklarını, masa, sandalye ve dolap gibi eşyaları görevlilerin
yukarıya çıkmalarını önlemek için merdiven başına koyduklarını, arkadaşlarının
sağ ve salim olduklarını görmek istediklerini, sağlam olduğunu görünce
kendilerinin ineceklerini söylediklerini, üst katın kamerasını kendilerinin
kırdıklarını, birkaç görevlinin üniteye gelerek kendileriyle temasa geçip
müdahale etmeye başladıkları sırada çakmak aradıklarını ancak bulamadıklarını,
bunu bir gardiyanın duyduğunu ve görevlilerin yatakları ve diğer eşyaların
yakılacağını düşündüklerini, bu sırada bir anda 'pıss' diye bir ses
duyduklarını, üzerlerine su ve gaz sıkıldığını, bulundukları koridorun gazla
dolduğunu, gazın renginin beyaz mı, sarı mı olduğunu anlayamadıklarını,
Müşahede
odasına götürülürken gardiyanların kendilerini dövdüklerini, kendisinin yumuşak
odaya götürülmediğini, elleri ve ayaklarından kelepçelediklerini, hücreye atıp
orada dövdüklerini, müşahede odasında üç saat kaldığını, daha sonra kelepçenin
çıkarılarak hastaneye götürüldüğünü, hastaneden geri gelirken yine kendisini
dövdüklerini, üst araması yaptıklarını, kamerasız odaya aldıklarını, üstsüz
arama yapmak istediklerini, “soyunun” dediklerini, ancak soyunmadıklarını bunun
üzerine gardiyanların kendilerini dövdüklerini, tekmelerden dolayı darp
raporunun olduğunu, beyin tomografisi için Sincan Devlet Hastanesine götürüldüğünü,
Müşahede
odasında yatak bulunmadığını, camın kırık olduğunu, İnsan Hakları Derneğinden
ziyaretçiler gelince yatak verdiklerini, ayın üçüne kadar müşahede odasında
kaldıklarını, nakledilirken kendilerine yemek verildiğini,
...
Olay
olana kadar Sincan Cezaevinde yedi aydır kaldığını, bu süre içerisinde bir
sorun olmadığını, ilk defa sayım ve kapıların kapatılıp kapatılmaması sorunu
yüzünden gerginlik çıktığını, sayımı ayakta değil de oturarak vermek
istediklerini, sayıma iki üç görevlinin geldiğini,
Ankara’daki
olayın gerçek sebebinin, kendi koğuşlarında kalmak isteyen diğer siyasi
suçlulara izin verilmemesi olduğunu, kendi koğuşlarında tüzük oluşturduklarını,
bu tüzüğe uymayan arkadaşların ayrıldıklarını, ayakta sayıma razı olmalarının
teslim olmak gibi bir anlama geleceğini düşündüklerini, diğer koğuşlarda kalan
ve 'bağımsızlar' olarak adlandırdıkları arkadaşlarına da kötü davranıldığını,
...ifade
etmiştir."
45. Başvurucu 13/2/2014 tarihinde İzmir Çocuk ve Gençlik
Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye edildikten sonra kendisine
ulaşılamadığından Cumhuriyet Başsavcılığınca beyanı alınamamıştır.
11.Başvurucu H.B.nin Beyanları
46. Başvurucu H.B.nin tahliye edilmesi nedeniyle
kendisiyle görüşme yapılamadığından TİHK raporunda beyanı bulunmamaktadır.
47. Başvurucunun suça sürüklenen çocuk sıfatıyla 9/1/2014
tarihinde Sincan Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği beyanı şöyledir:
"Ben
C12 koğuşunda bulunuyordum, C10 da bulunan H.E.yi pencereden baktığımızda H'ye
30-50 civarında İnfaz koruma Memurunun vurduğunu gördük, H.yi sürükleyerek
yumuşak odaya attılar. Ben fotoğraflarını görsem döven infaz koruma memurlarını
tespit edebilirim ancak fotoğraflarını görmem lazım şu anda isimlerini
bilmiyorum. H. hiç kimseye kafa vurmadı. Tutanakta ismi bulunmayan A.D. isimli
kişi baş memur olan infaz koruma memuruna kafa attı. Bunun dışında da ben ve
arkadaşlarım vurmadık. Memur kapısının kilitli kapısının kilidini biz kırmadık,
ancak C12 ünitesinde bulunan bizler masa tenisi masasını, ayakkabılıkları,
elbise dolaplarını ve yatakları yığmak suretiyle barikat oluşturduk fakat
koridor kamerasını kırmadık. İnfaz Koruma memurlarından bana da vuranlar oldu
isimlerini bilmiyorum. Fakat dediğim gibi fotoğraf gösterilirse teşhis
yapabilirim. Ben infaz koruma memurlarından şikayetçi değilim ama adaletin
yerini bulmasını istiyorum. İnfaz Koruma memurları o gün 'o..çocukları' diyerek
bize hakarette bulundular niye direniyorsunuz diyerek direnmediğimiz halde bizi
dövdüler biz henüz barikat kurmadan neden arkadaşlarımızı dövüyorsunuz deyince
bizi dövdüler, sonra barikatı kurduk. Zaten sıra size de gelecek dediler. Daha
sonra da bizi dövdüler. Benim diyeceğim bundan ibarettir. Sunu da eklemek
istiyorum olayları yatıştırdıktan sonra bizi yumuşak odaya attılar, raporlarımızı
aldılar daha sonra bizi demir yatakta yatırdılar. bunları da belirtmek
istiyorum.dedi."
48. Başvurucunun mağdur/şikayetçi sıfatıyla Silopi İlçe
Emniyet Müdürlüğüne verdiği beyan şöyledir:
"...
01/01/2014 tarihinde benim de bulunmuş olduğum cezaevinde kavga çıktı. Bir anda
cezaevi içinde kargaşa olmaya başladı. Benim bulunduğum koğuşun karşısında
bulunan koğuşta bulunan çocuklar arasında kavga çıkmıştı. Bu kargaşa sırasında
olayı bastırmaya gelen gardiyanlar karşı koğuşta bulunan H.E.yi dövdüklerini
gördüm. H.yi döven gardiyanların yüzlerini göremedim. Kim olduklarını
hatırlamıyorum. Gardiyanlar içeriye girdikten sonra bizim koğuşa da gelerek
beni ve arkadaşlarımı darp etmeye başladılar. Benim kafama ve koluma vurdular.
Beni darp eden gardiyanlar kalabalıktı yaklaşık 30-40 kişi vardı. Beni darp
eden gardiyanları tanımıyorum. İsimlerini bilmiyorum. Teşhis için bana
gösterilen resimlerden şahısları tanıyamadım. Bu olayla iligli davacı ve
şikâyetçi değilim."
B. Sağlık Raporları
1. Başvuruculara İlişkin Sağlık Raporları
49. Başvurucular olay günü önce Kampüs Hastanesine,
ardından da 22.00'den sonra Sincan Devlet Hastanesine sevk edilmişlerdir. Her
iki Hastane tarafından pek çoğunda tarih ve saat belirtilmeksizin genel adli
muayene yapılarak Genel Adli Muayene Formu düzenlenmiş ve teşhis Müdüriyetçe
sevk için hazırlanan resmî yazının altına derkenar olarak yazılmıştır.
50. Anılan raporlar kapsamında Adli Tıp Kurumunun
hazırladığı 9/1/2014 ve 14/1/2014 tarihli raporlarda başvurucuların
yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit bir
tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu
belirtilmiştir. Bununla birlikte Adli Tıp Kurumu o tarihte Ceza İnfaz Kurumunda
tutulan H.B., F.E. ve E.T.nin muayenesini yapıp rapor hazırlarken diğer
başvurucular için Kampüs ve Sincan Devlet Hastanesinde hazırlanan raporlar
üzerinden sonuca ulaşmıştır. Bu bağlamda raporda belirtilen başvurucuların
vücudunda tespit edilen bulgular şu şekildedir:
"1-)
B.K.; haricen lezyon olmadığı her iki elin ödemli olduğu çekilen grafisinin
normal olarak değerlendirilmiştir.
2-)
B.D.; sağ elde ödem, sağ frontalde 1 cm.lik ödem ve ekimoz, occipitial bölgede
1 cm.lik ödem ve hiperemi, sağ kol lateralde 10x5 cm.lik ekimo, sol kol
medialde 5x5 cm.lik ekimoz bulunduğu nörolojik defisit olmadığı, çekilen
grafisinin normal olduğudeğerlendirilmiştir.
3-)
A.D.; sol kulak arkasında 2x3 cm.lik ödem ekimoz, sol temporalde 3 cm ebadında
ödem, sağ elbileği dorsalinde hassasiyet 1.parmak distal falanks üzerinde
hassasiyet bulunduğu nörolojik defisit çekilen grafisinin normal olduğu
değerlendirilmiştir.
4-)
H.E.; Kampüs hekimince düzenlenen raporunda sol maksilla üzerinde 3x3 cm
ebadında ekimoz, sağ tibia üzerinde 1x1 cm ebadında sıyrık, sol göz kapağı üzerinde
0,5 cm.lik sıyrık bulunduğu çekilen direk kafa grafisinde occipital kemikte
fraktür olduğu ileri tetkik ve tedavi için bir üst merkeze sevki uygun
görülmüştür.
Sincan
Devlet Hastanesi Acil Tıp uzmanınca düzenlenen raporda darp sonucu getirildiği fizik
muayenesinde sol kaş üzeri ve sol zigomatik bölgede hiperemi ve hassasiyet
bulunduğu, sol paryeto occipitalde minimal hassasiyet bulunduğu belirtilmiştir.
5-)
K.Ş.; sağ acromionda 3x1 cm.lik ekimoz, sol scapula medialinde 2 adet 1x0,5
cm.lik ekimoz olduğu belirtilmiştir.
6-)
F.T.; İlk muayenesinde baş dönmesi iki kez bayılma öyküsü olduğu, sağ bacakta
ağrı yakınması bulunduğu fizik muayenede sağ tibia proksimalinde ödem, sol ve
sağ elbileklerinde ekimoz, sağ zigomatik kemik üzerinde hassasiyet bulunduğu,
kafa grafisinde herhangi bir patalojik bulguya rastlanmadığı belirtilmiştir.
7-)
M.K.; alın orta saçlı deri bitiminde çizgi şeklinde ekimoz, sağ el tenar
bölgede 1 cm.lik ekimoz bulunduğu değerlendirilmiştir.
8-)
M.H.A.; ilk muayene raporunda çenede 1 cm.lik kesi, burunda şişlik ekimoz
bulunduğu değerlendirilmiştir.
9-) H.B.; sol omuz başında 0,5 cm.lik birbiri ile
irtibatlı yüzeysel sıyrık, boyun sağ alt kısmında 2 cm.lik sıyrık, sağ el
bileğinde dorso medialden başlayıp palmar yüzü geçip dorso lateralde sonlanan
8-10 cm uzunluğunda çift sıralı kenar kısımlarında sıyrık bulunan kelepçe izi
olduğu belirtilmiştir."
10-)
F.E.; sol ayak parmağında hafif ödem hassasiyet, sağ kasıkta morluk ve 1x1 cm
ebadında ekimoz olduğu tespit edilmiştir.
11-)
E.T.; sol gözde subkonjoktival kanama, sol periorbital ekimotik alan, sol
occipitalde 3x3 cm.lik ödem, sağ ve sol el bileklerinde yüzeysel sıyrık olduğu
belirtilmiştir."
51. Anılan raporda tespit edilen bulgular ile Avukat Görüşme
Tutanağında belirtilen bulguların benzer nitelikte olduğu görülmüştür.
2. İnfaz Koruma Memurlarına ilişkin Sağlık
Raporları
52. İnfaz ve koruma memurları olayın ardından önce Kampüs
Hastanesinde, daha sonra da saat 17.30 sıralarında Sincan Devlet Hastanesinde
muayene edilerek haklarında rapor verilmiştir. Her iki Hastane tarafından genel
adli muayene tutanağa bağlanmış, infaz ve koruma memurlarından bazılarında
çeşitli darp ve cebir izleri tespit edilmiştir.
53. Anılan raporlar kapsamında Adli Tıp Kurumunun
hazırladığı 9/1/2014 ve 14/1/2014 tarihli raporlarda yirmi infaz koruma
memurunun yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı,
basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu
belirtilmiştir. Bunun dışında infaz koruma memurlarının vücudunda değişik
boyutlarda ödem ve ekimozlar tespit edilmiştir.
C. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu
54. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunun (Komisyon) 29/1/2014 tarihli toplantısında kabul edilen
Ankara Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun inceleme raporunun ilgili
kısımları şöyledir:
"...
Ankara
Çocuk ve Gençlik Ceza İnfaz Kurumu, Komisyonumuzun 19.04.2013 tarihli raporunda
belirttiği üzere, bir ceza infaz kurumundan çok eğitim birimini andırmaktadır.
Çocuklara sunulan fiziki şartlar ve psiko-sosyal servis hizmetlerinin
faaliyetleri oldukça üstün standartlardadır. Böyle bir Kurumda en hafif kötü
muamele uygulaması dahi ıslah çalışmalarını tehlikeye atabileceğinden, en üst
seviyeden kabul edilemez bir husus olacaktır.
Komisyonumuz
suça süreklenen çocukların ve genel olarak çocuk haklarına gösterdiği
hassasiyetin bir gereği olarak, fiziki şiddet uygulandığına ilişkin haberlerin
bazı medya kuruluşlarında yer alması üzerine, yerinde inceleme yapmak amacıyla
ivedilikle harekete geçmiştir. Böylece muhtemel insan hakkı ihlallerinin
cezasız kalmamasını takip etmeyi ve olaya ilişkin hızlı bir inceleme
gerçekleştirerek, konu hakkında kamuoyunun etraflıca bilgilendirilmesini
hedeflemiştir.
Sonuç
olarak,
1.
Olay öncesinde, Kurum görevlilerinin sayım amaçlı ünitede bulunduğu ve hasta
olduğu iddia edilen H.E. adlı çocuğun üst kattan inmesini beklediği
anlaşılmaktadır.
2.
Çocukların infaz koruma memurları tarafından önceden hazırlanan bir
program/plan çerçevesinde dövüldüğü ve eziyete maruz bırakıldığı yönündeki
iddialar tamamen gerçeklere aykırıdır. Zira rutin bir sayımda görülebileceği
üzere, üniteye toplamda 4 görevlinin girdiği ve olayların başlamasını
tetikleyen hadisenin bir çocuğun infaz koruma görevlisine kafa atması olduğu,
görüntülerden net olarak izlenebilmektedir.
3.
Kurumda dinlenen çocukların ifadelerindeki tutarsızlıklar dikkat çekici
bulunmuştur. Olay günü C-12 ünitesinde bulunan bir çocuk, C-10 ünitesindeki
olayların başlangıcını görmüş gibi beyanda bulunmuştur. Ayrıca hem hastaneye
götürülmeden önce dayak yediğini, hem de hastanede izler görünmesin diye
hastane muayenesi sonrası dövüldüklerini söylemiştir.
4.
Sayıları 20 ila 50 arasında değişen infaz koruma memurlarının çocuklara
müdahale ettiği iddiasının asılsız olduğu kanaatine varılmıştır. Görüntülerde
olaylara aktif müdahale eden personel sayısının 15’i aşmayacağı görülmektedir.
Olay günü resmi tatil olması sebebiyle Kurumda 26 adet infaz koruma memurunun
görevde bulunduğu, bu nedenle lojmanlarda kalan personele haber verildiği
öğrenilmiştir.
5.
Çocuklara biber gazı sıkıldığı, işkence amaçlı ıslatıldıkları iddialarının
gerçeği yansıtmadığı değerlendirilmektedir. Zira Kurumun çocukları barındırması
nedeniyle Kurumda biber gazı bulunmamaktadır. Suyun ise, C-12 ünitesinde
barikat kuran çocukların “burayı yakacağız” demesi üzerine müessif bir olaya
sebep vermemek için kullanıldığı öğrenilmiştir. Yine aynı amaçla yangın
söndürme tüplerinin hazır bulundurulduğu, 112 acil servisine ve itfaiyeye haber
verildiği öğrenilmiştir.
6.
Çocukların olayı önceden tasarlamış oldukları yönünde bir kanaat oluşmuştur.
Zira C-10 ünitesinde olay başlamadan önce, bir çocuğun C-12 ünitesiyle
işaretleştiği kamera görüntülerinden izlenmektedir. Çocukların bu kararı kendi
başlarına mı aldıkları, yoksa dışarıdan bir yönlendirmenin mi bulunduğu tespit
edilememiştir.
7.
Çocukların doktorlar tarafında muayene edilmediği yönündeki iddiaları
doğrulamak mümkün değildir. Zira Komisyonumuza sunulan adli muayene
raporlarında çocukların tıbbi muayenelerinin ayrıntılı bir şekilde yapıldığı
görülmektedir. Ayrıca çocukların vücutlarının çeşitli yerlerinde ödem, çizgi
halinde ekimoz ve lezyon türü unsurların bulunduğunun not edildiği
görülmektedir.
8.
Çocukların doktor raporlarında gözlenen ödem, ekimoz ve lezyon türü sorunlar,
ceza infaz kurumu görevlileri ile çocuklar arasında cereyan eden arbede
esnasında oluşması mümkün boyutlardadır.
9.
Arbedenin gerçekleştiği yerlerden biri olduğu düşünülen C-12 ünitesinin üst
katındaki kameranın çocuklar tarafından kırılmış olması, bazı konuların
aydınlığa kavuşturulmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca kamera kırmanın büyük bir
art niyet olduğu eklenmelidir.
10.
Çocukların saldırısına maruz kalan ve barikat kuran çocuklara müdahalede eden
infaz koruma memurlarından zarar gören 12’sinin, 1 ila 7 gün arasında değişen
istirahat raporu almak zorunda kaldığı tespit edilmiştir. Ayrıca bir infaz
koruma memuruna “parmak diğer kırığı” tanısının konulduğu görülmektedir.
11.
Kamuoyunu yanıltmak ve çocuklara ilişkin kamuoyundaki hassasiyeti suiistimal
etmek amaçlı haberlerin yayılması en çok çocukları hak kaybına uğratacak bir
husustur. Bu konuda bazı sivil toplum kuruluşlarının duyarlı olması gerektiği
değerlendirilmektedir."
D. Türkiye İnsan Hakları Kurumu Raporu
55. TİHK, Ankara (Sincan) Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda meydana gelen olaylara ilişkin olarak 10/7/2014 tarihli bir
rapor yayımlamıştır. Raporda, olaya karışan tutuklu çocukların büyük bir
kısmının beyanları ve olaya ait kamera görüntüleri rapora yansıtılmıştır
(kamera kayıtlarına ilişkin tespitler için bkz. TİHK Raporu, s. 32-53). Öte
yandan olaylara ilişkin değerlendirme altı başlıkta yapılmıştır. Bu başlıklar
şöyledir:
"1.
Krize Müdahale ve Zor Kullanma Yetkisi Bakımından
2.
Müşahedede Tutma (Odaya Kapatma) Olayı Bakımından
3.
İşkence ve Kötü Muamele Yasağı Bakımından
4.
Şikâyet Hakkı ve Etkili Soruşturma Bakımından
5.
İspat Külfeti Bakımından
6.
İnfaz Kurumlarının İdaresi Bakımından"
56. TİHK, yukarıda belirtilen başlıklar altında yaptığı
değerlendirmede infaz koruma memurlarının krize müdahale ve zor kullanma
yetkisini kullanmaları açısından tutuklu çocuklara kötü muamele olarak kabul
edilecek şekilde davrandıklarını, müşahede odasında tutulmanın kanuni
dayanağının ortaya konulması gerektiğini, çocukların çıplak arandığına,
doktorun adli raporu düzenlerken jandarma ve polisin orada olduğuna dair
iddiaların etkili bir şekilde soruşturulması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca
İnfaz Kurumunun idaresine yönelik sayım, tekmil, nakil, çocuklara görev
verilmesi ve mesai saati dışında uzman bulunmaması hususları
değerlendirilmiştir. Rapor, tavsiyeler ile sonlandırılmıştır.
E. Başvurucuların İddiaları Hakkında Yürütülen Adli
İşlemler
57. Olayların ertesi günü 2/1/2014 tarihinde Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğü tutuklu çocuklar hakkında Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet
Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunmuş, olaya
karışan tutuklu ve hükümlülerin doktor raporları ile Kurum görevlilerinin
doktor raporları ve olaya ait kamera görüntülerini içeren CD'ler Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
58. Cumhuriyet Başsavcılığı 8/1/2014 tarihinde müşteki
memurların ifadelerinin alınması için Savcılıkta hazır bulundurulmasını
istemiştir. Öte yandan başvurucular ile 2/1/2014 tarihinde görüşen avukatlar,
tutuklu çocuklar ile yaptıkları görüşme tutanaklarını ekleyerek infaz koruma
memurlarının kötü muamelede bulundukları iddiası ile 10/1/2014 tarihinde suç
duyurusunda bulunmuşlardır.
59. Aynı şekilde nakledilen bazı başvurucuların şikâyet
dilekçeleri yetkisizlik kararı ile Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir. Ceza infaz kurumlarında tutulan bazı hükümlüler
de olaylara ilişkin olarak basından duydukları haberler üzerine suç duyurusunda
bulunmuşlardır.
60. Cumhuriyet Başsavcılığı, ifadesi alınamayan ve diğer
ceza infaz kurumlarına sevk edilen çocukların beyanlarının alınması için ilgili
Cumhuriyet başsavcılıklarına talimatlar yazmıştır. Ayrıca 9/1/2014 tarihinde,
olaylara ilişkin olarak hazırlanan adli raporların değerlendirilmesi için
Sincan Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünden tekrar rapor istenmiştir. Bunun
dışında tutuklu çocukların olay gecesi alınan raporları dışında tekrar
hastaneye sevk edildiklerine dair bir evraka rastlanmamıştır.
61. 10/1/2014 tarihinde tutuklu çocukların infaz koruma
memurlarına yönelik şikâyeti ile tutuklu çocuklar hakkında yürütülen soruşturma
tefrik edilmiştir.
62. Diğer taraftan olaya ilişkin kamera kayıtlarının
incelenmesi için bilirkişi görevlendirilmiştir. Bilirkişi iki ayrı rapor
hazırlamış, 6/3/2014 ve 6/6/2014 tarihinde bu raporları sunmuştur.
63. Cumhuriyet Başsavcılığı bazı çocukların tahliye
edilmeleri nedeniyle beyanlarını alamamıştır. H.B. dışındaki çocukların
beyanları Cumhuriyet savcıları tarafından bizzat alınmıştır.
64. Cumhuriyet Başsavcılığı infaz koruma memurları
hakkında basit yaralama, hakaret, tehdit, zor kullanma yetkisine ilişkin
sınırın aşılması suçlarından başlattığı soruşturmada 9/6/2014 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde Komisyon
raporuna atıfta bulunularak infaz koruma memurlarının orantılı güç kullanarak
isyanı engellediği; hakaret ve tehdit iddialarına ilişkin olarak ise soyut
iddia dışında somut herhangi bir bulgu olmadığı belirtilmiştir. Kararda
başvurucuların müşahede odasında darbedilme, ters kelepçe takılma, çıplak
aranma iddiaları değerlendirilmemiştir.
65. Başvurucular tarafından bu karara karşı yapılan
itiraz, Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/8/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Karar 28/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
66. Başvurucular 23/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
67. 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma
Kanunu’nun 4. ve 18. maddeleri şöyledir:
"Madde
4- (1) Bu Kanunun uygulanmasında, çocuğun haklarının korunması amacıyla;
a)
Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması,
b)
Çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi,
c)
Çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle ayrımcılığa tâbi tutulmaması,
d)
Çocuk ve ailesi bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine katılımlarının
sağlanması,
e)
Çocuğun, ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum
kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları,
f)
İnsan haklarına dayalı, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi,
g)
Soruşturma ve kovuşturma sürecinde çocuğun durumuna uygun özel ihtimam
gösterilmesi,
h)
Kararların alınmasında ve uygulanmasında, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun
eğitimini ve öğrenimini, kişiliğini ve toplumsal sorumluluğunu geliştirmesinin
desteklenmesi,
i)
Çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son
çare olarak başvurulması,
j)
Tedbir kararı verilirken kurumda bakım ve kurumda tutmanın son çare olarak
görülmesi, kararların verilmesinde ve uygulanmasında toplumsal sorumluluğun
paylaşılmasının sağlanması,
k) Çocukların bakılıp gözetildiği, tedbir kararlarının uygulandığı
kurumlarda yetişkinlerden ayrı tutulmaları,
l)
Çocuklar hakkında yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine
getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenememesine yönelik
önlemler alınması, ilkeleri gözetilir."
"Madde
18- (1) Çocuklara zincir, kelepçe ve benzeri aletler takılamaz. Ancak; zorunlu
hâllerde çocuğun kaçmasını, kendisinin veya başkalarının hayat veya beden
bütünlükleri bakımından doğabilecek tehlikeleri önlemek için kolluk tarafından
gerekli önlem alınabilir."
68. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 2., 11., 45., 49. ve 50. maddeleri
şöyledir:
"İnfazda
temel ilke
Madde
2- (1) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin
ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî
veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik
güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir
kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır.
(2)
Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı
ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.
Çocuk
kapalı ceza infaz kurumları
Madde
11- (1) Çocuk tutukluların ya da çocuk eğitimevlerinden disiplin veya diğer
nedenlerle kapalı ceza infaz kurumlarına nakillerine karar verilen çocukların
barındırıldıkları ve firara karşı engelleri olan iç ve dış güvenlik görevlileri
bulunan, eğitim ve öğretime dayalı kurumlardır.
(2)
Oniki-onsekiz yaş grubu çocuklar, cinsiyetleri ve fizikî gelişim durumları göz
önüne alınarak bu kurumların ayrı ayrı bölümlerinde barındırılırlar.
(3) Bu
hükümlüler, kendilerine özgü kurumun bulunmadığı hâllerde kapalı ceza infaz
kurumlarının çocuklara ayrılan bölümlerine yerleştirilirler. Kurumlarda ayrı
bölümlerin bulunmaması hâlinde, kız çocukları kadın kapalı ceza infaz
kurumlarının bir bölümünde veya diğer kapalı ceza infaz kurumlarının
kendilerine ayrılan bölümlerinde barındırılırlar.
(4) Bu
kurumlarda çocuklara eğitim ve öğretim verilmesi ilkesine tam olarak uyulur.
Çocuk
hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri
Madde
45- (1) Çocuk hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri, çocuğun
disiplin cezası gerektiren eyleminin gerçekleşme riskinin bulunması hâlinde bu
riski ortadan kaldırmak veya soruşturma sürerken giderilmesi güç ve imkânsız
zararların doğmasını önlemek amacıyla uygulanan ve ceza niteliği taşımayan
koruma ve önleme amaçlı tedbirlerdir.
(2)
Çocuklar hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri şunlardır:
a)
Teşvik esaslı ayrıcalıkları ertelemek.
b)
Kaldığı odayı ve yatakhaneyi değiştirmek.
c)
Bulunduğu kurumun başka bir kısmına nakletmek.
d)
Meslek eğitiminin bütünlüğünü ve sürekliliğini bozmayacak şekilde çalıştığı
işyerini veya atölyeyi değiştirmek.
e)
Belli yerlere girmesini yasaklamak.
f)
Bazı eşyaları bulundurmasını veya kullanmasını yasaklamak.
Yönetim
tarafından alınabilecek tedbirler
Madde
49- (1) Yönetim, disiplin soruşturması yapılan hükümlünün odasını, iş ve
çalışma yerini değiştirebilir, hükümlüyü kurumun başka kesimine nakledebilir
veya diğer hükümlülerden ayırabilir.
(2)
Kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya
kalması hâlinde, asayiş ve düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen
diğer tedbirler de alınır. Tedbirlerin uygulanması, disiplin cezasının
verilmesine engel olmaz.
Zorlayıcı
araçların kullanılması
Madde
50- (1) Hiçbir hâlde zincir ve demire vurmak tedbir olarak uygulanmaz. Kelepçe
ve bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçlar;
a) Yetkili
makamın önüne getirildiğinde çıkarılmak kaydıyla, sevk ve nakil sırasında
kaçmayı önlemek için,
b)
Hekimin talimat ve gözetiminde olmak üzere tıbbî nedenlerle,
c)
Diğer kontrol usullerinin yetersizliği hâlinde hükümlünün kendisine veya
başkalarına zarar vermesine veya eşyayı tahrip etmesine engel olmak için kurum
en üst amirinin emriyle kullanılabilir.
(2)
Çocuk hükümlüler için birinci fıkranın (a) bendi hükmü uygulanmaz."
69. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) 22. maddesinin (8) numaralı fıkrası ile
46. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(8)
“İnfaz ve koruma başmemuru ile infaz ve koruma memuru, kurumun güvenliğini
bozan firara teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, yasaya veya düzenlemelere
dayalı bir emre karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237
sayılı Kanunun 25 inci maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya
çıktığında kurum en üst amirinin izni ile zor kullanabilir. Acil hâllerde
tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla izin alınmaksızın da zor
kullanılabilir. Durumu derhâl en üst amire iletir. Zor kullanan personel
gerekenden fazla kuvvet kullanamaz.”
"Madde
46- (1) Kurumlarda, oda ve eklentilerinde, hükümlünün üst ve eşyasında habersiz
olarak her zaman arama yapılabilir. Kurumun tamamında her ay bir kez mutlaka
arama yapılır. Oda ve eklentilerinde yapılacak aramalarda bir hükümlü hazır
bulundurulur.
(2)
Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya
bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin
gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda
belirtilen usullere göre arama yapılabilir.
a)
Çıplak arama, hükümlünün utanma duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin
görmemesini sağlayacak tedbirler alınarak gerçekleştirilir,
b)
Arama sırasında önce bedenin üst kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt
kısmındaki giysiler üst kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu
giysiler de mutlaka aranır,
c)
Çıplak arama sırasında bedene dokunulmaması için gerekli özen gösterilir.
Aranan kişinin beden çukurlarında bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi
emarelerin bulunması hâlinde öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi
tarafından çıkartılması istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak
gerçekleştirileceği bildirilir. Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi
tarafından yerine getirilir,
d)
Çıplak olarak arama, mümkün olan en kısa süre içinde bitirilir.
...
(9)
Arama ve sayımlar sırasında insan onuruna saygı esastır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Birleşmiş Milletler Belgeleri
70. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak onaylanması uygun bulunan 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler
(BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 7. maddesi şöyledir:
"Hiç
kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya
da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası
olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."
71. 27/1/1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 20/11/1989 tarihli Çocuk Haklarına İlişkin BM Sözleşmesi'nin 37. ve
39. maddeleri şöyledir:
"Madde
37- Taraf Devletler aşağıdaki hususları sağlarlar:
Hiçbir
çocuk, işkence veya diğer zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve
cezaya tabi tutulmayacaktır. Onsekiz yaşından küçük olanlara, işledikleri
suçlar nedeniyle idam cezası verilemeyeceği gibi salıverilme koşulu bulunmayan
ömür boyu hapis cezası da verilmeyecektir.
Hiçbir
çocuk yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmayacaktır. Bir
çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasa gereği olacak ve ancak en
son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile
sınırlı tutulacaktır.
Özgürlüğünden
yoksun bırakılan her çocuğa insancıl biçimde ve insan kişiliğinin özünde
bulunan saygınlık ve kendi yaşındaki kişilerin gereksinimleri gözönünde
tutularak davranılacaktır. Özgürlüğünden yoksun olan her çocuk, kendi yüksek
yararı aksini gerektirmedikçe, özellikle yetişkinlerden ayrı tutulacak ve
olağanüstü durumlar dışında ailesi ile yazışma ve görüşme yoluyla ilişki kurma
hakkına sahip olacaktır.
Özgürlüğünden
yoksun bırakılan her çocuk, kısa zamanda yasal ve uygun olan diğer yardımlardan
yararlanma hakkına sahip olacağı gibi özgürlüğünden yoksun bırakılmasının
yasaya aykırılığını bir mahkeme veya diğer yetkili, bağımsız ve tarafsız makam
önünde iddia etme ve böylesi bir işlemle ilgili olarak ivedi karar verilmesi
isteme hakkına da sahip olacaktır.
Madde
39- Taraf Devletler, her türlü ihmal, sömürü ya da suistimal, işkence ya da her
türlü zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulaması ya
da silahlı çatışma mağduru olan bir çocuğun, bedensel ve ruhsal bakımdan
sağlığına yeniden kavuşması ve yeniden toplumla bütünleşebilmesini temin için
uygun olan tüm önlemleri alırlar. Bu tür sağlığa kavuşturma ve toplumla
bütünleştirme, çocuğun sağlığını, özgüvenini ve saygınlığını geliştirici bir
ortamda gerçekleştirilir."
72. 10/8/1988 tarihli ve 19895 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren 10/12/1984 tarihli BM İşkenceye ve Diğer Zalimane Gayriinsani
veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 1. maddenin (1) numaralı
fıkrası ile 2. ve 4. maddeleri şöyledir:
"Madde 1 -
Bu Sözleşme bakımından ‘işkence’, bir kimseye, kendisinden bir ikrar veya
üçüncü kişiyle ilgili bilgi elde etmek, kendisinin veya üçüncü kişinin işlediği
veya işlediğinden şüphelenilen bir fiil nedeniyle cezalandırmak, kendisine veya
üçüncü kişiye gözdağı vermek veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan
her hangi bir gerekçeyle, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden
bir kişi tarafından veya bu kişilerin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle
üçüncü kişi tarafından, kasten işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya
ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren her hangi bir fiildir. Kanuni
yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu
yaptırımlarla rastlaşan acı veya ıstırap, işkence sayılmaz.
Madde 2 -
İşkenceyi önleme yükümlülüğü ve işkenceyi haklı gösterme yasağı
1. Her bir Taraf
Devlet kendi egemenliği altındaki ülkelerde işkence fiillerinin işlenmesini
önlemek için etkili yasal, idari, yargısal veya diğer tedbirleri alır.
2. Her ne olursa
olsun, savaş durumu, savaş tehdidi, iç siyasal huzursuzluk veya diğer
olağanüstü hal gibi herhangi bir istisnai durum, işkenceyi haklı göstermek için
ileri sürülemez.
3. Bir amirin
veya bir kamu makamının verdiği bir emir, işkenceyi haklı göstermek için ileri
sürülemez.
Madde 4 -
İşkenceyi cezalandırma yükümlülüğü
1. Her bir Taraf
Devlet bütün işkence fiillerini kendi ceza kanunda suç olarak düzenler. Işkence
fiilini işlemeye teşebbüs ile her hangi bir kimsenin işkenceye iştirak etme
veya katılma oluşturan fiilleri de aynı şekilde suç olarak düzenlenir.
2. Her bir Taraf
Devlet bu fiillerin aşırlıklarını göz önünde tutarak uygun cezalar ile
cezalandırır."
73. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence ve Diğer
Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde
Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü)
birinci ekinin 2. ve 6. maddeleri şöyledir:
"2.
Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve
etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir
şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin
belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür
olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum
ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler
olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer
uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır.
Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler
kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır.
...
6a)
İşkence ve kötü muamele soruşturmalarında çalışan tıp uzmanları her zaman en
yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve
muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp
biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir.Muayene,
tıp uzmanın denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri
mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı
göstererek yapılmalıdır.
6b)
Tıp uzmanı muayenenin hemen sonrasında doğru bir yazılı rapor hazırlamalıdır.
Bu raporda en azından aşağıdaki bilgiler yer almalıdır:
(i)
Görüşme Koşulları: Görüşme yapılan kişinin adı, muayene sırasıda mevcut
olanların adları, bu kişilerin muayene yapılan kişiyle olan ilişkileri,
görüşmenin kesin tarihi, saati, görüşme yapılan yerin adresi (uygun olduğu
durumlarda görüşme yapılan odanın yeri), görüşme yapılan yerin tanımı
(örneğinklinik, cezaevi, ev vb.); görüşme yapıldığı sıradaki koşullar (muayene
için geldiğinde veya muayene sırasında kişinin tabii olduğu kısıtlamalar,
görüşme sırasında odada güvenlik güçlerinin mevcut olup olmadığı, tutukluya
eşlik edenlerin hal ve tavrı, muayeneyi yapan kişiye yönelik tehditkar ifadeler
vs.) ve diğer geçerli unsurlar;
(ii)
Öykü: Gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamele yöntemleri, işkence ve
kötü muamelenin ne zaman gerçekleştiği, bütün fiziksel ve psikolojik semptomlar
ve şikayetler de dahil olmak üzere kişinin görüşme sırasında anlattığı öykünün
detaylı bir raporu;
(iii)
Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Uygun tanı koyucu testler ve mümkün olduğu
durumlarda bütün yaralanmaların renkli fotoğrafları da dahil olmak üzere klinik
muayene sonucunda elde edilen bütün fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı.
(iv)
Değerlendirme: Fiziksel ve psikolojik bulgular ile işkence ve kötü muamele
arasındaki muhtemel ilişkinin değerlendirilmesi. Gerekli tıbbi ve psikolojik
tedavi ve/veya yapılması gereken başka tıbbi testler ve muayeneler için görüş
ve tavsiyeler;
(v)
Yazar: Raporda muayeneyi yapan kişilerin adları açıkça belirtilmeli ve rapor
hazırlayanlar tarafından imzalanmalı;
6c)
Hazırlanan rapor gizli tutulmalı ve rapor muayene edilen kişiye veya kişinin
yasal temsilcisi olarak atadığı kimseye teslim edilmelidir. Muayene edilen kişi
veya temsilcisinin muayene süreci hakkındaki görüşleri de sorulmalı ve raporda
bu kişilerin görüşlerine de yer verilmelidir. Uygun olduğu durumlarda, işkence
veya kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili olanlara da yazılı rapor
verilmelidir. Bu raporun yetkili kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılmasını
güvenceye almak, Devlet'in sorumluluğudur. Muayene edilen kişinin rızası veya
bu tür bir talepte bulunma yetkisi bulunan mahkemenin yetki vermesi istisna
olmak üzere, rapor başka kimseye verilmemelidir."
2. Avrupa Konseyi Belgeleri
74. 1/2/2001 tarihli ve 24305 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan 25/1/1996 tarihli Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin
Avrupa Sözleşmesi’nin 8. maddesi şöyledir:
“Bir çocuğu
ilgilendiren davalarda, çocuğun esenliğinin ağır bir tehlike altında olduğunun
iç hukuk tarafından belirlendiği durumlarda, adli merciin resen harekete geçme
yetkisi vardır.”
75. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç
kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi
tutulamaz.”
76. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla
mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin -mağdurların davranışlarından
bağımsız olarak- işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden
men ettiği ve kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen
toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer
vermediği belirtilmiştir (bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No:
25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95,
6/4/2000, § 119; Bouyid/Belçika [BD], B. No: 23380/09,28/9/2015, § 81; Raninen/Finlandiya,
B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55).
77. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele
olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması
beklenir (bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gäfgen/Almanya
[BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık,
B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
78. AİHM, tutuklu ve hükümlülerin korunmasız ve zayıf
durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahiyetkililerin bu kişilerin fiziksel
esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik
Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No:
4353/03, 14/12/2006, § 73; Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02,
24/7/2008, § 57).
79. Bununla birlikte AİHM, ceza infaz kurumlarında bir
şiddet potansiyeli bulunduğunun ve tutulan kişilerin direnişinin çok çabuk
ayaklanmaya dönüşebileceğini kabul etmektedir (Satık ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 58; Dedovsky ve diğerleri/Rusya, B. No:
7178/03, 15/5/2008, § 81). Bu bağlamda Sözleşme'nin 3. maddesinin güvenliği
sağlamak için güç kullanılmasını yasakladığı söylenemez, ancak bu güç zorunlu
hâllerde kullanılmalı ve aşırı olmamalıdır (Ivan Vasilev/Bulgaristan, B.
No: 48130/99, 12/4/2017, § 63).
80. AİHM, tamamen duyusal yalıtma ile birlikte bütünüyle
sosyal yalıtmanın kişiliği tahrip edeceğini ve güvenlik veya başka gerekçelerle
haklı gösterilmeyecek bir insanlık dışı muamele biçimi oluşturacağını
belirtmiştir. Diğer taraftan mahkûmların diğer mahkûmlarla görüşmesinin
yasaklanmasının güvenlik, disiplin veya önleyici tedbirlerin gerektirdiği
koşullarda Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlali olarak değerlendirilemeyeceğini
belirtmiştir (Öcalan/Türkiye [BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005, § 191).
AİHM ayrıca sıkı güvenlik rejimine ilişkin bir tedbir olan tek başına tutmanın,
kendiliğinden Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir müdahale sayılmayacağını
ifade etmiştir (Van der Ven/Hollanda, B. No: 50901/99, 4/2/2003, § 50).
Uzun süre başkalarından ayrı tutmanın Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamında bir
ihlal oluşturup oluşturmayacağı değerlendirirken olayın içinde bulunduğu özel
koşullara, tedbirin zorunluluğuna, süresine, izlenen amaca ve ilgili kişi
üzerindeki etkilerine bakılması gerekir (Rohde/Danimarka, B. No:
69332/01, 21/7/2005, § 93).
81. AİHM, içtihatlarında çıplak arama konusunu da ele
almaktadır. AİHM, ceza infaz kurumu güvenliğini sağlamak, suç işlenmesini ya da
düzenin bozulmasını engellemek amacıyla çıplak arama yapılmasının gerekli
olabileceğini kabul etmektedir (Van Der Ven/Hollanda, § 60). Ancak somut
olayın şartları açısından bu uygulamanın üzüntü ve aşağılama duygusunu
artırabileceği, bu yönüyle kamu otoritelerinin hükümlü/tutukluların onurunu zedelemeyecek
şekilde uygun davranmaları gerektiği değerlendirilmektedir (Van Der
Ven/Hollanda, §§ 61, 62; Valašinas/Litvanya, B. No: 44558/98,
24/7/2001, § 117; Iwańczuk/Polonya, B. No: 25196/94, 15/11/2001, §
59; Frerot/Fransa, B. No: 70204/01, 12/6/2007, §§ 38-47; Pawel
Pawlak/Polonya, B. No: 13421/03, 30/10/2012, § 141).
82. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir
ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde
soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (bkz. Labita/İtalya,
§ 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar
soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili
makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (bkz. Mammadov/Azerbaycan,
B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No:
44093/98, 26/10/2004, § 55).
83. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda
soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini,
ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle
soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).
84. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı
Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesinin (CPT) 27/11/2013 tarihinde Ankara
(Sincan) Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gerçekleştirdiği ziyaret
sonrası hazırladığı Rapor 15/1/2015 tarihinde yayımlanmıştır (CPT/Iİnf (2015),
§ 6). Anılan Raporda, ziyarette bulunan delegasyonun -2012 yılında yapılan
ziyaretteki ölçekte olmamakla birlikte- Ceza İnfaz Kurumu görevlileri
tarafından çocuklara fiziksel kötü muamelede bulunulduğu iddiaları ile
karşılaştığı belirtilmiştir. Bu iddiaların çoğu tokat, yumruk, tekme ya da plastik
sopa ile ele ve/veya ayak tabanına vurma şeklindeki cismani cezalardır (Raporun
49. paragrafı).
85. Anılan Raporda, iddialara ilişkin olarak görevlilerin
ve idarenin hükümlü/tutuklulara yönelik kötü muamelerinin kabul edilemez olduğu
ve bundan dolayı cezalandırılabileceklerinin görevlilere ve idareye düzenli
aralıklarla, kesin bir talimat olarak iletilmesi tavsiye edilmiştir. Talimatın
bir parçası olarak da çocuklara karşı fiziksel cezalandırmanın hiçbir türünün
uygulanamayacağının hatırlatılması gerektiği belirtilmiştir (Raporun 510.
paragrafı).
86. Öte yandan Raporda 10/10/2013 tarihli Rapora atıfta
bulunularak (CPT/Inf (2013) 27, § 31)Ceza İnfaz Kurumunun maddi koşullarının
çok iyi olduğu, yaşam alanlarının geniş olduğu, Kurumda dokuz hücre olduğu,
hücrelerde yatak, masa, sandalye, raf ve dolap olduğu belirtilmiştir (Raporun
69. paragrafı).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
87. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
88. Başvurucular; Ankara (Sincan) Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz
Kurumundaki C-10 ve C-12 koğuşlarında tutuklu olarak bulundukları 1/1/2014
tarihinde C-10 koğuşunda bulunan çocukların infaz koruma memurları tarafından
ayakta sayım vermeye zorlanması sırasında, hasta olması sebebiyle tutuklu
çocuklardan birinin buna karşı çıktığını, bu nedenle infaz koruma memurları
tarafından duruma müdahale edildiğini, yapılan müdahalelerin planlı olarak C-12
koğuşunda bulunan çocuklara da uygulandığını, müdahale sırasında yapılan ve
daha öncesinde uygulanan muamelelerin insan haklarına aykırı olduğunu, bu
kapsamda ayakta sayım vermeye zorlandıklarını, onur kırıcı ve rencide edici bir
şekilde çıplak olarak arandıklarını, infaz koruma memurlarınca zor
kullanıldığını, özellikle kameranın kayıt almadığı yerlerde işkenceye maruz
bırakıldıklarını ve ilgili kamera kayıtlarının Savcılık dosyasına
sunulmadığını, ellerinin ters kelepçelendiğini ve ayaklarından kelepçelenerek
müşahede/süngerli oda adı verilen hücrede tutulduklarını, yemek gibi temel
ihtiyaçlarının karşılanmadığını, C-12 koğuşunda bulunanlara yangın söndürme
tüpleriyle gaz ve tazyikli su sıkıldığını, buna gerekçe olarak yangın
çıkaracakları iddiası ileri sürülmüş ise de ellerinde yakıcı bir aletin
olmadığının idare tarafından bilindiğini, olaylardan yaklaşık dört saat sonra
alınan sağlık raporlarından işkenceye uğradıklarının anlaşıldığını, bu
nedenlerle suç duyurusunda bulunduklarını fakatmaruz kaldıkları işkence ve kötü
muameleler hakkında etkin bir soruşturma yapılmadığını, bu durumun İstanbul
Protokolü'nün getirdiği esaslara uygun olmadığını ve ayrıca çocuk olmaları
nedeniyle gösterilmesi gereken dikkat ve özenin kendilerine gösterilmediğini
belirterek Anayasa'nın 17., 19., 38., 40. ve 41. maddelerinde düzenlenen
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden soruşturma yapılması ve
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
89. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucuların Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin özü başvurucuların
müşahede/süngerli oda tabir edilen hücre tipi odalarda tutulmasıdır.
Başvurucuların hücre tipi olduğunu iddia ettikleri odalarda tutulmasının-
tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucuların kişi özgürlüklerinin
zaten kısıtlı olduğu gözetildiğinde- Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında değil Anayasa'nın
17. maddesinin üçüncü fıkrası düzenlenen kötü muamele yasağı çerçevesinde
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Aynı şekilde başvuruların
Anayasa'nın 36., 40. ve 41. maddeleritemelinde etkin soruşturma yapılmadığına
yönelik iddialarının da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
90. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı”
kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, …
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence
ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz.”
91. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel
amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
92. Somut olayda on bir ayrı başvurucunun iddiaları vekilleri
vasıtasıyla bireysel başvuruya konu olmuştur. Bununla birlikte başvurucuların soruşturma
aşamasındaki beyanları kapsamında Ceza İnfaz Kurumundaki olaylara ilişkin
iddiaları farklılık içermektedir. Özellikle başvurucuların C-10 ve C-12
ünitelerinde ayrı ayrı kaldıkları gözönüne alındığında iddiaların ve eylemlerin
her bir başvurucu için kendi beyanları kapsamında ayrı incelenmesi
gerekmektedir.
93. Bu bağlamda başvurucuların avukatları ile görüşme tutanakları, TİHK
raporu, kolluk ve/veya Cumhuriyet Savcılığına verdikleri beyanlar gözetilerek
başvurucu F.E.nin çıplak arama ve kelepçe takılmasına ilişkin, başvurucu B.D.,
K.Ş., E.T.nin da çıplak aramaya ilişkin herhangi bir şikâyeti olmadığından
çıplak arama başlığı altında diğer başvurucuların iddiaları
değerlendirilmiştir. Öte yandan H.B. dışındaki diğer tüm
başvurucular müşahede odasının koşullarından (odada yatak olmaması, battaniye
verilmemesi, soğuk olması ve yemek verilmemesi gibi) şikâyetçi olmuşlardır.
Dolayısıyla müşahede odasının şartlarına yönelik iddialar başvurucu H.B.
dışındaki diğer başvurucuların iddiaları kapsamında değerlendirilmiştir.
94. Başvurucular 1/1/2014 tarihinde ve sonrasında meydana gelen
olaylardan bağımsız olarak Ceza İnfaz Kurumunun olaylardan önceki bazı
uygulamalarından da şikâyetçi olmuşlardır. Bu bağlamda başvurucular ayakta
sayım yapmaya zorlanmalarının insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele olduğunu
ileri sürmüşlerdir. Ancak olaylara sebep olan bu uygulamaya ilişkin olarak
başvurucuların olaylardan önce infaz hâkimliği nezdinde herhangi bir şikayette
bulunduklarına dair bir veri sunulmamıştır. Bu nedenle ayakta sayım almaya
zorlanma konusu münhasıran değerlendirilmemiştir. Bunun dışında Ceza İnfaz
Kurumunun yaşam standartları, idarenin genel uygulamaları, hükümlü/tutuklu
çocukların gelişim, koruma, eğitim ve katılım haklarının korunması gibi hususlar
başvurucuların buna ilişkin yetkili kamu otoriteleri nezdinde şikâyetçi
olmamaları ve CPT raporları (bkz. §§ 84-86)gözetilerek ayrıca incelenmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu M.K. Yönünden
95. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesine göre
başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı
kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla
birlikte anılan maddenin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine
devam edilebilir (Bayram Şahin, B. No: 2013/463, 16/5/2013,§ 16).
96. Başvurucular vekili 28/4/2016 tarihli ek dilekçesinde, Mersin 1.
Çocuk Mahkemesinin talimat cevabından başvuruculardan M.K.nın vefat ettiğini
öğrendiklerini belirtmiştir. Başvurucu vekilinin bildirimi ve mirasçıların
başvuruya devam etme yönünde iradelerini makul bir süre içinde bildirmedikleri
gözetilerek başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün
80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden birinin de
bulunmadığı değerlendirilmiştir.
97. Açıklanan gerekçelerle başvurucu M.K.nın başvurusunun düşmesine
karar verilmesi gerekir.
b. Diğer Başvurucular Yönünden
98. Başvuruculardan H.B. ve F.E. soruşturma aşamasında şikâyetçi
olmamış ise de olayların resen soruşturmayı gerektirmesi ve başvurucular
vekilinin Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına
yaptığı itirazın Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/8/2014 tarihli
kararıyla anılan başvurucuların şikâyetçi olup olmadıkları değerlendirilmeden
esastan incelenerek reddedildiği gözetilerek anılan başvurucuların
başvurularının incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
99. Bu kapsamda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
100. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
80).
101. Bu bağlamda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye
tabi tutulma yasağı mutlak bir nitelik taşımakta olup bu kapsamda öncelikle
kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin hiçbir şekilde kişilerin beden ve
ruh bütünlüğüne zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81).
102. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek
tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen
fiilleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi
gereken bir kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin
alınmaması durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 82).
103. Kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde
-devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak- yasağın maddi ve
usul boyutlarının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Bu bağlamda yasağın
maddi boyutu sadece bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı
muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu (negatif yükümlülük)
içermemekte; ayrıca bireylerin bu tür muameleye maruz kalmasını engelleyecek
etkili önleyici mekanizmaların kurulması yönünde pozitif bir yükümlülük de
içermektedir.
104. Kötü muamele yasağının usul boyutu ise, bu yasağın ihlal
edildiğine yönelik tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran
iddiaların sorumlularının tespitini ve cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir
soruşturma yapılması sorumluluğunu (pozitif yükümlülük) içermektedir.
105. Somut olay karmaşıklığı ve başvurucuların maruz kaldıklarını iddia
ettikleri muamelenin farklılığı gözetilerek ayrı başlıklarda incelenmiştir. Bu
bağlamda başvurucuların şikâyetleri maddi boyut açısından krize müdahale ve zor
kullanma yetkisinin kullanılması, müşahede odasına alınma, sonrasında ileri
sürülen iddialar ile çıplak arama olarak üç başlıkta incelenmiştir. Bu
hususlara ilişkin şikâyetlerin etkili soruşturulmadığı iddiaları ise "Usul
Boyutu" başlığı altında incelenmiştir.
a. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
106. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası mağdurların
eylemi veya yetkililerin saiki ne olursa olsun kötü muamele yasağının ihlal
edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Saikin önemi ne kadar yüksek olursa
olsun yaşam hakkı gibi en zor koşullarda bile işkence, eziyet veya insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yapılamaz. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci
fıkrası gereğince savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde bile
bu yasağın askıya alınmasına izin verilmemiştir. Anılan maddelerdeki hakkın
mutlaklık niteliğini güçlendiren felsefi temel, söz konusu kişinin eylemi ve
suçun niteliği ne olursa olsun herhangi bir istisnaya, haklılaştırıcı faktöre
veya menfaatlerin tartılmasına izin vermemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 104).
107. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının
Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve devlete
yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü
muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen
olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde
makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık
ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden
oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki
tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
108. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
109. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen bu
kavramlar arasında nitelik değil yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir
muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini
belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan
haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma
bakmak gerekir. Bu ayrımın özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan
kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir
derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından getirildiği ve anılan
ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet
ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam
taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
110. Buna göre anayasal düzenleme kapsamında kişinin maddi
ve manevi varlığına en fazla zarar veren muamele işkencedir. Muamelenin
ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkencenin
özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir
nedenle yapıldığı belirtilmiştir (bkz. § 72; Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 85).
111. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de
önceden tasarlanmış, belirli bir süre devam eden, yaralanmaya, yoğun maddi veya
manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak
tanımlanabilir. Bu hâllerde duyulan acı, meşru bir muamele ya da cezada
kaçınılmaz olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette,
ızdırap vermenin belli bir amaç doğrultusunda yapılması şartı aranmaz (Cezmi
Demir ve diğerleri,§ 88).
112. Kişileri küçük düşürebilecek ve utandırabilecek
şekilde kişide korku, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi
iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen muameleler
ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak
tanımlanabilir. Eziyetten farklı olarak, uygulanan bu muamele kişide
bedensel ya da ruhsal bir acı oluşturmasa da küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki yaratmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
113. Bir muamelenin anılan kavramlardan hangisinin
kapsamında olduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel koşulları
içinde değerlendirilmesi gerekir. Aleni olarak yapılması veya kamuoyunun bilgi
sahibi olması muamelenin aşağılayıcı niteliğinin belirlenmesinde rol oynasa da
muamelenin aleni olmadığı durumlarda kişinin kendini değersiz hissetmesi de bu
seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilir. Ayrıca muamelenin küçük
düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınmakla birlikte
böyle bir amacın belirlenememesi muamelenin kötü muamele olmadığı anlamına
gelmeyecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
114. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar,
ayrımcı davranışlar, kamu görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz
ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, normal olmayan
bazı şeyleri yedirip içirme gibi aşağılayıcı davranışlar insan haysiyetiyle
bağdaşmayan muamele olabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
Bununla birlikte Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanmış bir
eylem tehdidinde bulunmak da yeterince yakın ve gerçek olması koşuluyla bu
maddenin ihlali sonucunu doğurma riskini taşıyabilir. Dolayısıyla bir kimseyi
işkence ile tehdit etmek, en azından insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele oluşturabilir
(Cezmi Demir ve diğerleri, § 91).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
(1) Olaya Müdahale ve Zor Kullanma Yetkisinin
Kullanılması Yönünden
115. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa’nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum
bırakılırken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33)
genel olarak Anayasa'nın koruma alanı kapsamında bulunan diğer hak ve
özgürlüklere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın
kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi
güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması
durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No:
2013/3550, 19/11/2014, § 35).
116. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki kural,
hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275
sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin
infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda
bulunulamaz" ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten
yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar
altında çektirilir" şeklindeki düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir.
Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın
yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak
nitelikte olmalıdır (Turan Günana, § 36).
117. Bununla birlikte özgürlüğünden mahrum bırakılan bir
kişiye yönelik olarak -kendi eylem ve tavırları mutlaka kuvvet kullanılmasını
gerektirmedikçe- zora başvurulması, insan onurunun zedelenmesi ve ilke olarak
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen yasağın ihlal edilmesi
sonucunu doğurabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 92). Buna karşılık
Anayasa'nın 17. maddesinin bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını
yasakladığı söylenemez. Ancak bu tür bir güç sadece kaçınılmaz ve asla aşırı
olmamak kaydıyla kullanılabilmelidir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya
tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu
gibi fiiller, prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir. Buna göre
yakalama sırasında kötü muamele yapıldığı iddiaları değerlendirilirken güç
kullanmayı gerektiren bir durumun olup olmadığı ve kullanılan gücün orantılı
olup olmadığı gözetilmelidir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No:
2013/3936, 17/2/2016, § 52).
118. Somut olay açısından güç kullanmanın koşulları
değerlendirirken başvurucuların 16-17 yaş grubunda çocuk olduğu da gözönünde
tutulmalıdır. Bu bağlamda otoriteyle çatışmanın ergenlik çağının olağan
davranışları olduğu, bu nedenle çocukların tutulduğu kurumların kuralları bu
dönemin özellikleri dikkate alınarak belirlenmeli; bu kurumlarda çalışanlar da
bu davranışlarla baş etme konusunda uzmanlığa dayalı becerilere sahip
kılınmalıdır.
119. Güç kullanmayı gerektiren bir durumun varlığı
değerlendirilirken öncelikle güç kullanmanın hukuka uygun olup olmadığı, sonra
ise gerekli olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda C-10 ile C-12
ünitelerine yapılan müdahalenin ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.
120. İnfaz Tüzüğü'nün 22. maddesinin (8) numaralı
fıkrasında; infaz koruma memurlarının kurumun güvenliğini bozan firara
teşebbüs, isyan, rehin alma, saldırı, kanuna veya düzenlemelere dayalı bir emre
karşı aktif veya pasif fiziki direnme gibi olaylar ile 5237 sayılı Kanun'un 25.
maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hâli ortaya çıktığında zor kullanma
yetkisinin bulunduğu hükmüne yer verilmiştir. Bunun dışında anılan hususlarla
karşılaşıldığında bu durumlara karşı kurum içinde kimin hangi yöntemi nasıl
kullanacağına yönelik özel bir düzenlemeye rastlanmamıştır.
121. Anılan Tüzük hükmü kapsamında infaz koruma
memurlarının C-10 ve C-12 ünitelerinde meydana gelen olaylara ilişkin olarak
zor kullanma yetkilerinin hukuki dayanağı konusunda herhangi bir sorun
görülmemiştir. Somut olaydaki saldırı, aktif direnme ve isyan eylemlerinin
failleri 16-17 yaş grubu arasındaki çocuklardır. Ulusal ve uluslararası birçok
hukuki düzenlemede çocukların korunması için gerekli her türlü önlemin alınması
gerektiği vurgulanmıştır (bkz. §§ 67-75). Bu bağlamda çocuk ve gençlik kapalı
ceza infaz kurumlarında anılan sorunlara kimin hangi yöntemle ve nasıl müdahale
etmesi gerektiği ayrıntılı olarak düzenlenmelidir. Bununla birlikte somut
olayın gelişimi açısından infaz koruma memurlarına yönelik bir düzenleme
olmaması -olayların vahameti ve sonuçları gözönüne alındığında- münhasıran kötü
muamele yasağının pozitif yükümlülüğünün ihlali olarak yorumlanamaz.
122. Somut olayda infaz koruma memurları sayım için C-10
ünitesine gelmişler ve sayım için üst katta bulunan çocuğu da aşağıya
çağırmışlardır. Sayımı geciktirmenin veya sayıma geç çıkmanın İnfaz Tüzüğü'nün
46. maddesinde uyarı cezasını gerektiren bir disiplin suçu olarak da
düzenlendiği gözetildiğinde infaz koruma memurunun sayım için ısrarlı olması
kabul edilebilir bir husustur. Nitekim sayımın tek amacı firarın engellenmesi
değil Ceza İnfaz Kurumunda düzenin ve disiplinin sağlanması, çocuklar yönünden
herhangi bir cebire maruz kalıp kalmadığının tespitidir.
123. İnfaz koruma memurunun sayım için çocuğun aşağıya
inmesi yönündeki ısrarı esnasında başvuruculardan B.D. infaz koruma memuruna
kafa atmıştır. Aynı şekilde bu sırada aşağı katta bulunan iki çocuk da diğer
infaz koruma memurlarına saldırmıştır. Sayıma inmeyen çocuk da aşağı inerek
önce sayıma çağıran infaz koruma memuruna, daha sonra diğer memurlara
saldırmıştır. İnfaz koruma memurlarının olaya ilk tepkisi kendilerini korumak
yönünde olmuştur. Kargaşayı öğrenip koğuşa gelen diğer infaz koruma memurları
ile birlikte çocuklar kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.
124. C-10 ünitesinde çocuklar kontrol altına alınmaya
çalışılırken infaz koruma memurları cop, gaz veya herhangi bir müdahale
ekipmanı kullanmamıştır. Buna rağmen çocuklar çekpas sopasını kullanarak
görevlilere saldırmıştır. Aynı şekilde çocukların attığı sandalye çocuklara
geri atılmıştır. Ancak bu münferit tepkilerin heyecanın yükseldiği ve duygu
yoğunluğunun olduğu bir anda meydana geldiği değerlendirilmelidir.
125. Çocuklar kontrol altına alınmak içinünite dışına
çıkarılarak kelepçelenmiş ve müşahede odasına götürülmüştür. 5275 sayılı
Kanun'un 50. maddesinde, çocuklarla ilgili olarak kelepçe ve bedensel hareketi
kısıtlayıcı araçların ancak hekimin talimat ve gözetiminde olmak üzere tıbbi
nedenlerle ve diğer kontrol usullerinin yetersizliği hâlinde hükümlünün
kendisine ya da başkalarına zarar vermesine veya eşyayı tahrip etmesine engel
olmak için kurumun en üst amirinin emriyle kullanılabileceği kabul edilmiştir.
Bu bağlamda olayın gelişimi ve çocukların davranışları açısından kelepçe takma
zorunluluğunun ortaya çıktığı açıktır.
126. C-12 ünitesinde tutulan çocuklar ise C-10 ünitesindeki
olayları görünce slogan atmaya başlamış ve C-10 ünitesindeki tutuklulara
katılmak istemişlerdir. Bir infaz koruma memurunun C-12 ünitesinin kapısını
sürgülemesiyle tutuklu çocuklar dışarı çıkamamış, ancak ünitenin üst katına
çıkıp merdivenlere barikat kurarak kendilerini yakma tehdidinde bulunmuşlardır.
Bunun üzerine infaz koruma memurları tazyikli su ve ellerinde yangın tüpüyle
tutuklu çocukları kontrol altına almaya çalışmışlardır. Bu esnada tutuklu
çocuklar ellerine geçen sert cisimleri infaz koruma memurlarının üzerine atmaya
başlamış, attıkları bir dolap ise yangın tüpünün patlamasına neden olmuştur. Bu
nedenle ortaya yayılan kimyasal, tutuklu çocuklardagazla müdahale edildiği
algısı uyandırmıştır. Daha sonra infaz koruma memurları tutuklu çocukları
kontrol altına alarak müşahede odasına götürmüştür. Kelepçe takılarak tutuklu
çocukların müşahede odasına götürülmesi somut olayın şartları açısından
orantısız bir müdahale olarak değerlendirilemez.
127. Öte yandan başvurucuların adli muayenesi sonucunda
tespit edilen yaraların koğuştaki müdahale esnasında mı yoksa müşahede
odasındaki -iddia ettikleri- darp olayları esnasında mı gerçekleştiği tespit
edilememiştir. Bununla birlikte kamera görüntüleri, çocukların birbirlerini
aktif olarak direnme ve saldırıya teşvik ettiklerini, bunun sonucunda
kendilerine fiziki güç uygulandığını göstermektedir. Bu bağlamda C-10 ve C-12
üniteleri içinde yapılan müdahalede zor kullanma yetkisinin sınırlarını aşacak
şekilde şiddet uygulandığı gözlemlenmemiştir. Dolayısıyla olaylara müdahalede
çocuklara uygulanan zor kullanmanın bu aşamada sırf bir misilleme veya bedensel
ceza oluşturmadığı gözetilerek gereksiz ve orantısız bir müdahale olduğu
söylenemez. Nitekim etkisiz hâle getirmek için fiziki güç kullanılmasından
sonra da çocuklara şiddet uygulandığı iddiası aşağıda ayrı bir başlık altında
değerlendirilmiştir.
128. Açıklanan gerekçelerle başvuruculara yapılan
müdahaleyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
129. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin maddi boyutunun
ihlaline ilişkin savunulabilir şikâyetlerin bulunmadığı yönünde varılan
tespitler gözönünde bulundurulduğunda (bkz. §§ 115-128) anılan maddenin usul
boyutuna ilişkin şikâyetler, incelenebilecek nitelikte bulunmamıştır.
Dolayısıyla olaylara müdahale ve zor kullanma yetkisinin kullanılması yönünden
başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin usul boyutunun ihlaline ilişkin
iddiaları ayrıca değerlendirilmemiştir.
(2) Müşahede Odasına Alınmaya ve Sonrasına
İlişkin İddialar Yönünden
130. Anayasa’nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda tutulan
bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır
bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz
sürecindeki davranışların mahkûmları, özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu
olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma
sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri
çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir
şekilde güvence altına alınması, mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması
da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana,
§ 39).
131. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
çerçevesinde ceza infaz kurumunda tutulma koşullarını değerlendirirken
başvurucuların somut olaylara ilişkin iddiaları ile birlikte koşulların bir
bütün olarak gözetilmesi ve bu kapsamda önlemlerin şiddeti, amacı ve bireyler
için sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (Turan
Günana, § 38).
132. Somut olayda başvurucular, anılan olayların ardından kontrol
altına alınmış ve kelepçeli olarak müşahede odasına götürülmüştür. Mevcut
kayıtlar başvurucuların bu yöndeki iddialarını doğrular niteliktedir. Bununla
birlikte başvurucu çocukların müşahede odasına kapatılması bir disiplin
cezasından kaynaklanmamıştır. Meydana gelen saldırı, aktif direnme ve isyan
eylemlerini sonlandırmak, ceza infaz kurumunun disiplinini ve düzenini tekrar
sağlamak amacıyla başvurucular müşahede odasına konulmuştur. Dolayısıyla burada
geçici bir tedbir olarak müşahede odasına konulma söz konusudur. Nitekim
idarenin bu uygulaması İnfaz Tüzüğü'nün 49. maddesi kapsamında “kurum
düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya kalması
hâlinde, asayiş ve düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer
tedbirleri” alma yetkisine dayanmaktadır. Bu yetki disiplin cezası olarak
değerlendirilemez. Sonuç olarak başvurucuların müşahede odasına konulması ceza
infaz kurumunda düzenin sağlanması için tek başına kötü muamele olarak kabul
edilemez. Özellikle başvurucuların olayın ertesi günü aileleri ve avukatları
ile görüşebilmesi bu tedbirin geçici olarak alındığını açıkça ortaya
koymaktadır. Başvurucuların da müşahede odasında uzun tutuldukları yönünde
iddiaları bulunmamaktadır.
133. Öte yandan ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul
edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunların birçoğu ceza
infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından
kaynaklanabileceği gibi idari hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de
ortaya çıkabilir. Bu bağlamda müşahede odalarında yatak bulunmaması, soğuk
olması ve yemek verilmemesi gibi iddialar kötü muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi
gereken hususlardır. Ancak bu durumda dahi başvurucuların iddialarının
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşması gerekmektedir. CPT'nin 2012 ve 2013 yılında
gerçekleştirdiği ziyaretler sonrası hazırlanan raporlar gözetildiğinde (bkz. §§
84-86) başvurucuların bu iddialarının maddi boyut yönünden incelenmesini
sağlayacak emarelere dayanmadığı anlaşılmaktadır.
134. Başvurucuların kontrol altına alındıktan sonra kamerasız alanlarda
darbedilmesi, elleri ve ayakları kelepçeli olarak müşahede odasında
tutulmaları, doktor raporunun gerçekleri yansıtmayacak şekilde yazılması
yolundaki iddialarının da kötü muamele yasağının maddi boyutu kapsamında
incelenebilmesi için tartışılabilir ve makul şüphe uyandırıcı olması
gerekir.
135. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar, uygun delillerle
desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her
türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen
birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu koşulların tespiti hâlinde kötü
bir muamelenin varlığından bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394,
6/3/2014, § 28).
136. Öte yandan bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin
incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup
bazı durumların ortaya koyduğu şartlar nedeniyle ilk derece mahkemesi ve
Cumhuriyet başsavcılığı rolünü üstlenmesinin kaçınılmaz olduğu hâllerde çok
dikkatli davranması gerekmektedir. Anayasa'nın 17. maddesi bağlamında yapılan
şikâyetlerin incelenmesinde böyle bir durumla karşılaşma riski bulunmaktadır.
Anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali
ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkında tam
bir inceleme yapmalıdır. Ancak soruşturma ve kovuşturma aşamasında delilleri
değerlendirmek kural olarak Cumhuriyet savcıları ve derece mahkemelerinin işi
olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Bu
nedenle öncelikle yapılması gereken, bireysel başvuru dosyasındaki iddialar ile
soruşturma ve/veya kovuşturma dosyasındaki değerlendirmede ortaya konulan
delillerin kötü muamele yasağının maddi boyutu açısından yeterli olup
olmadığını değerlendirmektir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk
bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi
bulunmamaktadır. Diğer taraftan derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa
Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi
olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin
bulunması gerekir.
137. Başvurucuların müşahede odasında kendilerine yönelik olarak
yapılanlara dair iddialarının maddi boyutunun incelenmesi için soruşturma
dosyası, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu raporu (bkz. § 54) ve TİHK
raporu (bkz. §§ 55, 56) kapsamında yeterli delil olmadığı gibi başvurucuların tartışılabilir
ve makul şüphe uyandıran deliller ortaya koyabildiği de söylenemez.
Özellikle başvurucuların adli muayene sonrasında da darp olayının devam ettiği
yönündeki şikâyetleri temelinde herhangi bir maddi delil ortaya konulmamış ve
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bu hususa ilişkin bir delil soruşturma
dosyasına yansıtılmamıştır. Bu nedenle başvurucuların anılan iddialarının kötü
muamele yasağının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
138. Aynı şekilde tutuklu çocukların saldırıları ve isyan girişimleri
zor kullanma ile kontrol altına alındıktan yaklaşık dört saat sonra çocukların
hastaneye sevk edilerek sağlık muayenesinin neden geciktirildiği de dosyadan
anlaşılamamaktadır. Bununla birlikte olaylar esnasında birçok infaz koruma
memurunun da yaralandığı (bkz. §§ 52, 53) gözetildiğinde gecikmenin bir
cezalandırma amacından mı yoksa sayının çokluğu nedeniyle bir imkân
yetersizliğinden mi kaynaklandığı anlaşılamamıştır. Bu nedenle bu iddiaların da
kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği kanaatine
varılmıştır.
(3) Çıplak Arama Yönünden
139. Çıplak arama yapılması çocuklar dâhil hükümlü ve
tutuklular açısından tek başına kötü muamele yasağını ihlal eden bir durum
olarak değerlendirilemez. Nitekim bu tür bir aramayla, ceza infaz kurumlarının
güvenliğinin sağlanması, hükümlü ve tutukluların kurum içinde kendilerine,
diğer hükümlü/tutuklara ve infaz koruma memurlarına zarar verecek veya suç
oluşturacak uyuşturucu maddelerin, kesici ve delici aletlerin sokulmasının
engellenmesi amaçlanmaktadır. İnfaz Tüzüğü'nün 46. maddesi de bu hususu
düzenleyerek çıplak aramanın hukuki dayanağını ortaya koymuştur (Turan
Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015,§§ 64, 65).
140. Öte yandan çıplak arama usulü ve sıklığı kötü muamele
yasağının ihlali sonucunu da doğurabilir. Özellikle ceza infaz kurumunda
güvenlik, düzen ve suç işlenmesinin önlenmesi amacını aşacak ve
hükümlü/tutuklular yönünden insan onurunu zedeleyecek nitelikte bir uygulamaya
dönüşmesi kötü muamele yasağı yönünden gözönünde bulundurulması gereken
hususlardır. Çocukların özgürlüklerinden mahrum edilme nedeni ne olursa olsun
yetişkinlerden daha hassas olduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden çocukların
fiziksel ve ruhsal olarak korunmasını sağlamak için özellikle dikkatli olmak
gerekir. Bu bağlamda çocukların aynı cinsiyetten personel tarafından aranması,
çok sık arama yapılarak aramanın rencide etme uygulamasına dönüşmemesi,
başkalarının karşısında yapılmaması gerekmektedir.
141. Somut olayda başvurucuların şikâyeti çıplak arama
yapılmasıdır. Bununla birlikte çıplak aramanın usulü, sıklığı, uygulanması
açısından onurlarını zedeleyecek bir usulde yapılıp yapılmadığı dile
getirilmemiştir. Başvurucularının bir kısmının da soruşturma aşamasında çıplak
aramadan şikâyetçi olmadığı gözetildiğinde kötü muamele yasağının maddi
boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
142. Öte yandan Anayasa’nın 17. maddesinin maddi boyutunun
ihlaline ilişkin savunulabilir şikâyetlerin bulunmadığı yönünde varılan
tespitler gözönünde bulundurulduğunda (bkz. §§ 140-141) çıplak arama iddiaları
yönünden başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin usulî boyutunun ihlaline
ilişkin iddiaları ayrıca değerlendirilmemiştir.
b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
143. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında
sahip olduğu pozitif yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul
yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının
sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek
etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın
temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde
uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı
olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap
vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
144. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı
olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi
tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın
17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5.
maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir
soruşturmanın yapılmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, §
25).
145. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve
sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil
uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen
değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü
tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm
yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi
yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
2012/752, 17/9/2013, 56).
146. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının
resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir.
Yetkililer şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli, bir şikayet şikâyet
olmasa bile kötü muamele olduğunu gösteren yeterli belirtiler olduğunda
soruşturma açmalıdır(Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 114, 116).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
147. Başvuru konusu olayda kötü muamele yasağının usul yönü
açısından incelenmesi gereken husus başvurucuların kontrol altına alındıktan
sonra kamerasız alanlarda darbedilmesi, ellerinin ve ayaklarının kelepçeli
olarak müşahede odasında tutulmaları, doktor raporu için geç gönderilmeleri ve
raporun gerçekleri yansıtmayacak şekilde yazılmasıdır.
148. Öncelikle belirtilmesi gereken husus, insan hakları
ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul
etme anlamına gelmediğidir. Bununla birlikte iddiaların ciddiye alınması ve
adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturma yapılması kötü muamele
yasağının usul zorunluluğunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda kötü muamele
iddiasına yönelik soruşturmalarda en temel husus, mağdur beyanlarının alınması
ve doktor muayenesinin geciktirilmeden ayrıntılı olarak yapılmasıdır. Zira
doktor raporu iddia edilen muamelenin olup olmadığı, olmuşsa boyutlarının
tespiti açısından olmazsa olmaz bir delil niteliğindedir.
149. Başvuru konusu olayda başvurucular müşahede odasına
alındıktan yaklaşık dört saat kadar sonra (bkz. § 10, 49) doktor muayenesine
götürülmüştür. Yapılan soruşturmada bu gecikmenin nedenleri araştırılmadığı
gibi bu uygulamanın başvurucuları cezalandırmak amacıyla yapılıp yapılmadığı da
değerlendirilmemiştir. Bununla birlikte başvurucular beyanlarında tutarlı
olarak doktorun ayrıntılı muayene yapmadan ve yanlarında güvenlik görevlileri
varken raporu hazırladığını iddia etmişlerdir. Buna rağmen bu husus da araştırılmamış
ve tekrar rapor alma gerekliliği gözetilmemiştir. Öte yandan başvurucuların
doktor muayenesinden sonra müşahede odasında darp olaylarının devam ettiğine
yönelik ısrarlı ve tutarlı iddialarına rağmen bu hususta da ek rapor
aldırılmamıştır.
150. Devletin kontrolü altında bulunan kişilere yönelik
tıbbi muayenelerin sağlanması, kötü muameleye karşı önemli tedbirlerden birini
oluştururken bu muayenelerin usulüne uygun olarak yapılması ve raporların
usulüne uygun düzenlenerek gerekli mercilere sunulması vazgeçilmez bir öneme
sahiptir. Tıbbi muayeneler güvenilir ve gerçeğe uygun raporlarla sonuçlanmalı;
bunun için de muayeneler güvenlik görevlileri ve diğer kamu görevlilerin
bulunmadığı bir şekilde, tıp uzmanlarının kontrolünde özel olarak yapılmalıdır
(İstanbul Protokolü ek 1, madde 6).
151. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu tarafından aldırılan sağlık
raporunun gerekli koşulları taşıyıp taşımadığının araştırılmayarak tek başına
karara esas alınmasının anılan ilkelere aykırılık teşkil ettiği anlaşılmaktadır.
152. Öte yandan başvurucuların etkisiz hâle getirilmelerinden sonra
darp olayına maruz kaldıklarına yönelik iddiaları da ayrıntılı olarak
incelenmemiştir. Özellikle başvurucuların kameranın bulunmadığı yerlerde ve
müşahede odasında darbedildikleri yolundaki iddiaları değerlendirilmemiştir.
Savcılık kararındaki temel değerlendirme Komisyonun incelemesi ve olaylara
müdahaledeki zor kullanma yetkisinin aşılıp aşılmadığı ile sınırlı kalmıştır.
Başvurucuların olaydan sonra yapıldığını iddia ettikleri uygulamalar ise
incelenmemiştir. Bu bağlamda olayların kontrol altına alınmasından sonrasına
ilişkin iddiaların gerçek olup olmadığı, gerçek ise güç kullanmayı gerektiren
bir durum olup olmadığı, sırf bir misilleme veya bedensel cezaya yönelik bir
uygulama olup olmadığı değerlendirilmemiştir.
153. Açıklanan gerekçelerle başvuruculardan H.B. dışındaki
başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
154. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
155. Başvurucular ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
156. Başvuruda, kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
157. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı (Sincan)
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
158. M.K. ve H.B. dışındaki başvurucuların maddi ve manevi varlığının
korunması hakkına yönelik müdahale ile olay hakkında etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında M.K. ve H.B. dışındaki
başvuruculara ayrı ayrı net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
159. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurucu M.K.nın başvurusunun DÜŞMESİNE,
C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline
ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi yönden İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Başvurucu H.B. yönünden
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının usul yönünden İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
3. Diğer başvurucular yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden İHLAL
EDİLDİĞİNE,
E. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak
üzere Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
F. M.K. ve H.B. dışındaki
başvuruculara AYRI AYRI net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
G. 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
I. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 23/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.