TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YUSUF SERDAR BATMANOĞLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/15723)
Karar Tarihi: 25/10/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Yusuf Serdar BATMANOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yersiz ödenen ölüm aylıklarının yasal faiziyle birlikte iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; idarece başlatılan icra takibine itiraz edilmekle takibin durması sebebiyle açılan itirazın iptali davasında yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1966 doğumlu olup İstanbul’da ikamet etmektedir. Başvurucu H.A.B.nin mirasçısıdır.
9. Başvurucunun murisi H.A.B. (kapatılan) Sosyal Sigortalar Kurumu (Kurum) sigortalısı olan E.B. ile evli iken E.B.nin 4/4/1986 tarihinde ölümü üzerine 25/7/1986 tarihinde verdiği dilekçeye istinaden başvurucunun murisine ölüm aylığı bağlanmıştır. Başvurucunun murisi, evlendiği takdirde bu durumu Kuruma bildireceği yolunda taahhütte bulunmuştur.
10. Başvurucunun murisi 14/11/1992 tarihinde G.B. ile evlenmiştir. Evlilik tarihinden sonra Kurumdan alınan sağlık karnesinde başvurucunun murisinin evli olduğu gözükmektedir.
11. Kurum tarafından başvurucunun murisinin yeniden evlendiğinin farkına varılması üzerine 2006 yılı Haziran ayından itibaren ölüm aylığı ödemesi durdurulmuştur. Ayrıca 22/11/1992-24/5/2006 tarihleri arasında ödenen 19.133,14 TL ölüm aylığı başvurucunun murisi adına borç çıkarılmıştır.
12. Kurum Şişli 1. İcra Mürülüğünün E.2007/5392 sayılı dosyası üzerinden başvurucunun murisi aleyhine 19.133,14 TL’nin 14.911,98TL yasal faiziyle birlikte tahsili amacıyla icra takibi başlatmıştır. Başvurucunun murisinin itirazı üzerine takip durmuştur.
13. Kurum tarafından 2/4/2008 tarihinde İstanbul 1. İş Mahkemesinde itirazın iptali davası açılmıştır. Anılan Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra 8/3/2011 tarihinde verilen kararla 19.133,14 TL ve işlemiş 14.911,98 TL faiz olmak üzere toplam 34.045,12 TL yönünden takibin devamına hükmedilmiştir. Gerekçede, 22/11/1992-24/5/2006 tarihleri arasında başvurucunun murisine yapılan ödemelerin yersiz olduğu ve iadesi gerektiği açıklanmıştır.
14. Mahkeme kararı Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin (Daire) 5/3/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında üç gerekçeye dayanılmıştır. Daire, dava dilekçesinin başvurucunun murisinin bilinen adresine tebliğ edilmediğini ve bu sebeple usulüne uygun taraf teşkili sağlanmadığını vurgulamıştır. Daire bunun yanında, başvurucunun murisinin dava devam ederken öldüğünü tespit etmiş ve bu sebeple adına hüküm kurulmasına isabetsiz bulmuştur. Daire ayrıca olayda 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesinin uygulanması gerektiğini saptadıktan sonra başvurucular murisinin kasıtlı davranışının veya Kurumun hatalı işleminin bulunup bulunmadığına göre anılan maddenin birinci fıkrasının (a) veya (b) bendi uyarınca inceleme ve değerlendirme yapılması ve bu sonuç doğrultusunda hüküm kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
15. Bozma kararından sonra İstanbul Adalet Komisyonu Başkanlığı kararıyla dosyanın aktarıldığı İstanbul 19. İş Mahkemesince (Mahkeme) yargılamaya mirasçılar aleyhine devam olunmuştur.
16. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 25/12/2013 tarihli bilirkişi raporunda, başvurucu murisinin 14/11/1992 tarihinde evlendiğini Kuruma bildirmemiş olması nedeniyle kusurlu bulunduğu kanaatine varılmış ve bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin birinci fıkrasının (a) çerçevesinde işlem yapılması gerektiği belirtilmiştir. Değinilen hüküm uyarınca geriye yönelik on yıllık yersiz ödemelerin iadesinin gerektiği ifade edilen raporda, Kurumun yersiz ödemeleri öğrendiğinin kabul edildiği 22/11/2006 tarihinden geriye yönelik on yıllık yersiz ödemeler 17.052,27 TL şeklinde, buna isabet eden faiz ise 19.173,93 TL olarak hesaplanmıştır.
17. Mahkemece 30/1/2014 tarihinde verilen kararla bilirkişi raporu esas alınarak 17.052,27 TL ana para yönünden itirazın iptaline karar verilmiştir. Faiz yönünden ise takip dosyasında istenen tutar olan 14.911,98 TL bakımından itirazın iptaline hükmedilmiştir.
18. Mahkeme kararı Dairenin 1/7/2014 tarihli kararıyla vekalet ücreti ve bazı maddi hatalar yönünden düzeltilerek onanmıştır. Nihai karar 26/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 23/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 65. maddesi şöyledir:
“Ölüm sigortasından sağlanan yardımlar şunlardır:
a) Ölen sigortalının eşine, çocuklarına, ana ve babasına aylık bağlanması,
b) Ölen sigortalının eşine, çocuklarına, ana ve babasına toptan ödeme yapılması,
c) Ölen sigortalı için cenaze masrafı karşılığı verilmesi.”
21. 506 sayılı mülga Kanun'un 66. maddesi şöyledir:
“a) Malullük veya yaşlılık aylığı almakta iken, yahut malullük veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olup henüz işlemi tamamlanmamış durumda veya,
b) Bağlanmış bulunan malullük veya yaşlılık aylığı, sigortalı olarak çalışmaya başlamaları sebebiyle kesilmiş durumda yahut,
c) Toplam olarak 1 800 gün Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları primi ödemiş durumda,
Ölen sigortalının hak sahibi kimselerine aylık bağlanır.”
22. 506 sayılı mülga Kanun'un 68. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Ölen sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanan kimselerine aşağıdaki hükümlere göre aylık bağlanır.
I- Ölen sigortalının 67 nci madde gereğince tespit edilecek aylığının;
A) (Değişik alt bent: 20/03/1985 - 3168/2 md.) Dul eşine %50'si, aylık alan çocuğu bulunmayan dul eşine %75'i,
…
Oranında aylık bağlanır.
V) (Değişik bent: 20/03/1985 - 3168/2 md.) Sigortalının dul eşi evlenirse aylığı kesilir. Aylığın kesilmesine yol açan evlenme son bulunca aylık yeniden bağlanır. Sonraki eşinden de aylık almaya hak kazanan dul eşe bu aylıklardan fazla olanı ödenir.
…”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 25/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, Kurum tarafından murisine verilen sağlık karnesinden de anlaşılacağı üzere Kurumun, murisinin evlendiğinden haberdar olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucu, evlendiğini bildiği hâlde murisine ölüm aylığı ödemeye devam eden Kurumun kusurlu bulunduğunu belirtmiş ve buna ilişkin iddiaların derece mahkemelerince incelenmeden karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Kurumun kusurunun bulunması nedeniyle uyuşmazlıkta uygulanması gereken hükmün, 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi olduğunu savunmuştur.
2. Değerlendirme
25. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuya yapılan ölüm aylığı ödemelerinin iadesi yolunda tesis edilen işleme yönelik şikayetin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
28. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
29. Ölüm aylıklarının başvurucunun murisine ödenmesiyle murisin mevcut malvarlığı hâline geldiği tartışmasızdır. Murisin malvarlığına dâhil olan 17.052,27 TL’nin faiziyle birlikte iadesi yolunda hüküm kurulması Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil etmektedir (Benzer yönde bkz. Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, § 44). Başvurucunun murisine ödenmek suretiyle murisin mevcut malvarlığına dahil olan ölüm aylıklarının yasal faiziyle birlikte iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır.
30. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp sınırlandırılması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
31. Başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden, ölüm aylığının iadesi yolunda tesis edilen işlem 506 sayılı mülga Kanun’un 68. maddesinin birinci fıkrasının (V) fıkrası ile 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine dayanmaktadır. Başvurucu, uyuşmazlıkta uygulanması gereken kuralın 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi değil, (b) bendi olduğunu öne sürmektedir.
32. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının tespiti derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında inceleme yaparken kural olarak derece mahkemelerince uygulanan hukuk kurallarının tespiti hususunda derece mahkemelerinin yerine geçerek karar vermesi bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerince benimsenen yorumun etkilerini incelemek ve bunların hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğini saptamaktır.
33. Olayda Mahkemece başvurucunun murisinin, 14/11/1992 tarihinde evlendiğini kuruma bildirmemiş olması nedeniyle kusurlu bulunduğu kanaatine varılmış ve bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin birinci fıkrasının (a) çerçevesinde işlem yapılması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin bu yorumunun bariz bir takdir hatasına dayanmadığı ve açık bir keyfilik içermediği görülmektedir. Dolayısıyla müdahalenin yasal dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
34. Sigortalı eşinin ölümü nedeniyle 506 sayılı mülga Kanun'un 65. ve 66. maddeleri uyarınca ölüm aylığı bağlanan başvurucunun murisinin yeniden evlenmesi nedeniyle evlendiği tarihten sonra ödenen ölüm aylıklarının başvurucudan iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin kamu yararı çerçevesinde sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
35. Son olarak müdahalenin ölçülü olup olmadığı incelenmelidir. Öngörülen tedbirin, maliki, ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez.(AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013).
36. Anayasa Mahkemesi daha önce, haksız yere yapılan sosyal güvenlik ödemelerinin iadesine ilişkin uyuşmazlıkla ilgili bireysel başvuruları incelemiş ve bu konuda temel ilkeleri ortaya koymuştur (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016; Uğur Ziyaretli, 15/2/2017). Anayasa Mahkemesi müdahalenin ölçülülüğünün tespitinde, yersiz ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca tarafların katkı derecelerine de bakılması gerektiğini vurgulamış; bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkarlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalkarlığın varlığının tespiti halinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı hususlarının da gözönünde bulundurulması gerektiğine işaret etmiştir (Uğur Ziyaretli, § 65). Anayasa Mahkemesi ayrıca idarenin hatalı işlemi karşısındaki tutumunun yanında, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği meselelerinin de önem arz ettiğini ifade etmiştir (Tevfik Baltacı, § 71).
37. Olayda, sigortalı eşinin 4/4/1986 tarihinde ölümü üzerine 25/7/1986 tarihinde verdiği dilekçeye istinaden 506 sayılı mülga Kanun'un 65. ve 66. maddeleri uyarınca ölüm aylığı bağlanan başvurucunun murisinin 14/11/1992 tarihinde yeniden evlendiği taraflar arasında ihtilafsızdır. 506 sayılı mülga Kanun’un 68. maddesinin birinci fıkrasının (V) fıkrası uyarınca başvurucunun murisinin evlenmesi durumunda ölüm aylığının kesileceği açıktır. Öte yandan başvurucunun murisinin, ölüm aylığı başvurusu yaptığı sırada, evlenmesi durumunda bunu idareye bildirmeyi taahhüt ettiği görülmektedir. Bu şekilde bir taahhüt bulunmasa bile başvurucunun murisinin evlendiğini idareye bildirmesi "iyi niyet" ilkesinin bir gereğidir. Söz konusu düzenlemeye rağmen başvurucunun evlendiği tarihten sonra yapılan ölüm aylığı ödemelerini hiçbir uyarıda bulunmaksızın kabul etmeye devam etmesi iyi niyetli bir bireyden beklenebilecek bir davranış değildir. Dolayısıyla başvurucunun murisinin kusurlu bulunduğu açıktır.
38. Dosyada bulunan ve Kurum tarafından evlilik tarihinden sonra başvurucunun murisine verilen sağlık karnesinde murisin G.B. ile evli olduğu açıkça görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun murisinin yeniden evlendiğinin idarenin bilgisi dâhilinde olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun murisinin yeniden evlendiğinden haberdar olduğu anlaşılan Kurumun da iyi yönetişim ilkesi uyarınca murise ölüm aylığı ödenmesinin engellenmesi hususunda gereken tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak Kurumun bu yükümlülüğünün ifası hususunda gerekli özeni göstermediği görülmektedir.
39. Görüldüğü üzere başvurucunun murisinin kusurlu davranışının yanında, idarenin de gerek işleyişindeki aksaklıklardan gerekse ihmalkâr tutumundan kaynaklanan kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden sonucun ortaya çıkmasında idarenin hatalı davranışının katkısının da bulunduğu söylenebilir.
40. Başvurucunun murisine ödenen ölüm aylıklarının yersiz olduğunun tespit edilmesinde geçen on dört yıl oldukça uzundur. Ayrıca murisin durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır. Aynı idarenin değişik birimleri arasındaki iletişim kopukluğu idarenin bütünlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
41. İdarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen anapara tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi durumun belirtildiği üzere başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Anayasa Mahkemesi daha önce aynı konuda verdiği Tevfik Baltacı ve Uğur Ziyaretli kararlarında, başvurucuların anaparanın yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının, kusurlu davranışıyla orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı kanaatine ulaşmıştır (Tevfik Baltacı,§ 79; Uğur Ziyaretli, § 76). Somut olayda 17.052,27 TL anaparanın yanında 14.911,98 TL faize de hükmedilmiştir. Değinilen kararlarda benimsenen içtihattan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Bu nedenle idarenin kusurlu bulunduğu dikkate alındığında, başvurucudan anaparanın yanında faiz de istenmiş olması sebebiyle başvurucuya yüklenen külfetin kusuruyla orantısız ve ağır olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
42. Bütün bu hususlar gözetildiğinde, anapara yanında faizin de başvurucuya yükletilmesi nedeniyle kamu yararı ile özel yarar arasında kurulması gereken makul dengenin başvurucu aleyhine zedelendiği ve müdahalenin ölçüsüz olduğu kanaatine varılmaktadır.
43. Açıklanan nedenlerle faiz yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44.Başvurucu, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
48. Anılan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 6 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
49. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur. Başvurucu tazminat talebinde bulunmamıştır.
52. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Başvurucu tazminat talebinde bulunmadığından tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
54. İnceleme sonucunda idarenin hatalı işlemi üzerine yersiz ödendiği tespit edilen alacak tutarının, kanuni faizi ile birlikte tahsil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 19. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın İstanbul 19. İş Mahkemesine (E.2013/322) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik Kurumuna GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.